yayladağ lokumu
bu hayatın hakkını vere vere yaşamıyorsun sudoku diyerek silkeleyen arkadaşım/ablam/anne şefkati barındıran deli dolu canımın içi arkadaşım.
herkesin gönlünü hoş etmeye, kimseyi mağrur/kırılmış bırakmamaya özen gösterir. nostalji, satranç ve pembe dizi hastasıdır. çok çalışır ve güzel sonuçlar elde eder. gerek sera olsun, gerek turşu kurmak, gerek sanatsal fotoğrafları ile epey başarılıdır. hayırlı bir evlattır ve 2007’den beri… yok yok yazmayacağım.
ehm… şey, mat kırmızı rujunu ödünç alabilir miyim bi’ ara?
herkesin gönlünü hoş etmeye, kimseyi mağrur/kırılmış bırakmamaya özen gösterir. nostalji, satranç ve pembe dizi hastasıdır. çok çalışır ve güzel sonuçlar elde eder. gerek sera olsun, gerek turşu kurmak, gerek sanatsal fotoğrafları ile epey başarılıdır. hayırlı bir evlattır ve 2007’den beri… yok yok yazmayacağım.
ehm… şey, mat kırmızı rujunu ödünç alabilir miyim bi’ ara?
devamını gör...
yazarlar ilkokulda olsa açılacak başlıklar
teneffüs zilinin çalmasına kaç dakika kaldığını saniyesi saniyesine hesaplayan yazarlar veritabanı.*
devamını gör...
kafa kağıdı
bu ifade bana kasketli, hafif göbeği olan, gömlek giymiş, gömleğinin cebine sigarasıyla birlikte nüfus cüzdanını da koymuş bir adamı hayal ettirdi.
devamını gör...
cenk raporu radyo yayını
#1648142
numaralı tanımımda belirttiğim anımı yazmaya geldim, sözüm vardı diğmii canım cenk?*
efendim bu anımı yaşadığım yaşlar yaklaşık olarak 5 taş çatlasın maksimum 6 yaş diyebiliriz. hem ananemin hem babaannemin evinin bahçesi ağaçlı ve ben bu ağaçlara tırmanmaya bayılıyor, nerede ağaç görsem tırmanıyorum. benim için ağaç = tırmanılan yer demek.
beni tanıyanlar bilir çikolataya olan tutkumu ve yine onlar bilir ne kadar sakar olduğumu. * bu detayı belirttim çünkü anlatacağım olayı yaşamamın sebebi bu iki faktör.
bir akşam ailecek bir alışveriş merkezine gittik. hepimizin malumu avmlerde yılbaşı zamanlarında kocaman yılbaşı ağaçları ve bunların çevresinde farklı boyutlarda hediye paketleri olur. bu yılbaşı ağacı bildiğimiz toplarla, ışıklarla degil minik minik çikolata paketleri, gofretler ve sekerlemeler ile süslenmişti. ben bu manzarayı görünce vuruldum tabi. tuttum kardeşimi kolundan sürükleye sürükleye ağacın yanina götürdüm. "bak" dedim "şimdi bu ağaçtan en güzel çikolataları toplayacağız tamam mı?" hayır deme şansı var mı, yok tabi. * bu sırada babam annemi bekliyor bir gözü bizim üstümüzde, biliyorum bakıyor bize ama ağaca tırmanmanın nesi kötü ki? kötü olsa uyarırlardı simdiye kadar.
evet ben o ağaca tırmanmak üzere ağaca sarıldım. tırmanma kuralları gereği ağaca zıpladım ve ellerim ayaklarımla ağaca sarıldım. önce küçük bir sarsıntı hissettim ve bir çikolata paketi kopardım. sonra ...
sonra ağaçla birlikte yere düştüm.*
etraf çığlık kıyamet bizim yanımıza geldi. kardeşim bağırıyor "yaşasın ben de toplayacağım " diye. ben bağırıyor ve ağlıyorum "en yukardaki çikolatayı toplayacağım " diye. bu sırada babam beni ağaçtan ayırmaya çalışıyor.*
her neyse ağaç kaldırıldı, ben ağaçtan ayrıldım, annem kardeşimi kucakladı, babam herkesten özür diledi zarar ziyanı karşıladı beni elimden tuttu ve klasik bir konuşma yaptı; işte her gördüğün ağaca tırmanılmaz, her çikolata senin olamaz, her istediğini yapamazsın vs...
babama hak verdim ve şöyle dedim. "tamam baba ama yeni yıl çikolatalarını nereden alacağız şimdi? "*
numaralı tanımımda belirttiğim anımı yazmaya geldim, sözüm vardı diğmii canım cenk?*
efendim bu anımı yaşadığım yaşlar yaklaşık olarak 5 taş çatlasın maksimum 6 yaş diyebiliriz. hem ananemin hem babaannemin evinin bahçesi ağaçlı ve ben bu ağaçlara tırmanmaya bayılıyor, nerede ağaç görsem tırmanıyorum. benim için ağaç = tırmanılan yer demek.
beni tanıyanlar bilir çikolataya olan tutkumu ve yine onlar bilir ne kadar sakar olduğumu. * bu detayı belirttim çünkü anlatacağım olayı yaşamamın sebebi bu iki faktör.
bir akşam ailecek bir alışveriş merkezine gittik. hepimizin malumu avmlerde yılbaşı zamanlarında kocaman yılbaşı ağaçları ve bunların çevresinde farklı boyutlarda hediye paketleri olur. bu yılbaşı ağacı bildiğimiz toplarla, ışıklarla degil minik minik çikolata paketleri, gofretler ve sekerlemeler ile süslenmişti. ben bu manzarayı görünce vuruldum tabi. tuttum kardeşimi kolundan sürükleye sürükleye ağacın yanina götürdüm. "bak" dedim "şimdi bu ağaçtan en güzel çikolataları toplayacağız tamam mı?" hayır deme şansı var mı, yok tabi. * bu sırada babam annemi bekliyor bir gözü bizim üstümüzde, biliyorum bakıyor bize ama ağaca tırmanmanın nesi kötü ki? kötü olsa uyarırlardı simdiye kadar.
evet ben o ağaca tırmanmak üzere ağaca sarıldım. tırmanma kuralları gereği ağaca zıpladım ve ellerim ayaklarımla ağaca sarıldım. önce küçük bir sarsıntı hissettim ve bir çikolata paketi kopardım. sonra ...
sonra ağaçla birlikte yere düştüm.*
etraf çığlık kıyamet bizim yanımıza geldi. kardeşim bağırıyor "yaşasın ben de toplayacağım " diye. ben bağırıyor ve ağlıyorum "en yukardaki çikolatayı toplayacağım " diye. bu sırada babam beni ağaçtan ayırmaya çalışıyor.*
her neyse ağaç kaldırıldı, ben ağaçtan ayrıldım, annem kardeşimi kucakladı, babam herkesten özür diledi zarar ziyanı karşıladı beni elimden tuttu ve klasik bir konuşma yaptı; işte her gördüğün ağaca tırmanılmaz, her çikolata senin olamaz, her istediğini yapamazsın vs...
