psikolog ferhat jak içöz tarafından yazılmış, varoluşçu felsefe ve varoluşçu psikoterapi alanında türkçe'deki en iyi örneklerden olan kitap. yazarın kendisi de bir varoluşçu psikoterapisttir. kitabın kapağında da yazdığı üzere varoluşçu felsefe ve psikoterapiden öğrenebileceklerimizi derlemiş. toplam 40 bölümde varoluşçuluk bakış açısıyla hayata nasıl bakacağımızı, hayatımızı nasıl anlamlandırabileceğimizi, aile ilişkileri, sosyal ilişkiler, kendimize bakış açımız, yaşam amaçları, ölüm, duygular, düşünceler, yeme alışkanlıklarımız gibi bir çok konuya değinmiş. kesinlikle bir kişisel gelişim kitabı değil. bir varoluşçu psikoterapi kitabı. gerek psikoloji öğrencileri ve psikoterapist olmak isteyenler gerekse de kendini ve dünyayı tanımak isteyen diğer kişiler için mükemmel bir başlangıç kitabı. ben bana gelen danışanlara mutlaka öneriyorum her seansta. yazarıun aynı isimli podcastleri de bulunmakta. ve yine varoluşçu psikpoterapi eğitimleri de vermekte. varoluşçu felsefeye ve varoluşçu psikoterapiye ilgisi olanların mutlaka okuması gereken bir kitap. diğer kitaplar genelde çeviri kitaplar oluyor. bu kitabın farkı ise bir türk yazar tarafından yazılmış olması. anlaşılması çok kolay ve çok işinize yarayacak bir kitap.
devamını gör...

iyi geceler, ihtiyacı olan alsın, deyip terk ettiğim başlık...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türk müzisyen, besteci ve aranjör.

türkiye'nin en üretken müzisyenlerinden biridir. yaptığı bestelerle birçok sanatçının kariyerini olumlu yönde etkilemiştir.
o, ayrıca aşk filmlerinin unutulmaz bestecisidir.

sezen aksu'ya verdiği; firuze, hasret, rakkas
nükhet duru'ya verdiği; sevda
şarkılarıyla, türk müziğine damga vurmuştur.

delisin, ağla sevdam, kalbim ege'de kaldı, bir vurgun sevda, petrol gibi bestelerde onun eseridir.

onlarca film müziğinin altında da onun imzası vardır; ağır roman, arabesk, aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni, muhsin bey, anayurt oteli, milyarder.

73 yaşındayken bir kaza geçirerek, bel kemiği kırılır. alındığı ameliyat sonrası, 20 nisan 2016 tarihinde hayata gözlerini yumar.
devamını gör...

narsistlikten kaynaklanabilir. kurban olsunlar böyle narsiste.
devamını gör...

erzincan'ın (bkz: kemaliye) ilçesinin eski ismi. osmanlı hakimiyetinin görüldüğü dönemde bu yöreye sırt anlamına gelen eğin ismi veriliyor. 1922 yılında da adı kemal atatürk 'ten esinlenerek kemaliye oluyor. bunu öğrenmek de daha bir güzel ve manidar geldi.
devamını gör...

bana olmuş kan davalı
bunlar hep köylü adabı
terk et git buraları
aşamadıysan ortaçağı.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

olmayan paradokstur. tanrı mantık çerçevesi içerisinde hareket ediyorsa, "tanrı kaldıramayacağı bir kaya yaratabilir mi?" sorusu anlamsızlaşır. çünkü sorulan soru mantık kurallarının dışındadır. eğer tanrı mantık çerçevesi dışına çıkabiliyorsa, insan bu sorunun cevabını bilemez, ve ne derse desin bir paradoksa yol açar. çünkü insan aklı ve düşünce tarzı, bunu gerektirir. fakat bu (tanrının mantık çerçevesi dışında hareket ettiğini düşünürsek eğer) tanrı için bir paradoksa yol açmaz.

barnabas incilinde bu konu hakkında çok güzel bir örnek vardır;


sonra, başkahin iki yaşlı kâhini gizlice çağırarak mabedten çıkıp, öğle namazını kılmak için süleyman verandasında oturup beklemekte olan isa'ya gönderdi. ve, (isa'nın) yanında halktan büyük bir kalabalıkla birlikte havarileri de bulunuyordu. kâhinler isa'ya yaklaşıp dediler: "muallim, insan (adem) ekini ve meyveyi neden yedi? allah onu yemesini istedi mi, istemedi mi?" ve, onlar bunu isa'yı yanıltmak için dediler; çünkü, "allah istedi" dese, "(öyleyse) niçin yasakladı?" karşılığını verecekler, "allah istemedi" dese, "o halde, allah'ın istediğinin aksini yapabildiğine göre, insan allah'tan daha büyük bir güce sahip" diyeceklerdi. isa cevap verdi: "sizin sorunuz, dağın üstünden geçen ve sağ ve solunda uçurum bulunan bir yol gibi, ama ben ortadan yürüyeceğim."


edit: başlık benim değildir. fakat görülen o ki, bana kaldı.
devamını gör...

sanki içimde deprem olmuşta bende o göçüğün altında kalmış gibi hissederim çoğu zaman.
devamını gör...

türkiye'de yaşam ucuz evet ama cümle yanlış olmuş.
"türkiye'de insan yaşamı ucuz."
devamını gör...

bize yapılmadı ama bunları görmek sevindiricidir. yeni gelenler hoş gelmişler, kalemleri daim olsun. ^^
devamını gör...

bu bir pagan geleneği. tıpkı kurban kesmek gibi. müslümanlar olarak paganizmi hristiyanlardan daha fazla yaşatıyoruz.
devamını gör...

aldım ya, daha ne yapayım dedirten başlık.
devamını gör...

kalabalık bir ortama girdiğimde eğer etkin olmam veya sürekli konuşmam gereken bir görevim yoksa, bekleme modunda kalmam gerekiyorsa kendim bile fark etmeden insanların hallerini gözlemliyorum. dıdısının dıdısı olarak mecburiyetten gittiğim akraba toplantılarında, hiçbir işe yaramayacağını bildiğim ve insanların sırf yasak savmak için katıldığı ve konuşmacıların da çıkıp içi dolu sözler söyler gibi yaptığı kurum toplantılarında, boş derslerde, bir yerde sıra beklerken, çarşıda pazarda bir şey satın alacakken örneğin. bu tür gözlemlerin en eğlencelisi de çarşı pazardayken oluyor, çünkü esnafından sucusuna her yaştan insanın, türlü çeşit rengin bir arada toplandığı nadir yerler pazarlar. en azından böyle bir ortamı gözlemlemiştim ömrümün erken dönemlerinde.

bir zamanlar ege'nin çok da büyük olmayan bir ilçesinde büyüme telaşı içindeyken ben, haftanın en büyük pazarının olduğu perşembe günleri okul sonrası eğer dersim filan yoksa annemle ıvır zıvır almaya sosyete pazarına giderdik, o zamanlar öyle mağazalar filan ancak bayramlık almak için gittiğimiz yerler olduğundan gündelik kıyafetlerimiz pazar işiydi. ama hakkını vermek gerekir, oraya gelen ürünler ihraç fazlası olduğundan hem güzel hem uygun fiyatlı olurdu. pazarın kurulduğu mahallede esnafın da ihya olduğu bir gündü o gün, ama sanırım tek bir esnaf hariç: dağınık amca. adını duyduğumda istemsizce gülmeye başladığım bir züccaciyeci, huysuz olduğu söylenen bir ihtiyar adam. her gidişimde hallerini izleyip içimden kıkırdadığım için benim gözümde bir tür halk ünlüsü. gerçek adının ne olduğunu bilmiyorum ama lakabını ve dillere destan dükkanının bilmeyen yoktur; yani dağınık amca'yı kime sorsanız gösterir. bu orta halli ilçedeki amcalar ya da teyzeler mutfağa/banyoya/eve dair herhangi bir alışveriş yapmak istediklerinde önce buraya gelirlerdi ben çocukken. ama öyle içeride gezindiklerini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. büyükçe bir bakkal dükkanı boyundaki dükkanının içine eşyadan girilmezdi dağınık amca'nın. adıyla müsemma olduğundan dükkanın kapısından öteye geçebilmek bir tek onun yapabileceği işti. "o dükkanın kendi içinde bir düzeni var."dı ne de olsa. bu lafı yıllardır düstur edinmiş dağınık amca ne konuda hangi ürünü isterseniz isteyin eliyle koymuş gibi hemencecik buluverirdi. oldu ya bulamadıysa, size çarşıda şöyle bir tur atmanızı, varsa işinizi gücünüzü halledip dönüşte tekrar uğramanızı, o zaman siparişinizin hazır olacağını söylerdi. sahiden de sizi gördüğünde poşetinizi uzatır, aradığınız ürünle gönderirdi sizi.

genellikle ters bir adamdı, çocukluğumdan beri yüzünün güldüğünü görmedim desem yeridir hani. üstü başı da namıyla uyum içinde, dağınık beyaz saçları çılgın profesör edasındaydı. ama ciddiydi, bir şeyleri arayıp bulması bugünün arama motorlarına nispet eder gibi saniyeler sürse de ciddiyetinden taviz vermezdi. bu nedenle pazarlık yapmaya çekinirdiniz. gerçi fiyatları pazarlık yapmayı gerektirmeyecek kadar uygundu ya, başka bir yerde de o ürünleri bulmak güç olurdu. süpermarketlerle bir milyoncuların açıldığı ve perşembe pazarının şehir merkezinden biraz uzak bir yere taşındığı iki binli yıllarda bile insanlar kolay bulamadıkları ürünler için sık sık ziyaret ederdi dağınık amcayı. çünkü hiçbir dükkanda bulamadığınız teferruatlu bir ürünü ancak burada bulabilirdiniz. bir keresinde annemin tarihi eser sayılabilecek düdüklü tenceresi için lastik sormaya gitmiştik, biz söyler söylemez iki dakika içinde bulup getirince adamın karşısında esas duruşa geçip "saygılar dağınık amca!" demek için zor tutmuştum kendimi. sabahları dükkanının önüne kap kacak leğen ne varsa yayar, akşamları da her şeyi toplayıp teperdi dükkanın içine. öyle bir yerdi ki bu dükkan, benim gibi antin kuntin şeylere meraklı biri iseniz türkiye tarihinde ilk üretilen borcam'ı bile bulabilirdiniz burada.

bundan birkaç yıl önce çok yorulmuş olmalı ki sessiz sedasız kapatmış dükkanı, ne var ne yoksa boşaltmışlar. vefat mı etti diye düşündüm ama değilmiş. yorulduysa karmaşadan değildir diye düşündüm, belki başka bir şeydi onu hep bildiğimiz huysuz dağınık amca yapan, "benden bu kadar" demesine vesile olan. o dükkanın yerine çok alakasız bir şey açılmış, en son gittiğimde gördüğüm buydu. günlük hayatta karşılaştığımız nice ilginç karakter gibi, sadece ilçenin değil bölgenin de önemli bir değeri, farklı bir rengiydi dağınık amca. yaşıyorsa mutlu bir ömrü olsun. namını da hakikaten dağınık insanlar için kullanmak üzere ara sıra ödünç aldığımızı bilse bir kerecik güler miydi bilmiyorum ama onun hallerine bugün bile gülerken önemli bir şey anımsamama neden olduğu için müteşekkirim. herkesin hikayesi ayrı, herkesin hikayesi kendine özgü. insanların farklı hallerine tanık olurken eğer safi bir kötülük değilse sezdiğimiz, yargılamadan düşünmek doğru bir yaklaşım olacak. belki o zaman kendimize dair yargılarla başa çıkmayı da öğreniriz şu kısa ömürde.
devamını gör...

sevgi dolu güzel insanların yaptığıdır. ama selamla da yetinmiyorlar, bazıları önünü kesip zorla kendini sevdiriyor. bazılarıysa yargılar gözlerle seni izliyor. ama olsun seviyorum yine de kendilerini. selam vermesem bile şöyle bakıp bi gülümsüyorum. kedi de şaşırıyor tabi, bu beni anlıyor mu diye.
devamını gör...

akşama doğru azalırsa yağmur, kız kulesi ve adalar; ah burda olsan, çok güzel hala istanbulda sonbahar*.

isterseniiz
devamını gör...

utanç verici benzetmelerde bugün de bunu irdeliyoruz.
kadınların evlenmek için talep edilmesi gereğinden hareket ederek kullanıldığını düşünüyorum.
insanların tercihleri doğrultusunda evlenmemeyi seçme hakları olamaz hele kadınların hiç olamaz.
evliliği ideal yaşam biçimi olarak vurgulamaktan 21. yyda bile vazgeçmiyor insanlar. bu tarz incitici, aşağılayıcı, utanç verici sözlerin, kelime dağarcığımızdan hızla çıkması ve hayata dair yeni bakış açıları geliştirmemiz gerekiyor.
devamını gör...

"vakit varken tomurcukları topla. zaman hala uçup gidiyor ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüyor olabilir" - ölü ozanlar derneği
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim