kapitalizm
üretim araçlarının; özel sektör elinde bulunduğu, sermaye akışının özgür olduğu ve fiyatın, üretimin, bölüşümün dışardan etki edilmeden piyasa tarafından belirlendiği ekonomik sistem şeklinde tanımlanabilir.
orta çağ geleneği feodal yapıdan çıkıp yeni bir düzen kurdu kapitalizm. bu düzen, hem üretimi hem de bölüşüm biçiminin kontrolünü piyasanın teşvikine ve caydırıcılığına bıraktı.kamu otoritesi de bu düzenin zayıf ayağı olarak egemenlik hakkına dayanıp yasama yapar, yargılar ve silahlanır; ama üretim ve bölüşüm sistemi içinde yerini almaz, kurt ile kuzuyu baş başa bırakır adeta.
aslında her şeyin başlangıcı 18. yüzyıl filozofu adam smith'in "benzer dürtülere sahip bireylerden oluşan bir çevrede, bireysel çıkarların işleyişinin nasıl rekabetle sonuçlanacağı, daha sonrada bu rekabetin toplumun istediği mallara ve arzu edilen fiyatlara nasıl olumlu yansıyacağı" düşüncesidir. yani smith'e göre bencil güdülerdir aslında toplumsal uyumu sağlayan. çok ciddiye alındı bu düşünce, alınması normaldi ve iyiydi aslında, ama sadece kendi dönemi için. çünkü aslında adam smith 18. yüzyıl ingiltere'sinin fakirliğine çözüm arıyordu. bir yatırımcının kendi kasabası dışında yatırım yapamamasını eleştiriyordu, para yerine çoğu bölgede çivinin kullanıldığı ingiltere'nin o dönemine sıkışıp kalmış olan smith nitelik olarak değişimleri göz ardı edip sadece niceliksel değişimlerin olacağına ihtimal vermişti. birilerinin işine geldiği için daha sonraları çok uygulama alanı buldu ki bu düşünce sistemi şimdilerde tepe noktasını yaşıyor adeta, yani küreselleşmeyi.
dünya nüfusuna vurulduğunda üretim faktörlerinin çok küçük bir kesimin elinde kalması ve bu faktörlerin maddi bağlamda değil, değer ve yatırım bağlamında çok hızlı hareket kabiliyeti kazanmış olmasıdır kapitalizmi hastalıklı yapan. gelir dağılımdaki adaletsizlikler, sermaye sahiplerinin devlet denen organizmayı felç edebilecek derecede etkileyebilmesi, bireyin üretim gücünün düşmesi ve daha nice sorunlar kapitalizmin günahıdır. günahının bedelini ise çoğu zaman kendini ısırarak ödemekte, ödetmekte. işte bu kadar az sayıda elin sahip olduğu sermaye ve aldığı kararlar sonucu krizlerden ve ekonomik problemlerden çıkılamıyor.
bazen düşünüyorum da; ne olurdu acaba ekonomi bilimi hep statik kalsaydı, insanoğlu onu dürtmeyip bıraksaydı bir kenarda, ne olurdu acaba?
orta çağ geleneği feodal yapıdan çıkıp yeni bir düzen kurdu kapitalizm. bu düzen, hem üretimi hem de bölüşüm biçiminin kontrolünü piyasanın teşvikine ve caydırıcılığına bıraktı.kamu otoritesi de bu düzenin zayıf ayağı olarak egemenlik hakkına dayanıp yasama yapar, yargılar ve silahlanır; ama üretim ve bölüşüm sistemi içinde yerini almaz, kurt ile kuzuyu baş başa bırakır adeta.
aslında her şeyin başlangıcı 18. yüzyıl filozofu adam smith'in "benzer dürtülere sahip bireylerden oluşan bir çevrede, bireysel çıkarların işleyişinin nasıl rekabetle sonuçlanacağı, daha sonrada bu rekabetin toplumun istediği mallara ve arzu edilen fiyatlara nasıl olumlu yansıyacağı" düşüncesidir. yani smith'e göre bencil güdülerdir aslında toplumsal uyumu sağlayan. çok ciddiye alındı bu düşünce, alınması normaldi ve iyiydi aslında, ama sadece kendi dönemi için. çünkü aslında adam smith 18. yüzyıl ingiltere'sinin fakirliğine çözüm arıyordu. bir yatırımcının kendi kasabası dışında yatırım yapamamasını eleştiriyordu, para yerine çoğu bölgede çivinin kullanıldığı ingiltere'nin o dönemine sıkışıp kalmış olan smith nitelik olarak değişimleri göz ardı edip sadece niceliksel değişimlerin olacağına ihtimal vermişti. birilerinin işine geldiği için daha sonraları çok uygulama alanı buldu ki bu düşünce sistemi şimdilerde tepe noktasını yaşıyor adeta, yani küreselleşmeyi.
dünya nüfusuna vurulduğunda üretim faktörlerinin çok küçük bir kesimin elinde kalması ve bu faktörlerin maddi bağlamda değil, değer ve yatırım bağlamında çok hızlı hareket kabiliyeti kazanmış olmasıdır kapitalizmi hastalıklı yapan. gelir dağılımdaki adaletsizlikler, sermaye sahiplerinin devlet denen organizmayı felç edebilecek derecede etkileyebilmesi, bireyin üretim gücünün düşmesi ve daha nice sorunlar kapitalizmin günahıdır. günahının bedelini ise çoğu zaman kendini ısırarak ödemekte, ödetmekte. işte bu kadar az sayıda elin sahip olduğu sermaye ve aldığı kararlar sonucu krizlerden ve ekonomik problemlerden çıkılamıyor.
bazen düşünüyorum da; ne olurdu acaba ekonomi bilimi hep statik kalsaydı, insanoğlu onu dürtmeyip bıraksaydı bir kenarda, ne olurdu acaba?
devamını gör...
en sevilen dizi çifti
peter bishop ve olivia dunham. fringe.
kim wexler ve jimmy mcgill. better call saul.
desmond hume ve penelope widmore. lost.
sadie dunhill ve jake epping. 11.22.63.
kim wexler ve jimmy mcgill. better call saul.
desmond hume ve penelope widmore. lost.
sadie dunhill ve jake epping. 11.22.63.
devamını gör...
öyle birine aşık ol ki
seni haketsin.
devamını gör...
polen alerjisi
hapşırma, boğaz kaşıntısı, burun akıntısı, göz yanması, zamanlarım.
ha gayret destmont zamamlarım.
bir köylü için çiçek tozuna alerjik tepki vermek de bünyemin bana ironisi.
ha gayret destmont zamamlarım.
bir köylü için çiçek tozuna alerjik tepki vermek de bünyemin bana ironisi.
devamını gör...
balkonda sigara içmek vs evin içinde sigara içmek
keyifliysen odada, dertliysen balkonda yapılan eylemdir. bir de elinde sigara, tek başına gökyüzüne doğru bakıyorsan sen bitmişsindir dostum.
devamını gör...
bu son deyip tekrardan yapılan şeyler
sigarayı bırakmaya çalışmak.
devamını gör...
normal sözlük'ün kadın yazarları
epeydir dahil olduğum gruptur.
her türlü devrecilik imtina ile yapılır.
her türlü devrecilik imtina ile yapılır.
devamını gör...
hobaaa3434
güzel tanımlar yazar, doğaçlamada mastır yapmıştır(gülücük) belli ki şiirde sever, aynı ''kafa'' da olduğumuzu düşündüğüm yazarlardandır. başarılar hobaaa3434, parmakların yazmaktan yorulmasın(gülücük) kalemin tükenmesin gibi bişey işte..
devamını gör...
avrupalılar o kadar keşif ve buluş yaparken doğulular ne yapıyordu sorunsalı
esg 'nin osmanlı neden geri kaldı videosunda bir sözü vardı . osmanlı geri kalmadı batı çok hızlı gitti diye bir şey söylemişti. osmanlı yi da doğu gibi düşünürsek aslında haklılık payı var . objektif bakmaya çalışıyorum. bir ara her şey doğudan avrupaya gidiyordu . batı da olaylar yaşanırken doğu medeniyetti eski dönemde . fakat her şey bir anda oldu denebilir . rönesans ,reform, fransız ihtilali ,sanayi devri , matbaa gibi çok büyük şeyler oldu . buralara gelmeyi hakediyorkar. çünkü çok
büyük kayıp verdiler. ve arayı açtılar gerçekten . biz yine bu kadar yeniliğe rağmen bi şekilde buralara gelmişiz. çok zor onları yakalamak .belki 1,2 kuşak sonra yakalarız.
