gün geçtikçe azalan şeyler
umut..
devamını gör...
ali babacan'ın partisinin 1. olağan kongresi'nde ağlaması
ne için yaptığını bilmediğim ve ilgilenmediğim ağlamadır.
ama anlattıkları gerçektir, ağlanacak kadar da vahimdir.
o dönem üniversitelerde bunlar yapılmasaydı vatandaş akp’ye bu kadar sarılmazdı.
şimdi de güç akp’nin elinde, onlar da bilmelidir ki yapılan haksızlıklar bir gün patlar.
mazlumun ahını almamak gerekir.
ama anlattıkları gerçektir, ağlanacak kadar da vahimdir.
o dönem üniversitelerde bunlar yapılmasaydı vatandaş akp’ye bu kadar sarılmazdı.
şimdi de güç akp’nin elinde, onlar da bilmelidir ki yapılan haksızlıklar bir gün patlar.
mazlumun ahını almamak gerekir.
devamını gör...
aşk
bir çin atasözü şöyle der: “aşk tümüyle gözdür ama hiçbir şey görmez.”
devamını gör...
çocukluk anılarını sildirmek ister misiniz sorunsalı
eminim sildirmek isteyenlerin çok geçerli sebepleri vardır. öyle ki duymak bile istemeyeceğimiz şeylerdir yaşadıkları. sosyal medyaya düşünce infial yaratan nice canilikler gördük, görmeye devam ediyoruz.
oysa çocukluk en çok özlenen, dünyaların ve hatta bir kaç milyon galaksinin komple sahibi olunsa hiç düşünmeden feda edip tekrar yaşanmak istenecek özel zamanlardır. nerede başlayıp nerde bittiğini hatırlayamadığım çocukluğum ve anılarım kaybolsa ben, ben olamam. öyle ya, unuturum kimliğimi, karakterimi.
mahalle maçında gol sevincini abartıp asfaltta diz üstü kayıp yardığım diz kapaklarını, ekmek arasına çekirdekli zeytinin tadını, sokağın kirini pasını önce eve, ardından mutfakta buzdolabının kapısına ve kana kana içerken suyu küçücük kafamın kenarından tozu önüne katarak akan ter damlasını, mavi önlüğün bulandığı tüm oyun renklerine rağmen ışıl ışıl parlamasını...
ben bazen büyük olmaktan kaçıp, çocukluk anılarıma sarılıyorum. tamam bazen değil sık sık yapıyorum. yalan kandırık yapmanın alemi yok.
oysa çocukluk en çok özlenen, dünyaların ve hatta bir kaç milyon galaksinin komple sahibi olunsa hiç düşünmeden feda edip tekrar yaşanmak istenecek özel zamanlardır. nerede başlayıp nerde bittiğini hatırlayamadığım çocukluğum ve anılarım kaybolsa ben, ben olamam. öyle ya, unuturum kimliğimi, karakterimi.
mahalle maçında gol sevincini abartıp asfaltta diz üstü kayıp yardığım diz kapaklarını, ekmek arasına çekirdekli zeytinin tadını, sokağın kirini pasını önce eve, ardından mutfakta buzdolabının kapısına ve kana kana içerken suyu küçücük kafamın kenarından tozu önüne katarak akan ter damlasını, mavi önlüğün bulandığı tüm oyun renklerine rağmen ışıl ışıl parlamasını...
ben bazen büyük olmaktan kaçıp, çocukluk anılarıma sarılıyorum. tamam bazen değil sık sık yapıyorum. yalan kandırık yapmanın alemi yok.
devamını gör...
kapitalizm
üretim araçlarının; özel sektör elinde bulunduğu, sermaye akışının özgür olduğu ve fiyatın, üretimin, bölüşümün dışardan etki edilmeden piyasa tarafından belirlendiği ekonomik sistem şeklinde tanımlanabilir.
