evde tost yapıp iş yerine getiren kişi
tamam kardeş en entel sizsiniz.
devamını gör...
kadın ayaklarında oluşan baş parmaktaki kemik çıkıntısı
başlığa girmeden cabbar açmış olabilir mi acaba dedim ve haksız çıkmadım.
devamını gör...
2250 yılında normal sözlük başlıkları
(bkz: marsta kavga çıkması)
devamını gör...
üremek
insan düşünsel üremeli, zaten biyolojik olarak ürüyoruz.
devamını gör...
kahveyi şekersiz ve sütsüz içenler tarikatı
ben ve sadece birkaç kişi olduğumuzu sandığım ancak bir bakınca aslında tarikat olduğumuzu gördüğüm açıkçası mutlu da olduğum bir tarikat.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ruh halleri
uǝq ɯᴉʎᴉʎị
devamını gör...
pilates
öncelikle bir spor türü olmadığını belirtelim. bu konuda fazlaca tartışma dönmekte. spor dediğiniz şey kitabi bilgi olarak yarışılabilen bir şey demektir. pilates yarışı duydunuz mu ömrünüzde? bir egzersiz türü olduğunu söylemek daha doğru. son zamanlarda spor tanımı genişletilip değiştirilse de ben bu tür normlar olması gerektiği düşüncesindeyim.
skolyoz, boyun düzleşmesi, boyun ve bel fıtığı, boyun ve belinde bir fazla diski olan biri olarak yıllardır çeşitli spor ve egzersizleri yapmaktayım. ömrümün 3 yılında her gün bir saat yüzdüm, hayatımda bu kadar sağlıklı olduğum bir dönem var mı bilmiyorum ama her yerim deli gibi kas olmuştu. bu çirkinleşmeye dayanamayan ben pilates yapmaya karar verdim. tam 5-6 yıldır haftada 3 gün 1 saat olmak üzere pilates yapıyorum. öncelikle pilates yapmadan önce bilmeniz gerekenler:
-pilatese gideceğiniz salon ve eğitimi alacağınız hoca çok önemli. bu konunun şakası yok. yüzerken kolunuza kramp girince geçer ama pilateste yanlış bir hareket yapmanız günlerce boynunuzun tutulmasına ya da dönüşü olmayan kas, kemik dokusu hasarına sebep olabilir.
-gittiğiniz hocanın çeşitli eğitim belgesi olmalı. bu belgeleri göstermelerini isteyin ve iyi bir eğitim alıp almadığını anlamaya çalışın. trip atıyorsa kesinlikle eğitim için başkasına gidin. girdiğiniz an seni zayıflatırım diyorsa hoca bir kere daha düşünün. size yalan söylüyor çünkü. her türlü esnetirim diyorsa bir daha düşünün. size yalan söylüyor. 3-5 ay içinde şöyle olursun gibi sözler veriyorsa size yalan söylüyordur. herkesin esneme süreci farklıdır, aynıymış gibi konuşması cahilliğini gösterir.
-pilatese eğer ben zayıflayayım diye başlıyorsanız başlamayın. pilates sizi sıkılaştıran bir egzersizdir. sıkılaştığınızda zayıfladığınızı sanırsanız ve niteliksiz hocalar da evet zayıfladın der. ancak o süreçte diyet yaparsanız zayıflarsınız.
-hocanız eğer internette gördüğünüz abidik gubidik bir dolu pilates hareketi yaptırıyorsa -tavandan asılmalı bir dolu saçma şekil- sizi sadece reklam amacıyla kullanmak için çalıştırıyordur hatta vücudunuzu haddiden fazla zorluyor bile olabilir. tüm insanların kas ve kemik yapısı farklıdır. 5-6 yıldır pilates yapan biri olarak epey esneğim ama asla tavandan sarkayım, bacağımı duvardan duvara açayım demedim. bedenimin sınırları var ve deli gibi esnemem için çok acı çekmem gerekecek. sporcu da olmadığıma göre neden oyun hamuru gibi esneyeceğim diye çile çekeyim ki?
