boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin keyfi bir biçimde gözaltına alınması
sadece düz bir şekilde yürüyen bir öğrenciye sataşma bahanesi bulamayıp "aşağı bak!" diye bağırarak gözaltına alan polisin bu lafı üstüne twitter'da aşağı bakmayacağız tagi tt oldu.
tepeden atanan rektörün bu baskılarına daha fazla göz yummayacağız. ağızlarının tadının bozulmasından korkan muhalafet partileri muhalefeti gencecik çocukların ellerine bıraktılar. şu an direnişleri sürüyor. kayyuma biat yok, gideceksin melih !
tepeden atanan rektörün bu baskılarına daha fazla göz yummayacağız. ağızlarının tadının bozulmasından korkan muhalafet partileri muhalefeti gencecik çocukların ellerine bıraktılar. şu an direnişleri sürüyor. kayyuma biat yok, gideceksin melih !
devamını gör...
the dragon
yazdığı biz romanı ile pek çok distopik eserin ilham kaynağı olmuş yevgeni zamyatin'in günlük yaşamları konu edinen öykülerinden oluşan koleksiyon. zamyatin'in üslubu çok sıradışı olmasa bile öykülerinde yarattığı atmosfer gerçek anlamda çarpıcı derecede iyi tasarlanmış durumda. çok bariz olmasa bile egon schiele tablolarından fırlamış grotesk bir atmosfer hakim öykülerde. schiele'nın fırçasından dökülmüş çarpık, hastalıklı vücutlar sanki etten ve kemikten bir şekil almış gibi. özellikle devrim öncesi ve sonrasında yaratılan hava schiele'nın krumau'sunu anımsatır cinsten ve hatta belki biraz da four trees ama eser bir bütün olarak bir schiele tablosu olsaydı muhtemelen dead mother öyküleri en net yansıtan tablo olurdu. her ne kadar çeviride pek çok şey yitirmiş olsa bile sıradışı benzetmeler ve detaysız görünse bile aslında oldukça ince bir özenle yazılmış betimlemeleri ile gerçekten her öykü bir diğerinden daha fazla içine çekiyor.
"dozens of ears floated around them in the dust waves; the whisper was heard, and it ran on like a spark along a gunpowder wick. alyoshka's secret message, the mysterious special clothing, the deacon's catastrophe-all this was too much. the atmosphere was charged with thousands of volts, and something was needed to discharge the electricity, to clear the air."
"dozens of ears floated around them in the dust waves; the whisper was heard, and it ran on like a spark along a gunpowder wick. alyoshka's secret message, the mysterious special clothing, the deacon's catastrophe-all this was too much. the atmosphere was charged with thousands of volts, and something was needed to discharge the electricity, to clear the air."
devamını gör...
sahte anne deneyi
harlow'un maymunlar üzerinde gerçekleştirdiği acımasız deneylerdir.
1950-60'lı yıllarda bazı psikologlar bebeklerin annelerine olan düşkünlüklerinin nedeninin annenin yavruya besin vermesi olduğunu düşünüyordu. o dönem psikologlarından harry harlow ise bunun sadece besinle alakalı olmayıp annenin yavruya verdiği rahatlık, sevgi gibi faktörlerin de önemli olduğunu ileri sürdü. elinde kanıt olmadığı için deney yapmaya karar verip talihsiz denekleri de rhesus maymunları olarak seçti.
1932'de zaten laboratuvarında maymun evi açan harlow, bazı maymunları ebeveynlerinden ayrı büyütüp gözlemledi (buna anneden yoksunluk denir ve etik olmadığı için günümüzde yasaktır). deneylerde ne kadar maymunların tüm bakımları yapılsa da anneyle büyüyen maymunlar ve annesiz büyüyen maymunların davranışlarının farklı olduğu gözlemlendi:
''...içe dönüklerdi, sosyal becerilerden yoksunlardı. çünkü bu yavrular sadece annelerinden değil, diğer yaşıtlarından da yoksun bir şekilde büyüyorlardı. bu şekilde büyüyen yavruların daha agresif ve korku dolu olduklarını fark ettiler. bir de... bebek bezlerine aşırı düşkünlerdi.''
harlow, bebek bezine olan bu aşırı düşkünlüğün huzur, konfor, sevgi, sıcaklık, vb. faktörlerden ileri geldiğini düşündü. bezlerine son derece düşkünlerdi çünkü annelerinden almayı bekledikleri sıcaklığı ve konforu bu bez parçasında buluyorlardı.
deneye gelecek olursak, harlow sahte maket maymun anneler üretti. bir tarafta bezlerle üretilmiş anne, bir tarafta ise tellerle üretilmiş anne... harlow, ilk koşulda tel olan annenin eline biberon ve maymunların çok sevdiği yiyeceklerden koyuyor. bez annede ise biberon olmuyor. diğer koşulda, bez annede biberon oluyor ve tel annede olmuyor. yürekleri dağlayan kısım ise maymunlar her iki koşulda da bez anneyi tercih ediyor. bez annenin elinde biberon varken maymunların onu seçmesi zaten beklenen bir durum (bezlere düşkünlükleri vardı) fakat tel annenin elinde biberon varken orada beslendikten sonra bez annenin yanına gidiyorlar! o sıcaklığı hissedebilmek için. tabi o dönem psikologlarına bu durum tokat gibi çarpıyor çünkü ‘’bebekler annelerine, kendilerine sağladıkları besin için değil, yumuşak ve sıcak bedenleri için bağlanıyor!’’ bu deneylerle kalınmayıp çok daha ileri gidiliyor ve her seferinde bezden annenin yanında olan yavrunun daha rahat olduğu gözlemleniyor.
harlow etik sınırlarını zorlayarak her seferinde yavruları izole ederek deneylerini sürdürüyor.. maymunlar bu deneylerden etkilenip intihara kalkışınca eleştirilere maruz kalıyor ve "maymunları nasıl sevebilirsiniz ki?" diye bir cümle sarf ediyor, bunu da sizin yorumunuza bırakıyorum.
1950-60'lı yıllarda bazı psikologlar bebeklerin annelerine olan düşkünlüklerinin nedeninin annenin yavruya besin vermesi olduğunu düşünüyordu. o dönem psikologlarından harry harlow ise bunun sadece besinle alakalı olmayıp annenin yavruya verdiği rahatlık, sevgi gibi faktörlerin de önemli olduğunu ileri sürdü. elinde kanıt olmadığı için deney yapmaya karar verip talihsiz denekleri de rhesus maymunları olarak seçti.
1932'de zaten laboratuvarında maymun evi açan harlow, bazı maymunları ebeveynlerinden ayrı büyütüp gözlemledi (buna anneden yoksunluk denir ve etik olmadığı için günümüzde yasaktır). deneylerde ne kadar maymunların tüm bakımları yapılsa da anneyle büyüyen maymunlar ve annesiz büyüyen maymunların davranışlarının farklı olduğu gözlemlendi:
''...içe dönüklerdi, sosyal becerilerden yoksunlardı. çünkü bu yavrular sadece annelerinden değil, diğer yaşıtlarından da yoksun bir şekilde büyüyorlardı. bu şekilde büyüyen yavruların daha agresif ve korku dolu olduklarını fark ettiler. bir de... bebek bezlerine aşırı düşkünlerdi.''
harlow, bebek bezine olan bu aşırı düşkünlüğün huzur, konfor, sevgi, sıcaklık, vb. faktörlerden ileri geldiğini düşündü. bezlerine son derece düşkünlerdi çünkü annelerinden almayı bekledikleri sıcaklığı ve konforu bu bez parçasında buluyorlardı.
