yılan
yaşam alanları yokoldukça insanlara yaklaşan, etçil, omurgalı sürüngenlere verilen ad.
devamını gör...
en korkulan ölüm şekli
en korkutan şekli yanmak bence. parmağını ateşe 3 saniye tutsan acıdan sıçrayacak seviyeye geliyorsun. bide cayır cayır düşünüyorum da çok zor olmalı.
devamını gör...
hayatım kayarken yapmaya bayılıyorum denilen şeyler
(bkz: tekli koltukta oturup tavanı izlemek)
(bkz: eve gelince l koltuğun köşesini kapmak)
(bkz: sabahları geniş bir kahvaltı yapmak)
(bkz: eve gelince l koltuğun köşesini kapmak)
(bkz: sabahları geniş bir kahvaltı yapmak)
devamını gör...
itirazım var
itirazım var. bir "selman bulut" polisiyesi. onur ünlü ağbimizin en başarılı komedi - aksiyon filmi. başrolünde serkan keskin ve öner erkan'ın mucizeler yarattığı bu filmde; camii imamının silah sesi duyup ardından şadırvanda bir tabanca bulmasıyla olaylar gelişmektedir. imam selman bulut (serkan keskin), cinayeti çözmeyi kendine görev edinir...
eski boksör, satranç üstadı, kısa sap bağlamayla alevi deyişleri çalan imam selman bulut... şahane bir tipleme. ayrıca ihsan eliaçık hocanın vaazının eklenmesi çok şık hareket. keşke hep böyle müslümanlar olsa memlekette...
işbu film, lol tarafından 4 defa izlenmiştir.
edit: düzeltme
eski boksör, satranç üstadı, kısa sap bağlamayla alevi deyişleri çalan imam selman bulut... şahane bir tipleme. ayrıca ihsan eliaçık hocanın vaazının eklenmesi çok şık hareket. keşke hep böyle müslümanlar olsa memlekette...
işbu film, lol tarafından 4 defa izlenmiştir.
edit: düzeltme
devamını gör...
hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp hiç yaşamamış gibi ölüyoruz
bir zamanlar, liseyi bitirip üniversiteye girmek için ölüyordum;
sonra, ölüyordum üniversite bitsin, işe başlayayım diye!
derken, evleneyim, çocuklarım olsun diye ölmeye başladım…
çocuklarım oldu, 'ölürüm onlar için' diye düşünmeye başladım.
büyüsünler, iyi yetişsinler diye ölümüne çalıştım;
an geldi, ölürüm arkadaş emekli olmak için dedim kendi kendime!
şimdi gerçekten ölüyorum ve birden farkına vardım ki,
yaşamayı unutmuşum...
ne olur, sen de kendine yapma bunu.
yaşadığın her anın kıymetini bil,
her günün keyfini çıkar…
hey arkadaş;
para kazanmak için sağlığımızdan oluyoruz…
sonra da, sağlığımızı geri kazanmak için paramızdan;
hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölüyoruz.
sonra, ölüyordum üniversite bitsin, işe başlayayım diye!
derken, evleneyim, çocuklarım olsun diye ölmeye başladım…
çocuklarım oldu, 'ölürüm onlar için' diye düşünmeye başladım.
büyüsünler, iyi yetişsinler diye ölümüne çalıştım;
an geldi, ölürüm arkadaş emekli olmak için dedim kendi kendime!
şimdi gerçekten ölüyorum ve birden farkına vardım ki,
yaşamayı unutmuşum...
ne olur, sen de kendine yapma bunu.
yaşadığın her anın kıymetini bil,
her günün keyfini çıkar…
hey arkadaş;
para kazanmak için sağlığımızdan oluyoruz…
sonra da, sağlığımızı geri kazanmak için paramızdan;
hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölüyoruz.
devamını gör...
sözlükteki bazı yazarların densiz samimiyeti
tabiiki erkek, bazı yazarların, ortaya (sözlüğe) yazılmış bir yazıdan, kendisine "verilmemiş" haksız bir
"yüz bulma" durumu çıkarmasıdır...
hiçbir kadın yazarın densizlik yaptığını görmedim ben,
yazılan tanımdaki samimiyeti, üzerine alınıp, ahahahah "sen"demi filan yazan var,
okuduğunu anlamayıp, mesela tanımda yazdığım diyalog daki kişiyle nasıl konuşmuşsam artık, oradaki olay, durum, esas anlatılmak istenen konu filan hiç bir şey anlamamış zaten,
hikayedeki konu için, kişilerin birbiri ile samimiyeti oraya yazıldı diye, herkesle "hiç tanımadığı sen le bile öyle konuşur diye, bir şey yok...
ordan bir iki kelimeyi görünce gözleri büyümüş beyimizin belli, hemen mesaja koşmuş "ehe ühe yine gidiyomusun oraya, ee napıyosun" filan..
bu tanımları niye yazıyoruz acaba farkındalarmı.. tanım neydi.. *
*bir yazıyı okuyup, gülüyorsan, bir şey düşünüyorsan, bunu daha önce hiç tanışmadığın, ilk defa konuşacağın birine söyleyeceksen, bunun bir kültürü vardır, bir tane şekli vardır, ve sadece buna "hakkın" vardır...
senden bağımsız, habersiz, orada yaşadığı olayı yazan kişi, senin okuduğunu bilmiyor, seni tanımıyor, sende onun yazısında, başkası ile samimiyetini, okudun/gördün diye, mesaj yoluyla ulaşabiliyorsun diye, istediğin esneklikte konuşamazsın...
başkası ile olan samimiyetini okumana izin vermesi, sana da aynı şeyi sağlayacağını göstermez, sana da izin vereceği anlamına gelmez...
her durumda, bir insana önce siz diye hitap edilir, sen demek istiyorsan sorman gerekir,
her durumda...
edit : buradaki "sen" çoğul anlamda, yani sen diye konuşanların hepsini temsil etmesi için bir ironi, yazdığım konu da "sen/siz" olunca, açıklama gereği duydum.
"yüz bulma" durumu çıkarmasıdır...
hiçbir kadın yazarın densizlik yaptığını görmedim ben,
yazılan tanımdaki samimiyeti, üzerine alınıp, ahahahah "sen"demi filan yazan var,
okuduğunu anlamayıp, mesela tanımda yazdığım diyalog daki kişiyle nasıl konuşmuşsam artık, oradaki olay, durum, esas anlatılmak istenen konu filan hiç bir şey anlamamış zaten,
hikayedeki konu için, kişilerin birbiri ile samimiyeti oraya yazıldı diye, herkesle "hiç tanımadığı sen le bile öyle konuşur diye, bir şey yok...
ordan bir iki kelimeyi görünce gözleri büyümüş beyimizin belli, hemen mesaja koşmuş "ehe ühe yine gidiyomusun oraya, ee napıyosun" filan..
bu tanımları niye yazıyoruz acaba farkındalarmı.. tanım neydi.. *
*bir yazıyı okuyup, gülüyorsan, bir şey düşünüyorsan, bunu daha önce hiç tanışmadığın, ilk defa konuşacağın birine söyleyeceksen, bunun bir kültürü vardır, bir tane şekli vardır, ve sadece buna "hakkın" vardır...
senden bağımsız, habersiz, orada yaşadığı olayı yazan kişi, senin okuduğunu bilmiyor, seni tanımıyor, sende onun yazısında, başkası ile samimiyetini, okudun/gördün diye, mesaj yoluyla ulaşabiliyorsun diye, istediğin esneklikte konuşamazsın...
başkası ile olan samimiyetini okumana izin vermesi, sana da aynı şeyi sağlayacağını göstermez, sana da izin vereceği anlamına gelmez...
her durumda, bir insana önce siz diye hitap edilir, sen demek istiyorsan sorman gerekir,
her durumda...
