yarram
çok bilgilendirici bir başlık ve tanım. teşekkürler.
devamını gör...
dizi alışkanlığı olmayan birine tavsiye edilebilecek diziler
sen de bizimle dizi izlemek zorundasın gibi bir başlık olmuş*
alışkanlık şart tabi,dizi mi,hemen başlıyorum.
alışkanlık şart tabi,dizi mi,hemen başlıyorum.
devamını gör...
yapay zeka bilinç kazanabilir mi sorunsalı
üzerinde düşünmek için güzel bir soru.
aslında tek başına, mekanik bir alet, bir yazılım olarak düşündüğümüzde, herhangi bir yapay zekânın bilinç kazanması konusu epey tartışmalı hale gelebilir. ancak ben işe dahil edilmesi gereken bir konu daha olduğu görüşündeyim: yapay dokular ve sinir ağları.
bugün biliyoruz ki 3 boyutlu yazıcılarla canlı hücrelere sahip çeşitli organlar elde edilebiliyor. ayrıca robotlara hissetme ve acıya tepki verme konularının öğretildiği birtakım projeler de var. her ne kadar tüm bunların robotların kendilerini tehlikelere karşı savunabilmesi ve meydana gelebilecek mekanik yahut elektronik bozulmaların önüne geçmek amacıyla yapıldığı söylense de, hissedebilmeyi öğrenen ve kendiliğinden öğrenme yeteneği olan bir alet bana biraz tehlikeli gibi görünüyor.
bundan yıllar önce bir program izlemiştim. ışığa tepki veren bir robot yapılmıştı. ampul nereye götürülürse robot başını o tarafa çevirerek onu takip ediyordu. ampulü elinde tutan kişi onu bir anda robota doğru hızla yaklaştırdığında, robot irkilmiş gibi bir hareketle gözlerini kapatıp başını başka bir yöne doğru çevirdi. herhangi birimizin, gözüne aşırı ışık gelmesi durumunda yapabileceği bir hareket...
tabi ki bunu ışığa duyarlı sensörler ve birtakım kodlar aracılığıyla yapabilirsiniz. bu bir canlılık belirtisi olmak zorunda değil. fakat yapay dokularla, robotların hissetmesini sağlarsanız ve tüm bunları birbiriyle birleştirirseniz bunun sonu ne olur, kestirebiliyor musunuz?
diyoruz ki "bir yapay zekâ, ancak ona kodlanan bilgileri bilebilir." peki, kodlayıcıların her zaman iyi niyetli olacağına güvenme şansımız var mı? örneğin hissetme gücüne sahip bir yapay dokuyu bağladığınız bir robota, acımasızlık hissinin iyi, merhametin kötü olduğunu kodlarsanız, bu robot bir insanla karşılaştığında ona nasıl davranır, bir fikrimiz var mı? elysium adlı filmde gördüğümüz, şu türden bir yaratığa bu dediğim yazılımı yükleyerek onu polis, gardiyan, doktor falan yapsanız, sonuçları ne olur? sahip olduğu bu "yarı bilinç" ile aslında bir insana asla uygulamaması gereken acımasızca yöntemlerin iyi bir şey olduğunu "düşünerek" eyleme geçerse dünya nasıl bir yer olur?
bir de, kendiliğinden öğrenebilen yapay zekâların sınırlarını bilmiyoruz. kendiliğinden öğreneceği şeyler, sadece bizim ona verdiğimiz konulardan ibaret mi olacak, yoksa bir noktadan sonra tamamen kendi isteğiyle, etrafında görüp duyduğu her şeyi öğrenmeye başlayabilecek mi? bu noktada da bu kodları yazan kişilere ne kadar güvenebileceğiz?
örneğin fedor adlı robotun silah kullanmayı öğrenmesi epey tartışma yaratmıştı. video linki
bilinci falan geçtim, bir robota neden silah kullanmayı öğretirsiniz ki? bu robot ne için lazım olacak? bu soruların cevapları oldukça sıkıntılı yerlere çıkıyor gibi geliyor bana.
sorular, sorular...
neyse... izlememiş olan varsa ex machina (film) tavsiyemdir; izleyiniz.
aslında tek başına, mekanik bir alet, bir yazılım olarak düşündüğümüzde, herhangi bir yapay zekânın bilinç kazanması konusu epey tartışmalı hale gelebilir. ancak ben işe dahil edilmesi gereken bir konu daha olduğu görüşündeyim: yapay dokular ve sinir ağları.
bugün biliyoruz ki 3 boyutlu yazıcılarla canlı hücrelere sahip çeşitli organlar elde edilebiliyor. ayrıca robotlara hissetme ve acıya tepki verme konularının öğretildiği birtakım projeler de var. her ne kadar tüm bunların robotların kendilerini tehlikelere karşı savunabilmesi ve meydana gelebilecek mekanik yahut elektronik bozulmaların önüne geçmek amacıyla yapıldığı söylense de, hissedebilmeyi öğrenen ve kendiliğinden öğrenme yeteneği olan bir alet bana biraz tehlikeli gibi görünüyor.
bundan yıllar önce bir program izlemiştim. ışığa tepki veren bir robot yapılmıştı. ampul nereye götürülürse robot başını o tarafa çevirerek onu takip ediyordu. ampulü elinde tutan kişi onu bir anda robota doğru hızla yaklaştırdığında, robot irkilmiş gibi bir hareketle gözlerini kapatıp başını başka bir yöne doğru çevirdi. herhangi birimizin, gözüne aşırı ışık gelmesi durumunda yapabileceği bir hareket...
tabi ki bunu ışığa duyarlı sensörler ve birtakım kodlar aracılığıyla yapabilirsiniz. bu bir canlılık belirtisi olmak zorunda değil. fakat yapay dokularla, robotların hissetmesini sağlarsanız ve tüm bunları birbiriyle birleştirirseniz bunun sonu ne olur, kestirebiliyor musunuz?
diyoruz ki "bir yapay zekâ, ancak ona kodlanan bilgileri bilebilir." peki, kodlayıcıların her zaman iyi niyetli olacağına güvenme şansımız var mı? örneğin hissetme gücüne sahip bir yapay dokuyu bağladığınız bir robota, acımasızlık hissinin iyi, merhametin kötü olduğunu kodlarsanız, bu robot bir insanla karşılaştığında ona nasıl davranır, bir fikrimiz var mı? elysium adlı filmde gördüğümüz, şu türden bir yaratığa bu dediğim yazılımı yükleyerek onu polis, gardiyan, doktor falan yapsanız, sonuçları ne olur? sahip olduğu bu "yarı bilinç" ile aslında bir insana asla uygulamaması gereken acımasızca yöntemlerin iyi bir şey olduğunu "düşünerek" eyleme geçerse dünya nasıl bir yer olur?
bir de, kendiliğinden öğrenebilen yapay zekâların sınırlarını bilmiyoruz. kendiliğinden öğreneceği şeyler, sadece bizim ona verdiğimiz konulardan ibaret mi olacak, yoksa bir noktadan sonra tamamen kendi isteğiyle, etrafında görüp duyduğu her şeyi öğrenmeye başlayabilecek mi? bu noktada da bu kodları yazan kişilere ne kadar güvenebileceğiz?
örneğin fedor adlı robotun silah kullanmayı öğrenmesi epey tartışma yaratmıştı. video linki
bilinci falan geçtim, bir robota neden silah kullanmayı öğretirsiniz ki? bu robot ne için lazım olacak? bu soruların cevapları oldukça sıkıntılı yerlere çıkıyor gibi geliyor bana.
sorular, sorular...
neyse... izlememiş olan varsa ex machina (film) tavsiyemdir; izleyiniz.
devamını gör...
asperitas bulutları
dünyamızda görülen nadir doğa olaylarından biridir asperitas bulutları (undulatus asperatus).
asperatus, latince pürüzlü, dalgalı anlamlarına gelmektedir.
asperitas bulutları genellikle abd’de sabah ve akşam saatlerinde meydana gelen dalgalı bulutlardır.
bulutların sıcak ve soğuk dalgalarının birbirleri içerisinde yükselip alçalmalarıyla oluştuğu düşünülen asperitas bulutları; gökyüzünde karanlığı ve fırtınayı çağrıştıracak şekilde dans edip çoğu zaman fırtına oluşturmadan sakince dağılır.
en başarılı sanatçının doğa olduğunu - evernevergreen'e teşekkürler - bir kere daha anlamamızı sağlayan asperitas bulutları 2009 yılında gavin pretor pinney tarafından keşfedilmiştir ama 2015 yılına kadar bulut olarak kabul edilmemiştir.
bulutların alt kısımlarında dalga benzeri yapılar görüldüğü için deniz yüzeyine benzetenler de çok olmuştur.
"asıl marifet buluttaydı ama herkes yağmura şiir yazdı " - cahit zarifoğlu.
asperatus, latince pürüzlü, dalgalı anlamlarına gelmektedir.
asperitas bulutları genellikle abd’de sabah ve akşam saatlerinde meydana gelen dalgalı bulutlardır.
bulutların sıcak ve soğuk dalgalarının birbirleri içerisinde yükselip alçalmalarıyla oluştuğu düşünülen asperitas bulutları; gökyüzünde karanlığı ve fırtınayı çağrıştıracak şekilde dans edip çoğu zaman fırtına oluşturmadan sakince dağılır.
en başarılı sanatçının doğa olduğunu - evernevergreen'e teşekkürler - bir kere daha anlamamızı sağlayan asperitas bulutları 2009 yılında gavin pretor pinney tarafından keşfedilmiştir ama 2015 yılına kadar bulut olarak kabul edilmemiştir.
bulutların alt kısımlarında dalga benzeri yapılar görüldüğü için deniz yüzeyine benzetenler de çok olmuştur.
"asıl marifet buluttaydı ama herkes yağmura şiir yazdı " - cahit zarifoğlu.
devamını gör...
istanbul sözleşmesi olayının çok abartılması
son yaşananlar yeni gelişmeler üzerine toplumun büyük bir kesiminin düşüncesi bana göre istanbul sözleşmesinin çok abartıldığı yönündedir.
yani ben modern ve laik bir vatandaş olarak kopan fırtınanın sebebini anlamıyorum. bayanlar bana göre bir çiçektir ve asla ve asla dalından koparılmaması gerekiyor. sanki bu sözleşme olmasa kadınların hak ve özgürlükleri ellerinden alınmış gibi hava yaratılmaya çalışılıyor. açıkcası burada insanları provoke etmek isteyenlerin bu sözleşmeyi okuduklarını da düşünmüyorum.
noldu şimdi bayanlar seçme ve seçilme hakkını mı kaybetti? ya da bayanlar ikinci sınıf bir vatandaş haline mi geldi?
yooo aksine bayanlarımız yine baş tacımız. evet bayan cinayetleri toplumsal bir problem ama bu vahşet bir sözleşmeyle giderilmez.
benim devletimize güvenim tamdır. kim devletin başında olursa olsun bayanların haklarını sonuna kadar koruyacağına inancım tamdır. istanbul sözleşmesi bu bağlamda benim gözümde bir hiçtir.
yani ben modern ve laik bir vatandaş olarak kopan fırtınanın sebebini anlamıyorum. bayanlar bana göre bir çiçektir ve asla ve asla dalından koparılmaması gerekiyor. sanki bu sözleşme olmasa kadınların hak ve özgürlükleri ellerinden alınmış gibi hava yaratılmaya çalışılıyor. açıkcası burada insanları provoke etmek isteyenlerin bu sözleşmeyi okuduklarını da düşünmüyorum.
noldu şimdi bayanlar seçme ve seçilme hakkını mı kaybetti? ya da bayanlar ikinci sınıf bir vatandaş haline mi geldi?
yooo aksine bayanlarımız yine baş tacımız. evet bayan cinayetleri toplumsal bir problem ama bu vahşet bir sözleşmeyle giderilmez.
benim devletimize güvenim tamdır. kim devletin başında olursa olsun bayanların haklarını sonuna kadar koruyacağına inancım tamdır. istanbul sözleşmesi bu bağlamda benim gözümde bir hiçtir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının sözlüğü sahiplenmesi
kafa sözlük’ün hepimizin sözlüğü olduğunu bilen yazarlardır. diğer sözlükler gibi eşe dosta yazarlık verip diğer yazarları aylarca hatta yıllarca bekletmediğimizi, kafamıza göre değil kurallara göre tanım sildiğimizi, iletişimin her türlü yolunun açık olduğunu bilen her yazar sözlüğü sahiplenir.
devamını gör...
misc radyo yayını
selamlar sözlük ahalisi. bu akşamdan başlayarak önümüzdeki haftaların pazartesi akşamları sizlerle bu yeni isim ve bu yeni konsept, hmm şey yeni radyo programıyla buluşacağım. her hafta farklı bir konuk alarak, konukların gitmek istedikleri rotalara seyredeceğimiz programda yolda rastladığımız otostopçuları da kısa mesafeye götürebiliriz.
yayındaki sohbete anlık katılmak isteyen dostlarımız discord.gg/T93JbmN4Sg adresinden discord'a gelebilirler. haftanın konuğu olmak için sözlükten yahut discord üzerinden bana ulaşabilirsiniz.
veee. tabii ki bu hafta kim var yanımda? sevgili robnaja. radyoda ilk yolculuğuma onunla çıktım, bu yeni isimde de ön koltuğa elbette ilk olarak o oturacak. bakalım bu akşam ne konuşacağız?
türkiye saatiyle 21:00'da yayındayız, şimdiden hoşgeldiniz.
yayındaki sohbete anlık katılmak isteyen dostlarımız discord.gg/T93JbmN4Sg adresinden discord'a gelebilirler. haftanın konuğu olmak için sözlükten yahut discord üzerinden bana ulaşabilirsiniz.
veee. tabii ki bu hafta kim var yanımda? sevgili robnaja. radyoda ilk yolculuğuma onunla çıktım, bu yeni isimde de ön koltuğa elbette ilk olarak o oturacak. bakalım bu akşam ne konuşacağız?
türkiye saatiyle 21:00'da yayındayız, şimdiden hoşgeldiniz.
devamını gör...
yazarların en sevdiği sayı
7 ve 13 sanırım.
> 7 kulağa fazla mistik geliyor, çok şahsıma özel olmasa da severim kendilerini. bana mor rengi çağrıştırır genelde.
> 13 ise "uğursuz" kabul edilir çoğu yabancı ülkede ama benim hoşuma giden bir sayıdır. * siyah kedileri ve cadılığı anımsatır.
> 7 kulağa fazla mistik geliyor, çok şahsıma özel olmasa da severim kendilerini. bana mor rengi çağrıştırır genelde.
> 13 ise "uğursuz" kabul edilir çoğu yabancı ülkede ama benim hoşuma giden bir sayıdır. * siyah kedileri ve cadılığı anımsatır.
devamını gör...
yabancı aksan sendromu
yabancı aksan sendromu bireyin ana dilini aniden farklı bir aksanla konuşmaya başlaması durumudur. genellikle kişinin beyin travması yaşaması ya da beynin bir bölümünün darbeye bağlı olarak hasar görmesi sonucu ortaya çıkan yabancı aksan sendromu oldukça nadir bir psikolojik rahatsızlıktır. öyle ki 1907 yılında kaydedilen ilk vakadan bu yana yaklaşık 100 kadar insana yabancı aksan sendromu teşhisi konulmuştur.
yabancı aksan sendromu ilk olarak 1907 yılında fransız nörolog pierre marie tarafından tanımlanmıştır.
1919 yılında alman bir dahiliyeci olan alois pick konuyla ilgili bir çalışma yürütmüş ve sendrom hakkında bir rapor hazırlamıştır.
sendrom hakkında erken tarihli bir diğer vaka ise 1941 yılında norveçli astrid isminde bir kadının hava saldırısı sırasında bir şarapnel parçasının kafasına isabet etmesi sonucu alman aksanıyla konuşmaya başlamasıdır. pek tabi ki astrid’in bu alman aksanı, çevresindeki insanların ondan uzaklaşmasına sebep olmuştur.
s-t-r harflerinin bulunduğu kelime gruplarının telaffuzunda zorluk yaşamak
ünlü harflerin telaffuzunda değişiklik: örneğin “takas” demek yerine “tekas” demek
kelimeyi telaffuz ederken harf eklemek ya da bir harfi çıkartarak telaffuz etmek
bireyin konuştuğu dil ana dili olmasına rağmen yeni kazandığı aksanı ikinci bir dil öğrenen biri gibi konuşması
kelimeleri telaffuz ederken zorlanmak, bu hastalığın belirtileridir.
yabancı aksan sendromu ilk olarak 1907 yılında fransız nörolog pierre marie tarafından tanımlanmıştır.
1919 yılında alman bir dahiliyeci olan alois pick konuyla ilgili bir çalışma yürütmüş ve sendrom hakkında bir rapor hazırlamıştır.
sendrom hakkında erken tarihli bir diğer vaka ise 1941 yılında norveçli astrid isminde bir kadının hava saldırısı sırasında bir şarapnel parçasının kafasına isabet etmesi sonucu alman aksanıyla konuşmaya başlamasıdır. pek tabi ki astrid’in bu alman aksanı, çevresindeki insanların ondan uzaklaşmasına sebep olmuştur.
s-t-r harflerinin bulunduğu kelime gruplarının telaffuzunda zorluk yaşamak
ünlü harflerin telaffuzunda değişiklik: örneğin “takas” demek yerine “tekas” demek
kelimeyi telaffuz ederken harf eklemek ya da bir harfi çıkartarak telaffuz etmek
bireyin konuştuğu dil ana dili olmasına rağmen yeni kazandığı aksanı ikinci bir dil öğrenen biri gibi konuşması
kelimeleri telaffuz ederken zorlanmak, bu hastalığın belirtileridir.
devamını gör...
kadın olmak
kadın olmak hem istenilen hem de nefret edilen olmaktır.
uzun zamandır üstüne düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum. aşağıda bahsedilen her olay yaşanmıştır. kurgudan uzak bir anlatı olacaktır. ve özellikle isyan, acı, hüzün, kırgınlık kelimelerinin etrafında gelişecektir. türkiye'de yaşayan ve başlarına gelen her şeyin sebebinin bir erkeğin onlar üzerinde bir hayale sahip olduklarında gerçekleştirebileceklerine inanmaları olmaktadır.
ilk olarak yaşanmışlıklara kendi başımdan geçen bir olayla başlamak istiyorum.
daha 17 yaşımdayken bir gün kapı çaldı. kapıyı çalan karşı komşumuzun oğlu idi. 7 yaşındayken taşındığımız apartmanda 10 yıldır abi dediğim insan vardı karşımda. ütüleri bozulmuş bizimkini istiyormuş. abi dedim sen git ben bulup getireyim. bu arada kendisi evliydi ama o sürede anne-babası ile aynı evde eşi ve çok sevdiğim minik kızı ile birlikte yaşamaya devam ediyordu.
arkadaşlarım vardı evde, birlikte 4 kız takılıyorduk. neyse ütüyü buldum. kapı açıktı içeri girdim. abi dedim getirdim nereye bırakayım. odadayım getiriversene dedi. tamam dedim. ütü masasının üzerine bıraktım. "nasılsın?" dedi. "iyiyim abi kızlar var takılıyoruz işte." dedim. birden ne olduğunu anlamadım beni kendine çekti, öpmeye kalktı. aynı anda itip "ne yapıyorsun sen be!" deyip bağırdım ve koşarak eve geçtim.
dünyam alt üst olmuştu. arkadaşlarıma ben bir duş alayım deyip koşup banyoya girdim. kafam allak bullak olmuştu. ne yapacaktım, bunu kime anlatacaktım. gözümden yaşlar aka aka uzunca bir süre suyun altında kaldım. babama anlatsam, ne yapacağını kestiremiyordum. çok sevdiğim eşine, anlatsam minicik bebeği ile kocasının ne kadar soysuz olduğunu öğrenecekti. hem tabii ki elalem ne der (!) mevzusu vardı. ama kendime de yediremiyordum; abi dediğim, kardeşinle ilkokul boyunca aynı sırayı paylaştığım defalarca evlerinde kaldığım insan bana bunu nasıl yapardı. evli olmasını falan geçtim, canı çekti diye beni öpmeye nasıl kalkardı. duştan çıktım, hiçbir şey olmamış gibi klora alerjim var, gözlerim ondan kırmızı diyerek güne devam ettim. aynı akşam annemlere üniversite sınavına hazırlanmak için bir süre dedemlerde kalmak istiyorum, sessiz sakin bir ortam daha iyi gelecek bana dedim. iki ay evde kalmadım. kendi evime giderken karşılaşmamak için iki ay kapıları kontrol edip geçtim. sonrasında üniversiteye gittim neyse ki o ara kendi evine çıkmıştı da bunca senede yalnızca birkaç kez gördüm. ve aradan geçen 18 yıldan sonra da hala yüzüne bile bakmam.
bir sonraki öyküm bir öğrencimin başından geçti. ona burada "leyl" diyelim. hayatını karanlıklar içinde geçirmek zorunda kalan bir çocuk olduğu için.
ilk öğretmenlik yılımda van'da görev yaparken okulun en sorunlu öğrencisi idi leyl. beline kadar olan uzun saçlarını sıkıca örer, gömleğinin içine saklardı. okul kapısından çıkınca sigarasını yakar, ağzından küfür de eksik olmazdı. öğretmeninden öğrencisine herkese sataşır, sürekli arıza çıkarırdı. ben bu durumu ailesi tarafından çok değer görmemesine bağladığım için ona biraz daha itina yaklaştım. aradan geçen birkaç ay sonra leyl'in ara ara sohbet ettiği en azından saygılı davrandığı biri olmuştum. türk olduğum halde, artık beni sevdiğini söylüyordu. bu arada kendisi biraz örgütün tesiri altında kalmış bir çocuktu. dağa çıkmak benim kurtuluşum olacak şeklinde söylemleri vardı. çok uzatmayalım bir yıl sonra artık ben onun için güvenilir alan olmuştum. bu arada leyl de saçlarını benim gibi kısacık kestirmişti. hatta onunki biraz daha kısaydı, dikiyordu falan. saçlardan çıktı konu. dedim ki iyi olmuş, ne o sımsıkı bağlayıp saklıyordun, şimdi kendi tarzın oldu dedim. hocam dedi bilmedikleriniz var. dedim anlat.
"babam öldü benim, annemi bir başına kalmasın diye amcamın ikinci karısı yaptılar. evde bir sürü erkek var. beni kız gibi görmemeleri lazım. yoksa beni de annem gibi onlardan biri ile evlendirirler." sarıldım kızıma, içime akıttım göz yaşlarımı. sen her halinle güzelsin ve bu cesaret ile seni kimse üzemez, dedim. dedim ama üzdüler mi leyl'i mi ne oldu, hiç öğrenemedim.
bir sonraki hikaye yine bir öğrencimin başından geçti. ona da" özlem"diyelim. hayatının her anında sevgiye özlem duyduğunu söylediği için. özlem hayata bir sıfır mağlup başlayanlardan. annesi bir hayat kadını, babası ise başkası ile evli. yani o gayrimeşru bir çocuk. doğunca annesi, babasının kapısına bırakmış "al bunu, ne yapıyorsan yap!" diyerek. babasının karısı evinde istememiş. baba da kendi babasına, yani özlem'i dedesine bırakmış. dede büyütmüş. bir gün okulda sinir krizi geçirdi. sonradan öğrendik ki dedesi özlem'i taciz ediyormuş bir süredir. işlemler başlatıldı. özlem bu sefer annesine verildi. sonra da 18 yaşına girer girmez evlendi.
bu öyküde üniversiteden bir arkadaşımın yaşadığı bir trajedi. ona da zulüm diyelim. daha 19 yaşındayken bir sevgilisi vardı. bir gün gelip dedi ki başıma bir şey geldi. sevgilimle bir şeyler yaşıyorduk sonra ben devam etmek istemedim ama durmadı. zorla bana sahip oldu.
ne denir? bırak o tecavüzcüyü, diyemedim. ne yapmalıyım, dedi. ayrılmalısın, dedim. ama bu saatten sonra kimse benimle birlikte olmaz. küçük bir yerde yaşıyoruz ikimiz de, duyulursa çok kötü olur, ailem yıkılır, bunları onlara yapamam, hem beni de seviyor dedi. ben sustum. çünkü henüz bu konulara ses çıkarabilecek olgunluğa erişmemiştik ikimizde. o kaderine boyun eğdi. eskiden sevdiği tecavüzcüsü ile uzun bir süre sevgili olmaya devam etti. sonra büyüdük. ve arkadaşım sürekli arka planda "artık benimle birlikte oldun, seni başka kimse istemez, duyulursa rezil olursun!" cümlelerine bir s*tir çekip yoluna devam etti. sonra tüm hikayeyi bilen ve ona aşık olan bir adamla evlendi.
uzun zamandır üstüne düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum. aşağıda bahsedilen her olay yaşanmıştır. kurgudan uzak bir anlatı olacaktır. ve özellikle isyan, acı, hüzün, kırgınlık kelimelerinin etrafında gelişecektir. türkiye'de yaşayan ve başlarına gelen her şeyin sebebinin bir erkeğin onlar üzerinde bir hayale sahip olduklarında gerçekleştirebileceklerine inanmaları olmaktadır.
ilk olarak yaşanmışlıklara kendi başımdan geçen bir olayla başlamak istiyorum.
daha 17 yaşımdayken bir gün kapı çaldı. kapıyı çalan karşı komşumuzun oğlu idi. 7 yaşındayken taşındığımız apartmanda 10 yıldır abi dediğim insan vardı karşımda. ütüleri bozulmuş bizimkini istiyormuş. abi dedim sen git ben bulup getireyim. bu arada kendisi evliydi ama o sürede anne-babası ile aynı evde eşi ve çok sevdiğim minik kızı ile birlikte yaşamaya devam ediyordu.
arkadaşlarım vardı evde, birlikte 4 kız takılıyorduk. neyse ütüyü buldum. kapı açıktı içeri girdim. abi dedim getirdim nereye bırakayım. odadayım getiriversene dedi. tamam dedim. ütü masasının üzerine bıraktım. "nasılsın?" dedi. "iyiyim abi kızlar var takılıyoruz işte." dedim. birden ne olduğunu anlamadım beni kendine çekti, öpmeye kalktı. aynı anda itip "ne yapıyorsun sen be!" deyip bağırdım ve koşarak eve geçtim.
dünyam alt üst olmuştu. arkadaşlarıma ben bir duş alayım deyip koşup banyoya girdim. kafam allak bullak olmuştu. ne yapacaktım, bunu kime anlatacaktım. gözümden yaşlar aka aka uzunca bir süre suyun altında kaldım. babama anlatsam, ne yapacağını kestiremiyordum. çok sevdiğim eşine, anlatsam minicik bebeği ile kocasının ne kadar soysuz olduğunu öğrenecekti. hem tabii ki elalem ne der (!) mevzusu vardı. ama kendime de yediremiyordum; abi dediğim, kardeşinle ilkokul boyunca aynı sırayı paylaştığım defalarca evlerinde kaldığım insan bana bunu nasıl yapardı. evli olmasını falan geçtim, canı çekti diye beni öpmeye nasıl kalkardı. duştan çıktım, hiçbir şey olmamış gibi klora alerjim var, gözlerim ondan kırmızı diyerek güne devam ettim. aynı akşam annemlere üniversite sınavına hazırlanmak için bir süre dedemlerde kalmak istiyorum, sessiz sakin bir ortam daha iyi gelecek bana dedim. iki ay evde kalmadım. kendi evime giderken karşılaşmamak için iki ay kapıları kontrol edip geçtim. sonrasında üniversiteye gittim neyse ki o ara kendi evine çıkmıştı da bunca senede yalnızca birkaç kez gördüm. ve aradan geçen 18 yıldan sonra da hala yüzüne bile bakmam.
bir sonraki öyküm bir öğrencimin başından geçti. ona burada "leyl" diyelim. hayatını karanlıklar içinde geçirmek zorunda kalan bir çocuk olduğu için.
ilk öğretmenlik yılımda van'da görev yaparken okulun en sorunlu öğrencisi idi leyl. beline kadar olan uzun saçlarını sıkıca örer, gömleğinin içine saklardı. okul kapısından çıkınca sigarasını yakar, ağzından küfür de eksik olmazdı. öğretmeninden öğrencisine herkese sataşır, sürekli arıza çıkarırdı. ben bu durumu ailesi tarafından çok değer görmemesine bağladığım için ona biraz daha itina yaklaştım. aradan geçen birkaç ay sonra leyl'in ara ara sohbet ettiği en azından saygılı davrandığı biri olmuştum. türk olduğum halde, artık beni sevdiğini söylüyordu. bu arada kendisi biraz örgütün tesiri altında kalmış bir çocuktu. dağa çıkmak benim kurtuluşum olacak şeklinde söylemleri vardı. çok uzatmayalım bir yıl sonra artık ben onun için güvenilir alan olmuştum. bu arada leyl de saçlarını benim gibi kısacık kestirmişti. hatta onunki biraz daha kısaydı, dikiyordu falan. saçlardan çıktı konu. dedim ki iyi olmuş, ne o sımsıkı bağlayıp saklıyordun, şimdi kendi tarzın oldu dedim. hocam dedi bilmedikleriniz var. dedim anlat.
"babam öldü benim, annemi bir başına kalmasın diye amcamın ikinci karısı yaptılar. evde bir sürü erkek var. beni kız gibi görmemeleri lazım. yoksa beni de annem gibi onlardan biri ile evlendirirler." sarıldım kızıma, içime akıttım göz yaşlarımı. sen her halinle güzelsin ve bu cesaret ile seni kimse üzemez, dedim. dedim ama üzdüler mi leyl'i mi ne oldu, hiç öğrenemedim.
bir sonraki hikaye yine bir öğrencimin başından geçti. ona da" özlem"diyelim. hayatının her anında sevgiye özlem duyduğunu söylediği için. özlem hayata bir sıfır mağlup başlayanlardan. annesi bir hayat kadını, babası ise başkası ile evli. yani o gayrimeşru bir çocuk. doğunca annesi, babasının kapısına bırakmış "al bunu, ne yapıyorsan yap!" diyerek. babasının karısı evinde istememiş. baba da kendi babasına, yani özlem'i dedesine bırakmış. dede büyütmüş. bir gün okulda sinir krizi geçirdi. sonradan öğrendik ki dedesi özlem'i taciz ediyormuş bir süredir. işlemler başlatıldı. özlem bu sefer annesine verildi. sonra da 18 yaşına girer girmez evlendi.
bu öyküde üniversiteden bir arkadaşımın yaşadığı bir trajedi. ona da zulüm diyelim. daha 19 yaşındayken bir sevgilisi vardı. bir gün gelip dedi ki başıma bir şey geldi. sevgilimle bir şeyler yaşıyorduk sonra ben devam etmek istemedim ama durmadı. zorla bana sahip oldu.
ne denir? bırak o tecavüzcüyü, diyemedim. ne yapmalıyım, dedi. ayrılmalısın, dedim. ama bu saatten sonra kimse benimle birlikte olmaz. küçük bir yerde yaşıyoruz ikimiz de, duyulursa çok kötü olur, ailem yıkılır, bunları onlara yapamam, hem beni de seviyor dedi. ben sustum. çünkü henüz bu konulara ses çıkarabilecek olgunluğa erişmemiştik ikimizde. o kaderine boyun eğdi. eskiden sevdiği tecavüzcüsü ile uzun bir süre sevgili olmaya devam etti. sonra büyüdük. ve arkadaşım sürekli arka planda "artık benimle birlikte oldun, seni başka kimse istemez, duyulursa rezil olursun!" cümlelerine bir s*tir çekip yoluna devam etti. sonra tüm hikayeyi bilen ve ona aşık olan bir adamla evlendi.
devamını gör...
enflamasyon
yangı. vücudun hasara verdiği yanıt. bu yanıtın amacı hem hasarı ortadan kaldırmak hem de yanıt verirken oluşturduğu artıkları ortadan kaldırmaktır. yani yanıt verirken hasara sebep oluyor sonra da bunu onarmaya çalışıyor ama öyle zamanlar oluyor ki tabiri caizse kaş yapayım derken göz çıkarıyor. hipokrat enflamasyon için 'yanan şey' demiştir. damar sertliği,koah,alerji gibi hastalıklar direkt enflamatuar hastalık olarak geçer zaten. psikiyatrik hastalıklardan kansere birçok hastalıkla bağlantısı gösterilmiştir ve bu ilişkiler de birbirini alevlendirir.
devamını gör...
sigara içmeyen insan
sigara içenlerin yanında su içmeye çalışan
devamını gör...
ross geller
friends dizisinde 6 başrolden biridir. rachel'a aşkı ile bilinir ve kendisi paleontologdur. david schwimmer tarafından canlandırılır.
devamını gör...
mutasyonlu koronavirüs görülen illerde yeni tedbirler olabileceği açıklaması
mutasyonlu virüs görülen iller arasında istanbul kesin ilk sıradadır.
daha neyin önlemini alacaklar acaba ? apartmanların kapısına kalas mı çakacaklar ?
bir sürü esnaf battı, herhalde toptan yok edecekler.
bu şekilde nereye kadar gider ?
insanlarda dayanacak güç kalmadı, bu işin iyice suyu çıktı.
daha neyin önlemini alacaklar acaba ? apartmanların kapısına kalas mı çakacaklar ?
bir sürü esnaf battı, herhalde toptan yok edecekler.
bu şekilde nereye kadar gider ?
insanlarda dayanacak güç kalmadı, bu işin iyice suyu çıktı.
devamını gör...
dekapitasyon
tıpta başın gövdeden ayrılması prosedürüne verilen addır.
devamını gör...
cips sosu tarifleri
yoğurtlu sosa sarımsak eklenirse lezzeti arşa çıkar.
devamını gör...
kedisi olan yazarlar birliği
9 tane kedi besleyerek, kafa sözlükte rekorun bende olduğunu düşünüyorum.
1- menekşe
2-asteros
3-oburiks
4-şakir
5-pakize
6-nalan
7-tomas
8-ciklet
9-pekmez
1- menekşe
2-asteros
3-oburiks
4-şakir
5-pakize
6-nalan
7-tomas
8-ciklet
9-pekmez
devamını gör...
twitter'da fahrettin koca'yı taciz eden abla
nihal bi dur zaten ortalık karışık. adamın kafasını da karıştırma.
devamını gör...
marfan sendromu
amerika başkanı abraham lincoln'ünde bu rahatsızlığa sahip olduğu düşünülen sendrom.
dissekan aort anevrizması bu sendromun en ölümcül nedenidir.
dissekan aort anevrizması bu sendromun en ölümcül nedenidir.
devamını gör...

