entel feridun
daha şimdiden ikonik bir karakter olmayı başarabilen ve çevresini mükemmel yansıtan bir karakter.
devamını gör...
sakıncalı piyade
uğur mumcu'nun 12 mart muhtırası dönemine ilişkin içeriğe sahip kitabı.
patnos'da çok şey kazandım. orada, "halk" dediğimiz soyut kavramın ne olduğunu canlı örneklerle anladım. siirtli maşallah çavuşu, trabzonlu osman çavuşu, denizlili havancı niyazi'yi, kırklarelili recep'i, mersinli mithat'ı, ankaralı dinçay'ı tanıdım. her biri, birer insanlık simgesi gibi çevremizde, bizlere, "hoca nasrettin gibi ağlayan, bayburtlu zihni gibi gülen", halkın en taze güllerini sundular. yüreklerimize duygu pınarlarından şelâleler akıttılar. erlik işleminden sonraki aşamalar, işleri büsbütün arap saçına döndürdü. şimdi ne er sayılıyorum ne de yedek subay...
uğur mumcu, sakıncalı piyade
ilk baskısı 1977 yılında yapılan kitap 116 sayfa.
ellerin dert görmesin uğur mumcu! sakıncalı piyade’yi yazdığın için, eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık. kendi yazdıklarıma gülemem. ama senin yazdıklarını gülerek okudum. ‘acı acı gülmek’ deyimi vardır ya, işte öyle acı acı güldüm.
aziz nesin
ayrıca bu tamlama, türk dili kurumu'na göre "kendisine pek güvenilmeyen, huzursuzluk çıkarabilecek kimse." anlamında kullanılıyor.
patnos'da çok şey kazandım. orada, "halk" dediğimiz soyut kavramın ne olduğunu canlı örneklerle anladım. siirtli maşallah çavuşu, trabzonlu osman çavuşu, denizlili havancı niyazi'yi, kırklarelili recep'i, mersinli mithat'ı, ankaralı dinçay'ı tanıdım. her biri, birer insanlık simgesi gibi çevremizde, bizlere, "hoca nasrettin gibi ağlayan, bayburtlu zihni gibi gülen", halkın en taze güllerini sundular. yüreklerimize duygu pınarlarından şelâleler akıttılar. erlik işleminden sonraki aşamalar, işleri büsbütün arap saçına döndürdü. şimdi ne er sayılıyorum ne de yedek subay...
uğur mumcu, sakıncalı piyade
ilk baskısı 1977 yılında yapılan kitap 116 sayfa.
ellerin dert görmesin uğur mumcu! sakıncalı piyade’yi yazdığın için, eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık. kendi yazdıklarıma gülemem. ama senin yazdıklarını gülerek okudum. ‘acı acı gülmek’ deyimi vardır ya, işte öyle acı acı güldüm.
aziz nesin
ayrıca bu tamlama, türk dili kurumu'na göre "kendisine pek güvenilmeyen, huzursuzluk çıkarabilecek kimse." anlamında kullanılıyor.
devamını gör...
günaydın sözlük
dostlarım günaydınnnnnnn. uzun zaman sonra ilk defa bu saatte uyumuyorum, uyaniyorum. bi garip geldi, bünye alışık değil tabi. çünkü normalde benim bu saatte yeni uyuyor falan olmam lazımdi amaaa beni bekleyen işlerimden dolayi 4 saatlik bir uykunun ardından buradayım. hepinize güzel günler dilerimmmm.
devamını gör...
