ıslak beton kokusu
devamını gör...
çaylakların aşırı ezik olduğu gerçeği
tamam şakanında bi sınırı var.
devamını gör...
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
internetten alıp diktiğim çilek fidelerim çiçek açmış. tutmayın beni. yakında balkonum mis gibi çilek kokacak. yaşaaaaassssssııııııııınnnnnn.
devamını gör...
meşe palamudu
hayatımda ilk kez antakyada gördüğüm bitkisel parça.
efendim şimdi hikayemiz şöyle. yayladağ lokumu nam han'fendi beni alıp bir tünele götüreceğini söyledi. kalktık gittik, ama geliniz görünüz ki tüneli sel basmış. "ulan," diyorum "tüneli hiç su basar mı". "hadi bastı, tüneli niye gezmeye gidiyorum lan ben?". bakın yemin ediyorum tüneli gezeceğiz deyince aklıma yürüyen merdiveni ilk kez gören rizeliler geldi. dedim ki muhtemelen bunların şehre bir tünel yapıldı, başka yerde tünel görmediler, gelene geçene gösteriyorlar çünkü muhtemelen başka şey yok. bkz. o rizeliler izleyin he. komik video.
sonra efendim gördük ki antik kuntik bişeylermiş. "olur" dedik, "gidelim görelim". tarihe saygımız var sonuçta. kapalı mapalı dediler ama yer mi ulan anadolu çocuğu, yemedik tabi. neyse efendim bak burası şu, şurası falanca bu taraf filanca diye baktım bizim yayloş anlatıyor. ben de dinledim güzelce, feyzimi aldım, sonra kısacık bir süreliğine tek başıma kaldım ve yerde o ilginç dikenli şeyi buldum. fındık desen değil, ama çok da benziyor. dikenli kabuğu var, ama yenecek bişey gibi de. bu ne ola ki diye düşünüp büyük bir zafer kazanmış kumandan edasıyla karışık 'beslenir ki bu' edasıyla birlikte elimdeki o şeyi yayloşa gösterdim.
bana g*tüyle güldüler arkadaşlar. sen hayatında hiç mi buz devri izlemedin mi demediler, fanusundan çık azıcık güneş gör bu ne beyazlık mı demediler, palamut lan bu meşe palamutu diye mi eziklemediler, neler neler... bir meşe palamutu yüzünden örselendim, öbürsüleştirildim, hakir görüldüm efendiler.
cahilliğimin nişanesi olarak da kendisini saklıyorum.
efendim şimdi hikayemiz şöyle. yayladağ lokumu nam han'fendi beni alıp bir tünele götüreceğini söyledi. kalktık gittik, ama geliniz görünüz ki tüneli sel basmış. "ulan," diyorum "tüneli hiç su basar mı". "hadi bastı, tüneli niye gezmeye gidiyorum lan ben?". bakın yemin ediyorum tüneli gezeceğiz deyince aklıma yürüyen merdiveni ilk kez gören rizeliler geldi. dedim ki muhtemelen bunların şehre bir tünel yapıldı, başka yerde tünel görmediler, gelene geçene gösteriyorlar çünkü muhtemelen başka şey yok. bkz. o rizeliler izleyin he. komik video.
sonra efendim gördük ki antik kuntik bişeylermiş. "olur" dedik, "gidelim görelim". tarihe saygımız var sonuçta. kapalı mapalı dediler ama yer mi ulan anadolu çocuğu, yemedik tabi. neyse efendim bak burası şu, şurası falanca bu taraf filanca diye baktım bizim yayloş anlatıyor. ben de dinledim güzelce, feyzimi aldım, sonra kısacık bir süreliğine tek başıma kaldım ve yerde o ilginç dikenli şeyi buldum. fındık desen değil, ama çok da benziyor. dikenli kabuğu var, ama yenecek bişey gibi de. bu ne ola ki diye düşünüp büyük bir zafer kazanmış kumandan edasıyla karışık 'beslenir ki bu' edasıyla birlikte elimdeki o şeyi yayloşa gösterdim.
bana g*tüyle güldüler arkadaşlar. sen hayatında hiç mi buz devri izlemedin mi demediler, fanusundan çık azıcık güneş gör bu ne beyazlık mı demediler, palamut lan bu meşe palamutu diye mi eziklemediler, neler neler... bir meşe palamutu yüzünden örselendim, öbürsüleştirildim, hakir görüldüm efendiler.
