sözlük radyo istek saati
vayyy çok güzel etkinlik, radyo seri köz misali maşallah dedirten istek saati.
devamını gör...
canım aliye ruhum filiz
bazen sıradan şeyler insanı hüzünlendirmeye yeter. bir bakış, bir melodi, ağır ağır yürüyen bir kaplumbağa mesela; acaba ne zamandan beri yollardadır?..
sabahattin ali'nin canı aliye'ye ve ruhu, bir tanecik kızı filiz'e yazdığı mektuplar, o sıradan fakat sıcacık mektuplar da insanı hüzünlendirmeye yeter. belki de ali'nin o feci, hak etmediği sonunu bildiğimizdendir bu. onu can yoldaşı aliye'den, ateşi çıksa endişeden dört döndüğü yavrusu filiz'den, sevdiği ilkbahardan ayıran o sonu düşünür hüzünleniriz. ''ihtiyarlığımda çekilmez biri olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi? hep genç kalacağım.'' sözünün doğru çıkmasına hüzünleniriz.
sıkıntılarla geçmiş bir hayat.. ilkbaharı çok seviyor diye kendisine gül bahçesi vadedilmemiş nihayetinde, mahkemelerde acaba bu sefer kaç ay yatacağım endişesiyle geçmiş günleri. kendi deyimiyle dünyada rahat yaşamak için aptal olmak gerektiğini bildiği halde aptal olmaktansa rahatsız bir yaşam sürmeyi tercih etmiş. bir kadınla tanışmış, mehtaplı gecelerde benim de bayıldığım ay ışığının altında yürüyüş yaparken kendisine eşlik etmesini isteyecek değerde bir kadınmış bu kişi; aliye.
mektuplaşmışlar, birbirlerine içlerini, düşüncelerini, fikirlerini, duygularını açmışlar. sabahattin ali, yazdığı öykü ve şiirleri göndermiş aliye'ye. nahif benliğini kelimelere dökmüş, biz okuyanlara da bıkmadan o güzel sözlerin hepsinin altını teker teker çizmek düşmüş.
içinde müthiş bir neşe, kibarlık fakat aynı zamanda hüzünlü, belki umutsuz bir yön var. en azından 1935'ten 1948'e kadar yazdığı mektuplardan bunu hissettim. sonlara doğru o felaket sonu bildiğimden dolayı gözlerim dolmadı değil. o son mektubu okumak, ve mektubun fazlaca sıradan olması, veda bile edememesi dokundu belki de. gerçi vedalardan da nefret ederim. fakat ''allahaısmarladık'' bile diyememesi haksızlık gibi geldi.
zaten bakarsanız, hakkında inceleme yazılamayacak bir derleme bu kitap. bu kadar sıradan fakat aynı zamanda çok özel mektuplar hakkında ne yazıp çizebiliriz? adam düşünmüş, hissetmiş, sevmiş, merak etmiş, endişelenmiş, yazmış. bize sadece okuduktan sonraki duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak düşer.
sabahattin ali'nin canı aliye'ye ve ruhu, bir tanecik kızı filiz'e yazdığı mektuplar, o sıradan fakat sıcacık mektuplar da insanı hüzünlendirmeye yeter. belki de ali'nin o feci, hak etmediği sonunu bildiğimizdendir bu. onu can yoldaşı aliye'den, ateşi çıksa endişeden dört döndüğü yavrusu filiz'den, sevdiği ilkbahardan ayıran o sonu düşünür hüzünleniriz. ''ihtiyarlığımda çekilmez biri olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi? hep genç kalacağım.'' sözünün doğru çıkmasına hüzünleniriz.
sıkıntılarla geçmiş bir hayat.. ilkbaharı çok seviyor diye kendisine gül bahçesi vadedilmemiş nihayetinde, mahkemelerde acaba bu sefer kaç ay yatacağım endişesiyle geçmiş günleri. kendi deyimiyle dünyada rahat yaşamak için aptal olmak gerektiğini bildiği halde aptal olmaktansa rahatsız bir yaşam sürmeyi tercih etmiş. bir kadınla tanışmış, mehtaplı gecelerde benim de bayıldığım ay ışığının altında yürüyüş yaparken kendisine eşlik etmesini isteyecek değerde bir kadınmış bu kişi; aliye.
mektuplaşmışlar, birbirlerine içlerini, düşüncelerini, fikirlerini, duygularını açmışlar. sabahattin ali, yazdığı öykü ve şiirleri göndermiş aliye'ye. nahif benliğini kelimelere dökmüş, biz okuyanlara da bıkmadan o güzel sözlerin hepsinin altını teker teker çizmek düşmüş.
içinde müthiş bir neşe, kibarlık fakat aynı zamanda hüzünlü, belki umutsuz bir yön var. en azından 1935'ten 1948'e kadar yazdığı mektuplardan bunu hissettim. sonlara doğru o felaket sonu bildiğimden dolayı gözlerim dolmadı değil. o son mektubu okumak, ve mektubun fazlaca sıradan olması, veda bile edememesi dokundu belki de. gerçi vedalardan da nefret ederim. fakat ''allahaısmarladık'' bile diyememesi haksızlık gibi geldi.
zaten bakarsanız, hakkında inceleme yazılamayacak bir derleme bu kitap. bu kadar sıradan fakat aynı zamanda çok özel mektuplar hakkında ne yazıp çizebiliriz? adam düşünmüş, hissetmiş, sevmiş, merak etmiş, endişelenmiş, yazmış. bize sadece okuduktan sonraki duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak düşer.
devamını gör...
biutiful
başrolünde javier bardem olan inarritu filmi. benim için bu söz bir filmden beklentimi maksimuma çıkarıyor.
oyunculuklarıyla çekim tekniğiyle her şeyiyle tam bir başyapıt. insanın kalbini paramparça ediyor. izleyeli yıllar oldu ama etkisinden çıkabilmem hiç mümkün olmadı. çaresizlik o kadar net anlatılıyor ki çok rahatsız edici bir film çok karanlık çok gerçek çok acı. baştan sona insanın ruhuna işliyor her sahne her detay çok özel olarak hazırlanmış. inarritu filmleri zaten böyle olur da bu dram yönünden diğerlerinden daha etkileyici bence. roman gibi bir film.
oyunculuklarıyla çekim tekniğiyle her şeyiyle tam bir başyapıt. insanın kalbini paramparça ediyor. izleyeli yıllar oldu ama etkisinden çıkabilmem hiç mümkün olmadı. çaresizlik o kadar net anlatılıyor ki çok rahatsız edici bir film çok karanlık çok gerçek çok acı. baştan sona insanın ruhuna işliyor her sahne her detay çok özel olarak hazırlanmış. inarritu filmleri zaten böyle olur da bu dram yönünden diğerlerinden daha etkileyici bence. roman gibi bir film.
devamını gör...
efsane yerli dizi müzikleri
devamını gör...
nuayman bin amr
şakalarıyla bilinen sahâbî. aşırı şakacı olması sebebiyle kaynaklarda kendisinden sıkça söz edilmiştir. hatta ağır şakalar bile yapardı. yaptığı en basit şaka, herhangi bir şeyi satın alıp, hz. muhammed'e hediye etmesi olayıdır. böyle söyleyince masum duruyor fakat aldıklarının parasını ödemek zorunda kalınca satıcıyı hz. muhammed'in yanına götürmüş ve aldıklarının parasını ödemesini istemiştir. hz. muhammed onları kendisinin hediye ettiğini hatırlatınca, yanında parasının bulunmadığını, ama hz. muhammed'in güzel şeyleri tatmasını dilediği için satın aldığını söylemiş, böylece hz. muhammed'i güldürmüştür.
hz. nuayman, hz. muhammed vefat etmeden 1 yıl önce de bir şaka yapmıştır ki, bu şaka, hz. muhammed ve sahabileri çok güldürmüştür. hz. ebu bekir bir ticaret seferi düzenlemiş, hz. nuayman ile bedir gazisi olan süveybıt bin harmele'yi yanında götürmüştü. hz. nuayman, yemek işlerinden sorumlu olan süveybıt'dan yiyecek bir şeyler isteyince, süveybıt, hz. ebu bekir gelmeden yemek veremeyeceğini söylemişti. kafile bir yerde konaklayınca, hz. nuayman, rastladığı deve tüccarlarına satılık bir kölesi olduğunu ve onun kendisini hür zannetmekten başka bir kusuru bulunmadığını söyleyerek süveybıt'ı on deve karşılığında sattı. süveybıt'ı satın alanlar onun itirazlarına aldırmadan kendisini götürdüler. daha sonra hz. ebu bekir durumu öğrenince, paralarını iade ederek süveybıt'ı kurtardı.
bilinen son şakası, hz. osman döneminde yapmış olduğu ağır şakadır. gözlerini kaybetmiş yaşlı bir sahabi hz. mahreme bin nevfel mescidin bir köşesinde abdest bozmak isteyince, sahabiler kendisine engel olmuştur. hz. nuayman da, onu dışarı çıkaracağını söyleyerek mescidin bir başka köşesine götürmüş ve burada ihtiyacını görebileceğini söyleyip uzaklaşmıştı. hz. mahreme, sert mizaçlı bir sahabiydi. olanlardan sonra zor durumda kalınca da, elindeki sopayla, hz. nuayman'ın kafasını yaracağına söz vermiş ama bir süre sonra bunu unutmuştu. bir gün, hz. nuaymân, mescidde oturan hz. mahreme'ye yaklaşıp, kendisine, hz. nuaymân hakkındaki ahdini hatırlattı, kendisini o sırada namaz kılan, halife hz. osman'ın yanına götürdü ve onun hz. nuaymân olduğunu söyledi.
hz. mahreme'nin sopayla hz. osman'ın başını yarması üzerine, benî zühre hz. nuayman'dan intikam almaya kalkıştı, fakat, hz. osman şöyle dedi:
bırakın onu, cezasını allah versin! ne yapalım ki bedir gazisidir.
böyle diyerek de, hz. mahreme'nin akrabalarını sakinleştirmiştir.
hz. nuaymân'ın çeşitli eşlerinden birçok evlâdının olduğu, fakat soyunun devam etmediği de belirtilmektedir.
imam zehebî'ye göre, hz. nuayman, hz. ali ve muaviye arasındaki olaylardan sonra bir daha gülmemiştir.
hz. nuayman, hz. muhammed vefat etmeden 1 yıl önce de bir şaka yapmıştır ki, bu şaka, hz. muhammed ve sahabileri çok güldürmüştür. hz. ebu bekir bir ticaret seferi düzenlemiş, hz. nuayman ile bedir gazisi olan süveybıt bin harmele'yi yanında götürmüştü. hz. nuayman, yemek işlerinden sorumlu olan süveybıt'dan yiyecek bir şeyler isteyince, süveybıt, hz. ebu bekir gelmeden yemek veremeyeceğini söylemişti. kafile bir yerde konaklayınca, hz. nuayman, rastladığı deve tüccarlarına satılık bir kölesi olduğunu ve onun kendisini hür zannetmekten başka bir kusuru bulunmadığını söyleyerek süveybıt'ı on deve karşılığında sattı. süveybıt'ı satın alanlar onun itirazlarına aldırmadan kendisini götürdüler. daha sonra hz. ebu bekir durumu öğrenince, paralarını iade ederek süveybıt'ı kurtardı.
bilinen son şakası, hz. osman döneminde yapmış olduğu ağır şakadır. gözlerini kaybetmiş yaşlı bir sahabi hz. mahreme bin nevfel mescidin bir köşesinde abdest bozmak isteyince, sahabiler kendisine engel olmuştur. hz. nuayman da, onu dışarı çıkaracağını söyleyerek mescidin bir başka köşesine götürmüş ve burada ihtiyacını görebileceğini söyleyip uzaklaşmıştı. hz. mahreme, sert mizaçlı bir sahabiydi. olanlardan sonra zor durumda kalınca da, elindeki sopayla, hz. nuayman'ın kafasını yaracağına söz vermiş ama bir süre sonra bunu unutmuştu. bir gün, hz. nuaymân, mescidde oturan hz. mahreme'ye yaklaşıp, kendisine, hz. nuaymân hakkındaki ahdini hatırlattı, kendisini o sırada namaz kılan, halife hz. osman'ın yanına götürdü ve onun hz. nuaymân olduğunu söyledi.
hz. mahreme'nin sopayla hz. osman'ın başını yarması üzerine, benî zühre hz. nuayman'dan intikam almaya kalkıştı, fakat, hz. osman şöyle dedi:
bırakın onu, cezasını allah versin! ne yapalım ki bedir gazisidir.
böyle diyerek de, hz. mahreme'nin akrabalarını sakinleştirmiştir.
hz. nuaymân'ın çeşitli eşlerinden birçok evlâdının olduğu, fakat soyunun devam etmediği de belirtilmektedir.
imam zehebî'ye göre, hz. nuayman, hz. ali ve muaviye arasındaki olaylardan sonra bir daha gülmemiştir.
devamını gör...
emmanuel macron
felsefe mezunu, katolik, fransa cumhurbaşkanı...
ilginç olarak paul ricoeur'un asistlanlığını yapmıştı. la memoire, l’histoire, l’oubli*adlı kitabın hazırlanmasında yardımcı da olmuş. ikilinin bir adet fotoğrafı bile var. kendisi klasik bir sosyal demoktattan ziyade bir 'üçüncü yol'cu gibidir. özellikle fransa'da tavan yapan muhafazakar nasyonal siyasetin içinde bi denge oluşturma çabasında. pek başarılı olduğu söylenemez. artık avrupa'da da liberallere karşı sesler yükselmeye başladı. özellikle azınlıkarın sesinin duyulduğu ülkeler için liberal demokrasi daha çok antipatiye sebebiyet veriyo. kendisi gençliğinde pek çok sosyalist hareketin içinde bulunmasına rağmen hiçbi zaman kendini sosyalist olarak tanımlamamış. daha sonra manuel valls ile muhafazakar kanatta da beraber olmuş ve kendi partisinde liberal anlayışı benimsemiş.
ilginç olarak paul ricoeur'un asistlanlığını yapmıştı. la memoire, l’histoire, l’oubli*adlı kitabın hazırlanmasında yardımcı da olmuş. ikilinin bir adet fotoğrafı bile var. kendisi klasik bir sosyal demoktattan ziyade bir 'üçüncü yol'cu gibidir. özellikle fransa'da tavan yapan muhafazakar nasyonal siyasetin içinde bi denge oluşturma çabasında. pek başarılı olduğu söylenemez. artık avrupa'da da liberallere karşı sesler yükselmeye başladı. özellikle azınlıkarın sesinin duyulduğu ülkeler için liberal demokrasi daha çok antipatiye sebebiyet veriyo. kendisi gençliğinde pek çok sosyalist hareketin içinde bulunmasına rağmen hiçbi zaman kendini sosyalist olarak tanımlamamış. daha sonra manuel valls ile muhafazakar kanatta da beraber olmuş ve kendi partisinde liberal anlayışı benimsemiş.
devamını gör...
zeki müren'den bir şarkı bırak
şimdi uzaklardasın
gönül hicranla doldu
şimdi uzaklardasın
gönül hicranla doldu
hiç ayrılamam derken
kavuşmak hayal oldu
gönül hicranla doldu
şimdi uzaklardasın
gönül hicranla doldu
hiç ayrılamam derken
kavuşmak hayal oldu
devamını gör...
apsara
genellikle dans ederken resmedilen, hint mitolojisinde tanrı indra’nın cennet konutunda dans etmekle ve şarkı söylemekle görevli peridir.
bu perinin önceden su perisi olduğunu söyleyeyim. sonradan görev değişikliğine gidilmiş ve ‘sen artık erkeklere ve tanrılara zevk veren bir perisin’ denmiştir. ne güzel su ile oynarken, geldiği hale bak*.
bu perinin önceden su perisi olduğunu söyleyeyim. sonradan görev değişikliğine gidilmiş ve ‘sen artık erkeklere ve tanrılara zevk veren bir perisin’ denmiştir. ne güzel su ile oynarken, geldiği hale bak*.
devamını gör...
15 ocak 2021 hollanda hükümeti istifa etmesi
wilders falan gelirse ülkenin başına gurbetçiler ayvayı yedi. görürsünüz sağ hükümetini ondan sonra pek saygıdeğer gurbetçi abiler ablalar. (bkz: geert wilders)
devamını gör...
hani
türkiye’nin nietzsche’si, türk edebiyatının önemli düşünürlerinden oruç aruoba;
“kendin olmayı yeniden öğrenmen gerek. yıllar yılı unuttun onu yalnızca. bunu da ‘koşullara’, ‘hayatın akışına’, ‘sorumluluklarına’ falan bağlamaya da kalkışma, bahane bulmaya çalışma. sendin; sendeki asıl senin anlamını, önemini, değerini gözardı eden - korkaklıkla işin kolayına kaçan... o işte şimdi hesabını soruyor o sahici senin, senden:
‘ne yaptın sen, sana!”
diyor ‘hani’ kitabında…
içinde muhakkak kendinizi bulacağınız bu incecik kitap; bana kalırsa oruç aruoba ile tanışmak için de en uygun kitaptır.
‘bulabilirsiniz’ demiyorum bakın, burası önemli:
bulacaksınız!
kimi ne kadar sevdiyseniz,
kimden ne kadar kaçtıysanız,
kimlere acı verip,
kimlerden acı çektiyseniz;
hepsini bu incecik kitabın içinde oruç aruoba’nın ağzından, elinden, dilinden...
bulacaksınız!
mesela müthiş bir soru bulacaksınız:
‘’benden habersiz beni nasıl yazabiliyor?’’
bulacaksınız!
hayatın anlamının aşktan ibaret olmadığını bulacaksınız…
neye ihtiyacınız varsa mesela, onu bulacaksınız…
okumayan bir çoğunuz bu kitabı okuduktan sonra ona kutsal kitap muamelesi bile yapacaktır… (deistler lütfen alınmasın.)
kitabın ismi diyorum eyyyyy romalılar!
kitabın ismi, kitabın içi aslında!
hayatımı sorguluyorum diyor, sorguladım!
hayatınızı sorgulayın diyor, sorgulatıyor...
hepsini bu incecik, innnncecik kitapla yapıyor oruç aruoba…
hararetle, hayretle, heyecanla, şiddetle, mutlaka ama mutlaka okumayan herkese tavsiye ediyorum.
bu kitabı okumak da yetmez...
sevdiklerinize, tanıdıklarınıza, akrabalarınıza hediye ederek okutun da...
tanımadığınız, sevmediğiniz, hatta hayatınızın bir yerine küçücük de olsa muhakkak dokunmuş herkesin, ulaşabileceği yerlerde muhafaza ediniz...
“kendin olmayı yeniden öğrenmen gerek. yıllar yılı unuttun onu yalnızca. bunu da ‘koşullara’, ‘hayatın akışına’, ‘sorumluluklarına’ falan bağlamaya da kalkışma, bahane bulmaya çalışma. sendin; sendeki asıl senin anlamını, önemini, değerini gözardı eden - korkaklıkla işin kolayına kaçan... o işte şimdi hesabını soruyor o sahici senin, senden:
‘ne yaptın sen, sana!”
diyor ‘hani’ kitabında…
içinde muhakkak kendinizi bulacağınız bu incecik kitap; bana kalırsa oruç aruoba ile tanışmak için de en uygun kitaptır.
‘bulabilirsiniz’ demiyorum bakın, burası önemli:
bulacaksınız!
kimi ne kadar sevdiyseniz,
kimden ne kadar kaçtıysanız,
kimlere acı verip,
kimlerden acı çektiyseniz;
hepsini bu incecik kitabın içinde oruç aruoba’nın ağzından, elinden, dilinden...
bulacaksınız!
mesela müthiş bir soru bulacaksınız:
‘’benden habersiz beni nasıl yazabiliyor?’’
bulacaksınız!
hayatın anlamının aşktan ibaret olmadığını bulacaksınız…
neye ihtiyacınız varsa mesela, onu bulacaksınız…
okumayan bir çoğunuz bu kitabı okuduktan sonra ona kutsal kitap muamelesi bile yapacaktır… (deistler lütfen alınmasın.)
kitabın ismi diyorum eyyyyy romalılar!
kitabın ismi, kitabın içi aslında!
hayatımı sorguluyorum diyor, sorguladım!
hayatınızı sorgulayın diyor, sorgulatıyor...
hepsini bu incecik, innnncecik kitapla yapıyor oruç aruoba…
hararetle, hayretle, heyecanla, şiddetle, mutlaka ama mutlaka okumayan herkese tavsiye ediyorum.
bu kitabı okumak da yetmez...
sevdiklerinize, tanıdıklarınıza, akrabalarınıza hediye ederek okutun da...
tanımadığınız, sevmediğiniz, hatta hayatınızın bir yerine küçücük de olsa muhakkak dokunmuş herkesin, ulaşabileceği yerlerde muhafaza ediniz...
devamını gör...
padam padam
bir jenerasyonu kendine aşık eden kadının, aşık ettirdiği parçası. bu parçayı dinledikten sonra fransızcaya başlamayan ingiliz ajanıdır. bu kadar da net.
devamını gör...
kuvayi milliye destanı
vatanı kurtarmak için yapılan tüm fedakarlıkları, çekilen acıları, verilen mücadeleyi bölümler şeklinde destansı bir üslupla anlatan nazım'ın destanıdır.
canıyla, kanıyla, konuşmasıyla, kalemiyle...
her bölüm konuya uygun bir söyleyen tarafından zikredildiği için de müthiş bir eserdir.
tanışmamıza vesile olması açısından küçük bir bölüm de bırakıyorum şuraya.
dördüncü bap
nurettin eşfak'ın bir mektubu
ve
bir şiiri
kardeşim,
sana bu mektubu ankara'da kuyulu kahvede yazıyorum.
hep aynı anadolu havalarını çalıyor gramofon
kocaman bir boru çiçeğine benzeyen ağzıyla,
dışarda yağmur...
mektepten istifa ettim.
cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliğiyle.
çocuklarımıza türkçe okutmak,
öğretmek, sevdirmek onlara
dünyanın en diri, en taze dillerinden birini,
kendi dillerini,
güzel şey,
büyük şey.
fakat bu dilin insanları için çakmak çalmak cehpede
daha büyük
daha güzel.
biliyorum :
iş bölümünden bahsedeceksin.
fakat, ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü.
öyle günlerde yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için :
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
bak, tam sana bunları yazarken
asker geçiyor sokaktan ;
yağmurda harap postallarının meşinini ıslatarak
meclis'in önüne doğru iniyorlar,
istasyona gidecekler.
ve türkü söylerken, her nedense her zaman yaptığı gibi,
sesini incelterek marş okuyor genç türk köylüsü :
«ankara'nın taşına bak,
gözlerimin yaşına bak...»
yüzleri mühim, dalgın ve yorgun.
tıraşları uzamış biraz.
elleri büyük ve esmer.
elâ gözlüler, kara gözlüler, mavi gözlüler.
yine birdenbire yunus emre geldi aklıma.
başka türlü anlıyorum ben yunus'u :
bence onda bütün bir devir dile gelmiş türk köylüsü :
öte dünyaya dair değil,
bu dünyaya dair kaygılarıyla...
bir şiir yazdım,
garip bir şiir,
«türk köylüsü» diye.
bir tuhaf mı oluyor böyle günlerde şiir yazmak?
her ne hâl ise, hoşça kal, gözlerinden öperim.
kardeşin
nurettin eşfak
canıyla, kanıyla, konuşmasıyla, kalemiyle...
her bölüm konuya uygun bir söyleyen tarafından zikredildiği için de müthiş bir eserdir.
tanışmamıza vesile olması açısından küçük bir bölüm de bırakıyorum şuraya.
dördüncü bap
nurettin eşfak'ın bir mektubu
ve
bir şiiri
kardeşim,
sana bu mektubu ankara'da kuyulu kahvede yazıyorum.
hep aynı anadolu havalarını çalıyor gramofon
kocaman bir boru çiçeğine benzeyen ağzıyla,
dışarda yağmur...
mektepten istifa ettim.
cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliğiyle.
çocuklarımıza türkçe okutmak,
öğretmek, sevdirmek onlara
dünyanın en diri, en taze dillerinden birini,
kendi dillerini,
güzel şey,
büyük şey.
fakat bu dilin insanları için çakmak çalmak cehpede
daha büyük
daha güzel.
biliyorum :
iş bölümünden bahsedeceksin.
fakat, ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü.
öyle günlerde yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için :
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
bak, tam sana bunları yazarken
asker geçiyor sokaktan ;
yağmurda harap postallarının meşinini ıslatarak
meclis'in önüne doğru iniyorlar,
istasyona gidecekler.
ve türkü söylerken, her nedense her zaman yaptığı gibi,
sesini incelterek marş okuyor genç türk köylüsü :
«ankara'nın taşına bak,
gözlerimin yaşına bak...»
yüzleri mühim, dalgın ve yorgun.
tıraşları uzamış biraz.
elleri büyük ve esmer.
elâ gözlüler, kara gözlüler, mavi gözlüler.
yine birdenbire yunus emre geldi aklıma.
başka türlü anlıyorum ben yunus'u :
bence onda bütün bir devir dile gelmiş türk köylüsü :
öte dünyaya dair değil,
bu dünyaya dair kaygılarıyla...
bir şiir yazdım,
garip bir şiir,
«türk köylüsü» diye.
bir tuhaf mı oluyor böyle günlerde şiir yazmak?
her ne hâl ise, hoşça kal, gözlerinden öperim.
kardeşin
nurettin eşfak
devamını gör...
mısır şurubu kotasının 2,5'tan 5'e çıkarılması
nişasta bazlı şekerlerin kotası yüzde 100 artırılarak, yüzde 2.5’dan yüzde 5’e çıkarıldı.
şeker kotalarının düzenlenmesi ve uygulanmas ilişkin yönetmelik resmi gazete’de yayımlandı.
yönetmelikte nişasta bazlı şekerlerin kotası yüzde 2.5’dan yüzde 5’e çıkarıldı.
cumhurbaşkanı bu kotayı yüzde 50 düşürme ve artırmaya yetkili olacak. bilindiği üzere nişasta bazlı şekerlerin kotası 2018 yılında önc yüzde 10’dan yüzde 5’e bir yıl sonra da yüzde 2,5’a düşürülmüştü.
2002’deki yönetmelik yürürlükten kaldırıldı
diğer yandan 2002 yılında uygulamaya konulan, şeker kotalarının düzenlenmesine ilişkin yönetmelikte yürürlükten kaldırıldı.
yiğit bulut, “cumhurbaşkanı izin vermez” demişti
uzun süredir gündemde olan nişasta bazlı şeker kotası konusunda cumhurbaşkanı başdanışmanı yiğit bulut, “zehir lobisine savaş açtım” demiş ve 3 yıl önce televizyon programında şunları söylemişti:
“bu ülkede nbş (nişasta bazlı şeker) ile savaşı başlatan ilk kişi benim. ben nbş ile savaşı başlatana kadar hiçbir gazeteci konuşamamıştı konu hakkında. halen de konuşan yok. reklam pastası ve korkudan kimse konuşamaz. türkiye’nin çocukları gerçek şeker yiyecekse, şeker üretimi yapabilecekse ve hayatta kalması gerekiyorsa ben size şunu söylüyorum; sayın cumhurbaşkanımız asla böyle bir şeye izin vermez. bakın dinleyen herkese sesleniyorum; tüketimden gelen gücünüzü kullanın; yarın sabahtan itibaren su ve ayran haricinde nbş kullanılan hiçbir ürünü çocuklarınıza içirmeyin. var mısınız? gerçek şeker kullanmanın 250 katı maliyeti var. nbş o kadar adi bir şey ki maliyeti 250’de 1’e düşüyor. beni bu çağrımdan dolayı öldürürler. nbş lobisi o kadar güçlü bir lobi ki beni öldürürler.
buradan
şeker kotalarının düzenlenmesi ve uygulanmas ilişkin yönetmelik resmi gazete’de yayımlandı.
yönetmelikte nişasta bazlı şekerlerin kotası yüzde 2.5’dan yüzde 5’e çıkarıldı.
cumhurbaşkanı bu kotayı yüzde 50 düşürme ve artırmaya yetkili olacak. bilindiği üzere nişasta bazlı şekerlerin kotası 2018 yılında önc yüzde 10’dan yüzde 5’e bir yıl sonra da yüzde 2,5’a düşürülmüştü.
2002’deki yönetmelik yürürlükten kaldırıldı
diğer yandan 2002 yılında uygulamaya konulan, şeker kotalarının düzenlenmesine ilişkin yönetmelikte yürürlükten kaldırıldı.
yiğit bulut, “cumhurbaşkanı izin vermez” demişti
uzun süredir gündemde olan nişasta bazlı şeker kotası konusunda cumhurbaşkanı başdanışmanı yiğit bulut, “zehir lobisine savaş açtım” demiş ve 3 yıl önce televizyon programında şunları söylemişti:
“bu ülkede nbş (nişasta bazlı şeker) ile savaşı başlatan ilk kişi benim. ben nbş ile savaşı başlatana kadar hiçbir gazeteci konuşamamıştı konu hakkında. halen de konuşan yok. reklam pastası ve korkudan kimse konuşamaz. türkiye’nin çocukları gerçek şeker yiyecekse, şeker üretimi yapabilecekse ve hayatta kalması gerekiyorsa ben size şunu söylüyorum; sayın cumhurbaşkanımız asla böyle bir şeye izin vermez. bakın dinleyen herkese sesleniyorum; tüketimden gelen gücünüzü kullanın; yarın sabahtan itibaren su ve ayran haricinde nbş kullanılan hiçbir ürünü çocuklarınıza içirmeyin. var mısınız? gerçek şeker kullanmanın 250 katı maliyeti var. nbş o kadar adi bir şey ki maliyeti 250’de 1’e düşüyor. beni bu çağrımdan dolayı öldürürler. nbş lobisi o kadar güçlü bir lobi ki beni öldürürler.
buradan
devamını gör...
sabah kedi olarak uyanılsa yapılacak ilk şey
adımla çağırılınca tenezzül etmeyip anlamsız kelimelerle çağırılınca çıkıp gelirdim.
devamını gör...
yazarların çocukluk travması
küçükken orta kulak iltihabım vardı, sürekli olurdu, en son ameliyat olmuştum tüp takılmıştı hatta, bir çoğu onun yüzünden olan travmalardır.
bir yılbaşına kulak ağrısından ağlayarak girdiğimi hatırlıyorum. evde misafirler vardı ben böğüre böğüre ağlıyordum. zavallı anacığım beni kucağına sallaya sallaya girmişti yeni yıla.
annemin kulağıma döktüğü bir ilaç vardı kulağımın içinde köpürürdü. baloncuk sesleri çıkartıp kulağımı yakardı. nefret ederdim.
bu kulak durumu yüzünden 10-11 yaşıma kadar düzgün sokakta oynayamadım, kafama kulağıma vururlar düşerim falan diye*
ama arayı çabuk kapattım. kulağımdaki tüp kendiliğinden düşüp iyileşince annem eve sokamamıştı beni. bisikletle takla atınca tamir ettirmemişti ki evde oturayım. iki gün balkonda bisikleti tamir etmeye çalıştım sonra yaptırdı.
bir yılbaşına kulak ağrısından ağlayarak girdiğimi hatırlıyorum. evde misafirler vardı ben böğüre böğüre ağlıyordum. zavallı anacığım beni kucağına sallaya sallaya girmişti yeni yıla.
annemin kulağıma döktüğü bir ilaç vardı kulağımın içinde köpürürdü. baloncuk sesleri çıkartıp kulağımı yakardı. nefret ederdim.
bu kulak durumu yüzünden 10-11 yaşıma kadar düzgün sokakta oynayamadım, kafama kulağıma vururlar düşerim falan diye*
ama arayı çabuk kapattım. kulağımdaki tüp kendiliğinden düşüp iyileşince annem eve sokamamıştı beni. bisikletle takla atınca tamir ettirmemişti ki evde oturayım. iki gün balkonda bisikleti tamir etmeye çalıştım sonra yaptırdı.
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
günümüzde sıradan bir usb bellek apollo uzay aracı'nın ay'a gitmek için kullandığı bilgisayar sisteminden çok daha güçlüdür.
devamını gör...
afganistan merkez bankası başkanının basına verdiği fotoğraf
garibim ya elini laptop'a uzatmış falan aç desen açamaz ama şekil olsun işte.
bana bir şeyler anımsattı bu fotoğraf ama detaylara girmem durumunda sıkıntı yaşayabilirim.
bana bir şeyler anımsattı bu fotoğraf ama detaylara girmem durumunda sıkıntı yaşayabilirim.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
-"okul biteli ne kadar oldu, ne zaman evleneceksin? taliplerini de beğenmiyorsun, gökten isa mi gelecek? yoksa mehdi mi?"
+sabır!
....
bırakın kardeşim. belki ben evlenmeyip kedili teyze olacağım. yatırımımı yapmışım, iki tane kedim var. evime de geçersem misss. sana ne benim dest-i izdivacimdan? sana ne?
sanki ben istemiyorum. lakin zemin ve şartlar uygun değil, laf olsun diye bir şey yapmaktansa; bunu tercih ediyorum.
ben diyor muyum? benimle yaşıt olup 16 yaşında kocaya kaçtıktan sonra 3 çocuk yaptığı halde; şimdi kocasını çatır çatır aldatan kızına "niye bunu yapıyorsun" diye?
alla allaa...

edit: hanımlar bu kişi robert de niro. sevgiler muuucks. *
+sabır!
....
bırakın kardeşim. belki ben evlenmeyip kedili teyze olacağım. yatırımımı yapmışım, iki tane kedim var. evime de geçersem misss. sana ne benim dest-i izdivacimdan? sana ne?
sanki ben istemiyorum. lakin zemin ve şartlar uygun değil, laf olsun diye bir şey yapmaktansa; bunu tercih ediyorum.
ben diyor muyum? benimle yaşıt olup 16 yaşında kocaya kaçtıktan sonra 3 çocuk yaptığı halde; şimdi kocasını çatır çatır aldatan kızına "niye bunu yapıyorsun" diye?
alla allaa...

edit: hanımlar bu kişi robert de niro. sevgiler muuucks. *
devamını gör...
sözlükte her gün yeni bir yazarın popülerleşmesi
başta kalite zannedersin ve profiline girersin. bomboş 10 tanım yapmıştır, toplam 40 kelime bile kullanmamıştır ama 400 fav almıştır. bir de bunların nickaltları vardır, sayfalarca "ay çok ponçik, çok tatlı, çok şeker" falan yazılmıştır. gülünçtür, zavallıcadır. enes batur'un bilmem kaç milyon takipçisinin olduğu yerde çok takılmayın böyle şeylere. bu toprakların kaderi bu. burada doğru ya da kalite değil hamaset, popülizm ve çiğlik iş yapar.
devamını gör...
