2013 yilinda beyaz saray'da obama'nin basin toplantisiyla duyurdugu bir girisim (proje). proje darpa tarafindan desteklenip, amerika, kanada, avusturalya ve danimarka tarafindan organize edilmektedir.

projenin amaci şu; beynin elektriksel yolaklarini haritalanmasiyla noronlarin cozumlenmemis isleyislerini aydinlatmak. bununla beraber sizofreni, bipolar, alzheimer ve bircok rahatsizligin onune gecebilmek. o yuzden ozellikle norologlar icin oldukca heyecan verici bir proje. ilerleyen zamanlarda girisimin sonuclanmasi dahilinde beyinle alakali bir cok soru isaretinin cevabi buyuk ihtimalle bulunmus olacak. insan davranislari, bilinc ve zihinsel problemler cok daha net anlasilabilecek. girisime amerika yaklasik 3 milyar dolara yakin fon saglanabilecegini bildirmis ayrica. proje de son teknoloji bilgisayarlar ve makinalar kullanilarak insan beyninin kopyasi simule edilebilecek. su an itibariyla calismalarin suresi net olarak ne zaman sonlanir bilinmemekle beraber 15 yil surmesi bekleniyor. projenin su anki gidisati hakkinda net bulgular internette bulunmuyor. oncelik olarak zaten deneyler hayvanlar uzerinde baslayacak. yapilan planlamaya gore farelerden 50 bin noron alinarak elektiriksel aktiviteleri incelenecek (ilk bes yillik planlamalari bu yondeydi). sonrasi 10 yil icerisinde bu sayi 100 kusur binden milyonluk noronlara kadar artacak(ti). bu arada avrupa'nin da buna benzer rakip projesi bulunuyor. human brain project olarak adlandirdiklari projenin gidisati bir tik farkli gibi. onlar tek tek noron kaydetip incelemek yerine, noronlarin davranislarini taklit eden bilgisayarlar uretip, insan beyninin simule edecekler. iki projenin sonuclanmasi tip alaninda cigir acacak ama tipki genom projesi gibi kotu niyetle kullanimi da soz konusu olacak. bakacagiz zaman neler gosterecek...
tam kaynak degil ama yine de braininitiative.nih.gov/
devamını gör...

az önce şöminemin karşısında blue label viskimi yudumlayıp bir yandan da entel entel a2'yi izlerken aklımda birdenbire çakan düşünce. kimse bahsetmemiş bundan sanırım sözlükte aradım, yine yok.

bakın sürekli ingilizce konuşuyor, benim buna ben her türlü saygım var ancak şirketteki herkesin ingilizce konuşmasını istediğini gördüm bölümü izlerken,

neden arkadaşım? sömürgeleştirme içgüdünüz bitmedi mi yoksa?

burası türkiye ve hiçbir işveren, işçisine "ingilizce öğrenceksin" diye mobbing yapmıyor. mesela haluk ya da selami'nin ingilizce bilmediğini görüyoruz. adamlar bu firmaya başvururken cv'sinde yazıyor şu kadar ingilizce bilgimiz var ya da proficiency yok diye ibare düşüyor. zaten ingilizce bilmiyorlar, bunu zorlamaya hakkın var mı mary hanım? soruyorum, yok sanırım.

aynı şekilde iş yerine abuk sabuk eğitmenler getiriyor. neymiş efendim enstrüman öğrenilecekmiş, neymiş efendim aerobik yapılacakmış da bilmem ne? madem o kadar kişisel gelişime önem veriyorsun, haftaiçi bir günü off-day yaparsın ve işçilerini eğitirsin, iş esnasında bu adamları yormanın maksadı nedir?

ben söyleyeyim, işçiyi daha fazla yormak, verdiğiniz iki kuruş maaşı zehir lokma etmek...

bir de ayrıyeten duygusuzsun. fısfıs ismail kadar entelektüel bir karadeniz erkeğinin kendisine yaptığı bütün nezaketleri, incelikleri görmeyecek kadar batıcısın, sebebi bu... fısfıs anadolu erkeği çünkü, senin meşrebine uymuyor.

