pame'de bu hafta kadim anadolu kültüründen izler var.

hangi ülkeye ait olduğu konusunda dev tartışmalara yol açan, millileştirmek adına birbirinden farklı tezlerin öne sürüldüğü, ancak eldeki bütün araştırmaların ege'de sonlandığı bir müzik türü var bu hafta. her şey bir yana, çalındı mı insanın içindeki başkaldırıyı ortaya çıkaran o efsanevi ritm var: zeybekiko!

birçok farklı aşamadan geçmiş, yeni üretimlere ve melodilere izin vermiş olan bu türün eski ve geleneksel örnekleri kadar tarih içinde bugünün müzikseverlerine hitap eden şehirleşmiş örneklerini de dinleyeceğimiz yayına herkesi bekliyoruz. ister sofranızı hazırlayın, ister içinizdeki sese kulak verip ayağa kalkın ve şöyle bir salının. zeybekiko ritmleri pazar akşamınızı keyiflendirmek için sözlük radyosunda sizleri bekliyor.

pame radyo yayını, saat 22:30'da radyo.kafasozluk.com adresinde yayında! bekliyoruz.
devamını gör...

spor yapmak. lütfen dünyanın en havalı etkinliği gibi davranmayın.
devamını gör...

dünyayı yeniden keşfedenlerin şaşırabileceği hede. (bkz: maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi)

yakında isyan çıkınca "ekmek yoksa tablet kemirsinler." diyecek hükümetin politikasının sonucu.
devamını gör...

sohbetin doğal akışta gerçekleşmediği, yarışmaya katılır gibi kendimi ilk başta anlatmak zorunda kaldığımda üşendiğimdir. yoksa sohbet arasında kendimle ilgili bir şeyden bahsediyorsam, aynı şekilde karşımdaki insan da böyleyse, üşenmiyorum konuşmaya da, dinlemeye de, tanışmaya da.
devamını gör...

mükemmelliyetçilik.
ya tam olacak ya da hiç olmayacak. hayat siyah beyaz değil biliyorum ama yapamıyorum işte.
devamını gör...

bu ete kemiğe bürünmüş insan ile içimdeki içi kan ağlayan insan aynı kişi olamaz!
gece, rüzgar, yapraklar, börtü böcek hepsi olması gerektiği gibi...
bir ben aynada gördüğüm o gözlerden kaçırıyorum gözlerimi,
bir ben durduk yere olmayan aslında ama durduk yere akan gözyaşlarıyla yıkıyorum yüzümü,
bir ben belki dünyanın son günüymüşcesine
uyumaya değil de uyanık kalmaya çabalıyorum...
çok kırgınım insanlara, bu kadar kolay kırabilir oldukları için,
ve elbette kendime; bu kadar kolay izin verdiğim için onlara...
rüzgar esiyor, yağacak belli
bırakıyorum ruhumu oracığa,
yıka beni, pakla...
sabaha güneş doğsun yeniden...
yeniden doğalım küllerimizden,
henüz savrulmamışken...

incelikler yüzünden
devamını gör...

sevgili kafa sözlük yazarları, bugün dergimizi şereflendiren yazarımız martineden ve yazısı güzel bey. kendisine bu güzel yazısı için teşekkür ediyorum. bugün yayınlanan bir başka yazı ise benim kaleme aldığım doğu türkistan dosyası: ıı. bölüm adlı yazı. umuyorum ki yazılarımızı beğenir ve keyifle okursunuz. bir solukta okunacak diğer güzel yazılara buradan ulaşabilirsiniz. sizde yazılarınızı [email protected] adresine göndererek yazınızı sözlük dergisinde yayınlayabilir ve sözlük dergisine katkı sağlayabilirisiniz.
devamını gör...

kötü durumlarda nasıl elestiriyorsak ,
ıyi şeyler oluyorsa , bunun da hakkını vermek gerekir.

bu güne dek genellikle yıldızımız barışmamasına rağmen,

bir başlık altında yazılan entryde , bazı kişi veya kişileri hedef alarak yapılan hakaretvari bir açıklamayla ilgili yaptığım ' şikayet 'e , hızlı biçimde el atıp, gereğinin yapılmasını sağladıkları için kendilerine teşekkür ederim .
devamını gör...

felsefe,psikoloji,mantık.
devamını gör...

türk edebiyatında bulunmayan bir felsefi konu. le mythe du bon sauvage; yabani insanı, insanın doğal halini yüceltmeye dayanır. orijinali fransızca olan bu konsept, türkçeye “asil yaban”, “iyi yaban” gibi çevrilebilir.

bon sauvage; ilk kez coğrafi keşifler sayesinde avrupa medeniyetlerinin, amerikalar’da medeni olmayan toplumlar ile karşılaşmasıyla ortaya çıkmıştır. bu toplumlar; inka, aztek, maya medeniyetleri ile karıştırılmamalı. bahsedilen toplumlar, halen kabile hayatı süren, yabanda yaşayan karayipler’de ve güney amerika’da bulunan halkalardır.

bon sauvage konseptinin kökenini montaigne’e atfedilebilir. montaigne'nin denemeler eserinde, brezilya’daki yamyam toplumlar üzerine birkaç bölüm bulunur. montaigne, yamyam halkların geleneklerinin ve ahlaki değerlerinin farklı olduğundan dolayı avrupani bakış açısı ile eleştirilemeyeceklerini söyler. bu düşünce ayni zamanda kültürel görelilik prensibinin de kökenidir. ancak montaigne daha da ileri gidip örnek gösterdiği tupinamba kabilesinin bazı özelliklerini övüyor. mesela doğa ile iç içe yaşamaları ve pasif bir halk olmaları. montaigne, okuyucuyu bu kabilelere yapılan "barbar" tanımını sorgulamaya itiyor. montaigne'a göre gerçek barbar avrupalılar. bu kabilelerinin barbar olduğunu iddia ederken, diğer taraftan savunmasız ve barışçıl olan bu toplumları tanrı ve altın adına katleden, köleleştiren avrupalılar.

amma velâkin montaigne'in temellerini attığı "le mythe du bon sauvage", ancak aydınlanma çağında yani 18. yüzyılda gerçek anlamda bir tartışma konusu haline geliyor. "bon sauvage" denildiğinde de, zaten aydınlanma çağı filozoflarının düşünceleri kastediliyor. bon sauvage fikrinin en büyük savunucusu jean-jacques rousseau. insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı ve temelleri üzerine adli eserinde (su tanımda da (#480401) bahsettiğim gibi); insanın doğal halinde, fiziki hariç bir eşitsizliğin bulunmadığını ve eşitsizliklerin medeniyetlerin gelişmesi ile arttığını söylüyor. rousseau'ya göre doğa durumunda insan çok daha mutlu çünkü doğa durumunda, kaynaklar herkese yetiyor ve insanların sadece azami bir derecede çalışması gerekiyor. ancak günümüz toplumlarında, bir kesimin kaynakların çoğunu elinde tutmasından dolayı halkın büyük bir kısmının doğal olandan daha fazla çalışması gerekiyor. rousseau, doğayı ve ilkel bir doğa durumunu, mutluluk ile özdeşleştiriyor. bunun, "cahillik mutluluktur" ile bir alakası yok. tersine rousseau, doğa durumunda bulunan insanın daha özgür olduğunu düşünüyor. doğa durumunda, insan ihtiyaçlarını kolayca karşılayabiliyor. kendisini domine eden kral, aristokrasi gibi bir kurum bulunmuyor ve herkesin sahip olduğu şeyler aynı olduğundan, insanlar barış içinde yasıyor.

