şükrü erbaş sözü
okumaktan bıkmadığım,fark etmeden ezberlediğim..
ruhun çöküntüsü deselerdi, hiç düşünmeden, utanç yitimi, derdim. bundan sonrası artık kolay. acımasızlığı bir erdem olarak yaşamaya başlıyorsunuz. sizi insanların hizasında tutacak değer duygusunu ellerinizle kalbinizden söküp attığınız için sizden başka kimse kalmıyor dünyada. kalsa da sadece bir küçümseme hazzı, bir can sıkıntısı olarak var insanlar hayatınızda. üzüntünüzü yitirdiniz. gözyaşınız yok. alın çizgileriniz kapandı. sessizliğin güzelliğini, o ince saygısını büyüdüğünüz evlerde unuttunuz. merhamet duygunuzu, en zayıf insanın eşiklerine gömüp gittiniz. acı yok artık sizin için. yüksek sesten bir dünya içinde bir yeni zaman yalnızlığısınız ki bunu görecek kirpiğiniz kaşınız da kalmadı. küçük kafalı bir büyüklüğün şiddet sarmalı içinden konuşuyorsunuz, konuşuyorsunuz. yalan söylüyorsunuz diyeceğim ama durumunuzu tam karşılamayacak. yalan söyleyen insan, çok eski bir mahcubiyet duygusuyla arada bir ürperir, kızarır. hiç olmazsa şaşırma kaygısı duyar. böyle bir kaygıyı ana rahminize çoktan gömdünüz. yalan, ruhunuz artık. kutsalınız. yeni zaman tanrınız. ı̇nsanları küçümsemenin en kibirli, en korkak yolu. ama ne tuhaf, siz bundan zevk alıyorsunuz. zamana yalan söylenmez, diyecek kimseyi bırakmadınız çevrenizde. aptallığın görkemli ülkesine vardınız sonunda. gücünüzü zeka sanıyorsunuz, şiddetinizi ahlak, cehaletinizi büyüklük.
devamını okumak isteyen olursa çokzel
ruhun çöküntüsü deselerdi, hiç düşünmeden, utanç yitimi, derdim. bundan sonrası artık kolay. acımasızlığı bir erdem olarak yaşamaya başlıyorsunuz. sizi insanların hizasında tutacak değer duygusunu ellerinizle kalbinizden söküp attığınız için sizden başka kimse kalmıyor dünyada. kalsa da sadece bir küçümseme hazzı, bir can sıkıntısı olarak var insanlar hayatınızda. üzüntünüzü yitirdiniz. gözyaşınız yok. alın çizgileriniz kapandı. sessizliğin güzelliğini, o ince saygısını büyüdüğünüz evlerde unuttunuz. merhamet duygunuzu, en zayıf insanın eşiklerine gömüp gittiniz. acı yok artık sizin için. yüksek sesten bir dünya içinde bir yeni zaman yalnızlığısınız ki bunu görecek kirpiğiniz kaşınız da kalmadı. küçük kafalı bir büyüklüğün şiddet sarmalı içinden konuşuyorsunuz, konuşuyorsunuz. yalan söylüyorsunuz diyeceğim ama durumunuzu tam karşılamayacak. yalan söyleyen insan, çok eski bir mahcubiyet duygusuyla arada bir ürperir, kızarır. hiç olmazsa şaşırma kaygısı duyar. böyle bir kaygıyı ana rahminize çoktan gömdünüz. yalan, ruhunuz artık. kutsalınız. yeni zaman tanrınız. ı̇nsanları küçümsemenin en kibirli, en korkak yolu. ama ne tuhaf, siz bundan zevk alıyorsunuz. zamana yalan söylenmez, diyecek kimseyi bırakmadınız çevrenizde. aptallığın görkemli ülkesine vardınız sonunda. gücünüzü zeka sanıyorsunuz, şiddetinizi ahlak, cehaletinizi büyüklük.
devamını okumak isteyen olursa çokzel
devamını gör...
olympus mons
güneş sistemimizin en yüksek dağı olan "olympus mons" kızıl gezegen diye adlandırılan mars üzerinde bulunmaktadır. dünyanın en yüksek dağı ve dünyanın çatısı olarak bilinen everest'in yüksekliği ne kadardır ? yaklaşık 9 km yüksekliğe sahip olan everest, himalayalar'da; çin-nepal sınırında bulunur. bu dağa çıkmak isterken onlarca insan ölmüştür ve ölü halleri dahi hiç bozulmadan dağın dört bir tarafında durmaktadır. bozulmayışın sebebi ise aşırı soğukluktur.
ancak şunu düşünün; 9 km yüksekliğe sahip everest için bu kadar zor konuşabiliyorsak eğer, mars'ta bulunan "olympus mons" dağı everest'ten çok çok daha yüksek. ve bir kez daha belirteyim ki; güneş sisteminin en yüksek dağı konumunda. "22 kilometre" gibi bir yüksekliğe sahip olan bu dağ bazı hesaplamalara göre ise daha da yüksek çıkmıştır.
bu dağın yüksekliği kadar genişliği de çok fazladır. "550 kilometre" genişliğinde bir alan düşünün, işte bu dağ o kadar geniş bir alana yayılmıştır. yaşadığım yere göre anlatacak olursam van'dan malatya'ya bir dağ düşünün.. tam olarak işte o kadar geniş bir alan kaplamaktadır.
hem geniş bir alana sahip hem de çok çok yüksek. öyle ki bu dağın zirvesine çıkabilmeniz mümkün olsaydı eğer, neredeyse mars'ın ince atmosferini aşmış olursunuz. yani başka bir deyişle yine uzay boşluğunda olurdunuz.
bu dağ bu kadar yüksek olsa da özellikle çok büyük bir alana yayılmış olmasından sebep yaklaşık sadece 6 derecelik bir eğime sahiptir. yani normal yürüyüş yapar gibi bu dağın zirvesine çıkabilirdiniz. everest kadar tehlikeli olmadığı aşikar, en azından zirveye çıkma anlamında.
volkanik bir dağ olan "olympus mons", bildiğimiz son patlamasını yaklaşık olarak 10-20 milyon yıl önce yapmış ve o günden sonra sönmüştür.
ancak şunu düşünün; 9 km yüksekliğe sahip everest için bu kadar zor konuşabiliyorsak eğer, mars'ta bulunan "olympus mons" dağı everest'ten çok çok daha yüksek. ve bir kez daha belirteyim ki; güneş sisteminin en yüksek dağı konumunda. "22 kilometre" gibi bir yüksekliğe sahip olan bu dağ bazı hesaplamalara göre ise daha da yüksek çıkmıştır.
bu dağın yüksekliği kadar genişliği de çok fazladır. "550 kilometre" genişliğinde bir alan düşünün, işte bu dağ o kadar geniş bir alana yayılmıştır. yaşadığım yere göre anlatacak olursam van'dan malatya'ya bir dağ düşünün.. tam olarak işte o kadar geniş bir alan kaplamaktadır.
hem geniş bir alana sahip hem de çok çok yüksek. öyle ki bu dağın zirvesine çıkabilmeniz mümkün olsaydı eğer, neredeyse mars'ın ince atmosferini aşmış olursunuz. yani başka bir deyişle yine uzay boşluğunda olurdunuz.
bu dağ bu kadar yüksek olsa da özellikle çok büyük bir alana yayılmış olmasından sebep yaklaşık sadece 6 derecelik bir eğime sahiptir. yani normal yürüyüş yapar gibi bu dağın zirvesine çıkabilirdiniz. everest kadar tehlikeli olmadığı aşikar, en azından zirveye çıkma anlamında.
volkanik bir dağ olan "olympus mons", bildiğimiz son patlamasını yaklaşık olarak 10-20 milyon yıl önce yapmış ve o günden sonra sönmüştür.
devamını gör...
rezil olma korkusunun bizi koruyup korumadığı
el alem ne der düşüncesi bizi ne kadar koruyorsa rezil olma güdüsü de bizi o kadar korur. çünkü ikisinin de çalışma prensibini bilincin süper ego denen katmanı yönetir.
yani bir dayı tik tok videosu çekerken süper egosu "yapma hüsamettin rezil olacaksın, aman ağzımızın tadı kaçmasın otur oturduğun yerde!" derse o videoyu çekmez.
ama aradığımız süper egoya o an ulaşamazsak (ki son zamanlarda birçok dayının ulaşamadığını görüyoruz) böyle videolar artmaya devam eder.
yani bir dayı tik tok videosu çekerken süper egosu "yapma hüsamettin rezil olacaksın, aman ağzımızın tadı kaçmasın otur oturduğun yerde!" derse o videoyu çekmez.
ama aradığımız süper egoya o an ulaşamazsak (ki son zamanlarda birçok dayının ulaşamadığını görüyoruz) böyle videolar artmaya devam eder.
devamını gör...
sosyal fobi
sosyal anksiyete bozukluğu, tıp literatüründeki ismi.
utangaçlıkla karıştırılmakla birlikte , sosyal ortamlarda yoğun kaygı duyulması şeklinde baş gösterir. bu hastalığa mensup kişiler , mümkün olduğu sürece sosyal ortamlardan kaçınmaya, bulunması durumunda ise dikkat çekmemeye, ilgi odağı olmamaya çalışırlar. karşıdaki insanın gözünün içine bakamama en büyük belirtilerden biridir. alay edilme, aşağılanma, reddedilme, olumsuz eleştiri gibi durumlarda aşırı hassas ve tahammülsüz olurlar.
bu olumsuz duygulardan kurtulmak için de kendilerini rahatlatacak ve özgüven sağlayacak maddelerden medet umarlar; alkol, uyuşturucu gibi. bu hastalığa dahil olan kişilerde bağımlılık oranı yüksektir.
bu hastalık sahibi kişiler korku duyulan olaylardan, ortamlardan kaçma eğilimindedirler ve dikkat çekmemeye çalışırlar. yanlış bir hareket veya sözde alay edileceği, küçük düşürüleceklerinden korkarlar. kalabalık önünde konuşamama da bu hastalığın belirtilerindendir. yeni ortamlara girmekten korkma, alıştığı ve kendisine zarar vermeyeceğini düşündüğü insanlardan oluşan küçük bir toplulukla idare etme, kimseyle çok samimi olamama, verilecek cevaplardan korktuğu için kendiyle ilgili soru sormama; aşağılandığı ortamda bulunmak istememe( bu iş ortamı bile olsa) ve kaçıp o duygudan kurtulmak isteme gibi davranışlar sergilerler.
bu hastalıkta gerçekte ne olduğu değil, korkulan durumun kendilerinde yarattığı duyguya odaklanırlar. sonrasında gelsin depresyon.
bu hastalık genetik özellikler göstermektedir. beyinde bazı kimyasal bozulmalar ve dengesizliklerden oluşur.ama ortaya çıkışı genelde travmatik etki yaratan dalga geçilme, dışlanma veya küçük düşürülme durumlarında ortaya çıkar.
bir dönem bu hastalıkla mücadele eden ünlüler: einstein, adele, david bowie, neil armstrong.
bu hastalığın kesin bir tedavisi yoksa da ilaçlarla ve psikoterapi ile iyileşme olasılığı artıyormuş.
utangaçlıkla karıştırılmakla birlikte , sosyal ortamlarda yoğun kaygı duyulması şeklinde baş gösterir. bu hastalığa mensup kişiler , mümkün olduğu sürece sosyal ortamlardan kaçınmaya, bulunması durumunda ise dikkat çekmemeye, ilgi odağı olmamaya çalışırlar. karşıdaki insanın gözünün içine bakamama en büyük belirtilerden biridir. alay edilme, aşağılanma, reddedilme, olumsuz eleştiri gibi durumlarda aşırı hassas ve tahammülsüz olurlar.
bu olumsuz duygulardan kurtulmak için de kendilerini rahatlatacak ve özgüven sağlayacak maddelerden medet umarlar; alkol, uyuşturucu gibi. bu hastalığa dahil olan kişilerde bağımlılık oranı yüksektir.
bu hastalık sahibi kişiler korku duyulan olaylardan, ortamlardan kaçma eğilimindedirler ve dikkat çekmemeye çalışırlar. yanlış bir hareket veya sözde alay edileceği, küçük düşürüleceklerinden korkarlar. kalabalık önünde konuşamama da bu hastalığın belirtilerindendir. yeni ortamlara girmekten korkma, alıştığı ve kendisine zarar vermeyeceğini düşündüğü insanlardan oluşan küçük bir toplulukla idare etme, kimseyle çok samimi olamama, verilecek cevaplardan korktuğu için kendiyle ilgili soru sormama; aşağılandığı ortamda bulunmak istememe( bu iş ortamı bile olsa) ve kaçıp o duygudan kurtulmak isteme gibi davranışlar sergilerler.
bu hastalıkta gerçekte ne olduğu değil, korkulan durumun kendilerinde yarattığı duyguya odaklanırlar. sonrasında gelsin depresyon.
bu hastalık genetik özellikler göstermektedir. beyinde bazı kimyasal bozulmalar ve dengesizliklerden oluşur.ama ortaya çıkışı genelde travmatik etki yaratan dalga geçilme, dışlanma veya küçük düşürülme durumlarında ortaya çıkar.
bir dönem bu hastalıkla mücadele eden ünlüler: einstein, adele, david bowie, neil armstrong.
bu hastalığın kesin bir tedavisi yoksa da ilaçlarla ve psikoterapi ile iyileşme olasılığı artıyormuş.
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
zehra abla vardı bizim. üniversitede, 3. lisansını yapan biriydi. çok severdim, ablam yoktu, abla gibiydi.
üniversite 2. sınıfım o zamanlar. sessiz, ilaç kutusuyla dolaşan, uykusuz, her uykusuz insan gibi yorgun, her yorgun insan gibi de hayattan bezmişim. o gün de benim doğum günümdü. ders arasında kafamı sıraya koymuş uyuklarken amfiye biri girdi. sonra ayakucum yavaş yavaş aydınlandı.
o anı hiç unutmam. kafamı kaldırdığımda karanlıklar içerisinde bir yüz, o yüzün elinde minik bir pasta, üzerinde bir mum, "hancım iyi ki doğdun, iyi ki varsın!" diyip sırıtmakta. ne yapacağımı bilememiştim.
o gün doğum günümü sadece zehra abla kutlamıştı.
üniversite 2. sınıfım o zamanlar. sessiz, ilaç kutusuyla dolaşan, uykusuz, her uykusuz insan gibi yorgun, her yorgun insan gibi de hayattan bezmişim. o gün de benim doğum günümdü. ders arasında kafamı sıraya koymuş uyuklarken amfiye biri girdi. sonra ayakucum yavaş yavaş aydınlandı.
o anı hiç unutmam. kafamı kaldırdığımda karanlıklar içerisinde bir yüz, o yüzün elinde minik bir pasta, üzerinde bir mum, "hancım iyi ki doğdun, iyi ki varsın!" diyip sırıtmakta. ne yapacağımı bilememiştim.
o gün doğum günümü sadece zehra abla kutlamıştı.
devamını gör...
unutursun
iclal aydın'ın artemis yayınları'ndan çıkan bir cihan kafeste, üç kız kardeş ve unutursun kitap üçlemesinin birisi.
kitapsız kaldığım geçen hafta, annemin kitaplarına dadanmam sonucu, okudum. iclal aydın'ı az çok biliyorum. yazım dili temiz nasılsa, gideri var düşüncesiyle, kendimi içinde buldum. beni yanıltmayacak bir akıcılıktaydı roman.
fakat tahminimden daha çok etkiledi beni.
romandaki her bir kişinin kendi gözünden her olayı görmek, çok hoşuma gitti. birisinin gözünden gördüğümüz olayda, ona hak verirken, bir sonraki bölümde, başka bir karakterin gözünden aynı olayı görünce, bakış açımızı değiştirtip, ona da hak verirken buluyoruz kendimizi.
içerisinde yer verdiği tarihsel olayları, objektif, kişisel yorumsuz aktarması kitabı temiz bir hale getirmiş.
her kadın karakterin, hayatın ve bir kuşak üstündeki büyüğünün hayatına ne kadar etki ettiğini ve bu etkiyi kendi hayatında nasıl karşıladığını görüyoruz. sonra aslında hepsinin birbiri için ne derece önem arz ettiğini, bu önemi ne denli geç fark etmelerine şahitlik ediyoruz. bu noktada okuyucuya, isteyerek ya da istemeyerek, kendi bir kuşak üstüyle ya da bir kuşak altıyla iletişimini sorgulatıyor. bu sorgulamalardan bazılarında, ağlattığını itiraf etmeliyim.
