yoğurtlu mantının üzerine dökülen tereyağı
devamını gör...
okunmadan önce ölünmesi gereken kitaplar
şu ana kadar okuduğum için pişman eden kitap yoktur. seçiciyimdir. ama tavsiyem (bkz: osuruktan teyyare) sosyal medya fenomenlerinin kitaplarını okumanızı tavsiye etmem efendim.
devamını gör...
boyunuz kaç diyene önemli olan işlev diyen birey
kısasın lan işte denmelidir.
işleviymiş ne yapacaksın olduğu gibi içime mi gireceksin. edepsiz.
işleviymiş ne yapacaksın olduğu gibi içime mi gireceksin. edepsiz.
devamını gör...
nicholai rosicky
sevdiği, değer verdiği, keyifle takip ettiği yazarlar için sözlük sözlük, ordan oraya savrulan yazar. * herkese merhaba diyerek masadaki yerimi alayım.
devamını gör...
pelvis
kalça anlamına gelir. aynı zaman ünlü şarkıcı elvis presley'in lakabıdır. elvis the pelvis.
devamını gör...
tanımlarda ayrı mesaj kutusunda ayrı bir insan olmak
benim. içimdeki abazalığı, libido yüksekliğini, şehveti, tutkuyu tanımlarıma yansıtmıyorum. özelden tam bir fingirdek oluyorum. yazarlık budur esasında.
siz cemal süreya normal hayatında yazar gibi mi takılıyor zannediyorsunuz. rahmetli pek abazaydı.
siz cemal süreya normal hayatında yazar gibi mi takılıyor zannediyorsunuz. rahmetli pek abazaydı.
devamını gör...
isviçre çakısı
antik zamanlarda kullanılan aletleri gösteren bir belgeselde, isviçre çakısı kadar detaylı olmasada daha basit bir benzerinin, roma imparatorluğu askerlerinin kullandığını söylüyordu.
devamını gör...
her şey bitti derken çıkagelen insan
allah aşkına o insan bir an önce beni bulabilir mi?
devamını gör...
ilk buluşmada yenmemesi gereken yiyecekler
off cidden yıl 2021 ve hala bu aptal muhabbet mi dönüyor ya? kardesim ne yemek istiyorsanız yiyin isterseniz gidip direkt beraber avlayıp yiyin sonuçta bu kişiyle bir ilişkiye başlamak istiyorsunuz yemek gibi basit bir konuda da baştan kaçacaksanız ohoo
devamını gör...
yakın arkadaştan bir anda soğutan şeyler
düşüncesiz davranması.
devamını gör...
bilgisayar mühendislerinin kendini akıllı sanması
en büyük başarısı crackli oyun yüklemek olan birinin açtığı başlık. kolaydı bilgisayar mühendisi olmak zaten, git bakkalda veriyorlar diplomayı.
devamını gör...
yazmayan yazar
üşenen yazar olabilir.
devamını gör...
güneş (yazar)
sabah uyandım, tek gözüm açık, elimde telefon. önce interneti açtığım anda yağan bildirimlere şöyle bi göz attım, sonra kafa’ya girip takip butonuna bastım, var mı bişiler? okuyam da okurken ayılam, yok. beni aniden ayıltacak bir şey yok, okurken hafif hafif dikkatimi uyarıp da zihnimi uyandıracak bir şey de yok. çıktım, instagram’da kedi köpek fotoğrafı baktım. tamam tamam, keşfetime güzel güzel kızlar da düşüyor, onlara da baktım. neyse. twitter? meh. sabah sabah algılayamayacağım kadar çok meme var. organ olan değil fesatî, anadolu ellerinde caps diye bilinen şey işte. yok, kalkayım en iyisi.
tuvalete gittim. yüzümü yıkarken güneş aklıma geldi. allah allah ne kadar da beklenmedik bir enişte öpüşü bu, güneş ne alaka? tamam sık sık okuyorum hatta vaktim olduğunda gerilere gerilere gidip önceleri yazdıklarını da ama, ben daha yeni uyanıyorum. ayılmaya çalışan zihnimde güneş ne arıyor? geri sar, şu filmi makinist geri sar…
yeşilevham… nickaltı girmiş güneş’e, okumuşum gözucuyla. herkes gibi onun da, herkes gibi benim de ilk zamanlarda düştüğümüz hatayı birilerinin tekrarlamasından dem vurmuş. zihnim oradan çekmiş güneş'i meğerse. uyanmaya çalışırken oyun hamuru gibi oluyor beyin, yakalayamıyosun bi türlü.
neyse. güneş, naber? ben pek nickaltı girmem, bu da böyle bir yanımdır ama bi yandan da bu da böyle bir anımdır. sabah sabah zihnimde ne işin var? neyse, uyandım. şaka elbet, zihnimde sana ve yazdıklarına yer açmaktan keyif duyuyorum, bundandır ki zaten okuyorum.
- hitabı özneden al, kitleye geri ver.
“ben cesur değilim onun kadar” demişti nickaltımda kendileri bir gün, yazdıklarıma gönderme yaparak. düşüncelerimizin hızına yetişememe konusunda ne kadar haklıysa, bu çıkarımında da bi o kadar yanılıyordu. kendisinin yalın, olduğu gibi, doğal ve içten, samimi üslubunun yanında benim üstü bol bol kapalı, çokça göndermeli ve çokça katmanlı yazım tarzıma dair nasıl böyle bir yorumda bulundu o zaman da anlam verememiştim, şimdi de veremiyorum. aslında ben bu ortama, onun kadar net ve açık şekilde yazmaya gelmiştim ama başaramadım. sonuç, yazdıklarımın yüzde yüzünü benim, yüzde doksan beşini tek bir kişinin anlayabildiği, kalanınınsa yüzde ellilerde dans ettiği bir konuma getirdi beni. olsun varsın. yani güneş, senin yazma konusundaki açıklığın beni döver, böyle de devam et lütfen.
2000 karakter nickaltı mı olur? oldu valla ve yine valla, kısa kestim. sörry.
tuvalete gittim. yüzümü yıkarken güneş aklıma geldi. allah allah ne kadar da beklenmedik bir enişte öpüşü bu, güneş ne alaka? tamam sık sık okuyorum hatta vaktim olduğunda gerilere gerilere gidip önceleri yazdıklarını da ama, ben daha yeni uyanıyorum. ayılmaya çalışan zihnimde güneş ne arıyor? geri sar, şu filmi makinist geri sar…
yeşilevham… nickaltı girmiş güneş’e, okumuşum gözucuyla. herkes gibi onun da, herkes gibi benim de ilk zamanlarda düştüğümüz hatayı birilerinin tekrarlamasından dem vurmuş. zihnim oradan çekmiş güneş'i meğerse. uyanmaya çalışırken oyun hamuru gibi oluyor beyin, yakalayamıyosun bi türlü.
neyse. güneş, naber? ben pek nickaltı girmem, bu da böyle bir yanımdır ama bi yandan da bu da böyle bir anımdır. sabah sabah zihnimde ne işin var? neyse, uyandım. şaka elbet, zihnimde sana ve yazdıklarına yer açmaktan keyif duyuyorum, bundandır ki zaten okuyorum.
- hitabı özneden al, kitleye geri ver.
“ben cesur değilim onun kadar” demişti nickaltımda kendileri bir gün, yazdıklarıma gönderme yaparak. düşüncelerimizin hızına yetişememe konusunda ne kadar haklıysa, bu çıkarımında da bi o kadar yanılıyordu. kendisinin yalın, olduğu gibi, doğal ve içten, samimi üslubunun yanında benim üstü bol bol kapalı, çokça göndermeli ve çokça katmanlı yazım tarzıma dair nasıl böyle bir yorumda bulundu o zaman da anlam verememiştim, şimdi de veremiyorum. aslında ben bu ortama, onun kadar net ve açık şekilde yazmaya gelmiştim ama başaramadım. sonuç, yazdıklarımın yüzde yüzünü benim, yüzde doksan beşini tek bir kişinin anlayabildiği, kalanınınsa yüzde ellilerde dans ettiği bir konuma getirdi beni. olsun varsın. yani güneş, senin yazma konusundaki açıklığın beni döver, böyle de devam et lütfen.
2000 karakter nickaltı mı olur? oldu valla ve yine valla, kısa kestim. sörry.
devamını gör...
los lunes al sol
fernando leon de aranoa'nın senaryosunu yazdığı ve yönettiği, 2002 yılına ait gerçekçiliği ,işçi sınıfını şiir tadında mizahi yönleri ile ele alan bir film. 2002 yılında goya ödülleri’nde en iyi yönetmen ve senaryoda olmak üzere 5 dalda ödül alan film, aynı yıl içerisinde pedro almadovar’ın habla con ella filmini geride bırakarak en iyi yabancı film oscar aday adayı seçilmiştir.
filmde vigo’da işten çıkarılan bir grup tershane işçisinin öyküsü anlatılmaktadır. bu karakterlerin hayatları film içerisinde insanı yormadan yakalar ki onların yerine yaşarken bulursunuz kendinizi.
etkileyici anlatım öyle bir etkiliki karakterler arası konuşmalarda sanki yanındaymışsınız izlenimi veriyor izleyenlere. santa (javier bardem), filmin başrolü bir nevi don kişot hikayesi , sokak lambaları ve değirmen yer değiştiriyor burada ama. avustralya’ya gitmek istiyor çünkü ona göre uzaklar her zaman güzeldir. burada ise bedava peynirler yiyor içkiler içiyor ve bütün kadınları ile arasında yakın bağ kurabiliyor hiç korkmadan. ailesizliğinin verdiği etki ile arkadaşlarına göre hayata karşı daha çok öfke dolu ama onlardan daha fazla eğlenmesini biliyor ama koskocaman bir umutsuzluğun içinde.
jose (luis tosar) ise benim kendim ile en çok özleşleştirdiğim içine girebildiğim karakter belki oyuncu performansından dolayı, jose balık fabrikasında gece vardiyasında çalışan, karısını sadece işe giderken görebilen, karısının ondan tiksindiğini düşünen filmde olan bir deodorant sahnesi var spolier olmasın. özgüvenini sıfır maddi zorlukları olan kredi imkanı bulunmayan ve evliliğinin çatırdadığını düşünen umutsuz orta yaşlı bir insan.
lino (jose angel egido), ah lino vah lino bıkmadan usanmadan iş arayan 2002 model ismail abi yol yemek sigorta tamam neye inanmak isterse ona inanan fakat hayata karşı umudu olmayan lino.
amador (celso bugallo),en yaşlı olanları bu orta yaş adamların ama en kırılgan ve en acılar çekmiş olanları karısı tarafından terkedilen ve yıkılan karısı da annesi gibi çekip giden hüzünlü... santa ile evde olan konşmaları bir dram dersi resmen.
sergey (serge riaboukine) sen sovyetlerde kozmonotluk eğitimi al dağılınca gel burada filmin mesajlarını var . filme renk ve derinli katan santa karakteri ile sohbetleri dinlenilesi olan karakter sovyet rusya ile ilgili anlattıkları anektod efsanedir.
iki arkadaş karşılaşır ve birisi şöyle der : dostum, kötü bir şeyin farkına vardım, bize komünizmle ilgili anlatılan her şey yalanmış. diğeri şöyle cevaplar : ben daha kötüsünün farkına vardım ,bize kapitalizmle ilgili anlatılan her şey doğruymuş.
filmde vigo’da işten çıkarılan bir grup tershane işçisinin öyküsü anlatılmaktadır. bu karakterlerin hayatları film içerisinde insanı yormadan yakalar ki onların yerine yaşarken bulursunuz kendinizi.
etkileyici anlatım öyle bir etkiliki karakterler arası konuşmalarda sanki yanındaymışsınız izlenimi veriyor izleyenlere. santa (javier bardem), filmin başrolü bir nevi don kişot hikayesi , sokak lambaları ve değirmen yer değiştiriyor burada ama. avustralya’ya gitmek istiyor çünkü ona göre uzaklar her zaman güzeldir. burada ise bedava peynirler yiyor içkiler içiyor ve bütün kadınları ile arasında yakın bağ kurabiliyor hiç korkmadan. ailesizliğinin verdiği etki ile arkadaşlarına göre hayata karşı daha çok öfke dolu ama onlardan daha fazla eğlenmesini biliyor ama koskocaman bir umutsuzluğun içinde.
jose (luis tosar) ise benim kendim ile en çok özleşleştirdiğim içine girebildiğim karakter belki oyuncu performansından dolayı, jose balık fabrikasında gece vardiyasında çalışan, karısını sadece işe giderken görebilen, karısının ondan tiksindiğini düşünen filmde olan bir deodorant sahnesi var spolier olmasın. özgüvenini sıfır maddi zorlukları olan kredi imkanı bulunmayan ve evliliğinin çatırdadığını düşünen umutsuz orta yaşlı bir insan.
lino (jose angel egido), ah lino vah lino bıkmadan usanmadan iş arayan 2002 model ismail abi yol yemek sigorta tamam neye inanmak isterse ona inanan fakat hayata karşı umudu olmayan lino.
amador (celso bugallo),en yaşlı olanları bu orta yaş adamların ama en kırılgan ve en acılar çekmiş olanları karısı tarafından terkedilen ve yıkılan karısı da annesi gibi çekip giden hüzünlü... santa ile evde olan konşmaları bir dram dersi resmen.
sergey (serge riaboukine) sen sovyetlerde kozmonotluk eğitimi al dağılınca gel burada filmin mesajlarını var . filme renk ve derinli katan santa karakteri ile sohbetleri dinlenilesi olan karakter sovyet rusya ile ilgili anlattıkları anektod efsanedir.
iki arkadaş karşılaşır ve birisi şöyle der : dostum, kötü bir şeyin farkına vardım, bize komünizmle ilgili anlatılan her şey yalanmış. diğeri şöyle cevaplar : ben daha kötüsünün farkına vardım ,bize kapitalizmle ilgili anlatılan her şey doğruymuş.
devamını gör...
uğursuzluklar
(bkz: batıl inançlar).
devamını gör...
22 mart 2021 dolar kuru
bıktım.
teknolojiyle içli dışlı birisi olup, orta-seviye ürünlere bile sahip olamamaktan,
eğlenmek için ucuz hobi kovalamaya mecbur olmaktan,
alacağım her bir şeyde bütçemi düşünmekten,
her gün kahredici ölüm haberleri almaktan,
önümde büyük bir engel olan eğitim sistemine boyun eğmekten,
ağır bir şekilde çalışıp bu ülkeden gitmenin planlarını kurmaktan,
sağa sola nefret kusup hakaretler eden yurdum insanından,
bu şartlar altında motivasyonumu yüksek tutup çalışmaya çalışırken cebini doldurmaya devam eden samimiyetsiz siyasilerden,
okumak istediğim kitapları inanılmaz fiyatları yüzünden alamayıp pdf olarak okumaktan,
o pdf'i okumak için bir e-kitap okuyucu bile alamayıp telefondan okumaya çalışmaktan,
gelecek endişesiyle yaşamaktan,
sevmeyi çok istediğim ülkemden bıktım.
bir z kuşağı bireyi olarak tek kurtuluşum, canımı dişime takmaya devam ederek bu diyarları terk etmek.
gurur duyun eserinizle!
teknolojiyle içli dışlı birisi olup, orta-seviye ürünlere bile sahip olamamaktan,
eğlenmek için ucuz hobi kovalamaya mecbur olmaktan,
alacağım her bir şeyde bütçemi düşünmekten,
her gün kahredici ölüm haberleri almaktan,
önümde büyük bir engel olan eğitim sistemine boyun eğmekten,
ağır bir şekilde çalışıp bu ülkeden gitmenin planlarını kurmaktan,
sağa sola nefret kusup hakaretler eden yurdum insanından,
bu şartlar altında motivasyonumu yüksek tutup çalışmaya çalışırken cebini doldurmaya devam eden samimiyetsiz siyasilerden,
okumak istediğim kitapları inanılmaz fiyatları yüzünden alamayıp pdf olarak okumaktan,
o pdf'i okumak için bir e-kitap okuyucu bile alamayıp telefondan okumaya çalışmaktan,
gelecek endişesiyle yaşamaktan,
sevmeyi çok istediğim ülkemden bıktım.
bir z kuşağı bireyi olarak tek kurtuluşum, canımı dişime takmaya devam ederek bu diyarları terk etmek.
gurur duyun eserinizle!
devamını gör...
güzellik hariç erkekleri aşık ettirebilecek şeyler
öyle bir başlık ki , sanki güzellikten başka hiçbir şeye aşık olamazlarmış gibi... aşkınız sevilenin güzelliği kadar demek ki..? sadece güzelliğe aşık olan birinin zekayı sevmesi zor olur.
devamını gör...



