kişisel ileti kısmına insta ekleyen yazar
abi direk ev adresini ve kimlik numaranı ver bizi uğraştırma.
devamını gör...
fıstık ahmet
lakapsız adı ahmet tanrıverdi olan, doğma büyüme büyükadalı, "prinkipo" adlı bir meyhaneyi aynı dede ve babalarımızın anlattığı tarzda işleten muhteşem insan.
ayrıca bu kültürü ve meze tariflerini anlattığı kitapları da mevcuttur.
ayrıca bu kültürü ve meze tariflerini anlattığı kitapları da mevcuttur.
devamını gör...
netflix'in tolstoy'un eserinin dizisini iptali
ukrayna' yı bombalayan putin değil tolstoy çünkü !
devamını gör...
elli kere şikayet ettik
kanım çekildi resmen. çok büyük bir acı. sabır diliyorum, çok büyük bir sabır. keşke elimizden bir şey gelse güzel kardeşim ama yok maalesef. başın sağolsun, senin kadar olamaz ama en derinlerimde hissettim bu acıyı.
devamını gör...
güne bir şarkı bırak
devamını gör...
kanada'ya göç
özge ve cem adında güzel çiftin kanada'dwki yaşamlarını dürüst bir şekilde anlattığı videolar içeren youtube kanalı .
benimde hayalimde kanada'da da yaşamak olduğu için sıkı takip ettiğim youtube kanalı.
benimde hayalimde kanada'da da yaşamak olduğu için sıkı takip ettiğim youtube kanalı.
devamını gör...
bir girildi mi çıkılamayan yerler
ikea . gerçi istesende kolay kolay çıkılmıyor labirent gibi yapmışlar, denek faresi gibi turla dur sonra.
devamını gör...
8 mart dünya emekçi kadınlar günü
umarım hakettiginuz değeri bu coğrafyada alırsınız ve bu günlere gerek duymazsiniz. umarım sevdiginizden çok sevilir, deger verdiginiz daha cok deger görürsunuz. mutlu olursunuz.
"ey kahraman turk kadını, sen yerlerde sürünmeye değil, omuz üstünde yükselmeye layıksın. "
"ey kahraman turk kadını, sen yerlerde sürünmeye değil, omuz üstünde yükselmeye layıksın. "
devamını gör...
normal sözlük'ün sakin bir kasaba gibi olması
normal karşılıyorum zira sözlük eski ortamına sahip değil. her başlıkta aynı 5-10 kişinin entrysi hakim. yeni açılan başlıkların da birçoğu dil bilgisinden bihaber şekilde açılıyor ya da tamamen trol amaçlı. sözlüğün ilk birkaç ayına denk gelenler bilir, böyle değildi buralar. bi' bozdu yani. eskiden her gün bilgisayarı açtığımda girdiğim ilk yerdi ancak şimdilerde haftada bir ziyaret eder oldum. yazık.
devamını gör...
yazarların uğruna kurşun atıp kurşun yiyeceği lezzetler
etli ekmek. etli ekmek sevmeyen insan formlarıyla iletişim bile kurmam. değmez.
devamını gör...
insanı ağlatan şeyler
belirsizlik. öyle bir illet ki ne umutlanabiliyorsun ne de tamamen vazgeçebiliyorsun. kafanda hep bir soru işareti.
devamını gör...
yazarların uyumama sebepleri
ne olacak bu işler düşüncesidir.
devamını gör...
sabaha bir ayet bırak
o beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.
şuara 78.
şuara 78.
devamını gör...
kürk mantolu madonna
doğum günümün aynı olduğu yazarın, ismi en çok bilinen kitabıdır. çok fazla görmeye başladığım için meraktan aldığım ama sonrasında iyi ki almışım dedirten tek solukta okuduğum bu novella'da sanırım o zamanlar aradığım bir çok şeyi bulmuştum. hani olur ya, sırf meraktan yapmaya başladığınız bir şey çok hoşunuza gitmeye başlar ve bırakamazsınız. bu kitap bana maria puder'ı verdi. bu kitap bana en az ilgi çekici insanın en ilgi çeken insanda edinebileceği eşsiz yeri gösterdi. bir tabloya bakarken nasıl hayatının büyük ölçüde değişebileceğini ve seni tamamlayacak olan kişinin hayatına nasıl bir anda girip, nasıl bir anda çıkabileceğini öğretti. çoğu gece yatmadan önce maria'nın yüzünü çizmeye çalıştım kendi kafamda, nasıl aşık olunabilirse gerçek olmayan birine o şekilde aşık oldum maria'ya. sonunda maria'nın hastalanıp öldüğüne bir türlü inanamıyordu içim, sanki kitabın içinde ben yaşıyor, tren garında o çocukla ben karşılaşıyor gibiydim. raif efendi nasıl o çocuğa kendi hayalinde sahip çıkıp sevip kolladıysa, aynı şekilde ben de kendi hayalimde öyle sevip kolladım maria'yı. okudum demek çok hafif kaçar. ben bu kitabı bir süre yaşadım.
devamını gör...
z kuşağı
kendilerine fazla güvendikleri, saygı eksikliğinden muzdarip oldukları ara sıra tartışma konusu olan bir kuşak.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
devamını gör...
albert camus

albert camus, sık sık intiharı düşündüğünü söylemesine rağmen, hayatın yaşanılmaya değer olduğunu savunmuştur. felsefe bölümünü bitirmiş ama kendisini hiçbir zaman filozof olarak görmemiştir. önce bir komünist, sonra da koyu bir milliyetçi olmuştur.
yoksul bir baba ile okuma yazma bilmeyen bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş albert camus. babasını daha 2 yaşına bile basmadan savaşta kaybetmiş, sonrasında temizlikçilik yapan annesinin çabalarıyla büyümüş. kısacası; zor bir hayat yaşamış cezayir asıllı ünlü fransız. kendini bu dünyaya hep biraz yabancı hissetmiş ama yine de yaşamak ve mutluluk için çabalamak gerektiğini öne sürmüş.
varoluşçu olarak tanımlanmış ama bunu hiçbir zaman kabul etmemiş. absürdizmin öncülerinden biri olarak gösterilmesine rağmen, aynı şekilde bu düşünceyi de reddetmiş çünkü belirli terimlerle anılmak ona göre değilmiş. 46 yaşına geldiğinde ise bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş. ve ironik olan şu ki albert camus; daha önce araba kazasında ölmeyi, en absürt ölüm olarak ifade etmiştir.
albert camus taş olmak istemiştir. çünkü ne kadar basit ve küçük bir yaşamı olursa o kadar mutlu olacağına inanmıştır. 1957’de nobel edebiyat ödülü’nü kazanan ikinci en genç ve ilk afrika doğumlu yazar olmuştur. 1960’da ise kendisinin deyimiyle “en absürt ölüm şekli” ile hayata veda etmiştir.
devamını gör...
otizm sendromlu çocuklarla konuşacak robota diyalog önerileri
otizmli çocuklarımızla diyaloğu neden robotlar kuruyor, dediğim durum.
kendimiz zaten birer makinaya robota dönüşmüş durumdayız, hiç olmazsa ilgiye sevgiye muhtaç bu çocuklarımıza bunu gösterelim, onları da kendimiz gibi makinalarla baş başa bırakmayalım.
ıyi niyetle düşünülmüş bir proje, ancak olayın farklı açılardan da ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
kendimiz zaten birer makinaya robota dönüşmüş durumdayız, hiç olmazsa ilgiye sevgiye muhtaç bu çocuklarımıza bunu gösterelim, onları da kendimiz gibi makinalarla baş başa bırakmayalım.
ıyi niyetle düşünülmüş bir proje, ancak olayın farklı açılardan da ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
devamını gör...
çağımızın hastalığı
gösteriş hastalığı, her kes bir havalarda , nasıl gösteriş yaparım derdinde.
devamını gör...
kadınların maço erkek sevdiği iddiası
aynı konu temcit pilavı gibi habire geliyor. bıhtık ya.
devamını gör...