30 yaşından sonra enstrüman çalmayı öğrenmek
30 yaşına gelmiş ve herhangi enstrüman çalamayan bireyin bir enstrümanı çalmayı öğrenmeye başlamasıdır. ayrıca bugün başladığım eylemdir.
başarabilecek miyim bilmiyorum açıkcası. bana imkansız gibi gelirdi hep, 25 yaşından sonra sanat icra edecek bir yetenek geliştirmek, enstrüman çalmayı öğrenmek.
bu konuda cesaret kazanmamı sağlayan yagami light oldu. kendisinin icra ettiği sanata kendi çabalarıyla ve geç yaşta başladığını, vincent van gogh’un da resim yapmaya 28 yaşında başladığını ifade etti.
bakalım n’olacak. hedeflediğim noktaya gelir, hala burada olur ve unutmazsam burayı editlerim.
başarabilecek miyim bilmiyorum açıkcası. bana imkansız gibi gelirdi hep, 25 yaşından sonra sanat icra edecek bir yetenek geliştirmek, enstrüman çalmayı öğrenmek.
bu konuda cesaret kazanmamı sağlayan yagami light oldu. kendisinin icra ettiği sanata kendi çabalarıyla ve geç yaşta başladığını, vincent van gogh’un da resim yapmaya 28 yaşında başladığını ifade etti.
bakalım n’olacak. hedeflediğim noktaya gelir, hala burada olur ve unutmazsam burayı editlerim.
devamını gör...
uykusuzkahve
moderatörlüğü hayırlı olsun...
devamını gör...
demosthenes
demosthenes, m.ö. 384 yılında atina'da doğmuş ünlü politikacı ve hatiptir. küçük yaşta babasını kaybeden ve konuşma güçlüğü bulunan demosthenes, yaşadığı zorluklardan dolayı içine kapanık ve utangaç biri olmuş. kekeme olan demosthenes, o dönemde atina' da bulunan hatiplere çok özeniyor ve tıpkı onlar gibi kitlelere hitap etmeyi, nutuklar yazmayı istiyordu. fakat ne zaman bunu yapmaya çalışsa kekemeliğinden dolayı insanların alaylarına ve eleştirilerine maruz kalıyordu. her şeye rağmen hedeflerinden vazgeçmeyen demosthenes, ağzına çakıl taşları doldurup konuşma egzersizleri yapıyor ve fırtınalı havalarda denize karşı bağırarak şarkılar söylüyordu. işte bu çabalarıyla kekemeliğini yenen demosthenes artık en iyi hatip olmayı başarmıştı. atina da halka hitap ediyor ve nutuklar yazıyordu. ayrıca avukatlık ve politakıcılık da yapmış. ve alay edilen o çocuk şimdi hayranlıkla dinleniyordu.
cicero onun için, tüm hatipler arasında tek başına duruyor demiştir.
“en kolay şey insanın kendisini aldatmasıdır, çünkü bir insan genellikle arzu ettiği şeyin gerçek olduğuna inanır.” demosthenes (mö 384-322)
cicero onun için, tüm hatipler arasında tek başına duruyor demiştir.
“en kolay şey insanın kendisini aldatmasıdır, çünkü bir insan genellikle arzu ettiği şeyin gerçek olduğuna inanır.” demosthenes (mö 384-322)
devamını gör...
ateist kaplumbağa
düşündüm düşündüm düşündüm ve buldum.” zeki komik” evet evet tam olarak kendisini bu ikilemle tanımlayabilirim zeki komik. olaylara bakış açısı, yorumlaması, tatlı tatlı laf sokarken deli deli güldürmesi hep zeki komik oluşundan.
değerli yazarlarımızdan ''uzat sarı saçlarını rapunzel'''in bir başlıkta söylediği ; ''daddy’e laf atmayın taş olursunuz. cehennem ateşinde cayır cayır yanarsınız!'' sözleri sonrasında sözlük yönetimi tarafından göz altına alındığı ve o cağnım sarı saçlarının üç numaraya vurulduğundan bahsediliyor. rapunzel'in sarı saçlarını uzatarak, dady'nin sözlükten kaçmasına yardım ettiği ve bu yüzden de, söz konusu cezaya çarptırıldığı sızan haberler arasında.
ayrıca sözlük yönetiminin 3 numaraya vurduğu saçlarıma çok üzüldüğümü görüp; bana upuzun, sapsarı bir peruk alacak kadarda gönlü zengin, eli bol yazarlarımızdan. seviyoruz, takip ediyoruz ve ölümüne övüyoruz...
değerli yazarlarımızdan ''uzat sarı saçlarını rapunzel'''in bir başlıkta söylediği ; ''daddy’e laf atmayın taş olursunuz. cehennem ateşinde cayır cayır yanarsınız!'' sözleri sonrasında sözlük yönetimi tarafından göz altına alındığı ve o cağnım sarı saçlarının üç numaraya vurulduğundan bahsediliyor. rapunzel'in sarı saçlarını uzatarak, dady'nin sözlükten kaçmasına yardım ettiği ve bu yüzden de, söz konusu cezaya çarptırıldığı sızan haberler arasında.
ayrıca sözlük yönetiminin 3 numaraya vurduğu saçlarıma çok üzüldüğümü görüp; bana upuzun, sapsarı bir peruk alacak kadarda gönlü zengin, eli bol yazarlarımızdan. seviyoruz, takip ediyoruz ve ölümüne övüyoruz...
devamını gör...
cinsiyetsiz soyunma kabinleri istiyoruz
duyduğum en mantıksız şey
devamını gör...
yarıda bırakılan kitaplar
'kitaplarını yarım bırakırsan arkandan ağlarlar, gün gelir hesap sorarlar' denilseydi yarım bırakılmamış kitaplar olabilirlerdi**.
devamını gör...
muasır medeniyetler seviyesi
ne kadar yaklaştığımızı tartışmamız gereken seviyedir. maddeler halinde bakılabilir aslında bu konuya ve birlikte karar veririz:
1. hukuk: adli kontrol şartıyla serbest bırakılmak sözünü duymaktan gına getirdiğimiz bir dönemdeyiz şu an. kadınları taciz eden, onlara tecavüz eden, hayvana eziyet eden, trafikte alkollü ve ehliyetsiz ( tam tersi olmalıydı) araç sürerken insaların hayatını söndüren, çalan çırpan herkes bu şartla serbest bırakıldı. bunun haricinde eleştiren, hak arayan, ses çıkaran, muhalif olan herkes içeride. olmadı. ulaşmadık.
2. eğitim: ne müfredatlar doğru düzgün hazırlanıyor, ne de öğretmenler doğru düzgün yetişmiş olarak sahaya gönderiliyor.* öğrencilerin ve velilerin isteğine göre sınıf geçiliyor, kitap okuma araştırma desen zaten yok. öğretmenler hak ettikleri ücretleri alamadığı için ek işlerin peşine düşmüş durumda, birçok öğretmen zaten alanında yeterli bilgiye de sahip değil. idareciler belli bir siyasi görüşten seçildiği için okullar siyasetin fink attığı ilişkiler yumağı haline geldi. olmadı. bunda da ulaşamadık.
3. ekonomi: ayakkabı kutuları, cengiz inşaat, çılgın projeler kapsamında incelerken tadını artırmak için üzerine biraz da pudra şekeri serpmemiz gerek ekonomi doların ve avronun elinde bir yoyo gibi savruluyor. herkes kendini fakir hissederken büyük bir çoğunluk da tevekküle sarılmış uyuyor. olmadı. yine ulaşamadık.
4. medya: bir zamanlar tarafsız olduğuna dair şehir efsaneleri dinlediğimiz bu yapı kurban bayramında kaçan bir dana gibi ne yöne döneceğini şaşırmış, can havliyle koşturup durmakta. kim kimi kapısına bağlı, kim kime havlıyor belli değil. dizilerle inşa edilmeye çalışılan yeni insan prototipinden hiç bahsetmiyorum bile. bu da gol değil. ulaşmadık yine.
diğer yazarların ekleyeceği maddeler de vardır elbette. benden bu kadar. acaba beklesek de muasır medeniyetler seviyesi mi aşağıya inse?
1. hukuk: adli kontrol şartıyla serbest bırakılmak sözünü duymaktan gına getirdiğimiz bir dönemdeyiz şu an. kadınları taciz eden, onlara tecavüz eden, hayvana eziyet eden, trafikte alkollü ve ehliyetsiz ( tam tersi olmalıydı) araç sürerken insaların hayatını söndüren, çalan çırpan herkes bu şartla serbest bırakıldı. bunun haricinde eleştiren, hak arayan, ses çıkaran, muhalif olan herkes içeride. olmadı. ulaşmadık.
