devrin skywalker
40. takipçisi olmayı başardığım, yüce gönüllü yazar dostum. *
eksik olmasın.
eksik olmasın.
devamını gör...
köpektapar vs sjw vs aktrol vs aşı karşıtı
konulardan bağımsız şu "köpektapar, aktrol, sjw, feminazi, oktrol, kürtçü, faşist, ırkçı, yancı" gibi kelimeleri görmekten artık midem bulandı.
belli kesimlere takılmış bu isimler cidden gına getirdi.
belli kesimlere takılmış bu isimler cidden gına getirdi.
devamını gör...
en son alınan iltifat
"sen de iyi niyetlisin!"
bu bir ayrılık cümlesi değildi, rastgele gelişen diyolog sonucunda karşımdakinin vardığı bir sonuçtu sadece. belli ki insanları niyetlerine göre ayırıyordu ve söylemine bakarak benim "iyi" olmama sevinmişti. bu kadar engamenin ve kalabalığın içinde belki güvenmişti bana. sanıyorum düşündükleri bu idi.
bende ise durumlar farklıydı. iltifat karşısında bir tarafım* tepeleme huzur dolarken hissetmek istemesem de bir yanım* "insanlara bu kadar iyi davranmasana saf!" minvalinde uyarılar veriyordu.
bu bir ayrılık cümlesi değildi, rastgele gelişen diyolog sonucunda karşımdakinin vardığı bir sonuçtu sadece. belli ki insanları niyetlerine göre ayırıyordu ve söylemine bakarak benim "iyi" olmama sevinmişti. bu kadar engamenin ve kalabalığın içinde belki güvenmişti bana. sanıyorum düşündükleri bu idi.
bende ise durumlar farklıydı. iltifat karşısında bir tarafım* tepeleme huzur dolarken hissetmek istemesem de bir yanım* "insanlara bu kadar iyi davranmasana saf!" minvalinde uyarılar veriyordu.
devamını gör...
sivas denince akla gelenler
üzülerek benim aklıma 1993 yılı geliyor. nasıl yazıyorduk unutmadımaklımda
devamını gör...
sahte kabadayı
1976 yılında çevrilen bir kemal sunal komedisidir. filmin yönetmeni natuk baytan ekolü olan diğer filmler korkusuz korkak ve sakar şakir ile baştan sona güldürü ağırlıklı olduğundan aynı klasmana girer. izmit'te pişmaniye satan kemal'in kahvehanede bir kabadayıya yan bakmasıyla başlıyor komik macerası.
filmin senaryosunu karikatürist suavi sualp yazdığından, baştan sona komik ve karikatürlük sahne ve replikler almış başını gitmiş. kemal sunal'ın mafyayı adeta ti'ye aldığı film, babanın oğlu kemal, dikiştutmaz sabri, vagon necmi, susta kazım, komodin bahattin gibi efsane olmuş lakaplar ve burası karışacak, vaziyet alın, dinleyin ulan develer gibi efsane replikler çıkarmıştır.
filmin komik sahnelerinin birinde kemal sunal , seyyar araba tezgahından uçarak yanlışlıkla gelinin arkasından arabasının kapısını kapayan yeni damadın kucağına düşüyordu. gelin hanım, dönüp ikisini uygunsuz pozisyonda görünce hatırladığım kadarıyla " allah senin cezanı versin, ahlaksız, terbiyesiz, senin böyle olduğunu bilmiyordum, ben annemin yanına gidiyorum" diyordu. filmin sonraki gösterimlerinde de bu sahne görünmüyor, niyeyse o sahneyi kesmişler.
filmin senaryosunu karikatürist suavi sualp yazdığından, baştan sona komik ve karikatürlük sahne ve replikler almış başını gitmiş. kemal sunal'ın mafyayı adeta ti'ye aldığı film, babanın oğlu kemal, dikiştutmaz sabri, vagon necmi, susta kazım, komodin bahattin gibi efsane olmuş lakaplar ve burası karışacak, vaziyet alın, dinleyin ulan develer gibi efsane replikler çıkarmıştır.
filmin komik sahnelerinin birinde kemal sunal , seyyar araba tezgahından uçarak yanlışlıkla gelinin arkasından arabasının kapısını kapayan yeni damadın kucağına düşüyordu. gelin hanım, dönüp ikisini uygunsuz pozisyonda görünce hatırladığım kadarıyla " allah senin cezanı versin, ahlaksız, terbiyesiz, senin böyle olduğunu bilmiyordum, ben annemin yanına gidiyorum" diyordu. filmin sonraki gösterimlerinde de bu sahne görünmüyor, niyeyse o sahneyi kesmişler.
devamını gör...
normal sözlük yazarlık rütbeleri
haydaa yine pleb olduk. sıfır rütbe, sıfır itibar. kaç para ulan bir rütbe?**
devamını gör...
bir başkadır
netflix'te yayınlanan bir türk dizisi.
bana kalırsa bu dizide tam bir geleneksel değerler övgüsü var. birbirimizi kabul edelim netflix multuculturalism'inden başka, geleneksel değerlerimize dönelim mesajı da alt metinde verilmek isteniyor gibi. geleneksel değerlerden kastım yalnızca dindar olmak değil. yetmişli yılların müniz özkul, adile naşit filmlerinde işlenen aile değerleri, geleneksel aile etrafında dönen ve böylece anlamlandırılan yaşamlar.
dizide çözüleyemeyecek ve aşılamayacak türden, daha ağır proplemlere sahip karakterler laik, modern ve geleneksel değerlerden kopmuş karakterler. bu karakterler ile ilgili çizilen tablo çok daha karanlık ve bunların problemleri çok daha köklü. hayatın anlamını kaybetmişler. aslında, dizinin muhafazakar ve geleneksel karaklerlerine nazaran maddi, kriminal, güvenlik ve benzeri problemleri olmamasına rağmen hayatları boş ve anlamsız. peri, onun anne ve babası, sinan, gülbin hepsi anlamsızlık sorunu içesirinde kaybolmuş durumdalar ve dekadans bir hayat yaşıyorlar.
geleneksel tarafta kalan insanların problemleri daha somut: yasin için maddi imkansızlıklar ve karısının geçmişte uğradığı tecavüz sebebiyle bunalımda olması; meryem için, dolaylı olarak, abisi ve onun ailesinin sorunları ve evlenecek bir kısmet bulmak; ali sadi hoca için - kendi düşüncesinde - görünürde hiçbir problem gözükmüyor, yalnızca kızı kendi değerlerini kabul etmiyor, fakat kızını bu şekilde kabul edecek bir olgunluğa sahip olduğu için bu da bir problem teşkil etmiyor gibi. yani ali sadi ve ailesi için tek problem, karısının ölmesi. bu tarz bir problem de hayatın doğal bir parçası; genç imam için sorun, meryem'de olduğu gibi, evlenecek bir kısmet bulup yuva kurmak, bunun haricinde yaşadığı hayattan tatmin oluyor gibi.
fakat seküler karakterlerin problemlerinin somut bir çözümü yok gibi. sinan yalnız, hiç kimse ile samimi bir ilişki kuramıyor (yalnız karşı cinsle değil, her anlamda), hedonist zevklerden başka hayatının bir anlamı yok. spora gidiyor, yiyor, içiyor, sevişiyor; o kadar. annesi ile arası kötü (geleneksel değerlerden kopukluk), annesi de yalnız ve çökmüş durumda. (sinan'ın annesi, ercan ile yaşadığı pseudo-kin duygusu ile problemlerini telafi etmeye çalışıyor. ki bu da alt metinde yer alan ve geleneksel değerlerin çözüm olabileceği ile ilgili bir gönderme.) peri zaten malum. hayatı ile ilgili ne yapacağını bilmiyor, bir amacı yok. narsisistik bir şekilde kendisine odaklanmış durumda. (yoga, sağlıklı beslenme, vb.) hayatına birisi girsin istiyor ama kimseyle samimi bir ilişki kuramıyor. katılığı sebebiyle kimse yanına yaklaşamıyor ve muhtemelen girdiği ilişkiler de farklı, modern beklentiler (ilişkinin heyecanın bitmesi, kendini gerçekleştirmek, vb.) yüzünden bitiyor. gülbin de bu karakterlere benzer durumda. onda bir de kültür çatışması mevcut. ailesinin geleneksel değerlerini terk etmiş ama yerine bir şey koyamamış. sanırım evlenmiş ve boşanmış. bunun sebepleri de peri'nin ciddi bir ilişki geliştirememesi ile aynıdır muhtemelen. hayatta gayesiz bir şekilde spor salonu, havuzlar, flörtler şeklinde savruluyor.
sanki dizi bize geleneksel değerlere dönmeyi salık veriyor. çünkü sonlara doğru, muhafazar ve geleneksel kesimde yer alan karakterler somut sorunlarını halledip mutluluğa doğru giderken, seküler, modern karakterler için bir çıkış yolu gözükmüyor. (peri'nin türban gerçeği ile yüzleşmesi, türbanlıların da olduğunu kabul etmesi, hayatındaki daha derin problemleri çözemez.) sanki dizinin sekülerler için gösterdiği tek çıkış kapısı, geleneksel değerleri tekrar benimseyip, bunlar aracılığı ile daha yüce bir şeye bağlanmak ve böylece hayatlarına anlam katmak. peri ve sinan'ın annesinin çocuklarına evlenme telkinleri, 70'ler yeşil çam duygusal müzikleri ile yaratılan aile saadeti havası, bu alt metni oluşturuyor gibi.
not: sonunda peri ile sinan evlenip, çoluk cocuğa karışıp mutlu mesut yaşarlarsa şaşırmayın.
bana kalırsa bu dizide tam bir geleneksel değerler övgüsü var. birbirimizi kabul edelim netflix multuculturalism'inden başka, geleneksel değerlerimize dönelim mesajı da alt metinde verilmek isteniyor gibi. geleneksel değerlerden kastım yalnızca dindar olmak değil. yetmişli yılların müniz özkul, adile naşit filmlerinde işlenen aile değerleri, geleneksel aile etrafında dönen ve böylece anlamlandırılan yaşamlar.
dizide çözüleyemeyecek ve aşılamayacak türden, daha ağır proplemlere sahip karakterler laik, modern ve geleneksel değerlerden kopmuş karakterler. bu karakterler ile ilgili çizilen tablo çok daha karanlık ve bunların problemleri çok daha köklü. hayatın anlamını kaybetmişler. aslında, dizinin muhafazakar ve geleneksel karaklerlerine nazaran maddi, kriminal, güvenlik ve benzeri problemleri olmamasına rağmen hayatları boş ve anlamsız. peri, onun anne ve babası, sinan, gülbin hepsi anlamsızlık sorunu içesirinde kaybolmuş durumdalar ve dekadans bir hayat yaşıyorlar.
geleneksel tarafta kalan insanların problemleri daha somut: yasin için maddi imkansızlıklar ve karısının geçmişte uğradığı tecavüz sebebiyle bunalımda olması; meryem için, dolaylı olarak, abisi ve onun ailesinin sorunları ve evlenecek bir kısmet bulmak; ali sadi hoca için - kendi düşüncesinde - görünürde hiçbir problem gözükmüyor, yalnızca kızı kendi değerlerini kabul etmiyor, fakat kızını bu şekilde kabul edecek bir olgunluğa sahip olduğu için bu da bir problem teşkil etmiyor gibi. yani ali sadi ve ailesi için tek problem, karısının ölmesi. bu tarz bir problem de hayatın doğal bir parçası; genç imam için sorun, meryem'de olduğu gibi, evlenecek bir kısmet bulup yuva kurmak, bunun haricinde yaşadığı hayattan tatmin oluyor gibi.
fakat seküler karakterlerin problemlerinin somut bir çözümü yok gibi. sinan yalnız, hiç kimse ile samimi bir ilişki kuramıyor (yalnız karşı cinsle değil, her anlamda), hedonist zevklerden başka hayatının bir anlamı yok. spora gidiyor, yiyor, içiyor, sevişiyor; o kadar. annesi ile arası kötü (geleneksel değerlerden kopukluk), annesi de yalnız ve çökmüş durumda. (sinan'ın annesi, ercan ile yaşadığı pseudo-kin duygusu ile problemlerini telafi etmeye çalışıyor. ki bu da alt metinde yer alan ve geleneksel değerlerin çözüm olabileceği ile ilgili bir gönderme.) peri zaten malum. hayatı ile ilgili ne yapacağını bilmiyor, bir amacı yok. narsisistik bir şekilde kendisine odaklanmış durumda. (yoga, sağlıklı beslenme, vb.) hayatına birisi girsin istiyor ama kimseyle samimi bir ilişki kuramıyor. katılığı sebebiyle kimse yanına yaklaşamıyor ve muhtemelen girdiği ilişkiler de farklı, modern beklentiler (ilişkinin heyecanın bitmesi, kendini gerçekleştirmek, vb.) yüzünden bitiyor. gülbin de bu karakterlere benzer durumda. onda bir de kültür çatışması mevcut. ailesinin geleneksel değerlerini terk etmiş ama yerine bir şey koyamamış. sanırım evlenmiş ve boşanmış. bunun sebepleri de peri'nin ciddi bir ilişki geliştirememesi ile aynıdır muhtemelen. hayatta gayesiz bir şekilde spor salonu, havuzlar, flörtler şeklinde savruluyor.
sanki dizi bize geleneksel değerlere dönmeyi salık veriyor. çünkü sonlara doğru, muhafazar ve geleneksel kesimde yer alan karakterler somut sorunlarını halledip mutluluğa doğru giderken, seküler, modern karakterler için bir çıkış yolu gözükmüyor. (peri'nin türban gerçeği ile yüzleşmesi, türbanlıların da olduğunu kabul etmesi, hayatındaki daha derin problemleri çözemez.) sanki dizinin sekülerler için gösterdiği tek çıkış kapısı, geleneksel değerleri tekrar benimseyip, bunlar aracılığı ile daha yüce bir şeye bağlanmak ve böylece hayatlarına anlam katmak. peri ve sinan'ın annesinin çocuklarına evlenme telkinleri, 70'ler yeşil çam duygusal müzikleri ile yaratılan aile saadeti havası, bu alt metni oluşturuyor gibi.
not: sonunda peri ile sinan evlenip, çoluk cocuğa karışıp mutlu mesut yaşarlarsa şaşırmayın.
devamını gör...
yazarları bildiği meslek sırları
kendi işimle ilgili olanlarin bazıları sunlardir ve ne yazık ki işin genel çerçevesini oluşturduğu halde okullarda ogretilmemekte, düşe düşe ogrenilmektedir.
bir çocuğun yemeğini yemesini istiyorsanız ve çocuk gerçekten inatçı ya da iştahsız ise, yemeğin tamamını bitiremeyeceğini söylüyorsa ve siz de aslında o yemeğin tamamını yemeyecegini düşünüyorsanız, kaşık ya da çatal ile tabaktaki yemeği iki bölüme ayırın ve bu bölümü yediğin zaman kalkabilirsin deyin. pek çok çocuk yemeğin tamami için sizinle inatlasmak yerine yarısı için çaba göstermeye gönüllü olur.
bir gruba bir etkinlik yaptırmak istediğinizde kapalı uçlu sorular sorulmaz. örneğin bir grup çocuğa şimdi de hikaye dinleyelim miii? diye sorduğumuzda grubun çoğunluğu eveeeettt diye bağırırken bir tane çıkıntı haaayyyııırrr diye bağırırsa otoritenizi kaybedersiniz. bu yüzden; şimdi çok beğeneceğiniz bir hikaye okuyacağım diyerek yapacağınız işi ve onunla ilgili kendilerinden ne beklediğinizi söylemelisiniz. *
yine bir grup cocuğu bir yerden bir başka yere sevk etmek istediğinizde kargaşa çıkmaması için haydi şimdi buradan çıkıp şuraya gidiyoruz. diyerek coşku dolu bir cümle kurulmaz. hele hele tren olup birbirinin omuzundan, elinden, yakasından hiç tutturulmaz. bunun yerine; sayisma yolu gibi ya da taş kağıt makas oyunu gibi yollarla çocuklar tek tek seçilip sıra yapılır böylece kapıda yığılma olmaz.
küçük bir çocuğa ya da bir grup çocuğa kitap okurken kitaba olan dikkatini bozmamak için sayfalari çevirirken sonradaaaa ya da ardindaaannn ve ya işte tam o sırada gibi kalıplar kullanılır.
bir yetişkin ile çocuğu ile ilgili bir konu konuşulurken çocuğun olumsuz davranislari yerine olumlu davranışlarından bahsederek konu açılmalıdır. eğer kendiliğinden olumsuz davranıştan bahsetmiyorsa olumsuz davranışlar anlatılırken; şimdi de şöyle yapmayı öğrenmesi gereken yaşta. diyerek mesaj iletilmelidir. bir yetişkine çocuğu ile ilgili şikayette bunduğunuzda muhtemelen kendisi de farkında olduğu davranışı kabul etmeyecek ya da kabul etse bile değiştirmek için sizin kadar istekli olmayacaktır. *
bir ya da bir grup çocuğa ve hatta yetişkine bir etkinlik düzenlediğinizde örneğin yemek yedirirken ya da resim yaptırırken ya da bir mekanda beklemeleri gerekirken işe başlamadan önce mutlaka süre sınırlandırması getirilmelidir. özellikle grupla yapılan etkinliklerde grupta mutlaka bir tane aceleci , * bir tane kopyacı * ve bir adet kaplumbağa * bulunur. bu yüzden başlayacak etkinlik için; şimdi şunu yapacagiz. şu kadar sürede bitirmeniz gerekiyor. sizden beklenen tam olarak şudur. bitirenler bitirmeyenleri beklemek zorundadır. gibi ifadeleri önceden söylemek gerekir.
bir çocuğun yemeğini yemesini istiyorsanız ve çocuk gerçekten inatçı ya da iştahsız ise, yemeğin tamamını bitiremeyeceğini söylüyorsa ve siz de aslında o yemeğin tamamını yemeyecegini düşünüyorsanız, kaşık ya da çatal ile tabaktaki yemeği iki bölüme ayırın ve bu bölümü yediğin zaman kalkabilirsin deyin. pek çok çocuk yemeğin tamami için sizinle inatlasmak yerine yarısı için çaba göstermeye gönüllü olur.
bir gruba bir etkinlik yaptırmak istediğinizde kapalı uçlu sorular sorulmaz. örneğin bir grup çocuğa şimdi de hikaye dinleyelim miii? diye sorduğumuzda grubun çoğunluğu eveeeettt diye bağırırken bir tane çıkıntı haaayyyııırrr diye bağırırsa otoritenizi kaybedersiniz. bu yüzden; şimdi çok beğeneceğiniz bir hikaye okuyacağım diyerek yapacağınız işi ve onunla ilgili kendilerinden ne beklediğinizi söylemelisiniz. *
yine bir grup cocuğu bir yerden bir başka yere sevk etmek istediğinizde kargaşa çıkmaması için haydi şimdi buradan çıkıp şuraya gidiyoruz. diyerek coşku dolu bir cümle kurulmaz. hele hele tren olup birbirinin omuzundan, elinden, yakasından hiç tutturulmaz. bunun yerine; sayisma yolu gibi ya da taş kağıt makas oyunu gibi yollarla çocuklar tek tek seçilip sıra yapılır böylece kapıda yığılma olmaz.
küçük bir çocuğa ya da bir grup çocuğa kitap okurken kitaba olan dikkatini bozmamak için sayfalari çevirirken sonradaaaa ya da ardindaaannn ve ya işte tam o sırada gibi kalıplar kullanılır.
bir yetişkin ile çocuğu ile ilgili bir konu konuşulurken çocuğun olumsuz davranislari yerine olumlu davranışlarından bahsederek konu açılmalıdır. eğer kendiliğinden olumsuz davranıştan bahsetmiyorsa olumsuz davranışlar anlatılırken; şimdi de şöyle yapmayı öğrenmesi gereken yaşta. diyerek mesaj iletilmelidir. bir yetişkine çocuğu ile ilgili şikayette bunduğunuzda muhtemelen kendisi de farkında olduğu davranışı kabul etmeyecek ya da kabul etse bile değiştirmek için sizin kadar istekli olmayacaktır. *
bir ya da bir grup çocuğa ve hatta yetişkine bir etkinlik düzenlediğinizde örneğin yemek yedirirken ya da resim yaptırırken ya da bir mekanda beklemeleri gerekirken işe başlamadan önce mutlaka süre sınırlandırması getirilmelidir. özellikle grupla yapılan etkinliklerde grupta mutlaka bir tane aceleci , * bir tane kopyacı * ve bir adet kaplumbağa * bulunur. bu yüzden başlayacak etkinlik için; şimdi şunu yapacagiz. şu kadar sürede bitirmeniz gerekiyor. sizden beklenen tam olarak şudur. bitirenler bitirmeyenleri beklemek zorundadır. gibi ifadeleri önceden söylemek gerekir.
devamını gör...
patates
anavatanı (bkz: and dağları) olan bu bitki yaklaşık olarak 10 bin yıl önce evcilleştirildi. ancak dünyanın her yerinde tanınıp tüketilmesi için 8500 yıl daha beklemesi gerekiyordu.
(bkz: inka uygarlığı)'nın resmi yiyeceği olarak tabir edilen patatesin bölgeden çıkışı 1532-1572 yılları arasında ispanyol işgali sonucu olmuştur. avrupa'ya ulaştığında hayvan yemi olarak kullanıldı. ispanyollar ve avrupalılar patatesi ilk gördüklerinde (bkz: truffle) mantarına benzettikleri için bu isimden türettikleri turmas, kartoffel gibi isimler vermişlerdir. anadolu'nun çeşitli yerlerinde patatese kartol denmesinin kökeninde bu yatmaktadır.
(bkz: sanayi devrimi) ile beraber kırsal nüfus kentlere göç etmiş ve tarımda düşüş ve dolayısıyla kıtlık baş göstermiştir. o dönem hayvan yemi olarak kullanılan patates sofralara gelmeye başlamış.
bir de patates cipsinin tesadüf eser keşfiyle ilgili bir anekdot yazalım. yıl 1853, yer new york. george crum adındaki bir aşçının restoranına gelen bir müşteri patateslerin çok kalın ve vıcık olmasından şikayet etti. aşçı sinirlendi ve patatesi cips şeklinde incecik keserek kızarttı. sonuç olarak müşteri bu kızartmayı çok beğendi ve restorana her gün bu kızartmanın ünün duyanlar gelmeye başladılar. george crum zenci olduğu için cipsin patentini alamadı. çünkü o yıllarda zenciler patent başvurusunda bulunamıyorlardı.
(bkz: inka uygarlığı)'nın resmi yiyeceği olarak tabir edilen patatesin bölgeden çıkışı 1532-1572 yılları arasında ispanyol işgali sonucu olmuştur. avrupa'ya ulaştığında hayvan yemi olarak kullanıldı. ispanyollar ve avrupalılar patatesi ilk gördüklerinde (bkz: truffle) mantarına benzettikleri için bu isimden türettikleri turmas, kartoffel gibi isimler vermişlerdir. anadolu'nun çeşitli yerlerinde patatese kartol denmesinin kökeninde bu yatmaktadır.
(bkz: sanayi devrimi) ile beraber kırsal nüfus kentlere göç etmiş ve tarımda düşüş ve dolayısıyla kıtlık baş göstermiştir. o dönem hayvan yemi olarak kullanılan patates sofralara gelmeye başlamış.
bir de patates cipsinin tesadüf eser keşfiyle ilgili bir anekdot yazalım. yıl 1853, yer new york. george crum adındaki bir aşçının restoranına gelen bir müşteri patateslerin çok kalın ve vıcık olmasından şikayet etti. aşçı sinirlendi ve patatesi cips şeklinde incecik keserek kızarttı. sonuç olarak müşteri bu kızartmayı çok beğendi ve restorana her gün bu kızartmanın ünün duyanlar gelmeye başladılar. george crum zenci olduğu için cipsin patentini alamadı. çünkü o yıllarda zenciler patent başvurusunda bulunamıyorlardı.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır. doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. savaş bitmiştir.*
devamını gör...
şifreli bir mesaj bırak
anektarlar kapinin altında olup beni ara.
devamını gör...
zaman çarkı serisi
fantastik kurgu kitaplar ve seriler birkaç örnek hariç özgünlük konusunda sıkıntı yaşarlar. kuralları önceden çizilmiş bir dünya gibidir bu alan ve herkes bu dünyadaki genel kabullerden memnundur. kimse o kırmızı çizgileri geçmeye meyletmez. geçenlerin yarattığı birkaç örnekte efsane olmuştur zaten. michael moorcock'un melnibone'lu elric'i böyle bir seridir misal. ya da margaret weis ve tracy hickman'ın yazdığı ölüm kapısı serisi'de öyle. ne zaman ki bu alanda bir yazar tolkien'e dair zincirleri kırar, işte o zaman ortaya okunası bir eser çıkar. zaman çarkı serisi de bunlardan birisidir. evvela jordan bilinen kurallara çok bağlı kalmıyor. temel ırksal batakların içine düşüp sadece hikâyeyi değiştirme cinliğine meyletmiyor. bambaşka bir hareket noktası var. ve o hareket noktası da ciddi anlamda başarılı. nasıl başlarsa öyle gider diye bir tabir var ya, hah işte jordan iyi başlıyor ve serisini de zaman çarkını dokuduğu gibi dokuyor ki bu arada o fikirde fena fikir değil ve bence göndermesi de yerinde.
ben genelde hikayelerden ve kitapların konularından bahsetmeyi sevmiyorum. mevzuları, okuyacak olanların kursağında bırakmanın lüzumu yok. lakin birkaç şeyin altını çizmem lazım. jordan'ın tasvirleri muhteşem. zaten bu sayede serinin durağan geçen bölümlerinde bile akıcılığı sağlayabiliyor. gerek karakterler gerekse mekanlar ve olaylar anlatılırken gözünüze projeksiyon perdesi sokulmuş tavşan moduna giriyorsunuz zira her şey yerli yerinde gözünüzde canlanıyor. bu da zaten onun anlatım dilinin ne kadar ayrıntıcı olduğunun kanıtı. şimdi bazılarınız diyebilir ki, film izlemek istersek sinemada izleriz, kitap bu, bu kadar ayrıntıya ne gerek var? evet aynen öyle! kitap bu ve siz o filmi kafanızda izliyorsunuz, ayrıntı da bunun için lazım. yazarın bu ayrıntıcı tavrı bazılarını sıksa ve direkt seriyi gömme moduna geçseler de, o ayrıntılar cidden bu serinin alameti farikası. seriyi diğer birçok seriden ayıran temel özellikte bizatihi bu tavır ve tutum.
bu seriye dair her daim kafamda kalan soru işareti ise şu olacak; robert abimiz vefat etmeseydi geri kalan kitaplardaki anlatım tarzı nasıl olacaktı? zira onun ayrıntıcı anlatımına o kadar alışmıştık ki, brandon sanderson'ın anlatımı bana hep daha vasat geldi. diğer kitaplar yazılırken elbette robert abimizin notlarından ve yol haritalarından yararlanıldı ama o anlatımdaki özgünlük? işte onu bir türlü bulamadık. insan nasıl olurdu acaba demekten kendisini alamıyor. hele ki o final ve savaş sahnelerini robert abi nasıl tasvir ederdi bunu düşünmek bile insanı başka yerlere götürüyor.
hülasa; bu seri tasvir özgünlüğü, konu bütünlüğü ve en önemlisi fantastik kurgunun ırksal bataklığına düşmeden yazıldığı için ziyadesiyle değerli bir seridir. ha tabi benim için bir de ogier mevzusu var ama bu tamamen kişisel * bu arada kitap sayısı gözünüzü korkutmasın, su gibi akıp gidiyor.
ben genelde hikayelerden ve kitapların konularından bahsetmeyi sevmiyorum. mevzuları, okuyacak olanların kursağında bırakmanın lüzumu yok. lakin birkaç şeyin altını çizmem lazım. jordan'ın tasvirleri muhteşem. zaten bu sayede serinin durağan geçen bölümlerinde bile akıcılığı sağlayabiliyor. gerek karakterler gerekse mekanlar ve olaylar anlatılırken gözünüze projeksiyon perdesi sokulmuş tavşan moduna giriyorsunuz zira her şey yerli yerinde gözünüzde canlanıyor. bu da zaten onun anlatım dilinin ne kadar ayrıntıcı olduğunun kanıtı. şimdi bazılarınız diyebilir ki, film izlemek istersek sinemada izleriz, kitap bu, bu kadar ayrıntıya ne gerek var? evet aynen öyle! kitap bu ve siz o filmi kafanızda izliyorsunuz, ayrıntı da bunun için lazım. yazarın bu ayrıntıcı tavrı bazılarını sıksa ve direkt seriyi gömme moduna geçseler de, o ayrıntılar cidden bu serinin alameti farikası. seriyi diğer birçok seriden ayıran temel özellikte bizatihi bu tavır ve tutum.
bu seriye dair her daim kafamda kalan soru işareti ise şu olacak; robert abimiz vefat etmeseydi geri kalan kitaplardaki anlatım tarzı nasıl olacaktı? zira onun ayrıntıcı anlatımına o kadar alışmıştık ki, brandon sanderson'ın anlatımı bana hep daha vasat geldi. diğer kitaplar yazılırken elbette robert abimizin notlarından ve yol haritalarından yararlanıldı ama o anlatımdaki özgünlük? işte onu bir türlü bulamadık. insan nasıl olurdu acaba demekten kendisini alamıyor. hele ki o final ve savaş sahnelerini robert abi nasıl tasvir ederdi bunu düşünmek bile insanı başka yerlere götürüyor.
hülasa; bu seri tasvir özgünlüğü, konu bütünlüğü ve en önemlisi fantastik kurgunun ırksal bataklığına düşmeden yazıldığı için ziyadesiyle değerli bir seridir. ha tabi benim için bir de ogier mevzusu var ama bu tamamen kişisel * bu arada kitap sayısı gözünüzü korkutmasın, su gibi akıp gidiyor.
devamını gör...
sakar şakir filmindeki bekçi
şu an hayatta olmayan ve gerçek ismi ihsan bilsev olan sinema oyuncusudur. bundan başka çöpçüler kralı filminde gazino patronu yardımcısı ve 15 sene sonra da mahallenin muhtarları dizisinde de trenci haydar bey olarak karşımıza çıkmıştır.
devamını gör...
doğum günü olan arkadaşı hikayede paylaşmak
sevmediğim ve bana göre çok gereksiz bir uğraştır. o kişiye ne kadar değer versem ya da sevsem de bunu instagram'da paylaşmak ona olan sevgimi ikiye ya da bin beş yüze katlamıyor sonuç itibarıyla.
geçen doğum günümde en ufak bir isteğim ya da ricam olmamasına rağmen yakın arkadaşlarımdan biri bana bunu yaptı. çok utanmıştım, silebilir misin de diyememiştim ve sanırım doğum günü sezonu açılmış yine. şu sıralar çoğu kişinin doğum günü.* kendisinin de doğum günü çok yakın zamanda. üstelik bana güzel çıktığı bir fotoğrafını atıp "yaa yüzyüzeyken, şu fotoğrafı paylaşabilir misin doğum günümde? sende güzel çıktığım fotoğrafım yoktur büyük ihtimalle." yazmış... ne yapacağımı bilemiyorum sözlük. beni kullanmış resmen. sanırım son çare sadece onu ve birkaç kişiyi yakın arkadaşlarıma alıp paylaşmak olacak.*
geçen doğum günümde en ufak bir isteğim ya da ricam olmamasına rağmen yakın arkadaşlarımdan biri bana bunu yaptı. çok utanmıştım, silebilir misin de diyememiştim ve sanırım doğum günü sezonu açılmış yine. şu sıralar çoğu kişinin doğum günü.* kendisinin de doğum günü çok yakın zamanda. üstelik bana güzel çıktığı bir fotoğrafını atıp "yaa yüzyüzeyken, şu fotoğrafı paylaşabilir misin doğum günümde? sende güzel çıktığım fotoğrafım yoktur büyük ihtimalle." yazmış... ne yapacağımı bilemiyorum sözlük. beni kullanmış resmen. sanırım son çare sadece onu ve birkaç kişiyi yakın arkadaşlarıma alıp paylaşmak olacak.*
devamını gör...
tez anket
merhaba arkadaşlar;
bir öğrenci arkadaşımızın tezini bitirmesi için belli bir sayıda anket doldurulması gerekiyor.
maalesef yeterli sayıya ulaşamadık. kızcağız tezini bitiremeyecek böyle giderse...
o yüzden yardımınıza ihtiyacımız var.
katkılarınız için teşekkürler.
şimdi gerçekler; birlikte radyo programı yapmak için sözleştiğim dertlikayısı tezi bitiremeyecek böyle giderse!
bizim radyo programı yalan olacak... bir el atıverin size zahmet .
docs.google.com/forms/d/e/1...
bir öğrenci arkadaşımızın tezini bitirmesi için belli bir sayıda anket doldurulması gerekiyor.
maalesef yeterli sayıya ulaşamadık. kızcağız tezini bitiremeyecek böyle giderse...
o yüzden yardımınıza ihtiyacımız var.
katkılarınız için teşekkürler.
şimdi gerçekler; birlikte radyo programı yapmak için sözleştiğim dertlikayısı tezi bitiremeyecek böyle giderse!
bizim radyo programı yalan olacak... bir el atıverin size zahmet .
docs.google.com/forms/d/e/1...
devamını gör...
sabah erken kalkmak zorunda olmak
sabah 5 te kalkıyorum sözlük ve bunu kiminle paylaşsam gözlerinde vah garibiiim 6 aylık ömrü kalmış bakışını yakalıyorum.
devamını gör...