babama hak verdim ve şöyle dedim. "tamam baba ama yeni yıl çikolatalarını nereden alacağız şimdi? "*
devamını gör...
evham
sebebi olmayan kaygı ve kuruntular olarak tanımlanır.
devamını gör...
sex education
yeni sezonu an itibarıyla bitirdiğim güzel ve keyifli dizidir. bu sezon hoşuma gitti tıpkı geçen sezon gibi.
bu dizi bence faydalı bir dizi. eğiten ve öğreten bir dizi. dersler çıkarmamızı sağlayan bir dizi. öyle çerezlik izleyelim keyif alalımdan ziyade başka konular var. o yüzden saygı duyuyorum güzel iş güzel yapım.
değindiği güzel konular var ve bu konulara değinilmesi gerekiyor. dizi bunu çok güzel yapıyor.
dizide değinilen birçok faydalı konu var mesela cinsellik konusu, cinsel sağlık konusu, gençlerin ve çocukların kendi vücutlarına yabancı olmaları, fobileri olması, kendini keşfetmek, aile eğitimi, aile ile cinsellik sohbeti gibi konular çok güzel anlatılıyor.
seksin keyif ve haz veren bir şey olduğunu ama kötü sonuçları olabileceğini anlatıyor. seks ve travmalar gibi konular gösteriliyor. çok başarılı buldum bu konuda.
dizide özellikle son sezonda yerleştirilen gıcık karakterler hoşuma gitti. türkiye'de yaşayan cahiller gibiydiler. evlatlarına kötü davrananlardan tutun seksi kötü bir şey zannedenlere kadar. sadece seks konusundan bahsedilmiyor. aile ve aile olmak gibi konuları aktarıyor.
dizide en başarılı ve yararlı bulduğum karakter otis'in annesi. müthiş diyalogları hem düşündürüyor hem öğretiyor.
dizide bulunan oyunculara gelirsek eh işte. bazılarının oyunculukları cidden çok kötü. bazı karakterler gereksiz ve saçma. bazı merak ettiğiniz karakterler ise az işlenmiş.
dizi ipuçları bırakmayı seviyor ama bıraktığı ipuçları çok basit. aptala anlatır gibi anlatıyor. hoş olmuyor.
mekan inanılmaz iyi neresi orası ulan deliler gibi orada yaşamak istiyorum çok güzel. çerezlik bir dizi ama sadece çerezlik değil. eğlenceli, öğretici iyi bir dizi. tavsiye ederim.
eric karakteri neden bu kadar libidosu yüksek anlamıyorum. ya kardeşim allahın nijeryasında nereden buldun o ortamları neden sevgilini aldatıyorsun manyak mısın sen. yapılır mı ulan o çocuğa yapılır mı.
son bölüm ve korse takan kız hikayesi çok hoşuma gitti duygulandım yahu. ilk bölümdeki penis ve vulva mevzusu başarılıydı. kendimizi tanıyıp vücudumuzun bize has ve özel olduğunu öğrenmeliyiz. kusursuz değiliz olamayız. adam karakterinin gelişimi çok iyi bu sezon çok sevdim. adam'ın babası da çok iyiydi. karısıyla sevişmelerine çok sevindim. yeni gelen müdür kötü karakter olarak iyiydi ama hikayesi biraz daha deşilse iyi olacaktı. öteki sezon mutlaka üzerine giderler. kötü kısımlar vardı ama iyi kısımlar daha fazlaydı.
bu dizi bence faydalı bir dizi. eğiten ve öğreten bir dizi. dersler çıkarmamızı sağlayan bir dizi. öyle çerezlik izleyelim keyif alalımdan ziyade başka konular var. o yüzden saygı duyuyorum güzel iş güzel yapım.
değindiği güzel konular var ve bu konulara değinilmesi gerekiyor. dizi bunu çok güzel yapıyor.
dizide değinilen birçok faydalı konu var mesela cinsellik konusu, cinsel sağlık konusu, gençlerin ve çocukların kendi vücutlarına yabancı olmaları, fobileri olması, kendini keşfetmek, aile eğitimi, aile ile cinsellik sohbeti gibi konular çok güzel anlatılıyor.
seksin keyif ve haz veren bir şey olduğunu ama kötü sonuçları olabileceğini anlatıyor. seks ve travmalar gibi konular gösteriliyor. çok başarılı buldum bu konuda.
dizide özellikle son sezonda yerleştirilen gıcık karakterler hoşuma gitti. türkiye'de yaşayan cahiller gibiydiler. evlatlarına kötü davrananlardan tutun seksi kötü bir şey zannedenlere kadar. sadece seks konusundan bahsedilmiyor. aile ve aile olmak gibi konuları aktarıyor.
dizide en başarılı ve yararlı bulduğum karakter otis'in annesi. müthiş diyalogları hem düşündürüyor hem öğretiyor.
dizide bulunan oyunculara gelirsek eh işte. bazılarının oyunculukları cidden çok kötü. bazı karakterler gereksiz ve saçma. bazı merak ettiğiniz karakterler ise az işlenmiş.
dizi ipuçları bırakmayı seviyor ama bıraktığı ipuçları çok basit. aptala anlatır gibi anlatıyor. hoş olmuyor.
mekan inanılmaz iyi neresi orası ulan deliler gibi orada yaşamak istiyorum çok güzel. çerezlik bir dizi ama sadece çerezlik değil. eğlenceli, öğretici iyi bir dizi. tavsiye ederim.
eric karakteri neden bu kadar libidosu yüksek anlamıyorum. ya kardeşim allahın nijeryasında nereden buldun o ortamları neden sevgilini aldatıyorsun manyak mısın sen. yapılır mı ulan o çocuğa yapılır mı.
son bölüm ve korse takan kız hikayesi çok hoşuma gitti duygulandım yahu. ilk bölümdeki penis ve vulva mevzusu başarılıydı. kendimizi tanıyıp vücudumuzun bize has ve özel olduğunu öğrenmeliyiz. kusursuz değiliz olamayız. adam karakterinin gelişimi çok iyi bu sezon çok sevdim. adam'ın babası da çok iyiydi. karısıyla sevişmelerine çok sevindim. yeni gelen müdür kötü karakter olarak iyiydi ama hikayesi biraz daha deşilse iyi olacaktı. öteki sezon mutlaka üzerine giderler. kötü kısımlar vardı ama iyi kısımlar daha fazlaydı.
devamını gör...
zayıf bağların gücü
stanford üniversitesinde profesör olan sosyolog mark granovetter tarafından yazılan ve kendisini üne kavuşturan çalışması "zayıf bağların gücü" makalesi çıkarımları açısından oldukça ilgi çekici. araştırmaya göre iş hayatında az ve yakın ilişkilerden ziyade çok sayıda insanla zayıf bağlar kurmak daha çok başarı getiriyor. sürekli aynı kişilerle görüşmenin sınırlı bir çevreye neden olacağını ve kişisel gelişim açısından insanı sınırlandırmasını neden olarak göstermiş. başka bir nedeni ise, sürekli görüştüğümüz insanlarla bir süre sonra aynı düşüncelere sahip olacağımız ve aynı şeyleri yapmaya neden olacağı için birbirinden farksız bir hayat çizgisi olacağı görülmüş. zayıf bağların gücüyle birçok kişiyle bağ kurulduğu için iletişimi de güçlendireceği belirlenmiş. bir bakıma her yerde adamım olsun. her alanda referansım olsun fikri de gizlice bize göz kırpıyor.
devamını gör...
gashadokuro
gashadokuro, japonca'da ''aç iskelet'' anlamına gelmektedir. japon mitolojisindeki doğa üstü varlıklardan (bu doğa üstü varlıklara yōkai denmektedir. gashadokuro, yōkai'lerin yurei denen bir nevi hayalet alt sınıfına mensuptur) biri olan gashadokuro insanlardan kat ve kat büyük bir iskelet şeklinde görünür. açlıktan veya savaşlarda ölen, gömülmeyen insanların iskeletlerinden -ruhlarından- oluştuğu söylenir. (toplu gömülmüş askerlerden oluştuğu da söylenir.) yani sıkıntılı ruhlar, bedenleri; hak ettiği cenaze törenini alamadığında bu yaratığı oluştururlar. ōdokuro da denen bu yaratıkların gecenin geç saatlerinde dolaştıkları söylenir. bu yüzden de gezginlerin peşinde görülen bu yaratık birine yaklaştığı zaman, dişlerini takırdattığı için ince bir çınlama sesi duyulur. kemik yapıları gereği normal bir şekilde yürüyemezler, genelde bükülerek ve sürünerek yaklaşırlar.
fiziksel olarak gözleri olabilir veya olmayabilir. olursa ikisi de ayrı yönlere bakar. çok sinirlendiklerinde vücutlarının alev aldığı söylenir ve dillerinin insan kanı ile kaplı olduğuna inanılır. isminden bahsetmiştik. etimolojik olarak gash; gıcırdama, çatırdama, tıkırdama anlamlarına gelen ''gachi gachi'' kelimesinden gelmektedir. odokuro da dev iskelet demektir. bu kombinasyon ile gashadokuro kelimesi elde edilir.
tılsımların bu yaratığa karşı etkili olduğu düşünülse de ölmüşlerin ruhundan meydana geldiği için yenilmezlik-görünmezlik özellikleri olduğu düşünülür. yakaladığı gezginin kafasını ısırır ve kanını içer. gashadokuro, bastırılmış öfkesi serbest kalana kadar avlanır ve sonra kemikleri buruşarak çöker. bu yaratıklar toplu ölümlerin oldukları yerlerde görüldükleri için günümüzde, kıtlıkların ve savaşların yaşandığı geçmiş zamanlara göre daha az görüldüklerine inanılır. bir kin ve nefret ile doğan bu yaratıklar, bu güce dönüşen hisleri kaybolana kadar avlanırlar. var oluş biçimleri düşünüldüğünde yaratıkların aç hayaletlerden meydana gelmeleri de bunu zaten destekler.
biraz da tarihine bakalım: gashadokuro'ya ait ilk kayıtlar günümüzden 1000 yıl öncesine, 10. yüzyıla dayanır. güçlü bir samuray olan taira no masakado, akrabaları tarafından tuzağa düşürülür. bunun intikamını almak adına masakado onlara şiddetle cevap verir; evlerini yakar ve birini öldürür. yenilgiden utanan bir akraba, yanına birliklerini de alıp masakado'yu düelloya çağırır. masakado, daha az askeri olmasına rağmen bundan da galip ayrılır. olaydan sonra imparatorluk mahkemesine çıkan samuray bir şekilde affedildi ve cezası hafifletildi. fakat mağlup taraftan biri olan yoshikane, intikam almak için 937'de masakado ile tekrar savaştı. yaralanan masakado kaçmaya çalıştı ve 939 yılında ''tengyō no ran'' adında küçük bir isyan çıkardı. başına ödül konan samuray 940 yılında öldürüldü. ve başı, ödül için kyoto'daki başkente getirildi. masakado'nun kızı takiyasha hime, ünlü ve güçlü bir büyücüydü. babasına yapılan saygısızlığı kaldıramadı ve masakado'nun sonunu getiren savaşta ölenlerden ilk gashadokuro'yu yaratı ve onu kyoto'da serbest bıraktı. masakado'nun kafası shibasaki'ye (sonunda tokyo olacak bir balıkçı kenti) getirilene kadar şehri yerle bir etti. masakado'nun kafası orada bir nevi yarı-tanrılaştı. günümüzde de tokyo imparatorluk sarayı yakınlarında bir mezarı vardır.
bu olay ünlü ukiyo-e sanatının son temsilcilerinden utagawa kuniyoshi tarafından da resmedilmiştir. takiyasha the witch and the skeleton spectre, eserinde masakado'nun kızı prensen takiyasha büyü ile iskeleti çağırmaktadır. fakat bu eserin efsane ile alakası olup olmadığını tartışanlar da vardır. hikayelerin 20. yüzyılın ikinci yarısında çoğalmaya başladığını ve yeterince inandırıcı olmadığını söyleyerek bu anlatıların kesinlikle bir efsane olduğunu söyleyenler de bulunur.
kaynakça ve daha fazlası: yabai.com, mythus.fandom.com, yokai.fandom.com, vikipedi, wikipedia, wikipedia - takiyasha the witch and the skeleton spectre, yokai.com
fiziksel olarak gözleri olabilir veya olmayabilir. olursa ikisi de ayrı yönlere bakar. çok sinirlendiklerinde vücutlarının alev aldığı söylenir ve dillerinin insan kanı ile kaplı olduğuna inanılır. isminden bahsetmiştik. etimolojik olarak gash; gıcırdama, çatırdama, tıkırdama anlamlarına gelen ''gachi gachi'' kelimesinden gelmektedir. odokuro da dev iskelet demektir. bu kombinasyon ile gashadokuro kelimesi elde edilir.
