finalini beceremedim ya.

tanım : son dakika batırdığım yayındır. *
devamını gör...

bilincin açık olduğu, bedenin değil de ruhun yolculuğa çıktığı seyahattir. korktuğum için yapamadığımı söylemek isterim.

okuyunca güzel gibi görünse de tehlikeli olmadığını kimse söyleyemez. ruh her an bedenden kopabilir ve başına buyruk dolaşmaya başlayabilir. bunn tıptaki adına bitkisel hayat diyebilirsiniz.
devamını gör...

internette caillou lösemili diye bir yalan var.

gerçeği şöyle:


dizideki caillou karakterinin saçı yoktur. dizinin yapımcıları bu konu hakkındaki soruları resmî sitesinde şöyle yanıtlamışlardır: kitaptaki caillou karakterinin yaşı, çizgi dizidekinden daha küçüktür ve bebeklerin saçları gür değildir. diziye yapılan uyarlamada da aslı bozulmamış ve bu yüzden yaşı büyümesine karşın caillou karakteri televizyona saçsız olarak aktarılmıştır.

kaynak:

tr.m.wikipedia.org/wiki/Cai...

arkadaşlar, ne de olsa yalanların sonu gelmez doğrusu ne demedikçe...
devamını gör...

tiramisu +cheese cake.
bunlar tatlı ise revani ne diye sorarım.
devamını gör...

değerli dostlar; barbizon bir köy.
konuya nereden başlayacağımı kestiremiyorum.
her şey şu ukdeyi doldurmamla başladı. #1189967

bu ukdede bahsettiğimiz gibi 19 yy'da fransız ressamlar her şeyi kurallara kanunlara göre yapmaktan sıkıldılar. sanat okulları bu konuda çok katıydı. ''hay böyle işin'' diyerek tuvallerini çizimlerini biraz nefes almak için ormanıyla doğasıyla çok güzel bir köy olan barbizona attılar. gün boyunca doğayı inceleyerek, hemde ''iki lafın belini kırarak'' vakit geçirmeye başladılar.
yaptıkları resimler, ''gerçek'ti.
ışık insanlar doğa... herşey çok gerçekçi bir şekilde çiziliyordu. romantikler gibi ''yüce'' likten ve yüceltmekten kaçındılar.
(bkz: romantizm)#515945
bu başkaldıraya bir çok ressam katıldı
köye ilk gelen ressam theodore rousseau idi.

sonrasında, diaz, milet jacque geldi.. daha sonra gelenlerin ardı arkası kesilmedi ve köyde ressamların barınmasını karşılamak için iki otel yapıldı. sabah kahvaltılarını birlikte yapmak kurallarıydı. sonra doğaya açılır ne görürlerse onu çizerlerdi. resimlerinde taslak yoktur. onlar ışık etkisini dikkate alırlar ve fırça darbeleri onlar için önemli değildir.
neyse ''o''dur kardeşim.
bu ''neyse o'' akımına barbizon ekolü denir.

(bkz: ekspresyonizm)
devamını gör...

ya ben bu programı dinleyemeyince üzülüyorum. enerjisi güzel şeyler her daim bulunmuyor zira.
programın genel olarak saati bana uymuyor bana ama kulaklık kulakta dinlemeye çalışacağım.
iyi yayınlar.
devamını gör...

yüzüne su dökülerek uyandırılmak
devamını gör...

30 kişi mi 30 yaş üstü mü ? her türlü zokayı yutmuşum ben.*
devamını gör...

-birçok konuda net olabilmek, ne istediğini bilmek ve bunu karşıdaki kişiye ifade edebilmek.
-farklı görüşlere karşı hoşgörünün artması.
-karşındaki kişiyi olduğu gibi kabullenebilmek.
devamını gör...

sözlüğe çok güzel bilgiler bağışlayan çok güzel yazar, yazdığı gol olsun.
devamını gör...

(bkz: nike) nayık diyen var ya.
devamını gör...

hegel'den şöyle bir cümle kalmış aklımda; bilmeden bilgi nedir diye sormak, yüzmeden yüzmenin sınırlarını araştırmaya benzer. kendisi o yüzden bilgiden deği, "varlık"tan başlıyor.

kendinde şey/kendi için olan şey.

görü-gerçek

ayrımlar bunlar. zaman-mekan dışına çıkamayan aklın yapısal özellikleri. tüm gerçeklik zihnimizin doğaya kendini dayatarak onu çarpıtmasından ibarettir. hiçbir zaman uzam-zaman dışına çıkamayacak usumuzun çarpıttığı gerçekliği mutlaklaştırmak bir sefilliktir.

gerçeğin tanımını görülerden ibaret yapmamız kant sonrası imkansızdır. zaman-mekan insanın içinde akan görü biçimleri ise, bunları doğaya zihnimiz vuruyorsa, üstelik nedensellik dahi zihnimizin bir kategorisi ise hakikatten bahsetmek nasıl mümkün olabilir? eğer bunlar varsa, bunların dışında olan uzam-zaman dışı da olmalı. ancak bu kapı bize kapalı. içerisi hakkında konuşamayız. buna haddimiz yok.

bu "özgür" olduğumuzu zanneden köleler olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmenin verdiği devasa bir buhran. özgürlük ve bilgi birbirine bağlı şeyler. doğanın zorunluluk temelinde akmasını hep göz önünde tutmalı. bilinç yok, bilgi yok, sadece yasalar var. doğanın özü zorunluluk, insanın özü özgürlüktür.

şu an en derinden duyduğum şey; bizim kategoriler ve görü biçimleriyle çarpıttığımız gerçekliğe hiçbir zaman tam manasıyla ulaşamayacak olmamızın verdiği değersizlik hissi.

öznenin nesnesini bükmesinden bahsediyorum. nesneyi dahi duyu organlarımızın yapısına bağlı olarak algılamaktayız. duyu organları farklı evrimleşse idi, gerçeklik de değişecekti. üstüne üstlük akıl edilgen bir alıcı değil, etken bir bükücüdür. gerçeklik çok fazla işleme tabi tutuluyor. kesinlikle mutlaklaştırılamaz. çok kaypak bir zemin bu. geriye özgür olabilmeyi ummak kalıyor.

insanın ahlak ile özgür olabileceği savı kant'ın. insan duyusal ve ussal olarak iki yanlı bir varlık. duyusal olanın peşinde koşan sürü ahlakının insanı arzu ve tutkularına köle ettiği, pratik usun buyurduğu kategorik ahlaka boyun eğmenin insanı özgürleştiren yegane şey olduğu, çünkü bunun duyusalı bastıran insanın kendini ortaya koyması demek olduğu savı da onun.

vicdanın buyurduğuna uygun davranmak, (kategorik imperatif) insanın çıkarlarına ket vurarak pratik usunu açımlaması bir irade ortaya koyması demek. zorunluluk temelinde sadece insan olduğumuz için sahip olduğumuz tutkularımızı yani duyusal çıkarlarımıza ket vurarak bu zorunluluğu kırabildiğimiz ölçüde özgürleşiyoruz kant'a göre.

nietzshce'nin kant'a sinsi hristiyan demesinin ve kızgın olmasının sebebi de bu sanırım. insanın doğasını inkar eden, görece hristiyanlığa yakınsayan bir ahlak anlayışı. ahlakın üzerinde durmamın sebebi kant'ın bunu numenden buraya açılan bir kapı olduğunu düşünmesi. kendinde şeyin içimizdeki a priori yansıması gibi. temelde vicdan. neden ve niçin var? insanın özü özgürlük ise ve pratik akla uygun eylemek yukarıda anlattığım gibi kantçı anlamda özgürleşmekse dünya'da yapılacak yegane anlamlı şey sanıyorum pratik usa kulak vermek olacak.

ancak her türlü bunların ötesinde sorun şu; bildiğimiz hiçbir şey yok. bunu doğrudan usu işleterek buluyoruz. kendi ilkeleriyle, yapısıyla kendisini inkar ve iptal eden bir şeyden bahsediyorum.

deneyci barbarlar bilgi konusunda bir büyük gedik açtılar. sonrasında kant'la bu sabit bir boşluğa dönüştü. isimler hiç önemli değil. konseptin bu denli trajik olması, aradığımız cevaplara ulaşamayacak olmanın trajik bilinci katlanılabilir olmaktan çıkıyor artık.

anlam erek ve bilgi ile mümkündü. hatta varlık dahi öyle. her türlü yol tıkalı artık. varlık-düşünce ve anlam üçgeninde savrulan yapraklar gibiyiz.

özgür olduğumuza ve pratik usumuza boyun eğerek özgürleşeceğimize inanmıyorum.

minimal özgürlük alanları pratik hayatın duyusal aşamalarında var. ancak ötesi yok. insan yukarı atılıp aşağı düşerken bilinç verilmiş bir taş gibi, o taşa bilinç verip sorsaydık kendi isteğiyle düştüğünü zannedecekti. insan kendini inşaya mecburdur ancak inşa edecek özgürlük alanı özellikle modern dönemde kalmamıştır. özü özgürlük olarak tanımlanan insan bu kadar tutsak ise insanın kendisinden dahi söz etmek absürt değil midir? prangalar var, elimizi atsak belki tutunacağımız bir kendinde şey var, büyük bir hakikat var ancak ebediyen ondan kopuğuz. hiçbir zaman ulaşamayacağız.

bu değersizlik ve imkansızlık hissini aşacak tek şey bizi uyutacak coşkun duygulanımlar sanıyorum.

coşkun duygulanım yaşama hassası yüksek olanlar, yani kaybedenler yani genellikle varoluşları duyusal ve manevi mahrumiyetlerle dolu olanlar bunları doldururken yaşayacakları yüksek duygulanımlar sayesinde -ki bana göre bu hassa onca mahrumiyetin ardından verilen üstü kapalı bir ödüldür- huzur içinde ölsünler. naçizane tavsiyemdir.
devamını gör...

kovmak için bahane aramıştır.
devamını gör...

yaklaşık 10 yıl kadar öncesinde hollanda merkezli bir firmada bir yıl süre ile çalışma fırsatım olmuştu. bu aynı zamanda benim ilk yurt dışına çıkışımdı.
ilk başlarda anlam verememiştim bu olaya. insanalar ışıkta araba olmamasına rağmen bekliyorlardı. tabi bende bekliyordum onlarla beraber.
sonra geldik buraya, dedim artık avrupa görmüş adamsın ışıkta bekleyiver bir zahmet.
şimdi bizim buralarda bir ışık var yayaya sürekli kırmızı yanıyor. yıllardır böyle. medeni insan olsan sonsuza kadar bekle orada.
yani anlayacağınız medeniyet sadece toplumsal değil birazda altyapısal bana göre.

ayrıca başka bir medeniyet göstergesi olarak
(bkz: kaydıraktan kayarken arkadan kayılması)
devamını gör...

genelde başkaları yüzünden sonu hüsran olacak durumdur.
devamını gör...
(tematik)

'bir anlam bildirmeyen ancak kulağa hoş gelen, gösterişli' anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...

ne olacak arkalarında süleyman soylu gibi mevzuatları, kanunları takmayan

yanlış yapsalar dahi polisin arkasında duran bir bakanımsı var.

bugün milletvekili döverler yarın vali öbür gün belediye başkanı.

böyle bakana böyle polis yakışır.

alın size yeni türkiye! monte edersiniz bir taraflarınıza.
devamını gör...

çok dövmesi, milletin içinde dövmesi, sopayla dövmesi, kısacası her türlü durumda dövmesi.
devamını gör...

bir james tiptree, jr. kitabıdır.

hollywood sineması aklımıza bazı sözleri tekrarlaya tekrarlaya kazımıştır. en az on filmde bu sözleri duyduğumuz için sanki onlar günlük hayatımızda kullandığımız sözlerden biri gibi olur zamanla.

mesela bütçenize göre belli bir miktarda bir para uzatıp “ belki bu hatırlamana yardımcı olabilir” demek gibi. ya da trafikte ağır aheste yol alırken “ bu lanet araba daha hızlı gidemez mi?” diye sormak gibi. veya bir köy yolunda yürürken kendi kendinize “ o köye 20 yıldır kimse gitmedi” demek gibi.

houston houston duyuyor musun? da bu sözlerden biri. ve bir uzay macerası yaşıyorsanız zamanın bir yerinde bu cümleyi kurmanız kaçınılmazdır.

yazdığı dönem boyunca erkek olduğu zannedilen ve ismiyle de bu miti doğrular görünen james tiptree muhteşem bir feminist ütopya yaratıyor bu harika kitabında.

bir bilimkurgu romanında arayacağınız her şey bu hacimsiz kitabın içine sığdırılmış. zamanda sıçrama, uzay seyahati, kara delikler, kaybolan ve yeniden kurulan dünya ve daha neler neler.

o kadar yoğun bir kısa roman ki bu, okudukça bir yazarım bu kadar hacimsiz bir roman içinde bu kadar farklı konuları nasıl bu kadar ustalıkla harmanladığına şaşırmadan edemiyor insan.

bir gün gelecek hepimiz houston’a ulaşmak için çaresizce uğraşacağız belli ki.
devamını gör...

beşiktaş küçümsenecek bir takım değil. potansiyelli ve genç oyunculardan kurulu bir proje takımı. bu çocukların çoğunu böyle devam ederlerse iyi yerlerde göreceğiz.

şehmus hazer, alperen şengün ve furkan haltalı üzerine koyarak gidiyorlar. sezon başından itibaren maçları izlememiş olanlar, takımın ne kadar gelişim gösterdiğini algılamakta zorlanabilir.

kaldı ki, ilk haftalarda alınan mağlubiyetlerde dahi bu takım parkede ezilmedi. tecrübe eksikliği, karar atışları noktasında ki sıkıntı yüzünden başa baş oynadığı maçları kaybetti. tabi burak hocanın zaafları da vardı.

ahmet kandemirle birlikte takım özgüven kazandı. önüne geleni devirmeye başladı. en önemlisi de ahmet hoca'nın blackmon'a verdiği rolü james'in kabullenmesi oldu. bu da takımı bir seviye yukarı çekti.

şampiyon kadrodan kalan son mohikan mehmet yağmur da takımın ağabeyliğine soyununca, karşımıza taş gibi bir takım çıktı.

beşiktaş'a karşı en ufak bir motivasyon eksikliği yaşarsanız size cezayı keser.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim