ılımlı islam
1970'lerde sovyet yayılmasına karşı yeşil kuşak projesini devreye sokan abd'nin 1990'lı yıllarda izlemeye başladığı politikanın ismi.
devamını gör...
gereksiz abartılan şeyler
saçma sapan şeylerle para kazanan youtuberlar.insanların geleceğe olan ümitlerinin bitmesine,şimdi yaptıkları veya yapacakları mesleklerden kazandıkları paraya baktıklarında boş yere yaşadıklarını düşünmelerine neden olan ıq su düşük insan topluluğu.
devamını gör...
sigaramatik

böyle bir otomattır. bazı arkadaşım türkiyede görmediklerini söylediler fakat ben bir migrosta kasanın hemen arkasında gördüğüme eminim. hangi şehirdi söylemeyeyim, ama var. içtiğiniz sigarayı seçiyorsunuz, banka kartınızı gösterip iki saniyelik yaş taramasından +18 olduğunuz doğrulandığında kartı uzaklaştırıyorsunuz ve bir saniye bekleyip ödeme yapmak için yeniden kartı makineye tutuyorsunuz. sonrasında sigara aşağı düşüyor.
yaşı tutmayanlar makinenin yanında pusuda bekliyor biri gelse de kart gösterse, yaş doğrulamasını geçeyim, parayıda kart sahibine vereyim diye. şahsımdan kaç kez böyle bir talepte bulunuldu bense yaşasın kötülük modumu açarak, 18 olunca alırsınız diyip yeni paket sigaramla uzaklaşıyorum olay yerinden.
devamını gör...
0330
bu adama nasıl nick altı yazılmamış inanın hayretler içerisinde kaldım. kınıyorum hepimizi! kusurumuza bakmasın. vay bana vaylar bana... elbarto tosbağayı niye utandırıyorsun kardeşim? ben bu utançla kabuğuma çekilirim arkadaş!
affet beni 0330
affet beni 0330
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
yaşarken de ölünür
eyletmen beni
söyletmen beni
ağlatman beni
aynalar.... aynalar...
5 quartet yorumu ile bu şarkı
geçmişe gider
eyletmen beni
söyletmen beni
ağlatman beni
aynalar.... aynalar...
5 quartet yorumu ile bu şarkı
geçmişe gider
devamını gör...
sekine
zor ve çetrefilli zamanlarda sakin kalma, rahat huzurlu ve güven dolu olma durumuna denir.
hz. musa kavmi ile birlikte firavun ve ordusundan kaçıyor. ama yol tükenip kızıl denize geldiklerinde kavmi telaş içinde firavun'un kendilerini öldüreceği korkusuyla umutsuzca ve hayret içinde hz. musa'ya bakıyorlar. nitekim musa tam tersine rahat ve sakin bir şekilde kavmine korkmayın diyor ve asasını yere bırakıyor. o an bir mucize oluyor ve deniz iki yana yarılıp musa ve kavmine yol açıyor.
yine hz. muhammed sadık dostu hz. ebu bekir ile hicret ediyor. arkalarında mekkeli müşrikler peygamberi öldürmek için takip ediyorlar. peygamber ve ebu bekir bir mağaraya sığınıyorlar. sevr mağarası. müşrikler mağaranın önüne kadar geliyorlar. o anda ebu bekir hz. muhammed'e -gölgelerini görebiliyorum. eğilseler bizi görecekler, diyor. hz. muhammed ise hiç olmadığı kadar sakin bir şekilde -la tahzen innallaha meana (tasalanma allah bizimle beraberdir) diyor. nitekim müşrikler mağaranın girişine bir örümceğin örülmesi aylarca sürecek ağını ördüğünü ve kuşların mağaranın girişinde yuvalarından uçmadığını, içeride bir insan olmasının imkansız olduğuna kanaat getirerek geri dönüp gidiyorlar. peygamberin bu sakin durumuna sekine diyoruz.
hz. musa kavmi ile birlikte firavun ve ordusundan kaçıyor. ama yol tükenip kızıl denize geldiklerinde kavmi telaş içinde firavun'un kendilerini öldüreceği korkusuyla umutsuzca ve hayret içinde hz. musa'ya bakıyorlar. nitekim musa tam tersine rahat ve sakin bir şekilde kavmine korkmayın diyor ve asasını yere bırakıyor. o an bir mucize oluyor ve deniz iki yana yarılıp musa ve kavmine yol açıyor.
yine hz. muhammed sadık dostu hz. ebu bekir ile hicret ediyor. arkalarında mekkeli müşrikler peygamberi öldürmek için takip ediyorlar. peygamber ve ebu bekir bir mağaraya sığınıyorlar. sevr mağarası. müşrikler mağaranın önüne kadar geliyorlar. o anda ebu bekir hz. muhammed'e -gölgelerini görebiliyorum. eğilseler bizi görecekler, diyor. hz. muhammed ise hiç olmadığı kadar sakin bir şekilde -la tahzen innallaha meana (tasalanma allah bizimle beraberdir) diyor. nitekim müşrikler mağaranın girişine bir örümceğin örülmesi aylarca sürecek ağını ördüğünü ve kuşların mağaranın girişinde yuvalarından uçmadığını, içeride bir insan olmasının imkansız olduğuna kanaat getirerek geri dönüp gidiyorlar. peygamberin bu sakin durumuna sekine diyoruz.
devamını gör...
