üniversiteyi şehir dışında okumak
şarttır. büyürsünüz, tek başına yaşamayı öğrenirsiniz, yeni bir şehri tek başına keşfetmenin zevkine varırsınız.
devamını gör...
stephen wiltshire
oldukça muazzam bir gördüğünü hafızaya kaydetme yeteneği olan, 1974, londra doğumlu otistik ressam.
ailesinin aşırı sessizliğinden işkillenerek götürdükleri hastanede -wiltshire 3 yaşındaydı- otizm tanısı konuyor. ayrıca savant sendromu da eki. bildindiği üzere savant sendromu; matematik, görsel zekâ gibi alanlarda doğuştan yetenek kazanan otistik kişilerde de görülür. yıllar geçtikçe de wiltshire'in yeteneğinin görseli hafızaya kaydet ve ardından onu kağıda kusursuzca aktar yönünde olduğu görülüyor. kısa sürede gördüğü birçok şeyi neredeyse hatasız şekilde kağıda geçirmesiyle ün kazanıyor. 8 yaşındayken kafadan (hayali) şehirler çizmeye, büyüdükçe o şehirleri de büyütmeye başlıyor.
new york'u tepeden yalnızca 20 dakika izlemesiyle çizdiği o fotoğraf;


ayrıca bu dahi bellek palladium tower'da istanbul'u da resmediyor;

resim 165 bin kişi tarafından görüntülenmiştir.
ailesinin aşırı sessizliğinden işkillenerek götürdükleri hastanede -wiltshire 3 yaşındaydı- otizm tanısı konuyor. ayrıca savant sendromu da eki. bildindiği üzere savant sendromu; matematik, görsel zekâ gibi alanlarda doğuştan yetenek kazanan otistik kişilerde de görülür. yıllar geçtikçe de wiltshire'in yeteneğinin görseli hafızaya kaydet ve ardından onu kağıda kusursuzca aktar yönünde olduğu görülüyor. kısa sürede gördüğü birçok şeyi neredeyse hatasız şekilde kağıda geçirmesiyle ün kazanıyor. 8 yaşındayken kafadan (hayali) şehirler çizmeye, büyüdükçe o şehirleri de büyütmeye başlıyor.
new york'u tepeden yalnızca 20 dakika izlemesiyle çizdiği o fotoğraf;


ayrıca bu dahi bellek palladium tower'da istanbul'u da resmediyor;

resim 165 bin kişi tarafından görüntülenmiştir.
devamını gör...
sözlükte kendin olmak
sade sözlükte değil, bulunduğum her ortamda kendim olmaya özen gösteririm. seven böyle sevsin, tiksinen böyle tiksinsin.
dürüst olmak düsturumuzdur.
kendim olduğumda kaybettiğim kim varsa; yoluna bi meşale de benden...
dürüst olmak düsturumuzdur.
kendim olduğumda kaybettiğim kim varsa; yoluna bi meşale de benden...
devamını gör...
sinestezi
duyuların bir arada algılanmasına denir. yunanca "syn" birlikte ve "aesthesis" algılamak demekti. isminden de anlaşılacağı üzere sinestezi birçok farklı duyuyu aynı anda yaşamak demektir.
sinestezik kişilerin duyularından herhangi birinin çalışması diğerinin de çalışmasına olanak sağlar. örneğin; "çiçek" dendiğinde sinestezik kişinin kulak duyusu da harekete geçer ve kafasında bir müzik çalmaya başlar. veyahut duyduğu bir müziğe renkle karşılık verebilir. duyular beyin bağlantıları sebebiyle birbirleriyle ilişkilidir. sinestezik birey harfleri birer renk olarak görebilir. matematiksel olguları hızla kavrarlar. kadınlardaki görülme sıklığı fazla olmakla birlikte, her yirmi bin kişiden biri sinestezik olarak doğar. sol elle yazmaları sinestezi hastalarının özelliklerindendir. çoğunda müziğe karşı duyarlılık/yatkınlık bulunur. sanata karşı hayli yeteniklidirler.