orta çağ geleneği feodal yapıdan çıkıp yeni bir düzen kurdu kapitalizm. bu düzen, hem üretimi hem de bölüşüm biçiminin kontrolünü piyasanın teşvikine ve caydırıcılığına bıraktı.kamu otoritesi de bu düzenin zayıf ayağı olarak egemenlik hakkına dayanıp yasama yapar, yargılar ve silahlanır; ama üretim ve bölüşüm sistemi içinde yerini almaz, kurt ile kuzuyu baş başa bırakır adeta.
aslında her şeyin başlangıcı 18. yüzyıl filozofu adam smith'in "benzer dürtülere sahip bireylerden oluşan bir çevrede, bireysel çıkarların işleyişinin nasıl rekabetle sonuçlanacağı, daha sonrada bu rekabetin toplumun istediği mallara ve arzu edilen fiyatlara nasıl olumlu yansıyacağı" düşüncesidir. yani smith'e göre bencil güdülerdir aslında toplumsal uyumu sağlayan. çok ciddiye alındı bu düşünce, alınması normaldi ve iyiydi aslında, ama sadece kendi dönemi için. çünkü aslında adam smith 18. yüzyıl ingiltere'sinin fakirliğine çözüm arıyordu. bir yatırımcının kendi kasabası dışında yatırım yapamamasını eleştiriyordu, para yerine çoğu bölgede çivinin kullanıldığı ingiltere'nin o dönemine sıkışıp kalmış olan smith nitelik olarak değişimleri göz ardı edip sadece niceliksel değişimlerin olacağına ihtimal vermişti. birilerinin işine geldiği için daha sonraları çok uygulama alanı buldu ki bu düşünce sistemi şimdilerde tepe noktasını yaşıyor adeta, yani küreselleşmeyi.
dünya nüfusuna vurulduğunda üretim faktörlerinin çok küçük bir kesimin elinde kalması ve bu faktörlerin maddi bağlamda değil, değer ve yatırım bağlamında çok hızlı hareket kabiliyeti kazanmış olmasıdır kapitalizmi hastalıklı yapan. gelir dağılımdaki adaletsizlikler, sermaye sahiplerinin devlet denen organizmayı felç edebilecek derecede etkileyebilmesi, bireyin üretim gücünün düşmesi ve daha nice sorunlar kapitalizmin günahıdır. günahının bedelini ise çoğu zaman kendini ısırarak ödemekte, ödetmekte. işte bu kadar az sayıda elin sahip olduğu sermaye ve aldığı kararlar sonucu krizlerden ve ekonomik problemlerden çıkılamıyor.
bazen düşünüyorum da; ne olurdu acaba ekonomi bilimi hep statik kalsaydı, insanoğlu onu dürtmeyip bıraksaydı bir kenarda, ne olurdu acaba?
orta çağ geleneği feodal yapıdan çıkıp yeni bir düzen kurdu kapitalizm. bu düzen, hem üretimi hem de bölüşüm biçiminin kontrolünü piyasanın teşvikine ve caydırıcılığına bıraktı.kamu otoritesi de bu düzenin zayıf ayağı olarak egemenlik hakkına dayanıp yasama yapar, yargılar ve silahlanır; ama üretim ve bölüşüm sistemi içinde yerini almaz, kurt ile kuzuyu baş başa bırakır adeta.
aslında her şeyin başlangıcı 18. yüzyıl filozofu adam smith'in "benzer dürtülere sahip bireylerden oluşan bir çevrede, bireysel çıkarların işleyişinin nasıl rekabetle sonuçlanacağı, daha sonrada bu rekabetin toplumun istediği mallara ve arzu edilen fiyatlara nasıl olumlu yansıyacağı" düşüncesidir. yani smith'e göre bencil güdülerdir aslında toplumsal uyumu sağlayan. çok ciddiye alındı bu düşünce, alınması normaldi ve iyiydi aslında, ama sadece kendi dönemi için. çünkü aslında adam smith 18. yüzyıl ingiltere'sinin fakirliğine çözüm arıyordu. bir yatırımcının kendi kasabası dışında yatırım yapamamasını eleştiriyordu, para yerine çoğu bölgede çivinin kullanıldığı ingiltere'nin o dönemine sıkışıp kalmış olan smith nitelik olarak değişimleri göz ardı edip sadece niceliksel değişimlerin olacağına ihtimal vermişti. birilerinin işine geldiği için daha sonraları çok uygulama alanı buldu ki bu düşünce sistemi şimdilerde tepe noktasını yaşıyor adeta, yani küreselleşmeyi.
dünya nüfusuna vurulduğunda üretim faktörlerinin çok küçük bir kesimin elinde kalması ve bu faktörlerin maddi bağlamda değil, değer ve yatırım bağlamında çok hızlı hareket kabiliyeti kazanmış olmasıdır kapitalizmi hastalıklı yapan. gelir dağılımdaki adaletsizlikler, sermaye sahiplerinin devlet denen organizmayı felç edebilecek derecede etkileyebilmesi, bireyin üretim gücünün düşmesi ve daha nice sorunlar kapitalizmin günahıdır. günahının bedelini ise çoğu zaman kendini ısırarak ödemekte, ödetmekte. işte bu kadar az sayıda elin sahip olduğu sermaye ve aldığı kararlar sonucu krizlerden ve ekonomik problemlerden çıkılamıyor.
bazen düşünüyorum da; ne olurdu acaba ekonomi bilimi hep statik kalsaydı, insanoğlu onu dürtmeyip bıraksaydı bir kenarda, ne olurdu acaba?
devamını gör...
yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi
(bkz: hi my tequila)
devamını gör...
wylde
çılgın atan yazarımızdır, elleri dert görmesin böyle yazarların. şöyle bir fikrim geldi bunun gibi yazarları diğer sözlükten transfer edelim. bakın bu da düşünülebilir? necatiemre*+ bir miktar para. kulağa hoş geliyor. sözlüğün efsanelerinden olabilir, takibe almakta fayda var.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şu an ihtiyacı olan şey
beklenen güzel haberler. hep bekliyoruz zaten , beklenmedik güzel şeyler karşısında ne tepki vereceğini unutuyor insan zamanla.
devamını gör...
başarısız yemek yapma anısı
domatesli pilav yapacaktım, piştiğinde tek parça halindeydi. diyeceklerim bu kadar.
devamını gör...
favlayan yazarın asıl amacı
benim açımdan destek amaçlı yapılan favdır. helal olsundur hiç esirgemem bir favın lafı mı olur? *
devamını gör...
yazarların aldıkları en unutulmaz mesaj
sen valla kızsın. erkek olamazsın.*
devamını gör...
didim
bırakın denizi, güneşi bir kenara da önce tarihine bakalım diyeceğim amma malesef tarihi çalınmış bir beldedir.
efendim, anne babanın yazlık tercihi didim olunca her yaz hem ziyaret, hem tatil için uzun zamandır gittigim yerdir. bu sene üç beş on kez plan yaptıysamda henüz gidemedim. ancak annem sık sık arıyor ve “ne zaman geleceksin?” diye soruyor. gelde gitme! ancak özel nedenlerden dolayı son yıllarda gitmek istemedim. bu yaz da aileyi iki gün gördükten sonra, göcek istikametine devam edip, tatilimi burada eda etmeyi planlıyorum. *
benim gibi tarih meraklısı biri için öncelik antik kenti gezmektir. didim’e gittigim ilk yıl dedim ki ben şu ören yerlerini gezeyim.
amma velakin...
ana! kent yok. yani bildiğiniz yok. ulen bu kadar çalınır mı ya? ayakta kalan tek yapı apollon tapınağı. antik kent malesef diğer birçok tarihi eserlerimiz gibi yağmalanmış. apollon tapınağını ise büyük cüssesi nedeniyle götürülememiş olabilir. ne acı değil mi? ayrıca tapınağa gelirseniz hemen etrafına bakın evler, cafeler, dükkanlar. sit alanı olması gereken yere, dönemin sit kafalı yöneticileri tarafından imar izni verilmiş. lan oranın altında tarih yatıyor ya.