edit : buradaki "sen" çoğul anlamda, yani sen diye konuşanların hepsini temsil etmesi için bir ironi, yazdığım konu da "sen/siz" olunca, açıklama gereği duydum.
devamını gör...
martin eden
"... haritası ya da pusulası olmadan yabancı denizlere sürüklenmiş gemi gibiyim. ama şimdi artık ben de yönümü bulmak istiyorum...''
devamını gör...
babushka lady
vakti zamaninda fbi tarafindan bulunamayan suikast sonrasi kayiplara karismis, hakkinda en ufak bir bilgi kirintisina bile ulasilmamis kadin. isminin dahi bilinmemesinden oturu babushka lady olarak anilmistir. suikast anindaki rahat tavirlarindan oturu, cinayette parmaginin olabilecegi iddia edilmistir hatta.
devamını gör...
sualtı fotoğrafçılığı
sualtında fauna ve floranın belge olarak fotoğraflanması yanısıra doğal ortamda olmayan eşyalarında indirilerek editorial fotoğraflar elde etmeyi amaçlayan bir fotoğraf sanatı dalıdır. william thompson tarafından 1856da ilk sualtı fotoğrafı çekilmiş louis boutan 1890 da ise ilk başarılı sualtı fotoğrafı çekilmiştir. sualtı fotoğrafçılığı için ekipmandan önce iyi bir dalıcı ( aletli dalış= scuba) ve sualtına yatkın olmak gerekir. sualtı fotğrafçığında öncelik makro çekimler olduğu için makro lens ve flaş parkuru olmalıdır. dslr makinalar aynasızlara göre daha ağır olmasına karşın sunduğu lens çeşitliliği ve housing uyumluluğu yüzünden avantajı yüksektir. belgelemek amacıyla fotoğraf çekimi için öncelik sualtı canlılarını tanımaktır. doğaları, davranışları ve yaşam alanlarına ilişkin elde edilecek hertürlü bilgi kaliteli fotoğraflar çıkmasına yardımcı olur. bununla birlikte özellikle makro çekimlerde f/9 f/11 diyafgram ile minimum 1/100 sn enstantene, yüksek ıso ( noise yapmayan başarılı bodylerde olmazsa olmaz) ve etkin flash kullanımı çarpıcı fotoğraf elde etme şansını arttırır.
bununla birlikte editorial olarak modelli sanatsal çekimlerde ise türbidite si düşük, doğal ışığın girdiği derinliklerde yapılan çarpıcı kareler elde edlmektedir. dünyanın değişik yerlerdinde ( kızıldeniz, güney amerika, phuket, karayip adaları vb.) çok etkin fotoğraflar elde edilmektedir. türkiyede sufod altında örgütlenmiş olan çok başarılı sualtı fotoğrafçıları bulunmaktadır. batıklarda yapılan sanatsal çekimlerde ayrı göz alıcı olup, ülkemizde özelikle kaş /kalkan civarında etkin biçimde yapılmaktadır.
bununla birlikte editorial olarak modelli sanatsal çekimlerde ise türbidite si düşük, doğal ışığın girdiği derinliklerde yapılan çarpıcı kareler elde edlmektedir. dünyanın değişik yerlerdinde ( kızıldeniz, güney amerika, phuket, karayip adaları vb.) çok etkin fotoğraflar elde edilmektedir. türkiyede sufod altında örgütlenmiş olan çok başarılı sualtı fotoğrafçıları bulunmaktadır. batıklarda yapılan sanatsal çekimlerde ayrı göz alıcı olup, ülkemizde özelikle kaş /kalkan civarında etkin biçimde yapılmaktadır.
devamını gör...
antalya'da bir kadının cinsel saldırıya uğraması
yazacak, anlatacak çok şey var ama şu tüm duygularımı özetliyor şu an:
"ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim."
"ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim."
devamını gör...
helios'un kainatın en iyi sözlük yöneticisi olması
bunca yıldır binbir çeşit uluslararası şirket yöneticisi gördüm, ama böylesine bir yöneticiyi hiç görmedim; hem cevval hem kuzu; hem merhametli, hem astığım astık. bize böyle yönecilerle gelin sayın sözlük, ne o öyle her mesaj atanın isteğini anlamaya çalışan ve sözlüğün kalitesini düşüren saçma moderatörler öyle. kırbacımı aldım, bekliyorum.
devamını gör...
rapunzel'in erkek düşkünü olması
katılmadığım önermedir.
rapunzel yoldan geçen bir erkeğe değil, sevdiği erkeğe saçlarını uzatmıştır.
rapunzel yoldan geçen bir erkeğe değil, sevdiği erkeğe saçlarını uzatmıştır.
devamını gör...
allah’ın müslümanlarına sahip çıkmaması
bu aslinda yaraticinin "adil" oldugunun gostergesidir. simdi kulaga biraz garip kacabilir ama dusunuldugu zaman mantikli olanin bu oldugunu gayet net anlasilir. allah kisilerin yaptigi eylemlerde hangi davayi güttüğünden cok, davasi ugruna sarfettigi cabasina bakar. dusunmeyen, uretmeyen, cahil kalmayi tercih eden, sapkin geleneklerini surdurmeye devam eden bir kitleyi sirf kendine "lafta" inandigi icin koruyup kollamasi adaletsizliktir. boyle bir toplumun bati'ya muhtac olmasi, bati'dan medet ummasi zaten kacinilmaz sonudur. ne demek istedigimi ozetleyen tesadufi denk geldigim bir sözü şuraya ilistireyim;
unutma, inandığı batıl için kendinden vazgeçeni, hak için savaşmayı göze alamayan müslümana galip kılar adl-i ilahi
ha bir de dedigimi destekleyici cok sevdigim bir ayet-i kerime'yi de eklesem;
insana ancak çalıştığının karşılığı vardır."(necm,39)
unutma, inandığı batıl için kendinden vazgeçeni, hak için savaşmayı göze alamayan müslümana galip kılar adl-i ilahi
ha bir de dedigimi destekleyici cok sevdigim bir ayet-i kerime'yi de eklesem;
insana ancak çalıştığının karşılığı vardır."(necm,39)
devamını gör...
hz. muhammed
ismini duyunca (bkz: salavat)getirdiğim en sevdiğim insan.
devamını gör...
hayatınızın mottosu olan sözler
her şey geçer. her şey unutulur. kendini bir felaketin içinde kaybetmenin manası yoktur.
devamını gör...
normal sözlük yazar tiplemeleri
ulan hepsiyim resmen dediğim başlıktır.
hem muhalifim. hem düzüm. hem troll yazarım. hem emekçiyim. hem vefakarım. hem popülerim. hem yalnızım. hem yanlışım. yuh ulan ne gevşek bir insanım ben.
hem muhalifim. hem düzüm. hem troll yazarım. hem emekçiyim. hem vefakarım. hem popülerim. hem yalnızım. hem yanlışım. yuh ulan ne gevşek bir insanım ben.
devamını gör...
etats generaux
fransız ihtilali'nden önce hizmet vermiş olan fransız meclisi.
başlarda fransız kralı, yasama yetkisini curia regis adı verilen, rahipler ve senyörlerden oluşan bir kurulla paylaşıyordu. fransa kralı iv. philippe (yakışıklı philippe) 1302 tarihinde bu meclise bazı kent temsilcilerini de davet ederek toplumun üç kesiminin de temsil edildiği bir parlamento geleneğini başlatmış oldu. "états généraux (genel meclis)" olarak adlandırılmasının sebebi budur.
bu meclis kralın isteğiyle zaman zaman toplanan, özellikle ekonomik kararların alındığı bir meclis niteliğindedir. ihtilalden önce son kez 1614 yılında toplanır.

