yazarların nicki bir çorba olsaydı olacağı çorba
yarasa corbasi.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
hamiyet yüceses-geceler.
devamını gör...
yazarların gerçek isimlerinin ve soy isimlerinin kısaltması
r.a evet güneş tanrısı olan.
devamını gör...
moderatörler mesaj kutumuzu görüyor mu sorunsalı
valaa arkadaşlar. ne yalan söyleyeyim ‘görüyolla’
ufak bir whatsapp grubumuz var özellikle hafta sonları gece 03 gibi bütün moderatörler haftalık malzemeyi gruptan paylaşıyor.
adam modern şekspir mesela.. tam bir entel bombası. adam tr’nin entelektüel ortalamasına yüzde 10 katkı sağlıyor tek başına..profesyonel google kopyalama üstadı.. anaa noluyorsa bu herife geceleri küçük islenderi yatırıyor yatağa yerine kadın yazarları nude bombasına tutan bir şahin k geliyor.
puhaha sen git de bunu anahtar deliğine sok diye basıyoruz kahkahayı eylül hocam ile.
itiraf etmesem içime katran olurdu lan. sısısıs
ufak bir whatsapp grubumuz var özellikle hafta sonları gece 03 gibi bütün moderatörler haftalık malzemeyi gruptan paylaşıyor.
adam modern şekspir mesela.. tam bir entel bombası. adam tr’nin entelektüel ortalamasına yüzde 10 katkı sağlıyor tek başına..profesyonel google kopyalama üstadı.. anaa noluyorsa bu herife geceleri küçük islenderi yatırıyor yatağa yerine kadın yazarları nude bombasına tutan bir şahin k geliyor.
puhaha sen git de bunu anahtar deliğine sok diye basıyoruz kahkahayı eylül hocam ile.
itiraf etmesem içime katran olurdu lan. sısısıs
devamını gör...
müslümanları ateist yapacak bilgi
müslüman oldukları daha iyi. cennet/cehennem olmasa, şu anki yaptıkları pisliklerin 100katını yaparlar. bilinçsiz insanlara ateistlik yaramaz.
devamını gör...
kadın yazarlardan erkek yazarlara sorular
neden ilk mesaj kadınlardan beklenir.
çünkü, özellikle günümüzde, ilk adımı atan erkeğin sapık damgası yemesi çok basit.
ben bir kadın arkadaşımıza burada bir mesaj atsam 'bu adam bana asılıyor galiba' diye düşünürsünüz hatta şikayet bile edebilirsiniz. niyetim tamamen farklı olsa bile meramımı anlatamam kimseye.
kezban diye tarif edilen kadın zihniyeti buna sebep. her selam veren erkeği kendinize asılıyor sanıyorsunuz.
pardon da siz kimsiniz.
çünkü, özellikle günümüzde, ilk adımı atan erkeğin sapık damgası yemesi çok basit.
ben bir kadın arkadaşımıza burada bir mesaj atsam 'bu adam bana asılıyor galiba' diye düşünürsünüz hatta şikayet bile edebilirsiniz. niyetim tamamen farklı olsa bile meramımı anlatamam kimseye.
kezban diye tarif edilen kadın zihniyeti buna sebep. her selam veren erkeği kendinize asılıyor sanıyorsunuz.
pardon da siz kimsiniz.
devamını gör...
köylü yazardan ironiler
işte karadeniz’in temiz havasıyla sağlıklı gıdalarının harmanı bir zeka, tahminimce belinde altıpatları ile yargı dağıtan bir abla.
zekasının inceliklerini takip etmeye çalışmak biz sıradan insanların evrimi için büyük nimet, sayenizde gelişiyoruz efendim :)
zekasının inceliklerini takip etmeye çalışmak biz sıradan insanların evrimi için büyük nimet, sayenizde gelişiyoruz efendim :)
devamını gör...
siyahiyim lezbiyenim göçmenim kadınım
(bkz: netflix bunu beğendi)
devamını gör...
benim burada ne işim var denilen anlar
zehirli bir ilişkinin içinde olduğunu fark ettiğin andır mesela.
devamını gör...
ataşehir'de samuray kılıcı ile öldürülen kadın
ülkece allahın belamızı verdiğini düşündürten vahşet haberi.
samuray kılıcı demen şeyin ateşli silahlardaki karşılığı roketatardır; öyle manyak bir şey.
saç tellerini kesebilecek kadar hassas dev bir ustura gibi. sivillerin elinde serbest dolaşımı mümkün olmamalı.
bunları geçecek olursak bununla bir insana saldırmak için ya akıl hastası olmak gerekir ya da buraya yazarsam sözlükten şutlanacağım türde bir yaratık.
samuray kılıcı demen şeyin ateşli silahlardaki karşılığı roketatardır; öyle manyak bir şey.
saç tellerini kesebilecek kadar hassas dev bir ustura gibi. sivillerin elinde serbest dolaşımı mümkün olmamalı.
bunları geçecek olursak bununla bir insana saldırmak için ya akıl hastası olmak gerekir ya da buraya yazarsam sözlükten şutlanacağım türde bir yaratık.
devamını gör...
ilişkiyi yöneten taraf
ilişkide ‘yönetim’i sorguluyorsanız, çok başka diyardasınız demektir.
bir kere ilişkiler, evlilikler ‘devlet’ değildir. yani yöneten ve halk diye ayrılmaz taraflar. ilişkiler komünisttir ve herkes eşittir. kimse kimseyi yönetmez; sadece beraber ‘ideal toplum’u oluşturursunuz.
bir kere ilişkiler, evlilikler ‘devlet’ değildir. yani yöneten ve halk diye ayrılmaz taraflar. ilişkiler komünisttir ve herkes eşittir. kimse kimseyi yönetmez; sadece beraber ‘ideal toplum’u oluşturursunuz.
devamını gör...
işsizler iş beğenmiyor
iş mı beğenmiyorlar yani bu kelimelerin koca bir şaka olmasını çok isterdim. köle arar gibi eleman arıyorsunuz sonra yok iş beğenmiyorlarmış hadi oradan. biz o kadar emek verdik ne tür zorluklarla okuduk tabi haberleri yok tek istedikleri 5 kuruş daha fazla kazanmak haram zıkkım olsun. hakkını yediğiniz tek bir insanın cezasını çekersiniz umarım. 22-23 yaşlarındaki gençleri çok kırdınız umarım allah bunu sizin yanınıza bırakmaz.
devamını gör...
geyik dikeni
kuzey anadolu dağlarında yetişen 2 ila 6 metre yüksekliğinde kışın yapraklarını döken bir ağaçtır. kırmızı ve biraz mayhoş bir meyveye sahiptir.
devamını gör...
kendi küçüklüğün ile konuşmak
ted konuşmalarından birinde denk geldim bugün
" kendinizin hatırladığınız en küçük hali karşınızda duruyormuş gibi hayal edin ve ondan bugüne kadar yaptığınız her şey için özür dileyin " diyordu .
3 yaşımdaki halim fotoğraflarında yardımıyla karşımdaydı bir zamanlar ki ben, minicik temet koca koca gözleriyle bana bakıyordu. sakin huzur veren bir küçük . yazarken dahi üzerimde bir hüzün bulutu oluşuyor.
ben bu küçüğe ne kadar çok yüklemişim oysa elinde olmayan şeyler için bile . kendini koru diye diye hayatını yavaşlatmışım emin adımlar atmak uğruna yolun ortasında bekletmişim .
küçüğüm yoruldu mu , korktu mu ?
gelmemiş hiç aklıma.
affet küçüğüm küçüklüğüm ...
seni özledim :)
" kendinizin hatırladığınız en küçük hali karşınızda duruyormuş gibi hayal edin ve ondan bugüne kadar yaptığınız her şey için özür dileyin " diyordu .
3 yaşımdaki halim fotoğraflarında yardımıyla karşımdaydı bir zamanlar ki ben, minicik temet koca koca gözleriyle bana bakıyordu. sakin huzur veren bir küçük . yazarken dahi üzerimde bir hüzün bulutu oluşuyor.
ben bu küçüğe ne kadar çok yüklemişim oysa elinde olmayan şeyler için bile . kendini koru diye diye hayatını yavaşlatmışım emin adımlar atmak uğruna yolun ortasında bekletmişim .
küçüğüm yoruldu mu , korktu mu ?
gelmemiş hiç aklıma.
affet küçüğüm küçüklüğüm ...
seni özledim :)
devamını gör...
sevdiğin insanı terk etmek
sürekli denenmiş ama bir şeyler başarılamamışsa, affedilen hatalar tekrarlanıyorsa, özel alanlara sürekli müdahale ediliyor ve artık kişiler birbirlerini mutsuz ediyorsa, saygı kalmamış ve bencillik ön plana çıkar olmuşsa, artık egoların savaşı sözkonusuysa sevseniz de terketmek zorunda kalabilirsiniz. çünkü bazen gerçekten "olmuyorsa olmuyordur" ve zorlamanın alemi yoktur...
devamını gör...
nedamet
şair rüştü onur'un biricik sevdiceği mediha'sının ölümünün ardından yazdığı şiir:
***
tanrım, açamadık içimizi
kavuşmak mahşere kaldı
ne yelken ne gemi var limanda
kaçmak bir uzun sefere kaldı
mercan bir sahildeymiş gemiler
bulmak kasvetli günlere kaldı.
***
peki kimdir bu rüştü onur? ya mediha?
yıl 1920. sıcak bir ağustos günü, cihan harbi'nin izleri henüz taze iken devrek'te* gözünü dünyaya açar bir şair: rüştü onur. öğretmen bir babanın oğludur, hayattaki tüm talihi de bu kadarcıktır zaten.
ilkokul ve ortaokulu bitirdikten sonra lise eğitimine zonguldak mehmet çelikel lisesi'nde başlar rüştü. eğitim hayatı da burada sona erecektir zaten. günler peşi sıra kovalarken birbirini, amansız bir hastalığa tutulur bu genç şair: verem*.
yıl 1938. hastalığı nedeniyle okuluna daha sonra devam etmek üzere ara vermek zorunda kalan şair, maalesef ki bir daha asla geri dönemeyecektir eğitim hayatına.
babasının da desteğiyle maliye memuru olarak çalışmaya başlar genç şair ereğli maden işletmeleri'nde. fakat lise yıllarında alevlenen edebiyat tutkusu okul sıralarından taşarak bugününe kadar gelmiştir bu genç şairin. hem memurluk yapıyor hem de şiirler, tiyatro metinleri ve mektuplar kaleme alıyordur.
peki nereden geliyor bu edebiyat tutkusu?
lisede çok sevdiği bir edebiyat hocasından: behçet necatigil. behçet necatigil, henüz parlamaktadır edebiyat çevrelerinde. şiirleri varlık dergisi'nde yaşar nabi, necati cumalı, salah birsel gibi isimlerin şiirlerinin yanında yavaş yavaş yer almaya başlamıştır o yıllarda. peki sadece o mudur rüştü onur'un edebiyat aşkını alevlendiren? elbette hayır. rüştü'nün can dostu, kaderdaşı bir şair: muzaffer tayyip uslu. rüştü'den 2 yaş küçük olan bu genç şairin kaderi bir bütün yazılmıştır rüştü ile. ikisi de şiire aşkla bağlıdırlar, yazdıklarını önce birbirlerine sonra hocaları behçet necatigil'e okurlar. behçet necatigil de o şiirleri istanbul'a, dönemin öncü edebiyat çevrelerinin yazdığı mecmualara gönderir. rüştü'nün de muzaffer tayyip'in de şiirleri dönemin öncü edebiyat dergisi olan varlık'da yayınlanması ile birlikte bu genç şairler istanbul'daki edebiyat çevrelerince tanınır oldular. öyle ki necati cumalı, salah birsel, oktay rifat ve melih cevdet gibi şairlerle mektuplaşmaya da bu dönemde başlarlar.*
yıl 1941. henüz 21 yaşında olan rüştü'nün hastalığı ağırlaşmaya başlar, zonguldak'ta hastaneye kaldırılır 3 aylığına. oradan, hocasının da yardımıyla heybeliada senatoryumu'na* nakledilir. 1942'nin başında da hastalığını yenmiş olarak taburcu olur buradan.
istanbul'dan zonguldak'a geri dönüş yolculuğu şair rüştü onur için sonun başlangıcı olacaktır.
zonguldak'a, evine dönmek için bindiği anafartalar vapuru'nda genç bir kız ile tanışır genç şair, hemencecik de aşık olur tanıştığı bu kıza. o kız, yazının başında bahsi geçen mediha sessiz isimli kızdır.
peki kimdir bu mediha, nereden çıkmıştır, orada ne işi vardır?
mediha istanbul'lu bir ailenin kızıdır. kandilli kız lisesi'nden mezun olmasının ardından girdiği karabük demir çelik fabrikasının memuriyet sınavını kazanır. maaile karabük yolunu tutarlar anafartalar vapuru ile. şair rüştü onur'la da burada karşılaşırlar, tanışırlar. kısa süre sonra da mektuplaşmaya başlarlar.
yıl 1942. ikinci dünya savaşı tüm dünyayı kasıp kavururken mediha karabük'te bilinmeyen bir sebeple hastalanır ve hastaneye kaldırılır, sebebi bir türlü anlaşılamaz. tifo şüphesiyle heybeliada senatoryumu'na gönderilir fakat oradan da "tifolu değilsin" denilerek taburcu edilir. bunun üzerine tekrar karabük'e dönmez, istanbul'da ailesinin yanında kalır.
bu dönemde genç şair gidip gelmeye başlar istanbul'a sevdiceğini görmeye. can dostu muzaffer tayyip'in istanbul'daki aile evinde kalır her gittiğinde de. muzaffer tayyip de istanbul'da ailesinin yanındadır bir süredir. bu gitgellerden sıkılan mediha'nın annesi genç şairi karşısına alır ve "bu böyle olmaz en iyisi evlenin der" ve yıldırım nikahı ile evlenir mediha ile rüştü. birlikte mediha'nın ailesinin evinde yaşamaya başlarlar. genç şair de bu dönemde mediha'nın babasının manavında çalışmaya başlar.
rüştü ile mediha'nın kaderi nihayet düze çıktı demek isterdim fakat mediha, evliliğin 40. gününde bilinmeyen hastalığına yenik düşer ve acılı bir ölüm ile sonlanır hikayesi. şair rüştü onur'un da hastalığı nüksetmeye başlamıştır bu dönemde. derin bir üzüntü ve depresyon hali kaplar genç şairi. mediha'nın kaybı çok ağır gelmiştir ona.*
***
tanrım, açamadık içimizi
kavuşmak mahşere kaldı
ne yelken ne gemi var limanda
kaçmak bir uzun sefere kaldı
mercan bir sahildeymiş gemiler
bulmak kasvetli günlere kaldı.
***
mediha'nın vefatından sadece 15 gün sonra, 22 aralık 1942'de hayata gözlerini yumar şair rüştü onur. henüz 22 yaşındadır..
muzaffer tayyip uslu 1946'da, 24 yaşında veda eder hayata. tıpkı can dostu rüştü onur gibi gencecik ve veremlidir bedeni.
mediha sessiz'in hastalığının ise apandisit olduğu sonradan anlaşılmıştır.
*
***
tanrım, açamadık içimizi
kavuşmak mahşere kaldı
ne yelken ne gemi var limanda
kaçmak bir uzun sefere kaldı
mercan bir sahildeymiş gemiler
bulmak kasvetli günlere kaldı.
***
peki kimdir bu rüştü onur? ya mediha?
yıl 1920. sıcak bir ağustos günü, cihan harbi'nin izleri henüz taze iken devrek'te* gözünü dünyaya açar bir şair: rüştü onur. öğretmen bir babanın oğludur, hayattaki tüm talihi de bu kadarcıktır zaten.
ilkokul ve ortaokulu bitirdikten sonra lise eğitimine zonguldak mehmet çelikel lisesi'nde başlar rüştü. eğitim hayatı da burada sona erecektir zaten. günler peşi sıra kovalarken birbirini, amansız bir hastalığa tutulur bu genç şair: verem*.
yıl 1938. hastalığı nedeniyle okuluna daha sonra devam etmek üzere ara vermek zorunda kalan şair, maalesef ki bir daha asla geri dönemeyecektir eğitim hayatına.
babasının da desteğiyle maliye memuru olarak çalışmaya başlar genç şair ereğli maden işletmeleri'nde. fakat lise yıllarında alevlenen edebiyat tutkusu okul sıralarından taşarak bugününe kadar gelmiştir bu genç şairin. hem memurluk yapıyor hem de şiirler, tiyatro metinleri ve mektuplar kaleme alıyordur.
peki nereden geliyor bu edebiyat tutkusu?
lisede çok sevdiği bir edebiyat hocasından: behçet necatigil. behçet necatigil, henüz parlamaktadır edebiyat çevrelerinde. şiirleri varlık dergisi'nde yaşar nabi, necati cumalı, salah birsel gibi isimlerin şiirlerinin yanında yavaş yavaş yer almaya başlamıştır o yıllarda. peki sadece o mudur rüştü onur'un edebiyat aşkını alevlendiren? elbette hayır. rüştü'nün can dostu, kaderdaşı bir şair: muzaffer tayyip uslu. rüştü'den 2 yaş küçük olan bu genç şairin kaderi bir bütün yazılmıştır rüştü ile. ikisi de şiire aşkla bağlıdırlar, yazdıklarını önce birbirlerine sonra hocaları behçet necatigil'e okurlar. behçet necatigil de o şiirleri istanbul'a, dönemin öncü edebiyat çevrelerinin yazdığı mecmualara gönderir. rüştü'nün de muzaffer tayyip'in de şiirleri dönemin öncü edebiyat dergisi olan varlık'da yayınlanması ile birlikte bu genç şairler istanbul'daki edebiyat çevrelerince tanınır oldular. öyle ki necati cumalı, salah birsel, oktay rifat ve melih cevdet gibi şairlerle mektuplaşmaya da bu dönemde başlarlar.*
yıl 1941. henüz 21 yaşında olan rüştü'nün hastalığı ağırlaşmaya başlar, zonguldak'ta hastaneye kaldırılır 3 aylığına. oradan, hocasının da yardımıyla heybeliada senatoryumu'na* nakledilir. 1942'nin başında da hastalığını yenmiş olarak taburcu olur buradan.
istanbul'dan zonguldak'a geri dönüş yolculuğu şair rüştü onur için sonun başlangıcı olacaktır.
zonguldak'a, evine dönmek için bindiği anafartalar vapuru'nda genç bir kız ile tanışır genç şair, hemencecik de aşık olur tanıştığı bu kıza. o kız, yazının başında bahsi geçen mediha sessiz isimli kızdır.
peki kimdir bu mediha, nereden çıkmıştır, orada ne işi vardır?
mediha istanbul'lu bir ailenin kızıdır. kandilli kız lisesi'nden mezun olmasının ardından girdiği karabük demir çelik fabrikasının memuriyet sınavını kazanır. maaile karabük yolunu tutarlar anafartalar vapuru ile. şair rüştü onur'la da burada karşılaşırlar, tanışırlar. kısa süre sonra da mektuplaşmaya başlarlar.
yıl 1942. ikinci dünya savaşı tüm dünyayı kasıp kavururken mediha karabük'te bilinmeyen bir sebeple hastalanır ve hastaneye kaldırılır, sebebi bir türlü anlaşılamaz. tifo şüphesiyle heybeliada senatoryumu'na gönderilir fakat oradan da "tifolu değilsin" denilerek taburcu edilir. bunun üzerine tekrar karabük'e dönmez, istanbul'da ailesinin yanında kalır.
bu dönemde genç şair gidip gelmeye başlar istanbul'a sevdiceğini görmeye. can dostu muzaffer tayyip'in istanbul'daki aile evinde kalır her gittiğinde de. muzaffer tayyip de istanbul'da ailesinin yanındadır bir süredir. bu gitgellerden sıkılan mediha'nın annesi genç şairi karşısına alır ve "bu böyle olmaz en iyisi evlenin der" ve yıldırım nikahı ile evlenir mediha ile rüştü. birlikte mediha'nın ailesinin evinde yaşamaya başlarlar. genç şair de bu dönemde mediha'nın babasının manavında çalışmaya başlar.
rüştü ile mediha'nın kaderi nihayet düze çıktı demek isterdim fakat mediha, evliliğin 40. gününde bilinmeyen hastalığına yenik düşer ve acılı bir ölüm ile sonlanır hikayesi. şair rüştü onur'un da hastalığı nüksetmeye başlamıştır bu dönemde. derin bir üzüntü ve depresyon hali kaplar genç şairi. mediha'nın kaybı çok ağır gelmiştir ona.*
***
tanrım, açamadık içimizi
kavuşmak mahşere kaldı
ne yelken ne gemi var limanda
kaçmak bir uzun sefere kaldı
mercan bir sahildeymiş gemiler
bulmak kasvetli günlere kaldı.
***
mediha'nın vefatından sadece 15 gün sonra, 22 aralık 1942'de hayata gözlerini yumar şair rüştü onur. henüz 22 yaşındadır..
muzaffer tayyip uslu 1946'da, 24 yaşında veda eder hayata. tıpkı can dostu rüştü onur gibi gencecik ve veremlidir bedeni.
mediha sessiz'in hastalığının ise apandisit olduğu sonradan anlaşılmıştır.
*
devamını gör...
pomodoro tekniği
yazmayayım, işime gücüme bakayım, durduk yere huysuz ihtiyar gibi davranmayayım diyorum ama olmuyor.
sabahları metrobüse bile 'kahvesiz' binemeyen, kendisini lsoe mezunuymuş gibi konumlandırıp, ingilizcesi "meeting set etmek"ten öteye gidemeyen, 3 kuruşluk plazalarda proletarya olduğunun bile ayırdında olmadan çalışan beyaz yakalılara yönelik boş beleş 'kişisel gelişim' veya 'motivasyon' safsatası.
bizim insanımız kadar hiçbir şeyin faturasını kendisine kesmeyen, her daim abdestinden şüphesi olmayan bir millet daha yoktur. "ay güneş gördüğümüz mü var kız, herhalde d vitaminim düştü, kafamı kaldıramıyorum." "ay gün içerisinde takviyelerimi almadığım zaman down oluyorum, bir türlü hypelayamıyorum kendimi." gibi binlerce bik bik, cik cik tavırlarıyla kadın erkek fark etmeksizin götümüze süs vermeye bayılıyoruz.
bir de işin reklam / ilgi çekme boyutu da var tabii. spor deyince aklına ancak gece kulüplerinde kaçmış çoraplarınla instagram'da fotoğraf paylaşmaktan başka bir şey gelmesin; sağlıklı beslenme deyince london breakfast tea + poğaça 'dan başka bir vizyonun olmasın; 2 kat yukarıya yürüyerek çıkamayacak kadar sosyete ol; ondan sonra ay motivasyonum düşük, ay bir teknik buldum muhteşem.
neymiş bu teknik ? 25 dakika çalışacakmışsınız, 5 dakika da mola verecekmişsiniz. öf, icada bakın; subhanallah yarabbi'm, bu nasıl bir teknikmiş be. ay pardon; telefonum çaldı, ellerimi yıkama saatimin geldiğini haber veriyor. sonra devam ederim.
oturun, sıfır.
ilkokuldan beri uygulanan 40 dk ders / 10 dk teneffüs uygulamasının, kurumsal yaşamda odaklanmaya yönelik versiyonu : tanım
sabahları metrobüse bile 'kahvesiz' binemeyen, kendisini lsoe mezunuymuş gibi konumlandırıp, ingilizcesi "meeting set etmek"ten öteye gidemeyen, 3 kuruşluk plazalarda proletarya olduğunun bile ayırdında olmadan çalışan beyaz yakalılara yönelik boş beleş 'kişisel gelişim' veya 'motivasyon' safsatası.
bizim insanımız kadar hiçbir şeyin faturasını kendisine kesmeyen, her daim abdestinden şüphesi olmayan bir millet daha yoktur. "ay güneş gördüğümüz mü var kız, herhalde d vitaminim düştü, kafamı kaldıramıyorum." "ay gün içerisinde takviyelerimi almadığım zaman down oluyorum, bir türlü hypelayamıyorum kendimi." gibi binlerce bik bik, cik cik tavırlarıyla kadın erkek fark etmeksizin götümüze süs vermeye bayılıyoruz.
bir de işin reklam / ilgi çekme boyutu da var tabii. spor deyince aklına ancak gece kulüplerinde kaçmış çoraplarınla instagram'da fotoğraf paylaşmaktan başka bir şey gelmesin; sağlıklı beslenme deyince london breakfast tea + poğaça 'dan başka bir vizyonun olmasın; 2 kat yukarıya yürüyerek çıkamayacak kadar sosyete ol; ondan sonra ay motivasyonum düşük, ay bir teknik buldum muhteşem.
neymiş bu teknik ? 25 dakika çalışacakmışsınız, 5 dakika da mola verecekmişsiniz. öf, icada bakın; subhanallah yarabbi'm, bu nasıl bir teknikmiş be. ay pardon; telefonum çaldı, ellerimi yıkama saatimin geldiğini haber veriyor. sonra devam ederim.
oturun, sıfır.
ilkokuldan beri uygulanan 40 dk ders / 10 dk teneffüs uygulamasının, kurumsal yaşamda odaklanmaya yönelik versiyonu : tanım
devamını gör...