20 mart 2021 türkiye'nin istanbul sözleşmesi'nden ayrılması
2008’den günümüze kadar hayatlarını kaybetmiş kadınların isimlerinin yazdığı ve maalesef sürekli güncellenen anıt sayaca bakıyorum. matrix filminde ekranda akan yeşil rakamlar değil bunlar. her isim yiten bir can. 2008’de 66, 2009’da 125, 2010’da 203, 2011’de 129, 2012’de 145, 2013’de 231, 2014’te 290, 2015’te 293, 2016’da 289, 2017’de 350, 2018’de 405, 2019’da 421, 2020’de 409, 2021’de ise (an itibariyle ben bunu yazarken) sadece seksen günde 82 kadın, toplamda ise 3438 kadın öldürülmüş. 3438 insan! (2021’deki gidişat böyle devam ederse yıl sonunda takribi 350 kadın öldürülmüş olacak) bir stadyum dolusu insan... sanırsın savaştayız. listeye sadece medyaya yansıyanlar, haber olanlar girmiş. tacize uğrayanlar, dayak yiyenler ve istismar edilen çocuklar bu sayaçta yok. bu gidişatın yükselen trendin ne kadar dehşet derecede olduğunu anlamak için türev integral bilmene gerek yok. biraz vicdanın olsa yeter.
www.anitsayac.com/?year=2021
toplumumuz maalesef bu hale, sistemli bir şekilde, 19 yıldır baştaki iktidar tarafından peyderpey getirildi. gönül isterdi ki, ülkesinde kadın vatandaşlarının da canını korumakla yükümlü olan devlet, spesifik bir sözleşmeye bağlı olmaksızın, yapması gerekeni yapsa. bizzat kendisinin imzaladığı ve kanun hükmünde yaptırımı olan bir sözleşmeyi uygulasa.
türkiye, istanbul sözleşmesi'nin ilk imzacı devletlerinden olup 24 kasım 2011'de türkiye büyük millet meclisi'nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu, 1 vekilin çekimser oy vermesi ile sözleşmeyi uygun bulan 6251 sayılı kanunu "onaylayarak", parlamentosundan geçiren ilk ülke.
dışişleri bakanlığı yaptığı açıklamada, avrupa konseyi dönem başkanlığının türkiye'de olduğu sırada imzalanan sözleşmede "kadına karşı şiddet alanında ilk uluslararası belge olan söz konusu sözleşmenin müzakere sürecinde ülkemiz tarafından öncü rol oynanmıştır." ifadesine yer verildi. recep tayyip erdoğan tarafından tbmm'ye yollanan tasarının gerekçesinde de sözleşmenin hazırlanması ve sonuçlandırılmasında türkiye'nin "öncü rol" oynadığına dikkat çekildi.
insanların dilinde tüy bitti sözleşmeyi uygulayın diye, ama kalkıp gecenin bir yarısı yangından mal kaçırır gibi sözleşmeyi iptal etmek, ne kadar zavallıca. vatandaşını, kadını, çocuğu, sokaktaki hayvanı, doğasını, ağacını toprağını koruyamayan bir ülke çöker.
acil bir durumda önce kadınlar ve çocuklar kurtarılır hesapta. oysa gemi batıyor, önce terk eden kaptan. ilk aşıyı erkenden olan da kaptan. çünkü aynı gemide değiliz aslında. isminde adalet ve kalkınma olan bir partinin yönettiği ülkede adaletin a’sı yok. kalkınmadan kasıt ise üç beş yandaş şirketin milyar dolarları biraz daha cukkalaması son yirmi yılda ülke yüz yıl geriye gitti resmen. yapımda ve yönetimde emeği geçenleri eşek arıları soksun. kadını erkeğiyle topyekün mücadele edip kurtuluş savaşı’nı kazanmış, yeni bir devlet kurmuş, medeni kanunlar yapmış, kadını padişahın kulu kölesi olmaktan kurtarıp kanunlar önünde eşit ve hür bir yurttaş yapmış, seçme ve seçilme hakkı vermiş bir cumhuriyetin son yirmi yılına bakınca gel de isyan etme. siyasal islam kanserdir.
aynı iktidarın 19 yıldır yönettiği bir ülkede kadın cinayetleri bu kadar dehşet seviyede yükselmişse; sistematik bir şekilde siyasetçiler vasıtasıyla kadınlara karşı nefret dili ve ayrıştırıcı söylemler toplumu kutuplaştıracak bir şekilde artmışsa, verilen cezalar caydırıcı değilse ve hatta onca kanıta rağmen suçu işleyenler ellerini kollarını sallayarak herkesin gözü önünde serbest bırakılıyorsa, elbette kadın cinayetleri politiktir.
üç beş oy hesabı uğruna istanbul sözleşmesi’nden ayrılan ve insanların aklıyla dalga geçerek "akp'den önce kadının adı yoktu" diyenler, kadın ve aileden sorumlu devlet bakanlığından kadın ibaresini çıkaranlar sizsiniz.
(bkz: kadın ve aileden sorumlu devlet bakanları)
dillerinden örf adet türk aile yapısı ve dini düşürmeyenler, tarikat yurtlarında çocukların tecavüze uğramasına ses çıkarmıyor, görmezden geliyor. konuşulmasın istiyor. hatta tecavüzcü vakfı ödüllendiriyor, plaket veriyor. ahlaki yozlaşma almış başını gitmiş. türk kelimesini yasaklayanlar, türk demekten çekinenler, türkiyeli diyenler, işine gelince türk aile yapısı diyor utanmadan, riyakârlık diz boyu. istanbul sözleşmesi’nin türk aile yapısına uygun olmadığı bahanesiyle iptal edilmesi riyakârlığın ve yalanın daniskasıdır. hangi türk aile yapısı? istenilen türk aile yapısı nedir? çocuğunu internetten pazarlayan sapık baba mı? eski karısını işkenceyle öldüren adam mı? çocuk yaşta okula gitmesi gerekirken başgöz edilip zorla evledirilen kız çocukları mı? eski türkler’de kadınlar değer görür, erkeklerle ülke yönetir, savaşlara katılırdı. biraz tarih okusanız atalarınızı tanıyacaksınız. ama araplaşmayı seçtiniz. siyasal islam’ı benimsediniz.