bir états généraux tasviri.
ve işte o meşhur zaman yaklaştığında, ihtilale beş kala, fransız hazinesi suyunu çekmişti. bunda amerikan bağımsızlık savaşı'na verilen desteğin katkısı büyüktür. nitekim 1783'te savaş sonlandığında hazinede beş kuruş para kalmamış, üzerine, iç borçlanma almış başını gitmişti. bu ekonomik çalkantıyı dizginleyebilmek birbiri ardına değişen adına maliye bakanları, asillerin de vergi vermesini istiyordu. zira asiller o zamana kadar vergilerden muaf tutulmuştu.
beklenen oldu ve asillerin çok büyük tepkileriyle karşılaştılar. konu parlement adı verilen eyalet meclislerine kadar gitti. özellikle paris parlementi'nde hararetli tartışmalar yaşandı. bu tartışmalar sırasında bir üye, bütün dünyanın kaderini değiştireceğinden habersiz, "bize états généraux lazım!" diye bağıracaktı. diğer üyeler tarafından da beklenmedik bir destek gördü. ve kral, nihayetinde bir états généraux toplamak zorunda kaldı.
175 yıldan beri toplanmayan états généraux'nun nasıl toplanacağını ne kral ne de devlet adamları biliyordu. bu sebepten tarihçiler görevlendirildi. arşivler tarandı ve yol yordam bulunmaya çalışıldı. nihayetinde 300 asil, 300 ruhban ve 600 tiers état olmak üzere 1200 üyeyle toplanacak olan états généraux seçimleri 1789'un şubat'ında yapıldı. ve meclis de kralın gözetiminde 5 mayıs 1789'da versailles sarayı'nda toplandı.
esasen bütçe açığını çözüme ulaştırmak için toplanan mecliste karar almak hiç de kolay değildi. zira her grup kendi menfaatini düşünüyordu. daha ilk toplantıda üç sınıfın nasıl toplanacağı ve oyların nasıl verileceği tartışması çıktı. soylular ve ruhbanlar ayrı ayrı salonlarda toplanılmasını ve sınıf esasına göre oy kullanılmasını istiyor, tiers état grubu ise herkesin tek bir salonda olmasını ve herkesin oyunun eşit sayılmasını istiyordu. bu oy tartışması tam altı hafta sürdü. ama sonuç alınamadı.
sonunda tiers état üyeleri haksızlığa uğrayacaklarını anlayınca, tarihte görülmemiş bir kıvılcımla; önce başkanlarını seçtiler, sonrasında ise kendilerini assemblée nationale (milli meclis) olarak ilan ettiler.
ve böylece 5 mayıs 1789'da tarihte son kez toplanmış olan états généraux, 17 haziran 1789'da yerini assemblée nationale'e bırakıyor ve dünyanın göreceği en büyük devrimin patlak verdiği yer oluyordu.
başlarda fransız kralı, yasama yetkisini curia regis adı verilen, rahipler ve senyörlerden oluşan bir kurulla paylaşıyordu. fransa kralı iv. philippe (yakışıklı philippe) 1302 tarihinde bu meclise bazı kent temsilcilerini de davet ederek toplumun üç kesiminin de temsil edildiği bir parlamento geleneğini başlatmış oldu. "états généraux (genel meclis)" olarak adlandırılmasının sebebi budur.
bu meclis kralın isteğiyle zaman zaman toplanan, özellikle ekonomik kararların alındığı bir meclis niteliğindedir. ihtilalden önce son kez 1614 yılında toplanır.

bir états généraux tasviri.
ve işte o meşhur zaman yaklaştığında, ihtilale beş kala, fransız hazinesi suyunu çekmişti. bunda amerikan bağımsızlık savaşı'na verilen desteğin katkısı büyüktür. nitekim 1783'te savaş sonlandığında hazinede beş kuruş para kalmamış, üzerine, iç borçlanma almış başını gitmişti. bu ekonomik çalkantıyı dizginleyebilmek birbiri ardına değişen adına maliye bakanları, asillerin de vergi vermesini istiyordu. zira asiller o zamana kadar vergilerden muaf tutulmuştu.
beklenen oldu ve asillerin çok büyük tepkileriyle karşılaştılar. konu parlement adı verilen eyalet meclislerine kadar gitti. özellikle paris parlementi'nde hararetli tartışmalar yaşandı. bu tartışmalar sırasında bir üye, bütün dünyanın kaderini değiştireceğinden habersiz, "bize états généraux lazım!" diye bağıracaktı. diğer üyeler tarafından da beklenmedik bir destek gördü. ve kral, nihayetinde bir états généraux toplamak zorunda kaldı.
175 yıldan beri toplanmayan états généraux'nun nasıl toplanacağını ne kral ne de devlet adamları biliyordu. bu sebepten tarihçiler görevlendirildi. arşivler tarandı ve yol yordam bulunmaya çalışıldı. nihayetinde 300 asil, 300 ruhban ve 600 tiers état olmak üzere 1200 üyeyle toplanacak olan états généraux seçimleri 1789'un şubat'ında yapıldı. ve meclis de kralın gözetiminde 5 mayıs 1789'da versailles sarayı'nda toplandı.
esasen bütçe açığını çözüme ulaştırmak için toplanan mecliste karar almak hiç de kolay değildi. zira her grup kendi menfaatini düşünüyordu. daha ilk toplantıda üç sınıfın nasıl toplanacağı ve oyların nasıl verileceği tartışması çıktı. soylular ve ruhbanlar ayrı ayrı salonlarda toplanılmasını ve sınıf esasına göre oy kullanılmasını istiyor, tiers état grubu ise herkesin tek bir salonda olmasını ve herkesin oyunun eşit sayılmasını istiyordu. bu oy tartışması tam altı hafta sürdü. ama sonuç alınamadı.
sonunda tiers état üyeleri haksızlığa uğrayacaklarını anlayınca, tarihte görülmemiş bir kıvılcımla; önce başkanlarını seçtiler, sonrasında ise kendilerini assemblée nationale (milli meclis) olarak ilan ettiler.
ve böylece 5 mayıs 1789'da tarihte son kez toplanmış olan états généraux, 17 haziran 1789'da yerini assemblée nationale'e bırakıyor ve dünyanın göreceği en büyük devrimin patlak verdiği yer oluyordu.
devamını gör...
sohbet ederken keyif duyulan insan tipi
neşeli insan.
neşeli insan seven insan.
o anlatsın ben güleyim
ben anlatayım o gülsün.
buraya bir argo koyasım geldi ama neyse ki geçti. *
neşeli insan seven insan.
o anlatsın ben güleyim
ben anlatayım o gülsün.
buraya bir argo koyasım geldi ama neyse ki geçti. *
devamını gör...
kaç kadeh kırıldı minnoş gönlümde
“dünya hassas kalpler için cehennemdir” sözünün arabesk halidir. bu ülkedeki insanların çoğunda vücut bulmuş haldedir. tavşanların dağlara küstüğü dağların da bihaber olduğu hikayenin sonu aslında böyledir. gökten üç elmanın düşmesi yerine kırılan minnoş gönüllerin parçaları düşüverir. o sıcacık kalpler bir anda buz gibi oluverir. çikolatalı sütler rakı bardaklarına doldurulup içilir. içerken üzülünür, bitince de bitti diye üzülünür. salıncağa binmek yerine bu kez parkın bir köşesine küsüp oturulur. ufaktan etrafa bi bakış atılır. gelen giden var mı gibisinden ama tabi malum ne gelen var ne giden. kimseciklerin ruhu duymamış, rüzgar arka çıkmamış. ah o minnoş kalpler. siz neler neler çektiniz..
devamını gör...
clubhouse
insanların bu uygulamaya ilgi göstermesine şaşırıyorum. popüler kültür çoğunluğu çoktan etkisine almış. insanlar çabuk etkileniyor.
devamını gör...