ömer hayyam
en bi sevdiğim:
tanrım; bu güzel yüze vermişsin emek,
o sümbülü koklamak, saçın' ellemek.
sonra da ona bakma, dersen, anlamı:
dolu kadehi ters tut, hiç dökme demek!
tanrım; bu güzel yüze vermişsin emek,
o sümbülü koklamak, saçın' ellemek.
sonra da ona bakma, dersen, anlamı:
dolu kadehi ters tut, hiç dökme demek!
devamını gör...
sözlüğü bırakanların uzun uzun veda yazısı yazması sorunsalı
büyük konuşmam hemen başıma gelir.
varan 1,
sözlüğe ilk geldiğimde herkes birbirine cicili bicili nick altı giriyordu. bana saçma gelmişti. ne ara kaynaşıp tanımadıkları insanlara uzun uzun yazıyorlar? bir iki ay yazmaya devam ettiğimde bazı yazarlar tanıdık gelmeye başlayıncada baktım bende yazıyorum. ilk gelenler muhtemelen bizim tanımlarımıza denk geldiğinde ulan ne yalaka insanlar, ellerine ne geçiyor bunların, ne samimiyetsizler diyebilirler. eleştirdiğim şey'i yapmışım işte.
varan 2,
kafa izni yapıp çıkıyor sözlükten. ne gerek var, izin mizin yazısına direkt çıkış yap işte. bir yere de yazdım başlığı hatırlamıyorum.
bende yaptım onu hemde sözlüğe tavır yapar gibi hissettim o an. * kaybettiniz beni, gökten bir yıldız kaydı tiribine girdim. tiridine tiridine tiridine bandım..
varan 3,
uzun yazıları okuyamaz, uzun uzun yazamazdım. anlam veremezdim. ne gerek var. az öz, yaz çık. şimdi cümleleri bitiremiyorum.
en son eleştirdiğim şu vedalar vardı. içimden diyorum ne gerek var, uzun uzun gidiyorum ben ben ben demeye.. hayır demiyorum. çünkü neredeyse bir sene olmuş. bir mesai harcanmış buraya belki bazıları ismine denk gelmemiştir ama niye yazmıyor bu ya diyen elbet çıkacaktır. bir haber edeyim. çıkarken de istifa mektubu yazayım artılarıyla, eksileriyle değerlendireyim burayı diyebilir.
durumu elvermeyip okuyamayan direkt buraya geçsin. hizmette sınır tanımam
demem o ki, şimdi ne burası sanal sanal ne takıyonuz deyip iki ay sonra veda mektubu yazmayın. hayat bu olabilir. eleştirdiğini yapiverirsin. ben ne zaman eleştirdim dersin. ne uzun yazdım be..
varan 1,
sözlüğe ilk geldiğimde herkes birbirine cicili bicili nick altı giriyordu. bana saçma gelmişti. ne ara kaynaşıp tanımadıkları insanlara uzun uzun yazıyorlar? bir iki ay yazmaya devam ettiğimde bazı yazarlar tanıdık gelmeye başlayıncada baktım bende yazıyorum. ilk gelenler muhtemelen bizim tanımlarımıza denk geldiğinde ulan ne yalaka insanlar, ellerine ne geçiyor bunların, ne samimiyetsizler diyebilirler. eleştirdiğim şey'i yapmışım işte.
varan 2,
kafa izni yapıp çıkıyor sözlükten. ne gerek var, izin mizin yazısına direkt çıkış yap işte. bir yere de yazdım başlığı hatırlamıyorum.
bende yaptım onu hemde sözlüğe tavır yapar gibi hissettim o an. * kaybettiniz beni, gökten bir yıldız kaydı tiribine girdim. tiridine tiridine tiridine bandım..
varan 3,
uzun yazıları okuyamaz, uzun uzun yazamazdım. anlam veremezdim. ne gerek var. az öz, yaz çık. şimdi cümleleri bitiremiyorum.
en son eleştirdiğim şu vedalar vardı. içimden diyorum ne gerek var, uzun uzun gidiyorum ben ben ben demeye.. hayır demiyorum. çünkü neredeyse bir sene olmuş. bir mesai harcanmış buraya belki bazıları ismine denk gelmemiştir ama niye yazmıyor bu ya diyen elbet çıkacaktır. bir haber edeyim. çıkarken de istifa mektubu yazayım artılarıyla, eksileriyle değerlendireyim burayı diyebilir.
durumu elvermeyip okuyamayan direkt buraya geçsin. hizmette sınır tanımam
demem o ki, şimdi ne burası sanal sanal ne takıyonuz deyip iki ay sonra veda mektubu yazmayın. hayat bu olabilir. eleştirdiğini yapiverirsin. ben ne zaman eleştirdim dersin. ne uzun yazdım be..