"bu ne saçmalık" demeden önce bir düşünün: rousseau, bunları yazarken muhtemelen karayiplerde, brezilya'da ve kuzey amerika'da yaşayan, o dönemde yeni keşfedilmiş toplumları örnek alıyor. bu toplumlar arasında hayat koşulları çok zor olan toplumlar var ancak onun tersine avrupalılar gelene kadar barış içinde yaşayan, daha metalürjiyi ya da modern tıbbı keşfetmemiş ancak buna ihtiyacı olmayan çünkü elini attığı yerde tropik meyveler bulan toplumlarda var. 1770'lerde polinezya'nın keşfi ile bu örnekler daha da artıyor.

tabii rousseau'nun bu fikrine karşı çıkanlar da var. voltaire'in rousseau'nun eserine cevap vermesi ile ikili arasında, fransıedebiyat tarihine girecek bir rekabet başlıyor. voltaire, modern insanın doğada yaşayamayacağını, günümüz koşullarının doğa durumundan çok daha rahat olduğunu ve modern tıbbın insanın ömrünü ne kadar uzattığını söylüyor. ikili arasındaki tartışma, voltaire'in "o zaman hayvan olalım, bunu mu istiyorsun ?" demesine kadar gidiyor. hangi tarafın haklı olduğu kişiden kişiye değişir: rousseau, doğanın erdemini ve saf, temiz, hakiki bir mutluluğu savunurken, voltaire, gelişimin erdemini ve medeniyetin yararlarını savunuyor.

son olarak, aydınlanma çağında başka bir filozof daha "bon sauvage" konusunda değiniyor: diderot. diderot'nun bakış açısı, aslına bakarsanız, montaigne'e benziyor. diderot, konuyu kültürel görelilik konsepti ile inceliyor. supplement au voyage de bougainville adlı parodi eserinde diderot, ilk dünya turu yapan fransızın (bougainville) anılarını yayınladığı kitaba bir parodi yazıyor. bougainville, polinezya'yı keşfeden navigatör ve polinezya'ya ilk vardığında, tahiti'ye fransız kralı adına el koyuyor. diderot ise kitabında, bougainville ve mürettabatının yerlilerle aralarında geçenler üzerine bir parodi yazıyor. ilk bakışta, diderot yerlileri övüyormuş ve rousseau ile aynı görüşe sahipmiş gibi gözüküyor. adadaki cinsel özgürlük, uygun iklim koşulları ve yerlilerin tropik meyveler sayesinde neredeyse hiç çalışmadan hayatlarını devam ettirmeleri, bougainville'in mürettebatını ayartıyor. ayrıca diderot, bougainville'i gerizekalı bir öküz gibi resmederken, adadaki kabile reisini gerçek bir bilge gibi gösteriyor. ancak diderot anlatmak istediği şu: adadaki yabani hayat koşulları kimisine ilkel ve cahil gibi gözükürken, kimisine ideal ve mutlak mutluluğun kaynağı gibi gözüküyor. lakin, adadaki hayat ne kadar güzel gözükse de, bize uygun değil. bizim, doğup büyüdüğümüz koşullar çok farklı. aynı nedenden dolayı, bu kabileleri ilkel olarak eleştirmek de anlamsız. çünkü bu insanlar, kendi koşullarında mutluluğu ve barışı bulmuş insanlar. sana ilkel ve barbar gelen şey, onlar için normalken, senin bazı davranışların da onlara barbar ve ilkel gözükebilir.

diderot'nun anlatmak istediği aslında, dünya üzerinde birbirinden üstün ya da alçak toplumların bulunmadığı. farklı toplumların yaşam şekilleri farklı olabilir ancak bu, bu toplumların birbirinden üstün ya da alçak olduğu anlamına gelmez. insan, doğup büyüdüğü topluma benzer olacaktır ve kendi hayatını devam ettirmesine en uygun olan koşulları, bu medeniyet sağlayacaktır. yani, kendisinden farklı bir şekilde yaşadığı için avrupalıların bu kabileleri eleştirmeleri anlamsız. lakin, diğer taraftan bu kabileleri idealize etmeleri de anlamsız çünkü kendisinin yaşayamayacağı koşullarda yaşamaktalar.
devamını gör...

hayata küsmüş olabilir, çünkü insanlar doğası gereği beklentiye girerler, muhtemelen edindiği kötü tecrübeler neticesinde daha az üzülmek için beklentiye girmeyi bırakmıştır.
devamını gör...

ağlayan bebeklerin dudaklarının okşanması ya da bir emzik verilmesi ile sakinleştirilebilmesi, bu dönemde odak noktasının oral bölgede olması sebebiyledir. ilk giride de belirtildiği gibi sigara içme ve küfürlü konuşmalar bu dönemle ilişkilendirilir.

peki ben niçin bu saatte buradayım? küfürbazlığın oral dönemle ilişkisini duyunca affınıza sığınarak amnskm diye mırıldanmam, peşisıra küfür ettiğimi farkedip hassiktir diye söylenmem ve nihayetinde içtiğim kahveyi püskürtmek suretiyle yarılmam fakat bu saatte herhangi bir aklıselim kişiye bu olayı açıklayamayacak olmamın verdiği hezeyan ile buradayım efm.

küfürler için tekrar özür fakat başka şekilde anlatılamazdı **
devamını gör...

often şarkısında, sabahattin ali'nin şiirinden bestelenmiş ve nükhet durunun seslendirmiş olduğu ''ben sana vurgunum'' şarkısını sample olarak kullanan kanadalı sanatçı.
ayrıca, after hours albümü ile billboard 200 listesine bir numaradan giriş yaptı ve büyük bir başarı yakaladı.

often dinlemek için sizleri buraya alalım
devamını gör...

insan nüfusu hızlıca artmaya devam ediyor.
devamını gör...

yaklaşık 2 sene önce bir yaz tatilinde otelin yabancı çalışanlarından biriyle kavga etmiştim havuzun ortasında*.ilginç bir hikaye geliyooorr.

yaklaşık 7-8 kişi bir grup olarak gitmiştik ve yüzme bilmeyenler de vardı aramızda o yüzden havuz makarnası ya da daha bilinen adıyla yüzme için kullanılan sosis köpüklerden götürmüştük yanımızda. otelin ekibinden bir kadın rica etti bizden, bir etkinlik yapmaları için gerekliymiş ve ödünç aldı birkaç tanesini. daha sonra etkinlik bitti, biz de o sırada denize gideceğimiz için yüzme bilmeyenlere lazımdı onlar, gidip işleri bittiyse eğer zaten bize ait olan şeyleri geri almak için rica ettim kendisinden. onca zaman ingilizce konuştuk zaten dediğim gibi yabancıydı kendisi. daha sonra bana onların kendisine ait olduğunu ve vermeyeceğini söyledi. öyle böyle derken biz kavga etmeye başladık çünkü bizim olan bir şeyi ödünç almak istedi, verdik ama bize geri vermiyor asla. etraftan insanlar sormaya merak etmeye başladılar birileri daha yardımcı olmaya çalıştı hatta dil farkından dolayı bir yanlış anlaşılma varsa diye ama olay aynen anlattığım gibiymiş, hemfikir olduk herkesle bu konuda. havuzun ortasında kavga ettiğimizi gören canım türk haklı ve özellikle hanımları bana türkçe bi şekilde destek vermeye başladılar. kendilerine açıkladım büyük bir sorun ya da yardım edebilcekleri bir şey olmadığını ama onlar yine de kadına bağırdılar, üstüne gittiler kızdılar falan. neyse ki en sonunda ben tekrardan görevliyle görüşüp aldım malzemelerimizi.

asla unutamıyorum bu olayı ya, resmen havuzun ortasında kavga etmek zorunda kaldım kadınla*.
devamını gör...

baklava ile ayran içen kişinin bu ikiliyi ilk kez mevlütte tatmış olasılığı %92 dir.
devamını gör...

gafa yoktur belki.*
en sevdiğim karikatürlerden birini buraya bırakmanın mutluluğu içerisindeyim şu an.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

mükemmel bir karışım. hatta power puff girl'lerin de bu karışımdan oluştuğu söyleniyor.
devamını gör...

pikachu'nun kuyruğunda siyah kısım olmadığını öğrendiğim zaman şok eden etki.
devamını gör...

halkın rte nin bayram mesajında uyuması gibidir. normaldir.
hep bizi mi uyutacak.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim