en iyi haber kanalı ödülünü a haber'in kazanması
haberi a haberden verdilerse inanmayın...
devamını gör...
safderun
kalbi temiz olduğu için herkesi kendisi gibi sanan, kolayca kanan ve çabuk aldanan kişilere verilen isimdir.
devamını gör...
türklerin başarılı olduğu alanlar
devamını gör...
yazarların bugün kendilerinde fark ettikleri şeyler
ne kadar harika ve mükemmel bir insan olduğumu farkettim. yani yüce mevlam melek yaratıcakmış derken beni yaratmış o derece. tüm gün oturup ne kadar harika bi insan olduğumu falan düşündüm. aynen böyle oldu.
devamını gör...
harry potter'daki büyüler
obliviate : hafıza silme büyüsü. favori büyümdür. kötü bir şey yaşadığımda keşke yapabilsem diyorum. bir de eski sevgilimi hatırladığım anlarda yapabilirsem işlerime daha iyi odaklanacağım. hermione lütfen yardım et.
devamını gör...
namuslu erkek yetiştiremeyen anne sorunsalı
kim ne derse desin bir anne kız çocuğuna namus konusunda ne kadar duyarlı davranıyorsa erkek çocuğuna da aynı şekilde davranmalidir .
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
baylar bayanlar;
merdivenden kayanlar...
merdivenden kayıp da
sekiz takla atanlar...
toplanın etrafımıza! bu akşam bir kez daha, farklı bir konuyla karşınızda olacağız. sevgili piyanist'in de bahsettiği gibi, konumuz yapay zekâ ve aşk. umuyoruz ki değineceğimiz konular ilginizi çeker ve teknolojik tekillik denen potansiyel belanın kapımızda olduğu şu günlerde, gelecekte müstakbel sevgili adaylarımız olan robotların hayatımızdaki yerine dair fikir alışverişlerimizi keyifle dinlersiniz.
akşama bekliyoruz, unutmayın!..
merdivenden kayanlar...
merdivenden kayıp da
sekiz takla atanlar...
toplanın etrafımıza! bu akşam bir kez daha, farklı bir konuyla karşınızda olacağız. sevgili piyanist'in de bahsettiği gibi, konumuz yapay zekâ ve aşk. umuyoruz ki değineceğimiz konular ilginizi çeker ve teknolojik tekillik denen potansiyel belanın kapımızda olduğu şu günlerde, gelecekte müstakbel sevgili adaylarımız olan robotların hayatımızdaki yerine dair fikir alışverişlerimizi keyifle dinlersiniz.
akşama bekliyoruz, unutmayın!..
devamını gör...
17 gün kapalı kaldık ama ne oldu sorunsalı
yedik, içtik, hesabı da biz ödedik...
devamını gör...
dönersen ıslık çal
güneşin bile herkese eşit dağıtılmadığı bir dünya. farklıysan, ya da güçsüz, karanlığa, gözün görmeyeceği yerlere itiliyorsun. ne acı.
devamını gör...
ngugi wa thiong'o
1938 doğumlu kenyalı yazar. başlıkta karakter kuralından dolayı ismini türkçe karakterlerle yazdım. gerçek ismi ngũgĩ wa thiong'o , vaftiz ismi ise james ngugi. kendisiyle ne yazık ki yeni tanıştım. mizahına, hayal gücüne, yazımına, akıcılığına hayran kaldım. popüler yazarlara daldığımızda maalesef bu tür yazarları okuma fırsatını kaçırabiliyoruz.
kendisi de bir düşünce suçundan mahkum olan bir yazar. daniel arap moi ‘nin yönettiği bir ülkede bu suçla itham edilmesi çok normaldi. uluslararası af örgütü’nce de düşünce mahkumu kabul edilen yazar, hapisten çıktıktan sonra ülkeyi terketmiştir. ama içinde hep vatan hasreti kalmasından dolayı, bir süre ingilizce eserler vermiş , sonrasında kendi dilinde ( gikuyu dili) eser vereceğini belirtmiştir. kolonileşme karşıtlığını eserlerinde de yansıtmış ve bu nedenledir ki kendi dilini kullanmakta ısrar etmiştir. ama bir röportajında:
bütün kitaplarımın konusu kenya’da geçiyor, ancak bir tanesini oradayken yazabildim.” demiştir. o bir tanesini de ironik bir şekilde kenya’da bir hapishanede tuvalet kağıdının üzerine yazmıştır
aslında bu özgürlük kanı aile genlerinde de vardır. ingiliz sömürgesine karşı üvey kardeşi ‘kenya toprak ve özgürlük ordusu’nda yer almış; mau mau isyanında kardeşi öldürülmüş ve annesi işkence görmüştür.
