enver paşa
"beni napolyon'a benzetiyorlarmış. kabul etmem, çünkü ben ikinci adam olamam." sözlerinin sahibi.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
ben bir gerizekalıyım.
devamını gör...
meriç nehri'nde su seviyesinin artması
nihayet suyla ilgili yüz güldüren bir haber.
aralık ayı sonunda üzerinde kum adacıkları oluşan meriç nehri eski günlerine döndü. son yağışlarla birlikte meriç nehri'nde su seviyesi 8 ayın zirvesine yükseldi.
--- alıntı ---
balkanlar'dan gelen soğuk ve yağışlı hava sıcaklıkları hissedilir derecede düşürdü. havaların daha da soğuması beklenen bölgede gelecek hafta sonu kar yağışı ön görülüyor.
bu arada bölgedeki su kaynakları da son yağışlarla arttı.
meriç nehri'nin debisi, bölgeye düşen yağışlarla son 8 ayın zirvesine yükseldi.
--- alıntı ---
kaynak
aralık ayı sonunda üzerinde kum adacıkları oluşan meriç nehri eski günlerine döndü. son yağışlarla birlikte meriç nehri'nde su seviyesi 8 ayın zirvesine yükseldi.
--- alıntı ---
balkanlar'dan gelen soğuk ve yağışlı hava sıcaklıkları hissedilir derecede düşürdü. havaların daha da soğuması beklenen bölgede gelecek hafta sonu kar yağışı ön görülüyor.
bu arada bölgedeki su kaynakları da son yağışlarla arttı.
meriç nehri'nin debisi, bölgeye düşen yağışlarla son 8 ayın zirvesine yükseldi.
--- alıntı ---
kaynak
devamını gör...
futbolla ilgilenen kadın görünce hemen ofsaytı soran tipler
soruyu sordukları kadının hakem olma ihtimali de olabilir aman dikkat etsinler, yoksa sonu nikah masasında bitebiliyor.
...ya da sorun sorun belki hayatınızın aşkını bile bulabilirsiniz. hatta ofsaytta bile hanımcılık kazanabiliyor bu örnekteki gibi.
...ya da sorun sorun belki hayatınızın aşkını bile bulabilirsiniz. hatta ofsaytta bile hanımcılık kazanabiliyor bu örnekteki gibi.
devamını gör...
yazarların sevdiği tribün besteleri
ilk sırada semtimin takımı göztepe'ye ayıp olacak ama horto magiko var.
panathinaikos takımının bu bestesi gerçekten huşu içinde söyleniyor videoda görüldüğü gibi, "horto magiko" sihirli ot anlamına geliyor, takımın sembolü yonca çiçeğine atıfta bulunsa da "sihirli ot" kavramının kafanızda ilk yarattığı kavram daha gerçekçi.
lütfen seyredin.
ikinci sırada tabii ki isyan marşı
panathinaikos takımının bu bestesi gerçekten huşu içinde söyleniyor videoda görüldüğü gibi, "horto magiko" sihirli ot anlamına geliyor, takımın sembolü yonca çiçeğine atıfta bulunsa da "sihirli ot" kavramının kafanızda ilk yarattığı kavram daha gerçekçi.
lütfen seyredin.
ikinci sırada tabii ki isyan marşı
devamını gör...
cinsiyetçi
muhattap olmaktan imtina etriğim insanlardır. genelde kadınlara yapılır lakin erkekler için de bayağı salakça sözleri vardır.
devamını gör...
yaşama hevesini yitiren insan
depresyonda olması muhtemeldir. hafife alınmaması gerekir, psikoloğa gitmelidir.
devamını gör...
barış akarsu
ölümünden bir yıl önce, tam da aynı tarihte dizide kaza geçirmiş olması çok trajik. sanki provasını çekmiş gibi...
yalancı yarim. bir ralli pilotunu canlandıracaktı. çekimlere başlandığında tarih doğum günü olan 29 haziran 2006'yı gösteriyordu ve ilk bölümde yarış esnasında takla atıp kaza geçirecek ama sağ salim çıkmayı başaracaktı. tam bir yıl sonraki doğum gününde, yani 29 haziran 2007'de yine bir kaza geçirdi. yer bu kez bodrum torba kavşağıydı. ancak bu kez ne yönetmen vardı, ne kamera ne de ışık!..
haberin devamı
yalancı yarim. bir ralli pilotunu canlandıracaktı. çekimlere başlandığında tarih doğum günü olan 29 haziran 2006'yı gösteriyordu ve ilk bölümde yarış esnasında takla atıp kaza geçirecek ama sağ salim çıkmayı başaracaktı. tam bir yıl sonraki doğum gününde, yani 29 haziran 2007'de yine bir kaza geçirdi. yer bu kez bodrum torba kavşağıydı. ancak bu kez ne yönetmen vardı, ne kamera ne de ışık!..
haberin devamı
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin'in nick renginin sürekli değişmesi
bence 5000 karma puanını harcayan her yazar istediği rengi seçebilmeli. ben mor rengi istiyorum çok şey mi istiyorum?
(bkz: seninki de dert mi diyen psikolog)
(bkz: seninki de dert mi diyen psikolog)
devamını gör...
soğuk kahve
serçe ukdesi.
yaz günlerinde içimi oldukça keyif veren, buz dolu bardağa doldurularak soğutulmuş ya da soğuk demlenmiş kahvedir.
ice americano favorimdir. eğer antrenmana gireceksem yüksek kafeinden ötürü soğuk demlenmiş cold brew tercih ederim.*
yaz günlerinde içimi oldukça keyif veren, buz dolu bardağa doldurularak soğutulmuş ya da soğuk demlenmiş kahvedir.
ice americano favorimdir. eğer antrenmana gireceksem yüksek kafeinden ötürü soğuk demlenmiş cold brew tercih ederim.*
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
bizim bir terzi abimiz var, biraz hacı hoca ama biraz da aykırı takılır cinsten. bir gün bir gülüş attı, aklıma kapı arkasından sinsi sinsi gülerek bakan nuri alço' yu getirdi. ben de dayanamadım, kızdırmak pahasına dedim ki:
- "hacı abi, az önce bir gülüşün vardı ya, aynı nuri alço' ya benzedin gülerken " dedim. ben, bu nuri alço'yu falan tanımaz derken anında ters köşe yapacak cevabı yapıştırdı.
"ulen i... iyi ki bir sırıttık sana da, sırıtmasaydık bu sefer coşkun'a mı benzetecektin?"
- "hacı abi, az önce bir gülüşün vardı ya, aynı nuri alço' ya benzedin gülerken " dedim. ben, bu nuri alço'yu falan tanımaz derken anında ters köşe yapacak cevabı yapıştırdı.
"ulen i... iyi ki bir sırıttık sana da, sırıtmasaydık bu sefer coşkun'a mı benzetecektin?"
devamını gör...
1 mayıs işçi ve emekçi bayramı
bahar olsun,
umut olsun,
direnişin ve emeğin günü kutlu olsun.
umut olsun,
direnişin ve emeğin günü kutlu olsun.
devamını gör...
yazarların girdiği tanımlardan karakter analizi yapmak
gereksiz bir harekettir.
haaa illa bir karakter analizi yapma merakı içinde olan yazarlar varsa ben karaktersizim.
haaa illa bir karakter analizi yapma merakı içinde olan yazarlar varsa ben karaktersizim.
devamını gör...
sözlükteki kan aranıyor duyuruları
devamını gör...
the platform
yönetmenliğini galder gaztelu-urrutia'nın üstlendiği, başrollerinde ise iván massagu*, alexsandra massagkay* gibi isimlerin yer aldığı, tiyatro senaryosundan uyarlama ispanyol film.
kapağı böyle bir şey.
konusunu özet geçmek gerekirse; el hoyo denilen ve tabakalardan oluşan 333 katlı bir bina. bu bina bir hapishane ve "unvan almak" için giren de var, cezası hafiflesin diye girenler de. burada yaşam savaşı veren 666 kişi. kişiler her ay yeni bir katmanda, yeni bir kişiyle uyanıyorlar. burada yönetmen "hayat bizi her seferinde bir yere sürükler; ya düşeriz ya yükselir. yanımızdakiler de değişkenlik gösterir." diyerek ilk mesajı veriyor. daha sonra el hoyo'nun ortasından bir platform bırakılıyor aşağıya doğru, üzerinde çeşitli yemekler ancak 51. kattan sonraki katlara kalan yalnızca kırık tabaklar oluyor. buradaki mesaj ise izleyenlerin bildiği gibi "eğer herkes yeteri kadar alsaydı ve açgözlülük yapmasaydı toplumun geri kalanına da yetecekti."mesajı. 666 ve 333 sayılarında da göndermeler yapılıyor ama onu izlemeyen fakat izleyecek olan yazarlara bırakıyorum.
metaforlarla dolu, hıristiyanlıkla alakalı birçok ögenin olduğu film, açıklanması gereken birçok sırla bezeli. malulen emekli nickli yazarın da dediği gibi "sonu seyirciye bırakıldı." [#177270]
--
kişisel görüşe geçecek olursak; filmi beğendim açıkçası, goreng'in don kişot gibi toplum kahramanı olma cesaretine de bayıldım lakin toplum eleştirisini daha kibar sahnelerle de yapabilirlerdi gibime geliyor.