devamını gör...
irvin d. yalom
kitaplarından ikisinde meslektaşı olan terapistleri hastalarla cinsel münasebet yaşamak konusunda uyaran, aşkın celladı, divan ve annem ve terapi öyküleri gibi kitaplarıyla aklımızda yer edinen varoluşçu yaklaşımın savunucusu yazardır.
her ne kadar meslektaşlarını bu konuda uyarsa da; amerika birleşik devletleri'nde hastayla ilişkiye girme oranı yüksek hâlâ. adamı pek dinledikleri yok. getirisi götürüsü nedir mars? artan intihar olayları.
her ne kadar meslektaşlarını bu konuda uyarsa da; amerika birleşik devletleri'nde hastayla ilişkiye girme oranı yüksek hâlâ. adamı pek dinledikleri yok. getirisi götürüsü nedir mars? artan intihar olayları.
devamını gör...
türkiye'nin ilk vegan kasabı
bitkiler canlı onları niye öldürüyorsunuz kadar saçma bir savunma yok. bitkilerde sinir hücresi olmadığı için acı hissetmiyorlar bu yüzden veganlar bitki yemekte sorun görmüyor.lütfen azıcık mantığa davet ediyorum sizi.
( vegan değilim bu arada.)
( vegan değilim bu arada.)
devamını gör...
su bardağında çay içmek
tost yapan çay ocağı vb yerlerde tercih edilir.demir bardakta bile içmiş birey için su bardağında da rahatlıkla tüketilir.
devamını gör...
1 şubat 2021 özel okullarda yüz yüze eğitimin başlaması
ülke olarak herhalde virüsü yendik diye düşünmeye başlamama sebep olan haber.
ya da facebook paylaşımı.
bu ziya selçuk isimli zat birilerine yaranmak için ne yapacağını şaşırdı.
www.facebook.com/ortacacozu...
ya da facebook paylaşımı.
bu ziya selçuk isimli zat birilerine yaranmak için ne yapacağını şaşırdı.
www.facebook.com/ortacacozu...
devamını gör...
şeyh sait isyanı
dillerine pelesenk ettikleri 'resmi tarihe inandırıldık' gevezelikleriyle, bilerek veya bilmeyerek, okuma yazma bilmez bir toprak ağasını dahi bir kahraman,bir önder gibi gösterdiklerinin farkında olmayan insanları bize gösteren başlık.
uzunca bir süredir, akıllarınca işlerine gelmeyen her tarihi hadiseyi; ''bu resmi tarihtir'', ''bu zırvadır'' minvalinde geveleyerek kendini tarih ve belge okuma uzmanı sanan bilgisizlere sormak gerekir: peki siz nereden okuyorsunuz bu tarihi? ingiliz resmi tarihinden mi? yaşamınız boyunca kaç tarihi vesika okuyup yorumladınız? ya da hepsini bırakın bir tarafa,resmi tarih diye bir şey var mıdır? eğer varsa çıkarırsınız resmi bir belgeyi,bu da yetmez; eksik kalan hususları siyasi ve ideolojik saplantılarınızdan sıyrılarak tarafsızca, tarihçilik metodu çerçevesinde yorumlayıp doğru tarihi ortaya koyarsınız.hoş,bu cenahın tarihçileri genelde mustafa armağan,kadir mısırlıoğlu gibi zevatlar olduğu için bu da pek mümkün görünmemektedir.bir de bu gerizekalılara ve onların tarihçiliğine paralel olarak bölücü terör örgütünün sözde ileri gelenleri bu konuda onları destekleyici yaklaşımlar ve tarihi değerlendirmelerde bulunurlar. bu teröristlerin ağzından ''resmi tarih'', ''kemalist tarih'' kavramlarını sık sık duyarsınız.oysa ki bunların hedeflerine tam olarak neyi koydukları ve karın ağrılarının ne olduğu çok net anlaşılabilir şeylerdir.