tılsımların bu yaratığa karşı etkili olduğu düşünülse de ölmüşlerin ruhundan meydana geldiği için yenilmezlik-görünmezlik özellikleri olduğu düşünülür. yakaladığı gezginin kafasını ısırır ve kanını içer. gashadokuro, bastırılmış öfkesi serbest kalana kadar avlanır ve sonra kemikleri buruşarak çöker. bu yaratıklar toplu ölümlerin oldukları yerlerde görüldükleri için günümüzde, kıtlıkların ve savaşların yaşandığı geçmiş zamanlara göre daha az görüldüklerine inanılır. bir kin ve nefret ile doğan bu yaratıklar, bu güce dönüşen hisleri kaybolana kadar avlanırlar. var oluş biçimleri düşünüldüğünde yaratıkların aç hayaletlerden meydana gelmeleri de bunu zaten destekler.
biraz da tarihine bakalım: gashadokuro'ya ait ilk kayıtlar günümüzden 1000 yıl öncesine, 10. yüzyıla dayanır. güçlü bir samuray olan taira no masakado, akrabaları tarafından tuzağa düşürülür. bunun intikamını almak adına masakado onlara şiddetle cevap verir; evlerini yakar ve birini öldürür. yenilgiden utanan bir akraba, yanına birliklerini de alıp masakado'yu düelloya çağırır. masakado, daha az askeri olmasına rağmen bundan da galip ayrılır. olaydan sonra imparatorluk mahkemesine çıkan samuray bir şekilde affedildi ve cezası hafifletildi. fakat mağlup taraftan biri olan yoshikane, intikam almak için 937'de masakado ile tekrar savaştı. yaralanan masakado kaçmaya çalıştı ve 939 yılında ''tengyō no ran'' adında küçük bir isyan çıkardı. başına ödül konan samuray 940 yılında öldürüldü. ve başı, ödül için kyoto'daki başkente getirildi. masakado'nun kızı takiyasha hime, ünlü ve güçlü bir büyücüydü. babasına yapılan saygısızlığı kaldıramadı ve masakado'nun sonunu getiren savaşta ölenlerden ilk gashadokuro'yu yaratı ve onu kyoto'da serbest bıraktı. masakado'nun kafası shibasaki'ye (sonunda tokyo olacak bir balıkçı kenti) getirilene kadar şehri yerle bir etti. masakado'nun kafası orada bir nevi yarı-tanrılaştı. günümüzde de tokyo imparatorluk sarayı yakınlarında bir mezarı vardır.
bu olay ünlü ukiyo-e sanatının son temsilcilerinden utagawa kuniyoshi tarafından da resmedilmiştir. takiyasha the witch and the skeleton spectre, eserinde masakado'nun kızı prensen takiyasha büyü ile iskeleti çağırmaktadır. fakat bu eserin efsane ile alakası olup olmadığını tartışanlar da vardır. hikayelerin 20. yüzyılın ikinci yarısında çoğalmaya başladığını ve yeterince inandırıcı olmadığını söyleyerek bu anlatıların kesinlikle bir efsane olduğunu söyleyenler de bulunur.
kaynakça ve daha fazlası: yabai.com, mythus.fandom.com, yokai.fandom.com, vikipedi, wikipedia, wikipedia - takiyasha the witch and the skeleton spectre, yokai.com
devamını gör...
iki insanın arasında bağ oluşmasını sağlayan şeyler
para. şu dünyada ilişkiler arası köprüyü paradan daha iyi kuran yok. yemişim sevgiyi saygıyı aşkı.
devamını gör...
anlatırken ağlarım diye anlatamadıklarımız
son 3 aydır yaşadıklarım. anlatamam da zaten sözlük. yazamam da. tüm hücrelerimle hissettiğim huzursuzluğu ve çaresizliği hangi kelimelerle anlatabilirim. ben de kendimi verdim buraya işte. iyi ki vardı burası. neyse ağlama evresine geçiş yapmadan keselim. kestik.
ekleme: ne kadar güzel insanlar var burada, portakallı şekerlemelerim benim.
ekleme: ne kadar güzel insanlar var burada, portakallı şekerlemelerim benim.
devamını gör...
muhlis berberoğlu
bir enstrümana, bir ton duygu yükleyen adam.
muhlis berberoğlu; 1995 sivas/şarkışla doğumlu. 4 yaşında bağlama ile tanışır ve yolculuğu başlar. izmir güzel sanatlar lisesi ardından, 9 eylül üniversitesi müzik bilimleri bölümünde eğitimine devam etmiştir.
bir insan duyguyu bir enstürmana nasıl yansıtır? virtüöz kime denir? esere nasıl özgün yorum getirilir? sorularının karşılığıdır.
2018 yılında sinan cem eroğlu ile “herdem” albümünü yaparlar. herdem; birlikte nefes almak anlamına gelir. dinlerken gerçekten birlikte nefes alırsınız. daha önceki yazılarımda, türkülerin bir kültürel miras olduğunu ve mutlaka gelecek nesillere aktarılması gerektiğini söylemişimdir. muhlis berberoğlu bu anlamıyla doğru kişidir. esntrümental dinletileri o kadar duygu yüklüdür ki, normal insan işi değildir. bir yetenekten daha fazlası, gerçek bir müzisyendir.
haklı bir sitem ile soruyorum;
kültür bakanlığı ne işe yarar? böyle bir değer ortada iken, senfoni orkestralarıyla birlikte performansla, sahip olduğumuz mirası dünyaya tanıtmak varken, kültür bakanlığı gerçekten ne iş yapar?
youtube’da videoları vardır. henüz izlemeyenler için öneririm. benim gibi enstrümental müziğe ilğiniz var ise, izleyin derim.
sözlerimizi son viedo paylaşımı olan, “bahçalarda mor meni” ve kapadokya görüntüleri ile bitirelim. esere girerken yaklaşık 3 dk taksim çalar. bu yazıyı yazarken, bir taraftan da dinliyorum. siz dinlerken ben bir kadeh drink alayım. başka türlü olmuyor.
bahçalarda mor meni,
yine üzüme düşürdün, muhlis sen beni.
buyrunuz;
muhlis berberoğlu; 1995 sivas/şarkışla doğumlu. 4 yaşında bağlama ile tanışır ve yolculuğu başlar. izmir güzel sanatlar lisesi ardından, 9 eylül üniversitesi müzik bilimleri bölümünde eğitimine devam etmiştir.
bir insan duyguyu bir enstürmana nasıl yansıtır? virtüöz kime denir? esere nasıl özgün yorum getirilir? sorularının karşılığıdır.
2018 yılında sinan cem eroğlu ile “herdem” albümünü yaparlar. herdem; birlikte nefes almak anlamına gelir. dinlerken gerçekten birlikte nefes alırsınız. daha önceki yazılarımda, türkülerin bir kültürel miras olduğunu ve mutlaka gelecek nesillere aktarılması gerektiğini söylemişimdir. muhlis berberoğlu bu anlamıyla doğru kişidir. esntrümental dinletileri o kadar duygu yüklüdür ki, normal insan işi değildir. bir yetenekten daha fazlası, gerçek bir müzisyendir.
haklı bir sitem ile soruyorum;
kültür bakanlığı ne işe yarar? böyle bir değer ortada iken, senfoni orkestralarıyla birlikte performansla, sahip olduğumuz mirası dünyaya tanıtmak varken, kültür bakanlığı gerçekten ne iş yapar?
youtube’da videoları vardır. henüz izlemeyenler için öneririm. benim gibi enstrümental müziğe ilğiniz var ise, izleyin derim.
sözlerimizi son viedo paylaşımı olan, “bahçalarda mor meni” ve kapadokya görüntüleri ile bitirelim. esere girerken yaklaşık 3 dk taksim çalar. bu yazıyı yazarken, bir taraftan da dinliyorum. siz dinlerken ben bir kadeh drink alayım. başka türlü olmuyor.
bahçalarda mor meni,
yine üzüme düşürdün, muhlis sen beni.
buyrunuz;
devamını gör...
mansur yavaş'ın 3 mayıs türkçülük gününü kutlaması
#uyandırma servisi
dünyada 'türkçülük günü' diye birşey yok. türkiye siyasi tarihi için önemli bir gündür. sabahattin ali hüseyin nihal atsız'ı ve beraberinde 22 siyasetçi yazarı ırkçılık-turancılık suçlamasıyla dava eder. 26 nisan 1944'te ankara'da başlayan ilk celseye dönemin öfkeli gençleri de seyirci olarak katılır. mahkeme, 3 mayıs 1944'e ertelenir.
mahkeme salonundaki öfkeli gençler tıpkı bugün de olduğu gibi fişlenip polis gücüyle dövülür. üsteğmen rütbesiyle gösterilere katılan alparslan türkeş bu durumu ""3 mayıs günü heyecanla sokağa fırlayan gençler kıyasıya dövüldüler" der.
peki nedir bu turancılık - türkçülük ilkeleri;
- emre mutlak itaat gerekir. disiplinsiz insanlarla bu dava yürümez. her konuda örnek (ideal) türklerle davamız yürür.
- türkler özüne dönmelidir. çok çalışmalıdır, türk türkü kayırmalıdır.
- dokuz ışık, türk'ün ülküsüdür.
- insanlığın en şerefli ailesi (ırkı) türklerdir.
- ülkücüler (kendilerine böyle diyorlar), ne uşak olurlar ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı hedeflerler. ülkücüler, şerefli türk bayrağının taşıyıcılarıdır.
- türk'ün en büyük yeteneği teşkilatlanma yeteneğidir. teşkilatlar kurulacak.
- fikir, iman, ülkü... bir türkün yaşamsal gayesi ve ebedi aşkıdır.
- ülküsüz insan çamur gibidir. ona ruh üflenmemiştir.
- türk töresi, türkün ayrılmaz parçasıdır.
- hürriyetin tek garantisi mülkiyettir (devlettir).
- ahlakımızın temeli müslümanlık ve türklüktür.
- bölünme kabul edilemez. büyük türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz.
yukarıdaki ilkelerin çoğu alparslan türkeş'e aittir. bazen mustafa kemal atatürk'ün de fikirleri benimsenmiştir. bu çok pragmatiktir ve iki yüzlülüktür. alparslan türkeş'in dokuz ışık doktrini olarak bilinen ülkücülüğün ilkeleri milliyetçi hareket partisi'nin parti programı olmuştur.
dokuz ışık doktrini, temelinde çarpıktır. apollonik bir ismi vardır. kültür tarihi açısından bakıldığında türk kültürü-mitolojisi hakkında hiçbir şey bilmedikleri ortadadır. bu korkuları 'küresel' sisteme anti tez olarak 'tam kapanma, tek ırk' gibi mussolini faşizanlığı derecesinde ilkelerle dile getirilmektedir. ama vikipedi'yi açıp okursanız 'türk kürt kardeştir; faşizm, marksist kapitalizmin dejenere olan bir yoludur" gibi söylemler var.
yani bi şu tezlere bak bir de şimdi ki mhp'nin haline. akp gibi vasıfsızlar partisi nasıl bunca organizasyonu yaptı? ak parti, tam bir askeri örgüttür. fişleme yapıyor, ajanlık yapıyor, ayasofya'yı cami yapıyor, rüşvet ve karapara aklama var, sosyal yardım adı altında kendi yandaşlarını besliyor, ne tesadüf ki alparslan türkeş'in bütün tezlerinin anti tezi akp.
alparslan türkeş, önce türkçülük sonra islam diyor; akp önce din kardeşliği diyor.
türkeş, önce köylüler kalkındırılmalı diyor; akp tarım bakanı şirket danışmanı çöıkıyor. tarım arazileri peşkeş çekiliyor, çiftçi borçlandırılıyor, çiftçinin su ihtiyacını karşılayan derelere hes barajları kuruluyor, çifçiye su sayacı takılıyor.
türkeş, sanayileşmeliyiz diyor; akp var olan fabrikalarımızı da satıyor.
türkeş, türk töresi diyor; akp şeriat diyor.
türkeş, bölünme kabul edilemez türk ve kürt kardeştir diyor; akp başkanı bop eş başkanıyım diyor.
isme bak 'dokuz ışık' tam bir apollonik isim. apollon kim? klasisizm de güneş tanrısı.
derdi türklük olan biri kendi doktrinine, niye batı toplumunun derinden bağlandığı grek mitolojisine atfen bir isim seçer ki. askerlikle sembolizm çok önemlidir. batılılar neden ürettikleri rokete grek mitolojisinden isim veriyor? çünkü herifin özü bu. uzaya atılan ilk roketin adı ne? apollo değil mi?
türk roketlerinin, tanklarının ismi nedir? pars, kaplan, atmaca değil mi? nerde yaşar bu hayvanlar? batı'da yaşamaz mesela.
ak partinin sembolü ne? ampül ya ampul. ampulü kim keşfetti edison değil mi? siz hiç tesla ve edisonu fonlayan jp morgan diye birini duydunuz mu? (bkz: john pierpont morgan)
hani sürekli ekonomik krizler çıkartan, altın fiyatlarında manipülasyon yapan londranın en zengin finans kurumu.
tesla, etrafı aydınlatacak bir icat yapıyor. morgan diyor ki, bunu neresine sayaç takıcaz? tesla'nın projelerini desteklemeyi bırakıyor, hatta kendisine destek bulamasın diye piyasayı domine ediyor, teslayı yalnızlaştırıyor. bugün tesla kimin markası? elon musk'ın değil mi? elon musk'ı kim fonluyor? jp morgan değil, abd'nın teknoloji daire başkanlığı fonluyor. elektrik bağımlılığı üzerine çok büyük bir savaş dönüyor londra bankerleri ile ulsu devletler arasında.