cahilliğimin nişanesi olarak da kendisini saklıyorum.
devamını gör...
sosyal anksiyete
yaşam kalitesini ciddi anlamda düşüren psikolojik bir rahatsızlıktır. bildiğiniz üzere insan sosyal bir varlıktır. günlük hayatta öyle ya da böyle birçok insanla diyalog kurmak zorunda kalır. sosyal anksiyete sahibi insanlar diğer insanların rahatlıkla yaptığı insanlarla yüzyüze konuşma, telefonla konuşma gibi aktiviteleri kolayca yapamazlar. özellikle tanımadıkları insanların yanında veya bir grup insanın yanında inanılmaz rahatsız hisseder o ortamdan uzaklaşmak isterler. kendi düşüncelerini dümdüz ifade etmekte güçlük çeker konuşmak zorundaysa kafasında planlayıp onlarca filtreden geçirirler. bazen bu zorunlu diyaloglarda yüzleri kızarır veya konuşamadan kilitlenirler. bu sebeple arkadaş veya sevgili bulmakta güçlük çekerler. insanlar tarafından sıklıkla yanlış anlaşılırlar. kibirli soğuk yahut ezik görülebilirler. bugün aldıgım bir geri dönüşe göre benimle ilk tanıştığında ofisteki sevgili arkadaşlar yaşam enerjisi bitmiş bunun depresyonda mı nedir şeklinde bir ilk izlenim edinmişler. bu durum beni ziyadesiyle üzdü maalesef. hele bir sene kadar ağır antidepresan kullanıp yan etkilerle boğuşurken konuşkan ve samimi olduğum süreçlerden geçip ilacı bıraktıgımda da nispeten ortalama bir insan ayarı tutturduğumu düşünüyorken. kendim istemesem bile günlük hayata adapte olmak için defalarca ortamlara girmiş ve insanlarla random konuşmuşumdur, çabalıyorum çünkü. ama olmuyor kardeşim işte bu kadar yapabiliyorum ben de. ki zaten yapı olarak sevgi dolu, insancıl biri değilim, sosyal anksiyeteyle buluşunca ortamın awkward silence yaratıcısı oluveriyorum bir anda. maske de takıyorum hep, surat ifadem de değil problem. ama insanlar nasıl oluyorsa anlıyorlar*. normal insanlar gibi yaşamak için hayatımın sonuna kadar ilaç mı kullanacağım veya 7/24 sarhoş mu gezecegim diye düşünüyorum bazen ister istemez*. zor hacı ne diyelim.
devamını gör...
atatürk’ü hatırlatan şarkılar
ben bunu dinleyince hemen hatırlıyorum.
devamını gör...
ömür
geçip gittiğini bildiğimiz ama geçerken geçtiğinin farkına varamadığımız şey, aynı zaman gibi.
devamını gör...
marmara denizi'ndeki salyaların kolera salgınını başlatabilecek olması
bu saatten sonra bu ülke vatandaşına insan gibi ölebilmek için tek seçenek kalıyor: intihar etmek.
devamını gör...
gömülü dev
bir kazuo ishiguro romanıdır.
tanımlarımı takip eden yazar arkadaşlarım bilir ki ben büyük bir kazuo ishiguro hayranıyım. büyük yazarın her romanında kurduğu evrenleri, bilimkurgunun sınırına gelip durmasını hatta bazen bu sınırı aşmasını çok büyük bir keyifle okurum. ve benim için yaşayan en büyük yazardır kazuo ishiguro.
yazarın romanlarında bilimkurguya doğru yol alırken -her romanın da bilimkurgu öğeleri yoktur- içinizde sizi düşünmeye ve insan olmanın tadına varmaya iten bir hüzün olur. benim gibi hüznü seven ve insan olmaya çalışan biri iseniz eğer bu sizi de çok etkileyecektir.
kitabı elime aldığım zaman ilk başlarda her sayfanın bitiminden sonra yeni sayfaya geçer geçmez okuduğum o son sayfada ne olduğunu, ne yazdığını, ne anlatıldığını unutmaya başladığımı fark ettim. bu bana hem dev bir korku hem de sislerin ardından berraklığa çıkmışım gibi bir rahatlama verdi.
korkunun nedeni hiçbir şey hatırlamadığım için asla bir ilerleme sağlayamayacak olmamdı. insan hatırlayan bir hayvan olduğu için yaşam formları arasında baskın ırk olmayı başardı zaten. ama ben bu özellikten yoksun kalmıştım sanki.
rahatlamanın nedeni ise hatırlamadığını fark edince insan hafiflemiş gibi oluyor. bütün ağırlıklarını atıp ilerlemeden yaşamaya çalışmak gibi. sevapları olduğu kadar günahları da unutmak. devleri öldürdüğüm zamanı hatırlamayorum mesela, yuvarlak masayı da, yeşil şövalye hiç yok aklımda, grendel da öyle. rahat ve huzurluyum çünkü unuttum.
unutmak bir ejderhanın nefesiyle salınan zihnimin tüm zamanları aşan gömülü bir deve dönüşmesidir.
tanımlarımı takip eden yazar arkadaşlarım bilir ki ben büyük bir kazuo ishiguro hayranıyım. büyük yazarın her romanında kurduğu evrenleri, bilimkurgunun sınırına gelip durmasını hatta bazen bu sınırı aşmasını çok büyük bir keyifle okurum. ve benim için yaşayan en büyük yazardır kazuo ishiguro.
yazarın romanlarında bilimkurguya doğru yol alırken -her romanın da bilimkurgu öğeleri yoktur- içinizde sizi düşünmeye ve insan olmanın tadına varmaya iten bir hüzün olur. benim gibi hüznü seven ve insan olmaya çalışan biri iseniz eğer bu sizi de çok etkileyecektir.
kitabı elime aldığım zaman ilk başlarda her sayfanın bitiminden sonra yeni sayfaya geçer geçmez okuduğum o son sayfada ne olduğunu, ne yazdığını, ne anlatıldığını unutmaya başladığımı fark ettim. bu bana hem dev bir korku hem de sislerin ardından berraklığa çıkmışım gibi bir rahatlama verdi.
korkunun nedeni hiçbir şey hatırlamadığım için asla bir ilerleme sağlayamayacak olmamdı. insan hatırlayan bir hayvan olduğu için yaşam formları arasında baskın ırk olmayı başardı zaten. ama ben bu özellikten yoksun kalmıştım sanki.
rahatlamanın nedeni ise hatırlamadığını fark edince insan hafiflemiş gibi oluyor. bütün ağırlıklarını atıp ilerlemeden yaşamaya çalışmak gibi. sevapları olduğu kadar günahları da unutmak. devleri öldürdüğüm zamanı hatırlamayorum mesela, yuvarlak masayı da, yeşil şövalye hiç yok aklımda, grendel da öyle. rahat ve huzurluyum çünkü unuttum.
unutmak bir ejderhanın nefesiyle salınan zihnimin tüm zamanları aşan gömülü bir deve dönüşmesidir.
devamını gör...
bir erkeği kırmadan ona tipsiz olduğunu söylemek
insanları rahat bırakın.
devamını gör...
bir yazarın tüm kitaplarını okumak
sadece reşat nuri güntekin için yaptığım eylem. roman ve benzeri edebi türlerde onun anlatımı kadar hoşuma giden yoktu.
bir de ergenlik zamanlarımda ipek ongun'un çok fazla kitabını okudum. hepsi değildi belki ama hatrı sayılır miktardaydı diyebilirim.
şimdi hedefimde brian greene, michio kaku, roger penrose kitaplarının hepsini okumak var. ilk ikisi teorik fizikle ilgili en derin konuları gündelik hayat örnekleriyle çok sade şekilde anlatabiliyor. sonuncusu da fizik ya da matematikle ilgili çok derin kitaplar yazabiliyor.
bir de ergenlik zamanlarımda ipek ongun'un çok fazla kitabını okudum. hepsi değildi belki ama hatrı sayılır miktardaydı diyebilirim.
şimdi hedefimde brian greene, michio kaku, roger penrose kitaplarının hepsini okumak var. ilk ikisi teorik fizikle ilgili en derin konuları gündelik hayat örnekleriyle çok sade şekilde anlatabiliyor. sonuncusu da fizik ya da matematikle ilgili çok derin kitaplar yazabiliyor.
devamını gör...
sonra döndüm ve dedim ki
ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni. doğarken ağladı insan, bu son olsun,bu son.
devamını gör...
acele koca aranıyor
1975 yapımı, muzaffer aslan’ın yazıp yönettiği akıllara zarar bir türk filmidir. filmin başrollerinde filmin izlemeye değer tek kısmı müthiş güzelliği olan türkan şoray ve onun eşi rolünde de bülent kayabaş oynamakta.

filmin konusu şöyle; eşinin bir kazada öldüğünü düşünen apti bal, azra ile evlenir ama tam da o gün aslında bir adaya düşmüş olan ve beş yıl o adada kalmış olan eşi melike geri döner ve işler karışır.
önce azra, melike ve apti arasındaki düğüm çözülmeye çalışılır. balayı odasının hemen yakında bir oda tutan melike, azra ve aptinin sevişmesini engellemek için her şeyi yapar.

daha sonra bu sorun bir şekilde çözülünce bir başka sorun çıkar ortaya. melike adada beş yıl yalnız kalmamıştır. yanında ahmet çilsiz isimli bir adam da vardır. yeni krizin çözülmesi ise ahmet’in gerçekten “çilsiz” olduğunu anlaşılması ile mümkün olur. apti’nin gidip ahmet’in önünde eğilip bakarak çilsiz olduğunu anlaması bütün sorunu çözer zira zannederim o yıllarda oral seks henüz icat edilmemiş.

film tamamen saçma sapan cinsel espiriler üzerine kurulmuş ve oyuncu kadrosundan medet uman bir ucubedir. özellikle de mahkeme sahnesi beni benden almıştır. saçmalıklar komedisi seviyorsanız bir deneyin bence.

filmin konusu şöyle; eşinin bir kazada öldüğünü düşünen apti bal, azra ile evlenir ama tam da o gün aslında bir adaya düşmüş olan ve beş yıl o adada kalmış olan eşi melike geri döner ve işler karışır.
önce azra, melike ve apti arasındaki düğüm çözülmeye çalışılır. balayı odasının hemen yakında bir oda tutan melike, azra ve aptinin sevişmesini engellemek için her şeyi yapar.

daha sonra bu sorun bir şekilde çözülünce bir başka sorun çıkar ortaya. melike adada beş yıl yalnız kalmamıştır. yanında ahmet çilsiz isimli bir adam da vardır. yeni krizin çözülmesi ise ahmet’in gerçekten “çilsiz” olduğunu anlaşılması ile mümkün olur. apti’nin gidip ahmet’in önünde eğilip bakarak çilsiz olduğunu anlaması bütün sorunu çözer zira zannederim o yıllarda oral seks henüz icat edilmemiş.

film tamamen saçma sapan cinsel espiriler üzerine kurulmuş ve oyuncu kadrosundan medet uman bir ucubedir. özellikle de mahkeme sahnesi beni benden almıştır. saçmalıklar komedisi seviyorsanız bir deneyin bence.
devamını gör...
yazarların en çok para harcadığı şeyler
bu zevk mi tartışılır ama ben zevk alıyorum. kart ekstremin neredeyse tamamı veteriner ve mama harcaması. hayvanları besliyorum, besleyenlere mama gönderiyorum. yardıma muhtaç bir hayvan görürsem muhakkak veterinere koşuyorum. zor durumda kalıp yardım isteyenlere de bağışta bulunuyorum. kişisel hassasiyetim, en çok parayı buna gömüyorum, gözümde yok, yeter ki bir canlının acısına derman olayım, birinin aç dolaşmasını üşümesini engelleyeyim. daha büyük zevk olamaz benim için. bazen alışveriş yapmak için giriyorum, sonra diyorum ki buna 15 kg mama alınır. s. et kızım.
devamını gör...
barış özcan
youtube çöplüğünde görüp görebileceğiniz en iyi içerik üreticisi. (başkaları da muhakkak vardır, çok fazla takılmadığımdan bilemiyorum.)
devamını gör...
11 mayıs 2021 israil protestoları
zaten yasak falan sallamadan (tabi kalabalığa girmeden) çıkan bir insanım.
bundan sonra "markete gidiyorum" demekten daha iyi bir bahane çıktı işte. bir filistin bayrağı taşıyayım yanımda.
bundan sonra "markete gidiyorum" demekten daha iyi bir bahane çıktı işte. bir filistin bayrağı taşıyayım yanımda.
devamını gör...
de stijl
de stijl, 20. yüzyıl’ın başlarında, hollanda’da bir grup sanatçı tarafından başlatılan hareket olup adını, bir dergiden almıştır. ı. dünya savaşı sırasında farklı alanlardan gelen sanatçılar ‘neo plastisizm’ adını verdikleri anti-natüralist ve soyut sanat anlayışlarını, theo van doesburg tarafından kurulan ve ilk kez 1917’de hollanda’da yayınlanmaya başlayan ‘de stijl’ adlı güzel sanatlar dergisinde açıklamaya başlamışlardır.
de stijl, 1917-1928 tarihleri arasında örgütlü bir akım olarak kendini göstermiş; geleneksel simetrinin yerine serbest asimetrik dengeyi geçirmiş ve temel renkleri kullanma biçimini ortaya atmıştır. 1930’a kadar de stijlcilerin eserleri soyut sanat olarak nitelendirilmiş; 1930’da doesburg, ilk kez ‘somut sanat’ kavramını kullanmıştır. doesburg’a göre, soyut olan doğa biçimleridir. doğa somut olsa da resme aktarıldığında soyutlaşmaktadır. çünkü canlının resmi cansızı vermektedir. oysa soyut düşünce (sanatçının düşünme ve oluşturma gücü) resimlerde biçim alarak somutlaşmaktadır.
de stijl’in, mimari olarak diğer akımlarla karşılaştırılmasında
tarihten kopma ve yeni bir başlangıç oluşturma konusunda, art nouveau ile;
soyut gerçeğe ulaşma ve görecelik konusunda, empresyonizm ile;
zamansal hareket ve soyut gerçeği ifade etmede saf geometrileri kullanma konusunda, kübizm ile;
hız ve devinim konularında da fütürizm ile kesiştiği söylenebilir.
de stilj akımı da fonksiyonel yaklaşımı önemsemiş; fakat formun estetiğini arka plana atmamıştır. hatta fonksiyonel düzeni savunmasına karşın, bu yaklaşımla oluşturulan mimari ürünlerin sanatsal ve estetik ağırlıklı olduğu; bu nedenle teorisyenler ile uygulamacılar arasında anlaşmazlığa yol açtığı da belirtilmiştir.
de stijl'e uygun en iyi örnek olarak 'rietveld schröder house ' verilebilir.
hollanda’da inşa edilmiştir. evin temel şekli bir küpe benzese de yatay çıkıntılar ve dikey duvar plakaları, parapet panelleri ve destekler ile bozulmuştur. dinamik olmamakla birlikte bir küpün parçalanması üstüne kurgulanmıştır ki bu parçalanma renk, malzeme ve geometrik formların hem yatayda hem de düşeydeki kombinasyonu ile sağlanmıştır. schröder evi, de stijl’in formal uzaysal ve ikonografik fikirlerini
tüm kapsamıyla içinde barındıran ilk gerçek bina olarak kabul edilmektedir. ileriki tarihlerde de stijl’in bazı yapılarda etkisini
görebiliyoruz, örnek olarak:
1936 da şelale evi frank lloyd wright
1967 de habitat 67 moshe safdie

de stijl, 1917-1928 tarihleri arasında örgütlü bir akım olarak kendini göstermiş; geleneksel simetrinin yerine serbest asimetrik dengeyi geçirmiş ve temel renkleri kullanma biçimini ortaya atmıştır. 1930’a kadar de stijlcilerin eserleri soyut sanat olarak nitelendirilmiş; 1930’da doesburg, ilk kez ‘somut sanat’ kavramını kullanmıştır. doesburg’a göre, soyut olan doğa biçimleridir. doğa somut olsa da resme aktarıldığında soyutlaşmaktadır. çünkü canlının resmi cansızı vermektedir. oysa soyut düşünce (sanatçının düşünme ve oluşturma gücü) resimlerde biçim alarak somutlaşmaktadır.
de stijl’in, mimari olarak diğer akımlarla karşılaştırılmasında
tarihten kopma ve yeni bir başlangıç oluşturma konusunda, art nouveau ile;
soyut gerçeğe ulaşma ve görecelik konusunda, empresyonizm ile;
zamansal hareket ve soyut gerçeği ifade etmede saf geometrileri kullanma konusunda, kübizm ile;
hız ve devinim konularında da fütürizm ile kesiştiği söylenebilir.
de stilj akımı da fonksiyonel yaklaşımı önemsemiş; fakat formun estetiğini arka plana atmamıştır. hatta fonksiyonel düzeni savunmasına karşın, bu yaklaşımla oluşturulan mimari ürünlerin sanatsal ve estetik ağırlıklı olduğu; bu nedenle teorisyenler ile uygulamacılar arasında anlaşmazlığa yol açtığı da belirtilmiştir.
de stijl'e uygun en iyi örnek olarak 'rietveld schröder house ' verilebilir.
hollanda’da inşa edilmiştir. evin temel şekli bir küpe benzese de yatay çıkıntılar ve dikey duvar plakaları, parapet panelleri ve destekler ile bozulmuştur. dinamik olmamakla birlikte bir küpün parçalanması üstüne kurgulanmıştır ki bu parçalanma renk, malzeme ve geometrik formların hem yatayda hem de düşeydeki kombinasyonu ile sağlanmıştır. schröder evi, de stijl’in formal uzaysal ve ikonografik fikirlerini
tüm kapsamıyla içinde barındıran ilk gerçek bina olarak kabul edilmektedir. ileriki tarihlerde de stijl’in bazı yapılarda etkisini
görebiliyoruz, örnek olarak:
1936 da şelale evi frank lloyd wright
1967 de habitat 67 moshe safdie

devamını gör...
karen horney
''eğer güzel olamıyorsam, akıllı olmaya karar vereceğim''

görsel için kaynak
sigmund freud'un kadınların penise sahip olmamasından ötürü penis envy yaşayıp aşağılık hissettikleri fikrine karşılık, erkeklerin çocuk doğuramadıkları için womb envy yaşadıklarını ileri süren önemli bir psikiyatrist. freud'cum sen biyolojik nedenlere bağlıyorsun ama kadınların kendini kötü hissetmelerinin nedeni penis eksikliği değil, kültürel normlar, kurallar ve cinsiyet rolledir diyor. çok da doğru söylüyor!
ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geliyor horney. abisi fiziksel olarak çekici ve yakışıklı bir çocuk olduğundan kendisini çirkin ördek yavrusu olarak görmüş. babası dindar, otorite sahibi, genelde evden uzakta olan ve horney'e ilgi göstermeyen bir baba. annesi, neşeli, çekici ve güzel bir kadın. babasının ilgisini çekmek istiyor fakat çirkin olduğundan ve zeki olmadığından bunu başaramıyor. annesinin ilgisini çekmek için itaatkar, bağımlı kız çocuğu rolünü oynuyor fakat bunda da başarılı olamıyor.
anlıyor ki, fedakar ve iyi tavırları ne annesinde ne de babasında işe yarıyor. ne sevgi ne de güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. o da stratejisini değiştirip asi ve hırslı kişiliğe bürünüyor. ilgi ve sevgi alamayacaksam, bunun intikamını alabilirim, diye düşünüyor. işte burada da freud'dan ayrıldığı söylenebilir. freud'un oedipus kompleksi, anneye olan özel sevgiden ötürü babaya düşmanca tavırlar beslemek ile alakalıyken (ya da tam tersi), horney bunun herhangi bir ebeveyne olan kıskançlıktan dolayı gerçekleşmediğini, çocuğun güvenlik ve sevgi ihtiyaçlarının karşılanmadığından ötürü düşmanca tavırlar sergileyebileceğini söylüyor. ama bunu çocuklar bastırır diyor. çünkü çocuklar ailelerine bağımlı, onlardan korkuyorlar ve suçluluk hissediyorlar. suçluluktan kasıt şu ''sen ne biçim çocuksun, bak gördün mü annenle senin yüzünden kavga ettik.''
alfred adler'in aşağılık kompleksi görüşünden fazlasıyla etkileniyor. çünkü o da içten içe öyle hissediyor. ve bunu başarıya dönüştüren bir diğer psikiyatrist haline geliyor.
nevrotik eğilimler olarak itaatkar kişilik, saldırgan kişilik ve bağımsız kişilik kavramlarını öne atıyor. başlıkların üzerine tıklayarak tanımlarına ulaşabilirsiniz*.
özetle, psikoloji alanına katkıları göz ardı edilemeyecek, kadınların kültürel normlardan ötürü hor görüldüğü zamanlarda bunu başarıya dönüştüren ilham alınacak bir kadın!

görsel için kaynak
sigmund freud'un kadınların penise sahip olmamasından ötürü penis envy yaşayıp aşağılık hissettikleri fikrine karşılık, erkeklerin çocuk doğuramadıkları için womb envy yaşadıklarını ileri süren önemli bir psikiyatrist. freud'cum sen biyolojik nedenlere bağlıyorsun ama kadınların kendini kötü hissetmelerinin nedeni penis eksikliği değil, kültürel normlar, kurallar ve cinsiyet rolledir diyor. çok da doğru söylüyor!
ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geliyor horney. abisi fiziksel olarak çekici ve yakışıklı bir çocuk olduğundan kendisini çirkin ördek yavrusu olarak görmüş. babası dindar, otorite sahibi, genelde evden uzakta olan ve horney'e ilgi göstermeyen bir baba. annesi, neşeli, çekici ve güzel bir kadın. babasının ilgisini çekmek istiyor fakat çirkin olduğundan ve zeki olmadığından bunu başaramıyor. annesinin ilgisini çekmek için itaatkar, bağımlı kız çocuğu rolünü oynuyor fakat bunda da başarılı olamıyor.
anlıyor ki, fedakar ve iyi tavırları ne annesinde ne de babasında işe yarıyor. ne sevgi ne de güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. o da stratejisini değiştirip asi ve hırslı kişiliğe bürünüyor. ilgi ve sevgi alamayacaksam, bunun intikamını alabilirim, diye düşünüyor. işte burada da freud'dan ayrıldığı söylenebilir. freud'un oedipus kompleksi, anneye olan özel sevgiden ötürü babaya düşmanca tavırlar beslemek ile alakalıyken (ya da tam tersi), horney bunun herhangi bir ebeveyne olan kıskançlıktan dolayı gerçekleşmediğini, çocuğun güvenlik ve sevgi ihtiyaçlarının karşılanmadığından ötürü düşmanca tavırlar sergileyebileceğini söylüyor. ama bunu çocuklar bastırır diyor. çünkü çocuklar ailelerine bağımlı, onlardan korkuyorlar ve suçluluk hissediyorlar. suçluluktan kasıt şu ''sen ne biçim çocuksun, bak gördün mü annenle senin yüzünden kavga ettik.''
alfred adler'in aşağılık kompleksi görüşünden fazlasıyla etkileniyor. çünkü o da içten içe öyle hissediyor. ve bunu başarıya dönüştüren bir diğer psikiyatrist haline geliyor.
nevrotik eğilimler olarak itaatkar kişilik, saldırgan kişilik ve bağımsız kişilik kavramlarını öne atıyor. başlıkların üzerine tıklayarak tanımlarına ulaşabilirsiniz*.
özetle, psikoloji alanına katkıları göz ardı edilemeyecek, kadınların kültürel normlardan ötürü hor görüldüğü zamanlarda bunu başarıya dönüştüren ilham alınacak bir kadın!
devamını gör...
yetenek
bana göre yetenek; yatkınlık gösterilen bir uğraşta kendini geliştirdikten sonra o işi yapanlardan daha iyi yapma durumu. o işe bir şeyler katması, belki biraz fark yaratması.
burada önemli olan şey yaptığı işte ilgisinin ve yatkınlığının olması.
burada önemli olan şey yaptığı işte ilgisinin ve yatkınlığının olması.
devamını gör...
yazarlar olarak birbirimizle çok uğraşmamız
maalesef son günlerin problemidir. seks başlıkları bari açalım bu böyle olmayacak.
devamını gör...