şıh sait ya da şeyh sait denilen okuma yazma bilmez bu cahil; yobaz ,gerici ve din kurumunu kullanarak aşiretinin gücüne güç katmış, bu güç ve nüfuzla da yerel bir servet değerindeki hayvanlarını,insanlara karın tokluğuna otlatan tipik bir feodal beyidir.cumhuriyetle birlikte ilerde bu nüfuzunu ve gücünü kaybedeceğini düşünüyordu.kimi yabancı istihbarat örgütlerinin raporlarında saitin ,öteden beri ingiliz istihbaratıyla ortak çalıştığı ve ayrılıkçı kürt hareketinin liderliğini üstlendiği yazsa da bu çapsızın bunu başarabilecek bir kabiliyetinin olmadığı ve bu sebeple doğrudan türkiye cumhuriyeti devleti sınırları içinde sözde bağımsız kürdistan amacıyla başlatılmış bir isyan olmadığı zaten bilinmektedir. söz konusu isyancı zaten mahkeme süreci boyunca bu kalkışmayı bir ''kıyam'' olarak nitelendirmekte ve diğer aşiret önderlerine gönderdiği mektupların çoğunda bunun bir cihat ve dini kurtarma hareketi olduğunu açıkça beyan etmektedir.dönemin bölücü örgütleri 'azadi' ve kürt teali cemiyeti nin planlama safhasında olayın direkt içinde olduğuna dair hiç bir belge ve bilgi bulunmamaktadır. hatta azadi örgütünün, söz konusu kalkışma neticesinde devletin isyanı bastırmak suretiyle bölgede gücünü artıracağından çekindiği ve ilk aşamada kalkışmaya engel olmak istediği bir çok belge ve delilde mevcuttur.elbette klasik bölücü huyları sonucu sonradan isyanın parçası ve destekleyicisi haline gelmişler ve isyan gerici ve ayrılıkçı bir niteliğe bürünmüştür.yine doğrudan saitin ingiliz istihbaratına çalıştığına dair belge olmamasına rağmen dönemin gizli ve askeri istihbarat servislerinin raporlarında ve bizzat gazi atatürk 'ün değerlendirmelerinde ingilizlerin isyanda parmağı olduğu, hatta bizzat tertipleyicileri olduğu vurgulanmıştır.lozan'da net bir bir çözüme kavuşturulamayan musul sorununun milletler cemiyeti'ne intikal etmesinden kısa bir süre sonra bu isyanın başlaması, sebep sonuç ilişkisi kurabilen azıcık zeka sahibi insan için bile durumu gayet özetler niteliktedir.
tüm bunları bir yana bıraktığımızda insanı hayretler içinde bırakan başka bir şey vardır ki; o da bölücülerle dinden geçinen siyasal anlayışın, cumhuriyete ve onun getirdiği yeni düzene karşı aynı içi boş eleştirel yaklaşımlarda nasıl ağız birliği ettiği ve nasıl bir kenetlenme halinde bulundukları gerçeğidir.bu şaşkınlığı üstümüzden atmak için ise emperyalizm kavramını ve onun kullandığı araçları iyi bilmek yeterli olacaktır.
uzunca bir süredir, akıllarınca işlerine gelmeyen her tarihi hadiseyi; ''bu resmi tarihtir'', ''bu zırvadır'' minvalinde geveleyerek kendini tarih ve belge okuma uzmanı sanan bilgisizlere sormak gerekir: peki siz nereden okuyorsunuz bu tarihi? ingiliz resmi tarihinden mi? yaşamınız boyunca kaç tarihi vesika okuyup yorumladınız? ya da hepsini bırakın bir tarafa,resmi tarih diye bir şey var mıdır? eğer varsa çıkarırsınız resmi bir belgeyi,bu da yetmez; eksik kalan hususları siyasi ve ideolojik saplantılarınızdan sıyrılarak tarafsızca, tarihçilik metodu çerçevesinde yorumlayıp doğru tarihi ortaya koyarsınız.hoş,bu cenahın tarihçileri genelde mustafa armağan,kadir mısırlıoğlu gibi zevatlar olduğu için bu da pek mümkün görünmemektedir.bir de bu gerizekalılara ve onların tarihçiliğine paralel olarak bölücü terör örgütünün sözde ileri gelenleri bu konuda onları destekleyici yaklaşımlar ve tarihi değerlendirmelerde bulunurlar. bu teröristlerin ağzından ''resmi tarih'', ''kemalist tarih'' kavramlarını sık sık duyarsınız.oysa ki bunların hedeflerine tam olarak neyi koydukları ve karın ağrılarının ne olduğu çok net anlaşılabilir şeylerdir.