yazarın eserleri portföyünde oyunlar, denemeler, eleştiriler, öyküler yer almaktadır; ‘weep not,child’ adlı eseri onun ilk romanıdır. bu roman aynı zamanda bir ilktir: doğu afrikalı bir yazar tarafından yayımlanan ilk ingilizce roman. sonraki romanı ‘the river between’, ve ondan sonraki ‘a grain wheat’. sonraki eserlerini kendi dilinde yazmayı tercih etti ama ngaahika ndeenda (ı will marry when ı want) adlı eserinde siyasi eleştirileri onu hedef tahtası yaptı ve tutuklandı. 1982’den sonra ingiltere’ye sürgün edildi ve 1989’da abd’ye göç etti. şu an okuduğum kitabı ‘kargalar büyücüsü’ nde de esprili bir dille aslında ülkesindeki diktatörlüğü eleştirmektedir. ama şu an okuduğum kitabı daha yeni bir tarih olan 2006 yılına ait. onunla ilgili bitirince uzun uzun yazacağım.
yazar sürgün süresi 2004’te bitince ülkesi kenya’ya bir aylık bir gezi organize etmiş. ancak daha bir hafta dolmadan evi soyulmuş ve eşi tecavüze uğramıştır. kendisine göre bu saldırının amacı siyasi olup, hırsızlık sadece maskeydi. sonrasında apar topar amerika’ya döndü ve hala orada yaşamaktadır.
yazar aynı zamanda yale üniversitesi’nde öğretim üyeliği , new york üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat ve performans çalışmaları dalında profesörlük yaptı.
kendisi de bir düşünce suçundan mahkum olan bir yazar. daniel arap moi ‘nin yönettiği bir ülkede bu suçla itham edilmesi çok normaldi. uluslararası af örgütü’nce de düşünce mahkumu kabul edilen yazar, hapisten çıktıktan sonra ülkeyi terketmiştir. ama içinde hep vatan hasreti kalmasından dolayı, bir süre ingilizce eserler vermiş , sonrasında kendi dilinde ( gikuyu dili) eser vereceğini belirtmiştir. kolonileşme karşıtlığını eserlerinde de yansıtmış ve bu nedenledir ki kendi dilini kullanmakta ısrar etmiştir. ama bir röportajında:
bütün kitaplarımın konusu kenya’da geçiyor, ancak bir tanesini oradayken yazabildim.” demiştir. o bir tanesini de ironik bir şekilde kenya’da bir hapishanede tuvalet kağıdının üzerine yazmıştır
aslında bu özgürlük kanı aile genlerinde de vardır. ingiliz sömürgesine karşı üvey kardeşi ‘kenya toprak ve özgürlük ordusu’nda yer almış; mau mau isyanında kardeşi öldürülmüş ve annesi işkence görmüştür.
yazarın eserleri portföyünde oyunlar, denemeler, eleştiriler, öyküler yer almaktadır; ‘weep not,child’ adlı eseri onun ilk romanıdır. bu roman aynı zamanda bir ilktir: doğu afrikalı bir yazar tarafından yayımlanan ilk ingilizce roman. sonraki romanı ‘the river between’, ve ondan sonraki ‘a grain wheat’. sonraki eserlerini kendi dilinde yazmayı tercih etti ama ngaahika ndeenda (ı will marry when ı want) adlı eserinde siyasi eleştirileri onu hedef tahtası yaptı ve tutuklandı. 1982’den sonra ingiltere’ye sürgün edildi ve 1989’da abd’ye göç etti. şu an okuduğum kitabı ‘kargalar büyücüsü’ nde de esprili bir dille aslında ülkesindeki diktatörlüğü eleştirmektedir. ama şu an okuduğum kitabı daha yeni bir tarih olan 2006 yılına ait. onunla ilgili bitirince uzun uzun yazacağım.
yazar sürgün süresi 2004’te bitince ülkesi kenya’ya bir aylık bir gezi organize etmiş. ancak daha bir hafta dolmadan evi soyulmuş ve eşi tecavüze uğramıştır. kendisine göre bu saldırının amacı siyasi olup, hırsızlık sadece maskeydi. sonrasında apar topar amerika’ya döndü ve hala orada yaşamaktadır.
yazar aynı zamanda yale üniversitesi’nde öğretim üyeliği , new york üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat ve performans çalışmaları dalında profesörlük yaptı.
devamını gör...