birbirlerini yemeleri, miharu'nun türü fark etmeksizin her canlıyı hapur hapur mideye yollaması çok iğrençti. bir de bunları detaylıca gösterdiler.
belki detaylara inilmeseydi çok daha dehşet bir film olabilirdi. zaten düşük bütçeyle hazırlanmış, masrafa girmemişler. madem öyleydi bari kanlı sahneleri azaltıp ince mesajlı yerler koysaydınız. korku filmi değildi ya? bir şeyler anlatmak istiyordu. zaten sonunu da çok anlayamadım.
bence küçük kızın vereceği mesaj; vicdanlı olun, mesajıydı.
yanisi onca gönderme olmasa izlememeyi tercih ederdim. hâlâ biri çıkacakmış da beni canlı canlı yiyecekmiş hissi var içimde. *
kapağı böyle bir şey.
konusunu özet geçmek gerekirse; el hoyo denilen ve tabakalardan oluşan 333 katlı bir bina. bu bina bir hapishane ve "unvan almak" için giren de var, cezası hafiflesin diye girenler de. burada yaşam savaşı veren 666 kişi. kişiler her ay yeni bir katmanda, yeni bir kişiyle uyanıyorlar. burada yönetmen "hayat bizi her seferinde bir yere sürükler; ya düşeriz ya yükselir. yanımızdakiler de değişkenlik gösterir." diyerek ilk mesajı veriyor. daha sonra el hoyo'nun ortasından bir platform bırakılıyor aşağıya doğru, üzerinde çeşitli yemekler ancak 51. kattan sonraki katlara kalan yalnızca kırık tabaklar oluyor. buradaki mesaj ise izleyenlerin bildiği gibi "eğer herkes yeteri kadar alsaydı ve açgözlülük yapmasaydı toplumun geri kalanına da yetecekti."mesajı. 666 ve 333 sayılarında da göndermeler yapılıyor ama onu izlemeyen fakat izleyecek olan yazarlara bırakıyorum.
metaforlarla dolu, hıristiyanlıkla alakalı birçok ögenin olduğu film, açıklanması gereken birçok sırla bezeli. malulen emekli nickli yazarın da dediği gibi "sonu seyirciye bırakıldı." [#177270]
--
kişisel görüşe geçecek olursak; filmi beğendim açıkçası, goreng'in don kişot gibi toplum kahramanı olma cesaretine de bayıldım lakin toplum eleştirisini daha kibar sahnelerle de yapabilirlerdi gibime geliyor.
birbirlerini yemeleri, miharu'nun türü fark etmeksizin her canlıyı hapur hapur mideye yollaması çok iğrençti. bir de bunları detaylıca gösterdiler.
belki detaylara inilmeseydi çok daha dehşet bir film olabilirdi. zaten düşük bütçeyle hazırlanmış, masrafa girmemişler. madem öyleydi bari kanlı sahneleri azaltıp ince mesajlı yerler koysaydınız. korku filmi değildi ya? bir şeyler anlatmak istiyordu. zaten sonunu da çok anlayamadım.
bence küçük kızın vereceği mesaj; vicdanlı olun, mesajıydı.
yanisi onca gönderme olmasa izlememeyi tercih ederdim. hâlâ biri çıkacakmış da beni canlı canlı yiyecekmiş hissi var içimde. *
devamını gör...
kırgınlık ve kızgınlık arasındaki fark
kızgınlık geçiçidir. içinizde yanan ateş bir müddet sonra soğur. yerini nefrete bırakabilir. belki de hakverirsiniz, hatanın kendinizde olduğunu düşünmeye başlarsınız. yıne de kızgın olma hali tehlikelidir. kızgınlık miktarı arttıkça karşıdaki kişiye zarar verme isteği de o derecede artar. genel hali asabi olan insanların kızgınlık duygusunu yaşaması daha sık olur. bu insanlar aynı ölçüde çabuk sakinleşebilir. ancak çabuk sinirlenmeyen, daha yavaş tepki hızına sahip insanların kızgınlıkları daha yoğun olup sakinleşme süresi daha uzundur. kızgınlık ekseriyetle engellenmiş hissi ile birlikte oluşan durumdur.
kırgınlık ise çok daha naif gibi görünen bir duygudur. çoğu zaman yanlış anlaşılmış olma hali ile zuhur eder. sevdiklerimize kızgınlık yerine kırgınlık hissederiz. kırgınlığı ifade etmek daha zordur. kırgınlık yaşanılan durumda ifade etmek karşı tarafı da kırma ihtimalini ya da karşı tarafın kabul etmeme ihtimalini de beraberinde getirir. affetmesi de bir o kadar uzun sürebilir. kırgınlık gerçekten affedilir mi? emin değilim. affetim demek, iletişime kaldığı yerden devam etmekle gerçekten affetmek olmamış gibi görebilmek arasında bayaa fark var cünkü. affetmiş gibi yaptığımızda karşı taraftan her an aynı ya da benzer bir davranış beklenir içten içe. gerçekten affedebilen ve tekrar aynı davranışı beklemeyen insanlar karşı tarafı çok iyi tanımış, zaten yanlışlıkla yapılmış olduğunu hatta belki de hatanın bir kısmını o o davranışa sürükleyen kendisi olduğunu düşünerek affeder.
kendi adıma bir kaç kez kızdığım insana bir süre sonra kızmayı bırakırım. çünkü artık değişmeyeceğine, farklı düşünce ve duygular içinde olduğumuza ikna olurum ve tekrar kızmayacağım bir uzaklığa doğru kendimi çekmeye çalışırım. ilk gençlik yıllarımda çok kızgın bir insandım. özellikle aileme karşı bir anda öfke patlamaları yaşardım. bu durumun ortadan kalkması için gerçekten çok çaba sarfettim.
yine de abime göre ben halen eserikli birisiyim. her kızdığımda sakinleşince sorardı. "lodos geçti mi?" eşim de evliliğimizin ilk yıllarında olaylara çabuk tepki gösterdiğimi, çok çabuk kızdığımı söyler, beni bu konuda çok eleştirirdi. zamanla bu huyumu düzeltmeye başladım.
galiba bugün çevrem tarafından daha sakin bir insan olarak anılmamın sebebi bunu başardığımın göstergesi.
nasıl yapabildiğime gelince; insanları tanırken onların hayatını her yönü ile incelemeye, düşünce ve yetiştirilme tarzlarına dikkat etmeye, onlardan gelecek zararları önceden kestirmeye başladım. bu noktada olaylardan çok ruhsal çözümlemelere yer veren roman ve öykü okumaları ben fark etmeden beni büyük oranda ehlilleştirdi. yine de adımız çıkmış dokuza inmez sekize hesabı eşimin gözünde ben her an patlamaya hazır bir bombayım. oysa ben şimdilerde ona pek az kızıyorum. kızgınlığı bıraktığım dönemlerde sürekli kırılıyor, kırgınlık yaşamak için bahane arıyordum. şimdi kırgınlık da yaşamıyorum. artık onu ve beni çok iyi tanıdım. en azından 14 yıllık bir evliliğe göre amaçlarım ve önceliklerim değişti.
peki eşimin beni halen çabuk kızan bir insan olarak görmesi umrumda mı ?
hayır !
neden ?
çünkü bendeki değişimi fark etmiyor olmak onun sorunu. hem ne demiş mevlana; "sen ne söylersen söyle, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır."
kırgınlık ise öyle değil. insanın celladına aşık olması gibi kırılır kırılır yeniden ona dönerim. hani hayırsız olarak nitelendirilen bir evlattan annesinin hiç umudunu kesemiyor olması gibi.
çok sevdiğim iki gözümün çiçeği iki arkadaşım var. ikisi de düşünce dünyası anlamında, hayatı algılama şekli anlamında benden biraz uzak insanlar. ilk zamanlar onlara çok kırılır hiç bir şey belli etmezdim. sonra sonra anladım ki onlar beni kırmak için yapmıyorlar. ben onlardan yapamayacakları şeyler bekliyorum. zaman zaman kırgınlıklarım yerini "farklılıklarımızla birbirimizi geliştiriyoruz" a bıraktı. şimdi onları çok iyi tanıyorum ve verdikleri tepkiler beni rahatsız etmiyor. aynı süreci onlar da benimle yaşamıs. dostluk dediğimiz duruma da bu kırılmaları tamir ede ede geldik. ne mutlu bize.
tüm bu yazdıklarımın sonucunda kızgınlık ve kırgınlığı en az seviyede yaşamanın benim açımdan en önemli formulü şu; kendini sevmek ve kendine güvenmek.
tanım: kızgınlık ve kırgınlık duygularının özelliklerinin anlatıldığı başlık.
kırgınlık ise çok daha naif gibi görünen bir duygudur. çoğu zaman yanlış anlaşılmış olma hali ile zuhur eder. sevdiklerimize kızgınlık yerine kırgınlık hissederiz. kırgınlığı ifade etmek daha zordur. kırgınlık yaşanılan durumda ifade etmek karşı tarafı da kırma ihtimalini ya da karşı tarafın kabul etmeme ihtimalini de beraberinde getirir. affetmesi de bir o kadar uzun sürebilir. kırgınlık gerçekten affedilir mi? emin değilim. affetim demek, iletişime kaldığı yerden devam etmekle gerçekten affetmek olmamış gibi görebilmek arasında bayaa fark var cünkü. affetmiş gibi yaptığımızda karşı taraftan her an aynı ya da benzer bir davranış beklenir içten içe. gerçekten affedebilen ve tekrar aynı davranışı beklemeyen insanlar karşı tarafı çok iyi tanımış, zaten yanlışlıkla yapılmış olduğunu hatta belki de hatanın bir kısmını o o davranışa sürükleyen kendisi olduğunu düşünerek affeder.
kendi adıma bir kaç kez kızdığım insana bir süre sonra kızmayı bırakırım. çünkü artık değişmeyeceğine, farklı düşünce ve duygular içinde olduğumuza ikna olurum ve tekrar kızmayacağım bir uzaklığa doğru kendimi çekmeye çalışırım. ilk gençlik yıllarımda çok kızgın bir insandım. özellikle aileme karşı bir anda öfke patlamaları yaşardım. bu durumun ortadan kalkması için gerçekten çok çaba sarfettim.
yine de abime göre ben halen eserikli birisiyim. her kızdığımda sakinleşince sorardı. "lodos geçti mi?" eşim de evliliğimizin ilk yıllarında olaylara çabuk tepki gösterdiğimi, çok çabuk kızdığımı söyler, beni bu konuda çok eleştirirdi. zamanla bu huyumu düzeltmeye başladım.
galiba bugün çevrem tarafından daha sakin bir insan olarak anılmamın sebebi bunu başardığımın göstergesi.
nasıl yapabildiğime gelince; insanları tanırken onların hayatını her yönü ile incelemeye, düşünce ve yetiştirilme tarzlarına dikkat etmeye, onlardan gelecek zararları önceden kestirmeye başladım. bu noktada olaylardan çok ruhsal çözümlemelere yer veren roman ve öykü okumaları ben fark etmeden beni büyük oranda ehlilleştirdi. yine de adımız çıkmış dokuza inmez sekize hesabı eşimin gözünde ben her an patlamaya hazır bir bombayım. oysa ben şimdilerde ona pek az kızıyorum. kızgınlığı bıraktığım dönemlerde sürekli kırılıyor, kırgınlık yaşamak için bahane arıyordum. şimdi kırgınlık da yaşamıyorum. artık onu ve beni çok iyi tanıdım. en azından 14 yıllık bir evliliğe göre amaçlarım ve önceliklerim değişti.
peki eşimin beni halen çabuk kızan bir insan olarak görmesi umrumda mı ?
hayır !
neden ?
çünkü bendeki değişimi fark etmiyor olmak onun sorunu. hem ne demiş mevlana; "sen ne söylersen söyle, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır."
kırgınlık ise öyle değil. insanın celladına aşık olması gibi kırılır kırılır yeniden ona dönerim. hani hayırsız olarak nitelendirilen bir evlattan annesinin hiç umudunu kesemiyor olması gibi.
çok sevdiğim iki gözümün çiçeği iki arkadaşım var. ikisi de düşünce dünyası anlamında, hayatı algılama şekli anlamında benden biraz uzak insanlar. ilk zamanlar onlara çok kırılır hiç bir şey belli etmezdim. sonra sonra anladım ki onlar beni kırmak için yapmıyorlar. ben onlardan yapamayacakları şeyler bekliyorum. zaman zaman kırgınlıklarım yerini "farklılıklarımızla birbirimizi geliştiriyoruz" a bıraktı. şimdi onları çok iyi tanıyorum ve verdikleri tepkiler beni rahatsız etmiyor. aynı süreci onlar da benimle yaşamıs. dostluk dediğimiz duruma da bu kırılmaları tamir ede ede geldik. ne mutlu bize.
tüm bu yazdıklarımın sonucunda kızgınlık ve kırgınlığı en az seviyede yaşamanın benim açımdan en önemli formulü şu; kendini sevmek ve kendine güvenmek.
tanım: kızgınlık ve kırgınlık duygularının özelliklerinin anlatıldığı başlık.
devamını gör...
gelmiş geçmiş en iyi türkçe pop müzik albümü
levent yüksel-med cezir albümü.
devamını gör...