büyük kayıp verdiler. ve arayı açtılar gerçekten . biz yine bu kadar yeniliğe rağmen bi şekilde buralara gelmişiz. çok zor onları yakalamak .belki 1,2 kuşak sonra yakalarız.
devamını gör...
güne bir stefan zweig sözü bırak
insan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. bekleyip durur insan. hiçbir şey olmaz. insan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. hiçbir şey olmaz. insan yalnız kalır. yalnız. yalnız...
-satranç-
-satranç-
devamını gör...
stoacılık
stoacılık; tepkiye dönük davranışlardan (öfke, kin, suçlama gibi) kaçınmamızı öngörür; bu tür davranışlar toplumsal ilişkilerimizin olağan bir parçasıdır ve "ilgisiz şeyler"in gereğinden fazla dikkate alınmasıyla bağlantılıdır.
yapmamız gereken; erdemli davranışları ussal bir biçimde uygulayarak "bize bağlı" olan şeyi yapmaktır; başkasına da böyle yapmalarını gerektiğini göstererek yararlı olmaktır.
en sevdiğim temsilcilerinden biri (bkz: marcus aurelius)'tur.
"kötülük nedir? birçok kez gördüğün şeydir.
şunu aklından çıkarma: olup biten her şey, birçok kez gördüğün bir şeydir. nereye baksan hep aynı şeyleri göreceksin; antik tarih, daha sonraki çağların tarihi, yakın zamanın tarihi onlarla doludur; şimdi de kentlerimizi, evlerimizi onlar dolduruyor. yeni olan hiçbir şey yok:
her şey kendini yineliyor ve hemen geçip gidiyor."
yapmamız gereken; erdemli davranışları ussal bir biçimde uygulayarak "bize bağlı" olan şeyi yapmaktır; başkasına da böyle yapmalarını gerektiğini göstererek yararlı olmaktır.
en sevdiğim temsilcilerinden biri (bkz: marcus aurelius)'tur.
"kötülük nedir? birçok kez gördüğün şeydir.
şunu aklından çıkarma: olup biten her şey, birçok kez gördüğün bir şeydir. nereye baksan hep aynı şeyleri göreceksin; antik tarih, daha sonraki çağların tarihi, yakın zamanın tarihi onlarla doludur; şimdi de kentlerimizi, evlerimizi onlar dolduruyor. yeni olan hiçbir şey yok:
her şey kendini yineliyor ve hemen geçip gidiyor."
devamını gör...
vefasızlık
çağımızda sıkça görülür. bundan dolayı; iyilik yapmasaydım kötü olsaydım daha iyi olurdu, düşüncesine kapılıyoruz.*
devamını gör...
aşk yeniden
mekan: bir araba. nereye gittiğini hatırlamıyorum.
zaman: gece saatleri. 2 gibi sanırım. her yer karanlık dolayısıyla.
radyoda bu şarkı çalıyor. ben yarı uyanık bunu dinliyorum. çok hoşuma gidiyor.
bir iki yıl sonra kafama dank ediyor, aklımda kalan sözleri google amcaya soruyorum ve şarkının ismini öğreniyorum. güzel şarkıdır vesselam.
zaman: gece saatleri. 2 gibi sanırım. her yer karanlık dolayısıyla.
radyoda bu şarkı çalıyor. ben yarı uyanık bunu dinliyorum. çok hoşuma gidiyor.
bir iki yıl sonra kafama dank ediyor, aklımda kalan sözleri google amcaya soruyorum ve şarkının ismini öğreniyorum. güzel şarkıdır vesselam.
devamını gör...
şaka maka uzaktan öğretimin daha verimli olması
katılamayacağım başlıktır. uzaktan eğitimi sadece okuldan bağımı koparmayayım, derslere bağlı kalayım diye devam ettiriyorum. zaten internet sıkıntıları, sistemin çökmesi ve derslerin anlaşılmaması çok büyük bir gerçek. şahsen bu süreçte yorulduğum kadar yüz yüze eğitimde yorulmamışımdır. insanı çok yıpratıyor.
(bkz: uzaktan eğitim)
(bkz: uzaktan eğitim)
devamını gör...
iett çalışanını taciz eden kadın
aşırı rahatsız edici bir taciz olayı.
bu taciz, hadsizlik, saygısızlık ve kabalığın cinsiyeti yok. şu görüntüye taciz demeyecek tek insan yoktur, varsa da gerçekten iki yüzlüdür. hazır video da çekilmişken hakkında suç duyurusunda bulunulur umarım.
bu taciz, hadsizlik, saygısızlık ve kabalığın cinsiyeti yok. şu görüntüye taciz demeyecek tek insan yoktur, varsa da gerçekten iki yüzlüdür. hazır video da çekilmişken hakkında suç duyurusunda bulunulur umarım.
devamını gör...
ibrahim melih gökçek
ankarayı germeyanoğulları beyliğinden sonra alıp uzun süre yönetmiş (tabi buna yönetmek denirse) eski belediye başkanı. şu sıralar eskiden yediği hurmalar bir bir ortaya çıkmakta ve mahkemede hakkında ki iddianameler kabul edilmektedir.
devamını gör...
yazarların yalnız olma nedeni
sürekli tercih edilmiş yalnızlık diyerek havalı görünmeye çalışıyorum.
bazen aseksüel, bazen sapyoseksüel, bazen ekoseksüel, bazen triseksüel olduğumu iddia ediyorum.
asıl gerçek ise fiziğim, sayın yazar arkadaşlar. 1.38 boyunda ve 78 kiloda olunca e-seksüel bile olamıyorsunuz.
e-seksüel; sanal ortamlarda kurulan ilişkilere denir, yani ben öyle diyorum. seksüelliğe işlevsel katkımız olmasa da literatürüne katkımız olsun, değil mi ama*.
bazen aseksüel, bazen sapyoseksüel, bazen ekoseksüel, bazen triseksüel olduğumu iddia ediyorum.
asıl gerçek ise fiziğim, sayın yazar arkadaşlar. 1.38 boyunda ve 78 kiloda olunca e-seksüel bile olamıyorsunuz.
e-seksüel; sanal ortamlarda kurulan ilişkilere denir, yani ben öyle diyorum. seksüelliğe işlevsel katkımız olmasa da literatürüne katkımız olsun, değil mi ama*.
devamını gör...
aşık veysel şatıroğlu
bugün ölümünün 48. yılı.
"..dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda,iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece.."
yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı .dünya gözüyle göremediklerini gönül gözüyle gördü. çalıp söyledikleriyle çevresine ışık saçtı.
"bir gün veysel, bir köy kahvesinde yine sazını almış türkü söylerken kahvedekilerden biri veysel’e sorar:- veysel emmi, diğer aşıklar sazın sapında dolaşıyorken sen neden tek bir yere basıp türkünü söylüyorsun ?akabinde veysel cevabı yapıştırır:
- onlar benim bulduğum yeri arıyorlar da onun için her yere basıyorlar. ben doğru yeri bulduğum için aynı yere basıyorum."
"..dünyaya geldiğim anda yürüdüm aynı zamanda,iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece.."
yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı .dünya gözüyle göremediklerini gönül gözüyle gördü. çalıp söyledikleriyle çevresine ışık saçtı.
"bir gün veysel, bir köy kahvesinde yine sazını almış türkü söylerken kahvedekilerden biri veysel’e sorar:- veysel emmi, diğer aşıklar sazın sapında dolaşıyorken sen neden tek bir yere basıp türkünü söylüyorsun ?akabinde veysel cevabı yapıştırır:
- onlar benim bulduğum yeri arıyorlar da onun için her yere basıyorlar. ben doğru yeri bulduğum için aynı yere basıyorum."
devamını gör...