internetteki yorumlara şöyle bir bakıyorum, bir çok insan okumamış bile sözleşmeyi. bilmiyor maddelerini. bilgileri yok ama fikirleri var. takip ettiğim bir youtube kanalında duydum, yeni akit paçavrasında yazan hüseyin öztürk isimli bir yazarımsı insanımsı şöyle demiş misal: “ben istanbul sözleşmesi’ni okumadım. sözleşmeyi destekleyenlere baktım, sözleşmenin karşısında olanlara baktım, onun için sözleşmeye karşı çıkmaya karar verdim.” işte yeni türkiye’deki cehaleti çok güzel özetleyen sözler. maddelerini okumadığı, bilmediği şeye karşı çıkmak. iptal edilmesini savunmak. maalesef bu zihniyettekiler ülkeyi yönetiyor, yalanlarıyla büyük kitleleri yönlendiriyor. bilgileri yok, fikirleri yok, vicdanları da yok.
istanbul sözleşmesi’ni lgbt tayfasının yaptırttığını sanan milli ve dini hassasiyetleri tavan yapmış delikanlılar. kandırılıyorsunuz. size yalan söylüyorlar. sözleşmede yer alan “cinsel yönelimleri nedeniyle insanlar ayrımcılığa uğrayamaz” ibaresi sözleşmeyi lgbt’ci yapmaz. istanbul sözleşmesini savunmak bir insanı, bir erkeği meriç yapmaz, lgbt’ci yapmaz, totoş yapmaz. 90’lı yıllarda tv’de ailecek huysuz virjin’i izlerdik. ben, annem, babam, dedem, babaannem. kahkahalarla. komikti çünkü. hiçbirimiz sonradan kafamıza sarı peruk geçirip castara castara castara cass diye dans edip lgbt’ci trans ya da totoş olmadık. rahmetli dedem ve babaannem beş vakit namazını kılmaya devam etti. milli dini hassasiyetleri yüksek olanlardan, aynı hassasiyeti çocuklar yurtlarda tecavüze uğrarken da göstermelerini beklerdik. istanbul sözleşmesini lgbt de destekliyor diye, sen de lgbt ya da totoş olmazsın. sırf bu yüzden olmazsın. velev ki bir gün totoş olursan, bu başka bir sebeptendir. belki kız arkadaşın, karın, kız kardeşin yok. o yüzden bu karar seni bağlamıyor sanıyorsun. ama unutma, her erkeğin bir annesi vardır. o sayaçta annenin ninenin isminin kurbanların yanında yazmasını istemezsin. daha iki hafta önce 92 yaşındaki bir kadın, yaşlı bir nine, tecavüze uğrayarak hunharca öldürüldü. yeni türkiye maalesef böyle bir bataklık. bu haberler, bütün bu olanlar, midenizi bulandırmıyor mu?
cb iletişim sözcüsü fahrettin altun, joe biden’ın türkiye’nin istanbul sözleşmesi’nden ayrılacağına istinaden yaptığı açıklamaya yalanlarla dolu bir cevap yazmış. özetle diyor ki, kadınları ve haklarını korumaya devam edeceğiz.
…
as known, türkiye was the first signatory to the ıstanbul convention by demonstrating a strong commitment to protect women’s status in society and fight any violence against women. the ıstanbul convention, originally intended to promote women’s rights, was hijacked by a group of people attempting to normalize homosexuality – which is incompatible with türkiye’s social and family values. hence the decision to withdraw.
…
the decision to withdraw from the ıstanbul convention by no means denotes that the state of the republic of türkiye “compromises the protection of women.” türkiye will not give up on its fight against domestic violence by quitting the convention.
…
ın relation to the issue, president erdoğan strongly emphasizes that türkiye will continue protecting the safety and the rights of all women and underlines that fighting domestic violence with the principle of zero tolerance will remain on top of the government’s agenda.
yazının tamamı:
www.iletisim.gov.tr/english...
ülkeyi yöneten bu zihniyet, sistematik ve düzenli bir şekilde yalan söylüyor. en üzücü olan ise, bu karara destek veren kadınlar. akp’li kadın milletvekilleri, bazı yandaş kadın gazeteciler. bu yalanlara ortak olmaları akla kabataş yalanını getiriyor.
kendi politik gündemleriyle örtüştüğü için bir zamanlar akp’ye destek vermiş, ama kürt açılımı yüzünden, ama diğer sebeplerden, yetmez ama evetçi kadınlar, ülkenin gidişatında, bugünlere gelmemizde onların da payları var. benim de böyle tanıdıklarım oldu. fikirlerimizin hiç örtüşmediği. akademisyen. beyaz yakalı. kariyerli. feminist ama atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdiğini görmezden gelen. atatürk’ün ismini ağzına almayan. cadılar bayramı’nı ekseriyetle kutlayan ama cumhuriyet bayramı’nı kutlamayan. sırf işid’le savaştı diye ypg’li pkk’lı kadın militanları kahramanlaştırıp, kobane tweet’leri atan. ama zafer bayramı’nı kutlamayan. kara fatma’nın adını anmayan. yeni türkiyeli. ülkenin gidişatından, kadınlara yönelik bu şiddetten bir parça onlar da sorumlu. bu zihniyete bir zamanlar onay verdikleri için.
serap eser’in adını hatırlayan var mı? 8 kasım 2009’da küçükçekmece’de iett otobüsündeyken pkk’lı teröristlerin otobüse attığı molotof kokteyli yüzünden ağır yaralaranak 17 yaşında hayatını kaybeden lise öğrencisi sarap eser’i? onu da hatırlayın istedim. yaşasaydı 29 yaşında olacaktı.
www.anitsayac.com/?year=2021
toplumumuz maalesef bu hale, sistemli bir şekilde, 19 yıldır baştaki iktidar tarafından peyderpey getirildi. gönül isterdi ki, ülkesinde kadın vatandaşlarının da canını korumakla yükümlü olan devlet, spesifik bir sözleşmeye bağlı olmaksızın, yapması gerekeni yapsa. bizzat kendisinin imzaladığı ve kanun hükmünde yaptırımı olan bir sözleşmeyi uygulasa.
türkiye, istanbul sözleşmesi'nin ilk imzacı devletlerinden olup 24 kasım 2011'de türkiye büyük millet meclisi'nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu, 1 vekilin çekimser oy vermesi ile sözleşmeyi uygun bulan 6251 sayılı kanunu "onaylayarak", parlamentosundan geçiren ilk ülke.
dışişleri bakanlığı yaptığı açıklamada, avrupa konseyi dönem başkanlığının türkiye'de olduğu sırada imzalanan sözleşmede "kadına karşı şiddet alanında ilk uluslararası belge olan söz konusu sözleşmenin müzakere sürecinde ülkemiz tarafından öncü rol oynanmıştır." ifadesine yer verildi. recep tayyip erdoğan tarafından tbmm'ye yollanan tasarının gerekçesinde de sözleşmenin hazırlanması ve sonuçlandırılmasında türkiye'nin "öncü rol" oynadığına dikkat çekildi.
insanların dilinde tüy bitti sözleşmeyi uygulayın diye, ama kalkıp gecenin bir yarısı yangından mal kaçırır gibi sözleşmeyi iptal etmek, ne kadar zavallıca. vatandaşını, kadını, çocuğu, sokaktaki hayvanı, doğasını, ağacını toprağını koruyamayan bir ülke çöker.
acil bir durumda önce kadınlar ve çocuklar kurtarılır hesapta. oysa gemi batıyor, önce terk eden kaptan. ilk aşıyı erkenden olan da kaptan. çünkü aynı gemide değiliz aslında. isminde adalet ve kalkınma olan bir partinin yönettiği ülkede adaletin a’sı yok. kalkınmadan kasıt ise üç beş yandaş şirketin milyar dolarları biraz daha cukkalaması son yirmi yılda ülke yüz yıl geriye gitti resmen. yapımda ve yönetimde emeği geçenleri eşek arıları soksun. kadını erkeğiyle topyekün mücadele edip kurtuluş savaşı’nı kazanmış, yeni bir devlet kurmuş, medeni kanunlar yapmış, kadını padişahın kulu kölesi olmaktan kurtarıp kanunlar önünde eşit ve hür bir yurttaş yapmış, seçme ve seçilme hakkı vermiş bir cumhuriyetin son yirmi yılına bakınca gel de isyan etme. siyasal islam kanserdir.
aynı iktidarın 19 yıldır yönettiği bir ülkede kadın cinayetleri bu kadar dehşet seviyede yükselmişse; sistematik bir şekilde siyasetçiler vasıtasıyla kadınlara karşı nefret dili ve ayrıştırıcı söylemler toplumu kutuplaştıracak bir şekilde artmışsa, verilen cezalar caydırıcı değilse ve hatta onca kanıta rağmen suçu işleyenler ellerini kollarını sallayarak herkesin gözü önünde serbest bırakılıyorsa, elbette kadın cinayetleri politiktir.
üç beş oy hesabı uğruna istanbul sözleşmesi’nden ayrılan ve insanların aklıyla dalga geçerek "akp'den önce kadının adı yoktu" diyenler, kadın ve aileden sorumlu devlet bakanlığından kadın ibaresini çıkaranlar sizsiniz.
(bkz: kadın ve aileden sorumlu devlet bakanları)
dillerinden örf adet türk aile yapısı ve dini düşürmeyenler, tarikat yurtlarında çocukların tecavüze uğramasına ses çıkarmıyor, görmezden geliyor. konuşulmasın istiyor. hatta tecavüzcü vakfı ödüllendiriyor, plaket veriyor. ahlaki yozlaşma almış başını gitmiş. türk kelimesini yasaklayanlar, türk demekten çekinenler, türkiyeli diyenler, işine gelince türk aile yapısı diyor utanmadan, riyakârlık diz boyu. istanbul sözleşmesi’nin türk aile yapısına uygun olmadığı bahanesiyle iptal edilmesi riyakârlığın ve yalanın daniskasıdır. hangi türk aile yapısı? istenilen türk aile yapısı nedir? çocuğunu internetten pazarlayan sapık baba mı? eski karısını işkenceyle öldüren adam mı? çocuk yaşta okula gitmesi gerekirken başgöz edilip zorla evledirilen kız çocukları mı? eski türkler’de kadınlar değer görür, erkeklerle ülke yönetir, savaşlara katılırdı. biraz tarih okusanız atalarınızı tanıyacaksınız. ama araplaşmayı seçtiniz. siyasal islam’ı benimsediniz.
internetteki yorumlara şöyle bir bakıyorum, bir çok insan okumamış bile sözleşmeyi. bilmiyor maddelerini. bilgileri yok ama fikirleri var. takip ettiğim bir youtube kanalında duydum, yeni akit paçavrasında yazan hüseyin öztürk isimli bir yazarımsı insanımsı şöyle demiş misal: “ben istanbul sözleşmesi’ni okumadım. sözleşmeyi destekleyenlere baktım, sözleşmenin karşısında olanlara baktım, onun için sözleşmeye karşı çıkmaya karar verdim.” işte yeni türkiye’deki cehaleti çok güzel özetleyen sözler. maddelerini okumadığı, bilmediği şeye karşı çıkmak. iptal edilmesini savunmak. maalesef bu zihniyettekiler ülkeyi yönetiyor, yalanlarıyla büyük kitleleri yönlendiriyor. bilgileri yok, fikirleri yok, vicdanları da yok.
istanbul sözleşmesi’ni lgbt tayfasının yaptırttığını sanan milli ve dini hassasiyetleri tavan yapmış delikanlılar. kandırılıyorsunuz. size yalan söylüyorlar. sözleşmede yer alan “cinsel yönelimleri nedeniyle insanlar ayrımcılığa uğrayamaz” ibaresi sözleşmeyi lgbt’ci yapmaz. istanbul sözleşmesini savunmak bir insanı, bir erkeği meriç yapmaz, lgbt’ci yapmaz, totoş yapmaz. 90’lı yıllarda tv’de ailecek huysuz virjin’i izlerdik. ben, annem, babam, dedem, babaannem. kahkahalarla. komikti çünkü. hiçbirimiz sonradan kafamıza sarı peruk geçirip castara castara castara cass diye dans edip lgbt’ci trans ya da totoş olmadık. rahmetli dedem ve babaannem beş vakit namazını kılmaya devam etti. milli dini hassasiyetleri yüksek olanlardan, aynı hassasiyeti çocuklar yurtlarda tecavüze uğrarken da göstermelerini beklerdik. istanbul sözleşmesini lgbt de destekliyor diye, sen de lgbt ya da totoş olmazsın. sırf bu yüzden olmazsın. velev ki bir gün totoş olursan, bu başka bir sebeptendir. belki kız arkadaşın, karın, kız kardeşin yok. o yüzden bu karar seni bağlamıyor sanıyorsun. ama unutma, her erkeğin bir annesi vardır. o sayaçta annenin ninenin isminin kurbanların yanında yazmasını istemezsin. daha iki hafta önce 92 yaşındaki bir kadın, yaşlı bir nine, tecavüze uğrayarak hunharca öldürüldü. yeni türkiye maalesef böyle bir bataklık. bu haberler, bütün bu olanlar, midenizi bulandırmıyor mu?
cb iletişim sözcüsü fahrettin altun, joe biden’ın türkiye’nin istanbul sözleşmesi’nden ayrılacağına istinaden yaptığı açıklamaya yalanlarla dolu bir cevap yazmış. özetle diyor ki, kadınları ve haklarını korumaya devam edeceğiz.
…
as known, türkiye was the first signatory to the ıstanbul convention by demonstrating a strong commitment to protect women’s status in society and fight any violence against women. the ıstanbul convention, originally intended to promote women’s rights, was hijacked by a group of people attempting to normalize homosexuality – which is incompatible with türkiye’s social and family values. hence the decision to withdraw.
…
the decision to withdraw from the ıstanbul convention by no means denotes that the state of the republic of türkiye “compromises the protection of women.” türkiye will not give up on its fight against domestic violence by quitting the convention.
…
ın relation to the issue, president erdoğan strongly emphasizes that türkiye will continue protecting the safety and the rights of all women and underlines that fighting domestic violence with the principle of zero tolerance will remain on top of the government’s agenda.
yazının tamamı:
www.iletisim.gov.tr/english...
ülkeyi yöneten bu zihniyet, sistematik ve düzenli bir şekilde yalan söylüyor. en üzücü olan ise, bu karara destek veren kadınlar. akp’li kadın milletvekilleri, bazı yandaş kadın gazeteciler. bu yalanlara ortak olmaları akla kabataş yalanını getiriyor.
kendi politik gündemleriyle örtüştüğü için bir zamanlar akp’ye destek vermiş, ama kürt açılımı yüzünden, ama diğer sebeplerden, yetmez ama evetçi kadınlar, ülkenin gidişatında, bugünlere gelmemizde onların da payları var. benim de böyle tanıdıklarım oldu. fikirlerimizin hiç örtüşmediği. akademisyen. beyaz yakalı. kariyerli. feminist ama atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdiğini görmezden gelen. atatürk’ün ismini ağzına almayan. cadılar bayramı’nı ekseriyetle kutlayan ama cumhuriyet bayramı’nı kutlamayan. sırf işid’le savaştı diye ypg’li pkk’lı kadın militanları kahramanlaştırıp, kobane tweet’leri atan. ama zafer bayramı’nı kutlamayan. kara fatma’nın adını anmayan. yeni türkiyeli. ülkenin gidişatından, kadınlara yönelik bu şiddetten bir parça onlar da sorumlu. bu zihniyete bir zamanlar onay verdikleri için.
serap eser’in adını hatırlayan var mı? 8 kasım 2009’da küçükçekmece’de iett otobüsündeyken pkk’lı teröristlerin otobüse attığı molotof kokteyli yüzünden ağır yaralaranak 17 yaşında hayatını kaybeden lise öğrencisi sarap eser’i? onu da hatırlayın istedim. yaşasaydı 29 yaşında olacaktı.
devamını gör...
sadece 3 meyve seçme şansın olsa seçilecek meyveler
ananas - c vitamini deposu olduğu için.