gelelim edison'a. ampulü keşfediyor, sayaç da takılabiliyor kablonun ucuna, tam jp morgan'ın istediği sistem. ama ampüller tükenmiyor. herkes 2 veya 3 tane alıyor ömür boyu kullanıyor. dönemin elektrik şirketleriyle toplantı yapıyorlar; planlı eskitme sistemini devreye koyuyorlar. tesla'nın modeli kablosuzdu, sayaç takılamıyordu, büyüktü, halka satılamazdı. bugün bizim kulağımıza yeni gelen 'kablosuz şarj teknolojisi' yaklaşık 180 yıl önce tesla'nın keşfidir.
kendisine bilim insanıyım diyen bu beyaz yakalar boşuna çalışıyor. dünya'da keşfedilecek çok az şey kaldı; mikroskobik dünya, su altı araştırmaları, genetik ve ölümsüzlük ve kozmoz-uzay araştırmaları tam gaz devam ediyor. her datum veritabanından anahtar kelimelerle bulunup çıkarılıyor, önümüze geliyor. artık hekimler bile kendilerini 'teknisyen' olarak hissediyor. hekimlik hani en büyük sanattı?
teknoloji içimizdeki doğa sevgisini ve sanatçı kişiliği yok ediyor. bu yüzden saçma salak ideolojiler uyduruyoruz ve sanki dünya'daki tek gerçek bu ideolojiymiş gibi ona bağlanıyoruz. dünya'da başka bir savaş var. artık cephe savaşları yok; toplumlar intihar ettiriliyor artık. bak japonya'ya. abd, neden atom bombası attı japonya'ya. büyük bir kin ve nefret var asyalılara ve afrikalılara. nerden geliyor bu kin-ırkçılık? antikçağ'dan beri batı toplumlarının içine işleyen kölelik kurumundan.
türkler'de kölelik sistemi var mı? yok tabi ki de. o yüzden biz batı'lı olamıyoruz. -mış gibi yapıyoruz. alparslan türkeş de -mış gibi yapıyor. arada kalmış. batı ülkeleri gibi teknolojik olarak gelişmek istiyor ama bir yandan da islamiyeti savunuyor. o maya tutar mı? tutmaz.
batı'da ne oldu? re-naissance yani latin dillerinde re- eki ne demektir? tekrar, döngü demektir. o zaman rönesans nedir? bugün islam dünya'sı diye zorlama bir tabirle üzerine konulmak istenen fars bilgi mirasıdır, iskenderiye kütüphanesidir, antikçağ'ın bilgi ve kültür merkezi sümer-babil-iran'dır, zerdüştlüktür değil mi? (bkz: ardavirafname)
ama modern batılılar antik yunanlara babilden geçen bilgiyi özümser, öyle kabul eder. klasisizm diyoruz buna, neden? klasik demek bir şeyin zirve noktasıdır çünkü.
peki teknoloji napıyordu sanatı öldürüyordu? kubizm akımı niye çıktı? fotoğraf makinesi icat olundu. her şeyi gerçekçi, gölgeli bir şekilde çizen naturalist sanat bitti, kubizm çıktı. niye? çünkü kubizm de cisimlerin şekilleri çarpıktır; fotoğraf makinelerinin çekemeyeceği bir görüntüdür değil mi?
başlarım türkçülüğünüze be. uyanın biraz. türkler hala kültür tarihi konusunda batılı kaynaklara muhtaç. mustafa kemal atatürk bunu gördüğü için türk tarih kurumunu ve türk dil kurumunu kurmuş.
ne bizansı, ne osmanlısı? senin kültür tarihin taaa sümere kadar gidiyor. en eski türk yazısı tamgalardır. millet yazıya geçmemişken sen tamgalarla mülkiyet hakkını koruyordun. hem de batılılar gibi çit çekerek bahçe yaparak değil; büyük bir kayanın üzerine ailenin tamgasını kazıyordun.
ben şu cahil halimle üsteğmen alparslan türkeş'ten daha iyi ülküler üretebiliyorum, kabul edin.
dünyada 'türkçülük günü' diye birşey yok. türkiye siyasi tarihi için önemli bir gündür. sabahattin ali hüseyin nihal atsız'ı ve beraberinde 22 siyasetçi yazarı ırkçılık-turancılık suçlamasıyla dava eder. 26 nisan 1944'te ankara'da başlayan ilk celseye dönemin öfkeli gençleri de seyirci olarak katılır. mahkeme, 3 mayıs 1944'e ertelenir.
mahkeme salonundaki öfkeli gençler tıpkı bugün de olduğu gibi fişlenip polis gücüyle dövülür. üsteğmen rütbesiyle gösterilere katılan alparslan türkeş bu durumu ""3 mayıs günü heyecanla sokağa fırlayan gençler kıyasıya dövüldüler" der.
peki nedir bu turancılık - türkçülük ilkeleri;
- emre mutlak itaat gerekir. disiplinsiz insanlarla bu dava yürümez. her konuda örnek (ideal) türklerle davamız yürür.
- türkler özüne dönmelidir. çok çalışmalıdır, türk türkü kayırmalıdır.
- dokuz ışık, türk'ün ülküsüdür.
- insanlığın en şerefli ailesi (ırkı) türklerdir.
- ülkücüler (kendilerine böyle diyorlar), ne uşak olurlar ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı hedeflerler. ülkücüler, şerefli türk bayrağının taşıyıcılarıdır.
- türk'ün en büyük yeteneği teşkilatlanma yeteneğidir. teşkilatlar kurulacak.
- fikir, iman, ülkü... bir türkün yaşamsal gayesi ve ebedi aşkıdır.
- ülküsüz insan çamur gibidir. ona ruh üflenmemiştir.
- türk töresi, türkün ayrılmaz parçasıdır.
- hürriyetin tek garantisi mülkiyettir (devlettir).
- ahlakımızın temeli müslümanlık ve türklüktür.
- bölünme kabul edilemez. büyük türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz.
yukarıdaki ilkelerin çoğu alparslan türkeş'e aittir. bazen mustafa kemal atatürk'ün de fikirleri benimsenmiştir. bu çok pragmatiktir ve iki yüzlülüktür. alparslan türkeş'in dokuz ışık doktrini olarak bilinen ülkücülüğün ilkeleri milliyetçi hareket partisi'nin parti programı olmuştur.
dokuz ışık doktrini, temelinde çarpıktır. apollonik bir ismi vardır. kültür tarihi açısından bakıldığında türk kültürü-mitolojisi hakkında hiçbir şey bilmedikleri ortadadır. bu korkuları 'küresel' sisteme anti tez olarak 'tam kapanma, tek ırk' gibi mussolini faşizanlığı derecesinde ilkelerle dile getirilmektedir. ama vikipedi'yi açıp okursanız 'türk kürt kardeştir; faşizm, marksist kapitalizmin dejenere olan bir yoludur" gibi söylemler var.
yani bi şu tezlere bak bir de şimdi ki mhp'nin haline. akp gibi vasıfsızlar partisi nasıl bunca organizasyonu yaptı? ak parti, tam bir askeri örgüttür. fişleme yapıyor, ajanlık yapıyor, ayasofya'yı cami yapıyor, rüşvet ve karapara aklama var, sosyal yardım adı altında kendi yandaşlarını besliyor, ne tesadüf ki alparslan türkeş'in bütün tezlerinin anti tezi akp.
alparslan türkeş, önce türkçülük sonra islam diyor; akp önce din kardeşliği diyor.
türkeş, önce köylüler kalkındırılmalı diyor; akp tarım bakanı şirket danışmanı çöıkıyor. tarım arazileri peşkeş çekiliyor, çiftçi borçlandırılıyor, çiftçinin su ihtiyacını karşılayan derelere hes barajları kuruluyor, çifçiye su sayacı takılıyor.
türkeş, sanayileşmeliyiz diyor; akp var olan fabrikalarımızı da satıyor.
türkeş, türk töresi diyor; akp şeriat diyor.
türkeş, bölünme kabul edilemez türk ve kürt kardeştir diyor; akp başkanı bop eş başkanıyım diyor.
isme bak 'dokuz ışık' tam bir apollonik isim. apollon kim? klasisizm de güneş tanrısı.
derdi türklük olan biri kendi doktrinine, niye batı toplumunun derinden bağlandığı grek mitolojisine atfen bir isim seçer ki. askerlikle sembolizm çok önemlidir. batılılar neden ürettikleri rokete grek mitolojisinden isim veriyor? çünkü herifin özü bu. uzaya atılan ilk roketin adı ne? apollo değil mi?
türk roketlerinin, tanklarının ismi nedir? pars, kaplan, atmaca değil mi? nerde yaşar bu hayvanlar? batı'da yaşamaz mesela.
ak partinin sembolü ne? ampül ya ampul. ampulü kim keşfetti edison değil mi? siz hiç tesla ve edisonu fonlayan jp morgan diye birini duydunuz mu? (bkz: john pierpont morgan)
hani sürekli ekonomik krizler çıkartan, altın fiyatlarında manipülasyon yapan londranın en zengin finans kurumu.
tesla, etrafı aydınlatacak bir icat yapıyor. morgan diyor ki, bunu neresine sayaç takıcaz? tesla'nın projelerini desteklemeyi bırakıyor, hatta kendisine destek bulamasın diye piyasayı domine ediyor, teslayı yalnızlaştırıyor. bugün tesla kimin markası? elon musk'ın değil mi? elon musk'ı kim fonluyor? jp morgan değil, abd'nın teknoloji daire başkanlığı fonluyor. elektrik bağımlılığı üzerine çok büyük bir savaş dönüyor londra bankerleri ile ulsu devletler arasında.
gelelim edison'a. ampulü keşfediyor, sayaç da takılabiliyor kablonun ucuna, tam jp morgan'ın istediği sistem. ama ampüller tükenmiyor. herkes 2 veya 3 tane alıyor ömür boyu kullanıyor. dönemin elektrik şirketleriyle toplantı yapıyorlar; planlı eskitme sistemini devreye koyuyorlar. tesla'nın modeli kablosuzdu, sayaç takılamıyordu, büyüktü, halka satılamazdı. bugün bizim kulağımıza yeni gelen 'kablosuz şarj teknolojisi' yaklaşık 180 yıl önce tesla'nın keşfidir.
kendisine bilim insanıyım diyen bu beyaz yakalar boşuna çalışıyor. dünya'da keşfedilecek çok az şey kaldı; mikroskobik dünya, su altı araştırmaları, genetik ve ölümsüzlük ve kozmoz-uzay araştırmaları tam gaz devam ediyor. her datum veritabanından anahtar kelimelerle bulunup çıkarılıyor, önümüze geliyor. artık hekimler bile kendilerini 'teknisyen' olarak hissediyor. hekimlik hani en büyük sanattı?
teknoloji içimizdeki doğa sevgisini ve sanatçı kişiliği yok ediyor. bu yüzden saçma salak ideolojiler uyduruyoruz ve sanki dünya'daki tek gerçek bu ideolojiymiş gibi ona bağlanıyoruz. dünya'da başka bir savaş var. artık cephe savaşları yok; toplumlar intihar ettiriliyor artık. bak japonya'ya. abd, neden atom bombası attı japonya'ya. büyük bir kin ve nefret var asyalılara ve afrikalılara. nerden geliyor bu kin-ırkçılık? antikçağ'dan beri batı toplumlarının içine işleyen kölelik kurumundan.
türkler'de kölelik sistemi var mı? yok tabi ki de. o yüzden biz batı'lı olamıyoruz. -mış gibi yapıyoruz. alparslan türkeş de -mış gibi yapıyor. arada kalmış. batı ülkeleri gibi teknolojik olarak gelişmek istiyor ama bir yandan da islamiyeti savunuyor. o maya tutar mı? tutmaz.
batı'da ne oldu? re-naissance yani latin dillerinde re- eki ne demektir? tekrar, döngü demektir. o zaman rönesans nedir? bugün islam dünya'sı diye zorlama bir tabirle üzerine konulmak istenen fars bilgi mirasıdır, iskenderiye kütüphanesidir, antikçağ'ın bilgi ve kültür merkezi sümer-babil-iran'dır, zerdüştlüktür değil mi? (bkz: ardavirafname)
ama modern batılılar antik yunanlara babilden geçen bilgiyi özümser, öyle kabul eder. klasisizm diyoruz buna, neden? klasik demek bir şeyin zirve noktasıdır çünkü.
peki teknoloji napıyordu sanatı öldürüyordu? kubizm akımı niye çıktı? fotoğraf makinesi icat olundu. her şeyi gerçekçi, gölgeli bir şekilde çizen naturalist sanat bitti, kubizm çıktı. niye? çünkü kubizm de cisimlerin şekilleri çarpıktır; fotoğraf makinelerinin çekemeyeceği bir görüntüdür değil mi?
başlarım türkçülüğünüze be. uyanın biraz. türkler hala kültür tarihi konusunda batılı kaynaklara muhtaç. mustafa kemal atatürk bunu gördüğü için türk tarih kurumunu ve türk dil kurumunu kurmuş.
ne bizansı, ne osmanlısı? senin kültür tarihin taaa sümere kadar gidiyor. en eski türk yazısı tamgalardır. millet yazıya geçmemişken sen tamgalarla mülkiyet hakkını koruyordun. hem de batılılar gibi çit çekerek bahçe yaparak değil; büyük bir kayanın üzerine ailenin tamgasını kazıyordun.
ben şu cahil halimle üsteğmen alparslan türkeş'ten daha iyi ülküler üretebiliyorum, kabul edin.
devamını gör...
keltler
kendime nedense oldukça yakın bulduğum avrupa'nın 4 kadim halkından* biridir. ve hatta hatırlarım küçükken kelt müziği duyduğumda donup kalırdım. 7 ceddi kuzeyli biri olarak lan acaba? diyorum bazen.* zaten yukarıdaki girilerde de oldukça ayrıntılı bahsedilmiş ama ben de çok kısaca biraz bahsetmek istiyorum kendilerinden.
keltlerin anayurdunun şimdiki ankara'nın da içinde bulunduğu galatya bölgesi olduğu söyleniyor ve göç yolları üzerinde karadeniz kıyıları bulunuyor.* buradan da şimdiki fransa, britanya ve irlanda'ya göç etmişlerdir. tıpkı türkler gibi göçebe ve savaşçıdırlar.
kelt, antik yunancada keltoi, latincede celtae olarak geçer ve kelime olarak cesur anlamına gelir. keltlerde din oldukça önemli bir yere sahiptir (bkz: druid). kedileri de kutsal kabul ederlerdi ve onlara karşı korku ve aşırı saygı beslerlerdi. pagan bir anlayışa sahiptiler. bazen kedileri dini törenlerde kurban ettikleri de yazmakta. keltlerin oldukça vahşi ve sert bir halk olduğu söylenmekte. kültürlerinde ejderha önemli bir tutar.
günümüzde loreena mckennitt, kelt müziği denilince akla gelen ilk isimlerdendir. aynı zamanda james horner'da eserlerinde keltik melodiler kullanmasıyla bilinir.
örnek bir kelt müziği (biraz savaşçı olanlarından bu)
bu da loreena mckennitt'ten
keltlerin anayurdunun şimdiki ankara'nın da içinde bulunduğu galatya bölgesi olduğu söyleniyor ve göç yolları üzerinde karadeniz kıyıları bulunuyor.* buradan da şimdiki fransa, britanya ve irlanda'ya göç etmişlerdir. tıpkı türkler gibi göçebe ve savaşçıdırlar.
kelt, antik yunancada keltoi, latincede celtae olarak geçer ve kelime olarak cesur anlamına gelir. keltlerde din oldukça önemli bir yere sahiptir (bkz: druid). kedileri de kutsal kabul ederlerdi ve onlara karşı korku ve aşırı saygı beslerlerdi. pagan bir anlayışa sahiptiler. bazen kedileri dini törenlerde kurban ettikleri de yazmakta. keltlerin oldukça vahşi ve sert bir halk olduğu söylenmekte. kültürlerinde ejderha önemli bir tutar.
günümüzde loreena mckennitt, kelt müziği denilince akla gelen ilk isimlerdendir. aynı zamanda james horner'da eserlerinde keltik melodiler kullanmasıyla bilinir.
örnek bir kelt müziği (biraz savaşçı olanlarından bu)
bu da loreena mckennitt'ten
devamını gör...
fonksiyonlar kuramı
f(x) = allah'ım neydi günahım.
f'(x)= günahım neydi allah'ım.
düzeltme: normalde 2. sinde f'in üzerinde -1 olması lazım ama halledemedim orayı. öyleymiş gibi görün.
f'(x)= günahım neydi allah'ım.
düzeltme: normalde 2. sinde f'in üzerinde -1 olması lazım ama halledemedim orayı. öyleymiş gibi görün.
devamını gör...
israil
dünyayı parmağında oynatan devlet.. onu devlet olarak ilk tanıyan da türkiye.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin
önemli birine benzeyen bir zat olduğunu düşündüğüm kişi.
devamını gör...
geceye bir 90'lar şarkısı bırak
sonat bağcan-nereye gidiyorsun.
devamını gör...
7 mayıs 2021 sosyal medya fenomenlerine gelen reklam düzenlemesi
özellikle de influencerların kapağını bile açmadıkları ürünleri, insanların sağlığıyla oynayacak şekilde tanıtmasını engelleyecek bir düzenleme.
son dönemlerde popüler olma çabaları ve kazançlarıyla dikkat çeken sosyal medya fenomenleri için reklam düzenlemesi geldi.
fenomenler, henüz denemedikleri bir ürüne ilişkin, onaylama anlamına gelecek şekilde paylaşım yapamayacak. bir üründen bahsederken mevzuata aykırı şekilde sağlık özelliğini vurgulayamayacak, ispatı mümkün olmayan iddialarda bulunmayacak. fenomenler doktor, diş hekimi, veteriner aracılığıyla ürün tanıtımı yapamayacak. hediye edilmiş bir giysi veya ayakkabıyı satın almış gibi yapamayacak. reklam yaparken görsel filtre veya efekt kullanırsa bunu belirtmek zorunda olacak.
ticaret bakanlığı, 'sosyal medya fenomeni' olarak bilinen 'sosyal medya etkileyicilerinin' uyacakları kurallarla ilgili kılavuz hazırladı.
milliyet'ten mithat yurdakul'un haberine göre, sosyal medya etkileyicisi (fenomeni) aracılığıyla yapılan reklamlar, ayırt edilebilir nitelikte olacak. sosyal medyada sesli, yazılı ve görsel olarak örtülü reklam yapılamayacak.
buradan
son dönemlerde popüler olma çabaları ve kazançlarıyla dikkat çeken sosyal medya fenomenleri için reklam düzenlemesi geldi.
fenomenler, henüz denemedikleri bir ürüne ilişkin, onaylama anlamına gelecek şekilde paylaşım yapamayacak. bir üründen bahsederken mevzuata aykırı şekilde sağlık özelliğini vurgulayamayacak, ispatı mümkün olmayan iddialarda bulunmayacak. fenomenler doktor, diş hekimi, veteriner aracılığıyla ürün tanıtımı yapamayacak. hediye edilmiş bir giysi veya ayakkabıyı satın almış gibi yapamayacak. reklam yaparken görsel filtre veya efekt kullanırsa bunu belirtmek zorunda olacak.
ticaret bakanlığı, 'sosyal medya fenomeni' olarak bilinen 'sosyal medya etkileyicilerinin' uyacakları kurallarla ilgili kılavuz hazırladı.
milliyet'ten mithat yurdakul'un haberine göre, sosyal medya etkileyicisi (fenomeni) aracılığıyla yapılan reklamlar, ayırt edilebilir nitelikte olacak. sosyal medyada sesli, yazılı ve görsel olarak örtülü reklam yapılamayacak.
buradan
devamını gör...