çok sinirlendim sözlük. yönetmen birol güven'le konuştum şimdi, "abi cahildik yaptık bir şeyler gençken..." diyor. yayın hakları bitince satın alıp bir depoda yakmak istiyorum mary hanımlı bölümleri.
devamını gör...

italyan ve dünya edebiyatının en ünlü ve en tanınan epik şiiridir şiir oldugu kadar destansıdır.

dante eserine yalnızca komedya diyordu fakat giovanni boccaccio tarafından ilahi kelimesi de eklendi ve o günden itibaren adı ilahi komedya olarak kaldı.

eserin bir diğer özelliği kitapta yazdığına göre toscana lehçesini kullanılarak italyan dilinin ilk ve en uzun şiiri olması. toscana lehçesi diye belirttim çünkü o dönemde italyada oldukça fazla italyan aksanı lehçesi ayriyetten latince de kullanıldığı için epey fazla dil mevcuttu bu yönden italyancanın gelişimine de katkısı oldugu yadsınamaz bir gerçek.

şiirin toplam dize sayısı 14233'dür ve ilk kez dante'nin kullandığı terza rima (aba,cbc,bdb vb.) kalıbıyla yazılmıştır.her bölümde 33 kanto yer alır toplamda 3 bölümden oluşur ve cehennem'e giriş bölümündeki kantoyla birlikte toplamda 100 kanto yer alır.

cehennem,araf ve cennet olmak üzere 3 bölüm den oluşur bu bölümlerin ikisinde cehennem ve arafta büyük usta,bilge kişi diye nitelendirdiği vergilius ona bu düşsel gezide yardımcı ve önder olur. cennette ise büyük sevgi duydugu gençlik aşkı beatrice ona eşlik eder.

dante yaşamının önemli bir bölümünü sürgünde geçirdiği için ve çözümü tanrı ya sıgınmada bulduğu için insanlara (aynı zamanda kendisine) doğru yolu göstermek amacıyla ilahi komedya'yı yazmış.

kitaptan alıntılar vermek gerekirse;

--- alıntı ---

insan yalnızca başkalarına zarar verecek şeyden korkmalı ,
bunun dışında korkuya yer olmamalı..

akıl, kötü niyetle kaba kuvvetle birleşirse, kimse karşı koyamaz bu güce..

aslınızı düşünün isterseniz; hayvanlar gibi yaşamak için dünyaya gelmediniz, erdem ve bilgi peşinde koşmak göreviniz..

--- alıntı ---
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

öncelikle ayın evrelerinin insan ve doğa üzerindeki etkileri bilim için hala şaibeli bir konudur. bazı bilim adamları bu çeşitli araştırmalarla böyle bir etkinin olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını iddia ederken, aksi yönde veri sunan bilim adamları da mevcut.

tam olarak araştırmasam da benim üstümde kesinlikle bi etki oluşuyor. kurt adam değilim. auuuuu diye bağırmıyorum ama dolunay yokken daha sakin biri olduğumu fark ettim.
biriyle bi tartışma ya da kavga yaşadığımda, o günün akşamı göğe bakıyorum ve ahanda orda işte! yusyuvarlak ve bembeyaz ay.

aşırı duygusal olduğum zamanlar yine göğe bakıyorum, yine orda. boğazımdaki düğümün sebebini ay’ın şekline bağlamak ne kadar zeka işi bende bilmiyorum. hislerim bu şekilde.

edit:

gelgit başlığını okudum da geldim.


kütleçekim uygulaması bir 'germe etkisi' yaratacaktır.yani aya bakan tarafı kendine doğru çekip dikine doğruda hafifçe sıkıştıracaktır efem..
diyor psilosibin (bkz: #508084">#508084)

ben de sıkıştığımı hissediyorum tam olarak. sığamıyorum dünyaya. içim daralıyor, boğuluyorum.

gerçek anlamda nefes alamıyorum sanki. e haliyle mutsuzum. neşeli şarkılarında faydası yok. bugün dolunayın üçüncü günü ve yeminle delireceğim artık, sal beni diye böğürmek istiyorum. akrepliymis bi de... hiç dinlemedigim insanları dinliyorum youtube'da of of.
buraya kadar okuyan varsa sizi temin ederim ki bu plasebo ya da batıl inanç değil. kaç gündür başıma sancılar giriyor, okuyorum ama dalıyorum bi süre sonra. hiç bi şey izleyemiyorum. yerimden kalkmak işkence gibi geliyor. depresyonda da değilim, biliyorum geçecek ama o gün bugün değil işte. içim sıkılıyor bin tane ilgi alanım olduğu halde. uyuyamıyorum. kaç gündür sağ/sol dön manyak oldum. geceleri aniden uyanıyorum, huzursuzlanıyorum. ay dünyaya fazla yaklaştı ve bu beni çılgına çeviriyor.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

öyle yazar kaldıysa alnından öpeyim.

(sirf emek verip yazmış diye bile oy veriyorsa özellikle) . saatlerce uğraşıp tanım giren insanlar var. buna bende dahil.

okumadan oylamam bende. bazen başlığa bakıyorum ilgimi çekmiyor ama x yazar uzunca tanım girmiş, bilgisini, düşüncelerini yazmış. sirf emeğe saygı diye oy veririm. bilirim çünkü ne istekle, zorlukla yazdığını.

okuyun, oylayın gerekirse favlayın. sözlüğün size ihtiyacı var.

ben dizilerle ilgili tanım girmeyi çok seviyorum. diziyi çok severim, tavsiye ederim yazmaktansa, karakterlere, konusuna, uyarlama ise hangi projelerden, sevdiğim-sevmediğim karakterlerden, nerde çekildiğine, oyuncu kadrosuna kadar yazarım. görselde eklenince roman gibi gözüküyor çoğu yazarın gözüne.

benimde yapım böyle. biri çıkar "diziyi anlatmışsın" der, diğeri "dizinin senaristi misin?" diye dalga geçer.

şevkimiz kırılıyor, yapmayın.
devamını gör...

herkes özenir bazen böyle şeylere, ama bunları gerçek hayata aktarmak sakıncalı sanki..
devamını gör...

elleriyle sokak köpeklerine su içeren güzel ülkemin güzel insanlarıdır.

devamını gör...

puantilizm, yani noktacılık adıyla bilinen bilimsel resim tekniğini ustalıkla kullanan fransız post-izlenimci ressam georges seurrat, bu eseri 1884-1886 yılları arasında yaptı. nokta darbelerini minik fırça darbeleriyle harmanlayan ve zıt renkleri başarıyla kullanan seurrat, bilim insanı arkadaşları michel eugene chevreul ve ogden rood’dan esinlenerek bu yöntemi benimsedi. paul signac, van gogh, henri edmund cross gibi ressamların da puantilizm tekniğini kullandığını belirtelim.
örnekleri;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"adını hatırlayan son kişi de öldüğü zaman, hiç doğmamış olacaksın."
devamını gör...

öncelikle şunu belirteyim, akademi ödülleri denen şeyin tarihte gelmiş geçmiş en büyük mıçmasıdır. sadece üç dalda oscara aday gösterilmiş, hiçbirini alamamış, kıymeti o zamanlar bilinmemiş ama seneler geçtikçe güzel yaşlanan bir film olmuştur. tıpkı yıllandıkça tadı ve değeri artan bir şarap gibidir. bu nedenle ilk kez seyreden yeni nesillerin bile gönlünde taht kurmuştur. reginald rose' un aynı isimli oyunundan gene kendisi tarafından senaryolaştırılmış 1957 yapımı film olup yönetmeni sinemanın ustalarından sidney lumet tir. (bkz: kült film)

film çok düşük bir bütçe ve bunun getirdiği zorluklarla çekilmiş olmasına rağmen güzel değil çok güzel bir film nasıl yapılırın en güzel örneklerinden biridir belki en iyi örneğidir. bu konuda to kill a mockingbird ile yarışır ama bariz biçimde 12 engri men daha üstündür.*

filmin herşeyini geçin şu sübliminal mesajlar bile nasıl bir şey olduğunu anlamanıza yarar:
- herkes siyah elbiseliyken yalnızca bir jüri üyesinin beyaz takım elbise giymesi ( ki bu jüri no 8 i oynayan henry fonda, yani en başta ayak direyen tek kişi),
- jüri odasındayken baştan beri vantilatörün çalışmadığına karar verip, aslında lambaya bağlı olduğu için çalışmadığını tesadüfen öğrenmeleri ve “önyargıları” sebebiyle uzun süre boyunca sıcakta bunalmaları,
- jüriyi boğan sıcak havanın olaylar biraz çözülmeye başlayınca serinleyerek yağmura dönmesi, bu ve bunun gibi hatırlayamadığım bir sürü konu.

film üç dalda 1957 akademi ödüllerine aday olmuş ve üçünde de o sene en iyi film akademi ödülünü alacak olan the bridge on the river kwai filmine kaybetmiş. bu üç adaylık en iyi film akademi ödülü, en iyi yönetmen akademi ödülü ve en iyi uyarlama senaryo akademi ödülü. tamam kwai köprüsü iyi filmdir ama bununla kıyaslanacak bir film değildir.

filmde en başta hayır oyu veren tek kişi olan jüri no 8 i oynayan henry fonda' nın en son ikna ettiği adam olan jüri no 3 ü oynayan lee j. cobb da müthiş bir oyunculuk çıkartıyor.

filmin siyah beyaz olan görüntüleri ve çekim teknikleri de anlatılasıdır:
- filmin başlangıcında, kameraların tümü göz seviyesinin üzerine yerleştirilmiş ve nesneler arasında daha büyük bir mesafe görünümü vermek için kamera geniş açılı lenslerle çekim yapmaktadır.

- film ilerledikçe kameralar göz hizasından çekim yapar.

- filmin sonuna doğru neredeyse tamamı göz seviyesinin altında, yakın çekimde ve klostrofobi hissini artırmak için telefoto lenslerle çekim yapılmıştır.

- filmin sonunda mahkeme binasından çıkarken gene tepeden geniş açı ile çekim yapılarak özgürlük hissi vurgulanmıştır.

yönetmen sidney lumet, oyuncuların hepsini aynı odaya birkaç saatliğine kapatmış ve burada prova yapmalarını sağlayarak bir odaya kapatılmanın nasıl bir şey olacağını anlamalarını istemiş, bu da doğal olarak filmdeki performanslarının doğal gözükmesini sağlamış.

film gişede beklenen ilgiyi görememiş (yuh ki yuh). bu yüzden henry fonda filmin karından alacağı parayı alamamıştır. buna rağmen fonda kariyerinde bu filmi en iyi üç filmi arasına koyar. diğer ikisi the grapes of wrath (1940) ve the ox-bow incident (1942).

bu film genellikle işletme okullarında ve atölyelerinde (workshop) ve hukuk fakültelerinde ; ekip dinamiklerini ve fikir ayrılıklarını çözme tekniklerini göstermek için kullanılır.

henry fonda kendisini filmlerinde izlemekten hoşlanmadığı için film yayınlanmadan önce tamamını izlememiş. ancak, izlediği kadar olanı için gitmeden önce yönetmen sidney lumet'e "sidney, bu muhteşem" demiştir.

filmde zanlı olan gencin etnik kökeni belirtilmemektedir. tek gerçek olan kuzey amerika kökenli olmadığıdır. filmde bu şekilde ırkçı bir yaklaşım sergilenmesi sağlanılmış. (bana italyan asıllı veya hispanik gibi gelir her seferinde). gerçek adı john savoca dır ve filmde çok az gözükür. gerçek hayattada kim olduğu hakkında internette pek bir bilgi yok. zaten tek filmde oynamış, sonra medyanın önüne hiç çıkmamıştır.

