acı yiyemeyen erkek
mide problemi yaşayan, erkekliğini abuk subuk şeylerde göstermeyen erkektir.
devamını gör...
bayram namazı
usül şöyledir;
iki salla bir bağla, üç salla bir eğil...
iki salla bir bağla, üç salla bir eğil...
devamını gör...
çocuğa cinsel istismar davasında takdir indirimi
o kararları verenler, bir çocuğun taciz/tecavüze uğraması ne demek bir bilselerdi bu kararları veremezlerdi muhtemelen, yazık. üzücü, diyecek bir şey yok.
devamını gör...
çaylaklara oy verirken gelen his
herkes bizleri gariban olarak görmüş...her şey sınıfsal, her şey...
devamını gör...
yazılacak kitabın ilk cümlesi
yine bir gün bizimkilerle oturuyoruz. ama kafamız nasıl güzel. bak bak dinle şimdi.
devamını gör...
edip cansever şiirlerinden bir alıntı
olmadı, olmayacak da
işte... kırık taşlar gibi bir anlatım!
üstelik teker teker düşüyorlar yere, kayboluyorlar.
işte... kırık taşlar gibi bir anlatım!
üstelik teker teker düşüyorlar yere, kayboluyorlar.
devamını gör...
karikatür
etimolojik kökeni italyanca ''cari-care'' ye dayanmaktadır. . '' saldırı, yüklemek, doldurmak'' tan gelmektedir.
karikatür çok eski zamanlara dayansa da başlangıcı 16. yüzyılda annibale carraci’nin çizimleriyle başladığı kabul edilir,
ilk foto pompei dönemine ait, bir politikacının karikatürüdür. ikinci foto ise annibale carraciye ait bir çizimdir.
''
''
''media.mutualart.com/Images/...''
17 ve 18 yy'da ise özellikle matbaanın icadıyla birlikte geniş kitlelere ulaşabiliyor. 19 yy.'da özellikle fransız ihtilalinin etkisiyle, toplumu yönlendiren, toplumsal sorunları konu eden, düşündüren, iğneleyen bir sanat türüdür.
burada unutulmaması gereken şey; abartı ve gerçeği çarpıtan bir özelliğinin unutulmaması gerektiğidir. bu mizahın yapısıdır.
mizah insanoğlu var olduğu zamandan beri vardır. insan var olduğu süre içerisinde siyasette vardır. bu nedenle; mizahın bir dalı olan karikatürden alınmak; neblem biraz ''şey''dir.
neyse efenim konumuza dönecek olursak; karikatür mizahı çizgi yoluyla ifade eder.
ülkemizde ilk mizah dergisi 1870 yılındaki ''diyojen''dir.bazı imzasız karikatürleri bünyesinde barındırmıştır.
ilk karikatür sanatçısı ise ali fuad'dır.
ali fuad'dan iki karikatür paylaşalım; ''göbek sendeyken kimselere kapıyı açtıramazsın.''
ikinci karikatürde ise bence geleceği görmüş ve insanın tembelliğinin sınırsızlığını vurgulamıştır. bence bir baş yapıttır.
''
''
''
''
o zamanları osmanlı mizahı ''çok iyi'' imiş... öyle ki osmanlı mizahçıları ingiliz punch dergisinden intihal yarışına girmişler.
örnekler;
''
''
''
''
''
''
şu makaleyede bir göz atmanızı tavsiye ederim www.academia.edu/16532596/H...
karikatür çok eski zamanlara dayansa da başlangıcı 16. yüzyılda annibale carraci’nin çizimleriyle başladığı kabul edilir,
ilk foto pompei dönemine ait, bir politikacının karikatürüdür. ikinci foto ise annibale carraciye ait bir çizimdir.
''
''''media.mutualart.com/Images/...''
17 ve 18 yy'da ise özellikle matbaanın icadıyla birlikte geniş kitlelere ulaşabiliyor. 19 yy.'da özellikle fransız ihtilalinin etkisiyle, toplumu yönlendiren, toplumsal sorunları konu eden, düşündüren, iğneleyen bir sanat türüdür.
burada unutulmaması gereken şey; abartı ve gerçeği çarpıtan bir özelliğinin unutulmaması gerektiğidir. bu mizahın yapısıdır.
mizah insanoğlu var olduğu zamandan beri vardır. insan var olduğu süre içerisinde siyasette vardır. bu nedenle; mizahın bir dalı olan karikatürden alınmak; neblem biraz ''şey''dir.
neyse efenim konumuza dönecek olursak; karikatür mizahı çizgi yoluyla ifade eder.
ülkemizde ilk mizah dergisi 1870 yılındaki ''diyojen''dir.bazı imzasız karikatürleri bünyesinde barındırmıştır.
ilk karikatür sanatçısı ise ali fuad'dır.
ali fuad'dan iki karikatür paylaşalım; ''göbek sendeyken kimselere kapıyı açtıramazsın.''
ikinci karikatürde ise bence geleceği görmüş ve insanın tembelliğinin sınırsızlığını vurgulamıştır. bence bir baş yapıttır.
''
''''
''o zamanları osmanlı mizahı ''çok iyi'' imiş... öyle ki osmanlı mizahçıları ingiliz punch dergisinden intihal yarışına girmişler.
örnekler;
''
''
''
şu makaleyede bir göz atmanızı tavsiye ederim www.academia.edu/16532596/H...
devamını gör...
kanal istanbul
siyasi taraflarını bilmem de benim aklımda yer eden bir anısı vardır.
yer: mimarlık fakültesi proje stüdyosu
proje: toplu konut
zaman: 1 sene önce
son demlerine gelmişim artık projenin bitmesine az kalmış. ben pencereleri vs yerleştirdim geldim hocamın yanına. konuştuk konuştuk sonra dedi ki 'bu pencereler açılmıyor mu?'. dedim 'hocam yok açılmasına gerek diye düşündüm boydan cam yapacam.' dedi 'o öyle olmaz. şimdi koskoca kanal kazacaklar kamyon kamyon kum taşıyacaklar. her yer toz duman olacak. şöyle şurdan açacaksın ordan çıkacak elinde bezle temizleyecek camları'
okulda hiç bir zaman siyasi konuşmadım. normalde de konuşulmasını sevmem. ama o an aklıma gelen 'gerçekten bu proje için bir bilene danışmışlar mı? siyaset yapmıyorum desemde siyasi kararlar bizi sonuna kadar etkiliyor.' oldu. alınan yanlış kararların bedelini ekolojimiz, gençlerimiz belkide çocuklarımız ödeyecek.
neyse çok konuşmaya gerek yok temizlenecek camlar vardı.
yer: mimarlık fakültesi proje stüdyosu
proje: toplu konut
zaman: 1 sene önce
son demlerine gelmişim artık projenin bitmesine az kalmış. ben pencereleri vs yerleştirdim geldim hocamın yanına. konuştuk konuştuk sonra dedi ki 'bu pencereler açılmıyor mu?'. dedim 'hocam yok açılmasına gerek diye düşündüm boydan cam yapacam.' dedi 'o öyle olmaz. şimdi koskoca kanal kazacaklar kamyon kamyon kum taşıyacaklar. her yer toz duman olacak. şöyle şurdan açacaksın ordan çıkacak elinde bezle temizleyecek camları'
okulda hiç bir zaman siyasi konuşmadım. normalde de konuşulmasını sevmem. ama o an aklıma gelen 'gerçekten bu proje için bir bilene danışmışlar mı? siyaset yapmıyorum desemde siyasi kararlar bizi sonuna kadar etkiliyor.' oldu. alınan yanlış kararların bedelini ekolojimiz, gençlerimiz belkide çocuklarımız ödeyecek.
neyse çok konuşmaya gerek yok temizlenecek camlar vardı.
devamını gör...
normal sözlük 2021 yılı enleri
en arızalısı : zugra
en türkü sever : pencere ve tutan come on
en okunası ama okunamayanı : insanolunbiraz
en bilimseli : meja
en çok hareket katanı : rahatsız
en yoktan var olanı : black rose immortal
en tatlı teyzesi : tepelerin kocakarisi
en çok özlenen : yok o, gitti.
eklerim daha ben buna..*
en türkü sever : pencere ve tutan come on
en okunası ama okunamayanı : insanolunbiraz
en bilimseli : meja
en çok hareket katanı : rahatsız
en yoktan var olanı : black rose immortal
en tatlı teyzesi : tepelerin kocakarisi
en çok özlenen : yok o, gitti.
eklerim daha ben buna..*
devamını gör...
sütlaç
öncelikle sütü, yumurta sarısını, şekeri tencereye alıp çırpıyoruz.
tencerenin altını kısık ateşte yakıyoruz.
diğer ocakta pirinçlerimizi haşlıyoruz.
pirinçlerimiz yumuşayınca süzüp kaynayan sütümüze ilave ediyoruz.
kaynayan sütlacımızı sübye ile kıvam verip 2 dakika kaynatıyoruz.
kaselere alıp altı su dolu tepside 200-250 derecelik fırında üstü kızarana kadar fırınlıyoruz.
püf noktaları.
sütünüzün taze ve yağlı olması sütlacın kıvam ve lezzetinde önemlidir.
pirinçlerin ayrı ocakta tamamen yumuşayıncaya kadar haşlanması pirinçlerin tane tane olması açısından önemlidir.
kıvam verici olarak sübye kullanılması hem doğal bir bağlayıcı hem de lezzet açısından önemli bir unsurdur sütlü tatlılar için
sütlaçları fırınlarken kasenizin tamamını doldurmanız daha iyi kızarması açısından önemlidir.
sütlacı fırınlarken kaseleri koyduğumuz tepsinin içine kesinlikle su koyulmalı.
sübyesi için.
200 gr pirinç, 200 gram su (oran:1 kg süte 110 gram sübye)
gerçek sütlaçta 'sübye' kullandığımız için (oranı: 1 kg süte 110 gram sübye) sübyenin tarifini de şöyle bırakalım:
biz, eğitici olması açısından 200 gram sübye yapımının tarifini veriyoruz. kalan sübyeyi dolaba koyup bir hafta sonra yeniden kullanabilirsiniz. ayrıca siz, yapacağınız sütlaç miktarına göre bu oranları değiştirebilirsiniz.
sübye yapımı; 1 gece önceden ıslattığımız pirinçlerin ertesi gün suyun tamamen süzeriz.
ıslattığımız 200 gram pirince 200 gram su ilave edip blenderdan pirinçler iyice ezilinceye kadar çekeriz. sonrasında süzüp kullanırız.
tencerenin altını kısık ateşte yakıyoruz.
diğer ocakta pirinçlerimizi haşlıyoruz.
pirinçlerimiz yumuşayınca süzüp kaynayan sütümüze ilave ediyoruz.
kaynayan sütlacımızı sübye ile kıvam verip 2 dakika kaynatıyoruz.
kaselere alıp altı su dolu tepside 200-250 derecelik fırında üstü kızarana kadar fırınlıyoruz.
püf noktaları.
sütünüzün taze ve yağlı olması sütlacın kıvam ve lezzetinde önemlidir.
pirinçlerin ayrı ocakta tamamen yumuşayıncaya kadar haşlanması pirinçlerin tane tane olması açısından önemlidir.
kıvam verici olarak sübye kullanılması hem doğal bir bağlayıcı hem de lezzet açısından önemli bir unsurdur sütlü tatlılar için
sütlaçları fırınlarken kasenizin tamamını doldurmanız daha iyi kızarması açısından önemlidir.
sütlacı fırınlarken kaseleri koyduğumuz tepsinin içine kesinlikle su koyulmalı.
sübyesi için.
200 gr pirinç, 200 gram su (oran:1 kg süte 110 gram sübye)
gerçek sütlaçta 'sübye' kullandığımız için (oranı: 1 kg süte 110 gram sübye) sübyenin tarifini de şöyle bırakalım:
biz, eğitici olması açısından 200 gram sübye yapımının tarifini veriyoruz. kalan sübyeyi dolaba koyup bir hafta sonra yeniden kullanabilirsiniz. ayrıca siz, yapacağınız sütlaç miktarına göre bu oranları değiştirebilirsiniz.
sübye yapımı; 1 gece önceden ıslattığımız pirinçlerin ertesi gün suyun tamamen süzeriz.
ıslattığımız 200 gram pirince 200 gram su ilave edip blenderdan pirinçler iyice ezilinceye kadar çekeriz. sonrasında süzüp kullanırız.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin'in nick renginin sürekli değişmesi
bu ne lüks kardeşim, yoksa yoksa sen de mi ''itibardan tasarruf olmaz'' diyorsun brütüs.
devamını gör...
babalarını taciz iftirasıyla hapse attıran kızlar
bu başlığı açan arkadaşa istanbul sözleşmesi ve toplumun arasında bağ olmadığını bozuk zihniyetin zaten var olduğunu belirtmek isterim.çocuğun yaptığı doğru olmamakla beraber bunu feminizme topluma mal etmekte bir o kadar yanlıştır!doğuda doğum evine bir gidin ve oturup izleyin olur mu 16 17 yaşında kızların babası kimi dayısı tarafından tacize nasıl uğradığını hamile kaldığını.sorun şu anki yasalar.kadını korur gibi gözüküp kadını mahveden yasalar namus derim öldürürüm 6 ay yatar çıkarım diyenler ak ile karayı ayırın lütfen! ve diyorum istanbul sözleşmesi yaşatır
devamını gör...
bal yerine reçel yapan arı (yazar)
çok tatlış, minnoş bir yazarımız. her şey tanım girmek değil bre ahali! adamlar güzel gönülleriyle de kalite salgılayabiliyor.
varlığı daim olsun, umarım her günü ayrı güzel geçer. sevgiler. *
varlığı daim olsun, umarım her günü ayrı güzel geçer. sevgiler. *
devamını gör...
çürümenin kitabı
kafa sözlük edebiyat topluluğunda okumak için seçtiğimiz ilk kitaptı kendisi. oldukça çarpıcı bir okumaydı benim için. kitap birçok konuda denemelerden oluşuyor diyebiliriz. yer yer benzer hisler içine girdim cioran'la , yer yer söylediklerine anlam veremedim ya da vermek istemedim. çünkü bu denli karamsarlık ve boşluğa inanmak istemedim. onu bu düşüncelere iten ya da bazı şeyleri çoğumuzdan farklı görmeye iten şeyin sebebini merak ettim.
herkesin zihnindeki düşüncelerden ufak da olsa bir parça bulunacaktır bu kitapta.
kısacası okuması biraz zor olsa da bakış açısı katacak bir kitap olduğunu düşünüyorum.
p.s kitabı okurken içerikten ötürü cioran'ın intihar edip yaşamına son verdiğini düşünebilirsiniz fakat kendisi 80 yaşına kadar yaşamış ve alzheimerden ölmüş. bu denli sorgulayan bir beynin en sonunda belki kendi adını bile hatırlayamayacak hale gelmesi de oldukça ilginçtir.
p.s 2 yazarın bilhassa pazar öğleden sonraları varoluş sancısı çektiğini düşünüyorum.
--- alıntı ---
ölüm duygusu olan insanla bu duyguya hiç sahip olmayan arasında, iletişimi mümkün olmayan iki dünyanın uçurumu açılır; bununla birlikte ikisi de ölür; fakat biri ölümünden habersizdir, ötekiyse bunu bilir; biri sadece bir anda ölür, ötekiyse sürekli ölmektedir..
biri sanki ebediymiş gibi yaşar;öteki devamlı olarak ebediyetini düşünür ve bunu her düşüncesiyle inkar eder.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
hangi günahı işledin de doğdun? hangi suçu işledin de varsın? acın da kaderin gibi sebepsiz. hakikatten acı çekmek , nedenselliği bahane göstermeden dertlerin istilasını kabul etmektir; çılgın tabiatın bir lütfu gibi,bir negatif mucize gibi...
--- alıntı ------ alıntı ---
bir ruh, sadece üzerine aldığı tahammül edilemez şeyler'in miktarıyla büyür ve telef olur.
--- alıntı ------ alıntı ---
kendimizinki hariç her acı , bize meşru ya da gülünçlük derecesinde anlaşılır görünür;böyle olmasa , duygularımızın değişkenliği içinde tek sabit şey matem olurdu.
--- alıntı ------ alıntı ---
aşkın tek işlevi, bizi bir haftalığına -ve sonsuza dek- yaralayan ölçüsüz ve acımasız pazar öğleden sonralarına dayanmamıza yardım etmesidir.
--- alıntı ---
herkesin zihnindeki düşüncelerden ufak da olsa bir parça bulunacaktır bu kitapta.
kısacası okuması biraz zor olsa da bakış açısı katacak bir kitap olduğunu düşünüyorum.
p.s kitabı okurken içerikten ötürü cioran'ın intihar edip yaşamına son verdiğini düşünebilirsiniz fakat kendisi 80 yaşına kadar yaşamış ve alzheimerden ölmüş. bu denli sorgulayan bir beynin en sonunda belki kendi adını bile hatırlayamayacak hale gelmesi de oldukça ilginçtir.
p.s 2 yazarın bilhassa pazar öğleden sonraları varoluş sancısı çektiğini düşünüyorum.
--- alıntı ---
ölüm duygusu olan insanla bu duyguya hiç sahip olmayan arasında, iletişimi mümkün olmayan iki dünyanın uçurumu açılır; bununla birlikte ikisi de ölür; fakat biri ölümünden habersizdir, ötekiyse bunu bilir; biri sadece bir anda ölür, ötekiyse sürekli ölmektedir..
biri sanki ebediymiş gibi yaşar;öteki devamlı olarak ebediyetini düşünür ve bunu her düşüncesiyle inkar eder.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
hangi günahı işledin de doğdun? hangi suçu işledin de varsın? acın da kaderin gibi sebepsiz. hakikatten acı çekmek , nedenselliği bahane göstermeden dertlerin istilasını kabul etmektir; çılgın tabiatın bir lütfu gibi,bir negatif mucize gibi...
--- alıntı ------ alıntı ---
bir ruh, sadece üzerine aldığı tahammül edilemez şeyler'in miktarıyla büyür ve telef olur.
--- alıntı ------ alıntı ---
kendimizinki hariç her acı , bize meşru ya da gülünçlük derecesinde anlaşılır görünür;böyle olmasa , duygularımızın değişkenliği içinde tek sabit şey matem olurdu.
--- alıntı ------ alıntı ---
aşkın tek işlevi, bizi bir haftalığına -ve sonsuza dek- yaralayan ölçüsüz ve acımasız pazar öğleden sonralarına dayanmamıza yardım etmesidir.
--- alıntı ---
devamını gör...
ayrılık
ne demiş mor ve ötesi:
"ölüm kadar rahatmış ayrılık..."
"ölüm kadar rahatmış ayrılık..."
devamını gör...
doctor who
ortaokul yıllarımda cnbc-e de görmüştüm ilk defa, hoşuma gitmişti ve sürekli ona denk gelmeye çalışmıştım. sonraları tabi internetten bütün bölümleri bilgisayara indirmek suretiyle arşivime kattım. uzun yıllardır bayıla bayıla defalarca başa sara sara izlerdim bu mükemmel diziyi, gerçekten muhteşem hikayeler barından, fantastik havası tatmin edici olan, uzaya aşkı körükleyen bu dizi çok çok güzeldi. ta ki 13. doktora ve değişen senarist ekibine kadar...
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
devamını gör...
anıtkabir'de kur'an okumanın vakti gelmedi mi
anıtkabir'e giden herkes inandığı şekilde saygısını gösterir. mozolenin başında dua eden de vardır, kendince saygısını gösteren de. kimse de dua ediyor diye ayıplanmaz.
milli bayramlarda okunan hutbelerde atatürk adının anmayan, atatürk'ü düşman olarak gören, yok sayan zihniyetin, sevmedikleri atatürk'ün mezarında kuran okunmasını talep etmesinin tek maksadı gövde gösterisi yapmak olabilir. dini olmayan, olmaması gereken devletin* dini tören yapmaya çalışması art niyet taşır. insanları rahatsız edecek olan da budur.
hayatımızın her yerine din kavramını yerleştirmeye çalışıyorsunuz. bunu kabul etmeyenleri de kafirlikle veya size düşman olmakla suçluyorsunuz.
milli bayramlarda okunan hutbelerde atatürk adının anmayan, atatürk'ü düşman olarak gören, yok sayan zihniyetin, sevmedikleri atatürk'ün mezarında kuran okunmasını talep etmesinin tek maksadı gövde gösterisi yapmak olabilir. dini olmayan, olmaması gereken devletin* dini tören yapmaya çalışması art niyet taşır. insanları rahatsız edecek olan da budur.
hayatımızın her yerine din kavramını yerleştirmeye çalışıyorsunuz. bunu kabul etmeyenleri de kafirlikle veya size düşman olmakla suçluyorsunuz.
devamını gör...
sessizlik
sessizliğin çeşitleri var. ilki ölüm sessizliğidir. bu sessizliği yaşamak için illa birinin ölmesine gerek yok. hüzün dolu olduğu için bu ismi koydum. bu sessizlik zordur, acı verir. bazen böyle sanki zaman durmuş, herkes susmuş, dışarda yağan yağmur bile bize ağlamış gibi olur. bu sessizlikteki sessiz çığlıklarımızı kimse duymadı.
diğer bir sessizlik çeşidimiz ise huzur sessizliğidir. içimizdeki sesi duymamıza yardımcı olur. tüm dış seslerden arınıp iç dünyamıza giden yoldur aslında bu sessizlik. güzeldir, insana huzur verir.
yaşadığınız tüm sessizliklerin huzur sessizliği olması dileğiyle.
diğer bir sessizlik çeşidimiz ise huzur sessizliğidir. içimizdeki sesi duymamıza yardımcı olur. tüm dış seslerden arınıp iç dünyamıza giden yoldur aslında bu sessizlik. güzeldir, insana huzur verir.
yaşadığınız tüm sessizliklerin huzur sessizliği olması dileğiyle.
devamını gör...
utanmadan ramazan bayramı kutlayan ateist
niye utansın kardeşim diyerek hayretlik belirtimi sunduğum başlıktır. misal ben cadılar bayramı, paskalya bayramı,noel bayramı gibi inancım dışındaki bayramları da kutlarım. çünkü o bayramın kutsal olduğuna inanan insanlar var.
devamını gör...
