mısra (yazar)
ara vermesine üzüldüğüm yazar.
nefes al, keyfin yerine gelsin, geri gel.
sensiz olmaz.
nefes al, keyfin yerine gelsin, geri gel.
sensiz olmaz.
devamını gör...
kendime saygım yok davranışları
bir bakıma insanın benliğine konduramayacağı davranışlardır.
yapılan cinsiyetçi davranışlara ve haksızlığa (kendisine yapılmasa bile) göz yummak.
yapılan cinsiyetçi davranışlara ve haksızlığa (kendisine yapılmasa bile) göz yummak.
devamını gör...
zafere kaçış
1981 yapımı, john huston imzalı çok sevdiğim tarihi film. esasen bir kaçış hikâyesini ele alıyor. bunu yaparken de futbolu temel enstrüman olarak kullanıyor. futbol asla futbol değildir dediğimizde fularlarını yırtıp atmak isteyen, kendilerinden geçip sağa sola küfürler yağdıran entel kitlenin bu filmi izlemelerini salık vermem zira fabrika ayarları bozulur. sonra gelir burada abidik gubidik güzellemeler yazacağız diye filmi hiç ederler. tabi siz h harfinin yerine p harfi de koyabilirsiniz. ben koymam. kurallara riayet ediyorum. küfürsüz sözlük mevzusuna inatla inanan zevatın kabuk sorumlusuyum. evvela; filmle ilgili birkaç kelam etmeden önce, filmin tarihi bir olayı çıkış noktası olarak kullandığını belirtmem lazım. onun için şuradaki tanımı okuyabilirsiniz; (bkz: dinamo kiev/@ateist kaplumbağa) bizzat kendi yaşadıklarımı anlattığım bir hikâyedir. eksiği var fazlası yok. gördük, yaşadık, biliyoruz yani mevzuyu. fularlılar gibi ''kürk mantolu madonna'', ''tutunamayanlar'', ''dönüşüm'' kutsal üçlemesinin dışına çıktığımız doğrudur. biz de bu tarz üçlü teslis inancı olmadığı için atkılıyız zaten.
girizgâhı yaptığımıza göre gelelim mevzuya. filmde muazzam bir futbolcu kadrosu var; pele, osvaldo, werner roth, co prins, kevin o’callaghan, bobby moore, paul van himst, mike summerbee gibi kendi dönemlerinin kalbur üzeri oyuncuları rol alıyor. biraz yaş almış olsalar dahi bu adamları izleme şansına erişmek bile büyük keyif. tabi bu muazzam görüntüyü kaleci rolünü üstlenen sylvester stallone bozuyor. olmaz olsun senin gibi kaleci. abicim insan kalecilik için biraz çalışma yapar. atlamalar, uçuşlar, topu bloke edişi falan o kadar eğreti duruyor ki, onu izlerken beni hep bir gülme alıyor. belki de bu yüzden adama o rolü verdiler. bilemiyorum tabi. iyi iş çıkarmış yani. hatch karakterini görünce mevzuyu anlarsınız. *
yukarıda saydığımız bu güzel abilerimiz nazilere esir düşerler. kamptan nasıl kaçarız meselesine kafa yorup, kafayı kırmak üzeredirler. tam bu esnada imdatlarına bir nazi subayı yetişir. abilerimizi top oynarken görür ve aklına bizimkilerin işine yarayacak bir fikir gelir.; esirlerle, nazi subayları arasında bir futbol müsabakası yapılacaktır. mevzu, bizimkilerin kaptanı colby ile istişare edilir. körün istediği bir göz allah verdi iki göz... colby başlar şartlarını sıralamaya; biz der ''nazi subayları ile değil alman milli takımı ile maç yapmak istiyoruz.'' hoppala vesaire derken binbaşı steiner -ki kendisi alman milli takımı eski oyuncusudur.- ''havanızı yerim sizin. peki bakalım.'' der. colby gaza gelmiştir; ''ayrıca alman milli takımı ile oynayacağımıza göre hazırlanmamız için bizi esirlerden ayırmalısınız.'' anlaşıldı, tamam. ''sonracığıma bize ayrı yemek, içecek, futbol malzemesi temin etmelisiniz. bunlar sizin itibarınız için önemli (!)'' gönder sıradaki gelsin; ''bir de alman milli takımıyla oynayacağımıza göre başka esir kamplarından da futbolcu getirmemiz iyi olur. sıkıntı olmaz herhalde.'' olmaz ulan olmaz...
sonra hazırlıklar vesaireler başlar. orada devreye bizim hatch girer. ''hacı kaçmam için beni takıma al.'' diye diretir colby'e. o kadar yetenek yoksunudur ki, colby bu işe başta sıcak bakmaz. hatch adamın ağzından girer, burnundan çıkar ve sonunda takıma alınır. ama oyuncu olarak değil. * yardımcı antrenör olmuştur. sonra kaleciliğe giden süreci falan var ama oralara artık girmiyoruz. filmin oturduğu ana omurga bu. gerisini izleyip, görürsünüz zaten. ama şunu not düşmem lazım; final sahnesi çok güzeldir. ben pek severim. insana keyifli hissettirir. yüzünüzde bir gülümseme ile bitirirsiniz filmi. benden bu kadar, izleyip, izlememek size kalmış.
girizgâhı yaptığımıza göre gelelim mevzuya. filmde muazzam bir futbolcu kadrosu var; pele, osvaldo, werner roth, co prins, kevin o’callaghan, bobby moore, paul van himst, mike summerbee gibi kendi dönemlerinin kalbur üzeri oyuncuları rol alıyor. biraz yaş almış olsalar dahi bu adamları izleme şansına erişmek bile büyük keyif. tabi bu muazzam görüntüyü kaleci rolünü üstlenen sylvester stallone bozuyor. olmaz olsun senin gibi kaleci. abicim insan kalecilik için biraz çalışma yapar. atlamalar, uçuşlar, topu bloke edişi falan o kadar eğreti duruyor ki, onu izlerken beni hep bir gülme alıyor. belki de bu yüzden adama o rolü verdiler. bilemiyorum tabi. iyi iş çıkarmış yani. hatch karakterini görünce mevzuyu anlarsınız. *
yukarıda saydığımız bu güzel abilerimiz nazilere esir düşerler. kamptan nasıl kaçarız meselesine kafa yorup, kafayı kırmak üzeredirler. tam bu esnada imdatlarına bir nazi subayı yetişir. abilerimizi top oynarken görür ve aklına bizimkilerin işine yarayacak bir fikir gelir.; esirlerle, nazi subayları arasında bir futbol müsabakası yapılacaktır. mevzu, bizimkilerin kaptanı colby ile istişare edilir. körün istediği bir göz allah verdi iki göz... colby başlar şartlarını sıralamaya; biz der ''nazi subayları ile değil alman milli takımı ile maç yapmak istiyoruz.'' hoppala vesaire derken binbaşı steiner -ki kendisi alman milli takımı eski oyuncusudur.- ''havanızı yerim sizin. peki bakalım.'' der. colby gaza gelmiştir; ''ayrıca alman milli takımı ile oynayacağımıza göre hazırlanmamız için bizi esirlerden ayırmalısınız.'' anlaşıldı, tamam. ''sonracığıma bize ayrı yemek, içecek, futbol malzemesi temin etmelisiniz. bunlar sizin itibarınız için önemli (!)'' gönder sıradaki gelsin; ''bir de alman milli takımıyla oynayacağımıza göre başka esir kamplarından da futbolcu getirmemiz iyi olur. sıkıntı olmaz herhalde.'' olmaz ulan olmaz...
sonra hazırlıklar vesaireler başlar. orada devreye bizim hatch girer. ''hacı kaçmam için beni takıma al.'' diye diretir colby'e. o kadar yetenek yoksunudur ki, colby bu işe başta sıcak bakmaz. hatch adamın ağzından girer, burnundan çıkar ve sonunda takıma alınır. ama oyuncu olarak değil. * yardımcı antrenör olmuştur. sonra kaleciliğe giden süreci falan var ama oralara artık girmiyoruz. filmin oturduğu ana omurga bu. gerisini izleyip, görürsünüz zaten. ama şunu not düşmem lazım; final sahnesi çok güzeldir. ben pek severim. insana keyifli hissettirir. yüzünüzde bir gülümseme ile bitirirsiniz filmi. benden bu kadar, izleyip, izlememek size kalmış.
devamını gör...
eragon
christopher paolini tarafından yazılan (bkz: miras döngüsü) serisinin ilk kitabıdır. fantastik edebiyat türünde yazılmış olan eser 2002 yılında -yazarın ailesine ait yayınevinde- "miras üçlemesi" olarak yayınlanmış daha sonra serinin uzatılması nedeniyle miras döngüsü adını almıştır.
fantastik ve mitolojik bir evren olan alagaësia'da geçen kitap; 2003 yılında yazarı henüz 19 yaşında iken (bkz: new york times en çok satan yazarları) listesinde 1. sıraya yükselmiştir.
kitabın konusu ise;
zalim kral galbatorix tarafından yönetilen dünyada, amcası tarafından büyütülen bir öksüz olan eragon isimli çocuk, spine adındaki kötü namlı dağlarda avlanırken gökten düşen bir ejderha yumurtasına denk gelir ve yumurtayı gizlice eve götürür. ejderha süvarilerinin hikayeleri ile büyüyen eragon, bulduğu yumurtadan çıkan ejderha ile büyük bir maceraya atılır.
ejderha süvarisi olma yolunda en büyük yardımcıları brom ve yumurta taşıyıcısı elf kız arya olacak olan eragon, bu zorlu yolda binbir türlü zorluk ile karşılaşacaktır.
henüz 17 yaşındaki bir lise öğrencisinin yazmış olduğu bir kitap olan eragonu ilk okuduğumda oldukça etkilenmiş, yazarın hayal gücüne hayran kalmıştım. zaten fantastik dünyalara olan ilgim eragon ile doruğa ulaşmış ve kendi kitabımı yazma isteği ile bilgisayarın başına geçmiş ama kitap yazmanın ne kadar zor bir eylem olduğunu bir kez daha fark edip bırakmıştım. yaklaşık bir yıl sonra bu kez ciddi bir şekilde yazmak ile ilgilenmeye başlamış, henüz yayınlanmamış olsalar da iki adet fantastik kitap serisinin, ilk kitabını yazmış ve ikinci kitaplarını yarılamış bulunuyorum.
diyeceğim o ki;
eragon; fantastik kurgu severler için (bkz: yüzüklerin efendisi) tadında, macera ve gizemin son sayfasına kadar sürdüğü muhteşem bir serinin başlangıç kitabıdır. yazarın yaşı ilerledikçe yazdığı, serinin devam kitapları çok daha iyi ve akıcı bir anlatıma sahiptir.
ilginen ve seven herkese tavsiye edilir..
serinin diğer kitapları sırasıyla şunlardır.
(bkz: eldest)
(bkz: brisingr)
(bkz: miras)
edit: ayrıca kitaptan uyarlanan (bkz: john malkovich)'inde oynadığı 2006 yapımı bir film bulunmaktadır ama bana göre kitaba göre oldukça zayıf ve etkisiz kalmıştır.
fantastik ve mitolojik bir evren olan alagaësia'da geçen kitap; 2003 yılında yazarı henüz 19 yaşında iken (bkz: new york times en çok satan yazarları) listesinde 1. sıraya yükselmiştir.
kitabın konusu ise;
zalim kral galbatorix tarafından yönetilen dünyada, amcası tarafından büyütülen bir öksüz olan eragon isimli çocuk, spine adındaki kötü namlı dağlarda avlanırken gökten düşen bir ejderha yumurtasına denk gelir ve yumurtayı gizlice eve götürür. ejderha süvarilerinin hikayeleri ile büyüyen eragon, bulduğu yumurtadan çıkan ejderha ile büyük bir maceraya atılır.
ejderha süvarisi olma yolunda en büyük yardımcıları brom ve yumurta taşıyıcısı elf kız arya olacak olan eragon, bu zorlu yolda binbir türlü zorluk ile karşılaşacaktır.
henüz 17 yaşındaki bir lise öğrencisinin yazmış olduğu bir kitap olan eragonu ilk okuduğumda oldukça etkilenmiş, yazarın hayal gücüne hayran kalmıştım. zaten fantastik dünyalara olan ilgim eragon ile doruğa ulaşmış ve kendi kitabımı yazma isteği ile bilgisayarın başına geçmiş ama kitap yazmanın ne kadar zor bir eylem olduğunu bir kez daha fark edip bırakmıştım. yaklaşık bir yıl sonra bu kez ciddi bir şekilde yazmak ile ilgilenmeye başlamış, henüz yayınlanmamış olsalar da iki adet fantastik kitap serisinin, ilk kitabını yazmış ve ikinci kitaplarını yarılamış bulunuyorum.
diyeceğim o ki;
eragon; fantastik kurgu severler için (bkz: yüzüklerin efendisi) tadında, macera ve gizemin son sayfasına kadar sürdüğü muhteşem bir serinin başlangıç kitabıdır. yazarın yaşı ilerledikçe yazdığı, serinin devam kitapları çok daha iyi ve akıcı bir anlatıma sahiptir.
ilginen ve seven herkese tavsiye edilir..
serinin diğer kitapları sırasıyla şunlardır.
(bkz: eldest)
(bkz: brisingr)
(bkz: miras)
edit: ayrıca kitaptan uyarlanan (bkz: john malkovich)'inde oynadığı 2006 yapımı bir film bulunmaktadır ama bana göre kitaba göre oldukça zayıf ve etkisiz kalmıştır.
devamını gör...
nazi insan deneyleri
nazilerin toplama kamplarında esirlere yapmış oldukları asla etik olmayan tıbbi-manevi deneyleri açıklayıcı başlık.
(bkz: theodor adorno), "auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarcadır." der.
(bkz: auschwitz)toplama kamplarını duymayan yoktur?
nazi kamplarının gerçek amacı kendi rejimlerine karşı olan ve düşman olarak belirledikleri kişileri sonsuza dek hapsetmekti. bu yüzden auschwitz ve buna benzer kampların her birinde isteği-rızası olmaksızın zorla çalıştırılan esirler vardı ve bu esirlere insanlık dışı (örneğin anestezi kullanmadan) deneyler yapıldı.
yahudi olan esirlere yapılan deneylerden biri dayanıklılık testiydi. söz konusu testte esire bir nazi üniforması giydirildi ve nazi subaylarının paraşütle uçaktan atladığında ne kadar basınca dayanabileceğini ölçmek için, kendisini basınç odalarına sokup; bu odada iç organları patlayana kadar basınç uygulandı.
basınç odasında bilincini kaybedip ölen esir:

diğer insan deneyinde, askerlerin soğuk deniz suyuna ne kadar dayanabileceğini belirlemek için, esiri buz dolu bir küvete soktular ve soğuktan ölene kadar gözlemlediler.
fotoğrafta buzlu suda bekletilmiş esiri görüyoruz:

bir diğer deneyde mavi gözlü doğmayan bebeklerin göz renklerini değiştirmenin mümkün olup olmadığını öğrenmek amacı ile test sıvıları esirlerin gözlerine damlatıldı ve başarısızlıkla sonuçlanan deneylerde birçok esir kör oldu. cesetler fırınlarda yakıldı.

bir deneyde çocukların, bazen ikiz çocukların, hastalıklara ne kadar süre dayanabileceklerini ölçmek için mikroplar enjekte edildi.
çocuklar üzerinde yapılan deneyler esnasında çekilen fotoğraflar:



bir deneyde ırk araştırmaları için esirlerden litrelerce kan alındı.

cüceliğin yahudilerde genetik olduğunu ispatlamak için deneyler yapılan cüce aile fertlerinin fotoğrafı:

deneyin kapsamında cücelerin saçları yolundu, dişleri çekildi, x ışınına tutuldu ve çırılçıplak soyularak üzerlerinde ders anlatımı yapıldı.
deniz suyunun içilebilir olması için de yapılan deneyler sonucunda savaş bittiğinde, bu suçları işleyen doktorlar, doktorlar davası olarak bilinen duruşmada yargılandılar.
söz konusu deneyler ile ismi özellikle anılan dr. josef mengele ise, cüce deneylerinde 2 bin ve ayıklama işlemlerinde de 2 milyon kişinin ölümünden sorumlu tutuldu.
(bkz: theodor adorno), "auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarcadır." der.
(bkz: auschwitz)toplama kamplarını duymayan yoktur?
nazi kamplarının gerçek amacı kendi rejimlerine karşı olan ve düşman olarak belirledikleri kişileri sonsuza dek hapsetmekti. bu yüzden auschwitz ve buna benzer kampların her birinde isteği-rızası olmaksızın zorla çalıştırılan esirler vardı ve bu esirlere insanlık dışı (örneğin anestezi kullanmadan) deneyler yapıldı.
yahudi olan esirlere yapılan deneylerden biri dayanıklılık testiydi. söz konusu testte esire bir nazi üniforması giydirildi ve nazi subaylarının paraşütle uçaktan atladığında ne kadar basınca dayanabileceğini ölçmek için, kendisini basınç odalarına sokup; bu odada iç organları patlayana kadar basınç uygulandı.
basınç odasında bilincini kaybedip ölen esir:

diğer insan deneyinde, askerlerin soğuk deniz suyuna ne kadar dayanabileceğini belirlemek için, esiri buz dolu bir küvete soktular ve soğuktan ölene kadar gözlemlediler.
fotoğrafta buzlu suda bekletilmiş esiri görüyoruz:

bir diğer deneyde mavi gözlü doğmayan bebeklerin göz renklerini değiştirmenin mümkün olup olmadığını öğrenmek amacı ile test sıvıları esirlerin gözlerine damlatıldı ve başarısızlıkla sonuçlanan deneylerde birçok esir kör oldu. cesetler fırınlarda yakıldı.

bir deneyde çocukların, bazen ikiz çocukların, hastalıklara ne kadar süre dayanabileceklerini ölçmek için mikroplar enjekte edildi.
çocuklar üzerinde yapılan deneyler esnasında çekilen fotoğraflar:



bir deneyde ırk araştırmaları için esirlerden litrelerce kan alındı.

cüceliğin yahudilerde genetik olduğunu ispatlamak için deneyler yapılan cüce aile fertlerinin fotoğrafı:

deneyin kapsamında cücelerin saçları yolundu, dişleri çekildi, x ışınına tutuldu ve çırılçıplak soyularak üzerlerinde ders anlatımı yapıldı.
deniz suyunun içilebilir olması için de yapılan deneyler sonucunda savaş bittiğinde, bu suçları işleyen doktorlar, doktorlar davası olarak bilinen duruşmada yargılandılar.
söz konusu deneyler ile ismi özellikle anılan dr. josef mengele ise, cüce deneylerinde 2 bin ve ayıklama işlemlerinde de 2 milyon kişinin ölümünden sorumlu tutuldu.
devamını gör...
edo dönemi
başlığının açılmadığına hem şaşırdığım hem açacağım için sevindiğim bir dönem.
edo dönemi dünya tarihinde bulunmak istediğim nadir dönemlerden biri. edo, tokyo'nun eski adıdır.* bu çağ da adını buradan alır. esas itibariyle edo dönemi japonya tarihinde 1603-1868 yıllarını kapsayan dönemdir. 24 mart 1603 tarihinde edo'da tokugawa şogunluğu kurulur. bu şogunluk, ülkede her gün gücünü artırır. ardı ardına japonya'yı fetheder. nispeten kaosun olmadığı bir dönem başlar. istikrarlı bir nüfus artışıyla kültürden sanata, mühendislikten mimarlığa her alanda gelişmeler görülür. tüm bu gelişmelere rağmen toplumsal çözülmeler görülmez. japonya kısmen de olsa dış dünyaya bu dönemde açılır. yabancılarla iş yaparak ticarete başlar. meiji restorasyonuna kadar 15 nesil japonya, tokugawa şogunluğu ile yönetilir. 3 mayıs 1868'de meiji restorasyonu'nun başlamasıyla bu çağ son bulacaktır. ama edo dönemi daha sonraki dönemlerde bozulmamış, gelişime açık, nispeten huzurlu ve japonya'nın tüm renklerini, tınılarını ve özünü barındıran bir dönem olarak anılacak ve modern dünyadaki bir çok popüler içeriğe de kaynaklık edecektir.

dönem ile ilgili birkaç kavramı zikredelim:
sakoku "kapalı ülke": japonya'nın ticareti sıkı kurallar içinde genellikle çin, kore ve hollanda ile gerçekleştirilmesine verilen ad.
kanagava antlaşması: abd ve japonya delegeleri arasında kanagava'da imzalanan antlaşma. japonya ilk defa bir batılı devlete limanını* açar.
bakumatsu "kapanış perdesi": edo döneminin son yıllarını kapsayan dönem. japonya sakoku adı verilen dış dünyadan yalnızlaşma politikasından vazgeçmesini ve tokugawa şogunluğunun yerini meiji hükümetine bırakmasına atıfta bulunur.
edo dönemi dünya tarihinde bulunmak istediğim nadir dönemlerden biri. edo, tokyo'nun eski adıdır.* bu çağ da adını buradan alır. esas itibariyle edo dönemi japonya tarihinde 1603-1868 yıllarını kapsayan dönemdir. 24 mart 1603 tarihinde edo'da tokugawa şogunluğu kurulur. bu şogunluk, ülkede her gün gücünü artırır. ardı ardına japonya'yı fetheder. nispeten kaosun olmadığı bir dönem başlar. istikrarlı bir nüfus artışıyla kültürden sanata, mühendislikten mimarlığa her alanda gelişmeler görülür. tüm bu gelişmelere rağmen toplumsal çözülmeler görülmez. japonya kısmen de olsa dış dünyaya bu dönemde açılır. yabancılarla iş yaparak ticarete başlar. meiji restorasyonuna kadar 15 nesil japonya, tokugawa şogunluğu ile yönetilir. 3 mayıs 1868'de meiji restorasyonu'nun başlamasıyla bu çağ son bulacaktır. ama edo dönemi daha sonraki dönemlerde bozulmamış, gelişime açık, nispeten huzurlu ve japonya'nın tüm renklerini, tınılarını ve özünü barındıran bir dönem olarak anılacak ve modern dünyadaki bir çok popüler içeriğe de kaynaklık edecektir.
dönem ile ilgili birkaç kavramı zikredelim:
sakoku "kapalı ülke": japonya'nın ticareti sıkı kurallar içinde genellikle çin, kore ve hollanda ile gerçekleştirilmesine verilen ad.
kanagava antlaşması: abd ve japonya delegeleri arasında kanagava'da imzalanan antlaşma. japonya ilk defa bir batılı devlete limanını* açar.
bakumatsu "kapanış perdesi": edo döneminin son yıllarını kapsayan dönem. japonya sakoku adı verilen dış dünyadan yalnızlaşma politikasından vazgeçmesini ve tokugawa şogunluğunun yerini meiji hükümetine bırakmasına atıfta bulunur.
devamını gör...
normal sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması
ben de bu başlık ne zaman açılacak diyordum. bak yeğen 30 yaşına geldiğinde 30 yaşın aslında öyle amca, teyze denecek yaş olmadığını anlayacaksın.
devamını gör...
bir öğrencinin gece 12'de öğretmenine soru sorması
pandemiyle birlikte mesai kavramının iyice laçkalaştığı bir dönemdeyiz maalesef. öğrenciye telefon numarası vermemek zor da olsa halen bir seçenek. telefon numarası olmadan işleyen ve gençlerin hakim olduğu bir sürü uygulama var, google classroom, moodle, edmodo, hiç olmadı discord gibi. öte yandan öğretmen/öğretim görevlisi özellikle yabancı dil gibi sürekli pratik isteyen alanlarda bazı çalışmaları daha interaktif ve öğrenci kaybetmeden yapmak için whatsapp kullanmayı gerekli görebilir. böyle bir durumda öğrenciden gelen mesajlar /e-postalar maalesef bazen çok abuk saatlerde olabiliyor, acil durumlar da var bunların içinde. pandemi nedeniyle çok yakınlarını kaybedip gecenin behrinde ertesi günkü sınavına giremeyeceğini bildiren öğrenciler oluyor ve haliyle yanıtlama ihtiyacı hissediliyor. çocuk o haliyle sizi haberdar etmek istiyor, dikkate almamak olabilir mi?
öğrencinin adap bilmemesi ayrı bir konu elbette lakin öğretmenin bu konuda tarafsız kalması gerek. telefonunu sessize alabilir, ya da mesajı okuduysa soruya ertesi gün rahat rahat bakabileceğini söyleyebilir. adap öğretmek gibi bir derdi varsa da, kızgın olsa bile bunu nazikçe, kırmadan yapması gerekir. üslubun önemini kavrayamayanlar yüzünden kişisel iletişimimizde her alanda çeşitli sorunlar yaşıyoruz, bu durumu daha da kötüleştirmeye gerek yok. hayat herkese zor, inanın buna. biraz anlayış birçok sorunu başlamadan atlatmamızı sağlayacaktır.
öğrencinin adap bilmemesi ayrı bir konu elbette lakin öğretmenin bu konuda tarafsız kalması gerek. telefonunu sessize alabilir, ya da mesajı okuduysa soruya ertesi gün rahat rahat bakabileceğini söyleyebilir. adap öğretmek gibi bir derdi varsa da, kızgın olsa bile bunu nazikçe, kırmadan yapması gerekir. üslubun önemini kavrayamayanlar yüzünden kişisel iletişimimizde her alanda çeşitli sorunlar yaşıyoruz, bu durumu daha da kötüleştirmeye gerek yok. hayat herkese zor, inanın buna. biraz anlayış birçok sorunu başlamadan atlatmamızı sağlayacaktır.
devamını gör...
atom bombası
nükleer tepkimeler aracılığıyla çok yüksek seviyede enerji açığa çıkaran kitle imha silahı.
nükleer tepkimeler, atom çekirdeklerinin birleşmesiyle sonuçlanan füzyon ve atom çekirdeklerinin parçalanmasıyla sonuçlanan fisyon tepkimeleri olmak üzere iki türlü. bu tür silahlar da genellikle bu tepkimeler aracılığıyla açığa çıkan enerjiden faydalanıyor.
silah mekanizmasına, tepkimeye yol açacak olan, belirli bir hacim ve kütleye sahip olması gereken radyoaktif madde yerleştiriliyor. ancak tabii tepkimenin, istenilen zamanda başlaması gerek, yoksa bu silahları sağlam bir şekilde korumak mümkün olmaz. bu nedenle, belirli hacimdeki bu maddenin bir arada durmaması sağlanıyor. silahın patlaması istendiği zaman, radyoaktif madde, mesela dinamit gibi bir tetikleyicinin etkisiyle sıkıştırılarak bir araya getiriliyor ve tepkime için gereken yoğunluk sağlanmış oluyor.
bu silahta kullanılan tepkime türü, fisyon tepkimesi. bunun sonucunda açığa çıkan enerji, şok dalgaları oluşturup belirli bir alan içerisinde kalan tüm canlıları anında yok edecek kadar büyük. patlamadan biraz daha uzakta kalan ama radyoaktif maddenin etkisinden korunacak kadar da uzakta olmayan bölgelerde ise canlıların genleri mutasyona uğrar. sonucu, birkaç kuşağa kadar etki eden gen mutasyonları ve kanser olabilir.
bir nükleer reaktörde de bu tür tepkimeler kullanılır ama orada durum sürekli olarak kontrol altında tutulur. zaten kontrol edilemediği noktada da çernobil faciası gibi sonuçlarla karşılaşırız.
nükleer tepkimeler, atom çekirdeklerinin birleşmesiyle sonuçlanan füzyon ve atom çekirdeklerinin parçalanmasıyla sonuçlanan fisyon tepkimeleri olmak üzere iki türlü. bu tür silahlar da genellikle bu tepkimeler aracılığıyla açığa çıkan enerjiden faydalanıyor.
silah mekanizmasına, tepkimeye yol açacak olan, belirli bir hacim ve kütleye sahip olması gereken radyoaktif madde yerleştiriliyor. ancak tabii tepkimenin, istenilen zamanda başlaması gerek, yoksa bu silahları sağlam bir şekilde korumak mümkün olmaz. bu nedenle, belirli hacimdeki bu maddenin bir arada durmaması sağlanıyor. silahın patlaması istendiği zaman, radyoaktif madde, mesela dinamit gibi bir tetikleyicinin etkisiyle sıkıştırılarak bir araya getiriliyor ve tepkime için gereken yoğunluk sağlanmış oluyor.
bu silahta kullanılan tepkime türü, fisyon tepkimesi. bunun sonucunda açığa çıkan enerji, şok dalgaları oluşturup belirli bir alan içerisinde kalan tüm canlıları anında yok edecek kadar büyük. patlamadan biraz daha uzakta kalan ama radyoaktif maddenin etkisinden korunacak kadar da uzakta olmayan bölgelerde ise canlıların genleri mutasyona uğrar. sonucu, birkaç kuşağa kadar etki eden gen mutasyonları ve kanser olabilir.
bir nükleer reaktörde de bu tür tepkimeler kullanılır ama orada durum sürekli olarak kontrol altında tutulur. zaten kontrol edilemediği noktada da çernobil faciası gibi sonuçlarla karşılaşırız.
devamını gör...
zaman her şeyin ilacı mıdır sorunsalı
zaman algısının değişken ve göreceli olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. hatta zamanın her şeyin ilacı olduğu dogmatik bir gerçek olarak kabul edilebilir fakat ya bir birey unutmak istemiyorsa zamanın iyileştirici özelliğinden bahsetmemiz mümkün müdür? zamanla yaşanmışlar unutulur mu yoksa o konudaki hislerimiz mi körelir zamanla? ya peki zaman unutturmayıp, uyuşturuyorsa yine de ‘zaman her şeyin ilacıdır’ savı doğru olmuş olmuyor mu?
devamını gör...
kadın yazarların daha aktif olması
erkek yazarlar atomu parçalamaya gitti...
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
biz oturduk ölçtük tarttık dedik ki tam da bu zamanlarda lazım bize geyikler goygoylar kahkahalar. fakat biz komedyen değiliz. sohbet edecek yerlerimiz ağrıyor saygıdeğer dinleyen, ağaca, kadına, faşist katliamlara öfkelenip ağlamaktan biraz yorgun düştük. o yüzden bu hafta yokuz. ama mizaha açız, gülelim be! ne halt olursa olsun yaraya şakayla koşanların ardındayız! bu hafta biraz yorgunuz.
biraz ufak bir hatırlatmayla devam edeyim.
haçiko, mahayko gibi hayvansever örgütlenmeler çeşitli yardım kampanyaları başlattı. yardım etmek isteyen, özellikle başka illerden eli kolu yetsin diye imkan ve kanal arayanlar bu örgütlenmelerin güncel duyurularını takip etsin. yangından sağ çıkan canlar için belediyeler ve hayvan örgütleri omuz omuza çalışıyorlar şu ara.
helpsteps var, reklam vermiş gibi olacağım ama şu an daha da vahim bir fonksiyonları var bu ve benzer uygulamaların. yine çeşitli yardım ve dayanışma örgütlenmelerinin bu uygulamalar üzerinden bağış kanalları ve duyuruları mevcut. maddi hiçbir şey yapamayan bari adımlarıyla desteğe koşsun.
konya ve azra ile ilgili diyecek sözlerim bitti. çok sevdiğim üstat kadın kahramanım deniz özturhan geçen gün şöyle yazdı, cümlesi harfi harfine cümlemdir, alıntılamaya gerek yok.
a*p'den ve temsil ettiği tüm değerlerden kurtulma mücadelesi, bu ülkenin ikinci kurtuluş savaşıdır ve resmen başlamış bulunmaktadır. insanlık onuru olan defansa gelsin.
biraz ufak bir hatırlatmayla devam edeyim.
haçiko, mahayko gibi hayvansever örgütlenmeler çeşitli yardım kampanyaları başlattı. yardım etmek isteyen, özellikle başka illerden eli kolu yetsin diye imkan ve kanal arayanlar bu örgütlenmelerin güncel duyurularını takip etsin. yangından sağ çıkan canlar için belediyeler ve hayvan örgütleri omuz omuza çalışıyorlar şu ara.
helpsteps var, reklam vermiş gibi olacağım ama şu an daha da vahim bir fonksiyonları var bu ve benzer uygulamaların. yine çeşitli yardım ve dayanışma örgütlenmelerinin bu uygulamalar üzerinden bağış kanalları ve duyuruları mevcut. maddi hiçbir şey yapamayan bari adımlarıyla desteğe koşsun.
konya ve azra ile ilgili diyecek sözlerim bitti. çok sevdiğim üstat kadın kahramanım deniz özturhan geçen gün şöyle yazdı, cümlesi harfi harfine cümlemdir, alıntılamaya gerek yok.
a*p'den ve temsil ettiği tüm değerlerden kurtulma mücadelesi, bu ülkenin ikinci kurtuluş savaşıdır ve resmen başlamış bulunmaktadır. insanlık onuru olan defansa gelsin.
devamını gör...
lucifer (yazar)
anormal yoğun ve karışık bir dönem geçiren meme uzmanı yazar. not: sekse her daim devam sısısıs
hepinize selamlar arkadaşlar, yoldaşcığım yalarım naber? iyisindir umarım beybili. birbilen hocam gıdıktan alırım bilirsin.. samanyolu, özleştik yavrumm birgün elbet kadehlerimizi tokuştururuz, zippo, biriciğimm hatunların göbişinden puding dillicez inş birgün, doublecross, sözlüğe meme şart 85 b, kadıköycüğüm bebeğim döneceğim elbet çok az kaldı, düiünmen yeter, ivanımm aşkımm kalp hırsızımm sısısıs seni anmaya kelimelerim yetmez biliyorsun mevzuyu yanığım sana...larktwa özledin mi beni bitanem? summer prensesim buyrunn, armullah hocam bu ne leş bi yazı oldu bütünüyle, affola, yerin ayrı biliyorsun, kuzgun.. ahh kuzgunn gid bırdan, yoldaşşş yavuklumm bende özledim seni.. özledin beni farkındayım sısısıs
herkese saygılar, selamlar. b.k gibi bi nickaltı oldu, önemli mi? değil.
85 b yeni yazar varsa.. dm pliz.
hepinize selamlar arkadaşlar, yoldaşcığım yalarım naber? iyisindir umarım beybili. birbilen hocam gıdıktan alırım bilirsin.. samanyolu, özleştik yavrumm birgün elbet kadehlerimizi tokuştururuz, zippo, biriciğimm hatunların göbişinden puding dillicez inş birgün, doublecross, sözlüğe meme şart 85 b, kadıköycüğüm bebeğim döneceğim elbet çok az kaldı, düiünmen yeter, ivanımm aşkımm kalp hırsızımm sısısıs seni anmaya kelimelerim yetmez biliyorsun mevzuyu yanığım sana...larktwa özledin mi beni bitanem? summer prensesim buyrunn, armullah hocam bu ne leş bi yazı oldu bütünüyle, affola, yerin ayrı biliyorsun, kuzgun.. ahh kuzgunn gid bırdan, yoldaşşş yavuklumm bende özledim seni.. özledin beni farkındayım sısısıs
herkese saygılar, selamlar. b.k gibi bi nickaltı oldu, önemli mi? değil.
85 b yeni yazar varsa.. dm pliz.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
halen iyilik yapıyor ve merhamet edebiliyorum.
devamını gör...
snowpiercer
sınıf farkını güzel anlatan netflix dizisi. dünyanın bir buz küresine dönmesinden yedi yıl sonra yeryüzünde yaşayan son insanların 1.001 vagonlu trendeki hiç bitmeyen yolculuğunu anlatıyor.
devamını gör...
bu kadar çok eskort varken tecavüz olaylarının artma sebebi
söz konusu durumun sebebi eril egodur. yani kadınları, hayvanları kendisinden aşağı görüp onların iradesini yok saymaktan kaynaklıdır. eril egoya sahip erkeğe göre, evrendeki tüm canlılar erkek için yaratılmıştır ve o istediğine sahip olabileceğini düşünür. ona irade ve direniş gösterilmesine karşı, istediğini alabileceğini ve onları yenebileceğini hem kendine hem topluma göstererek güya "erkekliğini" pekiştirir. ama aslında erkeklik kadınlık bir yana, resmen insanlıktan çıkmıştır. en aşağı yaratık olmuştur.
devamını gör...
harry potter'ın sonunda dumbledore'un hogwarts'tan atılıp anadolu'nun bir köyünde cinci hoca olması
allah bildigi gibi yapsin o harry'i dedigim durum. zamaninda boyle bir halt yemeseydi, boyle baslik acilmasinin geregi duyulmayacakti.
devamını gör...
banucabirhayat
takdirim taştı içimden, mesajla helal kız yazacaktım, kursağımda kaldı. mesaj alımı kapalı madem, böyle yazayım dedim. olaylara, kasmadan, gerçekçi ve serkeş yaklaşımı hoşuma gidiyor. mız mız olmayan insanları severim. mız mız olmayıp, içimi şişirmediğin için tişikkirler.*
devamını gör...
delikli şiir
bir orhan veli kanık şiiri:
cep delik, cepken delik,
kol delik, mintan delik,
yen delik, kaftan delik,
kevgir misin be kardeşlik!
cep delik, cepken delik,
kol delik, mintan delik,
yen delik, kaftan delik,
kevgir misin be kardeşlik!
devamını gör...