filmde oynayan 12 jüriden en son hayatta kalanı olan jüri no 5 jack klugman 24.12.2012 de ölmüş. hepsi öbür dünyada jürinin karşısına çıkacak duruma gelmiş anlayacağınız.

filmin üç dakikası dışında tamamı yaklaşık 5 metreye 7 metre gibi olan jüri odası içinde çekilmiştir. tek mekanda geçen filmler arasında müstesna bir yerdedir.

dağıtıcı firma united artists henry fonda'dan bu filme yapımcı olmasını istemiş, böylece fonda filmin hem oyuncusu hem de yapımcısı olmuştur. ancak bir daha asla bir filme yapımcılık yapmamaya karar vermiş.

film boyunca oniki jüri üyesinden sadece ikisinin adı bellidir. jüri no 8 mr. davis, jüri no 9 mr. mccardle. bunun dışındakilerin isimleri bilinmez.

filmin sosyal psikolojik incelemesini ise buradan okuyabilirsiniz.
devamını gör...

yahudi asıllı avusturyalı yazar.o dönem nazi baskısıyla kitapları yakılmış ülkesini terketmek zorunda kalmış.üstüne ben umudumu yitirdim ama siz yitirmeyin diye bir mektup bırakıp intihar etmiştir.geriye çok samimi hayat dersi veren birbirinden güzel hikayeler bırakmıştır...umudu yitirmemek dileğiyle..
devamını gör...

maddi beklenti olmadan sadece tekrar evlenmek için kapı önüne koyan anne babalar var. çok büyük bir durum değil benim gözümde.
devamını gör...

geceleri ağlamama sebep olan ders. platona felsefe okulunun girişine bilmeyen giremez yazdıracak kadar da önemlidir, beynim almamaktadır.
devamını gör...

yaklaşık 5 yıldır kanserle savaşıyorum ben. geçen zaman içinde kemoterapiler, ameliyatlar artık belli bir andan sonra çekilmez hale geliyor.
bunun üzerine yaptığım araştırmalar neticesinde karşıma çıkan bir mesele bu su orucu .
tabii sadece su yok işin içinde,
önce lavman yapıyorsun, sonra içine konulan bazı farklı kimyasalların olduğu bir buhar makinesinin bulunduğu odada bu buharı içine çekiyorsun, tüm bunları yaparken de sadece su tüketerek en az 21 gün hatta bir aya kadar uzayan bir süreçte bunu uyguluyorsun .

ılk etapta başlayayım diye düşündüm ama aklıma bazı sorular geldi . şöyle ki ,

biz kanser hastalarının bağışıklığı zaten düşük, vücudu dirençli tutmanın tek yolu iyi bir beslenme ve moral. tüm bu süreçte vücud bu gücü nereden alacak , bulacak .
ıyi birşey yapayım derken , telafisi mümkün olmayan bir yola girilebilir mi gibi sorular .

modern tıp hekimlerinin bu konulara yaklaşımı zaten malum , konuşturmazlar bile ,
sonuçta nasıl bir etki yapacağının bilinmemesi sebebiyle vaz gectigim olay .
ancak hala soru işaretlerine sebep olan , acaba dedirten durum .
devamını gör...

safranın fizyolojik sekresyonunu değerlendirmek için kullanılan bir görüntüleme yöntemidir.
iminodiasetik asit türevi bir madde verildikten karaciğer ve safra yapılarının boyanıp boyanmadığına bakılır.
akut kolesistit tanısında en iyi yöntem olarak bilinir ancak pratikte kullanımı şuan yoktur.
devamını gör...

tahirle zühre meselesi
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.

meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
devamını gör...

ingilizce do not kelimesinin kısaltılmış halidir. do bir nota olduğu gibi, ingilizce de "yapmak" manasına gelir. "not"ın ingilizce karşılığı "değil"dir.

ikisi birleşince olumsuz bir durum ifade eder. "yapamam" gibi bir anlama çıkar.
okunuşu: dümdüz don't.

ayrıca ed sheeran'ın muntazam bir şarkısıdır.
şarkı için tık tık.
devamını gör...

küçük üzüntüler konuşur; büyük acılar sessizdir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim