normal sözlük’te tanıdık birilerine rastlamak
hiç istemediğim bir şeydir. beni tanıyorsanız bile tanımıyormuş gibi davranın lütfen.
devamını gör...
normal sözlük evlenecek eş aranıyor ilanları
100 karma puana analiz yapılır. uyum testi yapılır. *
devamını gör...
bilgi içerikli tanım giren yazar çekiciliği
sözlüğü sadece goygoy için kullananlara da saygı duyan,bu nedenle de aynı saygıyı kendisine gösterilmesini bekleyen yazarlardır.
efendim, burada kimimiz sözlüğü goy goy yapmak için kullanıyor, kimi farklı konularda hiç duymadığı şeylerle karşılaşmak için kullanıyor. şimdi lütfen ‘google’a bakarım demeyin. çünkü google’dan aratmanız için önce neyi merak ettiğinizi bilmeniz gerekir. burada ise karşımıza çıkıveriyor. x kitabı misal. ben o kitabı daha önce duymanışım, haliyle duymadığım bir şeyi nasıl google’dan aratabilirim. burada kitap kategorisinden tanımı beğenip de kitap aldığım da olmuştur benim. yoksa atıyorum ‘kör baykuş’ adlı bir kitap sittin sene aklıma gelmezdi.
benim sözlükte zamanım fifty fifty. yani hem bilgi içeren tanınlar giriyorum hem de goy goy yapıyorum. ama nedense 1-2 gün goy goy yapayım, sözlüğü amaca uygun kullanmamışım gibi geliyor. bunu genele vurmuyorum; bu benim kendimle alakalı bir his.
o yüzden aklıma ne gelirse, ne biliyorsam yazıyorum. misal, dün ‘soğuk hava deposu’ , ‘dağ çileği’ bir kaç eskilerden şarkı, bugün kitap, oyuncu. yani o gün ne konuda aklıma ne yazmak gelirse.
yani efendim, kendimizi kasmıyoruz. onları yazmak istiyoruz ve yazıyoruz; o kadar.
efendim, burada kimimiz sözlüğü goy goy yapmak için kullanıyor, kimi farklı konularda hiç duymadığı şeylerle karşılaşmak için kullanıyor. şimdi lütfen ‘google’a bakarım demeyin. çünkü google’dan aratmanız için önce neyi merak ettiğinizi bilmeniz gerekir. burada ise karşımıza çıkıveriyor. x kitabı misal. ben o kitabı daha önce duymanışım, haliyle duymadığım bir şeyi nasıl google’dan aratabilirim. burada kitap kategorisinden tanımı beğenip de kitap aldığım da olmuştur benim. yoksa atıyorum ‘kör baykuş’ adlı bir kitap sittin sene aklıma gelmezdi.
benim sözlükte zamanım fifty fifty. yani hem bilgi içeren tanınlar giriyorum hem de goy goy yapıyorum. ama nedense 1-2 gün goy goy yapayım, sözlüğü amaca uygun kullanmamışım gibi geliyor. bunu genele vurmuyorum; bu benim kendimle alakalı bir his.
o yüzden aklıma ne gelirse, ne biliyorsam yazıyorum. misal, dün ‘soğuk hava deposu’ , ‘dağ çileği’ bir kaç eskilerden şarkı, bugün kitap, oyuncu. yani o gün ne konuda aklıma ne yazmak gelirse.
yani efendim, kendimizi kasmıyoruz. onları yazmak istiyoruz ve yazıyoruz; o kadar.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ilk bisikletleri
"hayat bisiklete binmek gibidir. dengede kalmak için, hareket etmeye devam etmen gerekir." demiştir einstein. bisiklet, hepimizin hayatında büyük önem arz etmekle birlikte çok farklı duygular oluşturmuştur. özellikle çocukken sahip olduğumuz ilk bisiklet, ilk pedallar, ilk yokuş, ilk fren, annenin-babanın bisikletinden elini çektiği ve özgürce sürdüğün ilk an... tarifi imkansız duygular uyandırıyor hala. bu başlığı açma nedenim de yazarların ilk bisikletlerine dair duygu ve düşüncelerini merak etmekle birlikte, ilk bisikletlerini hatırlıyorlar mı? nasıl bir şeydi? merak ediyorum.
benim ilk bisikletim bianchi markaydı, arkasında 2 tane destek tekeri olmakla birlikte, halk arasında "4 tekerli" diye adlandırılan modeldi. babam o dönem kız kardeşime altın almıştı, bana da bu bisikleti getirmişti. ikisinin fiyatı o dönem eş değerdi. hiç unutmam, babam omzunda o bisikletle kapıda göründüğü an, o bisikletin benim olduğunu bilmiş ve heyecandan ne yapacağımı bilmemiştim. e sonuçta ben de büyüyor, bisiklet sahibi oluyordum. belki de babam ve annem bir gün bisikletimden ellerini çekerdi ve ben de özgürce sürebilirdim...
benim ilk bisikletim bianchi markaydı, arkasında 2 tane destek tekeri olmakla birlikte, halk arasında "4 tekerli" diye adlandırılan modeldi. babam o dönem kız kardeşime altın almıştı, bana da bu bisikleti getirmişti. ikisinin fiyatı o dönem eş değerdi. hiç unutmam, babam omzunda o bisikletle kapıda göründüğü an, o bisikletin benim olduğunu bilmiş ve heyecandan ne yapacağımı bilmemiştim. e sonuçta ben de büyüyor, bisiklet sahibi oluyordum. belki de babam ve annem bir gün bisikletimden ellerini çekerdi ve ben de özgürce sürebilirdim...
devamını gör...
hazarlar
hazarlarla ilgili musevi türkler terimini kullanırken aslında bir noktayı atlıyoruz; hazar türkleri topyekûn museviliğe geçmiş değildir. devletin üst kademesi ve önde gelen boy liderleri museviliği tercih etmiş olsalar dahi bu tercihin halk nezdinde pek bir itibar görmediğini, tengricilik inancının ve şamanist geleneklerin sürmekte olduğu görülüyor. aslında bu durum hazar yöneten sınıfının baskıcı bir tutum göstermediğinin işaretidir. aynı zamanda devleti yönetenlerin bu tercihi biraz politiktir ve harun reşit'in halife olduğu döneme denk gelir. öte yandan bizans, o dönem içerisinde hazarların hristiyanlığı tercih etmeleri için sürekli elçiler göndermiştir ki bunlardan en bileneni aziz kiril'dir. kendisi hazar ileri gelenleri tarafından ağırlanmış ve enteresan bir hoşgörü ile dönemin türk hahamları ile konuyu münazara etmiştir. iki büyük semavi dinin hazarlara olan bu yoğun ilgi ve alakası sebebiyle hazar yöneten sınıfının üçüncü bir yola meyletmiş olması aslında stratejik bir hamledir. bu sayede dönem bazında, birbirini egemenlik alanı ve yayılma anlamında rakip olarak gören iki dini grubun baskısından kurtarmayı başarmışlardır.
tabii hazar devleti bu seçimiyle baskı gören yahudilerin ilk tercihi haline gelmiş ve hazar ülkesine çok sayıda yahudi sığınmıştır. baktığınız zaman tam bir hoş görü hali mevcuttur. halkın çoğunluğu tengricidir. tüccar sınıfı müslümandır, azımsanmayacak sayıda hristiyan vardır ve yukarıda bahsettiğimiz gibi kağan dahil yöneten sınıf musevidir. aslında hazar devleti türklerin farklı dini mensubiyetlere sahip olduğu ama ulus kimliklerini ön planda tuttukları özel bir yapıdır. bunu yaparken de boy farkı gözetmemişlerdir. çünkü hazar topraklarında uygur, hazar, bulgar, peçenek gibi farklı boylardan topluluklar bir arada yaşamıştır. yani türklüğü çatı kimlik olarak inşa etmeyi başardıklarını görüyoruz.
ama inşa ettikleri bu yapıyı yanlış bir tercihle tehlikeye soktular. abbasilerin bizans kuşatması esnasında bizans'ın yardım talebini kabul ederek, abbasileri karşılarına aldılar. sonrasında arap baskıları ve saldırıları iyice arttı. bizans'ın da sonrasında hazarlara karşı aldığı tavır vesaire derken başlangıç ayarları yerle yeksan oldu. o dönemi incelediğinizde hazar kağanlığı sanki orada bir masal kahramanıymış gibi duruyor. tutumu, tavırları ve yarattığı düzen gerçekten özenilesi. eh güzel şeylerin de malumunuz olduğu üzere sonu çabuk geliyor...
bir kaç alıntı bırakıp kaçayım;
yıl 965, kiev rus prensi svyatoslav, hazarlar’a saldırmış ve don’un büyük dirseğinde yer alan başkentleri sarkel’i almıştır. buna rağmen, hazar devleti aşağı idil, kuban bozkırı ve dağıstan topraklarını ellerinde tutmuşlar. bizans imparatoru 2.basileus, hazarlar’a karşı 1016 yılında, rus ordusunun da desteğiyle bir donanma göndermiştir.
müttefikler taman yarımadası’nı ve kırım’daki hazar topraklarını ele geçirmişler, böylece 1030 yılında hazarlar siyasi güç olmaktan çıkmışlardır. geniş bir alana yayılmış hazarlar, kıpçaklar, peçenekler ve oğuzlar gibi türk boylarına karışıp, hazar adını ayakta tutan siyasi sahneden çekilmişler. hazarlar’dan kalan en büyük hatıra hazar denizi’nin adıdır.
aslında bizanslılar, en medenileşmiş müttefikleri olan hazarlar’ı ruslar’ın yardımıyla yok etmekle yanlış yapmışlardır. hazarlar’ın yerine, onları daha çok rahatsız edici başka göçebeler yerleşecektir.”
iklil kurban/yaşlı tarihin yankısı sy.42
“hazarlar’ın, kendilerinden daha az uygarlaşmış bazı başka göçebe türkler’e karşı, kuşkusuz uzun bir süre korudukları bozkırlardaki politikaları nasıl bir politika olursa olsun, tıpkı dunlop gibi onları, müslümanlık’ın en ateşli olduğu gençlik döneminde, müslümanlık’la mücadelede oynadıkları role, çok zaman gereken önem ve değerin verilmemiş olduğunu kabul etmek gerekir.
hazarlar, bizans kuvvetlerini büyük ölçüde rahatlatarak, bu kuvvetlerin direnme gücünü artırmış ve sonuç olarak konstantinopolis’i ve hıristiyanlık’ı kurtarmalarını sağlamıştır.
şayet, cereyan etmemiş herhangi bir şey konusunda sorulacak herhangi bir soru boşuna olmasaydı, insan kendi kendine, hazarlar türkler’in bizans’a karşı, o her zamanki saldırgan politikalarının eşi bir politika sürdürse ve bu nedenle de müslümanlar’ın müttefiki durumuna gelselerdi ne olacak olduğunu sorabilirdi.
hazarlar’la araplar birbirine düşmandı. daha ömer devrinde (644-656), müslüman birlikleri kafkasya’ya girerek, kuzeyindeki ovalarda kendilerine pazar aradı. daha sonraki yıllarda (722-723), baskıları arttı ve hazarlar’ın başkentini yakıp yıkarak kağanlarını bu tehlikeli bölgeden uzaklaştırıp volga’nın ağzında yeni bir kent, itil kentini, daha sonra da don ırmağı’nın orta ya da aşağı çığırında bir başka kent kurmak zorunda bıraktılar. bu arada hazarlar 731’de kafkasya’yı aştıklarında karşı saldırıya geçti ve 779’da halife harun-ür reşid (786-809) döneminde ırak’a kadar ilerlediler.
ama yine de hazarlar’ın tarihinin esasını askeri başarılar değil, tersine bizans’la ittifakın yanı sıra, barış ve dini siyaset oluşturur.
‘pax khazarica’ (hazar barışı) ülkeye belirli bir istikrar ve kültürde gelişme getirdi. bir kısmı ileride rusya’nın kara toprakları olacak olan topraklar henüz işletilmemekteydi. eldeki tüm bilgiler, ülkede hiçbir şey yetişmediği yolundadır.
ama ülkede zenginlik olduğu da bir gerçektir. bu zenginlik, insanların ticari etkinliklerine, dış alımcı ve dış satımcı olarak oynadıkları role ya da şayet böyle söylenmesi gerekirse aracı olarak oynadıkları role dayanıyordu.
konaklama yerlerine, kentlerine, tüm ortadoğu’dan akın akın gezginler ve tacirler geliyordu. ve birlikte, yabancı tarzlar, zevkler, fikirler getiriyorlardı. bizans’la ilişkileri hazarlar’ı bir ölçüde, yunan anlayışına soktu; ama bizans etkisini, islam etkisi dengeliyordu. hatta öyle ki, islam etkisi, kısa sürede, yoğun bir biçimde yayılan çok yüksek bir uygarlık düzeyine ulaştı.
tüm öbür türk devletleri gibi, hazarlarınki de dıştan gelebilecek herhangi bir etkiye açık görünüyordu. ama pek çoğundan farklı olarak, eski ve köklü geleneklerin yer aldığı bir toprak üzerine, yoğun bir nüfus merkezine yerleşmiş olmadığı için, kimliğini yitirmedi: dili türkçe, yaşam biçimi göçebelik olarak kaldı. kurulan kentler yanıltmamalıdır. bunlar sadece birer kasaba, bizanslılar tarafından iyileştirilmiş olsalar bile, sadece iyileştirilmiş konaklama yerleriydi ve buralarda belki kimileri tüm yıl boyunca yaşıyorsa da büyük çoğunluk kışı geçirmekle yetiniyordu.
