yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi
antarktikalı.
devamını gör...
banka personelinin sohbet açma uğraşı
ömrümde duyup görmediğim olay, cebinden borç veriyorlar havası takınmalarından başka muamele görmedim ben bugüne kadar. zengin olduğunu belli eden yazar tanımı.
devamını gör...
ziyan
hakan günday abimizin askerlikten soğutan hatta nefret ettiren son derece gerçek ve çarpıcı kitabıdır.
2009 yılında yayımlanan bu roman doğuda askerlik yapan psikolojisi bozuk bir manyağın intihar etmeyi kafasına koymasını anlatır.* tabii sonra atatürk suikast girişimi falan derken akar gider kitap elinizde erir.
350 sayfalık fazla gerçek hissettiren bir romandır.
kitapta askeriye ve doğu portresi çok iyi çizilmiş. hakan günday bol bol eleştiri yapıyor.
hem hali hazırda içinde bulunduğu sisteme, hem doğuda yaşanılan olaylara bol bol gönderme yapılıyor. cesur ve gerçek bir eser, hatta o dönem bazı kısımların kitaptan çıkarıldığı yazılmıştı. gerçek mi bilmiyorum ama son haliyle bile sert bir kitap.
hakan gündayın en iyi üç kitabından birisi bence.
kurgu olarak nefis kurgulanmış bir kitap, ilmek ilmek işlenmiş.
hakan günday sanırım askerlik yaparken yazmaya karar vermiş ve yazmış bu kitabı.
içinde fazlaca eleştiri bulunur özellikle soğuğu bu kadar içten derinden anlatması çok hoşuma gitmişti.
mutlaka ama mutlaka okunması gereken bir romandır.
hangi alıntıyı eklesem diye düşünüp duruyorum sadece alıntılardan yeni bir kitap ortaya çıkar öyle bir kitaptır. alıntılara geçmeden önce ekleyeyim.
şu anda donarak ölmek üzere olan tüm askerlerimize kucak dolusu sevgiler.
emret komutanım, demek, emret öleyim demektir. çünkü askerlik, ölmenin emredilebileceği tek meslektir. hatta emre karşı gelmenin cezasının da ölüm olabileceği tek meslektir.
doğuda kızlar kadın doğar. ecellerinden önce ölürler. ilk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek. o kadar çok kadın gömer ki, toprak bile artık dişidir. bu yüzden toprak ana diye bilinir. diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. bu yüzden verimsiz ve çoraktır; buna da kadının intikamı denir.
gölgesinde uyuyakalacak kadar peşinde koştuğum bir kadını, bana göstermeyen aynalardan nefret ediyorum.
2009 yılında yayımlanan bu roman doğuda askerlik yapan psikolojisi bozuk bir manyağın intihar etmeyi kafasına koymasını anlatır.* tabii sonra atatürk suikast girişimi falan derken akar gider kitap elinizde erir.
350 sayfalık fazla gerçek hissettiren bir romandır.
kitapta askeriye ve doğu portresi çok iyi çizilmiş. hakan günday bol bol eleştiri yapıyor.
hem hali hazırda içinde bulunduğu sisteme, hem doğuda yaşanılan olaylara bol bol gönderme yapılıyor. cesur ve gerçek bir eser, hatta o dönem bazı kısımların kitaptan çıkarıldığı yazılmıştı. gerçek mi bilmiyorum ama son haliyle bile sert bir kitap.
hakan gündayın en iyi üç kitabından birisi bence.
kurgu olarak nefis kurgulanmış bir kitap, ilmek ilmek işlenmiş.
hakan günday sanırım askerlik yaparken yazmaya karar vermiş ve yazmış bu kitabı.
içinde fazlaca eleştiri bulunur özellikle soğuğu bu kadar içten derinden anlatması çok hoşuma gitmişti.
mutlaka ama mutlaka okunması gereken bir romandır.
hangi alıntıyı eklesem diye düşünüp duruyorum sadece alıntılardan yeni bir kitap ortaya çıkar öyle bir kitaptır. alıntılara geçmeden önce ekleyeyim.
şu anda donarak ölmek üzere olan tüm askerlerimize kucak dolusu sevgiler.
emret komutanım, demek, emret öleyim demektir. çünkü askerlik, ölmenin emredilebileceği tek meslektir. hatta emre karşı gelmenin cezasının da ölüm olabileceği tek meslektir.
doğuda kızlar kadın doğar. ecellerinden önce ölürler. ilk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek. o kadar çok kadın gömer ki, toprak bile artık dişidir. bu yüzden toprak ana diye bilinir. diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. bu yüzden verimsiz ve çoraktır; buna da kadının intikamı denir.
gölgesinde uyuyakalacak kadar peşinde koştuğum bir kadını, bana göstermeyen aynalardan nefret ediyorum.
devamını gör...
bir şehri sevmemek için sebepler
burada biriktirdiğin anıların canını yakması.
devamını gör...
erkekleri itici yapan detaylar
az kala unutuyordum...seksi, sekslerini bir şey başarmış gibi anlatıp övgü beklemeleri, övülmeleri
devamını gör...
poker face
yüzünden hangi duygu durumuna sahip olduğu anlaşılmayan insanlara denir.
devamını gör...
tutuklular çemberi
ünlü ressam vincent van gogh'un gustave doré tarafından yapılmış gravürünü referans alarak çizdiği yağlı boya tablosudur.
doré'nin gravürü:

van gogh'un tablosu:

öncelikle van gogh hakkında bir şeyler söyleyeyim. 1889 yılında kendi isteğiyle akıl hastanesine yatırılmış ve bu tabloyu 1890 yılında orada çizmiştir. yine 1890 yılında 37 yaşındayken intihar etmiştir.
hastanede olduğu süre boyunca resim yapması için uygun ortam sağlanmış fakat dışarı çıkmasına izin verilmediğinden o dönemde genelde diğer ressamların tablolarını yorumlayıp çizmiştir.
gelelim tabloya, denilene göre resmin ortasındaki, diğerlerinden daha farklı olan adam van gogh'un ta kendisi. hatta hastanenin avlusunu resmettiği de söylenenler arasında. dikkatli bakarsanız tablonun üstlerine doğru iki kelebek göreceksiniz. bu "her zaman bir umut olduğu"mesajı veriliyor şeklinde yorumlanmıştır.* tablodaki bir diğer detay da tam 37 tane adamın olması. hatırlarsanız intihar ettiği yaş da 37. buradan yola çıkarak her bir adamın bir yaşını temsil ettiği de söylenenler arasında.
doré'nin gravürü:

van gogh'un tablosu:

öncelikle van gogh hakkında bir şeyler söyleyeyim. 1889 yılında kendi isteğiyle akıl hastanesine yatırılmış ve bu tabloyu 1890 yılında orada çizmiştir. yine 1890 yılında 37 yaşındayken intihar etmiştir.
hastanede olduğu süre boyunca resim yapması için uygun ortam sağlanmış fakat dışarı çıkmasına izin verilmediğinden o dönemde genelde diğer ressamların tablolarını yorumlayıp çizmiştir.
gelelim tabloya, denilene göre resmin ortasındaki, diğerlerinden daha farklı olan adam van gogh'un ta kendisi. hatta hastanenin avlusunu resmettiği de söylenenler arasında. dikkatli bakarsanız tablonun üstlerine doğru iki kelebek göreceksiniz. bu "her zaman bir umut olduğu"mesajı veriliyor şeklinde yorumlanmıştır.* tablodaki bir diğer detay da tam 37 tane adamın olması. hatırlarsanız intihar ettiği yaş da 37. buradan yola çıkarak her bir adamın bir yaşını temsil ettiği de söylenenler arasında.
devamını gör...
adana demirspor
o sene bu sene. bir galatasaraylı olarak böylesine potansiyelli bir takımı süper ligde görmek isterim. sadece son bir 90 dakika.
devamını gör...
türk mü türkiyeli mi sorunsalı
''türk'' kelimesini tercih ettiğim sorunsaldır. ''türkiye'' zaten etimolojik olarak ''türklerin ülkesi'' demek. etnik olarak türk olmayan birine ha ''türk'' demişsin ha ''türklerin ülkesinden'' demişsin, ne fark eder? ikisi de aynı kapıya çıkmıyor mu? uzun uzun söylemeye gerek var mı? hem vatandaşlık bağını ifade eden 'türk'' ifadesi modern dünyaya daha uyumlu. türkiye'de yaşayan alt grupların türkiye cumhuriyeti vatandaşlığını ifade ederken başlarına ''türk'' getirip öyle söylemek hem ağızdan bir çırpıda çıktığı için zamandan tasarruf hem de modern dünyayla daha uyumlu oluyor, daha şık duruyor. örneği; türk yahudileri, türk ermenileri, türk rumları, türk süryanileri, türk arapları vs. zaten ingilizceleri de bunun aynısı: turkish-jews, turkish-armenians, turkish-greeks, turkish-arabs etc.
devamını gör...
düşün ki köpeğin bunu okuyor
gideli neredeyse 3 sene oldu ve ben seni çok özledim. * geçen gün bahçede topunu buldum, diş izlerin hala üzerinde. delik açıp tasmanın yanına asacağım onu da. rahat uyu melek kızım, siyah inci’m.
devamını gör...
bal porsuğu (yazar)
ne yaşanmış olursa olsun, sözlüğe değer kattığı açık bir gerçek olan yazar. bu olaya kadar hakkında herhangi bir kötü eleştiri duymadığımız gibi, özel mesaj yoluyla birkaç kez konuştuğumda da kesinlikle çekip gitmek ve başkalarını da peşinden sürüklemek gibi bir niyetle donanmış cümleler kurmadığına şahidim.
sevgili la luna'nın da dediği gibi, sadece kendince hoşnutsuzlukları vardı ama hangimizin yok ki? hemen hemen her gün sözlükle ilgili bir şeyleri eleştirmeyenimiz yok denecek kadar az. yine hepimizin özel mesajlarda iyi kötü sevdiğimiz yazarlarla bu konularda konuşmuşluğumuz da mutlaka vardır. hatta bazılarımız yoldaş'ın kendisiyle bile konuştu, kendimizce çözümler aradık. bunların tek başına banlanma sebebi olmadığı aşikâr. burada bahsedilen şekilde bir durum olduysa, olayın iki tarafını dinleme şansımız olmadığından yorum yapmak çok zor. bal porsuğu'na bunu yakıştıramam ve böyle bir şey yapmadığına inanmak isterim ama öte yandan aynı şekilde yoldaş'ın da durduk yere gelip bir yalanı nickaltında rahatça söyleyebileceğini düşünmek de istemem. sinirler gerilmiş, istenmeyen şeyler yaşanmış belli ki. keşke olmasaymış ama insanın olduğu her yerde böyle şeyler oluyor, olacak.
ne diyelim... bu saatten sonra dönüşü olur mu bilemiyorum. umarım olur. olmazsa da sözlük iyi bir yazarını kaybetti demektir, geçmiş olsun.
bu arada, başlık sol frame'e gelmiyor mu, bana mı öyle geliyor?
edit: artık geliyor.
sevgili la luna'nın da dediği gibi, sadece kendince hoşnutsuzlukları vardı ama hangimizin yok ki? hemen hemen her gün sözlükle ilgili bir şeyleri eleştirmeyenimiz yok denecek kadar az. yine hepimizin özel mesajlarda iyi kötü sevdiğimiz yazarlarla bu konularda konuşmuşluğumuz da mutlaka vardır. hatta bazılarımız yoldaş'ın kendisiyle bile konuştu, kendimizce çözümler aradık. bunların tek başına banlanma sebebi olmadığı aşikâr. burada bahsedilen şekilde bir durum olduysa, olayın iki tarafını dinleme şansımız olmadığından yorum yapmak çok zor. bal porsuğu'na bunu yakıştıramam ve böyle bir şey yapmadığına inanmak isterim ama öte yandan aynı şekilde yoldaş'ın da durduk yere gelip bir yalanı nickaltında rahatça söyleyebileceğini düşünmek de istemem. sinirler gerilmiş, istenmeyen şeyler yaşanmış belli ki. keşke olmasaymış ama insanın olduğu her yerde böyle şeyler oluyor, olacak.
ne diyelim... bu saatten sonra dönüşü olur mu bilemiyorum. umarım olur. olmazsa da sözlük iyi bir yazarını kaybetti demektir, geçmiş olsun.
bu arada, başlık sol frame'e gelmiyor mu, bana mı öyle geliyor?
edit: artık geliyor.
devamını gör...
normal sözlük - yedikule hayvan barınağı yardımlarının ulaşması
güzel dostlarımız afiyetle yiyin bol bol oynayın.
devamını gör...
sahte bilimler
"sözdebilim" olarak da geçer.
peki nedir sahte bilim?
bilimsel olarak tanımlanan ama asla kanıtlanamayan, bilimsel araştırmayla desteklenemeyen bilgiye denir.
insanların günlük hayatta kullandığı bazı bilgilerin, eğlence araçlarının ve en önemlisi gelecekten haber alma ümidinin bu kavrama dayandığını söyleyebiliriz.
zaten sözdebilimlerin özelliklerinden biri, inançlara ve duygulara hitap etmesi.
sahte bilimler aşağıdaki gibidir:
- astroloji
- her türlü fal
- parapsikoloji
- akıllı tasarım
- tanımlanamayan uçan nesne (ufo)
- cincilik
- numeroloji
- enerji şifası
- spiritüalizm
- homeopati
peki nedir sahte bilim?
bilimsel olarak tanımlanan ama asla kanıtlanamayan, bilimsel araştırmayla desteklenemeyen bilgiye denir.
insanların günlük hayatta kullandığı bazı bilgilerin, eğlence araçlarının ve en önemlisi gelecekten haber alma ümidinin bu kavrama dayandığını söyleyebiliriz.
zaten sözdebilimlerin özelliklerinden biri, inançlara ve duygulara hitap etmesi.
sahte bilimler aşağıdaki gibidir:
- astroloji
- her türlü fal
- parapsikoloji
- akıllı tasarım
- tanımlanamayan uçan nesne (ufo)
- cincilik
- numeroloji
- enerji şifası
- spiritüalizm
- homeopati
devamını gör...
milena'ya mektuplar
her ne kadar sevmeyenler olsa da bir yazarın bir kadına karşı olan duygularını bütün çıplaklığı ile görebileceğiniz harika bir kitaptır. mektuplardan oluşur ama ona rağmen hep merak edersiniz sonrasını. okuduğunuz çeviri eğer en sonda milena'nın da yazdığı birkaç mektup olan bir çeviri ise bitirdiğinizde bir sürü duyguyu aynı anda yaşarsınız. içinde onlarca alıntı var altını çizdiğim ama tek bir tanesini yazayım.
“ iki kişilik eksiklik ... “
“ iki kişilik eksiklik ... “
devamını gör...
4 kutsal kitap
tevrat-zebur-incil arasında sürekli birbirine göndermeler vardır. peygamberler sürekli isa hakkında peygamberlik eder. uyum içindedirler. tahrif edilmemiştir ve edilmesi mümkün değildir. milyonların inandığı bir şeyin tahrif edildiğine inanmak komik. üstelik elimizde bir sürü el yazması bulunurken hâlâ bunları iddia etmek komik bile değil artık.
tevrat-zebur-incil'in uyumuna karşın kuran bunlarla çelişir.
aşağıda gördüğüm bir tanımın üzerine ek: milyonların okuduğu ve inandığı bir kitap pat diye değiştirilebilir mi anlamında söylemiştim. takdir edersiniz ki ben şimdi kalkıp kuranı değiştirmeye kalksam savaş çıkar. kutsal kitap da aynı şekilde, biri değiştirmeye kalksaydı bu mümkün olamazdı elbette. üstelik inançlı kişiler için söylüyorum, tanrı kendi sözünü koruyamaz mı? böyle bir tanrı'ya mı inanıyorsunuz? müslüman olanlar için özellikle eklemek istediğim bir şey daha var, kuran'da incil değişti yazmaz. aksine kuran'ı okumuş biri şu ayetleri görmüş ve dikkat etmiş olmalıdır. fark etmeden inandığınız kitap ile çelişiyorsunuz sevgili dostlar...
nisa 4:136, ali imran 3:11, yunus 10:94-95, maide 5:43, maide 5:47, enbiya 21:7, ali imran 3:93
elimizdeki el yazmaları da değiştirilmediğini kanıtlıyor zaten...
nuh'un şarap içip sarhoş olması, çıplak uzanması niye bu kadar tepki gördü anlamadım. peygamberler günah işleyebilir, sarhoş olabilir, hata yapabilir. kutsal kitap bunları bizden saklamaz çünkü onların da hata yapabildiğini ve tanrı tarafından cezalandırıldığını görmemizi ister. ancak tanrı'ya döndüklerinde, tövbe ettiklerinde bağışlanırlar. tıpkı bizim gibi. çünkü onlar insandır. bütün insanlar gibi günah işleyebilirler: "çünkü herkes günah işledi ve tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı." romalılar 3:23
tanrı'nın "gönlüme uygun buldum, ne istersem yapar" diye tanıklıkta bulunduğu kral davut bile günah işledi! nuh ya da kutsal kitap'ta geçen başka bir insan neden günah işleyemesin? lütfen üzerine düşünerek okuyalım...
2. ek:
sevgili müslüman dostumun girdiği konulara ben pek girmeyi sevmiyorum. bunların getirisi tartışmadan başka bir şey değildir çünkü. benim inandığım tanrı kendi sözünü koruyan tanrı'dır. ancak bu gibi konularla ilgili bilgi edinmek isteyenler için marc madrigal ve evrensel kilise kanallarını öneriyorum.
ben iman ettiğimde aşırı bilgim yoktu, tarihsel kanıtları da bilmiyordum. ama istediğim tanrı'yı bulmaktı. onu yürekten aradım ve o kendini bana gösterdi. sonra bu konuların da tartışma çıkardığını gördüm. tanrı'nın kulu kavgacı olmamalı. bu yüzden sevgili dostum, eğer kutsal kitap'ın değişmezliğiyle ilgili araştırmak istersen "hüküm gerektiren yeni kanıtlar" isimli harika bir kitabı sana önerebilirim. ama asıl aradığın tanrı'yla bir ilişki değilse yuhannada takılıp kalırsın... esen kal.
tevrat-zebur-incil'in uyumuna karşın kuran bunlarla çelişir.
aşağıda gördüğüm bir tanımın üzerine ek: milyonların okuduğu ve inandığı bir kitap pat diye değiştirilebilir mi anlamında söylemiştim. takdir edersiniz ki ben şimdi kalkıp kuranı değiştirmeye kalksam savaş çıkar. kutsal kitap da aynı şekilde, biri değiştirmeye kalksaydı bu mümkün olamazdı elbette. üstelik inançlı kişiler için söylüyorum, tanrı kendi sözünü koruyamaz mı? böyle bir tanrı'ya mı inanıyorsunuz? müslüman olanlar için özellikle eklemek istediğim bir şey daha var, kuran'da incil değişti yazmaz. aksine kuran'ı okumuş biri şu ayetleri görmüş ve dikkat etmiş olmalıdır. fark etmeden inandığınız kitap ile çelişiyorsunuz sevgili dostlar...
nisa 4:136, ali imran 3:11, yunus 10:94-95, maide 5:43, maide 5:47, enbiya 21:7, ali imran 3:93
elimizdeki el yazmaları da değiştirilmediğini kanıtlıyor zaten...
nuh'un şarap içip sarhoş olması, çıplak uzanması niye bu kadar tepki gördü anlamadım. peygamberler günah işleyebilir, sarhoş olabilir, hata yapabilir. kutsal kitap bunları bizden saklamaz çünkü onların da hata yapabildiğini ve tanrı tarafından cezalandırıldığını görmemizi ister. ancak tanrı'ya döndüklerinde, tövbe ettiklerinde bağışlanırlar. tıpkı bizim gibi. çünkü onlar insandır. bütün insanlar gibi günah işleyebilirler: "çünkü herkes günah işledi ve tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı." romalılar 3:23
tanrı'nın "gönlüme uygun buldum, ne istersem yapar" diye tanıklıkta bulunduğu kral davut bile günah işledi! nuh ya da kutsal kitap'ta geçen başka bir insan neden günah işleyemesin? lütfen üzerine düşünerek okuyalım...
2. ek:
sevgili müslüman dostumun girdiği konulara ben pek girmeyi sevmiyorum. bunların getirisi tartışmadan başka bir şey değildir çünkü. benim inandığım tanrı kendi sözünü koruyan tanrı'dır. ancak bu gibi konularla ilgili bilgi edinmek isteyenler için marc madrigal ve evrensel kilise kanallarını öneriyorum.
ben iman ettiğimde aşırı bilgim yoktu, tarihsel kanıtları da bilmiyordum. ama istediğim tanrı'yı bulmaktı. onu yürekten aradım ve o kendini bana gösterdi. sonra bu konuların da tartışma çıkardığını gördüm. tanrı'nın kulu kavgacı olmamalı. bu yüzden sevgili dostum, eğer kutsal kitap'ın değişmezliğiyle ilgili araştırmak istersen "hüküm gerektiren yeni kanıtlar" isimli harika bir kitabı sana önerebilirim. ama asıl aradığın tanrı'yla bir ilişki değilse yuhannada takılıp kalırsın... esen kal.
devamını gör...
yurt
ingilizce sözlüklere tıpkı yoğurt sözcüğü gibi türkçeden geçmiş isim soylu sözcük.
önceki girdilerde de yazıldığı gibi eski türkçede (orta asya dönemi) çadır, oba anlamı taşırken türkiye türkçesinde memleket anlamı kazanmıştır.
ingilizcedeki anlamı, türkçedeki ilk anlamı gibidir; yani çadır (ama normal çadırdan büyük ve daha teçhizatlı) anlamında.
önceki girdilerde de yazıldığı gibi eski türkçede (orta asya dönemi) çadır, oba anlamı taşırken türkiye türkçesinde memleket anlamı kazanmıştır.
ingilizcedeki anlamı, türkçedeki ilk anlamı gibidir; yani çadır (ama normal çadırdan büyük ve daha teçhizatlı) anlamında.
devamını gör...
sekizinci günah
tomris uyar kitabıdır.
yedi ölümcül günah. bizi cehennem ateşine ikna edecek yedi ölümcül günah. cehennem kapılarından girişimizi kolaylaştıracak yedi ölümcül günah. ama farkında olmadığımız bir nokta var. o da şudur ki bu yedi ölümcül günah içinde yaşadığımız dünyayı cehenneme çevirmekte ve soyut bir cehennem fikrine gerek bırakmamakta.
bu günahların ilki gurur: bunu kendini beğenmişlik şeklinde ifade edebiliriz. tek tek bireyler üzerinden değil de kendini en üstün yaşam formu sanan dünyanın virüsü insanlık için bir hastalık olarak değerlendirmemiz gerekir bunu. konuşabildiğimiz için hayvanlardan ve bitkilerden üstün olduğumuza inanırız ve düşündüğümüz için. acaba hayvanların konuşma şeklini idrak edemeyecek kadar zavallı beyinlere sahip olduğumuzu ne zaman anlayacağız?
sevdiğimiz günahlarımızın ikincisi açgözlülük: bütün maddelerde olduğu gibi bu maddeyi de zavallı insanlık üzerinden açıklamaya çalışalım. açgözlülük insanların en temel özelliklerinden biri. insan açgözlü hayvandır. zira hiçbir hayvan ihtiyacından fazlasına göz dikmez. ama en ilkel hayvan olan insan biriktirmeden, ihtiyacından fazlasını istiflemeden duramaz. gözünün açlığı ruhunu doyurmaya yetmez insanların, bu yüzden ruhlarımız böyle bir deri bir kemik.
asla vazgeçmek istemediğimiz üçüncü günahımız ise şehvet: bu en tuhaf ve belki de en karşı konulmaz olan günahımız. ve en anlamsız olanı, kendimize kurallar koyup onları bozmak için yan yollara başvurmak zorunda kaldığımız yadsınamaz bir gerçek ve bunu en çok şehvet günahını işlerken yapıyoruz. doğal duygularımızı baskılayarak onları yapay bir hale getiriyor, sonra kendimize eziyet edip bu hislerden kaçmaya çalışıp en sonunda yenik düşüyoruz. tuhaf varlıklarız.
günahlarımızın gülü kıskançlık: insan her şeyi kıskanabilir, insan hasetinden çatır çatır çatlayabilir. insan, herhangi bir konuda kendinden daha iyi olan birini gördüğünde onun seviyesine yükselmek yerine onu kendi yanına çekmek için elinden geleni yapabilir. insan birini överken kelimeler ağzının içinde boğulurken, birini yererken aynı kelimeler kapakları açılmış bir barajdan fışkıran sular gibi özgür, acımasız ve gürültülüdür. insan kendini bile kıskanabilir ki bu, onu ateşin ortasında kendi kendini sokan bir akrebe çevirebilir.
en lezzetli günahımız tabii ki oburluk: yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdayken kötü kalpli bir oblomov’a dönüşüyoruz ağır ağır ama hızla. karnını doyurmak için avlanan hayvanları ilkel ve vahşi gören insanlık, gördüğü her şeyi yemek için amansız bir savaş veriyor. gününün büyük bir çoğunluğu hangi hayvanın etini yiyeceğine karar vermekle geçiyor. kendi başını yiyeceği günler de yakındır. afiyet olsun insanlık!
ateşine yandığımız diğer günahımız ise gazap: bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. nedensiz öfkemizle kendi türümüze yapmadığımız kalmadı tarih boyunca. engizisyon mahkemeleri, dünya savaşları, petrol savaşları, din savaşları; radikaller, faşistler, aşırılar, zavallılar... öfkemiz o kadar büyük ki sadece öldürmekle yetinmiyoruz, acı çektirmek istiyoruz karşımızdakine. içimiz soğusun istiyoruz, ama öldürdükçe azalıyoruz. başın sağolsun insanlık!
son günahımız ise sona kalmayı hak eden bir günah olan tembellik: içimizde bir miskinlik olduğu için teknoloji diye bir şey icat ettik. bizim yerimiz iş gören makineler, bizim yerimize düşünen bilgisayarlar, bizim yerimize hareket eden araçlar... biz de böylece miskin miskin oturma hakkına sahip olduk ama kendimize şunu sormamız gerekmez mi: biz bu gezegende boş boş oturarak kime ne fayda sağlıyoruz? kurumaya yüz tutmuş bir ağaçtan daha faydasız bir asalaktır insanlık dünyanın kabuğuna tutunarak yaşayan. kalk yerine yat, insanlık!
acaba sekizinci günah bunların hepsinin bir araya toplanması mı? acaba en büyük günah insan olmak mı?
yedi ölümcül günah. bizi cehennem ateşine ikna edecek yedi ölümcül günah. cehennem kapılarından girişimizi kolaylaştıracak yedi ölümcül günah. ama farkında olmadığımız bir nokta var. o da şudur ki bu yedi ölümcül günah içinde yaşadığımız dünyayı cehenneme çevirmekte ve soyut bir cehennem fikrine gerek bırakmamakta.
bu günahların ilki gurur: bunu kendini beğenmişlik şeklinde ifade edebiliriz. tek tek bireyler üzerinden değil de kendini en üstün yaşam formu sanan dünyanın virüsü insanlık için bir hastalık olarak değerlendirmemiz gerekir bunu. konuşabildiğimiz için hayvanlardan ve bitkilerden üstün olduğumuza inanırız ve düşündüğümüz için. acaba hayvanların konuşma şeklini idrak edemeyecek kadar zavallı beyinlere sahip olduğumuzu ne zaman anlayacağız?
sevdiğimiz günahlarımızın ikincisi açgözlülük: bütün maddelerde olduğu gibi bu maddeyi de zavallı insanlık üzerinden açıklamaya çalışalım. açgözlülük insanların en temel özelliklerinden biri. insan açgözlü hayvandır. zira hiçbir hayvan ihtiyacından fazlasına göz dikmez. ama en ilkel hayvan olan insan biriktirmeden, ihtiyacından fazlasını istiflemeden duramaz. gözünün açlığı ruhunu doyurmaya yetmez insanların, bu yüzden ruhlarımız böyle bir deri bir kemik.
asla vazgeçmek istemediğimiz üçüncü günahımız ise şehvet: bu en tuhaf ve belki de en karşı konulmaz olan günahımız. ve en anlamsız olanı, kendimize kurallar koyup onları bozmak için yan yollara başvurmak zorunda kaldığımız yadsınamaz bir gerçek ve bunu en çok şehvet günahını işlerken yapıyoruz. doğal duygularımızı baskılayarak onları yapay bir hale getiriyor, sonra kendimize eziyet edip bu hislerden kaçmaya çalışıp en sonunda yenik düşüyoruz. tuhaf varlıklarız.
günahlarımızın gülü kıskançlık: insan her şeyi kıskanabilir, insan hasetinden çatır çatır çatlayabilir. insan, herhangi bir konuda kendinden daha iyi olan birini gördüğünde onun seviyesine yükselmek yerine onu kendi yanına çekmek için elinden geleni yapabilir. insan birini överken kelimeler ağzının içinde boğulurken, birini yererken aynı kelimeler kapakları açılmış bir barajdan fışkıran sular gibi özgür, acımasız ve gürültülüdür. insan kendini bile kıskanabilir ki bu, onu ateşin ortasında kendi kendini sokan bir akrebe çevirebilir.
en lezzetli günahımız tabii ki oburluk: yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdayken kötü kalpli bir oblomov’a dönüşüyoruz ağır ağır ama hızla. karnını doyurmak için avlanan hayvanları ilkel ve vahşi gören insanlık, gördüğü her şeyi yemek için amansız bir savaş veriyor. gününün büyük bir çoğunluğu hangi hayvanın etini yiyeceğine karar vermekle geçiyor. kendi başını yiyeceği günler de yakındır. afiyet olsun insanlık!
ateşine yandığımız diğer günahımız ise gazap: bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. nedensiz öfkemizle kendi türümüze yapmadığımız kalmadı tarih boyunca. engizisyon mahkemeleri, dünya savaşları, petrol savaşları, din savaşları; radikaller, faşistler, aşırılar, zavallılar... öfkemiz o kadar büyük ki sadece öldürmekle yetinmiyoruz, acı çektirmek istiyoruz karşımızdakine. içimiz soğusun istiyoruz, ama öldürdükçe azalıyoruz. başın sağolsun insanlık!
son günahımız ise sona kalmayı hak eden bir günah olan tembellik: içimizde bir miskinlik olduğu için teknoloji diye bir şey icat ettik. bizim yerimiz iş gören makineler, bizim yerimize düşünen bilgisayarlar, bizim yerimize hareket eden araçlar... biz de böylece miskin miskin oturma hakkına sahip olduk ama kendimize şunu sormamız gerekmez mi: biz bu gezegende boş boş oturarak kime ne fayda sağlıyoruz? kurumaya yüz tutmuş bir ağaçtan daha faydasız bir asalaktır insanlık dünyanın kabuğuna tutunarak yaşayan. kalk yerine yat, insanlık!
acaba sekizinci günah bunların hepsinin bir araya toplanması mı? acaba en büyük günah insan olmak mı?
devamını gör...
sözlük yazarlarının çocuklarına vermek istedikleri isimler
kız olursa şaheser
erkek olursa başyapıt
erkek olursa başyapıt
devamını gör...
misafirin çok az yemek yemesi üzerine hissettiğim
allah'tan az yediler. çok yeselerdi de bir kase daha çorba isteyene yok demek zorunda kalsaydım. fazlasıyla kötü. *
devamını gör...