bilim bunu beynin "normal" bir beyinsel işlev olduğunu söyler. yani herhangi bir yerde "normaldir" kelimesine rastlamanız mümkün. ek olarak "diğer insanlara nazaran daha çok hissederler, normaldir, yalnızca bir tık." benzeri sözcük öbeklerine de rastlamak mümkün.
deneyleyerek görmek adına journal of neuroscience'ta bir çalışma yapılmıştır. on iki sinestezik hasta ve on iki tane beyni normal insan fonksiyonlarında çalışan kişi, beyinleri uyanık haldeyken fmrı cihazıyla görüntülendiler. çalışma sonuçları açıkça gösterdi ki; sinestezik hastaların beyin bağlantıları diğerlerine oranla daha farklıydı.
sinestezik kişilerin duyularından herhangi birinin çalışması diğerinin de çalışmasına olanak sağlar. örneğin; "çiçek" dendiğinde sinestezik kişinin kulak duyusu da harekete geçer ve kafasında bir müzik çalmaya başlar. veyahut duyduğu bir müziğe renkle karşılık verebilir. duyular beyin bağlantıları sebebiyle birbirleriyle ilişkilidir. sinestezik birey harfleri birer renk olarak görebilir. matematiksel olguları hızla kavrarlar. kadınlardaki görülme sıklığı fazla olmakla birlikte, her yirmi bin kişiden biri sinestezik olarak doğar. sol elle yazmaları sinestezi hastalarının özelliklerindendir. çoğunda müziğe karşı duyarlılık/yatkınlık bulunur. sanata karşı hayli yeteniklidirler.
bilim bunu beynin "normal" bir beyinsel işlev olduğunu söyler. yani herhangi bir yerde "normaldir" kelimesine rastlamanız mümkün. ek olarak "diğer insanlara nazaran daha çok hissederler, normaldir, yalnızca bir tık." benzeri sözcük öbeklerine de rastlamak mümkün.
deneyleyerek görmek adına journal of neuroscience'ta bir çalışma yapılmıştır. on iki sinestezik hasta ve on iki tane beyni normal insan fonksiyonlarında çalışan kişi, beyinleri uyanık haldeyken fmrı cihazıyla görüntülendiler. çalışma sonuçları açıkça gösterdi ki; sinestezik hastaların beyin bağlantıları diğerlerine oranla daha farklıydı.
devamını gör...
you are my sunshine
orijinalinde bir (bkz: jimmie davis) şarkısıdır. aynı zamanda johnny cash tarafından güzel bir şekilde coverlanmıştır.
şarkının melodisi her ne kadar mutlu gibi anlaşılsa da sözlerinin oldukça derin ve depresif olduğunu söylemek hiç zor değil.
link de bırakayım şuraya.
şarkının melodisi her ne kadar mutlu gibi anlaşılsa da sözlerinin oldukça derin ve depresif olduğunu söylemek hiç zor değil.
link de bırakayım şuraya.
devamını gör...
barok
barok kelimesinin anlamı “çarpık inci”dir. rönesans sonrasında başlayıp 18. yy ortalarına kadar etkisini gösteren sanat dönemine barok ismini, onu sonrasında takip eden klasik dönem sanatçıları vermiştir. dönemde ortaya konan eserler çok karmaşık, gösterişli ve abartılı olduğu düşünüldüğünden dolayı, klasik dönem sanatçıları bu ismi uygun bulmuşlardır.
devamını gör...
the bridge on the river kwai
david lean'in yönetmenliğini yaptığı 1957 yapımı filmdir.
bu film benim için önemli bir filmdir. ancak o kısma daha sonra geleceğim. filmin konusu aslında bilindik bir ''esir kampı'' hikayesi ile şekilleniyor. tabi yılı itibarı ile ilk örneklerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. bir grup ingiliz askeri ikinci dünya savaşı sırasında japonlara esir düşer. esir düşenlerin arasında albay nicholson ve pek çok subayla birlikte yüze yakın er vardır. hikaye ingilizlerin kampa gelmesiyle birlikte albay nicholson'ın, kamp komutanı albay saito'ya savaş esirleri hakkındaki anlaşmayı göstermesi ve bu antlaşmanın şartlarına riayet edilmesini istemesiyle başlar. çünkü bu andan itibaren nicholson ve saito arasında gerek askeri, gerek kişisel anlamda bir sürtüşme yaşanacağını anlıyorsunuz. farklı kuralları olan, yaşama bambaşka noktalardan bakan iki üst rütbeli subayın zihinsel savaşının başladığı an işte bahsettiğim andır. kamp alelade bir kamp değildir. japonların inşaatını tamamlaması gereken bir köprü vardır ve süre kısıtlıdır. köprü 1 ay içerisinde tamamlanmak zorundadır. bu yüzden kamp komutanı saito bütün askerlerin, rütbelilerde dahil çalıştırılmasını istemektedir ve antlaşmayı umursamaz.
albay nicholson ise bu tavır karşısında duruşunu bozmaz. ingiliz albayın inadını kıramayacağını anlayan albay saito. ingilizlerin direncini kırmak ve nicholson'ı küçük düşürmek için onu kampın ortasında, güneşin alnında, küçük bir bir hücreye kapatır. askerler komutanlarının halini ahvalini görmektedir. saito'nun planı tutmamıştır. komutan direndikçe, askerler daha da şevke gelmiş ve işleri iyice yavaştan almaya başlamışlardır. komutanlarının direnci onlarında karşı koyma arzusunu iyice kamçılamıştır. bu gelişme saito'yu daha da gaddarlaştırır. nicholson'dan askerlerine hızlı çalışmaları için emir vermesini ister, şayet bu emri vermezse, yaralıları dahi çalıştıracağını söyleyerek, ingiliz komutanı bir kere daha sınar. ancak nicholson bu şantaja da boyun eğmez. saito çaresiz kalmıştır. bu sinir harbini kimin ,nasıl kazandığını görmek içinse filmi izlemenizde fayda var. *
gelelim benim mevzuya; ben bu filmi hiç yoksa 9-10 kere izlemişimdir. baştan söylemiştim ya benim için yeri farklıdır. filmi izlemeyi seviyorum ama ben asıl askerlerin ıslıkla icra ettiği ezgiye hastayım. rahatlatıcı bir etkisi var benim üzerimde. ne zaman stresli bir durumla ya da sorunla karşılaşsam, bu ezgiyi ıslık olarak öttürmeye başlarım. bu sayede rahatlar, daha hızlı düşünür ve sonuç alınacak hamleyi yaparım. bu ezgi tabiri caizse benim yaşam koçumdur. onun sayesinde sağa sola para dökmeme gerek kalmaz * şuraya o muazzam ıslık konçertosunu bırakıyorum. dinleyiniz ve feyiz alınız*
dinlerken yine eşlik etmeye başladım ve üzerime bir huzur çöktü iyi mi? * direnişin müziğidir aynı zamanda, gaza gelmeden kapatsam iyi olur. daha radyo programını dinleyeceğim. neyse neşet ustayı yakaladım. bahça duvarından aşmam lazım. hadi bana eyvallah...
bu film benim için önemli bir filmdir. ancak o kısma daha sonra geleceğim. filmin konusu aslında bilindik bir ''esir kampı'' hikayesi ile şekilleniyor. tabi yılı itibarı ile ilk örneklerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. bir grup ingiliz askeri ikinci dünya savaşı sırasında japonlara esir düşer. esir düşenlerin arasında albay nicholson ve pek çok subayla birlikte yüze yakın er vardır. hikaye ingilizlerin kampa gelmesiyle birlikte albay nicholson'ın, kamp komutanı albay saito'ya savaş esirleri hakkındaki anlaşmayı göstermesi ve bu antlaşmanın şartlarına riayet edilmesini istemesiyle başlar. çünkü bu andan itibaren nicholson ve saito arasında gerek askeri, gerek kişisel anlamda bir sürtüşme yaşanacağını anlıyorsunuz. farklı kuralları olan, yaşama bambaşka noktalardan bakan iki üst rütbeli subayın zihinsel savaşının başladığı an işte bahsettiğim andır. kamp alelade bir kamp değildir. japonların inşaatını tamamlaması gereken bir köprü vardır ve süre kısıtlıdır. köprü 1 ay içerisinde tamamlanmak zorundadır. bu yüzden kamp komutanı saito bütün askerlerin, rütbelilerde dahil çalıştırılmasını istemektedir ve antlaşmayı umursamaz.
albay nicholson ise bu tavır karşısında duruşunu bozmaz. ingiliz albayın inadını kıramayacağını anlayan albay saito. ingilizlerin direncini kırmak ve nicholson'ı küçük düşürmek için onu kampın ortasında, güneşin alnında, küçük bir bir hücreye kapatır. askerler komutanlarının halini ahvalini görmektedir. saito'nun planı tutmamıştır. komutan direndikçe, askerler daha da şevke gelmiş ve işleri iyice yavaştan almaya başlamışlardır. komutanlarının direnci onlarında karşı koyma arzusunu iyice kamçılamıştır. bu gelişme saito'yu daha da gaddarlaştırır. nicholson'dan askerlerine hızlı çalışmaları için emir vermesini ister, şayet bu emri vermezse, yaralıları dahi çalıştıracağını söyleyerek, ingiliz komutanı bir kere daha sınar. ancak nicholson bu şantaja da boyun eğmez. saito çaresiz kalmıştır. bu sinir harbini kimin ,nasıl kazandığını görmek içinse filmi izlemenizde fayda var. *
gelelim benim mevzuya; ben bu filmi hiç yoksa 9-10 kere izlemişimdir. baştan söylemiştim ya benim için yeri farklıdır. filmi izlemeyi seviyorum ama ben asıl askerlerin ıslıkla icra ettiği ezgiye hastayım. rahatlatıcı bir etkisi var benim üzerimde. ne zaman stresli bir durumla ya da sorunla karşılaşsam, bu ezgiyi ıslık olarak öttürmeye başlarım. bu sayede rahatlar, daha hızlı düşünür ve sonuç alınacak hamleyi yaparım. bu ezgi tabiri caizse benim yaşam koçumdur. onun sayesinde sağa sola para dökmeme gerek kalmaz * şuraya o muazzam ıslık konçertosunu bırakıyorum. dinleyiniz ve feyiz alınız*
dinlerken yine eşlik etmeye başladım ve üzerime bir huzur çöktü iyi mi? * direnişin müziğidir aynı zamanda, gaza gelmeden kapatsam iyi olur. daha radyo programını dinleyeceğim. neyse neşet ustayı yakaladım. bahça duvarından aşmam lazım. hadi bana eyvallah...
devamını gör...
1. normal sözlük kampı
çadırda sevişen gençleri kıskanarak viski içeceğim kamptır.
yaşlılık zor.
yaşlılık zor.
devamını gör...
babandan aldığın en güzel hediye
bir cok cocukluk travmasi
devamını gör...
rütbe profil uyumu
uyum var mı yok mu buna yazarlar karar verebilir ancak. ama ben yine de uygun profil fotoğrafı ayarladım. tekrar teşekkürler...
devamını gör...
türkiye'den suriyeliler değil türkler gitsin
'içimden dolu dolu ettiğim küfürler var' başlığı.
bakın ben mülayim insanım bana bunu yapan başlık küfüre eğilimli arkadaşlara neler yapmaz?
memlekette son günlerde olanlar akla mantığa sığmıyor. afganların ülkeye hücum etmesi, talibanla kardeşlik bağı kurmamız, suriyelilerin memlekete sahip çıkması.
şimdi kalbimden bu memleketi kimseye yedirmeyiz demek geçiyor ama dilimden dökülemiyor malesef. çokta bir şey söyleyemiyoruz ki artık. söyleyenlerin hali ortada. susanların gönlü yaralı.
ah benim güzel ülkem sana sahip çıkamadık vah ki ne vah...
bakın ben mülayim insanım bana bunu yapan başlık küfüre eğilimli arkadaşlara neler yapmaz?
memlekette son günlerde olanlar akla mantığa sığmıyor. afganların ülkeye hücum etmesi, talibanla kardeşlik bağı kurmamız, suriyelilerin memlekete sahip çıkması.
şimdi kalbimden bu memleketi kimseye yedirmeyiz demek geçiyor ama dilimden dökülemiyor malesef. çokta bir şey söyleyemiyoruz ki artık. söyleyenlerin hali ortada. susanların gönlü yaralı.
ah benim güzel ülkem sana sahip çıkamadık vah ki ne vah...
devamını gör...
arabalardaki gündüz farları ne işe yarıyor sorunsalı
normal fardan daha az enerji tüketerek yayalara ve diğer araçlara aracın çalıştığını belli etmek ve aracınızı görünür kılmak.
devamını gör...
malazgirt savaşı
1064 yılında ani kalesinin fethi ile selçuklu türkleri doğunun kapısını ele geçirmişlerdi. fakat bu kapı onları için yeterliydi, 1069-1070 yılında birkaç akın yapıldıysa da bizans ordusu bu akınları püskürtmüştür. bilinmelidir ki alparslan'ın amcası tuğrul bey abbasi halifesinin kızı ile evliydi. abbasiler de kendilerine rakip olan fatımiler'in tasfiye edilmesini istemişlerdi. bu yüzden sultan alparslan'ın hedefi de mısırdaki fatımileri yok etmekti. bu işe de halep şehrinin kuşatılması ile başlamıştı.
üstteki yazarın dediği doğrudur. malazgirt savaşı bir savunma savaşıydı. çünkü yapılan antlaşmada selçuklu devletinin tek toprak talebi dahi yoktu. ancak bizans imparatoru'nun serbest bırakıldıktan sonra geri dönüş yolunda gözlerine mil çekilerek sürgüne yollanmasıyla antlaşma bozulmuştu. imparator hem savaş sırasında hem de savaştan sonra da ihanete uğramıştı. büyük selçuklu devleti, antlaşma bozulduktan sonra da anadolu'ya doğrudan girmedi. savaştan sonra anadolu'yu savunabilecek bir ordu kalmamıştı. büyük selçuklu devleti kendisinden toprak isteyen diğer türk beyleri'ne "anadolu'ya gidin orada toprak var" dedi. işte bu artuklular ve danişmendliler anadoluyu fethettiler. selçuklu hanedanının diğer kolundan olan ve büyük selçuklu devleti ile iyi geçinemeyen kutalmışoğlu süleyman şah ise iznik şehrini fethetti ve burayı başkent yaptı. yani büyük selçuklu devleti rey ve ısfahan'da mutluydu. anadolu onlar için çok da önemli değildi. şam ve halep'in ele geçirilmesi ile daha çok ilgilenmekteydiler.
bizans üzerine çalışan tarihçiler malazgirt savaşı için "sonun başlangıcı" derler.
üstteki yazarın dediği doğrudur. malazgirt savaşı bir savunma savaşıydı. çünkü yapılan antlaşmada selçuklu devletinin tek toprak talebi dahi yoktu. ancak bizans imparatoru'nun serbest bırakıldıktan sonra geri dönüş yolunda gözlerine mil çekilerek sürgüne yollanmasıyla antlaşma bozulmuştu. imparator hem savaş sırasında hem de savaştan sonra da ihanete uğramıştı. büyük selçuklu devleti, antlaşma bozulduktan sonra da anadolu'ya doğrudan girmedi. savaştan sonra anadolu'yu savunabilecek bir ordu kalmamıştı. büyük selçuklu devleti kendisinden toprak isteyen diğer türk beyleri'ne "anadolu'ya gidin orada toprak var" dedi. işte bu artuklular ve danişmendliler anadoluyu fethettiler. selçuklu hanedanının diğer kolundan olan ve büyük selçuklu devleti ile iyi geçinemeyen kutalmışoğlu süleyman şah ise iznik şehrini fethetti ve burayı başkent yaptı. yani büyük selçuklu devleti rey ve ısfahan'da mutluydu. anadolu onlar için çok da önemli değildi. şam ve halep'in ele geçirilmesi ile daha çok ilgilenmekteydiler.
bizans üzerine çalışan tarihçiler malazgirt savaşı için "sonun başlangıcı" derler.
devamını gör...
dost kitabevi
ankara'da kültür kitapçılığının son kalesi. kendisine kısaca "dost" deriz. uğrak buluşma mekanımızdır. alt katındaki puzzle bölümü ankara şartlarında oldukça geniştir. arkadaşlarımızı beklerken içeri girip kitap, dergi karıştırmak yıllardır değişmeyen geleneğimizdir.
devamını gör...
sessizlik
sessizliğin çeşitleri var. ilki ölüm sessizliğidir. bu sessizliği yaşamak için illa birinin ölmesine gerek yok. hüzün dolu olduğu için bu ismi koydum. bu sessizlik zordur, acı verir. bazen böyle sanki zaman durmuş, herkes susmuş, dışarda yağan yağmur bile bize ağlamış gibi olur. bu sessizlikteki sessiz çığlıklarımızı kimse duymadı.
diğer bir sessizlik çeşidimiz ise huzur sessizliğidir. içimizdeki sesi duymamıza yardımcı olur. tüm dış seslerden arınıp iç dünyamıza giden yoldur aslında bu sessizlik. güzeldir, insana huzur verir.
yaşadığınız tüm sessizliklerin huzur sessizliği olması dileğiyle.
diğer bir sessizlik çeşidimiz ise huzur sessizliğidir. içimizdeki sesi duymamıza yardımcı olur. tüm dış seslerden arınıp iç dünyamıza giden yoldur aslında bu sessizlik. güzeldir, insana huzur verir.
yaşadığınız tüm sessizliklerin huzur sessizliği olması dileğiyle.
devamını gör...
seri tanım silme özgürlüğü
özgürlük özgürlük deyip, her aşamasında engelle karşılaşılan durum.
geçenlerde benim de başıma geldi.
2-3 entry siliyorsun iş bitiyo.
ya ben buraya kendi rızamla gelmişim, birşeyler yazıp çizmişim, bir süre sonra da gitmek istemişim,
giderken de benden geriye hiç birşey kalmasın diyorum, ama yapamıyorum, sistem izin vermiyor.
moderasyon kızmasın da, bir sürü saçmalık ortalıkta dolaşırken, burayı bu şekilde nasıl ayakta tutup devam ettirecekler çok merak ediyorum doğrusu.
ınsanları buraya doldurmak değil, onları kendilerini iyi hissedecekleri bir ortamda tutabilmek önemli olan...
geçenlerde benim de başıma geldi.
2-3 entry siliyorsun iş bitiyo.
ya ben buraya kendi rızamla gelmişim, birşeyler yazıp çizmişim, bir süre sonra da gitmek istemişim,
giderken de benden geriye hiç birşey kalmasın diyorum, ama yapamıyorum, sistem izin vermiyor.
moderasyon kızmasın da, bir sürü saçmalık ortalıkta dolaşırken, burayı bu şekilde nasıl ayakta tutup devam ettirecekler çok merak ediyorum doğrusu.
ınsanları buraya doldurmak değil, onları kendilerini iyi hissedecekleri bir ortamda tutabilmek önemli olan...
devamını gör...



