yazarların unutamadıkları dizi replikleri
şşş sakın. sakın tek bir kelime daha edeyim deme. sakın tek bir yalan daha söyleme. niye biliyor musun? çünkü inanırım.
devamını gör...
yoldaş koş
"sözlüğün anasını seviyorlar" diye devam eden ünlem.
devamını gör...
biz sizi ararız
telefonun başında çaresiz bekliyorum,bekliyorum ama çalmacak biliyorum.. bu şarkı aslında biz sizi ararız'a itafen yazılmıştır. bunun bir başka versiyonu da,aramazsan arama iş aramazsan arama zaten merhem olmazsın sen benim kariyer hayatıma olucaktır..
devamını gör...
tiananmen katliamı
1989 yılında öğrencilerin, işçilerin ve aydınların önderliğinde gerçekleşen tiananmen meydanı olayları sonucunda yaşanan katliamdır. protestoların sebebi ise çin'in baskıcı politikaları, enflasyonun ve işsizliğin artışı olarak söyleniyordu.
pekin'de tiananmen meydanında yapılan protestolar çin hükümeti tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. ölü sayısı çin'e göre 200-300 olsa da çinli öğrenci örgütlerine göre 2000-3000 arasındaydı.
tiananmen olaylarının yaşandığı meydan.

tank adam olarak anılan şahıs, tankların önünde durarak geçişlerini engellemeye çalışması protestoların simgesi olmuştur.
pekin'de tiananmen meydanında yapılan protestolar çin hükümeti tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. ölü sayısı çin'e göre 200-300 olsa da çinli öğrenci örgütlerine göre 2000-3000 arasındaydı.
tiananmen olaylarının yaşandığı meydan.

tank adam olarak anılan şahıs, tankların önünde durarak geçişlerini engellemeye çalışması protestoların simgesi olmuştur.

devamını gör...
ölümün en iyi tanımı
"... ufka bakarlar;ölüm uzaktamı uzakta...
ve tabut bekler,suya inmek için kızakta...
sultan olmak dilersen,tacı,sorgucu,unut !
zafer araban senin,gıcırtılı bir tabut!"
necip fazıl kısakürek
ve tabut bekler,suya inmek için kızakta...
sultan olmak dilersen,tacı,sorgucu,unut !
zafer araban senin,gıcırtılı bir tabut!"
necip fazıl kısakürek
devamını gör...
17 ekim 2021 ekrem imamoğlu diyarbakır ziyareti
üst not:
33 asker olayına atıfta bulup sözüm ona bir takım kişileri kanalize edeceksin.
buyur: (bkz: 33 silahsız askeri korumasız olarak ohal bölgesine göndermek)
sen ahmet güneştekin’in ayağının kiri bile olamazsın.
öyle işinize her gelmeyene (bkz: hain) demeye devam edin.
bir de tutturmuşlar (bkz: sözde)
bilmem ne…
bahsettiğin kişi paris’te sergi açıp sanat eseri satan bir insan sen kimsin de çıkıp adama soytarı diyorsun?
senin beyin hücrelerin o adamı anlamaya kavramaya yeter mi?
zannetmiyorum.
ölenlerin hepsi türk düşmanıymış da yok edilmişler de.
senin devletin 7500 köyü boşalttı ve masum köylüleri kurşuna dizdi.
33 kurşun olayını bilirsin muhakkak.
onlar türk düşmanı mıydı?
onlar hayatlarında türk’ün ne olduğunu dahi bilmemiş,
türkçe nedir duymamış insanlardı.
ama senin kafandaki bir takım teröristler bu insanları kurşuna dizdiler.
öyle sen kafana göre insanlara etiket vurmayı biliyorsun madem.
iyi ben de sana söyleyeyim ki benim gibi insanları da ne düşündüğünü sen bil.
bana göre de atatürk bir diktatördü.
ismet inönü nazi hayranı bir faşistti.
33 asker olayına atıfta bulup sözüm ona bir takım kişileri kanalize edeceksin.
buyur: (bkz: 33 silahsız askeri korumasız olarak ohal bölgesine göndermek)
sen ahmet güneştekin’in ayağının kiri bile olamazsın.
öyle işinize her gelmeyene (bkz: hain) demeye devam edin.
bir de tutturmuşlar (bkz: sözde)
bilmem ne…
bahsettiğin kişi paris’te sergi açıp sanat eseri satan bir insan sen kimsin de çıkıp adama soytarı diyorsun?
senin beyin hücrelerin o adamı anlamaya kavramaya yeter mi?
zannetmiyorum.
ölenlerin hepsi türk düşmanıymış da yok edilmişler de.
senin devletin 7500 köyü boşalttı ve masum köylüleri kurşuna dizdi.
33 kurşun olayını bilirsin muhakkak.
onlar türk düşmanı mıydı?
onlar hayatlarında türk’ün ne olduğunu dahi bilmemiş,
türkçe nedir duymamış insanlardı.
ama senin kafandaki bir takım teröristler bu insanları kurşuna dizdiler.
öyle sen kafana göre insanlara etiket vurmayı biliyorsun madem.
iyi ben de sana söyleyeyim ki benim gibi insanları da ne düşündüğünü sen bil.
bana göre de atatürk bir diktatördü.
ismet inönü nazi hayranı bir faşistti.
devamını gör...
back to the future radyo yayını
ooo old school alırım bir dal!
yaa bayılıyorum yeni yeni yayınlar, yayıncılar! daim olsun programın sevgili miyamoto musashi. hali hazırda takip ettiğim bir yazar olunca daha da bir keyifleniyorum ya. çok mu kendi odaklı bi insanım ne? sözlükteki psikologlar göreveeee...*
yaa bayılıyorum yeni yeni yayınlar, yayıncılar! daim olsun programın sevgili miyamoto musashi. hali hazırda takip ettiğim bir yazar olunca daha da bir keyifleniyorum ya. çok mu kendi odaklı bi insanım ne? sözlükteki psikologlar göreveeee...*
devamını gör...
dark
zaman yolculuğu konulu bilim kurgu dizisi.
klişeleşmiş zaman yolcuğu dizilerinden/filmlerinden değil ve izlerken beyin yakan türden dediğimiz bir dizi.olay örgülerini beyninizde oturtmaya çalışırken,kim kimin neyi kim kimin hangi zamandaki hali diye düşüne dururken dizi akıp gitmekte ve kendinizi izlemekten alıkoyamıyorsunuz.
dizide solucan deliği baz alınarak döngüsel bir zaman yolculuğu işlenmiş.
"solucan deliği, uzay zamandaki farklı noktaları birbirine bağlayan spekülatif bir yapıdır."(bkz: einstein genel görelilik kuramı)
bu şekilde anlatılan döngü ile dizide bir karakterin geçmiş şimdiki ve gelecekteki hali ile karşılaşıyorsunuz.kafa karıştırıcı kısım da burada başlamakta.
bir karakter bir dilimde başka birinin babası ise bir diğerinde o karakter o kişinin oğlu çıkabiliyor.bu ve buna benzer aile ilişkileri etrafında dönmekte.
ve bu döngüler sayısız şekilde tekrar edebiliyor.hatta bu durum bir çok karakter üzerine geçmiş şimdi gelecek şeklinde sürdüğü için başta anlamakta zorluk çekebilirsiniz.
solucan deliği tam da burada devreye giriyor aslında,burada delikten kasıt geçitler ve dizide bu geçitler bir üçgen sembolü şeklinde gösteriliyor.üç geçit de farklı zamanlarda farklı mekanlarda yer almakta.
üçgendeki döngünün 1953-1986-2019 yılları arasında geçtiğini görüyoruz.
zamanın döngüsel şekilde sürdüğü, geçmişin geleceği geleceğin şimdiyi şimdinin de geleceği etkilediği anlatılıyor yani bu üç zaman kavramının birbirini şekillendirdiğine vurgu yapıldığını anlıyoruz.
dizide sorgulamanıza sebep olacak bir diğer şey de insanlığın nasıl varolduğu,kader kavramı nedir tam olarak ve özgür bir iradeye sahip miyiz soruları.
çünkü diğer sezona ilerledikçe olaylar bir hayli karmaşıklaşıyor.
dizi,en başından beri insanlığın varoluşuna ve gidişatına ilişkin temel sorular yöneltiyor.ve şu mesaj verilmekte.
"özgür iradeye sahip olmamız bir yanılgıdan ibaret ve aslında tercihlerimizde düşündüğümüz gibi hür olamayız, kaderimiz başka bir güç tarafından önceden çizilmiştir."
sonraki sezonlarda da bir anda kendinizi 2052 yılında buluyorsunuz.
ilginizi çekecek bir diğer tarafı da şu, son sezonda baş karakterlerden olan jonas ve martha'nın diğer adlarının havva ve adem olması.
bu da dizinin sorgulatıcı taraflarından.
bunu bilerek mi yapmışlar o kısmi henüz ben de çözemedim.dedim ya çok kafa karıştırıcı bir dizi diye.
sonuç olarak dark ,bilim kurgu severlerin çok seveceği türden bir yapım ve gerçekten çok zekice kurgulanmış.izlerken hayran kalınacak bir dizi.iyi seyirler.
klişeleşmiş zaman yolcuğu dizilerinden/filmlerinden değil ve izlerken beyin yakan türden dediğimiz bir dizi.olay örgülerini beyninizde oturtmaya çalışırken,kim kimin neyi kim kimin hangi zamandaki hali diye düşüne dururken dizi akıp gitmekte ve kendinizi izlemekten alıkoyamıyorsunuz.
dizide solucan deliği baz alınarak döngüsel bir zaman yolculuğu işlenmiş.
"solucan deliği, uzay zamandaki farklı noktaları birbirine bağlayan spekülatif bir yapıdır."(bkz: einstein genel görelilik kuramı)
bu şekilde anlatılan döngü ile dizide bir karakterin geçmiş şimdiki ve gelecekteki hali ile karşılaşıyorsunuz.kafa karıştırıcı kısım da burada başlamakta.
bir karakter bir dilimde başka birinin babası ise bir diğerinde o karakter o kişinin oğlu çıkabiliyor.bu ve buna benzer aile ilişkileri etrafında dönmekte.
ve bu döngüler sayısız şekilde tekrar edebiliyor.hatta bu durum bir çok karakter üzerine geçmiş şimdi gelecek şeklinde sürdüğü için başta anlamakta zorluk çekebilirsiniz.
solucan deliği tam da burada devreye giriyor aslında,burada delikten kasıt geçitler ve dizide bu geçitler bir üçgen sembolü şeklinde gösteriliyor.üç geçit de farklı zamanlarda farklı mekanlarda yer almakta.
üçgendeki döngünün 1953-1986-2019 yılları arasında geçtiğini görüyoruz.
zamanın döngüsel şekilde sürdüğü, geçmişin geleceği geleceğin şimdiyi şimdinin de geleceği etkilediği anlatılıyor yani bu üç zaman kavramının birbirini şekillendirdiğine vurgu yapıldığını anlıyoruz.
dizide sorgulamanıza sebep olacak bir diğer şey de insanlığın nasıl varolduğu,kader kavramı nedir tam olarak ve özgür bir iradeye sahip miyiz soruları.
çünkü diğer sezona ilerledikçe olaylar bir hayli karmaşıklaşıyor.
dizi,en başından beri insanlığın varoluşuna ve gidişatına ilişkin temel sorular yöneltiyor.ve şu mesaj verilmekte.
"özgür iradeye sahip olmamız bir yanılgıdan ibaret ve aslında tercihlerimizde düşündüğümüz gibi hür olamayız, kaderimiz başka bir güç tarafından önceden çizilmiştir."
sonraki sezonlarda da bir anda kendinizi 2052 yılında buluyorsunuz.
ilginizi çekecek bir diğer tarafı da şu, son sezonda baş karakterlerden olan jonas ve martha'nın diğer adlarının havva ve adem olması.
bu da dizinin sorgulatıcı taraflarından.
bunu bilerek mi yapmışlar o kısmi henüz ben de çözemedim.dedim ya çok kafa karıştırıcı bir dizi diye.
sonuç olarak dark ,bilim kurgu severlerin çok seveceği türden bir yapım ve gerçekten çok zekice kurgulanmış.izlerken hayran kalınacak bir dizi.iyi seyirler.
devamını gör...
spontane radyo yayını
x
devamını gör...
gut hastalığı
sefere çıkan ve orduyu yöneten komutanlar, at sırtında ve günlerce ayaklarında duran çizmeler yüzünden bu hastalıktan mustarip olmuşlar. damla hastalığı veya mareşal hastalığı diye de bilinir.
devamını gör...
normal sözlük yönetiminin beni cehenneme yollaması
devamını gör...
yazarların kendini sevmeme nedeni
kendimi sevemiyorum çünkü... sinir bozucuyum. sorumsuzum, umursamazım, iletişim kurmayı sevmiyorum. yabaniyim.
yazar arkadaşlarım bugün öz eleştiri yapıyoruz hadi bakalım. cümlenin devamını getirin.
edit: başlığı açarken bu kadar tanım geleceğini tahmin edemezdim.hepsini teker teker okudum.belirtmek isterim ki illa ezik insanlar kendinde sevmediği noktaları belirtir diye bir şey yok. hepimiz insanız ve hepimizin kusurları var. yine de sevelim kendimizi. başka kimsemiz yok çünkü.
yazar arkadaşlarım bugün öz eleştiri yapıyoruz hadi bakalım. cümlenin devamını getirin.
edit: başlığı açarken bu kadar tanım geleceğini tahmin edemezdim.hepsini teker teker okudum.belirtmek isterim ki illa ezik insanlar kendinde sevmediği noktaları belirtir diye bir şey yok. hepimiz insanız ve hepimizin kusurları var. yine de sevelim kendimizi. başka kimsemiz yok çünkü.
devamını gör...
kendinle dalga geçebilmek
çok da güvenmediğiniz birinin yanında kendinizle dalga geçin, haddinden fazla gülüyorsa o kişi ile iletişiminizi derhal kesin.
devamını gör...
kitap alıntıları
devamını gör...
charlie kaufman
t: 1958 doğumlu daha çok senarist yönüyle tanınan amerikalı prodüktör, yazar, yönetmen.
en bilinen filmi şüphesiz eternal sunshine of the spotless mind*, geçtiğimiz yıl çıkan i'm thinking of ending thinks* filmiyle de tekrardan doğmuş gibi oldu.*
ironi, melankoli, yaşamın absürtlüğü filmlerinde en çok öne çıkan temalardır. ağır depresif havayı da unutmamak gerek. ilker canikligil'e göre kaufmann'da tek mesele var: başkası olmak* hakikaten filmlerini şöyle bir zihinden geçirince her karakter kendisinin dışına çıkmak istiyor, olmak istediği halden memnun değiller. tabii ki hayatta da olduğu gibi filmde de karakterler bir nevi entel feridunvari varoluşsal sancılar içindeler.*
bir diğer meşhur filmi de yönetmenliğini de yaptığı synecdoche new york*'tur. bir adet tiyatrocuyu anlatır. yine bir yıkığın hayallerine ulaşmasındaki acılı sürecini irdeler.
eğer kaufmann karakteriyle empati kurulabilirse, insan derinden bir acı hissedebilir.
basit bir imdb linki
bir adet röportaj
charlie kaufmann sinemasında anlam arayışı
en bilinen filmi şüphesiz eternal sunshine of the spotless mind*, geçtiğimiz yıl çıkan i'm thinking of ending thinks* filmiyle de tekrardan doğmuş gibi oldu.*
ironi, melankoli, yaşamın absürtlüğü filmlerinde en çok öne çıkan temalardır. ağır depresif havayı da unutmamak gerek. ilker canikligil'e göre kaufmann'da tek mesele var: başkası olmak* hakikaten filmlerini şöyle bir zihinden geçirince her karakter kendisinin dışına çıkmak istiyor, olmak istediği halden memnun değiller. tabii ki hayatta da olduğu gibi filmde de karakterler bir nevi entel feridunvari varoluşsal sancılar içindeler.*
bir diğer meşhur filmi de yönetmenliğini de yaptığı synecdoche new york*'tur. bir adet tiyatrocuyu anlatır. yine bir yıkığın hayallerine ulaşmasındaki acılı sürecini irdeler.
eğer kaufmann karakteriyle empati kurulabilirse, insan derinden bir acı hissedebilir.
basit bir imdb linki
bir adet röportaj
charlie kaufmann sinemasında anlam arayışı
devamını gör...
parmaklıklar arasında
sinema tarihinin en iyi anti-kahramanlarından birini barındıran filmdir. luke film boyunca tanrı, iktidar ve karşısına çıkan her otoriteye kendi tarzında başkaldırır. kısa sürede luke'un diğer mahkumların idolü haline gelmesinin sebebi de onun bu karşısına çıkan her otoriteye karşı takındığı kayıtsızlıktır. her seferinde kaçmaya çalışması, yönetimin ona bir türlü boyun eğdirememesi bir şekilde onu özgürlüğün sembolü haline getirir. filmin başlarında dragline ile olan dövüş sahnesindeki tutumunu filmin sonuna kadar sürdürür.
kaçma girişiminden sonra hapishane müdürünün luke'a söylediği "what we've got here is failure to communicate" sinema tarihinin en iyi repliklerinden biri olmuştur. ayrıca guns n' roses - civil war'ın girişinde bu konuşma yer alır.
--- alıntı ---
luke: i can eat fifty eggs.
dragline: nobody can eat fifty eggs.
convict: you just said he could eat anything.
dragline: did you ever eat fifty eggs?
luke: nobody ever eat fifty eggs.
--- alıntı ---
kaçma girişiminden sonra hapishane müdürünün luke'a söylediği "what we've got here is failure to communicate" sinema tarihinin en iyi repliklerinden biri olmuştur. ayrıca guns n' roses - civil war'ın girişinde bu konuşma yer alır.
--- alıntı ---
luke: i can eat fifty eggs.
dragline: nobody can eat fifty eggs.
convict: you just said he could eat anything.
dragline: did you ever eat fifty eggs?
luke: nobody ever eat fifty eggs.
--- alıntı ---
devamını gör...
akan kanı durdurma yöntemleri
(bkz: turnike)
devamını gör...
güne bir alıntı bırak
gözlerinin içine baktığım zaman,
bütün üzüntü ve acılarım yok olacak.
ah, ama o ağzını öptüğümde,
o zaman tamamen ve bütünüyle iyileşmiş olacağım.
robert schumann/heinrich hein
dichterliebe, op.48 no:4
şimdi ben niye ikidir bu alman bestecimizin liedlerini (almanca şiir demek, piyano eşliğinde seslendirilen şarkı) paylaşıyorum bilmiyorum. ama her türden sanatçının eserlerini içim giderek bakıyor ya da dinliyorum. çünkü sıfır yetenek bende. bir de çoğu büyük sanatçının böyle acı dolu geçmişleri (beethoven, frida gibi) ya da bir kısmı az biraz deli (salvador dali, michelangelo gibi) oluyor. işte schumann da en sonunda akıl hastanesine kapatılan alman piyanist bestecimiz de hukuk okuyup sonra asıl aşkı müziğe devam ediyor. ama piyanistlik serüveni maalesef kısa sürüyor. kimi kaynaklara göre geçirdiği frengi hastalığı kimi kaynaklara göre de piyanoda parmaklarını geliştirmek için orta parmağını bir aparatla bağlaması (ki bunu piyano hocası tavsiye ediyor sanırım) orta parmağını kullanamamasına yol açıyor ve ünlü bir virtüöz olma hayali suya düşüyor. besteci eleştirmen olarak devam ediyor sanat yaşamına ama eksikliği kendisini yetersiz hissetmesine yol açıyor. özellikle büyük aşkı müzisyen clara schumannın (ileride karısı oluyor), gölgesinde kalmak onu zorluyor. evlendikten sonra claraya olan aşkı ve çeşitli ozanlardan esinlenerek yukarıda da alıntısını paylaştığım 140 şarkılık bir lied dizisi besteliyor. ama clara o dönem tam evinin hanımı modunda sanatsal çalışmalarına ara vermiş yani. sonraları clara öne çıkarken robert yine bu gölgede kalmaktan hırçınlaşıyor sonunda da ruh sağlığı bozuluyor. halüsinasyonlar görmeye başlıyor hatta bu dönem hayalet varyasyonları denilen muhteşem bir eser çıkarıyor. sağlık sorunları sıklaşınca, başarısız bir intihar girişimi ve en sonunda ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatıyor. 46 gibi genç bir yaşta da ölüyor.
eserlerini dinleyince de anlaşılıyor ruh hali. fazla melankolik, arabesk, deli ve romantik bir kişi olarak sanatçı olmak için tüm şartlar bulunuyor kendisinde.
türkçeye çevrilmiş liedlerini pek bulamadım ama bilgisi olanlar benimle paylaşırsa sevinirim.
bütün üzüntü ve acılarım yok olacak.
ah, ama o ağzını öptüğümde,
o zaman tamamen ve bütünüyle iyileşmiş olacağım.
robert schumann/heinrich hein
dichterliebe, op.48 no:4
şimdi ben niye ikidir bu alman bestecimizin liedlerini (almanca şiir demek, piyano eşliğinde seslendirilen şarkı) paylaşıyorum bilmiyorum. ama her türden sanatçının eserlerini içim giderek bakıyor ya da dinliyorum. çünkü sıfır yetenek bende. bir de çoğu büyük sanatçının böyle acı dolu geçmişleri (beethoven, frida gibi) ya da bir kısmı az biraz deli (salvador dali, michelangelo gibi) oluyor. işte schumann da en sonunda akıl hastanesine kapatılan alman piyanist bestecimiz de hukuk okuyup sonra asıl aşkı müziğe devam ediyor. ama piyanistlik serüveni maalesef kısa sürüyor. kimi kaynaklara göre geçirdiği frengi hastalığı kimi kaynaklara göre de piyanoda parmaklarını geliştirmek için orta parmağını bir aparatla bağlaması (ki bunu piyano hocası tavsiye ediyor sanırım) orta parmağını kullanamamasına yol açıyor ve ünlü bir virtüöz olma hayali suya düşüyor. besteci eleştirmen olarak devam ediyor sanat yaşamına ama eksikliği kendisini yetersiz hissetmesine yol açıyor. özellikle büyük aşkı müzisyen clara schumannın (ileride karısı oluyor), gölgesinde kalmak onu zorluyor. evlendikten sonra claraya olan aşkı ve çeşitli ozanlardan esinlenerek yukarıda da alıntısını paylaştığım 140 şarkılık bir lied dizisi besteliyor. ama clara o dönem tam evinin hanımı modunda sanatsal çalışmalarına ara vermiş yani. sonraları clara öne çıkarken robert yine bu gölgede kalmaktan hırçınlaşıyor sonunda da ruh sağlığı bozuluyor. halüsinasyonlar görmeye başlıyor hatta bu dönem hayalet varyasyonları denilen muhteşem bir eser çıkarıyor. sağlık sorunları sıklaşınca, başarısız bir intihar girişimi ve en sonunda ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatıyor. 46 gibi genç bir yaşta da ölüyor.
eserlerini dinleyince de anlaşılıyor ruh hali. fazla melankolik, arabesk, deli ve romantik bir kişi olarak sanatçı olmak için tüm şartlar bulunuyor kendisinde.
türkçeye çevrilmiş liedlerini pek bulamadım ama bilgisi olanlar benimle paylaşırsa sevinirim.
devamını gör...
dr. aria'nın mucizevi tedavileri
bir cesar aira romanıdır.
daha önce tam bir kafa karışıklığı yaratan müthiş romanı nasıl rahibe oldum ve yine harika bir roman olan hayaletler kitabını okuduğum cesar aira bu romanda da kendinden beklenilen her şeyin fazlasını vermiş. hacimsiz romanlarında karmakarışık yollarla bizi hayalle gerçek arasında kararsız bırakan yazar bu romanda da bu huyundan vazgeçmemiş.
dr.aira mucizevi tedavilerin müsebbibidir. onun sayesinde kulaktan kulağa yayılan mucizevi tedaviler çok zorlu bir yöntem ve ciddi bir zihinsel güç ve çaba gerektirir. bunu herkes başaramaz. aslında bunu dr.aira’dan başkası yapamaz.
ancak bu çok kolay bir şey değildir, yani bu tedavileri kabul ettirmek. çünkü tıptan çok daha ileri bir alan söz konusu ve insanlar tıp çaresiz kalınca dr.aira’ya başvurur.
tabii ki düşmanları da vardır doktorun. en önemli düşmanı ise bir meslektaşıdır. ve ona nefes aldırmaz. yine de doktor aira paralel evrenler yaratarak ve olası her seçeneği tek tek eleyerek mucizeler yaratmaya çalışır.
belki mucize dediğimiz şey gerçekleri başka evrenlere taşıyarak değiştirmektir.
daha önce tam bir kafa karışıklığı yaratan müthiş romanı nasıl rahibe oldum ve yine harika bir roman olan hayaletler kitabını okuduğum cesar aira bu romanda da kendinden beklenilen her şeyin fazlasını vermiş. hacimsiz romanlarında karmakarışık yollarla bizi hayalle gerçek arasında kararsız bırakan yazar bu romanda da bu huyundan vazgeçmemiş.
dr.aira mucizevi tedavilerin müsebbibidir. onun sayesinde kulaktan kulağa yayılan mucizevi tedaviler çok zorlu bir yöntem ve ciddi bir zihinsel güç ve çaba gerektirir. bunu herkes başaramaz. aslında bunu dr.aira’dan başkası yapamaz.
ancak bu çok kolay bir şey değildir, yani bu tedavileri kabul ettirmek. çünkü tıptan çok daha ileri bir alan söz konusu ve insanlar tıp çaresiz kalınca dr.aira’ya başvurur.
tabii ki düşmanları da vardır doktorun. en önemli düşmanı ise bir meslektaşıdır. ve ona nefes aldırmaz. yine de doktor aira paralel evrenler yaratarak ve olası her seçeneği tek tek eleyerek mucizeler yaratmaya çalışır.
belki mucize dediğimiz şey gerçekleri başka evrenlere taşıyarak değiştirmektir.
devamını gör...
adistrofi metrisi
meğer en çok bunu severmiş yolladıklarımın arasından şarkısı..
bilmez mişim, öylesine dinledi, sevdi ama özel bi yere koyamadı demiştim. yanılmışım. sonra türkçe şarkıların da yüzdebidolumanyakküsurunu da hem bilirmiş hem de sevmişmiş, bi de yine çok sevdiği yunanca bi şarkı varmış ama adını hatırlayamamış çünkü aşıkmış!
göztepeliymiş, "gençliğimin katilisin göztepe mi yazayım duvarlara?" dedi, orada o saniye imana gelmiş olabilirim, gerçi yazacağımı yanlış yazdım ama olumlu dedi anladı, su kaldırıyor evet..
yarın modern tıbbın hizmetine girecek, yüzde bir milyon eminim ki eskisinden de sağlıklı kalkacak o ameliyathaneden ama işte böyle, uzakta, elden bişi gelmeden beklemek yok mu, o öldürüyor adamı, hof.
sonra gelecek, anlarsınız zaten geldiğini, her yer hanımeli kokuyor o geldiğinde, sonra burnu var, valla bak? burnu çok güzel.
bugün bi kahve yaptı, hayatımda içtiğim en güzel kahveydi, elleri vardı, o elleriyle kahve yaptı bana, çamurdu felandı ama yine de içtim, çok güzeldi.
sonra gitti, ben dik durdum o da dik durdu, çabuk gel dedim, tamam dedi, sözüne inandım, sözüme inandı.
bugün başka bir gündü, çok başkaydı.
şarkıyı / şarkısını / şarkımı / şarkımızı dinlemek lazımdı..
ve beklemek..
tek kelimene bakarım.
bilmez mişim, öylesine dinledi, sevdi ama özel bi yere koyamadı demiştim. yanılmışım. sonra türkçe şarkıların da yüzdebidolumanyakküsurunu da hem bilirmiş hem de sevmişmiş, bi de yine çok sevdiği yunanca bi şarkı varmış ama adını hatırlayamamış çünkü aşıkmış!
göztepeliymiş, "gençliğimin katilisin göztepe mi yazayım duvarlara?" dedi, orada o saniye imana gelmiş olabilirim, gerçi yazacağımı yanlış yazdım ama olumlu dedi anladı, su kaldırıyor evet..
yarın modern tıbbın hizmetine girecek, yüzde bir milyon eminim ki eskisinden de sağlıklı kalkacak o ameliyathaneden ama işte böyle, uzakta, elden bişi gelmeden beklemek yok mu, o öldürüyor adamı, hof.
sonra gelecek, anlarsınız zaten geldiğini, her yer hanımeli kokuyor o geldiğinde, sonra burnu var, valla bak? burnu çok güzel.
bugün bi kahve yaptı, hayatımda içtiğim en güzel kahveydi, elleri vardı, o elleriyle kahve yaptı bana, çamurdu felandı ama yine de içtim, çok güzeldi.
sonra gitti, ben dik durdum o da dik durdu, çabuk gel dedim, tamam dedi, sözüne inandım, sözüme inandı.
bugün başka bir gündü, çok başkaydı.
şarkıyı / şarkısını / şarkımı / şarkımızı dinlemek lazımdı..
ve beklemek..
tek kelimene bakarım.
devamını gör...