j.p.roux/ türkler’in tarihi/ sy 78-83
tabii hazar devleti bu seçimiyle baskı gören yahudilerin ilk tercihi haline gelmiş ve hazar ülkesine çok sayıda yahudi sığınmıştır. baktığınız zaman tam bir hoş görü hali mevcuttur. halkın çoğunluğu tengricidir. tüccar sınıfı müslümandır, azımsanmayacak sayıda hristiyan vardır ve yukarıda bahsettiğimiz gibi kağan dahil yöneten sınıf musevidir. aslında hazar devleti türklerin farklı dini mensubiyetlere sahip olduğu ama ulus kimliklerini ön planda tuttukları özel bir yapıdır. bunu yaparken de boy farkı gözetmemişlerdir. çünkü hazar topraklarında uygur, hazar, bulgar, peçenek gibi farklı boylardan topluluklar bir arada yaşamıştır. yani türklüğü çatı kimlik olarak inşa etmeyi başardıklarını görüyoruz.
ama inşa ettikleri bu yapıyı yanlış bir tercihle tehlikeye soktular. abbasilerin bizans kuşatması esnasında bizans'ın yardım talebini kabul ederek, abbasileri karşılarına aldılar. sonrasında arap baskıları ve saldırıları iyice arttı. bizans'ın da sonrasında hazarlara karşı aldığı tavır vesaire derken başlangıç ayarları yerle yeksan oldu. o dönemi incelediğinizde hazar kağanlığı sanki orada bir masal kahramanıymış gibi duruyor. tutumu, tavırları ve yarattığı düzen gerçekten özenilesi. eh güzel şeylerin de malumunuz olduğu üzere sonu çabuk geliyor...
bir kaç alıntı bırakıp kaçayım;
yıl 965, kiev rus prensi svyatoslav, hazarlar’a saldırmış ve don’un büyük dirseğinde yer alan başkentleri sarkel’i almıştır. buna rağmen, hazar devleti aşağı idil, kuban bozkırı ve dağıstan topraklarını ellerinde tutmuşlar. bizans imparatoru 2.basileus, hazarlar’a karşı 1016 yılında, rus ordusunun da desteğiyle bir donanma göndermiştir.
müttefikler taman yarımadası’nı ve kırım’daki hazar topraklarını ele geçirmişler, böylece 1030 yılında hazarlar siyasi güç olmaktan çıkmışlardır. geniş bir alana yayılmış hazarlar, kıpçaklar, peçenekler ve oğuzlar gibi türk boylarına karışıp, hazar adını ayakta tutan siyasi sahneden çekilmişler. hazarlar’dan kalan en büyük hatıra hazar denizi’nin adıdır.
aslında bizanslılar, en medenileşmiş müttefikleri olan hazarlar’ı ruslar’ın yardımıyla yok etmekle yanlış yapmışlardır. hazarlar’ın yerine, onları daha çok rahatsız edici başka göçebeler yerleşecektir.”
iklil kurban/yaşlı tarihin yankısı sy.42
“hazarlar’ın, kendilerinden daha az uygarlaşmış bazı başka göçebe türkler’e karşı, kuşkusuz uzun bir süre korudukları bozkırlardaki politikaları nasıl bir politika olursa olsun, tıpkı dunlop gibi onları, müslümanlık’ın en ateşli olduğu gençlik döneminde, müslümanlık’la mücadelede oynadıkları role, çok zaman gereken önem ve değerin verilmemiş olduğunu kabul etmek gerekir.
hazarlar, bizans kuvvetlerini büyük ölçüde rahatlatarak, bu kuvvetlerin direnme gücünü artırmış ve sonuç olarak konstantinopolis’i ve hıristiyanlık’ı kurtarmalarını sağlamıştır.
şayet, cereyan etmemiş herhangi bir şey konusunda sorulacak herhangi bir soru boşuna olmasaydı, insan kendi kendine, hazarlar türkler’in bizans’a karşı, o her zamanki saldırgan politikalarının eşi bir politika sürdürse ve bu nedenle de müslümanlar’ın müttefiki durumuna gelselerdi ne olacak olduğunu sorabilirdi.
hazarlar’la araplar birbirine düşmandı. daha ömer devrinde (644-656), müslüman birlikleri kafkasya’ya girerek, kuzeyindeki ovalarda kendilerine pazar aradı. daha sonraki yıllarda (722-723), baskıları arttı ve hazarlar’ın başkentini yakıp yıkarak kağanlarını bu tehlikeli bölgeden uzaklaştırıp volga’nın ağzında yeni bir kent, itil kentini, daha sonra da don ırmağı’nın orta ya da aşağı çığırında bir başka kent kurmak zorunda bıraktılar. bu arada hazarlar 731’de kafkasya’yı aştıklarında karşı saldırıya geçti ve 779’da halife harun-ür reşid (786-809) döneminde ırak’a kadar ilerlediler.
ama yine de hazarlar’ın tarihinin esasını askeri başarılar değil, tersine bizans’la ittifakın yanı sıra, barış ve dini siyaset oluşturur.
‘pax khazarica’ (hazar barışı) ülkeye belirli bir istikrar ve kültürde gelişme getirdi. bir kısmı ileride rusya’nın kara toprakları olacak olan topraklar henüz işletilmemekteydi. eldeki tüm bilgiler, ülkede hiçbir şey yetişmediği yolundadır.
ama ülkede zenginlik olduğu da bir gerçektir. bu zenginlik, insanların ticari etkinliklerine, dış alımcı ve dış satımcı olarak oynadıkları role ya da şayet böyle söylenmesi gerekirse aracı olarak oynadıkları role dayanıyordu.
konaklama yerlerine, kentlerine, tüm ortadoğu’dan akın akın gezginler ve tacirler geliyordu. ve birlikte, yabancı tarzlar, zevkler, fikirler getiriyorlardı. bizans’la ilişkileri hazarlar’ı bir ölçüde, yunan anlayışına soktu; ama bizans etkisini, islam etkisi dengeliyordu. hatta öyle ki, islam etkisi, kısa sürede, yoğun bir biçimde yayılan çok yüksek bir uygarlık düzeyine ulaştı.
tüm öbür türk devletleri gibi, hazarlarınki de dıştan gelebilecek herhangi bir etkiye açık görünüyordu. ama pek çoğundan farklı olarak, eski ve köklü geleneklerin yer aldığı bir toprak üzerine, yoğun bir nüfus merkezine yerleşmiş olmadığı için, kimliğini yitirmedi: dili türkçe, yaşam biçimi göçebelik olarak kaldı. kurulan kentler yanıltmamalıdır. bunlar sadece birer kasaba, bizanslılar tarafından iyileştirilmiş olsalar bile, sadece iyileştirilmiş konaklama yerleriydi ve buralarda belki kimileri tüm yıl boyunca yaşıyorsa da büyük çoğunluk kışı geçirmekle yetiniyordu.
j.p.roux/ türkler’in tarihi/ sy 78-83
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
dünya üzerinde bekçi maaşı öğretmen maaşından yüksek olan ülkeler bulunmaktadır.
devamını gör...
bim'in eskisi gibi ucuz olmaması
kacirdigimiz nokta olay bim değil. memlekette herşey yukarı doğru koşuyor, bim ne yapsin.
devamını gör...
mart
mart ayı yılın 3. ayı olup süresi de 31 gündür. baharın habercisi ve kış ayının son zamanlarıdır.
1. ve 2. cemreden sonra 3. cemrenin toprağa düşmesi ile baharın geldiği müjdelenir. *
tam da burada bizim gibi 90'lar çocukları ve gençlerinin muhtemelen hatırlayacağı bendeniz / müjdeler ver şarkısının aklıma düşmesi...
hadi gel müjdeler ver
gözlerimdeki yaşları sil yeter
1- 20 mart tarihleri arasında doğan kişiler balık burcu , 21 mart sonrası doğan kişiler ise koç burcu olurlar efendim. evet...
son olarak mart ayı ile ilgili bir şiir ve de bir şarkı bırakıp, normal tanımlarıma göre daha kısa bir tanım yapmış olarak son vereyim bu yazıma...
kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
sarnıç gemisi gözlerin
bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı? * *
sürsün bahar...
yok yok hiç ağlamıyorum
her ay sonunda yine istanbul yolum
artık ev istemiyorum
ama ağaçlar olsun ormanlık sağım solum
can kazaz'ın rahmetli babasının anısına yaptığı çok güzel bir şarkıdır. tesadüf başlığını da ben açmışım hatta *
dip not: şu an arka fonda bendeniz'in ilk albümü usul usul çalmaktadır... *
1. ve 2. cemreden sonra 3. cemrenin toprağa düşmesi ile baharın geldiği müjdelenir. *
tam da burada bizim gibi 90'lar çocukları ve gençlerinin muhtemelen hatırlayacağı bendeniz / müjdeler ver şarkısının aklıma düşmesi...
hadi gel müjdeler ver
gözlerimdeki yaşları sil yeter
1- 20 mart tarihleri arasında doğan kişiler balık burcu , 21 mart sonrası doğan kişiler ise koç burcu olurlar efendim. evet...
son olarak mart ayı ile ilgili bir şiir ve de bir şarkı bırakıp, normal tanımlarıma göre daha kısa bir tanım yapmış olarak son vereyim bu yazıma...
kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
sarnıç gemisi gözlerin
bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı? * *
sürsün bahar...
yok yok hiç ağlamıyorum
her ay sonunda yine istanbul yolum
artık ev istemiyorum
ama ağaçlar olsun ormanlık sağım solum
can kazaz'ın rahmetli babasının anısına yaptığı çok güzel bir şarkıdır. tesadüf başlığını da ben açmışım hatta *
dip not: şu an arka fonda bendeniz'in ilk albümü usul usul çalmaktadır... *
devamını gör...
aynı şarkıyı saatlerce üst üste dinlemek
ilk duyduğum şarkıya günlerce yaptığım.
d vitamini gibi depoluyorum.
son favorim olan emir can iğrek'in son şarkısını, en az iki hafta non stop dinlerim
d vitamini gibi depoluyorum.
son favorim olan emir can iğrek'in son şarkısını, en az iki hafta non stop dinlerim
devamını gör...
ilik için çocuk yapmak
ilik için yapılan çocuklar planlanan çocuklardır.
şimdi size işin duyguların katılmayacağı kısmından bahsedeyim.
ilik ya uymazsa diye kumara girilmez genel olarak. bu zaten doktorun önerisiyle yapılır. dolayısıyla tüp bebek tercih edilir.
yani iliği uysun diye uyana kadar çocuk yapma falan diye birşey yok.
ayrıca romantikliğe, doğruculuğa gerek yok.
gidin en yakın kızılaya 2 tüp kan verin ve donör olun. ilik için çocuk yapılmasın istiyorsanız.
şimdi size işin duyguların katılmayacağı kısmından bahsedeyim.
ilik ya uymazsa diye kumara girilmez genel olarak. bu zaten doktorun önerisiyle yapılır. dolayısıyla tüp bebek tercih edilir.
yani iliği uysun diye uyana kadar çocuk yapma falan diye birşey yok.
ayrıca romantikliğe, doğruculuğa gerek yok.
gidin en yakın kızılaya 2 tüp kan verin ve donör olun. ilik için çocuk yapılmasın istiyorsanız.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bugün liseden yakın arkadaşlarımdan birinin evlilik haberini aldım ve bildiğin şoka girdim yav insanlar böyle nasıl evlenebiliyor ya da evliliğin kıyısına yakın sularda geziyorlar ben o kadar uzağım ki haha ne diyeceğimi bilemedim kısa bir tebrik mesajı attım.ben hâlâ büyüdüğümü kabullenemiyorum millet evleniyor ben ikinci bir üniversiteye mi başlasam diye düşünüyorum valla bilemedim kim doğrusunu yapıyor.tabiki herkesin yaşantısı hayata bakışı çevresi bilmem nesi aynı değil ama yıllarca aynı sıralarda oturduğun aynı dertlerle dertlendiğin aynı yolun yolcusu olduğun insanlarla belli bir zaman sonra nasıl bu kadar değişik yollara saparsın pek anlayamıyorum.
devamını gör...
unutulmayan anlar
benim için çok önemli ve değerli bi anımı yazmak yerine komik bir anımı anlatmak istiyorum sizlere.
birkaç yıl önce kıyma makinesi almıştı babam eve ve getirdiği zaman çalıştığından emin olmak için denemek istedik biz de. biraz fazla küçük parçalara ve bıçaklara sahipti. kafamız karıştı, beceremedik bi türlü. kullanma kılavuzunu hem türkçe hem ingilizce olarak okudum, her şeyi denedik ama yapamamıştık asla olmuyordu parçalar doğru yerlerine yerleştiremiyorduk. e o kadar çabalayıp uğraştıktan sonra olmayınca da ister istemez gerilmiştik hepimiz. en son aldığımız mağazaya götürmeye karar verdik. bi alışveriş merkezindeki mutfak eşyaları satan bi mağazadan almıştık o yüzden gittik oraya ama hepimiz çok sinirliydik ve sürekli birbirimize kızıyorduk. tam alışveriş merkezinin kapısından girdikten sonra babam “kıyma makinesini” çantaları kontrol etmek için girişte bant şeklinde bulunan x-ray cihazına soktu birden ve sığmadığı için makine orada takıldı tabii. ordaki görevli de biz de neye uğradığımızı şaşırdık birden çünkü boyu daha uzun olan yani insanların geçtiği cihazdan geçse sorun olmayacaktı ama babam sinirli olduğu için fark etmeden o küçük bantın üzerine koydu cihazı ve sıkıştı makine. görevlinin de yardımıyla çıkardık zorla da olsa ama hala çantaların bile zor sığdığı o küçücük bantın üzerine kocaman makineyi sokmasını hatırladıkça gülüyoruz ve gerçekten unutamıyoruz.
birkaç yıl önce kıyma makinesi almıştı babam eve ve getirdiği zaman çalıştığından emin olmak için denemek istedik biz de. biraz fazla küçük parçalara ve bıçaklara sahipti. kafamız karıştı, beceremedik bi türlü. kullanma kılavuzunu hem türkçe hem ingilizce olarak okudum, her şeyi denedik ama yapamamıştık asla olmuyordu parçalar doğru yerlerine yerleştiremiyorduk. e o kadar çabalayıp uğraştıktan sonra olmayınca da ister istemez gerilmiştik hepimiz. en son aldığımız mağazaya götürmeye karar verdik. bi alışveriş merkezindeki mutfak eşyaları satan bi mağazadan almıştık o yüzden gittik oraya ama hepimiz çok sinirliydik ve sürekli birbirimize kızıyorduk. tam alışveriş merkezinin kapısından girdikten sonra babam “kıyma makinesini” çantaları kontrol etmek için girişte bant şeklinde bulunan x-ray cihazına soktu birden ve sığmadığı için makine orada takıldı tabii. ordaki görevli de biz de neye uğradığımızı şaşırdık birden çünkü boyu daha uzun olan yani insanların geçtiği cihazdan geçse sorun olmayacaktı ama babam sinirli olduğu için fark etmeden o küçük bantın üzerine koydu cihazı ve sıkıştı makine. görevlinin de yardımıyla çıkardık zorla da olsa ama hala çantaların bile zor sığdığı o küçücük bantın üzerine kocaman makineyi sokmasını hatırladıkça gülüyoruz ve gerçekten unutamıyoruz.
devamını gör...
yeşil nickli yazarları beğenmiyoruz kampanyası
resmen nankör kedi, olum seni oralet fabrikasına müdür yaptık! bütün gün beleş kivi içip yeşil dille mask gibi dolanıyorsun fabrikada, kadın beyaz yakalara da yazılıyormuşsun, bu son damlaydı. doğru muhasebeye!
devamını gör...
kaybedilince bir daha asla eskisi gibi olmayan şeyler
uyku düzeni.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
detroit şehrinde bir kına gecesine konuk oluyormuş hissitini yaşatan şahane bir kadının programı.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çıkma teklifi hikayesi
lisede son sınıftayken okul sonrası kurslar olurdu o da kalırdı kurslara herkes gitti tabi okuldan kursa katılan 3-5 vardı sınıf kapısında bekledim geldi. vaktin varsa 2 dakika konuşabilir miyiz dedim tabi dedi. geçtik bir sınıfa duygularımı titreyen sesim ve terleyen avuç içlerime rağmen güçlükle ifade ettim. lakin başkasını sevdiğini şuan ayrı olduklarını ama onu çok sevdiğini söyledi. bende yanaklarımdan sızan sızan birkaç damla göz yaşıyla birlikte çantamı alıp okuldan ayrılmıştım.
devamını gör...
robot süpürge
sağ kolum.
işten yorgun argın geliyorsun, ev süpürülecek, yemek yapılacak, ortalık toparlanacak, yerler silinecek, tozlar alınacak vs. ve bunca işe karşılık seninle iş bölümü yapan bir teknoloji harikası. bu kadar işle mücadele etmek zorunda olmadan, sırf yorum yapmak için yorum yapmayın rica edeceğim.
bir kadın olarak ben memnunum.
eminim türk erkeklerinin yarısından çok yardım ediyordur ev işlerine.
işten yorgun argın geliyorsun, ev süpürülecek, yemek yapılacak, ortalık toparlanacak, yerler silinecek, tozlar alınacak vs. ve bunca işe karşılık seninle iş bölümü yapan bir teknoloji harikası. bu kadar işle mücadele etmek zorunda olmadan, sırf yorum yapmak için yorum yapmayın rica edeceğim.
bir kadın olarak ben memnunum.
eminim türk erkeklerinin yarısından çok yardım ediyordur ev işlerine.
devamını gör...
abdullah bin selam
en ünlü sahabilerdendir. yahudi alimken, müslüman olmuştur. hz. yusuf neslinden olduğuyla ilişkin rivayetler vardır. ayrıca, medine'deki 3 yahudi kabilesinden, en fitne-fesat çıkaranı olan beni kaynuka kabilesine mensuptu. tahmin edersiniz ki, kendi adı abdullah değildi, husayn idi. fakat müslüman olunca, hz. muhammed, kendisine abdullah adını vermiştir. hz. abdullah bin selam'ın babası da kendisi gibi yahudi bir alimdi. islam'ı seçmesiyle ilgili birkaç rivayet olsa da, aralarında en kabul göreni, hz. muhammed'e bazı sorular sorması ve cevabını alınca da, bunları ancak bir peygamberin bilebileceğini söyleyerek iman etmiş olmasıdır. josef horovitz bu rivayetin, daha sonraları müslüman olmuş olan yahudiler tarafından uydurulduğunu söyler. horovitz, hz. abdullah bin selam'ın son dönemlerde müslüman olabileceği fikrini ortaya atar ve hz. abdullah bin selam'ın erken dönemde müslüman olduğunu söyleyen birtakım kaynakların da asılsız olduğuna inanır. yine horovitz, hz. abdullah bin selam'ın cennetle müjdelendiği rivayetlerinin de sonradan ileri sürüldüğünü söyler. tüm bunların üzerine, yahudi olan horovitz'in, önceleri büyük bir yahudi alim olan hz. abdullah bin selam'ın sonradan müslüman oluşu fikrini kabullenemediği düşünülmüştür. tevrat ve talmud'u okumuş, bundan ilave incil'i de iyi bilen hz. abdullah, müslümanlar arasında da bir âlim olarak saygı görmüştür.
hz. abdullah, hz. peygamber'den 25 hadis rivayet etmiştir. bir uzun, ama güzel hadis var, onun son kısmı şöyledir;
...melekler dediler,
"ya rabbi! arştan daha büyük bir şey yarattın mı?"
allah buyurdu: "evet, aklı yarattım."
melekler sordular: "ya rabbi! o ne kadar büyüktür?"
allah buyurdu: "kumların sayısını bilir misiniz?"
melekler dediler, "hayır ya rabbi! bilemeyiz..."
allah buyurdu: "işte aklın da büyüklüğünü bilemezsiniz. ben, aklı kum taneleri gibi sınıflara ayırdım. kimine bir, kimine iki, kimine 3-4, bazısına da bir farak(eski bir ölçü), bazısına bir vesk(eski bir ölçü) bazılarına da daha fazlası verilmiştir." (bu rivayet, gazzali tarafından da aktarılmıştır fakat ben sıhhatini bilmiyorum)
hz. abdullah, hz. peygamber'den 25 hadis rivayet etmiştir. bir uzun, ama güzel hadis var, onun son kısmı şöyledir;
...melekler dediler,
"ya rabbi! arştan daha büyük bir şey yarattın mı?"
allah buyurdu: "evet, aklı yarattım."
melekler sordular: "ya rabbi! o ne kadar büyüktür?"
allah buyurdu: "kumların sayısını bilir misiniz?"
melekler dediler, "hayır ya rabbi! bilemeyiz..."
allah buyurdu: "işte aklın da büyüklüğünü bilemezsiniz. ben, aklı kum taneleri gibi sınıflara ayırdım. kimine bir, kimine iki, kimine 3-4, bazısına da bir farak(eski bir ölçü), bazısına bir vesk(eski bir ölçü) bazılarına da daha fazlası verilmiştir." (bu rivayet, gazzali tarafından da aktarılmıştır fakat ben sıhhatini bilmiyorum)
devamını gör...
analitik düşünme
bir yetenektir. analitik düşünme becerisi insanı daha mantıklı bir birey yapar.
hatta bazı bölümler için çok önemlidir. sınavlarda direkt bunu ölçerler.
bir problemi veya meseleyi tümden düşünerek düşünmektir. her bilgiyi her konuyu ayrı ayrı ele alıp düşünmek gerekir.
hatta bazı bölümler için çok önemlidir. sınavlarda direkt bunu ölçerler.
bir problemi veya meseleyi tümden düşünerek düşünmektir. her bilgiyi her konuyu ayrı ayrı ele alıp düşünmek gerekir.
devamını gör...
