trt'nin uğur mumcu'yu arşivden kaldırması
trt, uğur mumcu’nun katıldığı tarihi programlarını çevrim içi arşivinden sessizce kaldırdı.
dönemin çok sesliliğini yansıtan, eleştirel gazeteciliği de içeren görüntülerin yerine, hülya koçyiğit ve alev alatlı gibi isimlerin videoları konuldu.
tepkilerin artmasının ardından trt sosyal medya hesabından, "uğur mumcu arşivi en kısa sürede trt izle’den türkiye’nin ulaşımına açılacaktır" açıklamasını yaptı.
buradan
ülkede korkmadan cesurca olayların üzerine giden 3-5 muhalif olmasa neler olabileceğini kestiremediğim durum.
ışte korkmamak ve korkmadan gündemi takip etmek, siyasetten uzak durmamak bu yüzden önemli.
çünkü bunların hepsi, siyaset erginin inisiyatifiyle yapılan olaylar.
sen siyasetten uzak durdukça, siyaset senin tepene biraz daha binmeye devam ediyor.
dönemin çok sesliliğini yansıtan, eleştirel gazeteciliği de içeren görüntülerin yerine, hülya koçyiğit ve alev alatlı gibi isimlerin videoları konuldu.
tepkilerin artmasının ardından trt sosyal medya hesabından, "uğur mumcu arşivi en kısa sürede trt izle’den türkiye’nin ulaşımına açılacaktır" açıklamasını yaptı.
buradan
ülkede korkmadan cesurca olayların üzerine giden 3-5 muhalif olmasa neler olabileceğini kestiremediğim durum.
ışte korkmamak ve korkmadan gündemi takip etmek, siyasetten uzak durmamak bu yüzden önemli.
çünkü bunların hepsi, siyaset erginin inisiyatifiyle yapılan olaylar.
sen siyasetten uzak durdukça, siyaset senin tepene biraz daha binmeye devam ediyor.
devamını gör...
imparator çay bahçesi
ilk yayım tarihi 1997 olan, türk fantastik edebiyatının kraliçesi nazlı eray'ın kitabıdır.
konusunu anlat deseniz, hiçbir zaman tam anlamıyla anlatamayacağım. konuşan mezar taşı fotoğrafları, 'öbür taraf' ile bizim dünyamızı bir araya getiren bir çay bahçesi, cennetin bekçisi olan irfan adlı şahıs, her biri gül abla'nın hayatındaki bir erkeği temsil eden konuşan afrika menekşeleri var. ve bir kadın, nereden kaçıyor, nere gidiyor belli değil.
bu kitabın bendeki yeriyse çok özel. hayatımda okuduğum ilk romandır bu kitap*. ortaokuldaydım, içindeki fantastik ögeler başımı döndürmüş, beni kitabın içine çekip bitirdikten sonra uzunca bir süre etkisi altında bırakmıştı. romandaki konuşan afrika menekşeleri yüzünden afrika menekşesi aldırmıştım anneme. nazlı eray çok acayip bir yazar, her hikayesiyle her romanıyla farklı şeyler hissettiriyor insana. fantastik ögeleri öylesine güzel yediriyor ki kitaba, fantastik değil de yaşanan her şey olağanmış gibi okumaya başlıyorsunuz bir süre sonra. bu kitap belki size hiçbir şey katmaz ama okumanızı öneririm. sırf keyifli vakit geçirmek için bile.
konusunu anlat deseniz, hiçbir zaman tam anlamıyla anlatamayacağım. konuşan mezar taşı fotoğrafları, 'öbür taraf' ile bizim dünyamızı bir araya getiren bir çay bahçesi, cennetin bekçisi olan irfan adlı şahıs, her biri gül abla'nın hayatındaki bir erkeği temsil eden konuşan afrika menekşeleri var. ve bir kadın, nereden kaçıyor, nere gidiyor belli değil.
bu kitabın bendeki yeriyse çok özel. hayatımda okuduğum ilk romandır bu kitap*. ortaokuldaydım, içindeki fantastik ögeler başımı döndürmüş, beni kitabın içine çekip bitirdikten sonra uzunca bir süre etkisi altında bırakmıştı. romandaki konuşan afrika menekşeleri yüzünden afrika menekşesi aldırmıştım anneme. nazlı eray çok acayip bir yazar, her hikayesiyle her romanıyla farklı şeyler hissettiriyor insana. fantastik ögeleri öylesine güzel yediriyor ki kitaba, fantastik değil de yaşanan her şey olağanmış gibi okumaya başlıyorsunuz bir süre sonra. bu kitap belki size hiçbir şey katmaz ama okumanızı öneririm. sırf keyifli vakit geçirmek için bile.
devamını gör...
iftiraya uğramak
insanın başına gelebilecek en kötü şeylerdendir.
hele ki tanık yok ise,
hele ki adınız dokuza çıkmış ise,
hele ki kara koyun aranıyor ise,
hele ki kimse sizi duymuyor ise,
acıtır iftiraya uğramak.
hele ki tanık yok ise,
hele ki adınız dokuza çıkmış ise,
hele ki kara koyun aranıyor ise,
hele ki kimse sizi duymuyor ise,
acıtır iftiraya uğramak.
devamını gör...
kuzen
bizdeki karşılığı kardeş olan kelime. kardeş olarak büyütüldük hepimiz. hitap şekli de direkt abla/abi bu yüzden. nasıl ki kardeşler arasında anlaşmazlıklar veya kırgınlıklar varsa, o da oluyor zaman zaman elbette. her zaman iyi olacak değiliz ya.
devamını gör...
bursa'ya gideceklere tavsiyeler
kayhan civarında "acı dayı cantık salonu" ve "yeşil pideli köfte" mekanlarını, kent meydanında ",cemal cemil usta iskender döner" yemeyi tercih edebilirsiniz. bursa panaroma alanındaki sergiyi de tavsiye ederim. kalmak için çekirge' de polis evi hem uygun hem kaliteli bir tercih. karagoz hacivat müzesinde kukla tarihini örnekleri ile öğrenebilirsiniz ama dikkat edin, hemen yanında süleyman çelebi'nin mezarı da var. bonus olarak tofaş bursa anadolu arabaları müzesine de vakit ayırın ve yaz mevsimi ise bahcedeki ağaçtan dut toplayın.
devamını gör...
kendisine verilen tableti satan öğrenci
mülkiyet hakkı'na ne oldu? bu ülkede kimsenin mülkiyet hakkı yok gerçekten.
devlet her çocuğa tablet dağıtmayı taahhüt ettiyse zenginin çocuğuna da verecek fakirin çocuguna da.
ama devlet aylık geliri 8 bin türk lirasının altında olan ailelerin çocuklarına tablet vermeyi taahhüt ettiyse o zaman bunu yapacak. bir ülkenin kanun ülkesi mi, kabile ülkesi mi olduğu bunun gibi küçük detaylarla belirleniyor. sözleşmeleri okumadan imzalamayın diye boşuna demiyorlar.
koca devlet bir çocuğun sattığı tabletin peşine düşecek şimdi. ne günlere kaldık.
devlet her çocuğa tablet dağıtmayı taahhüt ettiyse zenginin çocuğuna da verecek fakirin çocuguna da.
ama devlet aylık geliri 8 bin türk lirasının altında olan ailelerin çocuklarına tablet vermeyi taahhüt ettiyse o zaman bunu yapacak. bir ülkenin kanun ülkesi mi, kabile ülkesi mi olduğu bunun gibi küçük detaylarla belirleniyor. sözleşmeleri okumadan imzalamayın diye boşuna demiyorlar.
koca devlet bir çocuğun sattığı tabletin peşine düşecek şimdi. ne günlere kaldık.
devamını gör...
vanderwaals
garip olarak tanımlayabileceğim bir muhabbeti olan, sanırım kafası güzelken denk geldiğim ama entrylerinde ayık olan yazar.
devamını gör...
tam kapanma günlükleri
miko dün yazıp 7. gün dediğine göre bugün 8.gün
miko'yu sanırım bir aydan biraz daha fazla süredir takip ediyorum, cenk'in yazılarıyla tanışmamsa biraz daha uzun bir zaman önce gerçekleşti. ikisinin de yazılarını çok beğeniyorum. her fırsatta kendilerine de söylediğim için şaşırmıyorlardır artık bunu duyduklarına *. aslında burada neden miko'nun yazısından hemen sonra yazdığımı anlatmaya çalışıyorum. borç bilmek değil benimki. kendilerini anlatış biçimleriyle beni yazmaya teşvik ettiklerini haber vermek için söylüyorum bunları.
evet bu ufak girizgahtan sonra şimdi başlayabilirim. son dönemlerde ağırlıklı olarak iyi hissediyorum kendimi. kapanma bana vurmadı sanırım. hatta belki iyi bile gelmiş olabilir. son zamanlarda çalışmak ve günümü planlamak konusunda epey güçlük çekiyordum. şimdi sabahları kalkıyorum bazen bir bazen iki saat kitap okuyorum. müzik dinleyerek kahvaltımı yapıyorum ve çalışmaya başlıyorum. bunun dışında sıklıkla sözlükteyim, sohbet ettiğim güzel insanlar var ve çılgın gibi radyo dinliyorum.
kitap okumak benim için zaten çok keyifliydi ama son birkaç aydır bu etkinlikten başka bir lezzet alıyorum ve daha anlamlı buluyorum. benim için kitap okumanın anlamı değişti. pandeminin ilk zamanlarında yani geçen sene nisan gibi istanbul'da psikolojik danışmanların, psikologların -aslında pek çok ruh sağlığı çalışanının desem daha doğru olur- gönüllü olarak desteklediği kordep kuruldu. kordep'in hazırlık aşamasında youtube üzerinden yapılan canlı yayınlardan birinde bir psikiyatrist ifade etti birazdan anlatacaklarımı ama kim olduğunu hatırlamıyorum, paylaşmayı isterdim.
stresi masanın üzerine konan bir yüke benzetti. insanlar sıklıkla stres veren bir yaşam olayıyla karşılaştıklarında -aslında okurun bunu düşünürken özgür olmasını isterim ama bir yandan somutlaştırmam gerekiyor diye düşünüyorum bu yüzden bir sınav veya sunum olarak düşünülebilir- yükü taşıyacak masanın ayaklarını kırar dedi. mesela sınava çalışması gerektiği için basketbol oynamayı, kitap okumayı bırakır gibi gibi. evet masanın ayakları ile ifade edilen bizim güçlü yanlarımız, hayattan zevk almamızı sağlayan yanlarımız çok saygıdeğer ferasetli okurlarım *.
şimdi ben bütün bunları niye anlatıyorum? hazırlanmam gereken önemli bir sınav var. doktora öğrencisiyim ve ders dönemi sonunda yazılı ve sözlü biçimlerde gün boyu süren bir sınava giriyoruz. gerek eğitim hayatında gerek iş hayatınızda yaşantılarınız nedeniyle stresli olduğunuz zamanlarda eğer böyle bir şeye hazırlık yapmanız gerekiyorsa bir de çalışamadığınız için güçlük yaşarsınız. düşene bir de o vurur yani. ben de böyle bir durumdaydım. kitap okumanın anlamı da tam bu noktada değişti sanırım.gelecek için beni kaygılandıran ne varsa onların giderek azalmasını sağladı. azaldıkça da yaşamda yapmak istediklerime daha fazla yer açıldı.
ben elbette kitap okumaya zaman bulabildiğim için şanslıyım. işin siyasi boyutunu burada ele alamayacak kadar fazla yazdım. bu nedenle şimdilik incınmişsinızdır diyerek burada duruyorum*.
son bak bu son ve gerçekten önemli. acaba stresli durumlar, önceki baş etme girişimlerimiz hep masanın ayağını kırmak suretiyle gerçekleştiği için mi bize korkunç geliyor? yine bir ayağı kırmak zorunda mı hissediyoruz kendimizi?
miko'yu sanırım bir aydan biraz daha fazla süredir takip ediyorum, cenk'in yazılarıyla tanışmamsa biraz daha uzun bir zaman önce gerçekleşti. ikisinin de yazılarını çok beğeniyorum. her fırsatta kendilerine de söylediğim için şaşırmıyorlardır artık bunu duyduklarına *. aslında burada neden miko'nun yazısından hemen sonra yazdığımı anlatmaya çalışıyorum. borç bilmek değil benimki. kendilerini anlatış biçimleriyle beni yazmaya teşvik ettiklerini haber vermek için söylüyorum bunları.
evet bu ufak girizgahtan sonra şimdi başlayabilirim. son dönemlerde ağırlıklı olarak iyi hissediyorum kendimi. kapanma bana vurmadı sanırım. hatta belki iyi bile gelmiş olabilir. son zamanlarda çalışmak ve günümü planlamak konusunda epey güçlük çekiyordum. şimdi sabahları kalkıyorum bazen bir bazen iki saat kitap okuyorum. müzik dinleyerek kahvaltımı yapıyorum ve çalışmaya başlıyorum. bunun dışında sıklıkla sözlükteyim, sohbet ettiğim güzel insanlar var ve çılgın gibi radyo dinliyorum.
kitap okumak benim için zaten çok keyifliydi ama son birkaç aydır bu etkinlikten başka bir lezzet alıyorum ve daha anlamlı buluyorum. benim için kitap okumanın anlamı değişti. pandeminin ilk zamanlarında yani geçen sene nisan gibi istanbul'da psikolojik danışmanların, psikologların -aslında pek çok ruh sağlığı çalışanının desem daha doğru olur- gönüllü olarak desteklediği kordep kuruldu. kordep'in hazırlık aşamasında youtube üzerinden yapılan canlı yayınlardan birinde bir psikiyatrist ifade etti birazdan anlatacaklarımı ama kim olduğunu hatırlamıyorum, paylaşmayı isterdim.
stresi masanın üzerine konan bir yüke benzetti. insanlar sıklıkla stres veren bir yaşam olayıyla karşılaştıklarında -aslında okurun bunu düşünürken özgür olmasını isterim ama bir yandan somutlaştırmam gerekiyor diye düşünüyorum bu yüzden bir sınav veya sunum olarak düşünülebilir- yükü taşıyacak masanın ayaklarını kırar dedi. mesela sınava çalışması gerektiği için basketbol oynamayı, kitap okumayı bırakır gibi gibi. evet masanın ayakları ile ifade edilen bizim güçlü yanlarımız, hayattan zevk almamızı sağlayan yanlarımız çok saygıdeğer ferasetli okurlarım *.
şimdi ben bütün bunları niye anlatıyorum? hazırlanmam gereken önemli bir sınav var. doktora öğrencisiyim ve ders dönemi sonunda yazılı ve sözlü biçimlerde gün boyu süren bir sınava giriyoruz. gerek eğitim hayatında gerek iş hayatınızda yaşantılarınız nedeniyle stresli olduğunuz zamanlarda eğer böyle bir şeye hazırlık yapmanız gerekiyorsa bir de çalışamadığınız için güçlük yaşarsınız. düşene bir de o vurur yani. ben de böyle bir durumdaydım. kitap okumanın anlamı da tam bu noktada değişti sanırım.gelecek için beni kaygılandıran ne varsa onların giderek azalmasını sağladı. azaldıkça da yaşamda yapmak istediklerime daha fazla yer açıldı.
ben elbette kitap okumaya zaman bulabildiğim için şanslıyım. işin siyasi boyutunu burada ele alamayacak kadar fazla yazdım. bu nedenle şimdilik incınmişsinızdır diyerek burada duruyorum*.
son bak bu son ve gerçekten önemli. acaba stresli durumlar, önceki baş etme girişimlerimiz hep masanın ayağını kırmak suretiyle gerçekleştiği için mi bize korkunç geliyor? yine bir ayağı kırmak zorunda mı hissediyoruz kendimizi?
devamını gör...
yazarların efsane cimrilik hikayeleri
yazlıktaydık amcam, amcamın çocukları ve ben oturuyorduk sahilde ve amcam çocuklara dondurma almıştı, bana almamıştı öyle izlemiştim, çocuktum. şu an amcamla görüşmüyoruz.
devamını gör...
ümitcan uygun'un canlı yayında uyuşturucu kullanması
devlet yetkililerine kadın sattığı için yaptığı görmezden gelinen bir adet p....venktir.asıl anlamadığım bu heriften başka dokunulmazlık verecek adam mı bulamdınız lan eli yüzü düzgün biraz daha elit birisi mesela.soylu el atmalı bunlara daha kalifiye adamlara ver bu yetkileri sevgili uyuşturucuyla mücadele bakanı.
not:ohhhh teröriste gitmeyen paraların kimlere gittiğini gösteren videodur ohhhhhhh.
not:ohhhh teröriste gitmeyen paraların kimlere gittiğini gösteren videodur ohhhhhhh.
devamını gör...
hayatı çizgi film tadında yaşamak
en büyük fantezilerimden birisi.
herkes ve her şey çok ciddi.
herkes ve her şey çok ciddi.
devamını gör...
psikiyatrik problemlerin insanlara karizmatik gelmesi
psikiyatrik problemlerin karizmatik olduğunu düşünen insanların psikiyatrik problemleri vardır kesin yoksa niye böyle düşünsün.
devamını gör...
büyük orta doğu projesi
cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğanın da eşbaşkanı olduğu projedir.
devamını gör...
moderatör olduğum halde istediğim rozeti alamamam rezaleti
(bkz: bedavaya rozet yok)
devamını gör...
magna carta
diğer anlamıyla “büyük özgürlük fermanı” olarak da bilinir. magna carta, 1215 yılında ingiltere kralı john tarafından imzalanmış bir ingiliz belgesidir. magna carta libertatum, ingiltere kralının yetkilerinin ilk kez kısıtlandığı ve derebeylere bazı haklar tanıyan bir belge niteliğini taşımaktadır.
devamını gör...
ilk defa alkol alacaklara tavsiyeler
almayın.
devamını gör...
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
bugün bir değil iki sebebim var. birincisi bir doktora tezinde kullanılmak üzere mesleki bilgi ve tecrubelerim için röportaj yapıldı. ikincisi annemin yıllarca bana uyguladığı ve bugün travmasini halen atlatamadigim "elalem ne der " ve "büyüklerin yanında nasıl davranılır" işkencelerini bir başka annenin liseye giden oğluna yapmasına engel oldum. mutluyum be sözlük.
devamını gör...
vücuda yapışan ince ve dar tayt giyen kadın
tayt: bacakları sıkı saran özel kumaştan yapılmış bir tür pantolon (tdk),
bol tayt mı olurmuş.
kendine yakıştıran giysin, sana ne.
bol tayt mı olurmuş.
kendine yakıştıran giysin, sana ne.
devamını gör...
attack on titan
bizim türklerin, sanki hayat memat meselesiymiş gibi; "eren ismi: türkçe kökenlidir." ,"eren, türk'tür!" , "eren'in annesi türk; babası alman" cümlelerini, yabancı youtube ve benzeri sosyal platformların altında dönen tartışmaların sebebidir (ki, "eren ismi: türkçe kökenlidir." tabii ki normal ve haklı bir savunma; ama diğer üstte yazdığım savlar çok komik, saçma ve utandırıcı cidden). tabii koskoca türk a.o.t severleri bundan ibaret değil. zamanında ve şu anda da bu konu hala popüler. sadece belirtmek isterim.
aslında paralel bir dünyayı anlatıyor ve orada sadece temsili kültür söz konusu. bizim dünyamıza ait hiçbir millet yok orada. sadece temsili kültür söz konusu.
konusuna gelirsek, geçmişleri hakkında pek bilgileri olmayan bir toplulukta, doyumsuzca insan yiyen devler tarafından duvara hapsedilmesi ve bu hapis edildikleri duvarlardan kurtulmaya çalışan izcilerin hikayesini ele alır. ana karakterimiz eren, ailesi ve evlatlık olan mikasa ve ikisinin de arkadaşı olan, armin ile mutlu bir mütevazi hayat sürüyorlardı. taa ki devasa titan ortaya çıkmasıyla beraber, mensup olduğu duvarı yıkana dek. eren, mikasa hariç ailesini trajik şekilde kaybeder. faciadan kurtulduktan sonra intikam hırsıyla yanan eren, armin ve mikasa ile izcilere katılır. ve karakterimizin macerası tam olarak orada başlar.
seri, öncelikle ilk animem olur. benim için çok özel bir seridir. beni yepyeni eşsiz eserlere keşfetmemdeki vesile olan ilk adımı attırmıştır.
( sıralama yok hepsi eşsiz : ) )
hunter x hunter,
gintama,
berserk,
naruto (ikinci animemdir.),
claymore,
jojo,
danshi koukousei no nichijou,
one piece,
noragami,
dragon ball
ve daha bir sürü!
aslında paralel bir dünyayı anlatıyor ve orada sadece temsili kültür söz konusu. bizim dünyamıza ait hiçbir millet yok orada. sadece temsili kültür söz konusu.
konusuna gelirsek, geçmişleri hakkında pek bilgileri olmayan bir toplulukta, doyumsuzca insan yiyen devler tarafından duvara hapsedilmesi ve bu hapis edildikleri duvarlardan kurtulmaya çalışan izcilerin hikayesini ele alır. ana karakterimiz eren, ailesi ve evlatlık olan mikasa ve ikisinin de arkadaşı olan, armin ile mutlu bir mütevazi hayat sürüyorlardı. taa ki devasa titan ortaya çıkmasıyla beraber, mensup olduğu duvarı yıkana dek. eren, mikasa hariç ailesini trajik şekilde kaybeder. faciadan kurtulduktan sonra intikam hırsıyla yanan eren, armin ve mikasa ile izcilere katılır. ve karakterimizin macerası tam olarak orada başlar.
seri, öncelikle ilk animem olur. benim için çok özel bir seridir. beni yepyeni eşsiz eserlere keşfetmemdeki vesile olan ilk adımı attırmıştır.
( sıralama yok hepsi eşsiz : ) )
hunter x hunter,
gintama,
berserk,
naruto (ikinci animemdir.),
claymore,
jojo,
danshi koukousei no nichijou,
one piece,
noragami,
dragon ball
ve daha bir sürü!
devamını gör...
nergis
ege ve akdeniz bölgesinin gözde çiçeği. ağustos ve eylül aylarında söküm ve dikimi yapılır. o zaman soğanı toprak altında kuru olur. kasım başı gibi topraktan çıkar, aralık ayında da hasadı yapılır.
saksıya dikildiği zaman da ilk yıl verim alınırken, ikinci yıl da mutlaka toprağı değiştirmek gerekiyor. aksi halde çiçek açmıyor. fazla suya ihtiyacı olmadığı için de iki hafta da bir sulamak yeterli. iç mekandan çok kapalı balkonda yetiştirilmesi tavsiye olunur.
saksıya dikildiği zaman da ilk yıl verim alınırken, ikinci yıl da mutlaka toprağı değiştirmek gerekiyor. aksi halde çiçek açmıyor. fazla suya ihtiyacı olmadığı için de iki hafta da bir sulamak yeterli. iç mekandan çok kapalı balkonda yetiştirilmesi tavsiye olunur.
devamını gör...