"unutursun" iclal aydın'ın kendi annesinin hastalığından esinlenerek ortaya çıkmış bir kitap. bunu da başlarken kısmında yazmasıyla, kitabı okumaya başlamadan öğreniyoruz. bu da kitaba, hikayesine gerçeklik katmış bence.
okurken, aslında tüm hikayeler bu dünyada bir puzzle parçası gibi. her hikaye diğerini tamamlıyor hissini, son sayfalarda yazarın kaleminden görmek, kitabın beni, benim kitabı anlamış olduğumu gösterir cinstendi.
bütün hikayelerin içinden geçenler, birbirleriyle kavuşup, hiç rastlaşamadan yoluna devam edenler, sadece kendi hikayelerini biricik zanneder. oysa hepsi birbirini tamamlamak içindir.
kitapsız kaldığım geçen hafta, annemin kitaplarına dadanmam sonucu, okudum. iclal aydın'ı az çok biliyorum. yazım dili temiz nasılsa, gideri var düşüncesiyle, kendimi içinde buldum. beni yanıltmayacak bir akıcılıktaydı roman.
fakat tahminimden daha çok etkiledi beni.
romandaki her bir kişinin kendi gözünden her olayı görmek, çok hoşuma gitti. birisinin gözünden gördüğümüz olayda, ona hak verirken, bir sonraki bölümde, başka bir karakterin gözünden aynı olayı görünce, bakış açımızı değiştirtip, ona da hak verirken buluyoruz kendimizi.
içerisinde yer verdiği tarihsel olayları, objektif, kişisel yorumsuz aktarması kitabı temiz bir hale getirmiş.
her kadın karakterin, hayatın ve bir kuşak üstündeki büyüğünün hayatına ne kadar etki ettiğini ve bu etkiyi kendi hayatında nasıl karşıladığını görüyoruz. sonra aslında hepsinin birbiri için ne derece önem arz ettiğini, bu önemi ne denli geç fark etmelerine şahitlik ediyoruz. bu noktada okuyucuya, isteyerek ya da istemeyerek, kendi bir kuşak üstüyle ya da bir kuşak altıyla iletişimini sorgulatıyor. bu sorgulamalardan bazılarında, ağlattığını itiraf etmeliyim.
"unutursun" iclal aydın'ın kendi annesinin hastalığından esinlenerek ortaya çıkmış bir kitap. bunu da başlarken kısmında yazmasıyla, kitabı okumaya başlamadan öğreniyoruz. bu da kitaba, hikayesine gerçeklik katmış bence.
okurken, aslında tüm hikayeler bu dünyada bir puzzle parçası gibi. her hikaye diğerini tamamlıyor hissini, son sayfalarda yazarın kaleminden görmek, kitabın beni, benim kitabı anlamış olduğumu gösterir cinstendi.
bütün hikayelerin içinden geçenler, birbirleriyle kavuşup, hiç rastlaşamadan yoluna devam edenler, sadece kendi hikayelerini biricik zanneder. oysa hepsi birbirini tamamlamak içindir.
devamını gör...
1984 kitabından en iyi alıntılar
bu kısımları beğenmiştim : " aslında hiçbir şey yasa dışı değildi çünkü artık yasa diye bir şey yoktu. " bir diğeri : " insan ,insana nasıl hükmeder winston? winston, biraz düşünüp ' acı çektirerek ' dedi. "
bir de şu: " insan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de. "
bir de şu: " insan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de. "
devamını gör...
şimdi sevişme vakti
bir (bkz: sait faik abasıyanık) şiiri.
çıplak heykeller yapmalıyım.
çırılçıplak heykeller
nefis rüyalarınız için
ey önünden geçen ak sakallı
kasketli,
yırtık mintanından adaleleri
gözüken
dilenci
sana önce
şiirlerin tadını
aşkların tadını
kitaplardan tattırmalıyım
resimlerden duyurmalıyım,
resimlerden...
şu oğlan çocuğuna bak
fırça sallıyor
kokmuş manifaturacının ayağına
dörtyüzbin tekliğinden
on kuruş verecek.
seni satmam çocuğum
dörtyüzbin tekliğe.
ne güzel kaşların var
ne güzel bileklerin
hele ne ellerin var, ne ellerin
söylemeliyim
yok
yok... meydanlarda
bağırmalıyım,
bu küçük
güllerin buram buram tüttüğü
anadolu şehri kahvesinde
kiraz mevsiminin
sevişme vakti olduğunu.
resimler seyrettirmeli, şiirler
okutturmalıyım.
baygınlık getiren şiirler.
kiraz mevsimi, kiraz
küfelerle dolu pazar.
zambaklar geçiriyor bir kadın.
bir kadın bir bakraç yoğurt
götürüyor
sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
belediye kahvesinde hakla o eski,
o yalancı
o biçimsiz bizans şarkısı.
sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
nasıl etsem, nasıl yapsam da
meydanlarda bağırsam
sokak başlarında sazımı çalsam
anlatsam şu kiraz mevsiminin
para kazanmak mevsimi değil
sevişme vakti olduğunu...
bir kere duyursam hele
güzelliğini, tadını,
sonra oturup hüngür hüngür
ağlasam
boş geçirdiğim bağırmadığım
sustuğum günlere
mezarımda bu güzel, uzun kaşlı
boyacı çocuğunun
oğlu bir şiir okusa
karacaoğlan'dan
orhan veli'den
yunus'tan, yunus'tan...
çıplak heykeller yapmalıyım.
çırılçıplak heykeller
nefis rüyalarınız için
ey önünden geçen ak sakallı
kasketli,
yırtık mintanından adaleleri
gözüken
dilenci
sana önce
şiirlerin tadını
aşkların tadını
kitaplardan tattırmalıyım
resimlerden duyurmalıyım,
resimlerden...
şu oğlan çocuğuna bak
fırça sallıyor
kokmuş manifaturacının ayağına
dörtyüzbin tekliğinden
on kuruş verecek.
seni satmam çocuğum
dörtyüzbin tekliğe.
ne güzel kaşların var
ne güzel bileklerin
hele ne ellerin var, ne ellerin
söylemeliyim
yok
yok... meydanlarda
bağırmalıyım,
bu küçük
güllerin buram buram tüttüğü
anadolu şehri kahvesinde
kiraz mevsiminin
sevişme vakti olduğunu.
resimler seyrettirmeli, şiirler
okutturmalıyım.
baygınlık getiren şiirler.
kiraz mevsimi, kiraz
küfelerle dolu pazar.
zambaklar geçiriyor bir kadın.
bir kadın bir bakraç yoğurt
götürüyor
sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
belediye kahvesinde hakla o eski,
o yalancı
o biçimsiz bizans şarkısı.
sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
nasıl etsem, nasıl yapsam da
meydanlarda bağırsam
sokak başlarında sazımı çalsam
anlatsam şu kiraz mevsiminin
para kazanmak mevsimi değil
sevişme vakti olduğunu...
bir kere duyursam hele
güzelliğini, tadını,
sonra oturup hüngür hüngür
ağlasam
boş geçirdiğim bağırmadığım
sustuğum günlere
mezarımda bu güzel, uzun kaşlı
boyacı çocuğunun
oğlu bir şiir okusa
karacaoğlan'dan
orhan veli'den
yunus'tan, yunus'tan...
devamını gör...
10 kasım
bunu mutlaka okumalısınız
twitter kullanıcılarından con sinov, atatürk'ün vefatından sonra 11 kasım'dan itibaren tüm dünyadan gönderilen mektuplardan derlemeler yapmış. kimi adı dahi duyulmamış ülkeler ata'nın öldüğünü öğrenip üzüntülerini dile getiren satırlar yazmışlar. beni en çok üzen kerkük'ten gönderilen mektup oldu.
kerkük türklerinden gelen mektupta şöyle diyordu:
her şeysiz yaşadık. yokluğun, sefaletin en harap edici ve yıkıcı ıstıraplarına göğüs gerdik, emelden başka her şeyimizi kaybetmiştikk... yalnız ve yalnız bir emelimiz vardı: atatürk.
büyük halaskar ve sefalet mahrumiyetin derinliklerinde inleyen bedbaht kerkük'ü bir gün mutlaka kurtaracaktı...
yana kaldık;
tutuştuk yana kaldık,
gerdi cihan perdesini,
ata’dan yana kaldık…
ilelebet kalbimizdesin.

twitter kullanıcılarından con sinov, atatürk'ün vefatından sonra 11 kasım'dan itibaren tüm dünyadan gönderilen mektuplardan derlemeler yapmış. kimi adı dahi duyulmamış ülkeler ata'nın öldüğünü öğrenip üzüntülerini dile getiren satırlar yazmışlar. beni en çok üzen kerkük'ten gönderilen mektup oldu.
kerkük türklerinden gelen mektupta şöyle diyordu:
her şeysiz yaşadık. yokluğun, sefaletin en harap edici ve yıkıcı ıstıraplarına göğüs gerdik, emelden başka her şeyimizi kaybetmiştikk... yalnız ve yalnız bir emelimiz vardı: atatürk.
büyük halaskar ve sefalet mahrumiyetin derinliklerinde inleyen bedbaht kerkük'ü bir gün mutlaka kurtaracaktı...
yana kaldık;
tutuştuk yana kaldık,
gerdi cihan perdesini,
ata’dan yana kaldık…
ilelebet kalbimizdesin.

devamını gör...
sözlükte kendin olmak
sade sözlükte değil, bulunduğum her ortamda kendim olmaya özen gösteririm. seven böyle sevsin, tiksinen böyle tiksinsin.
dürüst olmak düsturumuzdur.
kendim olduğumda kaybettiğim kim varsa; yoluna bi meşale de benden...
dürüst olmak düsturumuzdur.
kendim olduğumda kaybettiğim kim varsa; yoluna bi meşale de benden...
devamını gör...
günün sözü
devamını gör...
minecraft
ortaokul yıllarımda arkadaşlarım ile birlikte mobil versiyonunu oynadığımız oyundur.
gayet güzel bir oyundu.
söylediklerine göre sonsuza kadar güncelleme yapılacakmış.
gayet güzel bir oyundu.
söylediklerine göre sonsuza kadar güncelleme yapılacakmış.
devamını gör...
bir yere ait olmadığınızı hissettiren detaylar
yaptığınız şakalara gülen olmaması, bir şey planlanırken size danışılmaması bu detaylardan ikisidir..
devamını gör...
normal sözlük'te yaşanan garip olaylar
sözlüğü hackleme iddiasında olan bir yazarımızdan bahsedildiğini düşündüğüm başlık.
benim hesabıma girip başlık açacaktı sanıyorum.
çok bekledik kendisini ancak yok yani bir dönüş olmadı*)
benim hesabıma girip başlık açacaktı sanıyorum.
çok bekledik kendisini ancak yok yani bir dönüş olmadı*)
devamını gör...
aziz nesin
20 aralık 1915’de heybeliada’da doğan ünlü düşünür, yazar.
sanılanın aksine kendisi harp okulu mezunudur ve bir dönem subaylık da yapmıştır.
sivas’da bulunan madımak otelinde galeyana gelen dönemin yobaz halkı tarafından yakılmak istenmiş canını zor kurtarmıştır. bir çok arkadaşı, yazarlar o otelde can vermiştir.
sanılanın aksine kendisi harp okulu mezunudur ve bir dönem subaylık da yapmıştır.
sivas’da bulunan madımak otelinde galeyana gelen dönemin yobaz halkı tarafından yakılmak istenmiş canını zor kurtarmıştır. bir çok arkadaşı, yazarlar o otelde can vermiştir.
devamını gör...
türk solu
temelsiz, boş bir soldur.
vatanı sevmenin sağı solu olmaz.
bunu bilmeyenler marx okuyup, 6 mayıs'ı bilip, kızıldereyi haritada gösterebilip, yaz-kış yeşil parke giyip, "che de doktordu biliyor musun?" diyince solcu oldum zannediyor.
ha tabi birde olmazsa olmazı felsefenin temel ve başlangıç ilkelerini okuyup ben materyalistim diyip,grup yorum dinleyeceksin. konuşurken de açılım, özeleştiri vb. jargonlar kullanacaksın. sevgiline de ali asker'den "eylem güzeli" şarkısını ısmarlayacaksın. yoksa solcu sayılmazsın.
vatanı sevmenin sağı solu olmaz.
bunu bilmeyenler marx okuyup, 6 mayıs'ı bilip, kızıldereyi haritada gösterebilip, yaz-kış yeşil parke giyip, "che de doktordu biliyor musun?" diyince solcu oldum zannediyor.
ha tabi birde olmazsa olmazı felsefenin temel ve başlangıç ilkelerini okuyup ben materyalistim diyip,grup yorum dinleyeceksin. konuşurken de açılım, özeleştiri vb. jargonlar kullanacaksın. sevgiline de ali asker'den "eylem güzeli" şarkısını ısmarlayacaksın. yoksa solcu sayılmazsın.
devamını gör...
küçükken bahçelerden meyve aşıran yazarlar
çocuklukla yapılmıştır. ben yapar sonra da bahçe sahibinden özür dileyip aldığımı söylerdim.
devamını gör...