didyma, ikiz veya ikiz tepeler anlamına geliyor. didim adı antik kente benzerlikten dolayı sonradan verilmiştir. apollon tapınağına ise, kehanetler tapınağı denir. tarihi m.ö. 7 yy. kadar uzanır. nedeni ise, tapınak içerisinde din adamlarının gelecek hakkında kehanette bulunmalarıdır. konu hakkında pek bilgi yok. tapınağın yapımı bitirelememiştir. devasa boyutları ile yapı tamamlanmış olsaydı, sanırım dünya harikaları listesine girerdi. o derece görkemli bir yapı. helenistik dönemin en büyük 3 tapınağından biridir. mitolojiye göre müziğin, sanatın ve güneşin tanrısı apollon için yapılmıştır.

gelelim medusa hanım kızımıza, ilçenin sembolüdür. apollon tapınağı girişinde heykel ve kabartmaları vardır. sanırım hakkında en çok mit üretilen karakterlerden biridir. ben bilinen iki medusayı yazayım, siz karar verin. ilki bu tarz kabartma ve heykeller, o bölgeyi kötülüklerden korumak için yapılmış olmasıdır. ancak buradan bir hikaye çıkmaz. ikincisi daha esrarengizdir. mitoloji candır ya! gözlerine bakanı taşa çeviren, yılan saçlı bir hatundur medusa. bunlar aslında üç kız kardeşler. gorgon kardeşler denir. insan değil, canavar olarak tanımlanır. içlerinden biri ölümlüdür. tabii ki bu bizim didimli medusadır. insanların kahramanı “perseus” tarafından öldürülür. kelle, bedenden ayrılır. rivayet o ya, medusa öldüğünde hamiledir ve çocuğunun babası denizler ve depremler tanrısı “poseidon”dur. gerçi poseidon medusaya zorla sahip olmuş derler ama artık nabalı günahı onun boynuna.
tüm koylarını bilirim ki, az değil 27 koy vardır. gerçi ben o kadarını sayamadım ama var diyolla! denizi sakin ve sıcaktır. konum olarak ise kuşadası, çeşme ve bodrum’a yaklaşık bir saatlik mesafededir. yani sıkıldın mı? kaç git! benim tercihim genelde bodrum oluyordu. nedense bir türlü sevemedim kuşadası ve çeşmeyi.
başlığa yazan bir arkadaş, didim için kekoların yeri demiş. ulen ülkede aristokrasi var da bizim mi haberimiz yok? elin ingilizi gelmiş yerleşmiş. oksijeni bol diye. ayrıca ben avam olduğum ve herhangi bir hanedan soyundan gelmediğim için sorun yok.
bırakın altınkum plajını, yakın koylara gidin. ege bölgesini iyi bilirim. bir çok yerinden denize çivileme dalmışımdır. ancak didim bu anlamıyla fark yaratır. havuz gibidir denizi. yürü ha yürü boyu aşmıyor ve en önemlisi deniz suyu sıcaktır.
gelelim eğlenmeye. eskiden akşam eğlencesi için iyi mekanlar yoktu. ancak son yıllarda birbirinden güzel cafeler açıldı. ben bu yazıyı yazarken bakmadım ama umarım duruyorlardır. eflatun bar, temmuz bar, rehab barı öneririm. müzik dinlenilecek ve eş, dost varsa sevgili ile gidilecek iyi mekanlardır. ben annemi alır giderim, iki rock şarkı dinleriz artık.
olurda yolunuz düşerse bize uğrayın. ev giderken solda, dönerken solda. biz soldayız yani. çaya bekleriz.
efendim, anne babanın yazlık tercihi didim olunca her yaz hem ziyaret, hem tatil için uzun zamandır gittigim yerdir. bu sene üç beş on kez plan yaptıysamda henüz gidemedim. ancak annem sık sık arıyor ve “ne zaman geleceksin?” diye soruyor. gelde gitme! ancak özel nedenlerden dolayı son yıllarda gitmek istemedim. bu yaz da aileyi iki gün gördükten sonra, göcek istikametine devam edip, tatilimi burada eda etmeyi planlıyorum. *
benim gibi tarih meraklısı biri için öncelik antik kenti gezmektir. didim’e gittigim ilk yıl dedim ki ben şu ören yerlerini gezeyim.
amma velakin...
ana! kent yok. yani bildiğiniz yok. ulen bu kadar çalınır mı ya? ayakta kalan tek yapı apollon tapınağı. antik kent malesef diğer birçok tarihi eserlerimiz gibi yağmalanmış. apollon tapınağını ise büyük cüssesi nedeniyle götürülememiş olabilir. ne acı değil mi? ayrıca tapınağa gelirseniz hemen etrafına bakın evler, cafeler, dükkanlar. sit alanı olması gereken yere, dönemin sit kafalı yöneticileri tarafından imar izni verilmiş. lan oranın altında tarih yatıyor ya.

didyma, ikiz veya ikiz tepeler anlamına geliyor. didim adı antik kente benzerlikten dolayı sonradan verilmiştir. apollon tapınağına ise, kehanetler tapınağı denir. tarihi m.ö. 7 yy. kadar uzanır. nedeni ise, tapınak içerisinde din adamlarının gelecek hakkında kehanette bulunmalarıdır. konu hakkında pek bilgi yok. tapınağın yapımı bitirelememiştir. devasa boyutları ile yapı tamamlanmış olsaydı, sanırım dünya harikaları listesine girerdi. o derece görkemli bir yapı. helenistik dönemin en büyük 3 tapınağından biridir. mitolojiye göre müziğin, sanatın ve güneşin tanrısı apollon için yapılmıştır.

gelelim medusa hanım kızımıza, ilçenin sembolüdür. apollon tapınağı girişinde heykel ve kabartmaları vardır. sanırım hakkında en çok mit üretilen karakterlerden biridir. ben bilinen iki medusayı yazayım, siz karar verin. ilki bu tarz kabartma ve heykeller, o bölgeyi kötülüklerden korumak için yapılmış olmasıdır. ancak buradan bir hikaye çıkmaz. ikincisi daha esrarengizdir. mitoloji candır ya! gözlerine bakanı taşa çeviren, yılan saçlı bir hatundur medusa. bunlar aslında üç kız kardeşler. gorgon kardeşler denir. insan değil, canavar olarak tanımlanır. içlerinden biri ölümlüdür. tabii ki bu bizim didimli medusadır. insanların kahramanı “perseus” tarafından öldürülür. kelle, bedenden ayrılır. rivayet o ya, medusa öldüğünde hamiledir ve çocuğunun babası denizler ve depremler tanrısı “poseidon”dur. gerçi poseidon medusaya zorla sahip olmuş derler ama artık nabalı günahı onun boynuna.
tüm koylarını bilirim ki, az değil 27 koy vardır. gerçi ben o kadarını sayamadım ama var diyolla! denizi sakin ve sıcaktır. konum olarak ise kuşadası, çeşme ve bodrum’a yaklaşık bir saatlik mesafededir. yani sıkıldın mı? kaç git! benim tercihim genelde bodrum oluyordu. nedense bir türlü sevemedim kuşadası ve çeşmeyi.
başlığa yazan bir arkadaş, didim için kekoların yeri demiş. ulen ülkede aristokrasi var da bizim mi haberimiz yok? elin ingilizi gelmiş yerleşmiş. oksijeni bol diye. ayrıca ben avam olduğum ve herhangi bir hanedan soyundan gelmediğim için sorun yok.
bırakın altınkum plajını, yakın koylara gidin. ege bölgesini iyi bilirim. bir çok yerinden denize çivileme dalmışımdır. ancak didim bu anlamıyla fark yaratır. havuz gibidir denizi. yürü ha yürü boyu aşmıyor ve en önemlisi deniz suyu sıcaktır.
gelelim eğlenmeye. eskiden akşam eğlencesi için iyi mekanlar yoktu. ancak son yıllarda birbirinden güzel cafeler açıldı. ben bu yazıyı yazarken bakmadım ama umarım duruyorlardır. eflatun bar, temmuz bar, rehab barı öneririm. müzik dinlenilecek ve eş, dost varsa sevgili ile gidilecek iyi mekanlardır. ben annemi alır giderim, iki rock şarkı dinleriz artık.
olurda yolunuz düşerse bize uğrayın. ev giderken solda, dönerken solda. biz soldayız yani. çaya bekleriz.
devamını gör...
sürü psikolojisi
"önce sorun yarat, sonra çözüm sun"
covid 19
"engelleyemiyorsan meşgul et"
siyaset, magazin, spor..vs
"insanları harekete geçirnek için iki tür manivela gerekir; biri korku, diğeri menfaat"
silivri ya da şöhret
covid 19
"engelleyemiyorsan meşgul et"
siyaset, magazin, spor..vs
"insanları harekete geçirnek için iki tür manivela gerekir; biri korku, diğeri menfaat"
silivri ya da şöhret
devamını gör...
sahibinin sesiyle okunan cümleler
eyyyyy amerika! sen kimsin yaaa
devamını gör...
evrim teorisinin çürümüş olması
evrim teorisini bilim camiasında tartışmaya açan ülkeler ile bunu uzan zaman önce bilim dünyasında tartışma unsuru olmaktan çıkaran ülkelerin refah seviyesi arasındaki farka bakılınca durum biraz olsun netlik kazanacaktır.
devamını gör...
corona salgını geçtiğinde yapılacak ilk şey
sanırım karşıdan karşıya geçme düğmesini yalamak olacaktır.
o tuşa minimum temas etmek için çektiğim çileleri, girdiğim halleri düşününce, pandemi bittiğinde zevkten yalayabilirim sözlük.
o tuşa minimum temas etmek için çektiğim çileleri, girdiğim halleri düşününce, pandemi bittiğinde zevkten yalayabilirim sözlük.
devamını gör...
mahlasını beğendiğiniz yazarlar
(bkz: şimdi ananı laciverde boyadım) > anneleri lacivert olarak görmemi sağlayan kaliteli yazar.
(bkz: doping yaparken hamile kalan pesmerge) > kaç çocuğu olduğunu bilmediğimiz,sürekli hamile kalan yazar.
(bkz: zippodan çıkan çınn sesi) > her seferinde mahlasını ''çınnnnn'' diye okumaktan kendimi alıkoyamadığım yazar.
(bkz: durumumuz yoktu sevisemedik) > durumsuzların da bir umudu olduğunu gösteren yazar
(bkz: camın öteki yüzündeki leke) > sayın poğaça profiterol manyağı. biraz deli. ama zararsız bir yazar.
(bkz: aşkı nateşi yakarmı şateşi) > mahlasını okurken zevk aldığım yazar.
(bkz: doping yaparken hamile kalan pesmerge) > kaç çocuğu olduğunu bilmediğimiz,sürekli hamile kalan yazar.
(bkz: zippodan çıkan çınn sesi) > her seferinde mahlasını ''çınnnnn'' diye okumaktan kendimi alıkoyamadığım yazar.
(bkz: durumumuz yoktu sevisemedik) > durumsuzların da bir umudu olduğunu gösteren yazar
(bkz: camın öteki yüzündeki leke) > sayın poğaça profiterol manyağı. biraz deli. ama zararsız bir yazar.
(bkz: aşkı nateşi yakarmı şateşi) > mahlasını okurken zevk aldığım yazar.
devamını gör...
hesap silme seçeneği
kafa iznine çıkınca, puan listesinden ve arama listesinden düşüyorsunuz zaten.
özellikle mahlasınızı aratmayan kimse görmüyor sizi.
yani yazılanların bir emek ve değeri olduğunu düşünürsek kalması daha iyidir bence.
söz uçar, yazı kalır misali. belki birileri denk gelir okur, bir ibret alır, gülümser, belki duygulanır mesela.
tamamen yok etmek bana göre de haksızlık.
yine de siz bilirsiniz elbettte.
özellikle mahlasınızı aratmayan kimse görmüyor sizi.
yani yazılanların bir emek ve değeri olduğunu düşünürsek kalması daha iyidir bence.
söz uçar, yazı kalır misali. belki birileri denk gelir okur, bir ibret alır, gülümser, belki duygulanır mesela.
tamamen yok etmek bana göre de haksızlık.
yine de siz bilirsiniz elbettte.
devamını gör...

