canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yar
"canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yar, öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim.” (ahmed paşa)
ezel gününde sevgilinin gözü bana bir merhaba lûtfetti. o gün bugündür, o bakışın mestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım.
beytin mecaz anlamı: eski bir zamanda bir güzel göz ucuyla bana bir işaret etti,
sanki o güzeller güzeli gözleriyle bana merhaba dedi.
ben halen o sevgilinin merhabasının sarhoşluğunu yaşamaktayım.
o günden bugüne başkasının bakışına, iltifatına hiç cevap vermedim.
çünkü buna ihtiyaç hissetmedim. onun merhabası ile her daim mutlu oldum.
beytin gerçek anlamında ise : ahmet paşa elest bezminde (ruhların yaratıldıktan sonra bir araya geldikleri yer) ruhunun allah teala’ya âşık olduğunu, insan olarak yaratılmasından sonra dünyadan hiçbir şeye karşı iltifat etmediğini, dünyevi güzellerin ve güzelliklerin cazibesine kapılmadığını anlatmaktadır.
ezel gününde sevgilinin gözü bana bir merhaba lûtfetti. o gün bugündür, o bakışın mestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım.
beytin mecaz anlamı: eski bir zamanda bir güzel göz ucuyla bana bir işaret etti,
sanki o güzeller güzeli gözleriyle bana merhaba dedi.
ben halen o sevgilinin merhabasının sarhoşluğunu yaşamaktayım.
o günden bugüne başkasının bakışına, iltifatına hiç cevap vermedim.
çünkü buna ihtiyaç hissetmedim. onun merhabası ile her daim mutlu oldum.
beytin gerçek anlamında ise : ahmet paşa elest bezminde (ruhların yaratıldıktan sonra bir araya geldikleri yer) ruhunun allah teala’ya âşık olduğunu, insan olarak yaratılmasından sonra dünyadan hiçbir şeye karşı iltifat etmediğini, dünyevi güzellerin ve güzelliklerin cazibesine kapılmadığını anlatmaktadır.
devamını gör...
rejisör
(bkz: yönetmen) kelimesinin eş anlamlısı ve geçmişteki* kullanımı.
işin ilginci fransızcada rejisör kelimesi, yönetmenin yerine kullanılmıyor. onun yerine realisateur kullanılıyor.
işin ilginci fransızcada rejisör kelimesi, yönetmenin yerine kullanılmıyor. onun yerine realisateur kullanılıyor.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
şiirdi! bestelendi ve bir halk türküsü oldu.
“senden ayrılalı, gülmedim!
sensiz, dünya malın neyleyim...”
-pir sultan abdal.
“senden ayrılalı, gülmedim!
sensiz, dünya malın neyleyim...”
-pir sultan abdal.
devamını gör...
mustafa kemal'in ne işi var burada diyen şey
yazık ya, ilerde çocuklarımın (olursa tabii) bu ve bunun gibi şahsiyetlerin çocuğuyla uğraşacak olması çok kötü.
devamını gör...
genellemelerin hepsi yanlıştır
kendisiyle çelişen genellemedir.
devamını gör...
sagopa kajmer şarkılarında geçen mükemmel sözler
hepsi bir derstir ve her ders biraz zordur
affetmek erdemse, unutmamak akıllılıktır
affetmek erdemse, unutmamak akıllılıktır
devamını gör...
kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz sorusu

ister bu kapıdan gir, ister öbür kapıdan fark etmez, tam orta yolda ( çamlık) sol tarafta koğuşlar var, hah kime sorsan gösterirler.
morg da olumlu bak?
devamını gör...
yazarların alkol limitleri
kolonya koklayabiliyorum. *
devamını gör...
insanların sanata ihtiyaç duymalarının sebebi
zerafete olan ihtiyaç..
devamını gör...
bim'in eskisi gibi ucuz olmaması
acı ama gerçek durumdur. mahalle bakkalı ile başlayan market alışverişi serüvenim, bakkalların bir bir kapanması ile süper marketlere evrildi. önce yerel çapta faaliyet yürüten marketler türedi. pek sevemedim onları, sahipleri hala küçük esnaf modundaydı.
daha sonra bim türedi. başta ''bu ne lan böyle'', ''kasiyer yok yeaaa'' falan dedim ama ürünler ucuz olunca faydacı köylü modunda tav oldum. gel gelelim ki korona, abd-çin gerilimi, abd-iran gerilimi, akdeniz meselesi vs. derken ekonomide ahenkle halay çekmeye başlayınca bim'deki ürünlerin etiketlerinin yangınlı meyve tabağı gibi bana göz kırptığını fark ettim. yani alasın var. ama eskisi gibi ucuz değil. ulan şunu da al bunu da al diyorsun, ama kasaya gidince pavyon hesabı gibi hesapla karşılaşıyorsun.
hakkını da yemeyeyim bir migros veya karfura gitsem daha fazla hesap çıkacak. o yüzden bim hala benim sevgilim. ama işte, pahalı lan yine de pahalı...
daha sonra bim türedi. başta ''bu ne lan böyle'', ''kasiyer yok yeaaa'' falan dedim ama ürünler ucuz olunca faydacı köylü modunda tav oldum. gel gelelim ki korona, abd-çin gerilimi, abd-iran gerilimi, akdeniz meselesi vs. derken ekonomide ahenkle halay çekmeye başlayınca bim'deki ürünlerin etiketlerinin yangınlı meyve tabağı gibi bana göz kırptığını fark ettim. yani alasın var. ama eskisi gibi ucuz değil. ulan şunu da al bunu da al diyorsun, ama kasaya gidince pavyon hesabı gibi hesapla karşılaşıyorsun.
hakkını da yemeyeyim bir migros veya karfura gitsem daha fazla hesap çıkacak. o yüzden bim hala benim sevgilim. ama işte, pahalı lan yine de pahalı...
devamını gör...
selda bağcan'ın dekolte bana ayıp geliyor demesi
selda bağcan kendi düşüncesini dile getirmiş, kimseye karıştığı ya da müdahale ettiği yok. bunun nesini linç ederler anlayamıyorum. asıl özgürlükleri kısıtlanan lgbt bireylerini, şiddetle burun buruna olan kadınları (özellikle istanbul sözleşmesi fes edildikten sonra), hiçbir değeri olmayan hayvanları ve dahasını yapanları linçleyin efendim.
devamını gör...
ammit
mısır mitolojisinde ölülerin kalbiyle beslenen suaygırı, timsah ve aslanın melezi olan bir canavardır.
eski mısırlılara göre ölümden sonra ruh, ağızdan bir kuş şeklinde çıkardı. diriler ve ölüler ülkesi arasındaki korku ülkesini geçince, büyük yargıcın karşısına getirilirdi. düzenlenen törende ölenin kalbi tartılırdı. bu tören sırasında yeraltı tanrısı anubis elinde bir terazi tutardı. ölünün kalbi bu terazinin kefelerinden birine konurdu. öteki kefede ise adaleti ve doğruluğu ölçebilecek bir tüy bulunurdu. eğer ölü adil ve dürüst bir yaşam sürmüş ise kefeler dengelenir ve ruh sonsuz huzura ererdi. eğer kalp tartıda eksik gelirse, yemesi için ammit adlı canavara verilirdi.
ammit, ölünün kalbiyle beslenir ve ruh sonsuz azaba çarptırılarak duat'ta (araf'ta) kalmaya mahkum edilirdi.
eski mısırlılara göre ölümden sonra ruh, ağızdan bir kuş şeklinde çıkardı. diriler ve ölüler ülkesi arasındaki korku ülkesini geçince, büyük yargıcın karşısına getirilirdi. düzenlenen törende ölenin kalbi tartılırdı. bu tören sırasında yeraltı tanrısı anubis elinde bir terazi tutardı. ölünün kalbi bu terazinin kefelerinden birine konurdu. öteki kefede ise adaleti ve doğruluğu ölçebilecek bir tüy bulunurdu. eğer ölü adil ve dürüst bir yaşam sürmüş ise kefeler dengelenir ve ruh sonsuz huzura ererdi. eğer kalp tartıda eksik gelirse, yemesi için ammit adlı canavara verilirdi.
ammit, ölünün kalbiyle beslenir ve ruh sonsuz azaba çarptırılarak duat'ta (araf'ta) kalmaya mahkum edilirdi.
devamını gör...
normal sözlük'ün siyasi çizgisi
salın be kardeşim, şu siyaset denen kiri şu mutlu hissettiğimiz yere sokup kirletmeyin. hepimizin siyaseti insanlık olsun özgürlük olsun. mutluluğa ulaşan bu özgür yolda hepimiz ayrımsız yoldaşız, yoldaş diyoruz. yolumuzu sapıtmayın nolur.
(dedirten başlık) tanım yapayım da bir bilen siliyor sonra:).
(dedirten başlık) tanım yapayım da bir bilen siliyor sonra:).
devamını gör...
maske takmanın olumlu yönleri
seni tanımamaları. konuşmak istemediğin insanlarla konuşmam. bir de buna gözlük şapka eklenince tam olur.
devamını gör...
kışı güzel kılan detaylar
sokağı gören bir pencereye sahip olmak, karın yağışını izlerken kalorifere yapışmaktır.
devamını gör...
meslek hayatınızda karşılaştığınız çarpıcı olaylar
hepimiz farklı meslekler icra ediyoruz, farklı mesailer yapıyoruz, farklı hayatlar yaşıyoruz. bunca çeşitliliğin arasında hepimiz farklı olaylara şahit oluyoruz. bu olaylar kimi zaman sadece anlık bir duygu değişimine sebep olurken kimi zaman aylarca rüyalarımıza giriyor, kimi zaman da hayatımızın yönünü tamamen değiştiriyor.
bu başlığın çıkış noktası munchausen sendromu başlığında yaptığım tanıma ilaveten anlatmak istediğim, bizzat yaşadığım ve kendimce çarpıcı bulduğum birkaç olayı anlatmak istememdi. sonradan düşündüm de, neden diğer portakalseverler de kendi yaşadıkları çarpıcı meslek hikayelerini anlatmasınlar? umarım bu başlık, henüz meslek seçimi yapmamış/mesleği eline almamış genç portakalseverler için de nelerle karşılaşabileceklerini önceden görebildikleri hikayeleri barındırır.
ilk hikaye:
munchausen sendromu ile ilgili tek bilgim yıllar evvel dersin birinde bir hocamın kısaca bahsettiği kadardı. ve ben ilk gerçek munchausen vakasını gördüğümde bunun öyle üstünkörü anlatılıp geçilecek bir şey olmadığını farketmiştim.
20'li yaşların sonlarında bir adam gelmişti acil servise, kucağında yarı baygın karısı ile. ben henüz toy bir öğrenciyim, koşuşturmaca içinde duyuyorum bütün olanları. adam eve geldiğinde kadını defalarca kusmuş ve yarı baygın halde bulmuş, hemen kucaklayıp arabayla acile getirmiş.
acilde koşuşturmaca başladı, kadının zehirlendiğine kanaat getirildi, midesi yıkandı vs.
hocanın odasında birkaç asistan doktor, hemşire ve ben vardım, kadın hastanın tedavisi bitirilmiş henüz taburcu edilmemişti. hoca ile asistanların konuşmalarına kulak kabarttım:
asistan doktor 1: hocam bu kadını daha önce de bu şekilde acile getirdi adam. acaba kadına bir şey yapıyor olmasın bilerek?
hoca: hasta kayıt dökümüne baktınız mı?
asistan doktor 2: baktım hocam, son 3 ay içinde 4 defa giriş yapılmış.
hoca: şikayetler hep aynı mı?
asistan doktor 1: aynı sayılır, çok benzer: neredeyse hepsinde kusmuş ve yarı baygın getirilmiş.
asistan doktor 2: polise haber verelim mi hocam?
hoca: kadınla ve kocasıyla ayrı ayrı konuşayım bi, sonra bakarız.
aradan zaman geçti, arada ne oldu ne bitti takip edemedim, zira o aralar acile hasta yağıyordu adeta. fakat sonradan öğrendim tüm hikayeyi: kadın, kocası onunla yeteri kadar ilgilenemediği için (adamın işleri çok yoğunmuş o sıralar ve şehir dışına gidip geliyormuş sürekli) ilgisini çekmek istemiş, ilk başlarda hasta numarası yapmış fakat kocasından yeteri kadar ilgiyi görememiş yine. ardından ilaçlar içmeye başlamış, bu da yetmeyince temizleyici kimyasallar içmeye başlamış. bu son gelişinde de kadının 1-1buçuk litre çamaşır suyu içtiğini farketmişler, sırf kocasının ilgisini çekebilmek için..
ilk karşılaştığım munchausen sendromu bu olsa da maalesef zaman içinde çok daha kötülerini gördüm. belki onları da başka zaman eklerim buraya.
bu başlığın çıkış noktası munchausen sendromu başlığında yaptığım tanıma ilaveten anlatmak istediğim, bizzat yaşadığım ve kendimce çarpıcı bulduğum birkaç olayı anlatmak istememdi. sonradan düşündüm de, neden diğer portakalseverler de kendi yaşadıkları çarpıcı meslek hikayelerini anlatmasınlar? umarım bu başlık, henüz meslek seçimi yapmamış/mesleği eline almamış genç portakalseverler için de nelerle karşılaşabileceklerini önceden görebildikleri hikayeleri barındırır.
ilk hikaye:
munchausen sendromu ile ilgili tek bilgim yıllar evvel dersin birinde bir hocamın kısaca bahsettiği kadardı. ve ben ilk gerçek munchausen vakasını gördüğümde bunun öyle üstünkörü anlatılıp geçilecek bir şey olmadığını farketmiştim.
20'li yaşların sonlarında bir adam gelmişti acil servise, kucağında yarı baygın karısı ile. ben henüz toy bir öğrenciyim, koşuşturmaca içinde duyuyorum bütün olanları. adam eve geldiğinde kadını defalarca kusmuş ve yarı baygın halde bulmuş, hemen kucaklayıp arabayla acile getirmiş.
acilde koşuşturmaca başladı, kadının zehirlendiğine kanaat getirildi, midesi yıkandı vs.
hocanın odasında birkaç asistan doktor, hemşire ve ben vardım, kadın hastanın tedavisi bitirilmiş henüz taburcu edilmemişti. hoca ile asistanların konuşmalarına kulak kabarttım:
asistan doktor 1: hocam bu kadını daha önce de bu şekilde acile getirdi adam. acaba kadına bir şey yapıyor olmasın bilerek?
hoca: hasta kayıt dökümüne baktınız mı?
asistan doktor 2: baktım hocam, son 3 ay içinde 4 defa giriş yapılmış.
hoca: şikayetler hep aynı mı?
asistan doktor 1: aynı sayılır, çok benzer: neredeyse hepsinde kusmuş ve yarı baygın getirilmiş.
asistan doktor 2: polise haber verelim mi hocam?
hoca: kadınla ve kocasıyla ayrı ayrı konuşayım bi, sonra bakarız.
aradan zaman geçti, arada ne oldu ne bitti takip edemedim, zira o aralar acile hasta yağıyordu adeta. fakat sonradan öğrendim tüm hikayeyi: kadın, kocası onunla yeteri kadar ilgilenemediği için (adamın işleri çok yoğunmuş o sıralar ve şehir dışına gidip geliyormuş sürekli) ilgisini çekmek istemiş, ilk başlarda hasta numarası yapmış fakat kocasından yeteri kadar ilgiyi görememiş yine. ardından ilaçlar içmeye başlamış, bu da yetmeyince temizleyici kimyasallar içmeye başlamış. bu son gelişinde de kadının 1-1buçuk litre çamaşır suyu içtiğini farketmişler, sırf kocasının ilgisini çekebilmek için..
ilk karşılaştığım munchausen sendromu bu olsa da maalesef zaman içinde çok daha kötülerini gördüm. belki onları da başka zaman eklerim buraya.
devamını gör...
sözlükte tanışıp sevgili olmak
normal olay.
ben hayatımda tanıdığım en düzgün insanla facebook üzerinden tanıştım. ayrı şehir olayları falan araya girmese hâlâ da beraberdik * ama maalesef elimizde olmayan bazı durumlar oldu ve mecburen ayrıldık. yani öyle yüzünü görmeden her tanıştığınız kişi sahtekâr ya da seri katil çıkmıyor. * bu kadar büyütülmesi ya da şaşırılması daha şaşırtıcı bence.
ben hayatımda tanıdığım en düzgün insanla facebook üzerinden tanıştım. ayrı şehir olayları falan araya girmese hâlâ da beraberdik * ama maalesef elimizde olmayan bazı durumlar oldu ve mecburen ayrıldık. yani öyle yüzünü görmeden her tanıştığınız kişi sahtekâr ya da seri katil çıkmıyor. * bu kadar büyütülmesi ya da şaşırılması daha şaşırtıcı bence.
devamını gör...
online terapi
arayın en yakın arkadaşınızı görüntülü samimiyetin dibini vurun,gülün,ağlayın,saçmalayın, istediğiniz gibi dağıtın kendinizi.. düzenli aralıklarla yaparsınız faydalı olucaktır.alın size online terapi ücretsiz hemde.
devamını gör...
enis büyütücü (yazar)
değişik bir isim almış olan çaylak arkadaşımız. insanın ''harf alayım'' diyesi geliyor.
en kısa zamanda yazar olmasını dilerim.
en kısa zamanda yazar olmasını dilerim.
devamını gör...