-pilates diğer egzersizlerden farklı olarak dayak yemişten beter bir şekilde çıkacağınız bir egzersizdir. ilk başlarda kesinlikle çok fazla kas ağrınız olacağı gibi titreye titreye çıkacaksınız derslerden. psikolojik olarak bunu kaldıramam derseniz (çoğu kişi pes edip bırakıyor) başka bir egzersiz ya da spora yönelmenizi tavsiye ederim. yıllar geçti dersten çıkınca hala arabayı sürmek için şüpheye düştüğüm anlar oluyor.
-derslerinize en az 2 saat aç gelmeniz gerekmekte. genelde bu konuda uyarırlar ama toplu dersler gibi çalışmalarda üyeye söylenmediği, unutulduğu olur. kas gevşetme ve germe çalışmaları yapıldığı için bir anda ortalık yerde kusarken bulursunuz kendinizi.
-sabır gerektiren bir egzersiz türüdür. 3 ay yüzüp dipçik gibi olabilirsiniz ama 3 ay pilates yapıp en fazla daha az yoruluyorum da diyebilirsiniz. amacı sıkılaşmanızı, çalışmayan kasları çalıştırmanızı, dinç kalmanızı sağlamak olduğu için değişimleri yavaş yavaş gerçekleşir.
-size vereceğim en iyi tavsiye ise birebir ders almanız. benim tüm bel-boyun filmlerim hocama götürüp gösterdiğim şeyler. iyi olayım derken toplu derste boyundaki fıtığınızı patlatabilirsiniz. rahatsızlığınız varsa her daim toplu dersler bir risktir sizin için.
pilates aynı zamanda bir disiplin gerektirir. şu an çalıştığım hocam geçerli bir mazeretim olmadığı sürece ders iptalime izin vermiyor. kendisini çok haklı buluyorum. keyfe keder gidip geldiğiniz bir çalışma size fayda sağlayamayacağı gibi hocanızın zamanını da boşa harcamış olacaksınız. stüdyosuna gelenlere baştan disiplinli olmayacaklarsa gelmemelerini ve zamanını çalmamalarını söylüyor. bu kurala uymayanı da parasını iade edip bir daha salona almıyor. aynı zamanda belli bir yerde bir çeşit yaşam biçimi de diyebiliriz.
skolyoz, boyun düzleşmesi, boyun ve bel fıtığı, boyun ve belinde bir fazla diski olan biri olarak yıllardır çeşitli spor ve egzersizleri yapmaktayım. ömrümün 3 yılında her gün bir saat yüzdüm, hayatımda bu kadar sağlıklı olduğum bir dönem var mı bilmiyorum ama her yerim deli gibi kas olmuştu. bu çirkinleşmeye dayanamayan ben pilates yapmaya karar verdim. tam 5-6 yıldır haftada 3 gün 1 saat olmak üzere pilates yapıyorum. öncelikle pilates yapmadan önce bilmeniz gerekenler:
-pilatese gideceğiniz salon ve eğitimi alacağınız hoca çok önemli. bu konunun şakası yok. yüzerken kolunuza kramp girince geçer ama pilateste yanlış bir hareket yapmanız günlerce boynunuzun tutulmasına ya da dönüşü olmayan kas, kemik dokusu hasarına sebep olabilir.
-gittiğiniz hocanın çeşitli eğitim belgesi olmalı. bu belgeleri göstermelerini isteyin ve iyi bir eğitim alıp almadığını anlamaya çalışın. trip atıyorsa kesinlikle eğitim için başkasına gidin. girdiğiniz an seni zayıflatırım diyorsa hoca bir kere daha düşünün. size yalan söylüyor çünkü. her türlü esnetirim diyorsa bir daha düşünün. size yalan söylüyor. 3-5 ay içinde şöyle olursun gibi sözler veriyorsa size yalan söylüyordur. herkesin esneme süreci farklıdır, aynıymış gibi konuşması cahilliğini gösterir.
-pilatese eğer ben zayıflayayım diye başlıyorsanız başlamayın. pilates sizi sıkılaştıran bir egzersizdir. sıkılaştığınızda zayıfladığınızı sanırsanız ve niteliksiz hocalar da evet zayıfladın der. ancak o süreçte diyet yaparsanız zayıflarsınız.
-hocanız eğer internette gördüğünüz abidik gubidik bir dolu pilates hareketi yaptırıyorsa -tavandan asılmalı bir dolu saçma şekil- sizi sadece reklam amacıyla kullanmak için çalıştırıyordur hatta vücudunuzu haddiden fazla zorluyor bile olabilir. tüm insanların kas ve kemik yapısı farklıdır. 5-6 yıldır pilates yapan biri olarak epey esneğim ama asla tavandan sarkayım, bacağımı duvardan duvara açayım demedim. bedenimin sınırları var ve deli gibi esnemem için çok acı çekmem gerekecek. sporcu da olmadığıma göre neden oyun hamuru gibi esneyeceğim diye çile çekeyim ki?
-pilates diğer egzersizlerden farklı olarak dayak yemişten beter bir şekilde çıkacağınız bir egzersizdir. ilk başlarda kesinlikle çok fazla kas ağrınız olacağı gibi titreye titreye çıkacaksınız derslerden. psikolojik olarak bunu kaldıramam derseniz (çoğu kişi pes edip bırakıyor) başka bir egzersiz ya da spora yönelmenizi tavsiye ederim. yıllar geçti dersten çıkınca hala arabayı sürmek için şüpheye düştüğüm anlar oluyor.
-derslerinize en az 2 saat aç gelmeniz gerekmekte. genelde bu konuda uyarırlar ama toplu dersler gibi çalışmalarda üyeye söylenmediği, unutulduğu olur. kas gevşetme ve germe çalışmaları yapıldığı için bir anda ortalık yerde kusarken bulursunuz kendinizi.
-sabır gerektiren bir egzersiz türüdür. 3 ay yüzüp dipçik gibi olabilirsiniz ama 3 ay pilates yapıp en fazla daha az yoruluyorum da diyebilirsiniz. amacı sıkılaşmanızı, çalışmayan kasları çalıştırmanızı, dinç kalmanızı sağlamak olduğu için değişimleri yavaş yavaş gerçekleşir.
-size vereceğim en iyi tavsiye ise birebir ders almanız. benim tüm bel-boyun filmlerim hocama götürüp gösterdiğim şeyler. iyi olayım derken toplu derste boyundaki fıtığınızı patlatabilirsiniz. rahatsızlığınız varsa her daim toplu dersler bir risktir sizin için.
pilates aynı zamanda bir disiplin gerektirir. şu an çalıştığım hocam geçerli bir mazeretim olmadığı sürece ders iptalime izin vermiyor. kendisini çok haklı buluyorum. keyfe keder gidip geldiğiniz bir çalışma size fayda sağlayamayacağı gibi hocanızın zamanını da boşa harcamış olacaksınız. stüdyosuna gelenlere baştan disiplinli olmayacaklarsa gelmemelerini ve zamanını çalmamalarını söylüyor. bu kurala uymayanı da parasını iade edip bir daha salona almıyor. aynı zamanda belli bir yerde bir çeşit yaşam biçimi de diyebiliriz.
devamını gör...
300. takipçi
kendisine kesinlikle 5tl yazıyla (beş tl) göndereceğim çok talihli takipçi yazardır.
devamını gör...
turan dursun
6. yy arapçasına hakim bir insandır. başka bir şey söylemeye gerek yok hakkında.
merak edenler için denizin ötesindeki sesler adlı kanal turan dursun'u anlatan güzel bir podcast sunmaktadır.
merak edenler için denizin ötesindeki sesler adlı kanal turan dursun'u anlatan güzel bir podcast sunmaktadır.
devamını gör...
msn messenger
bir zamanların efsane mesajlaşma uygulamasıdır. ne dinliyorum özelliği, titreşim gönderme, beraber oyun oynama, internetten istediğin emojiyi bulup kaydederek kullanma şansı, çeşit çeşit animasyonlar gönderme gibi akıllardan çıkmayan özellikleri vardı.

kendisi için rengarenk nickler oluşturur *, farklı yazı fontları kullanırdık. çünkü o zaman havalı olan oydu. *

ilk mesajlaşma uygulaması olmamasına rağmen bizi bu kadar etkilemiş olmasının en büyük nedeni bence o zamanlar alternatiflerinin çok az olmasıdır. zaten cep telefonu herkeste yoktu, birinin cep telefonu olsa bile o cep telefonunda internet yoktu. sms paketleri bir yere kadardı, hem msn'ye kıyasla hiç eğlenceli değildi. doğal olarak herkes orada toplanıyordu.
şimdi birçok alternatifimiz var ama hiçbiri bir msn değil. * keşke tamamen aynı şekilde geri gelse ve biz büyüklü küçüklü -d@h@ doqrusu büyüqlü qüçüqlü- yazmaya başlasak. * senin gibi bir uygulama gelmedi be msn...

resimlerin kaynağı

kendisi için rengarenk nickler oluşturur *, farklı yazı fontları kullanırdık. çünkü o zaman havalı olan oydu. *

ilk mesajlaşma uygulaması olmamasına rağmen bizi bu kadar etkilemiş olmasının en büyük nedeni bence o zamanlar alternatiflerinin çok az olmasıdır. zaten cep telefonu herkeste yoktu, birinin cep telefonu olsa bile o cep telefonunda internet yoktu. sms paketleri bir yere kadardı, hem msn'ye kıyasla hiç eğlenceli değildi. doğal olarak herkes orada toplanıyordu.
şimdi birçok alternatifimiz var ama hiçbiri bir msn değil. * keşke tamamen aynı şekilde geri gelse ve biz büyüklü küçüklü -d@h@ doqrusu büyüqlü qüçüqlü- yazmaya başlasak. * senin gibi bir uygulama gelmedi be msn...

resimlerin kaynağı
devamını gör...
makyaj yapmayan insan
böyle birisi var mı ya günümüzde dedirten başlık.
t: saf ve doğal insanlarmış.
t: saf ve doğal insanlarmış.
devamını gör...
ışıklar ülkesi
bir andres barba romanıdır.
çocukların masumiyetine dair bir mit dolaşır ortalıkta. çocuklar doğuştan masumdur, tertemizdir, ana sütü gibidir. toplum içinde zamanla dönüşerek tanışırlar kötülükle, ama çocuk halleriyle her zaman merhametli bir sakinlik içindedirler.
andres barba bu miti yerle bir etmeye yeminli bir yazar. hem ışıklar ülkesinde hem de küçük ellerde masum çocukların varlığına dair yanılsamayı reddedip herkesin etrafında dolaşıp bir türlü dokunmak istemediği gerçeği bağıra çağıra anlatıyor.
tropik bi ormanla bir nehrin arasında kendine yer edinmiş olan san cristobal şehrinde geçen bir hikaye anlatıyor bize andres barba ve dürüst olmakta fayda var; çok güzel ve çok inandırıcı bir dille yapıyor bunu.
bu şehirdeki sokak çocukları kimsenin anlamadığı, sadece kendilerinin kullandığı bir dil konuşmakta. çocuk çeteleri her yerde. acımasızlık konusunda yetişkinlere ders vermek için büyümeyi bekleyecek kadar sabırlı olmayan çocuklar bunlar.
yerle bir olan bir masumiyet yalanı. insan özünde iyi midir gerçekten? çocuklar inanmak istediğimiz kadar masum mu? yoksa bir çağ yangını mı bu yaşadığımız?
çocukların masumiyetine dair bir mit dolaşır ortalıkta. çocuklar doğuştan masumdur, tertemizdir, ana sütü gibidir. toplum içinde zamanla dönüşerek tanışırlar kötülükle, ama çocuk halleriyle her zaman merhametli bir sakinlik içindedirler.
andres barba bu miti yerle bir etmeye yeminli bir yazar. hem ışıklar ülkesinde hem de küçük ellerde masum çocukların varlığına dair yanılsamayı reddedip herkesin etrafında dolaşıp bir türlü dokunmak istemediği gerçeği bağıra çağıra anlatıyor.
tropik bi ormanla bir nehrin arasında kendine yer edinmiş olan san cristobal şehrinde geçen bir hikaye anlatıyor bize andres barba ve dürüst olmakta fayda var; çok güzel ve çok inandırıcı bir dille yapıyor bunu.
bu şehirdeki sokak çocukları kimsenin anlamadığı, sadece kendilerinin kullandığı bir dil konuşmakta. çocuk çeteleri her yerde. acımasızlık konusunda yetişkinlere ders vermek için büyümeyi bekleyecek kadar sabırlı olmayan çocuklar bunlar.
yerle bir olan bir masumiyet yalanı. insan özünde iyi midir gerçekten? çocuklar inanmak istediğimiz kadar masum mu? yoksa bir çağ yangını mı bu yaşadığımız?
devamını gör...
yapılan şakayı ciddiye alan insan
bazen karşı tarafın şaka yaptığını sanıp laf sokmaya, ezmeye ya da küçük düşürmeye çalıştığının farkına varan insandır.
devamını gör...
seri oylanınca hissedilenler
sözlüğün ilk günlerinin önemli ritüelidir. şimdilerde tek tük denk geliyorum.
devamını gör...
m – eine stadt sucht einen mörder
özgün adı m olan, fritz lang'ın yönetmen koltuğunda oturduğu, 1931 yılında berlin'de vizyona girmiş, türkiye'de "m - bir şehir katilini arıyor" olarak gösterilen, siyah beyaz bir film.
bu film, kara film dediğimiz film-noir akımının da öncülerinden diyebileceğimiz bir atmosfere-senaryoya sahiptir.
senaryosunu fritz lang, sevgili eşi eşi thea von harbou ile birlikte kaleme almıştır. senaryo kısmı ile döneminin yapıtlarından şıp diye sıyrılan bir filmdir, zira o dönemin analizini de öylesine güzel yapmamıza sebebiyet verir ki,yıllar sonra naziler bile böylesine bir yapıt yapan adam olan sevgili fritz lang'a devlet sinema müdürlüğü önermişlerdir, düşünün artık.
her neyse, nerede kaldık? bu filmi biraz spoiler vermeden senaryosundan bahsedelim bakalım.
filmde küçük kızları öldüren ve gazetelere mektup yazarak ünlü olmayı amaçlayan bir seri katilimiz var, bu seri katilimiz her geçen gün bir kız çocuğunu daha öldürür iken, polisin tek yapabildiği şey mesaiye kalmak oluyor. halk ayaklanıyor, polise hakaretler savurmaya başlıyor ve polis şeflerinin tam da zekalarına göre bir fikir çıkıyor ortaya; daha çok baskı, daha çok kimlik kontrolü ve her yer baskın!
e tabi, bir de şöyle düşünelim, savaştan çıkmış ve neredeyse açlıktan yok olmak üzere olan bir ülke var ortada.. bir ortam daima neye gebe oluyor? çetelere, yasa dışı işlere elbette...
yasa dışı işlerle ilgilenen bir çete bu polis baskısından oldukça hoşnutsuz olur ve polisin bu seri katili yakalayamayacağını fark eder ve bu işi kendileri bitirmek adına bir operasyona başlarlar, korkmayın spoiler değil zaten en başları bu kısımları.
sonrası mı? adeta oyunculuk kısmıyla almış götürmüş, diyalogları ile insanı yerine çivileyen ve birinci dünya savaşı sonrası insanların açlıktan ölürken birbirlerine olan nefretinden kaynaklanan linç girişimlerini öylesine güzel izliyorsunuz ki, bu film aklınızda bambaşka bir yerde aklanıyor.
bu film, kara film dediğimiz film-noir akımının da öncülerinden diyebileceğimiz bir atmosfere-senaryoya sahiptir.
senaryosunu fritz lang, sevgili eşi eşi thea von harbou ile birlikte kaleme almıştır. senaryo kısmı ile döneminin yapıtlarından şıp diye sıyrılan bir filmdir, zira o dönemin analizini de öylesine güzel yapmamıza sebebiyet verir ki,yıllar sonra naziler bile böylesine bir yapıt yapan adam olan sevgili fritz lang'a devlet sinema müdürlüğü önermişlerdir, düşünün artık.
her neyse, nerede kaldık? bu filmi biraz spoiler vermeden senaryosundan bahsedelim bakalım.
filmde küçük kızları öldüren ve gazetelere mektup yazarak ünlü olmayı amaçlayan bir seri katilimiz var, bu seri katilimiz her geçen gün bir kız çocuğunu daha öldürür iken, polisin tek yapabildiği şey mesaiye kalmak oluyor. halk ayaklanıyor, polise hakaretler savurmaya başlıyor ve polis şeflerinin tam da zekalarına göre bir fikir çıkıyor ortaya; daha çok baskı, daha çok kimlik kontrolü ve her yer baskın!
e tabi, bir de şöyle düşünelim, savaştan çıkmış ve neredeyse açlıktan yok olmak üzere olan bir ülke var ortada.. bir ortam daima neye gebe oluyor? çetelere, yasa dışı işlere elbette...
yasa dışı işlerle ilgilenen bir çete bu polis baskısından oldukça hoşnutsuz olur ve polisin bu seri katili yakalayamayacağını fark eder ve bu işi kendileri bitirmek adına bir operasyona başlarlar, korkmayın spoiler değil zaten en başları bu kısımları.
sonrası mı? adeta oyunculuk kısmıyla almış götürmüş, diyalogları ile insanı yerine çivileyen ve birinci dünya savaşı sonrası insanların açlıktan ölürken birbirlerine olan nefretinden kaynaklanan linç girişimlerini öylesine güzel izliyorsunuz ki, bu film aklınızda bambaşka bir yerde aklanıyor.
devamını gör...
yastığını gözyaşlarıyla ıslatmak
zor bir günün sonunda içinde biriktirdiklerinin boğazında oluşturduğu yumruyla, cenin pozisyonunda usul usul akmaya başlayan ve durdurulamayan gözyaşlarının yastığı ıslatması ve uyumaya çalışmak. zordur hem de çok zor.
devamını gör...
16 ocak 2021 istanbul kar yağışı
istanbullu yazarların gözü aydın o zaman. kaç gündür yağdıydı yağacaktı ihtimaliydi geldiydi gelmediydi hayırlı uğurlu olsun. kardan adam fotoğraflarını bekliyoruz ilerleyen günlerde.
devamını gör...
zaman
'ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında. ' diyerek tanımlamıştır ahmet hamdi tanpınar.
büyük korkularla yüzleştiğimiz, yaşadığımız ancak tam olarak eskisi olmadığımız bir yılın ardından geçip giden günlerle selam ederken anlayamadığım bir süreçtir benim de zaman.
çubuk animasyonun tatil neşesini aklıma düşürdü.
yaşadık mı? yaşadık tamam.
bitti mi? bitti tamam işte.
geçti mi? geçti, zaman işte. *
büyük korkularla yüzleştiğimiz, yaşadığımız ancak tam olarak eskisi olmadığımız bir yılın ardından geçip giden günlerle selam ederken anlayamadığım bir süreçtir benim de zaman.
çubuk animasyonun tatil neşesini aklıma düşürdü.
yaşadık mı? yaşadık tamam.
bitti mi? bitti tamam işte.
geçti mi? geçti, zaman işte. *
devamını gör...

