günün sözü
“hayatı seviyor musun? öyleyse zamanını israf etme çünkü hayatın yapıldığı madde zamandır.”
benjamin franklin
benjamin franklin
devamını gör...
liseye geçerken ingilizce sorulup üniversiteye geçerken sorulmaması
her köyde bir üniversite olduğu için gerek duyulmuyor. aham şaham bir türkçe bilmenize de gerek yok.
devamını gör...
havana
havana, küba’nın başkentidir. hem küba’nın hem de karayipler’in en büyük şehridir. tropikal bir iklime sahiptir. plaza de la revolucion gizi gezilecek güzel yerleri vardır.
devamını gör...
m. bison
yanar döner hareketi için seçtiğim,pelerini, şapkası,dizlikleri karizmasını arttıran efsane street fighter 2 karakteri.
devamını gör...
çocuk sahibi olmamak için sebepler
anne-baba adayları hala çocuksa, belli bir eğitim seviyesinde değillerse çocuk sahibi olmamaları gerekir. çocuğa ekonomik özgürlük veremeyeceklerse, iyi bir hayat koşulu sağlayamayacaklarsa da çocuk sahibi olmamaları gerekir. eğitimli, refah düzeyi yüksek kesim ya tek çocuk yapar ya hiç çocuk yapmazken, orta kesimin 3 cocugu orta kesime +3 nüfus yazar.
ne hakkınız var kardeşim insanların hayatıyla oynamaya?
ne hakkınız var kardeşim insanların hayatıyla oynamaya?
devamını gör...
ağlamamak için yapılanlar
ben öyle durumlarda havaya bakıyorum. gözlerim doluyor. ben hala sağa sola bakıyorum. çünkü biliyorum ki yanımdaki ile göz göze gelsem durmaksızın akacak o yaşlar. olmuyorsa kalkıp başka bir yere geçip az biraz ağlayıp bastırmaya çalışıyorum krizi. sonra hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam.
devamını gör...
acı içinde havlayan köpeği 7'nci kattan atan yaratıklar
videoyu izlerken kanım dondu. insanlar masum bir hayvana bunu nasıl yapabiliyor? umarım bunda parmağı olan herkes acı içinde inleye inleye geberir. bu hayvana yaşattıklarını yaşamadan can vermezler umarım.
devamını gör...
yazarların kendini tanımlama şekli
kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. kimse için en değilim. daha değilim. bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım. - sabahattin ali
devamını gör...
kadınların erkekleri adam etmesi
buradaki "kadın", bir anne yada büyütme görevi üstlenen başka bir dişi olsa gerek. zira erkek büyürken edindiği prensipler çerçevesinde yaşar. sonradan olacak iş değil.
çok ağlarsınız kızlar, hiç denemeyin.
çok ağlarsınız kızlar, hiç denemeyin.
devamını gör...
vision after the sermon
vision after the sermon (jacob wrestling with the angel), vaazdan sonraki hayal/görüntü (yakup melek ile güreşiyor) fransız sanatçı paul gauguin tarafından 1888 yılında tamamlanmış bir yağlı boya resmidir. edinburgh'da, iskoçya ulusal galerisi'nde bulunan resim incil'de yer alan bir sahneyi tasvir etmektedir. fakat bunu dolaylı bir şekilde, kilisedeki vaazdan çıkan kadınlar gördüğü bir şekilde betimliyor.
eugène henri paul gauguin, 7 haziran 1848, paris - 8 mayıs 1903 tarihleri arasında yaşamış post-empresyonist bir fransız ressamdı. fakat ismi sembolizm için de önem arz ediyordu. pissarro, paul cézanne, vincent van gogh gibi ressamlar ile çalışmalar yapmış, şehirden şehre ve ülkeden ülkeye gezmiş bir sanatçıdır. fakat değeri ölümünden sonra anlaşılanlardan biridir.