deneye gelecek olursak, harlow sahte maket maymun anneler üretti. bir tarafta bezlerle üretilmiş anne, bir tarafta ise tellerle üretilmiş anne... harlow, ilk koşulda tel olan annenin eline biberon ve maymunların çok sevdiği yiyeceklerden koyuyor. bez annede ise biberon olmuyor. diğer koşulda, bez annede biberon oluyor ve tel annede olmuyor. yürekleri dağlayan kısım ise maymunlar her iki koşulda da bez anneyi tercih ediyor. bez annenin elinde biberon varken maymunların onu seçmesi zaten beklenen bir durum (bezlere düşkünlükleri vardı) fakat tel annenin elinde biberon varken orada beslendikten sonra bez annenin yanına gidiyorlar! o sıcaklığı hissedebilmek için. tabi o dönem psikologlarına bu durum tokat gibi çarpıyor çünkü ‘’bebekler annelerine, kendilerine sağladıkları besin için değil, yumuşak ve sıcak bedenleri için bağlanıyor!’’ bu deneylerle kalınmayıp çok daha ileri gidiliyor ve her seferinde bezden annenin yanında olan yavrunun daha rahat olduğu gözlemleniyor.
harlow etik sınırlarını zorlayarak her seferinde yavruları izole ederek deneylerini sürdürüyor.. maymunlar bu deneylerden etkilenip intihara kalkışınca eleştirilere maruz kalıyor ve "maymunları nasıl sevebilirsiniz ki?" diye bir cümle sarf ediyor, bunu da sizin yorumunuza bırakıyorum.
devamını gör...
karşılıklı nickaltı giren erkek ve kadın
"yazarların yazdıklarından cinsiyetlerini nasıl anlayabiliyorsunuz?" merakımı körükleyen başlıktır.
devamını gör...
erdem
felsefi bir kavram olarak ''ahlaki açıdan iyi olanı istemek ve yapmak''tır.
devamını gör...
yeni biriyle tanışmak
ilk başta biraz heyecanlı gibi oluyor ama sonrası malum.insan belli bir süre sonra kimsenin hayatını merak etmiyor ve kendi hayatını,yapacaklarını anlatmak istemiyor.bu içe çekilme gibi bir durum değil veya geçmiş tecrübelerden kaynaklı bir durumda değil.insan sosyal bir varlık evet ama,kaliteli bir yalnızlık,bir çok insan tanımaya bedel.yapacaklarınız ve yapmak istediklerinize odaklı olursanız,maslow’un hiyerarşisine göre kendinizi gerçekleştirme evresine gelirseniz,ilişkilerinizde kaliteli oluyor ve devamlılığı sağlayabiliyorsunuz.diğer türlü hayatta aradığınızı bulamamışsanız,hayatta ona göre insanlar karşınıza çıkartıyor.insan tanımak güzeldir ama bir çok insanı tanımak güzel değildir.yetiştirdiğiniz karakterinize bağlı olarak özel olan kişi elbet sizinle tanışacaktır.
devamını gör...
steve biko
gerçek adı bantu stephen biko'dur. güney afrika cumhuriyeti'nde, 1946'da doğmuş apartheid karşıtı aktivisttir.
üniversitede tıp okuyorken, ırkçılık karşıtı hareketlere katıldı ama bir süre sonra beyazlarında olduğu bu gruptan ayrılıp
siyah bilinç hareketi'ni kurdu. ona göre siyahlar, beyazların olduğu ortamda aşağılık kompleksine giriyor ve genelde beyazların sözü geçiyordu.
yaptığı çalışmalar sonunda polisin takibine girdi. konuşma yapması yasaklandı ve yanına üç kişi bile gelse gözaltına alınıyorlardı. 1976'daki soweto olaylarından sonra yeraltına çekildi ve birçok gösteri düzenledi.
1977'nin ağustos ayında polisler tarafından yakalandı ve o gece karakolda feci dayak yedi. ertesi gün başkente götürülmesi istendi ve çıplak şekilde, bir kamyonun arkasında, eastern cape eyaletinden başkent pretoria'ya götürüldü.
eylül ayında, "intihar etmek için kafasını bir yerlere vurmuş" denilerek, cesedi ailesine verildi.
üniversitede tıp okuyorken, ırkçılık karşıtı hareketlere katıldı ama bir süre sonra beyazlarında olduğu bu gruptan ayrılıp
siyah bilinç hareketi'ni kurdu. ona göre siyahlar, beyazların olduğu ortamda aşağılık kompleksine giriyor ve genelde beyazların sözü geçiyordu.
yaptığı çalışmalar sonunda polisin takibine girdi. konuşma yapması yasaklandı ve yanına üç kişi bile gelse gözaltına alınıyorlardı. 1976'daki soweto olaylarından sonra yeraltına çekildi ve birçok gösteri düzenledi.
1977'nin ağustos ayında polisler tarafından yakalandı ve o gece karakolda feci dayak yedi. ertesi gün başkente götürülmesi istendi ve çıplak şekilde, bir kamyonun arkasında, eastern cape eyaletinden başkent pretoria'ya götürüldü.
eylül ayında, "intihar etmek için kafasını bir yerlere vurmuş" denilerek, cesedi ailesine verildi.
devamını gör...
korkma ben varım
bir murat menteş kitabıdır. hatta başka bir dünyada tarantino filmi olmaya adaydır.
bu kitapta anlatılan olayların hepsi gerçektir,
fakat hiçbiri henüz cereyan etmemiştir.
son zamanlarda okuduğum en güzel kitaptır kendisi. her satırı her sayfası zekice kurgulanmış üstüne çok düşünülmüş mükemmel bir hayal gücü şöleni.
murat menteş , okuyucusuna 500 sayfalık bir şölen armağan etmiş. bu kadar titiz hazırlanmış bir roman okumak beni acayip memnun etti.
daha önce ruhi mücerret ve dublörün dilemması kitaplarını okuyup aynı şeyleri hissetmiştim ama korkma ben varım bambaşka düzeyde bir roman olmuş.
içerisinde aşk , macera , entrika , tarikatlar , şeyhler , süper kahramanlar , katiller , mafya babaları dolaşan nefis bir kitap mutlaka okunmalı.
kitapta dikkatimi çeken bir başka detay ise karakterlerin mükemmel şekilde yaratılmasıydı. bu kitapta bulunan herhangi bir karaktere film çekilebilir veya roman yazılabilir o kadar ilginç o kadar başarılı.
bütün karakterler çok eğlenceliydi ama şebnem şibumi , enver paşa , fu , müntekim gıcırbey ve hayati tehlike bir başkaydı.
özellikle müntekim gıcırbey'in şebnem şibumi'ye yazdığı mektuplar nefisti ve okurken hayran kaldım.
murat menteş romanı okumayanlar isimlerin biraz ilginç olduğunu fark edecektir. bunun sebebini murat menteş bir podcast yayınında anlatmıştı. karakterlere özgür bir alan sunmak için böyle garip isimler buluyormuş. mesela mehmet diye bir karaktere uçan tekme attırırsanız bu pek inandırıcı olmaz. müntekim gıcırbey denen bir karaktere istediğinizi yaptırabilirsiniz özgür bir alan bulmuş olursunuz.
murat menteş bu tarzı yakın arkadaşı alper canıgüz'den öğrenmiş.
murat menteş her romanında olduğu gibi bu romanında da acayip tespitler yapmış harika bir gözlemci olduğunu göstermiş. özellikle aşk , kadınlar ve evlilik konusunda yaptığı tespitler beni baya güldürdü.
bence bu kitap rastgele bir sayfasını açıp okunacak kitaplar kategorisinde bir kitap olmuş.
spoilerli kısımda kitabı anlatmak isterdim ama anlatılacak bir kitap değil.
bütün yazarlara veya çaylaklara tavsiye ederim.
kitapta altı çizilecek bir sürü kısım var ben en sevdiklerimi aşağıya ekleyeyim.
sana rastlayıncaya kadar, deli gömleğimin üstüne hep en iyi marka kazaklar, ceketler giydim.
bu dünya acımasız bir yer, tamam mı; bana inanmıyorsanız televizyon seyredin.
ateşin icadından önce ölüp cehenneme giden mağara kadınının hayreti içindeydim.
ayrıldık diye yok olacak değilim ya. nedendir bu bilinmeyen numaralardan arayan kişinin sesimi duyunca telefonu kapatması. biliyorum sensin. yaşayıp yaşamadığımı merak ediyorsun, sarhoş muyum, ağlıyor muyum merak ediyorsun, sensiz olamayacağıma seni o kadar inandırmışım ki.
eminim bir gün sen de hayatının kadınına rastlayacaksın evlat.. ve ona şöyle diyeceksin: "ben evli bir adamım".
bu kitapta anlatılan olayların hepsi gerçektir,
fakat hiçbiri henüz cereyan etmemiştir.
son zamanlarda okuduğum en güzel kitaptır kendisi. her satırı her sayfası zekice kurgulanmış üstüne çok düşünülmüş mükemmel bir hayal gücü şöleni.
murat menteş , okuyucusuna 500 sayfalık bir şölen armağan etmiş. bu kadar titiz hazırlanmış bir roman okumak beni acayip memnun etti.
daha önce ruhi mücerret ve dublörün dilemması kitaplarını okuyup aynı şeyleri hissetmiştim ama korkma ben varım bambaşka düzeyde bir roman olmuş.
içerisinde aşk , macera , entrika , tarikatlar , şeyhler , süper kahramanlar , katiller , mafya babaları dolaşan nefis bir kitap mutlaka okunmalı.
kitapta dikkatimi çeken bir başka detay ise karakterlerin mükemmel şekilde yaratılmasıydı. bu kitapta bulunan herhangi bir karaktere film çekilebilir veya roman yazılabilir o kadar ilginç o kadar başarılı.
bütün karakterler çok eğlenceliydi ama şebnem şibumi , enver paşa , fu , müntekim gıcırbey ve hayati tehlike bir başkaydı.
özellikle müntekim gıcırbey'in şebnem şibumi'ye yazdığı mektuplar nefisti ve okurken hayran kaldım.
murat menteş romanı okumayanlar isimlerin biraz ilginç olduğunu fark edecektir. bunun sebebini murat menteş bir podcast yayınında anlatmıştı. karakterlere özgür bir alan sunmak için böyle garip isimler buluyormuş. mesela mehmet diye bir karaktere uçan tekme attırırsanız bu pek inandırıcı olmaz. müntekim gıcırbey denen bir karaktere istediğinizi yaptırabilirsiniz özgür bir alan bulmuş olursunuz.
murat menteş bu tarzı yakın arkadaşı alper canıgüz'den öğrenmiş.
murat menteş her romanında olduğu gibi bu romanında da acayip tespitler yapmış harika bir gözlemci olduğunu göstermiş. özellikle aşk , kadınlar ve evlilik konusunda yaptığı tespitler beni baya güldürdü.
bence bu kitap rastgele bir sayfasını açıp okunacak kitaplar kategorisinde bir kitap olmuş.
spoilerli kısımda kitabı anlatmak isterdim ama anlatılacak bir kitap değil.
bütün yazarlara veya çaylaklara tavsiye ederim.
kitapta altı çizilecek bir sürü kısım var ben en sevdiklerimi aşağıya ekleyeyim.
sana rastlayıncaya kadar, deli gömleğimin üstüne hep en iyi marka kazaklar, ceketler giydim.
bu dünya acımasız bir yer, tamam mı; bana inanmıyorsanız televizyon seyredin.
ateşin icadından önce ölüp cehenneme giden mağara kadınının hayreti içindeydim.
ayrıldık diye yok olacak değilim ya. nedendir bu bilinmeyen numaralardan arayan kişinin sesimi duyunca telefonu kapatması. biliyorum sensin. yaşayıp yaşamadığımı merak ediyorsun, sarhoş muyum, ağlıyor muyum merak ediyorsun, sensiz olamayacağıma seni o kadar inandırmışım ki.
eminim bir gün sen de hayatının kadınına rastlayacaksın evlat.. ve ona şöyle diyeceksin: "ben evli bir adamım".
devamını gör...
moladan sonra yanlış otobüse binmek
bir defa ön koltuğumda yerini bulamayan teyzeyle karşılaştığım olay.neyse ki koltuk doluydu da durum anlaşıldı.
devamını gör...
güçlü kadın
güçlü olmak çok yüceltilen bir kavram. bazen insan sadece hissettiği gibi davransa daha iyi olmaz mı diyorum.? sonra kendine gelip, çözmen gereken bir sürü sorunu görünce zorunlu olarak ayağa kalkıyorsun.
hayatta eyvallahı olmayan kadındır. çoğundan, toplumsal cinsiyet rollerine aykırı davrandiğı için korkulur.
hayatta eyvallahı olmayan kadındır. çoğundan, toplumsal cinsiyet rollerine aykırı davrandiğı için korkulur.
devamını gör...
ölmek
insan bilmediğinden korkar. bizde ölümden o yüzden korkuyoruz.
devamını gör...
0 faktöriyel
<a href="imgbb.com/"><img src="
; alt="images-1" border="0"></a>
; alt="images-1" border="0"></a>
devamını gör...
insanların genelde doğdukları mevsimi sevmesi
benim dahil olmadığım başlık. ağustos’un sonlarında doğdum ama baharları seviyorum.
devamını gör...
sözlüğün faydaları
yalnızlığımı azaltıyor.
devamını gör...
bir demet tiyatro
feriştah: seni seviyorumm mükremin
mükremin: beni sevmenin nedeni, seni sevmemdir
feriştah: beni sevilesi yapan senin sevgindir
mükremin: sev seni seveni ki sevdiğin de sevsin seni.
feriştah: seni gidi sevilesi hınzır seni
devamını gör...
anker soundcore life q10
uzun zamandır almayı planladığım kulaklıktır kendileri. youtube'da bazı kullanıcı videolarını izledim gayet memnunlar. hatta bir tane teknoloji sayfası baya memnun kaldığını hatta bunun bir üst modeli olan q20 ile sürücülerini karıştırmış olabileceklerini söyledi şaka yoluyla. bir e ticaret sitesinde de tonmaister(1) olduğunu söyleyen bir kişi çok memnun olduğunu söylemiş. fakat üzüldüğüm bir nokta var ki bu e ticaret sitesi zırt pırt fiyatını değiştiriyor.bir ara 230 tl olmuştu keşke alsaydım ya. ama eğer haziran temmuz civarı indirimde olursa güzel bir telefonla birlikte bu kulaklığı almayı da düşünüyorum. kullanmış olan veya halihazırda kullanan varsa yardımcı olması çok mutlu eder. mesaj kutum daima açıktır efendim.
1)seslerin doğru, kaliteli bir biçimde duyulmasını sağlayan, sesleri düzenleyen aynı zamanda da kaydeden kişiye tonmaister denir. ton ustası olarak da adlandırılan tonmaister, duyduğu sesleri elektronik ortamda aynı gerçeklikte çıkarabilme becerisine ve bilgisine sahip olan, teknolojiyle sanatı birleştiren kişidir.(kariyer.net sitesinden alıntıdır.).
edit: maalesef bahsi geçen kulaklığın fiyatı son zamlarla birlikte 400 liraya kadar çıkmış. artık hiç alamayacağım galiba. artık onun yerine bir alternatif kulaklık bulmaya çalışacağım. ya da eğer eski fiyatına geri dönerse o zaman alabilirim, belki.
1)seslerin doğru, kaliteli bir biçimde duyulmasını sağlayan, sesleri düzenleyen aynı zamanda da kaydeden kişiye tonmaister denir. ton ustası olarak da adlandırılan tonmaister, duyduğu sesleri elektronik ortamda aynı gerçeklikte çıkarabilme becerisine ve bilgisine sahip olan, teknolojiyle sanatı birleştiren kişidir.(kariyer.net sitesinden alıntıdır.).
edit: maalesef bahsi geçen kulaklığın fiyatı son zamlarla birlikte 400 liraya kadar çıkmış. artık hiç alamayacağım galiba. artık onun yerine bir alternatif kulaklık bulmaya çalışacağım. ya da eğer eski fiyatına geri dönerse o zaman alabilirim, belki.
devamını gör...



