elimize bir kalem geçtiğinde ilk yazdığımız kelime
adım ve soy adım .
devamını gör...
küçük kara balık
küçük kara balık kitabı iranlı komünist yazar samed behrengi’nin ünlü çoçuk kitabıdır. günümüzün büyük komünistleri ise büyük çoğunlukla bu kitaptan haberdar bile değildir. onlar genellikle das kapital’i okuyamayıp hakkında binbir yorum yapmakla yetinirler.
12 eylül darbesinden sonra türkiye’deki darbe yönetimi tarafından sakıncalı bulanan bukitap iran’da hala yasaklı kitaplar arasındadır. yazarın anlatmaya çalıştığı şeyler göz önüne alındığında hem askeri rejimin hem de dinci rejimin kitabı yasaklaması solcu kesimin ise kitaba ilgisiz kalması oldukça anlaşılır bir durum. zira behrengi bu kitapta dar çevresinde kurtulup dünyayı gezmeye karar veren küçük kara bir balıktan bahsediyor.
küçük kara balık’ın cesareti, öğrenme azmi, azla yetinmemesi, hakbilir olması paylaşımcılığı internette fotoğraf paylaşmak zanneden, çevresini geliştirmek için internette arkadaşlar edinen, dizi filmler aracılığı ile dünya görüşünü şekillendiren gününümüz çocuklarına ve gençliğine büyük zarar verebilir.
dizilerin lafı geçmişken çağan ırmak çemberimde gül oya dizisinin bir bölümünü “çocukluğumun masalcısı samed behrengi’ye”diyerek küçük kara balık’ın ve yazarının anısına adamıştır. çağan ırmak küçük kara balık’ın hakkettiği ilgiyi görmesini sağlamış mıdır bilinmez ama en azından çabası takdire şayandır.
kitabın yazarı behrengi der ki:
“çocuklar, bu toplum babalarınızın size miras bıraktığı toplumdur. yaramazlıklarınızı aza indirmeli ya da hatta tümüyle bırakmalısınız. bu toplumun sorunlarının üstesinden gelecek çözüm araçlarını aramalı, bulmalı ve de hastalıkları yok etmelisiniz.
toplumu tanımanın birkaç yolu vardır. bu yollardan biri kitap okumaktır. kitapların hem en iyisini seçmeliyiz, hem de bizim çeşitli sorularımıza yanıt verenlerini. kitap toplumumuzu ve öteki ulusları bilgilendirmek ve bize toplumsal hastalıkları göstermek zorundadır.
öyküler bizlere, toplumumuzun gerçek bir resmini çizebilir; sorunlarını ve nedenlerini açıklayabilir. öyküler, okuyanları yalnızca eğlendirmez. bu yüzden ben de akıllı çocukların öykülerimi yalnızca hoş vakit geçirmek için değil, öğrenip bilgilenmeleri için okumalarını istiyorum.”
küçük kara balık hikayesinde kara balık bulunduğu ortamla yetinmeyip bir yolculuğa çıkar, başına gelen her olayda çıkarılması gereken bir ders vardı, küçük kara balık’ın başına gelenlerin benzeri samed behrengi’nin de başına gelmiştir. 1968 yılında kaybolan behrenginin bedeni aras nehri kenarında bulunmuştur, elbette ik yazar “intihar” etmiştir.
“… küçük kara balık hasta değildi. onun bambaşka bir derdi vardı.” kitabın sonunda herkesin hasta olduğuna inandığı küçük kara balık’a ne olduğunu söylemeyeceğim ancak küçük kırmızı balık’ın onun yolunda ilerleyeceğini adım gibi eminim…..
12 eylül darbesinden sonra türkiye’deki darbe yönetimi tarafından sakıncalı bulanan bukitap iran’da hala yasaklı kitaplar arasındadır. yazarın anlatmaya çalıştığı şeyler göz önüne alındığında hem askeri rejimin hem de dinci rejimin kitabı yasaklaması solcu kesimin ise kitaba ilgisiz kalması oldukça anlaşılır bir durum. zira behrengi bu kitapta dar çevresinde kurtulup dünyayı gezmeye karar veren küçük kara bir balıktan bahsediyor.
küçük kara balık’ın cesareti, öğrenme azmi, azla yetinmemesi, hakbilir olması paylaşımcılığı internette fotoğraf paylaşmak zanneden, çevresini geliştirmek için internette arkadaşlar edinen, dizi filmler aracılığı ile dünya görüşünü şekillendiren gününümüz çocuklarına ve gençliğine büyük zarar verebilir.
dizilerin lafı geçmişken çağan ırmak çemberimde gül oya dizisinin bir bölümünü “çocukluğumun masalcısı samed behrengi’ye”diyerek küçük kara balık’ın ve yazarının anısına adamıştır. çağan ırmak küçük kara balık’ın hakkettiği ilgiyi görmesini sağlamış mıdır bilinmez ama en azından çabası takdire şayandır.
kitabın yazarı behrengi der ki:
“çocuklar, bu toplum babalarınızın size miras bıraktığı toplumdur. yaramazlıklarınızı aza indirmeli ya da hatta tümüyle bırakmalısınız. bu toplumun sorunlarının üstesinden gelecek çözüm araçlarını aramalı, bulmalı ve de hastalıkları yok etmelisiniz.
toplumu tanımanın birkaç yolu vardır. bu yollardan biri kitap okumaktır. kitapların hem en iyisini seçmeliyiz, hem de bizim çeşitli sorularımıza yanıt verenlerini. kitap toplumumuzu ve öteki ulusları bilgilendirmek ve bize toplumsal hastalıkları göstermek zorundadır.
öyküler bizlere, toplumumuzun gerçek bir resmini çizebilir; sorunlarını ve nedenlerini açıklayabilir. öyküler, okuyanları yalnızca eğlendirmez. bu yüzden ben de akıllı çocukların öykülerimi yalnızca hoş vakit geçirmek için değil, öğrenip bilgilenmeleri için okumalarını istiyorum.”
küçük kara balık hikayesinde kara balık bulunduğu ortamla yetinmeyip bir yolculuğa çıkar, başına gelen her olayda çıkarılması gereken bir ders vardı, küçük kara balık’ın başına gelenlerin benzeri samed behrengi’nin de başına gelmiştir. 1968 yılında kaybolan behrenginin bedeni aras nehri kenarında bulunmuştur, elbette ik yazar “intihar” etmiştir.
“… küçük kara balık hasta değildi. onun bambaşka bir derdi vardı.” kitabın sonunda herkesin hasta olduğuna inandığı küçük kara balık’a ne olduğunu söylemeyeceğim ancak küçük kırmızı balık’ın onun yolunda ilerleyeceğini adım gibi eminim…..
devamını gör...
en sevilen barış manço şarkısı
çagının çok ilerisinde.
devamını gör...
uzun yürüyüş’te mao’nun maceraları
bir frederic tuten kitabıdır.
herkesin bir edebi zevki vardır. kimi insan psikolojik çözümlemeler dolu kitaplardan başını kaldıramazken, kimi insan ucuz polisiyelerle huzur bulur. bazıları roman okumayı gereksiz bulurken, bazıları sadede roman okur. benim gibi edebiyat oburu bir insansanız her bulduğunuzu okursunuz. içinizdeki huzursuzluğu atmanın bir yoludur haksız bir rekabete karşı zaaf göstermek.
ama benim de diğerlerinden ayırdığım kitaplar var. en acı olayları bile ince bir mizahla yoğuran kitaplar baş tacımdır. bu da o kitaplardan biri.
frederic tuten 1934-1935 yılları arasında çin’de gerçekleşen uzun yürüyüşü kendine has muhteşem üslubu ile öyle bir anlatmış ki romanın belli sayfalarında kahkaha atmamak elde değil.
uzun yürüyüş, çin komünist partisinin koumintang güçlerinden kaçmak için yaptığı bir çekilmenin adıdır. büyük kayıplar verilen bu yürüyüş en sonunda mao zedung’un partinin başına geçmesi ve bildiğimiz çin halk cumhuriyetinin kurucu başkanı olması ile sonuçlanacaktı.
kitabı herhangi bir araştırma yapmadan okursanız da keyif alacaksınız elbette ama biraz araştırma ve dikkatle tuten’in bıraktığı ipuçlarını takip ederek başka büyük yazarları ve deforme edilmiş bazı paragrafların orijinalini bulup aldığınız keyif kat be kat arttırabilirsiniz.
düşünmeye cüret edin, harekete geçmeye cüret edin.
herkesin bir edebi zevki vardır. kimi insan psikolojik çözümlemeler dolu kitaplardan başını kaldıramazken, kimi insan ucuz polisiyelerle huzur bulur. bazıları roman okumayı gereksiz bulurken, bazıları sadede roman okur. benim gibi edebiyat oburu bir insansanız her bulduğunuzu okursunuz. içinizdeki huzursuzluğu atmanın bir yoludur haksız bir rekabete karşı zaaf göstermek.
ama benim de diğerlerinden ayırdığım kitaplar var. en acı olayları bile ince bir mizahla yoğuran kitaplar baş tacımdır. bu da o kitaplardan biri.
frederic tuten 1934-1935 yılları arasında çin’de gerçekleşen uzun yürüyüşü kendine has muhteşem üslubu ile öyle bir anlatmış ki romanın belli sayfalarında kahkaha atmamak elde değil.
uzun yürüyüş, çin komünist partisinin koumintang güçlerinden kaçmak için yaptığı bir çekilmenin adıdır. büyük kayıplar verilen bu yürüyüş en sonunda mao zedung’un partinin başına geçmesi ve bildiğimiz çin halk cumhuriyetinin kurucu başkanı olması ile sonuçlanacaktı.
kitabı herhangi bir araştırma yapmadan okursanız da keyif alacaksınız elbette ama biraz araştırma ve dikkatle tuten’in bıraktığı ipuçlarını takip ederek başka büyük yazarları ve deforme edilmiş bazı paragrafların orijinalini bulup aldığınız keyif kat be kat arttırabilirsiniz.
düşünmeye cüret edin, harekete geçmeye cüret edin.
devamını gör...
güne bir alıntı bırak
insanın, kendi kötülüğünden kaçınmaya çalışmaması -ki bu olanaklı bir şeydir- ama başkalarının kötülüğünden kaçınmaya çalışması -ki bu olanaksız bir şeydir- ne gülünç.
düşünceler, marcus aurelius
düşünceler, marcus aurelius
devamını gör...
fasikül
bazı eserlerin ayrı ayrı bölümler olarak yayımlanan parçalarına verilen isimdir.
sahip olduğum ilk ansiklopediyi tercüman gazetesi fasiküller halinde vermişti. dünyanın en heyecanlı şeylerinden biriydi benim için o fasiküllerin verileceği günü. kaç yaşındaydım tam hatırlamıyorum ama sanırım 9-10 yaşlarında olmalıyım o zamanlar.
her fasikül elime geçince en baştan başlayıp bütün fasikülleri okur ve en sona da en yeni olan fasikülü bırakırdım. küçükken romatizmal bir rahatsızlık geçirip 3 aylık felç benzeri bir durum yaşadığımda bu fasiküller ve beni kendi yatağımda dünya turuna çıkaran kitaplar sayesinde hayata tutunmuştum büyük ihtimalle. bir çocuğu hayatta tutan şey yazı ise eğer o çocuk ömrü boyunca yazıdan uzak duramıyormuş. ben bunu anlamıştım o fasiküller sayesinde.
bütün fasiküller tamamlanıp ansiklopedim son ve tam halini alınca babam bu fasikülleri ciltletip bana vermişti. ve bu da bana ansiklopediyi en baştan tekrar okuma fırsatı sunmuştu. neler öğrendim o kitaptan anlatamam size. hasta yatağında astral bir seyahat gibiydi benim için. ve o kadar sahiplendim ki o kitabı. çünkü bir emek vardı benim için, o kitabın oluşumunda. emek verilen her şey güzel ve değerlidir.
sahip olduğum ilk ansiklopediyi tercüman gazetesi fasiküller halinde vermişti. dünyanın en heyecanlı şeylerinden biriydi benim için o fasiküllerin verileceği günü. kaç yaşındaydım tam hatırlamıyorum ama sanırım 9-10 yaşlarında olmalıyım o zamanlar.
her fasikül elime geçince en baştan başlayıp bütün fasikülleri okur ve en sona da en yeni olan fasikülü bırakırdım. küçükken romatizmal bir rahatsızlık geçirip 3 aylık felç benzeri bir durum yaşadığımda bu fasiküller ve beni kendi yatağımda dünya turuna çıkaran kitaplar sayesinde hayata tutunmuştum büyük ihtimalle. bir çocuğu hayatta tutan şey yazı ise eğer o çocuk ömrü boyunca yazıdan uzak duramıyormuş. ben bunu anlamıştım o fasiküller sayesinde.
bütün fasiküller tamamlanıp ansiklopedim son ve tam halini alınca babam bu fasikülleri ciltletip bana vermişti. ve bu da bana ansiklopediyi en baştan tekrar okuma fırsatı sunmuştu. neler öğrendim o kitaptan anlatamam size. hasta yatağında astral bir seyahat gibiydi benim için. ve o kadar sahiplendim ki o kitabı. çünkü bir emek vardı benim için, o kitabın oluşumunda. emek verilen her şey güzel ve değerlidir.
devamını gör...
ölüleri diriltme deneyi
ölü diriltme bir diğer kelimeyle cryonics. anlamına baktığımızda ise insan bedenlerinin dondurulması ve bilinmeyen bir zamanda tekrar çözülmesi anlamına gelir.
ilk olarak ölü diriltme deneyleri 1940 lı yıllarda sovyet bilim adamları tarafından yapılmıştır. köpekler üzerinden yapılan deneyler şöyle uygulanmaktadır. ilk önce köpeğe pıhtılaşmayı önleyen bir tuzlu karışım enjekte edilmiştir. ardından köpek nefessiz bırakılara ölmesi beklenmiştir. köpeğin ölümü gerçekleştikten 10 dakika sonra, dolaşım ve solunum sistemi makineye bağlanarak suni kan dolaşımı ve soluk sistemi uygulanmaya başlamıştır. köpeğe adrenalin uygulanarak kalbin ve ciğerlerin tekrar tepki vermesi beklenmiştir. düzensiz kalp ve solukların ardından köpek gözlerini açmış ve tekrar hayata döndürülmüştür. hayata döndürdükleri deneklerin çoğunda beyinsel faaliyet bozuklukları ya da körlük gibi durumlar tespit edilmiştir.
yapılan başka bir deneyde ise başı gövdesinden ayrılmış olan bir köpeğin yaşayıp yaşayamayacağına dair deneyler yapılmıştır. köpeğin başı gövdesinden ayrılmış gerekli suni kan dolaşımı ve solunum sağlayacak mekanizmalara bağlanılmıştır. köpek bu işlemlere tepki vermiştir ama bu sadece 1-2 saat sürmüştür ve hayatını kaybetmiştir.
ilk olarak ölü diriltme deneyleri 1940 lı yıllarda sovyet bilim adamları tarafından yapılmıştır. köpekler üzerinden yapılan deneyler şöyle uygulanmaktadır. ilk önce köpeğe pıhtılaşmayı önleyen bir tuzlu karışım enjekte edilmiştir. ardından köpek nefessiz bırakılara ölmesi beklenmiştir. köpeğin ölümü gerçekleştikten 10 dakika sonra, dolaşım ve solunum sistemi makineye bağlanarak suni kan dolaşımı ve soluk sistemi uygulanmaya başlamıştır. köpeğe adrenalin uygulanarak kalbin ve ciğerlerin tekrar tepki vermesi beklenmiştir. düzensiz kalp ve solukların ardından köpek gözlerini açmış ve tekrar hayata döndürülmüştür. hayata döndürdükleri deneklerin çoğunda beyinsel faaliyet bozuklukları ya da körlük gibi durumlar tespit edilmiştir.
yapılan başka bir deneyde ise başı gövdesinden ayrılmış olan bir köpeğin yaşayıp yaşayamayacağına dair deneyler yapılmıştır. köpeğin başı gövdesinden ayrılmış gerekli suni kan dolaşımı ve solunum sağlayacak mekanizmalara bağlanılmıştır. köpek bu işlemlere tepki vermiştir ama bu sadece 1-2 saat sürmüştür ve hayatını kaybetmiştir.
devamını gör...
savaşın ortasında herkesi durdurup beyler az dursanıza gözlüğümü kaybettim göremiyorum diyen asker
savaşa gözlükle katılan mürekkep yalamış askerdir. fark etmeden savaşın seyrini değiştirmiştir.
en hararetli yerde, herkes biribirini biçip doğrarken, iç taraflardan mahçubiyetten içine kaçmış cılız bir ses yükselir:
"beylerr!! az dursanıza bi! beni dinleyin bi!"
o sırada komutanlar, kurmaylar bu sese dikkat kesilir ve elleriyle dur işareti yaparak "asker dur!" diyerek kendi bölüğünü durdurur. yerde debelenenler, birbirinin boğazına bıçak dayayanlar, birbirine karşı koymaya çalışanlar, kalkanı hasar alanlar, kılıcı yamulanların hepsi savaşı tekrar başa almamak ve haksızlığa sebep olmamak için olduğu şekilde kalakalırlar.
"ne oldu asker neden durdurdun savaşı?"
"gözlüğüm düştü komutanım!"
karşı milletin komutanı araya girer:
"hah! hah! bir de bu hanımevlatları ile savaşa giriyoruz biz! peh! bıraksak kendi kendini biçer bunlar."
karşı milletin askeri gülüşür.
"bizi düşmanlarımıza madara ettin asker! savaş bitsin, seninle görüşeceğiz. sana komutanın olarak gazi olmamanı şiddetle tavsiye ederim.. neyse bul şu lanet gözlüğünü!"
askerlerin yardımıyla gözlük bulunur. bu sefer de taraflar arasında baştan mı başlayalım yoksa kaldığımız yerden devam mı edelim tartışması başlar. hangisinin daha adil ve savaş kurallarına uygun olduğunda bir türlü hemfikir olamazlar. sonunda diplomatik olarak çözmek için masaya otururlar. nasıl olduysa masaya oturmuşken "biz napıyoruz lan? ne gerek var şimdi?" diyerek ateşkes kararı almışlardır.
şimdilik...
en hararetli yerde, herkes biribirini biçip doğrarken, iç taraflardan mahçubiyetten içine kaçmış cılız bir ses yükselir:
"beylerr!! az dursanıza bi! beni dinleyin bi!"
o sırada komutanlar, kurmaylar bu sese dikkat kesilir ve elleriyle dur işareti yaparak "asker dur!" diyerek kendi bölüğünü durdurur. yerde debelenenler, birbirinin boğazına bıçak dayayanlar, birbirine karşı koymaya çalışanlar, kalkanı hasar alanlar, kılıcı yamulanların hepsi savaşı tekrar başa almamak ve haksızlığa sebep olmamak için olduğu şekilde kalakalırlar.
"ne oldu asker neden durdurdun savaşı?"
"gözlüğüm düştü komutanım!"
karşı milletin komutanı araya girer:
"hah! hah! bir de bu hanımevlatları ile savaşa giriyoruz biz! peh! bıraksak kendi kendini biçer bunlar."
karşı milletin askeri gülüşür.
"bizi düşmanlarımıza madara ettin asker! savaş bitsin, seninle görüşeceğiz. sana komutanın olarak gazi olmamanı şiddetle tavsiye ederim.. neyse bul şu lanet gözlüğünü!"
askerlerin yardımıyla gözlük bulunur. bu sefer de taraflar arasında baştan mı başlayalım yoksa kaldığımız yerden devam mı edelim tartışması başlar. hangisinin daha adil ve savaş kurallarına uygun olduğunda bir türlü hemfikir olamazlar. sonunda diplomatik olarak çözmek için masaya otururlar. nasıl olduysa masaya oturmuşken "biz napıyoruz lan? ne gerek var şimdi?" diyerek ateşkes kararı almışlardır.
şimdilik...
devamını gör...
ozgur1ey
kendisinin bende yeri çok ayrıdır. daha yeni yazar olmuştum, biri takip etti beni. ardından bir mesaj " ilk takipçin ben oldum, nice güzel tanımlara" diye. işte bu kişi (bkz: ozgur1ey)'dir dostlarım. benim de ilk takip ettiğim kişi oydu tabii. o günden beri en sıkı takipçilerinden biriyim sanırım. her tanımını ayrı bir zevkle okuyorum ve okumaya devam edeceğim. lütfen hep yaz güzel dostum. ayrıca tekrardan çok teşekkür ederim.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
arabada 6 kişi uzun yolculuk yaparken otobanda sigara içmeye çalışıyordum. diğer yolculara eziyet ederek sigaramı içtim,* daha sonra izmariti dışarıya attım* ve sol elim hala camın dışındayken, sağ elimle; camı kapama tuşuna basılı tuttum ve 4 parmağımı cama sıkıştırdım. 3 gün parmağım sızladı.
devamını gör...
shenanigans
balkonunda asma yetiştirip, gün batımında dalından bir üzüm alıp ağzına attıktan sonra bir yudum da rakısından içen insan prototipi olduğu izlenimi uyandıran yazar.
devamını gör...
normal sözlük hunidaşlar kulübü
değerli dostum, doğuştan kontağı bozmuş olan kafadan deniz ile yaptığımız transfer görüşmeleri olumlu sonuçlanmıştır. eltisinin eltisi olduğunun farkında olmadığı dönemlerde, hatta daha öncesinde her şey bir gaz ve toz bulutuyken 0330 ve benim hunileri takıp gezdiğimizi görünce, hunilerimizi kıskanmış, bende isterim diye tutturmuştu. canı sağ olsun dedik o dönemlerde kendisine bir huni hediye ettik. sonra hunisi ile birlikte sırra kadem bastı. derler ki; o sırada şeytanla karşılaşmış ve onunla bir anlaşma yapmış. şeytan efendi kendisine ''iron maiden'la olan bağını keseceksin! bende seni, metal müzik aleminin eltisini bile tanımayan en iyi radyo programcısı yapacağım!'' demiş. deniz'de bunu kabul edince tabi aramıza sıra dağlar girdi. malum bizim kırmızı çizgimiz maiden.
baktım olacak gibi değil. önce şeytanı def etme işlerine girdik. iron maiden büyüsü yaparak üzerindeki baskıyı kırmayı hedefledik. ve şeytana rest çektik.

arkasından kendisine bir doz tenacious d in the pick of destiny yazdık. cesaretlenip, kendisini toparlaması gerekiyordu. cidden işe yaradı. ve şeytana postayı koydu.

şeytan anlaşma şartlarını denizin önüne serdi ama nafile. iş işten geçmişti çünkü deniz şeytanın boynuzunu kırıp, huni olarak kafasına takmıştı bile.

bu olaylar sonrasında biraz sakinleşmek ve morallenmek adına kedi almış. fotoğrafını gönderdi bize.

tabi biz bu fotoğrafı görünce verdiği mücadeleyi de bildiğimizden ziyadesiyle mutlu olduk. şeytan boynuzundan taktığın huniler sana şans getirsin kafadan kontak dostum. hoş geldin! bir daha yanlış yollara meyletme, hunini de kafandan eksik etme.
baktım olacak gibi değil. önce şeytanı def etme işlerine girdik. iron maiden büyüsü yaparak üzerindeki baskıyı kırmayı hedefledik. ve şeytana rest çektik.

arkasından kendisine bir doz tenacious d in the pick of destiny yazdık. cesaretlenip, kendisini toparlaması gerekiyordu. cidden işe yaradı. ve şeytana postayı koydu.

şeytan anlaşma şartlarını denizin önüne serdi ama nafile. iş işten geçmişti çünkü deniz şeytanın boynuzunu kırıp, huni olarak kafasına takmıştı bile.

bu olaylar sonrasında biraz sakinleşmek ve morallenmek adına kedi almış. fotoğrafını gönderdi bize.

tabi biz bu fotoğrafı görünce verdiği mücadeleyi de bildiğimizden ziyadesiyle mutlu olduk. şeytan boynuzundan taktığın huniler sana şans getirsin kafadan kontak dostum. hoş geldin! bir daha yanlış yollara meyletme, hunini de kafandan eksik etme.
devamını gör...
estonya
yeni seçilen başbakanı ile, dünyada hem cumhurbaşkanı hem başbakanı kadın olan tek ülke olmuştur.
dip: kabinenin yarısı da kadınmış. hadi görüşürüz beyler.
dip: kabinenin yarısı da kadınmış. hadi görüşürüz beyler.
devamını gör...
kendine ulaşamayacağı hedefler koyan kişiler
"ayı hedef al, ıskalasan bile yıldızları tutturursun" diye düşünen birisidir. benimdir çünkü "ya biz bu hayallere ulaşacağız, ya da bu hayallerle öleceğiz, olsun ikisi de güzel". *
devamını gör...
bahçıvan
"bahçe düzenlemesi ve bakım işlerini yapan kişi" anlamına gelen bahçıvan farsça’dan dilimize önce bağçeban olarak girmiş, sonra bağçevan olarak çeşitli eserlerde yer almıştır.
anadolu halkı bahçevan olarak söylemeyi doğru bulurken; tdk “bahçıvan” olarak kullanımının doğru olduğunu açıklamıştır.
alttaki videoda 1963 yılında zeki müren’in oynadığı bahçevan filminde
sanat güneşimize "kızı öpüş tarzından görüleceği gibi" biraz zampara rolü vermişler.
bahçevan şarkısı...
elmayı alan bilir
şeftaliyi satan bilir
güzel kızın kıymetini
kimsesiz yatan bilir
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
ayvalarım sarardı oyy oyy
deli gönlüm karardı oyy oyy
yarime nar yolladım oyy oyy
içinde kalbim vardı oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
şu dağlar bizim olsa oyy oyy
yaprağı üzüm olsa oyy oyy
yarim uykusu gelmiş oyy oyy
yastığı dizim olsa oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
şu dağlar olmasaydı oyy oyy
çiçeği solmasaydı oyy oyy
ölüm allahın emri oyy oyy
ayrılık olmasaydı oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül.
“insanları sevmek çok güzel. ama riyasız sevmek... yalandan dolandan uzak, şımarmadan sevmek... şımarmadan yaşamak... kundakla doğduk kefenle öleceğiz noktasından yürüyüp din, ırk ve renk ayrımı yapmadan tüm insanları sevmek... böylesi güzel bence” - zeki müren.
anadolu halkı bahçevan olarak söylemeyi doğru bulurken; tdk “bahçıvan” olarak kullanımının doğru olduğunu açıklamıştır.
alttaki videoda 1963 yılında zeki müren’in oynadığı bahçevan filminde
sanat güneşimize "kızı öpüş tarzından görüleceği gibi" biraz zampara rolü vermişler.
bahçevan şarkısı...
elmayı alan bilir
şeftaliyi satan bilir
güzel kızın kıymetini
kimsesiz yatan bilir
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
ayvalarım sarardı oyy oyy
deli gönlüm karardı oyy oyy
yarime nar yolladım oyy oyy
içinde kalbim vardı oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
şu dağlar bizim olsa oyy oyy
yaprağı üzüm olsa oyy oyy
yarim uykusu gelmiş oyy oyy
yastığı dizim olsa oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
şu dağlar olmasaydı oyy oyy
çiçeği solmasaydı oyy oyy
ölüm allahın emri oyy oyy
ayrılık olmasaydı oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül.
“insanları sevmek çok güzel. ama riyasız sevmek... yalandan dolandan uzak, şımarmadan sevmek... şımarmadan yaşamak... kundakla doğduk kefenle öleceğiz noktasından yürüyüp din, ırk ve renk ayrımı yapmadan tüm insanları sevmek... böylesi güzel bence” - zeki müren.
devamını gör...
düşük kur yüksek faiz
1980'lerden beri uygulanmakta olan politikadır. kuru baskılayıp faiz yükseldikçe ülkeye sıcak para gelmektedir. burada dikkat edilmesi gereken nokta sıcak para ''kısa vadeli'' yani ülkede herhangi bir risk durumunda(politik, ekonomik, sosyal vs.) ülkeyi terk edip ekonomileri krize itmektedir.
devamını gör...