mango - doğal afrodizyak.*
çekirdek karpuz - yazları şahane oluyor, kesinlikle vazgeçilmezim.
mango - doğal afrodizyak.*
çekirdek karpuz - yazları şahane oluyor, kesinlikle vazgeçilmezim.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
bugüne kadar uzaklaştığımız dünyaya, ağustos’a kadar bekleterek bizi tekrar yaklaştıracak yayın…
ömrümüz yettiğince bekleriz artık, n’apalım…
aynı zamanda, sevgili yayıncımızın tüm koşturmacasından sonra, zıpkın gibi, fişşşşek gibi döneceğinden de emin olduğum yayın…
ömrümüz yettiğince bekleriz artık, n’apalım…
aynı zamanda, sevgili yayıncımızın tüm koşturmacasından sonra, zıpkın gibi, fişşşşek gibi döneceğinden de emin olduğum yayın…
devamını gör...
tanım girince altta kalan güzel tanımlar
her tanımın bir alıcısı vardır, takılmayın bu kadar milletin sizi ne sanacağına. kendinize yatırım gibi düşünün yazmayı.
devamını gör...
kuzguncuktaki vişne
nickine de tanımlarına da bayıldığım ayrıca beğenilerini de eksik etmeyen yazar arkadaşımızdır.
takipteyiz efendim.
takipteyiz efendim.
devamını gör...
çocuk sahibi olmamak için sebepler
erken yaşta anne oldum. eskiden daha cesurdum. yaşadığımız zorluklar ve toplumsal hafıza bizi korkak olmaya itiyor. farkında olmadan her şeyi didikleyip, anskiyetemizi besliyoruz. gelecek kaygısı bir yana , o geleceğin hiç gelmeme ihtimali mevcut. sadece çocuk sahibi olmak için çocuk sahibi olmak bencilce. ruhunu, bedenini besleyemeyip yalnız bırakmak, hem çocuğa hem de yaşadığı dünyaya ihanet. başka bir handikap ise sen çocuğunu ne kadar özenli ve içten besleyip yetiştirsen de sosyal hayatta karşısına çıkacak başkalarını seçemiyorsun.*
devamını gör...
kartaca
günümüzde libya'da bulunan antik kent.
m.ö. 8. yüzyılda fenikelilerce koloni edilmiş. roma akdeniz'de yükselişe geçene kadar akdeniz ticaretini tekelinde bulunduran zengin bir devlettir. bulunduğu konum itibariyle deniz ticaretinde söz sahibi olmuştur. biri ticarî gemilere diğeri savaş gemilerine ait olmak üzere iki ayrı limana sahiplerdi. denizcilikte usta oldukları bilinmektedir. romalıların ilk gemilerini kartaca filosunu örnek alarak inşa ettiği söylenmektedir.
ordularında paralı asker ve filler kullandıkları bilinmekte. dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi kartaca'nın da yönetici sınıfı asil ve zenginlerden oluşmaktaydı. yerli halktan aldıkları acımasız vergiler ve diğer halkları köleleştirmelerinden dolayı "insan avcıları" lakabına mazhar olmuşlardır.
m.ö. 3. yüzyıl ortalarında roma ile çıkarları çatışınca ikili mücadeleler başlamış. bu mücadeleler aralıklı olarak 100 yıl kadar sürmüştür. sonuçta roma bu savaşlardan galip ayrılmış, kartaca'nın görkemli günlerinden geriye yakılmış, yıkılmış evler kalmıştır.
roma m.ö. 146'da burayı eyalet hâline getirince toprakları kutsal ilan etmiş ve işlenmesini, konut yapılmasını yasaklamış, eskinin bu görkemli topraklarını yıllarca çöl gibi kurutarak cezalandırmıştır.
m.ö. 8. yüzyılda fenikelilerce koloni edilmiş. roma akdeniz'de yükselişe geçene kadar akdeniz ticaretini tekelinde bulunduran zengin bir devlettir. bulunduğu konum itibariyle deniz ticaretinde söz sahibi olmuştur. biri ticarî gemilere diğeri savaş gemilerine ait olmak üzere iki ayrı limana sahiplerdi. denizcilikte usta oldukları bilinmektedir. romalıların ilk gemilerini kartaca filosunu örnek alarak inşa ettiği söylenmektedir.
ordularında paralı asker ve filler kullandıkları bilinmekte. dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi kartaca'nın da yönetici sınıfı asil ve zenginlerden oluşmaktaydı. yerli halktan aldıkları acımasız vergiler ve diğer halkları köleleştirmelerinden dolayı "insan avcıları" lakabına mazhar olmuşlardır.
m.ö. 3. yüzyıl ortalarında roma ile çıkarları çatışınca ikili mücadeleler başlamış. bu mücadeleler aralıklı olarak 100 yıl kadar sürmüştür. sonuçta roma bu savaşlardan galip ayrılmış, kartaca'nın görkemli günlerinden geriye yakılmış, yıkılmış evler kalmıştır.
roma m.ö. 146'da burayı eyalet hâline getirince toprakları kutsal ilan etmiş ve işlenmesini, konut yapılmasını yasaklamış, eskinin bu görkemli topraklarını yıllarca çöl gibi kurutarak cezalandırmıştır.
devamını gör...
bir ihtimal daha var
gufte ve bestesi osman nihat akına ait olan türk sanat müziğidir. müzeyyen senardan dinlemeyi çok sevdiğim bir parçadır. şarkının başında bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin der. sonunda ise sen bir ömre bedelsin cümlesini duyarız ve eşlik ederiz.
devamını gör...
james earl jones
1970 akademi ödüllerinde the great white hope filmi ile en iyi erkek oyuncu akademi ödülüne aday olmuş aktör desem kimse tanımaz, ama darth vader'in sesi desem herkes ohooo günaydın der. sinemanının en karizmatik kötü veya anti hero karakterlerinden darth vader, darth vader olduysa bunun bir kısmınıda bu adamın davudi sesine borçludur.
dart vader'ın sesi olmasının hikayesi:
dart vader'ın sesi olmasının hikayesi:
devamını gör...
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
internetten alıp diktiğim çilek fidelerim çiçek açmış. tutmayın beni. yakında balkonum mis gibi çilek kokacak. yaşaaaaassssssııııııııınnnnnn.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin
sözlükte bir yazar. iyi birine benziyor. bir nickaltı hakediyor bence.
devamını gör...
engellilik
bu başlığa engelli insanların hayatları boyunca yaşadığı bir takım sorunları yazarak faydalı olmaya çalışacağım.
1)ailelerin yeterince donanımlı olmaması maddesi ile başlayayım;
öncelikle gebelik döneminde tanılanan çocuklarla ilgili ailelerin yeterli eğitime tabi tutulmaması sebebiyle hem ebeveynler hem de çocuğun yakın çevresinde bir kargaşa durumu söz konusu oluyor. ne ile karşı karşıya olduğunu bilmeyen aile çocuğa karşı tepkisel yaklaşabiliyor, istemeyebiliyor veya engel durumunu reddedebiliyor.
-reddetme evresi bambaşka bir başlıkta yeniden incelenebilir ancak sebeplerinden birisi kuşkusuz bu kaygı durumu- yine yakın çevresinde bulunan bireylerce bu engel durumunun sorumlusu ebeveynlermiş gibi bir tepki doğuyor ve bu sebep ile aileler bile dağılıyor malesef.
2) tanılama süreci sorunları;
bu maddeyi alt basamaklarına ayırarak incelemek daha sağlıklı olacak geliyor bana.
engel durumunun tanılanma süreci ne kadar erken başlar ise çocuğu hayata kazandırmamız o kadar mümkün oluyor ancak buna rağmen hastanelerde oluşan sonsuz yoğunluk sebebi ile tanılayacak hekimlere ulaşmak ayları bulabiliyor özellikle çift tanılı ve ekstra sendromlar yaşayan çocuklarda farklı branşlarda uzmanlaşmış hekimlerce tedavi edilmesi gerektiği için süreç iyice kör düğüm halini alıyor.
-hekim arkadaşlar alınmasın lütfen derdim emekçi ile değil-
bu durumun sonucunda ise çocuklar aylarca rehabilitasyon merkezlerinden eğitim alamıyorlar ve ciddi bir zaman kaybı yaşanıyor.
itiraz mercilerinin yavaş ilerlemesi yine bürokratik bir problem. 5 dakikada tanı koyması beklenen yetkin kişiler elbette otizmli çocuğa; zihinsel engelli raporu verebiliyor yada reaktif bağlanma bozukluğugibi tanılanması görece daha zor tanıları gözden kaçırabiliyorlar ve bu sebeple rehberlik araştırma merkezinde yapılan değerlendirme testleri ile bir uyumsuzluk oluyor ve yine rapor kurumlara ulaşmadığı için eğitim süreci başlayamıyor. bu tür durumlar karşısında itiraz mercileri çok önem kazanıyor.
son olarak bu maddenin altında incelenmesi gereken bir diğer konuda hastanelere erişim engellileri. toplu taşıma kullanamayan veya farklı sebepler ile sosyal hayata karışması mümkün olmayan çocukların ulaşımları hasta nakil araçları ile gerçekleştirilmiyor ve bu yük rehabilitasyon merkezlerinin üzerine yükleniyor.
3) okul ve rehabilitasyon merkezi süreci sorunları;
bugün sektör çalışanlarının bildiği bir gerçek varsa o da şüphesiz; bir dönem iş yeri açma belgesi alıp bugün rehabilitasyon merkezi işleten kurum sahipleridir. eğitimden zerre anlamayan kişiler öğretmenlere hede hödö emirler yağdırarak iş yaptırıyor ve bu durumun sonucunda facia düzeyde eğitim veren kurumlar varlıklarını sürdürüyor.
-evet, tüpçü doğru okudunuz.-
bir diğer problem ise eğitim fakülteleri müfredatlarında yeterince özel eğitim dersleri olmaması sebebiyle özellikle sınıf öğretmenleri çok ciddi zorluklar çekiyor. hangi durum karşısında nasıl tepki vereceğini bilemeyen öğretmenler davranış problemlerinin iyice palazlanmasına sebep olabiliyor veya veliler arasında olası bir didişmeye farkında olmadan sebebiyet verebiliyor. elbette, 30 çocuk içerisinde davranış problemleri olan bir çocuğu kontrol etmek kolay değildir ancak unutulmamalıdır ki; rehabilitasyon merkezleri destek eğitim kurumlarıdır, ana eğitim merkezi değil,
diğer bir sorun ise iş okullarında yeterince mesleki branş olmaması sebebiyle çocuklar sosyal hayatta somut iş olanağı olan meslek yerine daha çok günü geçirmelik işler öğreniyorlar ve bu hayata katılmaları noktasında bağımsızlıklarını ciddi manada olumsuz etkiliyor.
4) çevresel düzenlemelerin yetersizliği;
daha yazılacak yığınla şey var aslında ama son madde olarak ekliyorum bunu.
ülkemizde bir şeyleri -mış/miş gibi yapma hastalığının hızlı bir şekilde tedavi edilmesi gerektiğinin bir göstergesidir aslında bu madde.
görme engelliler için sarı şeritler döşenir ama ortasına ağaç dikilir.
ortopedik engelliler için sempozyum düzenlenir ama asansörü olmayan bina tercih edilir.
otizmliler için etkinlik düzenlenir ama pavyona gelinmiş gibi gözleri kör eden mor-mavi ışıklar döşenir velhasıl kelam bir şeyleri yapıyor olmak için değil gerçekten faydalı olmak için yapmak gerekiyor.
1)ailelerin yeterince donanımlı olmaması maddesi ile başlayayım;
öncelikle gebelik döneminde tanılanan çocuklarla ilgili ailelerin yeterli eğitime tabi tutulmaması sebebiyle hem ebeveynler hem de çocuğun yakın çevresinde bir kargaşa durumu söz konusu oluyor. ne ile karşı karşıya olduğunu bilmeyen aile çocuğa karşı tepkisel yaklaşabiliyor, istemeyebiliyor veya engel durumunu reddedebiliyor.
-reddetme evresi bambaşka bir başlıkta yeniden incelenebilir ancak sebeplerinden birisi kuşkusuz bu kaygı durumu- yine yakın çevresinde bulunan bireylerce bu engel durumunun sorumlusu ebeveynlermiş gibi bir tepki doğuyor ve bu sebep ile aileler bile dağılıyor malesef.
2) tanılama süreci sorunları;
bu maddeyi alt basamaklarına ayırarak incelemek daha sağlıklı olacak geliyor bana.
engel durumunun tanılanma süreci ne kadar erken başlar ise çocuğu hayata kazandırmamız o kadar mümkün oluyor ancak buna rağmen hastanelerde oluşan sonsuz yoğunluk sebebi ile tanılayacak hekimlere ulaşmak ayları bulabiliyor özellikle çift tanılı ve ekstra sendromlar yaşayan çocuklarda farklı branşlarda uzmanlaşmış hekimlerce tedavi edilmesi gerektiği için süreç iyice kör düğüm halini alıyor.
-hekim arkadaşlar alınmasın lütfen derdim emekçi ile değil-
bu durumun sonucunda ise çocuklar aylarca rehabilitasyon merkezlerinden eğitim alamıyorlar ve ciddi bir zaman kaybı yaşanıyor.
itiraz mercilerinin yavaş ilerlemesi yine bürokratik bir problem. 5 dakikada tanı koyması beklenen yetkin kişiler elbette otizmli çocuğa; zihinsel engelli raporu verebiliyor yada reaktif bağlanma bozukluğugibi tanılanması görece daha zor tanıları gözden kaçırabiliyorlar ve bu sebeple rehberlik araştırma merkezinde yapılan değerlendirme testleri ile bir uyumsuzluk oluyor ve yine rapor kurumlara ulaşmadığı için eğitim süreci başlayamıyor. bu tür durumlar karşısında itiraz mercileri çok önem kazanıyor.
son olarak bu maddenin altında incelenmesi gereken bir diğer konuda hastanelere erişim engellileri. toplu taşıma kullanamayan veya farklı sebepler ile sosyal hayata karışması mümkün olmayan çocukların ulaşımları hasta nakil araçları ile gerçekleştirilmiyor ve bu yük rehabilitasyon merkezlerinin üzerine yükleniyor.
3) okul ve rehabilitasyon merkezi süreci sorunları;
bugün sektör çalışanlarının bildiği bir gerçek varsa o da şüphesiz; bir dönem iş yeri açma belgesi alıp bugün rehabilitasyon merkezi işleten kurum sahipleridir. eğitimden zerre anlamayan kişiler öğretmenlere hede hödö emirler yağdırarak iş yaptırıyor ve bu durumun sonucunda facia düzeyde eğitim veren kurumlar varlıklarını sürdürüyor.
-evet, tüpçü doğru okudunuz.-
bir diğer problem ise eğitim fakülteleri müfredatlarında yeterince özel eğitim dersleri olmaması sebebiyle özellikle sınıf öğretmenleri çok ciddi zorluklar çekiyor. hangi durum karşısında nasıl tepki vereceğini bilemeyen öğretmenler davranış problemlerinin iyice palazlanmasına sebep olabiliyor veya veliler arasında olası bir didişmeye farkında olmadan sebebiyet verebiliyor. elbette, 30 çocuk içerisinde davranış problemleri olan bir çocuğu kontrol etmek kolay değildir ancak unutulmamalıdır ki; rehabilitasyon merkezleri destek eğitim kurumlarıdır, ana eğitim merkezi değil,
diğer bir sorun ise iş okullarında yeterince mesleki branş olmaması sebebiyle çocuklar sosyal hayatta somut iş olanağı olan meslek yerine daha çok günü geçirmelik işler öğreniyorlar ve bu hayata katılmaları noktasında bağımsızlıklarını ciddi manada olumsuz etkiliyor.
4) çevresel düzenlemelerin yetersizliği;
daha yazılacak yığınla şey var aslında ama son madde olarak ekliyorum bunu.
ülkemizde bir şeyleri -mış/miş gibi yapma hastalığının hızlı bir şekilde tedavi edilmesi gerektiğinin bir göstergesidir aslında bu madde.
görme engelliler için sarı şeritler döşenir ama ortasına ağaç dikilir.
ortopedik engelliler için sempozyum düzenlenir ama asansörü olmayan bina tercih edilir.
otizmliler için etkinlik düzenlenir ama pavyona gelinmiş gibi gözleri kör eden mor-mavi ışıklar döşenir velhasıl kelam bir şeyleri yapıyor olmak için değil gerçekten faydalı olmak için yapmak gerekiyor.
devamını gör...