paul, yaklaşık 1888 yılına kadar empresyonist bir tarzda resimlerini yapıyordu. fakat zamanla izlenimciliğin, içindeki ilgiyi tatmin etmediğini hissetti. 1888 yılında brittany'de, gelecekte ismi synthetism ile de anılacak, japon baskılarından etkilenen basitleştirilmiş bir tarzda resim yapan émile bernard ile tanıştı. bernard'ın örneğini geliştirerek vision after the sermon resmini çizen gauguin, bir 19. yüzyıl sanat akımı olacak synthetism'in eserlerinden birini vermiş oldu. (synthetism, 1800'lü yıllarda paul gauguin, émile bernard, louis anquetin gibi sanatçıların, resimlerini empresyonizmden (izlenimcilik) ayıran bir resim tekniğiydi.)
gelelim tabloya, ilk sembolist eserlerden görülen bu tabloda gauguin kırmızı bir zemin ile geleneksel natüralist çizgilerden eserini ayırmıştı. olayı izleyen rahibelerde de normalde görmeyi beklediğimiz tonlama ve gölge değişimleri yerini düz sert çizgilere bırakmıştı. yumuşak geçişler yoktu. formları bozdu, çizgileri abarttı. bir renk derinliğinden bahsedemiyorduk. resimdeki soyutluk, sembolizme kayıyordu. ortada bulunan ve sahneye çapraz şekilde eklenmiş ağaç, gerçek ve hayali birbirinden ayırıyordu.
görsel biçimlendirmelerdeki japon sanatının etkisi de görülmekteydi. gauguin'in eserlerindeki bu etkiye dikkat çeken kişi emile bernard'dı. van gogh'un, hiroshige'den etkilenerek yaptığı ağaç resmine ve o resimdeki kırmızı kullanımına dikkat çekti. hokusai’nin güreşen sumo güreşçilerinden bahsetti. vision after the sermon'daki japon etkisine böyle değinmişti. (bkz: japonizm)
bunun dışında beyaz, siyah, kırmızı gibi renkler kullanılmıştır. kırmızı, en baskın ve mücadeleye güç veren renktir. böylelikle renkler duyguların bir dışavurumu olabilir ve sadece sahneyi tanımlamakla kalmayıp duyguların mistik havasını veririler. gerçeğin ve hayalin tek bir düzlemde birleştiği bu eserde japon kaynaklı bir ağaç ile ikiye ayrılan bu resim, ressamın sanatçılar arasındaki yerini değiştirmişti. çoğu kimse onu yeni bir sembolist akımın lideri olarak görmeye başlamıştı. fakat bu resim kesinlikle paul'un izlenimcilikten kopuşunu belirtiyordu. natüralizm'den kopan ve sembolizm ile ilişkilendirilecek, hayalden beslenen ''sentetik'' bir tarza hareketini gösteriyordu belki de.
bu tablo ile ilgili ilgi çekici bir diğer detay da gauguin'in tabloyuvan gogh'a anlattığı bir mektubu olmasıdır. gelin bir de tabloyu, ressamından dinleyelim:
''ı’ve just done a religious painting, very badly done, but which was interesting to do, and which ı like. ı wanted to give it to the church at pont-aven. they don’t want it, of course. breton women, grouped together, are praying; costumes very intense black. the yellow-white bonnets very luminous. the two bonnets on the right are like monstrous helmets. an apple tree goes across the canvas: dark purple, and the foliage drawn in masses like emerald green clouds, with yellow-green interstices of sunlight. the earth (pure vermilion). at the church it goes down and becomes red brown. the angel is dressed in violent ultramarine blue, and jacob in bottle green. the angel’s wings pure no. chrome yellow. the angel’s hair no. chrome, and the feet flesh-orange. ı believe ı’ve achieved a great rustic and superstitious simplicity in the figures. the whole very severe. the cow under the tree is tiny by comparison with reality, and is prancing. for me, the landscape and the wrestling exist only in the imagination of the people at prayer after the sermon; that’s why there’s a contrast between the real people and the wrestling in its landscape, not real and out of proportion.''
''bir grup bretonlu kadın, yoğun siyah elbiseler ve çok parlak sarı beyaz şapkaları içinde dua ediyorlar. sağdaki iki şapka tuhaf kasklar gibi, tuvalin içinden koyu mor bir elma ağacı geçiyor ve yapraklar zümrüt yeşili bulutlar gibi kütleler halinde güneşli sarı-yeşil yarığa çekiliyorlar. zemin saf kızıl. kilisede renk zayıflıyor, kızıl kahve oluyor. melek koyu deniz mavisi yakup ise cam yeşili giyinmiş. meleğin kanatları saf krom sarısı, saçları krom ve ayakları turuncu. renklerde sanırım çok sade, rüstik ve batıl seçimler yaptım; hepsi çok şiddetli. ağacın aşağısındaki inek gerçeğe kıyasla ufak. bana göre bu resimdeki manzara ve güreş sadece vaazdan sonra dua eden insanların zihinlerinde var. bu yüzden doğal insanlar ve doğaüstü orantısız bir manzaradaki güreş maçı arasında bir zıtlık var.''
kaynakça ve daha fazlası: painting-planet.com, sanatabasla.com, sanatlaart.com -mektubun çevirisi direkt-, wikipedia - vision after the sermon, metmuseum.org, artble.com, wikipedia - paul gauguin, youtube.com -tablo hakkında khanacamdyturkce kanalının bir videosu-, vangoghletters.org - mektubun orijinal hali -, gerçekten bilmeniz gereken 50 sanat fikri, susie hodge
eugène henri paul gauguin, 7 haziran 1848, paris - 8 mayıs 1903 tarihleri arasında yaşamış post-empresyonist bir fransız ressamdı. fakat ismi sembolizm için de önem arz ediyordu. pissarro, paul cézanne, vincent van gogh gibi ressamlar ile çalışmalar yapmış, şehirden şehre ve ülkeden ülkeye gezmiş bir sanatçıdır. fakat değeri ölümünden sonra anlaşılanlardan biridir.
paul, yaklaşık 1888 yılına kadar empresyonist bir tarzda resimlerini yapıyordu. fakat zamanla izlenimciliğin, içindeki ilgiyi tatmin etmediğini hissetti. 1888 yılında brittany'de, gelecekte ismi synthetism ile de anılacak, japon baskılarından etkilenen basitleştirilmiş bir tarzda resim yapan émile bernard ile tanıştı. bernard'ın örneğini geliştirerek vision after the sermon resmini çizen gauguin, bir 19. yüzyıl sanat akımı olacak synthetism'in eserlerinden birini vermiş oldu. (synthetism, 1800'lü yıllarda paul gauguin, émile bernard, louis anquetin gibi sanatçıların, resimlerini empresyonizmden (izlenimcilik) ayıran bir resim tekniğiydi.)
gelelim tabloya, ilk sembolist eserlerden görülen bu tabloda gauguin kırmızı bir zemin ile geleneksel natüralist çizgilerden eserini ayırmıştı. olayı izleyen rahibelerde de normalde görmeyi beklediğimiz tonlama ve gölge değişimleri yerini düz sert çizgilere bırakmıştı. yumuşak geçişler yoktu. formları bozdu, çizgileri abarttı. bir renk derinliğinden bahsedemiyorduk. resimdeki soyutluk, sembolizme kayıyordu. ortada bulunan ve sahneye çapraz şekilde eklenmiş ağaç, gerçek ve hayali birbirinden ayırıyordu.
görsel biçimlendirmelerdeki japon sanatının etkisi de görülmekteydi. gauguin'in eserlerindeki bu etkiye dikkat çeken kişi emile bernard'dı. van gogh'un, hiroshige'den etkilenerek yaptığı ağaç resmine ve o resimdeki kırmızı kullanımına dikkat çekti. hokusai’nin güreşen sumo güreşçilerinden bahsetti. vision after the sermon'daki japon etkisine böyle değinmişti. (bkz: japonizm)
bunun dışında beyaz, siyah, kırmızı gibi renkler kullanılmıştır. kırmızı, en baskın ve mücadeleye güç veren renktir. böylelikle renkler duyguların bir dışavurumu olabilir ve sadece sahneyi tanımlamakla kalmayıp duyguların mistik havasını veririler. gerçeğin ve hayalin tek bir düzlemde birleştiği bu eserde japon kaynaklı bir ağaç ile ikiye ayrılan bu resim, ressamın sanatçılar arasındaki yerini değiştirmişti. çoğu kimse onu yeni bir sembolist akımın lideri olarak görmeye başlamıştı. fakat bu resim kesinlikle paul'un izlenimcilikten kopuşunu belirtiyordu. natüralizm'den kopan ve sembolizm ile ilişkilendirilecek, hayalden beslenen ''sentetik'' bir tarza hareketini gösteriyordu belki de.
bu tablo ile ilgili ilgi çekici bir diğer detay da gauguin'in tabloyuvan gogh'a anlattığı bir mektubu olmasıdır. gelin bir de tabloyu, ressamından dinleyelim:
''ı’ve just done a religious painting, very badly done, but which was interesting to do, and which ı like. ı wanted to give it to the church at pont-aven. they don’t want it, of course. breton women, grouped together, are praying; costumes very intense black. the yellow-white bonnets very luminous. the two bonnets on the right are like monstrous helmets. an apple tree goes across the canvas: dark purple, and the foliage drawn in masses like emerald green clouds, with yellow-green interstices of sunlight. the earth (pure vermilion). at the church it goes down and becomes red brown. the angel is dressed in violent ultramarine blue, and jacob in bottle green. the angel’s wings pure no. chrome yellow. the angel’s hair no. chrome, and the feet flesh-orange. ı believe ı’ve achieved a great rustic and superstitious simplicity in the figures. the whole very severe. the cow under the tree is tiny by comparison with reality, and is prancing. for me, the landscape and the wrestling exist only in the imagination of the people at prayer after the sermon; that’s why there’s a contrast between the real people and the wrestling in its landscape, not real and out of proportion.''
''bir grup bretonlu kadın, yoğun siyah elbiseler ve çok parlak sarı beyaz şapkaları içinde dua ediyorlar. sağdaki iki şapka tuhaf kasklar gibi, tuvalin içinden koyu mor bir elma ağacı geçiyor ve yapraklar zümrüt yeşili bulutlar gibi kütleler halinde güneşli sarı-yeşil yarığa çekiliyorlar. zemin saf kızıl. kilisede renk zayıflıyor, kızıl kahve oluyor. melek koyu deniz mavisi yakup ise cam yeşili giyinmiş. meleğin kanatları saf krom sarısı, saçları krom ve ayakları turuncu. renklerde sanırım çok sade, rüstik ve batıl seçimler yaptım; hepsi çok şiddetli. ağacın aşağısındaki inek gerçeğe kıyasla ufak. bana göre bu resimdeki manzara ve güreş sadece vaazdan sonra dua eden insanların zihinlerinde var. bu yüzden doğal insanlar ve doğaüstü orantısız bir manzaradaki güreş maçı arasında bir zıtlık var.''
kaynakça ve daha fazlası: painting-planet.com, sanatabasla.com, sanatlaart.com -mektubun çevirisi direkt-, wikipedia - vision after the sermon, metmuseum.org, artble.com, wikipedia - paul gauguin, youtube.com -tablo hakkında khanacamdyturkce kanalının bir videosu-, vangoghletters.org - mektubun orijinal hali -, gerçekten bilmeniz gereken 50 sanat fikri, susie hodge
devamını gör...
posta kutusundaki mızıka
üstteki yazarı tenzih ederek paylaşıyorum fikrimi..
bazen hani böyle bitmez bir türlü elindeki kitap, uzarr uzarrrrrr sündürürsün ya haniii.. dedim bu defa, aman aman kalın değil o kadar da övülüyor bir solukta biter.. kitabı okurken ''yazar bu kitabı yazmayı nasıl düşünmüş'' diye kendime kahve yaparken düşündüm.(yazar hakkında hiç bir bilgim yok.)
okurken bana şöyle bir his verdi;
ergen bir yazar daha ilk kitabını yazıyor ve ne biliyorsam hepsini yazmalıyım, beni bilgili olarak görsünler.. bakın bunu da biliyorum, hatta şunu da biliyorum dostlar bizi alışverişte görsünler diye diye kendini göstermeye çalışmış gibi.
ayrıca bir dosta gönderil(e)meyen mektuplar derken, elle tutulur konular olur diye düşünmüştüm (bkz: leylim leylim). ama öyle umduğunla bulduğun bir olmuyor her zaman. içeriğinde sunmuş olduğu gereksiz dini bilgiler de hiç dikkatimi çekmediği için, çok sıkılarak okudum.
instagram da edebiyat sayfanız varsa, güzel cümle kalıpları var :))))
spoiler falan yok..
bazen hani böyle bitmez bir türlü elindeki kitap, uzarr uzarrrrrr sündürürsün ya haniii.. dedim bu defa, aman aman kalın değil o kadar da övülüyor bir solukta biter.. kitabı okurken ''yazar bu kitabı yazmayı nasıl düşünmüş'' diye kendime kahve yaparken düşündüm.(yazar hakkında hiç bir bilgim yok.)
okurken bana şöyle bir his verdi;
ergen bir yazar daha ilk kitabını yazıyor ve ne biliyorsam hepsini yazmalıyım, beni bilgili olarak görsünler.. bakın bunu da biliyorum, hatta şunu da biliyorum dostlar bizi alışverişte görsünler diye diye kendini göstermeye çalışmış gibi.
ayrıca bir dosta gönderil(e)meyen mektuplar derken, elle tutulur konular olur diye düşünmüştüm (bkz: leylim leylim). ama öyle umduğunla bulduğun bir olmuyor her zaman. içeriğinde sunmuş olduğu gereksiz dini bilgiler de hiç dikkatimi çekmediği için, çok sıkılarak okudum.
instagram da edebiyat sayfanız varsa, güzel cümle kalıpları var :))))
spoiler falan yok..
devamını gör...
sobalı evde büyümek
yıkandıktan sonra saçlarını üstüne doğru uzatıp suyun cızırtısını dinlemek müthiş keyif verirdi. ha bir de kestane.
devamını gör...
acun ılıcalı'nın villasını hasan can kaya'nın alması
oturduğumuz yerden milleti bir yılda ulusta üç katlı villa alacak kadar nasıl zengin ediyoruz ya? bu medya işi şaka gibi . bu işte bu kadar büyük para mi varmış?
önce bizi izlemekten başka bir şey yapamaz hale getirdiler sonra da izleye izleye milleti zengin ettik.
youtuberlar, ınstagramerlar hatta tiktokerlar da köşeyi döndü. üç kuruş kazanıp onu da bunlara veriyoruz. vay arkadaş düzene bak ya.
önce bizi izlemekten başka bir şey yapamaz hale getirdiler sonra da izleye izleye milleti zengin ettik.
youtuberlar, ınstagramerlar hatta tiktokerlar da köşeyi döndü. üç kuruş kazanıp onu da bunlara veriyoruz. vay arkadaş düzene bak ya.
devamını gör...
güzel gülmemek
gülmenin yakışmadığı insan yoktur. siz kendinizi öyle görüyorsunuz muhtemelen. ben gülen insanın gözlerine bakarım. samimi bir gülüşse güzeldir benim için.
devamını gör...
olacak ile öleceğe çare yok
olmuşla ölmüşe çare yoktur şeklinde düşünürsek, değiştiremediğimiz gerçekleri kabul edip bununla yaşamaya devam edebilmemiz için kullandığımız sözdür. önümüzdeki maçlara bakalım, demek gibidir.
devamını gör...
ankara'nın en kötü yanı
çok engebeli olması.
devamını gör...
cayuse
eskiden a.b.d'nin oregon eyaletinin kuzey doğusu ve washington eyaletinin güney doğusunda yaşayan, cayuse dili konuşan bir kızılderili kabilesidir.
birçok kızılderili kabilesi, aslında aynı dil ailesinin değişik boylarıdır. ama cayuse kabilesi istisnadır, çünkü konuştukları dil hiçbir kabile diline benzemiyor.
kendilerine liksiyu derler ama fransız'lar onlara cailloux demişler ve kelime döne dolaşa cayuse diye kaydedilmiş. beyazlarla ilk tanıştıkları sıralarda ele geçirdikleri atları yetiştirerek büyük sürüler sahibi olmuşlar ve etraftaki kabilelere karşı üstünlük sağlamışlardı.
beyazlar topraklarına geldiklerinde, ticaret yapmışlar iyi ilişkiler kurmuşlardı. ama bir misyoner grubunun ilgilendiği cayuse'ler salgın hastalıktan ölmeye başlayınca, misyonerlerin onları zehirlediğini düşündüler. misyoner binalarına saldırıp 13 kişiyi öldürüp, 54 kişiyide esir ettiler. olayın duyulması üzerine a.b.d ordusu ve sivil yerleşimciler cayuse'lere saldırmaya başladı. bu arada başka kabilelerde olaylarla ilgisi olmamasına rağmen saldırıya uğradı. sonunda cayuse'ler teslim oldu ama bu olayı bahane eden a.b.d hükümeti tarafından topraklarını satmaya zorlandılar.
1855'te, topraklarına el koyan ve rezervasyonda yaşamaya zorlayan antlaşmayı mecburen kabul ettiler. bugün oregon'da bulunan o rezervasyonda yaşıyorlar.
birçok kızılderili kabilesi, aslında aynı dil ailesinin değişik boylarıdır. ama cayuse kabilesi istisnadır, çünkü konuştukları dil hiçbir kabile diline benzemiyor.
kendilerine liksiyu derler ama fransız'lar onlara cailloux demişler ve kelime döne dolaşa cayuse diye kaydedilmiş. beyazlarla ilk tanıştıkları sıralarda ele geçirdikleri atları yetiştirerek büyük sürüler sahibi olmuşlar ve etraftaki kabilelere karşı üstünlük sağlamışlardı.
beyazlar topraklarına geldiklerinde, ticaret yapmışlar iyi ilişkiler kurmuşlardı. ama bir misyoner grubunun ilgilendiği cayuse'ler salgın hastalıktan ölmeye başlayınca, misyonerlerin onları zehirlediğini düşündüler. misyoner binalarına saldırıp 13 kişiyi öldürüp, 54 kişiyide esir ettiler. olayın duyulması üzerine a.b.d ordusu ve sivil yerleşimciler cayuse'lere saldırmaya başladı. bu arada başka kabilelerde olaylarla ilgisi olmamasına rağmen saldırıya uğradı. sonunda cayuse'ler teslim oldu ama bu olayı bahane eden a.b.d hükümeti tarafından topraklarını satmaya zorlandılar.
1855'te, topraklarına el koyan ve rezervasyonda yaşamaya zorlayan antlaşmayı mecburen kabul ettiler. bugün oregon'da bulunan o rezervasyonda yaşıyorlar.
devamını gör...
her 60 saniyede 1 dakikanın geçtiği gerçeği
her 60 dakikada 1 saatin geçtiği gerçeği kadar şaşırtıcı ve etkileyicidir. işte matematik diyorum.
devamını gör...