şıh sait ya da şeyh sait denilen okuma yazma bilmez bu cahil; yobaz ,gerici ve din kurumunu kullanarak aşiretinin gücüne güç katmış, bu güç ve nüfuzla da yerel bir servet değerindeki hayvanlarını,insanlara karın tokluğuna otlatan tipik bir feodal beyidir.cumhuriyetle birlikte ilerde bu nüfuzunu ve gücünü kaybedeceğini düşünüyordu.kimi yabancı istihbarat örgütlerinin raporlarında saitin ,öteden beri ingiliz istihbaratıyla ortak çalıştığı ve ayrılıkçı kürt hareketinin liderliğini üstlendiği yazsa da bu çapsızın bunu başarabilecek bir kabiliyetinin olmadığı ve bu sebeple doğrudan türkiye cumhuriyeti devleti sınırları içinde sözde bağımsız kürdistan amacıyla başlatılmış bir isyan olmadığı zaten bilinmektedir. söz konusu isyancı zaten mahkeme süreci boyunca bu kalkışmayı bir ''kıyam'' olarak nitelendirmekte ve diğer aşiret önderlerine gönderdiği mektupların çoğunda bunun bir cihat ve dini kurtarma hareketi olduğunu açıkça beyan etmektedir.dönemin bölücü örgütleri 'azadi' ve kürt teali cemiyeti nin planlama safhasında olayın direkt içinde olduğuna dair hiç bir belge ve bilgi bulunmamaktadır. hatta azadi örgütünün, söz konusu kalkışma neticesinde devletin isyanı bastırmak suretiyle bölgede gücünü artıracağından çekindiği ve ilk aşamada kalkışmaya engel olmak istediği bir çok belge ve delilde mevcuttur.elbette klasik bölücü huyları sonucu sonradan isyanın parçası ve destekleyicisi haline gelmişler ve isyan gerici ve ayrılıkçı bir niteliğe bürünmüştür.yine doğrudan saitin ingiliz istihbaratına çalıştığına dair belge olmamasına rağmen dönemin gizli ve askeri istihbarat servislerinin raporlarında ve bizzat gazi atatürk 'ün değerlendirmelerinde ingilizlerin isyanda parmağı olduğu, hatta bizzat tertipleyicileri olduğu vurgulanmıştır.lozan'da net bir bir çözüme kavuşturulamayan musul sorununun milletler cemiyeti'ne intikal etmesinden kısa bir süre sonra bu isyanın başlaması, sebep sonuç ilişkisi kurabilen azıcık zeka sahibi insan için bile durumu gayet özetler niteliktedir.
tüm bunları bir yana bıraktığımızda insanı hayretler içinde bırakan başka bir şey vardır ki; o da bölücülerle dinden geçinen siyasal anlayışın, cumhuriyete ve onun getirdiği yeni düzene karşı aynı içi boş eleştirel yaklaşımlarda nasıl ağız birliği ettiği ve nasıl bir kenetlenme halinde bulundukları gerçeğidir.bu şaşkınlığı üstümüzden atmak için ise emperyalizm kavramını ve onun kullandığı araçları iyi bilmek yeterli olacaktır.
devamını gör...
ferhan şensoy
allah rahmet eylesin. böyle büyük insanların ölümünün ardından üzülmekten ve onları güzel anmaktan başka ne yapılabilir ki.
tiyatrocu ferhan şensoy, senarist ferhan şensoy, oyuncu ferhan şensoy, hayalperest ferhan şensoy, yazar ferhan şensoy, şair ferhan şensoy ve daha bilmediğimiz görmediğimiz onlarca ferhan şensoy. bir insanı değil de çok fazla insanı kaybetmişiz gibi.
güler yüzü ile bir kere daha analım
tiyatrocu ferhan şensoy, senarist ferhan şensoy, oyuncu ferhan şensoy, hayalperest ferhan şensoy, yazar ferhan şensoy, şair ferhan şensoy ve daha bilmediğimiz görmediğimiz onlarca ferhan şensoy. bir insanı değil de çok fazla insanı kaybetmişiz gibi.
güler yüzü ile bir kere daha analım
devamını gör...
bir ömür nasıl yaşanır
bana göre cevabı nettir :kendini mutlu etmeyi bilerek.
devamını gör...
hayırlı sahurlar sözlük
böyün ramazanın 25. günü bildiğim kadarıyla,hayırlı sahurlar sözlük.
devamını gör...
intihar etmek
yıllar yıllar önce insanlara ve kendime olan inancımı kaybettiğimde gercekleştirdiğim eylemdir.
psikoloğuma 'ama ben bu hayatı yaşayabilecek kadar cesur hissetmiyorum' dediğimde. 'kendini öldürmeye kalkmak daha büyük bir cesaret' demişti. 'yaşarsan ne olacak biliyorsun en en kötülerini yaşadın ama öldüğünde karanlık ne olacak, ne bekliyorsun?'
zihnim, ruhum, duygularım, umutlarım hep karanlıktı zaten benim için makuldu.
sonra bir gün artık dayanamadığımı fark ettim. ve koştum o karanlığa.
sonrası komedidir.
günlerce can çekişmem, insanların sahte vicdan ve merhamet gösterileri, hayatımda olan bir güruh insanın bu eylemi gerçekleştirdiğim için benden dahada uzaklaşması (çünkü mantıklı davranmıyormuşum, mantık?), bana destek olamaya çalışan beni anlamaya çalışan bir iki insan (annem ve babam, hiç unutmam onların tavırlarını. ben beni öldüresiye suçlarlar sanıyorken onlar bana sonsuz merhametlerini bir kez daha hissettirmisti.) bilen duyan insanların garip tavırları falanlar filanlar...
sonrası o kadar berraktır ki.
bir anda bir aydınlanma oldu.
hayata insanlara en önemlisi de kendime bakışım değişti.
kendime saygıda dibi gören ben hayatta ki en kıymetli varlığın en saygı duyulası insanın kendim olduğunu anladım.
şimdi banu sen çok güçlü bir kadınsın diyenler ne yaşadığımı neler atlattığımı bilmiyor. ben bu hayatta en dibi gördüm. kendi öz saygımı, sevgimi kaybettim. o kadar dibe çöktüm ki oradan çıkmanın imkanı yoktu. ama çıktım. öyle ya da böyle o karanlığı geride bıraktım.
şimdi hiç bir şey yıkamaz beni. çünkü ben bu hayatta her şeyin en en zoruna talip oldum ve hep zor olanı yaşadım. savaşmayı gerekirse yenilgiyi kabul etmeyi öğrendim. tek başıma başladığım bu serüveni tek sonlandıracağımı tüm yapı taşlarımla hissettim. kimse için hiçbir şey için kendime olan saygımı ve sevgimi kaybetmemem gerektiğini anladım. ben tektim bu hayatta. ben yoksam ne bir insan vardı nede bu çetrefilli dünya. kimse için yaşamamayı her koşulda sadece kendimi düşünmem gerektiğini de o zamanlar öğrendim. çünkü ben her konuda kendimi ön plana koyarsam kendimi sever kendimi sayar önce kendimi düşünürsem (bu üstün empati gücüyle tabi) hiç kimsenin zarar görmediğine en karlı kendimin çıktığına şahit oldum. her cümlenin zihinde önce benle başlarsa en az bana zarar verdiğini gördüm. şimdi olmuyor mu beni üzen, kıran, sarsan şeyler? tabi ki oluyor ama etkisi en fazla 2 gün sürüyor. bir silkelenmeme bakıyor yeniden kendime gelmem. ben kendimi yangın ya da afet halinde kurtarılacaklar lisetesinde en ön sıraya koydum eskiden 1256. sırada falandım hoş çokta bir fark yokmuş sanki.*
artık şunu çok iyi biliyorum ben bu hayatın iplerini elime almassam o ipler benim ayağıma hatta boğazıma dolanıyor. beni ya deviriyor ya da nefessiz bırakıyor. bu süreçte çok kaybım oldu. ama kazandıklarım hepsinden daha kıymetliydi. ben kendimi kazandım. kendimi sevmeyi saygı duymayı öğrendim. ben beni çok çok çok sevdim.
bu noktalara, bu yılgınlığa, bu karanlığa gelmeden kendinizi fark edip kurtulmanız dileğiyle.
unutma en önce 'ben' bu hayatın ilk kuralıdır.
not: ömrü boyunca bu eşiğe gelmemiş insanların atıp tuttuğu bir başlık olmuş burası. yaşamadığınız bir konuda hüküm ve akıl vermek kolay olur arkadaşlar.
umarım asla o kıyıya vurmazsınız.
saygılar, sevgiler...
psikoloğuma 'ama ben bu hayatı yaşayabilecek kadar cesur hissetmiyorum' dediğimde. 'kendini öldürmeye kalkmak daha büyük bir cesaret' demişti. 'yaşarsan ne olacak biliyorsun en en kötülerini yaşadın ama öldüğünde karanlık ne olacak, ne bekliyorsun?'
zihnim, ruhum, duygularım, umutlarım hep karanlıktı zaten benim için makuldu.
sonra bir gün artık dayanamadığımı fark ettim. ve koştum o karanlığa.
sonrası komedidir.
günlerce can çekişmem, insanların sahte vicdan ve merhamet gösterileri, hayatımda olan bir güruh insanın bu eylemi gerçekleştirdiğim için benden dahada uzaklaşması (çünkü mantıklı davranmıyormuşum, mantık?), bana destek olamaya çalışan beni anlamaya çalışan bir iki insan (annem ve babam, hiç unutmam onların tavırlarını. ben beni öldüresiye suçlarlar sanıyorken onlar bana sonsuz merhametlerini bir kez daha hissettirmisti.) bilen duyan insanların garip tavırları falanlar filanlar...
sonrası o kadar berraktır ki.
bir anda bir aydınlanma oldu.
hayata insanlara en önemlisi de kendime bakışım değişti.
kendime saygıda dibi gören ben hayatta ki en kıymetli varlığın en saygı duyulası insanın kendim olduğunu anladım.
şimdi banu sen çok güçlü bir kadınsın diyenler ne yaşadığımı neler atlattığımı bilmiyor. ben bu hayatta en dibi gördüm. kendi öz saygımı, sevgimi kaybettim. o kadar dibe çöktüm ki oradan çıkmanın imkanı yoktu. ama çıktım. öyle ya da böyle o karanlığı geride bıraktım.
şimdi hiç bir şey yıkamaz beni. çünkü ben bu hayatta her şeyin en en zoruna talip oldum ve hep zor olanı yaşadım. savaşmayı gerekirse yenilgiyi kabul etmeyi öğrendim. tek başıma başladığım bu serüveni tek sonlandıracağımı tüm yapı taşlarımla hissettim. kimse için hiçbir şey için kendime olan saygımı ve sevgimi kaybetmemem gerektiğini anladım. ben tektim bu hayatta. ben yoksam ne bir insan vardı nede bu çetrefilli dünya. kimse için yaşamamayı her koşulda sadece kendimi düşünmem gerektiğini de o zamanlar öğrendim. çünkü ben her konuda kendimi ön plana koyarsam kendimi sever kendimi sayar önce kendimi düşünürsem (bu üstün empati gücüyle tabi) hiç kimsenin zarar görmediğine en karlı kendimin çıktığına şahit oldum. her cümlenin zihinde önce benle başlarsa en az bana zarar verdiğini gördüm. şimdi olmuyor mu beni üzen, kıran, sarsan şeyler? tabi ki oluyor ama etkisi en fazla 2 gün sürüyor. bir silkelenmeme bakıyor yeniden kendime gelmem. ben kendimi yangın ya da afet halinde kurtarılacaklar lisetesinde en ön sıraya koydum eskiden 1256. sırada falandım hoş çokta bir fark yokmuş sanki.*
artık şunu çok iyi biliyorum ben bu hayatın iplerini elime almassam o ipler benim ayağıma hatta boğazıma dolanıyor. beni ya deviriyor ya da nefessiz bırakıyor. bu süreçte çok kaybım oldu. ama kazandıklarım hepsinden daha kıymetliydi. ben kendimi kazandım. kendimi sevmeyi saygı duymayı öğrendim. ben beni çok çok çok sevdim.
bu noktalara, bu yılgınlığa, bu karanlığa gelmeden kendinizi fark edip kurtulmanız dileğiyle.
unutma en önce 'ben' bu hayatın ilk kuralıdır.
not: ömrü boyunca bu eşiğe gelmemiş insanların atıp tuttuğu bir başlık olmuş burası. yaşamadığınız bir konuda hüküm ve akıl vermek kolay olur arkadaşlar.
umarım asla o kıyıya vurmazsınız.
saygılar, sevgiler...
devamını gör...
hellbound
squid game popülerliğinden sonra koreliler yine yapmıştır güzel bir şeyler diyerek başladım izlemeye. daha doğrusu arkadaşlarım önerdi diye başladım. kendi halime bırakılsam bu diziyi bitirmem için herhalde üstüne para vermeleri gerekirdi. ee e demişler, arkadaş hatrı için çiğ tavuk bile yenirmiş. hemen bu kadar kötüledim ama iyi yönleri yok mu bu dizinin? var tabii ki. dinin nasıl kullandığı öyle iyi örneklerle anlatılmış ki, alkış size. ama bir dakika sevgili yapımcılar, biz ülkemizde bu kullanışın en iyi örneklerini gördüğümüz için bana biraz sıkıcı geldi. sizi takdir ettim ama çok da etkilenmedim açıkçası. kötü kısımları çok ama en komiği gösteriyi gerçekleştire o kaslı kamyon lastikleri oldu. ahaha. bunu izlediğim için bırakın korkmayı güldüm. dizinin en güzel yeri evlat için yapılan o fedakarlık sahnesi ve son sahneydi. o sahne yüzünden kesin ikinci sezonu da izlerim ve yine gelip burda şikayet ederim.
konusunu da sona ekleyelim. psikopat bir tanrının insanları dünyada cezalandırmaya karar vermesi ve bunu vahşice yapması, mı acaba? ay bilemiyorum. izleyin işte.
konusunu da sona ekleyelim. psikopat bir tanrının insanları dünyada cezalandırmaya karar vermesi ve bunu vahşice yapması, mı acaba? ay bilemiyorum. izleyin işte.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
taşımak kimselerin bilmediği yükleri
ben, söylemek isteyip söyleyemediklerin
sustuğun tüm geceler benim ve üzerine boşanan yağmurlar
ben, bir âciz ancak kimsesizlerin iç sesiyim
ne kadar penceremin yüksekliği
tetiği çekmek kaça
ya bataklıktan bozma bir denizde boğulmak
ya da bir hiç olarak dünyadan göçmek
ne kadar
değil herkes eşit bilirsin
kıymet ölçerler bozuldu asrımda
endazeleri çarpık vicdanlar
ve inan zor tutunuyor üç kuruşluk aklım da
çingene olarak doğmayı seçtim bu yıl
sen söyle, kaç gözün parıltısı söner karşımda
bu aynı, uyanmak gibi bir böcek olarak yatakta
vicdanımı mı sorgularlar yoksa sarı saçıma mı kurban olurlar hayatta
metrolarda dilenmek mi yoksa keyfe keyif katmak mı bir yatta
ellerinde yalanlar, serabilleri hümanizm
sancakları mütenevvi binbir şovmen koşar üzerime de
insan olunmuyor ki azizim uçakları kapatmakla
tutmuyor tartılarımız çünkü ben
etiyle kemiğiyle nefret edenleri sevdim
bir çağda yaşıyorum ki insanlık, insanlığını terk etti
dilimde biten tüyleri dökerim satırlara da
bilmem ben bu dünyaya gelerek yanlış mı ettim
gözümü kapatırım ingiltere’ye
gözümü kapatırım fransa’ya
karar verdim kullanılmış bir kıtada doğmaya
bahsetmek istiyorum bir kitaptan bir de kulübeden
karakterim beş para etmez elbisemse kara beden
pekâla cüreti pek âladır densizlerin
bilmem ben bu dünyaya gelerek yanlış mı ettim
başlarım ibtidaya!
insanın hangi cinayetine değinmeli
kendi canına dahi yan gözle bakan görmez olsun isterim
ya çocukların katili, kirlenmiş içleri
görmek istemem ölümü yok sayan kızıl elleri*
ben, söylemek isteyip söyleyemediklerin
sustuğun tüm geceler benim ve üzerine boşanan yağmurlar
ben, bir âciz ancak kimsesizlerin iç sesiyim
ne kadar penceremin yüksekliği
tetiği çekmek kaça
ya bataklıktan bozma bir denizde boğulmak
ya da bir hiç olarak dünyadan göçmek
ne kadar
değil herkes eşit bilirsin
kıymet ölçerler bozuldu asrımda
endazeleri çarpık vicdanlar
ve inan zor tutunuyor üç kuruşluk aklım da
çingene olarak doğmayı seçtim bu yıl
sen söyle, kaç gözün parıltısı söner karşımda
bu aynı, uyanmak gibi bir böcek olarak yatakta
vicdanımı mı sorgularlar yoksa sarı saçıma mı kurban olurlar hayatta
metrolarda dilenmek mi yoksa keyfe keyif katmak mı bir yatta
ellerinde yalanlar, serabilleri hümanizm
sancakları mütenevvi binbir şovmen koşar üzerime de
insan olunmuyor ki azizim uçakları kapatmakla
tutmuyor tartılarımız çünkü ben
etiyle kemiğiyle nefret edenleri sevdim
bir çağda yaşıyorum ki insanlık, insanlığını terk etti
dilimde biten tüyleri dökerim satırlara da
bilmem ben bu dünyaya gelerek yanlış mı ettim
gözümü kapatırım ingiltere’ye
gözümü kapatırım fransa’ya
karar verdim kullanılmış bir kıtada doğmaya
bahsetmek istiyorum bir kitaptan bir de kulübeden
karakterim beş para etmez elbisemse kara beden
pekâla cüreti pek âladır densizlerin
bilmem ben bu dünyaya gelerek yanlış mı ettim
başlarım ibtidaya!
insanın hangi cinayetine değinmeli
kendi canına dahi yan gözle bakan görmez olsun isterim
ya çocukların katili, kirlenmiş içleri
görmek istemem ölümü yok sayan kızıl elleri*
devamını gör...
17 temmuz 2022 yaklaşık 100 yazarın sözlükten ayrılacağı iddiası
heralde sözlüğe bi 50 yazar üye olup bi anda gidecek.
çünkü hali hazırda aktif 50 yazar var mı?
çünkü hali hazırda aktif 50 yazar var mı?
devamını gör...
psikoloji okuyan sözlük yazarları
iyi hissetmek (david burns)
bir cinayetin psikanalizi (jed rubenfeld)
keşfedilmemiş benlik (carl gustav jung)
insan ve davranışı (doğan cüceloğlu)
kitleler psikolojisi (gustave le bon)
köpek gibi büyütülmüş çocuk (bruce d. perry, maia szalavitz)
insan olmak (engin geçtan)
nietzsche ağladığında (ırvin d. yalom)
evinizdeki terapist (dennis greenberger)
toplum psikolojisi ve empati (nevzat tarhan)
çağımızın nevrotik kişiliği (karen horney)
sevginin ve şiddetin kaynağı (erich fromm)
bir cinayetin psikanalizi (jed rubenfeld)
keşfedilmemiş benlik (carl gustav jung)
insan ve davranışı (doğan cüceloğlu)
kitleler psikolojisi (gustave le bon)
köpek gibi büyütülmüş çocuk (bruce d. perry, maia szalavitz)
insan olmak (engin geçtan)
nietzsche ağladığında (ırvin d. yalom)
evinizdeki terapist (dennis greenberger)
toplum psikolojisi ve empati (nevzat tarhan)
çağımızın nevrotik kişiliği (karen horney)
sevginin ve şiddetin kaynağı (erich fromm)
devamını gör...
tasvir
bir şeyi sözle yazıyla resimle hareketle anlatmak, betimlemek.
tasfir şeklinde yanlış yazılır. tasfir ve tasfir etmek diye bir isim ve fiil yoktur.
tasfir şeklinde yanlış yazılır. tasfir ve tasfir etmek diye bir isim ve fiil yoktur.
devamını gör...
sözlük radyosu
dinlediğim birbirinden farklı şarkılarla bana her duyguyu tattıran radyo. on beş dakikada 4 farklı duyguya girip çıktım sayesinde.**
devamını gör...
halk neden ayaklanmıyor sorunsalı
devamını gör...
duyguları gömmek
"herkes seçimini yaptığı ihtimallerde mutlu olsun. "
hiçbir insan nedensiz girmezdi hayatımıza, her şeyin bir anlamı vardı özünde ve anladım ki, insan en çok yara aldığı yerden kanarmış. güvenerek ortaya döktüğünüz zaaflarınız onların güvencesi oluyordu...
yalnız bırakmaya el vermeyen zihnim kalbinin sesini dinledi ve mutlu edeceği yeri değil de mutlu olacağı yeri seçti. o mutluluğu seçti...
bundan pişmanlık duymayacağım. bu el o ele varmayacak. ait olduğum yerdeyim. ve ben duygularımı içim kan ağlaya ağlaya öldüreceğim. her ne kadar da "herkes" olamasam da sende. sen şimdi "herkes"sin gözümde. ve ben sende kül olacağım günü bekleyeceğim bir daha hiç alevlenmemek üzere...
bazen yaşamak için öldürmek zorundasın. bazen yaşamak için, içindeki sevgi seni öldürmeden sen onu öldürmek zorundasın.
zorundayım, zorundasın, zorundayız...
benim senin için savaşım bitti.
artık vazgeçtiklerim kadar özgürsün...
elveda
gömdüğümüz tüm kötü anıların bir daha hiç anılmaması dileğiyle. *


bu tarihi bu gözyaşlarını unutma, unutma ki düzenin değişsin...
13.05.2022
herşey bitti
hiçbir insan nedensiz girmezdi hayatımıza, her şeyin bir anlamı vardı özünde ve anladım ki, insan en çok yara aldığı yerden kanarmış. güvenerek ortaya döktüğünüz zaaflarınız onların güvencesi oluyordu...
yalnız bırakmaya el vermeyen zihnim kalbinin sesini dinledi ve mutlu edeceği yeri değil de mutlu olacağı yeri seçti. o mutluluğu seçti...
bundan pişmanlık duymayacağım. bu el o ele varmayacak. ait olduğum yerdeyim. ve ben duygularımı içim kan ağlaya ağlaya öldüreceğim. her ne kadar da "herkes" olamasam da sende. sen şimdi "herkes"sin gözümde. ve ben sende kül olacağım günü bekleyeceğim bir daha hiç alevlenmemek üzere...
bazen yaşamak için öldürmek zorundasın. bazen yaşamak için, içindeki sevgi seni öldürmeden sen onu öldürmek zorundasın.
zorundayım, zorundasın, zorundayız...
benim senin için savaşım bitti.
artık vazgeçtiklerim kadar özgürsün...
elveda
gömdüğümüz tüm kötü anıların bir daha hiç anılmaması dileğiyle. *


bu tarihi bu gözyaşlarını unutma, unutma ki düzenin değişsin...
13.05.2022
herşey bitti
devamını gör...
baydöner'in demeyelim de reklamı
bay dönere kayyum atanmasıyla sonuçlanacakdır.
devamını gör...