404 not found
25 ağustos 1989 yılında pakistan hava yolları adına gilgit şehrinden islamabad'a 54 yolcusu 4 mürettabatı ile 07:36 da havalanan fokker f-27 model uçak ile 08:50 civarlarında kule ile son iletişim gerçekleştirilmiş olup bir daha uçakdan asla haber alınamadı.
günümüze kadar halen hiç bir parçasına ulaşılamayan uçak himalayalara düştüğü var sayılmakta.
şimdi diyceksiniz bu konu ile ne alaka!
internet adres çubuğuna gitmek istediğimiz web sitesini yazınca ve sayfa ortada yok ise "404 not found" yani sayfa bulunamadı diye bir hata mesajı görürüz.
pakistan hava yollarına ait uçağın kalkış numarası 404 dür.
bu hata mesajı olan "404 not found" uyarısının isim babasının bu kaybolan uçak olmasıdır.
günümüze kadar halen hiç bir parçasına ulaşılamayan uçak himalayalara düştüğü var sayılmakta.
şimdi diyceksiniz bu konu ile ne alaka!
internet adres çubuğuna gitmek istediğimiz web sitesini yazınca ve sayfa ortada yok ise "404 not found" yani sayfa bulunamadı diye bir hata mesajı görürüz.
pakistan hava yollarına ait uçağın kalkış numarası 404 dür.
bu hata mesajı olan "404 not found" uyarısının isim babasının bu kaybolan uçak olmasıdır.
devamını gör...
muğla'da sevgilisi tarafından vurularak öldürülen 23 yaşındaki kadın
kravat takan katile, iyi hal indirimi uygulamayı adet haline getirmiş mahkemelerimiz ve yardım istemek için başvuran kadınlara yarı tatlı yarı sert şekilde kocan sonuçta, sevecek de dövecek de demeyi gelenek haline getirmiş karakollarımız, bu ortamı bir şekilde kolay duruma getiriyor ki cinayetlerin hızı ve dehşetine yetişilemiyor, katlanarak artıyor.
devamını gör...
artıkparlamayanyıldız
hem nickine hem de tanımlarına bayıldığım, küçük sohbetimiz sayesinde tatlılığını bi kere daha kanıtlamış yeni keşfetmeme rağmen şimdiden yeni tanımlarını sabırsızlıkla beklediğim birisi.
umarım uzun uzun ve bol bol tanım yazmaya devam eder, hep aramızda olur. *
umarım uzun uzun ve bol bol tanım yazmaya devam eder, hep aramızda olur. *
devamını gör...
üzüntüyü belli etmemek
üzgünsün ama ne kimse sana bir şey sorsun istiyorsun ne de seni rahatsız etsin o yüzden belli etmiyorsun. bu bazen de kendini kandırmak için yapılıyor. sanki üzgün değilmişim gibi yapınca cidden biraz işe yarıyor.
"neden durgunsun sorusuna cevap aramaktan; ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yoruldum"
-cemal süreya.
"neden durgunsun sorusuna cevap aramaktan; ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yoruldum"
-cemal süreya.
devamını gör...
fotoğrafın hikayesi
katolik bir kadınla protestan kocasının mezarları.
1842 yılında evlenmiş ve 38 yıl boyunca evli kalmışlar. 38 yıl sonra önce adam ölmüş ve protestan mezarlığına gömülmüş. 8 yıl sonra ölen eşini de diğer tarafa gömmüşler. zira aynı yere gömülme izni verilmemiş, mezhepleri farklı olduğundan. kadın, kocasına yakın gömülmek istediğinden, olabilecek en yakın mesafeyi bu şekilde ayarlamışlar. böylece karı koca öldükten sonra da el ele kalmayı sembolik de olsa başarmış.

görselin kaynağı
1842 yılında evlenmiş ve 38 yıl boyunca evli kalmışlar. 38 yıl sonra önce adam ölmüş ve protestan mezarlığına gömülmüş. 8 yıl sonra ölen eşini de diğer tarafa gömmüşler. zira aynı yere gömülme izni verilmemiş, mezhepleri farklı olduğundan. kadın, kocasına yakın gömülmek istediğinden, olabilecek en yakın mesafeyi bu şekilde ayarlamışlar. böylece karı koca öldükten sonra da el ele kalmayı sembolik de olsa başarmış.

görselin kaynağı
devamını gör...
çok şey anlatmak isterken susmak
(bkz: mevlana) çok güzel tarif etmiştir.
"bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin. sonra diyorum; söyleyince ne olacak sus bitsin."
"bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin. sonra diyorum; söyleyince ne olacak sus bitsin."
devamını gör...
faili meçhul kıyak
efendim, bir kart tasarlıyoruz ve çoğaltıp cüzdanımıza koyuyoruz. yaptığımız iyiliklerle birlikte kartı da bırakıyoruz olay yerine, ki oyun devam etsin. ben bu fikre bayılmıştım ve yanlış hatırlamıyorsam bir ahmet batman kitabında da rastlamıştım. burada da paylaşmak isterim:
- köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.
- yaz sıcağında kalabalık bir belediye otobüsünün içinde buz gibi bir kasa kolayı unutmak (kartlar kolalara iliştirilmiş.)
- uzun yıllar bakımsız kalan bir mezarı temizlemek ve çiçek dikmek. kartı mezara bırakıyoruz. oradan geçen birilerinin belki dikkatini çeker.
- karta ataçlanmış 10 tl’lik bir banknotu yolda düşürmek.
- birinin posta kutusuna gelen elektrik veya su faturasını alıp, ödemek. sonrasında faturayı makbuz ve kartla beraber posta kutusuna geri koymak.
- haftalardır pis kalmış bir arabayı gece yıkamak ve sonrasında kartı sileceğe iliştirmek.
- vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
- sipariş verdiğimiz (bir alana ikincisi bedava) pizzayı komşumuzun zilini çalarak kapısına bırakıp kaçmak (kart pizza kutusunun içinde.)
- apartmanda kapı önlerine konan çöp torbalarını kapıcıdan önce toplamak ve kartı kapıcının oturduğu evin kapısının altından içeri atmak.
- görme engelli bir kişiye, yolda ona etrafındakileri anlatarak yardımcı olmak. [bunu amelie filminde gördüm!] kartı o kişinin cebine atıyoruz. belki bir yakını bulup okur sonradan ona.
- desteğe muhtaç (lösemili çocuklar gibi) bir derneğin kapısına sabaha karşı içi oyuncak dolu bir sandık bırakmak (kart sandığın içinde.)
- otomat, ankösörlü telefon veya atari salonlarındaki oyunlara karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
- bakımsız bir bahçeyi tertemiz yapıp ortasına iki çiçek dikmek ve kartı sonradan çiçeğe bağlamak.
kaynak
- köprü gişesinde arkadaki arabanın parasını vermek ve hızla uzaklaşmak. gişe görevlisinden kartı arkadaki arabanın şöförüne vermesini rica ediyoruz.
- yaz sıcağında kalabalık bir belediye otobüsünün içinde buz gibi bir kasa kolayı unutmak (kartlar kolalara iliştirilmiş.)
- uzun yıllar bakımsız kalan bir mezarı temizlemek ve çiçek dikmek. kartı mezara bırakıyoruz. oradan geçen birilerinin belki dikkatini çeker.
- karta ataçlanmış 10 tl’lik bir banknotu yolda düşürmek.
- birinin posta kutusuna gelen elektrik veya su faturasını alıp, ödemek. sonrasında faturayı makbuz ve kartla beraber posta kutusuna geri koymak.
- haftalardır pis kalmış bir arabayı gece yıkamak ve sonrasında kartı sileceğe iliştirmek.
- vapur iskelesinde veya metroda turnikelerden birinin üstüne karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
- sipariş verdiğimiz (bir alana ikincisi bedava) pizzayı komşumuzun zilini çalarak kapısına bırakıp kaçmak (kart pizza kutusunun içinde.)
- apartmanda kapı önlerine konan çöp torbalarını kapıcıdan önce toplamak ve kartı kapıcının oturduğu evin kapısının altından içeri atmak.
- görme engelli bir kişiye, yolda ona etrafındakileri anlatarak yardımcı olmak. [bunu amelie filminde gördüm!] kartı o kişinin cebine atıyoruz. belki bir yakını bulup okur sonradan ona.
- desteğe muhtaç (lösemili çocuklar gibi) bir derneğin kapısına sabaha karşı içi oyuncak dolu bir sandık bırakmak (kart sandığın içinde.)
- otomat, ankösörlü telefon veya atari salonlarındaki oyunlara karta ataçlanmış bir jeton bırakmak.
- bakımsız bir bahçeyi tertemiz yapıp ortasına iki çiçek dikmek ve kartı sonradan çiçeğe bağlamak.
kaynak
devamını gör...
gençlerde işsizlik diye bir kaygının bulunmaması
bence gençlere gelene kadar biraz daha geçmişten günümüze gelerek jenerasyonları incelemek gerekir.
jenerasyonlara baktığımızda x didindi, çalıştı, para kazanma önceliğiydi, siyasi çalkantılardan en çok onlar etkilendiler ve sorumlulukları fazlaydı. x jenerasyona kıyasla y jenerasyon nispeten rahat ve apolitik, neme lazımcı yetiştirildi, y ler şimdi prens prenses yetiştirmekle meşguller.
ben sosyal medyanın zaten şu an dünyanın afyonu olduğunu düşünüyorum, buraya harcanan enerjiyi doğru kanalize edebilseydik şu an dünyamızın çözemediği sorun kalmazdı. bu yüzden sadece gençler değil, gençleri maruz bıraktığımız dünyayı sadece izleyerek ya da en fazla bir yerlerde yorum yazarak içimizi rahatlatan bizler de suçluyuz.
çocukları, gençleri dört duvar arasında yaşamaya mahkum ettik, oyalanmaları için ellerine telefonlar ipad ler verdik, iyi bir eğitim veremedik, gelir dağılımındaki adaletsizlik aldı başını gitti. kısacası nasıl bir dünya bıraktık ve ne bunun karşılığında ne bekliyoruz?
şapkayı bütün jenerasyonların önüne koyması ve düşünmesi gerekiyor.
gençler konusunda genelleme yapılması da hakkaniyetli olmaz.
bazı gençler evet çok rahat, belki ömür boyu çalışmasalar da sorun olmayacak, maddi anlamda çalışmalarına gerek de yok (ki çalışmak sadece para kazanmak için gereklidir düşüncesine katılmıyorum) .
ama benim üzüldüğüm şu; pırıl pırıl gençler de var istihdam sağlanamadığı için amaçsızlık içinde boğulan ve çürüyüp giden.
jenerasyonlara baktığımızda x didindi, çalıştı, para kazanma önceliğiydi, siyasi çalkantılardan en çok onlar etkilendiler ve sorumlulukları fazlaydı. x jenerasyona kıyasla y jenerasyon nispeten rahat ve apolitik, neme lazımcı yetiştirildi, y ler şimdi prens prenses yetiştirmekle meşguller.
ben sosyal medyanın zaten şu an dünyanın afyonu olduğunu düşünüyorum, buraya harcanan enerjiyi doğru kanalize edebilseydik şu an dünyamızın çözemediği sorun kalmazdı. bu yüzden sadece gençler değil, gençleri maruz bıraktığımız dünyayı sadece izleyerek ya da en fazla bir yerlerde yorum yazarak içimizi rahatlatan bizler de suçluyuz.
çocukları, gençleri dört duvar arasında yaşamaya mahkum ettik, oyalanmaları için ellerine telefonlar ipad ler verdik, iyi bir eğitim veremedik, gelir dağılımındaki adaletsizlik aldı başını gitti. kısacası nasıl bir dünya bıraktık ve ne bunun karşılığında ne bekliyoruz?
şapkayı bütün jenerasyonların önüne koyması ve düşünmesi gerekiyor.
gençler konusunda genelleme yapılması da hakkaniyetli olmaz.
bazı gençler evet çok rahat, belki ömür boyu çalışmasalar da sorun olmayacak, maddi anlamda çalışmalarına gerek de yok (ki çalışmak sadece para kazanmak için gereklidir düşüncesine katılmıyorum) .
ama benim üzüldüğüm şu; pırıl pırıl gençler de var istihdam sağlanamadığı için amaçsızlık içinde boğulan ve çürüyüp giden.
devamını gör...