2. eğitim: ne müfredatlar doğru düzgün hazırlanıyor, ne de öğretmenler doğru düzgün yetişmiş olarak sahaya gönderiliyor.* öğrencilerin ve velilerin isteğine göre sınıf geçiliyor, kitap okuma araştırma desen zaten yok. öğretmenler hak ettikleri ücretleri alamadığı için ek işlerin peşine düşmüş durumda, birçok öğretmen zaten alanında yeterli bilgiye de sahip değil. idareciler belli bir siyasi görüşten seçildiği için okullar siyasetin fink attığı ilişkiler yumağı haline geldi. olmadı. bunda da ulaşamadık.
3. ekonomi: ayakkabı kutuları, cengiz inşaat, çılgın projeler kapsamında incelerken tadını artırmak için üzerine biraz da pudra şekeri serpmemiz gerek ekonomi doların ve avronun elinde bir yoyo gibi savruluyor. herkes kendini fakir hissederken büyük bir çoğunluk da tevekküle sarılmış uyuyor. olmadı. yine ulaşamadık.
4. medya: bir zamanlar tarafsız olduğuna dair şehir efsaneleri dinlediğimiz bu yapı kurban bayramında kaçan bir dana gibi ne yöne döneceğini şaşırmış, can havliyle koşturup durmakta. kim kimi kapısına bağlı, kim kime havlıyor belli değil. dizilerle inşa edilmeye çalışılan yeni insan prototipinden hiç bahsetmiyorum bile. bu da gol değil. ulaşmadık yine.
diğer yazarların ekleyeceği maddeler de vardır elbette. benden bu kadar. acaba beklesek de muasır medeniyetler seviyesi mi aşağıya inse?
devamını gör...
the fall
renklerin, mekanların birbirinden güzel olduğu 18 ülkede çekilmiş başlangıçta konusunu anlamakta zorlandığım tatlı mı tatlı bir kızın da başrolde olduğu 2006 yapımı film.
hastanede kolu kırık olan hareketli bir çocuk ile kaza sonucu vücudunun bir kısmı tutmayan bir dublörün hikayesini konu alıyor.
başlangıçta dublör çocuğu morfin getirmesi için kullansa da sonradan o kız çocuğu hayatının bir parçası ve umudu oluyor.
sahnelerden biride ayasofya da çekilmiş, başta bu ayasofya değil mi diye düşündükten sonra öğrendim ki gerçekten ayasofya imiş.
film bir kez daha gösteriyor ki dünyada gezilmesi, görülmesi gereken çok güzel yerler var.
ek olarak eski dönemlere, kalelere, şövalyelere özel bir ilgim olduğu hatta o zamanlarda yaşamak isteyen biri olarak ara ara beni daha fazla içine çekti film.
sonu mutlu biten, güzel renk dolu bir film.
keyifli seyirler.
hastanede kolu kırık olan hareketli bir çocuk ile kaza sonucu vücudunun bir kısmı tutmayan bir dublörün hikayesini konu alıyor.
başlangıçta dublör çocuğu morfin getirmesi için kullansa da sonradan o kız çocuğu hayatının bir parçası ve umudu oluyor.
sahnelerden biride ayasofya da çekilmiş, başta bu ayasofya değil mi diye düşündükten sonra öğrendim ki gerçekten ayasofya imiş.
film bir kez daha gösteriyor ki dünyada gezilmesi, görülmesi gereken çok güzel yerler var.
ek olarak eski dönemlere, kalelere, şövalyelere özel bir ilgim olduğu hatta o zamanlarda yaşamak isteyen biri olarak ara ara beni daha fazla içine çekti film.
sonu mutlu biten, güzel renk dolu bir film.
keyifli seyirler.
devamını gör...
normal sözlük'te futbol konuşulmaması
çok mutlu olduğum durum.burayı daha da güzel kılıyor çünkü konuşulan şeyler hep klişe .futbol konuşmak istesem arkadaş ortamım da konuşurum zaten ama onu bile yapan birisi değilim.
devamını gör...
dünyamızı değiştiren on iki hastalık
ırwın w. sherman'ın yazmış olduğu bu kitabın mesajı oldukça net: geçmiş salgınları anlamak, gelecekteki salgınlara daha iyi hazırlanmamızı sağlayabilir.
hep beraber bir pandemiye tanıklık ettiğimiz bu zor günlerde ben de okumalarıma bir salgın tarihi kitabı eklemek istedim. öncelikle kitap oldukça kapsamlı.
genel olarak kitap on iki başlık altında toplanmış. sırasıyla: porfiri, hemofili, irlanda patates mantarı, kolera, çiçek, hıyarcık vebası, frengi, verem, sıtma, sarıhumma, grip, aids.
kitap sadece salgın tarihi üzerine bir yorum değil sonuçları açısından da mükemmel bir değerlendirme sunuyor. örneğin hemofilinin, avrupa'da monarşinin bitmesinin en büyük sebebi olması gibi. bir diğer örnek olarak irlanda patates mantarının tüm irlanda'yı göçe sürüklemesi ve şuan ki abd halkının onda birinin irlanda kökenli olması sonucu gibi.
salgının sebebi, gelişimi, sosyal ve kültürel sonuçları gibi alt dallar ile hazırlanmış bu kitap kesinlikle okunmalı diye düşünüyorum. özellikle içinde bulunduğumuz şu dönemde aslında bizlere çokça şey gösterecektir bu kitap. eğer bir araştırma kitabı meraklısıysanız bu kitap tam size göre. bolca altı çizilecek, üzerine araştırma yapılması gerekecek bilgi mevcut.
bugünü anlayabilmek için geçmişe bakmamız gerek. bu kitap da bizi yaşanmış salgın yıllarında bir gezintiye çıkarıp, insanlık için bu salgının ne ilk ne de son olduğunu gösterecek.
hep beraber bir pandemiye tanıklık ettiğimiz bu zor günlerde ben de okumalarıma bir salgın tarihi kitabı eklemek istedim. öncelikle kitap oldukça kapsamlı.
genel olarak kitap on iki başlık altında toplanmış. sırasıyla: porfiri, hemofili, irlanda patates mantarı, kolera, çiçek, hıyarcık vebası, frengi, verem, sıtma, sarıhumma, grip, aids.
kitap sadece salgın tarihi üzerine bir yorum değil sonuçları açısından da mükemmel bir değerlendirme sunuyor. örneğin hemofilinin, avrupa'da monarşinin bitmesinin en büyük sebebi olması gibi. bir diğer örnek olarak irlanda patates mantarının tüm irlanda'yı göçe sürüklemesi ve şuan ki abd halkının onda birinin irlanda kökenli olması sonucu gibi.
salgının sebebi, gelişimi, sosyal ve kültürel sonuçları gibi alt dallar ile hazırlanmış bu kitap kesinlikle okunmalı diye düşünüyorum. özellikle içinde bulunduğumuz şu dönemde aslında bizlere çokça şey gösterecektir bu kitap. eğer bir araştırma kitabı meraklısıysanız bu kitap tam size göre. bolca altı çizilecek, üzerine araştırma yapılması gerekecek bilgi mevcut.
bugünü anlayabilmek için geçmişe bakmamız gerek. bu kitap da bizi yaşanmış salgın yıllarında bir gezintiye çıkarıp, insanlık için bu salgının ne ilk ne de son olduğunu gösterecek.
devamını gör...
olmasaydı da olurduk
olurdun da ne olurdun nasıl olurdun dediğim sözdür.
devamını gör...
6 kelimelik hikayeler
"üzgünüm asker, ayakkabılar çift olarak satılır."
devamını gör...
yalnızken yapılacak en güzel aktivite
sessizliğin verdiği hazla, ruhu ve bedeni dinlendirip uyuyarak yenilenmiş pozitif enerjili zihin gibi güzel bir şey yok.
devamını gör...
tevkif
“alıkoyma, durdurma, tutuklamak” anlamlarına sahip olan kelimedir.
devamını gör...
