güneş gözlüğü kullanmanın gerekmediği havayı seven, çok ışıkla arası hoş olmayan bir karadenizli olabilir.
devamını gör...

(bkz: haniko düdüko)
devamını gör...

asgari ücret 4000 değil 10000 lira olsa devlet o parayı halkımıza yedirmez, geri almak için bir formül bulur.
devamını gör...

geçenlerde bir olayı okudum. melek gibi bir insan; her davranışı, düşüncesi ile dört dörtlük olan bir şahıs kendisinden ayrılan kız arkadaşını şehirler arası seyahat ederek bir de, öldüresiye dövüyor. adamı tanıyan hiç kimse inanamıyor çünkü mükemmel erkek nasil olur deseler biz onu tarif ederdik diyor yakınları. işte bu en basitinden bir örnek. böyle bir durumda kadın mı suçlu doğru erkeği seçemedi diye ?
devamını gör...

genelde yiyecek bulamadıkları zaman kuşları avlarlar ve bunun için 3 metreye kadar zıplayabilirler.
devamını gör...

çok seven, sevdikçe seven, seve seve bir hal olan, sevmekten kendini alamayan.
devamını gör...

the can but the
devamını gör...

mö 21.yy’da yaşamış olan faşist lider. söylentilere göre halkının gazabına uğramıştır.
edit= gelen kaynaklara göre; dayatmacı bir politika izliyormuş, çevresindeki insanlar tarafından çabuk kandırılıyormuş.
devamını gör...

ben ve tüm tanıdıklarım.
müsebbibi genler mi psikoloji mi bilemiyoruz. maşallah süphanallah barekallah bize.
devamını gör...

çok karıştırılan iki tanımdır.

örneklerle anlatmak gerekirse;

detone olmayı uygulamalı olarak en iyi şekilde ifade eden tuğba ekinci, bu kaydında; sesini istemsizce pese kaydırarak nasıl detone olunur? sorusunun cevabını veriyor.



sürtone kelimesiniyse pek kullanmayıp, onun yerine de detone kelimesini kullanıyoruz.
sürtone sesin tize kaçması olarak ifade edilebilir.



şarkıya yanlış tonda girildiği takdirde, sürtone veya detone olmak kaçınılmaz bir son gibidir.
devamını gör...

59 plaka numarası ile başvurumu yaptığım cemiyet. kayıt için dilekçemi an itibari ile yönetime ulaştırdım.

(bkz: ayırlı olsun)
devamını gör...

1 aylık staj, birkaç hafta sonu ve fenerbahçe maçı ziyaretleri dışında istanbulla bir alakam yok. iyi ki de yok. yeminle biz ankara'da melih gökçek'le ve onun şehre yaptıklarıyla yaşadık onlarca yıl ama istanbul kadar yormuyor. yine gittim bu hafta sonu, galiba sevmiyorum abi ben bu şehri. galiba diyorum, onu da sultanahmet'i falan gördüm, ayasofya çevresini gördüm, en azından gezip görülecek yerleri de varmış diyerek sevip sevmeme konusunda şüpheye düştüm. daha önce sorsalar sevmediğim kesin. (nasıl bir yazı yazacağım,o bile belli değil, istanbul gibi dağınık olacak galiba, kusura bakmayın)

istanbul'la tanışmam gerçek hayatta değil, monopoly'de oldu. oradaki bölgelere göre neresi lüks, neresi birbirine yakın, ona göre şekillendirdim kafamda şehri. beyoğlu, elektrik dairesi, beşiktaş ve taksim birbirine yakın olmalı mesela, 15-20 dakika içinde birinden birine gidebilmek lazım. e gidebiliyor musun ? yok. monopoly'de böyle olmasa bile o uzaklıktaki yolu rahat rahat gitmek lazım amk, burada o sürede insanlar yaşlanıyor. allahtan gezme tarzım her yere yürüme şeklinde olduğundan böyle yerlerde vakit kaybetmiyorum. burayı görünce yemin ediyorum ankara'ya falan şükrediyorum. trafik gibi bir gerçekliğin farkına vardım. arkadaşlarla buluşacağız bebek'te, beşiktaş'tan otobüse bindik. bir kişi 10-15 dakika sonra gelecek bizimle aynı yoldan. "trafik var mı?" diye mesaj atıyor. abi 4 km lan yol. normal yürüme hızıyla gidersen bir saatte gidiyorsun. ben daha 25 yılda herhangi birine "trafik var mı?" diye mesaj atmadım, bana da gelmedi. bu nasıl bir hayat tarzı lan, trafiğe göre hayatını düzenliyorsun.

turistik açıdan bakıyorum şehre. her gelen taksim meydanı'na koşuyor. ne var orada ? eşek gibi işlevsiz bir beton alan. 5-10 dönüm beton var lan yerde, etrafında hiçbir şey yok. istiklal caddesi'ne gidiyorsun, geleneksel anlamda değil ama yatay bir avm resmen. yıllar önce sokakta yeşillik falan varken şimdi taksim meydanı kadar betonarme. bütün dünyada arnavut kaldırım kullanırken turistlerin ve yerlilerin geceleri, haftasonları aktığı en önemli sokağı asfalta bulamışlar. arka sokaklarında yer yer güzel mekanlar olsa da çakalların, uyuşturucuların mekanına dönüşmüş durumda. yeteri kadar ilerlersen kerane var amk, daha ne olsun. ilerlemek de ayrı mesele zaten, sadece orada yüz bin insan vardır. nezih semtlere bakıyorsun. bağdat caddesi, nişantaşı, bebek, vs. herhangi bir ülkede rahatça bulabileceğin orta ve üst sınıfa hizmet eden lüks mekanlar. hani tek turistik aktivite sultanahmet bölgesi, topkapı sarayı gibi osmanlı ve bizans'tan kalma yapılar. turistler de böyle yerlere otantik falan diyor. zaten otantik de geri kalmışlığın, keşmekeşin turistik kullanımı. yoksa kimse gelmez.

dünyanın hiçbir yerinde bir ülke yoktur ki sadece bir şehri üzerinden siyaseti, ekonomisi, sanatı, turizmi idare edilsin. yaklaşık 800 bin kilometrekarelik bir ülke, 5500 kilometrekareye sıkıştırılmış durumda. özel sektörde işe girmek istersen eğer pılını pırtını toplayıp buraya yerleşmek zorundasın, bir ara devleti buraya taşımaya çalışıyorlardı, çok tenhaymış gibi şehir, vazgeçildi allahtan. ülkede 81 tane il var. bunlardan minimum 60 tanesine gitsen, arkana bakmadan kaçarsın. her bir kenti cazibe noktası haline getirmeye, gerek bölgesel anlamda kendilerini geçindirebilen, gerek ülke ekonomisine katkıda bulunacak şekilde kalkındırmak varken, geri kalmışlığa, kaosa, zevksizliğe, fakirliğe, eğitimsizliğe mahkum edip insanları oralardan ülkenin tek bir şehrine göçe zorluyorlar. her şeyin de bir limiti var sonuç olarak, kaldırabilir mi bir şehir bu kadar insanı. şehrin olmayan mimarisine bakıyorum. şehir planlamadan nasibini almamış yöneticiler, başkanlar, planlamacılar tarafından tarihi, doğayı mahveden bir düzen yaratılmış. şehrin yarısı göçlerle gelen düşük gelirli ailelerin plansız yapılaşmasının kurbanı olmuş, kalan yarısı şurada bahsettiğim her ne kadar planlı olsa da bir o kadar da çirkin, ilkel gökdelenler yuvasına dönüşmüş.

istanbul yaşantısına bakıyorum. zaten düzgün bir gelirin yoksa, bir yaşantın da olmuyor bu şehirde. orta düzey bir maaşı olanın da hayatı bir optimizasyon problemi adeta. iş-ev-eğlence arasında nasıl bir planlama yapsam ? evi işine yakın olsa uç bir kira ödeyecek ama trafik çilesi çekmeyecek, uzak olsa muhit güzel olmayacak, trafikte geçecek yaşam ama parası cebine kalacak. zaten özel sektörde çalıştığınız için gece gündüz ebenizi siken bir iş hayatınız var ve tek beklentiniz hafta sonu gelse de eğlensek olacak. orada da düzgün bir mekana girdiğinizde yüzlerce lira para harcayacaksınız üç-beş içecek ve yemek için. eğer öyle o club senin şu club benim tarzı aşırı bir eğlence hayatınız yoksa, aslında diğer şehirler size zaten sunabiliyor bir gece hayatı. istanbul'un bu konuda izmir ve ankara ikilisinden ayrıldığı tek nokta kültür-sanat aktiviteleri ve reina tarzı gece yaşamı.

benim için istanbul türkiye'nin neden geri kaldığının vücut bulmuş hali. şehirsel kalkınmanın (!), şehir planlamanın (!), insan yaşamına, doğaya, tarihe saygının (!), kapitalizmin sembolü. bu sehirle iş dünyası birleşip insan hayatını öyle bir noktaya getiriyor ki, saat 5'te mesaiden çıkıp trafiğe kalmayacağınıza seviniyorsunuz. köpeği bağlasan durmayacak yere insanları mahkum edip mekanik bir hayat yaşatanlar utansın. şu şehre dair sevdiğim tek şey akbil basıp parasını almayan insanlar. dünya daha güzel bir yer olacaksa sizin gibilerle olacak.
devamını gör...

kuş sesleri eşliğinde adeta mutluluk abidesidir.
devamını gör...

'ben de seni' diyerek eli yükseltebileceğiniz durum. dumur olsun pilav kafalı.
devamını gör...

matematik'te bir vida dişini andıran eğridir.
devamını gör...

yok canım. avrupa'da en çok kıskanılan ülkeler sıralamadır bu. seneye birinciyiz inşallah.
devamını gör...

çeşitli nane familyalarının droglarından ve sentetik olarak elde edilebilen, ferahlık ve soğuk hissi veren organik bir bileşik.

faydaları
ölçülü kullanıldığında birçok faydası olan bir bileşiktir. çeşitli solunum yolu hastalıkları nedeniyle oluşan tahrişlerde çoğu zaman alternatif olarak kullanılır. analjezik özelliğe sahip olup ve beyinde opioid reseptörlerine bağlandığından yatıştırıcı niteliği taşır, antidepresan etkisi gösterir. kadınların adet dönemlerinde de ağrıyı kısmen yatıştırır. yüzyıllar önce uzak doğu şifacıları naneyi baş ağrısı durumlarında kullanırlardı.

mentol, yanık ve kas ağrısı tedavilerinde kullanılan kremlerde çoğu zaman bulunur. mentolü soğuk hissiyle bilirken yanığa sürdüğümüzde yakıcı olması da ağam eğlenir bizle niteliktedir(beni aydınlatmak için dm).

zararları
(bkz: zehir dozdadır)

serinlik hissi yanılgısı
mentol, deride bulunan soğuk reseptörlerini uyararak beynimizin soğuk ve serin gibi cevaplar oluşturmasını sağlar. deride herhangi bir sıcaklık değişimi söz konusu değildir, sadece bir yanılgıdır. bir benzeri durum da acı biber yediğimizde olur. bir süre yediğimiz içtiğimiz şeyleri sıcak olarak algılarız.
devamını gör...

gülmüş ve gülmüştük, beraber ve ayrı ayrı, yüksek sesle ve sessiz, görmezden gelinmesi gerekli ne varsa görmezden gelmeye, dünyamızdan kurtarılacak hiçbir şey yoksa hiçbir şeyden yeni bir dünya kurmaya kararlıydık.....

o gün...

hayatımın en güzel günlerinden biriydi, hayatımı yaşadığım ve hayatım hakkında hiç düşünmediğim bir gündü...

jonathan safran foer - extremely loud and ıncredibly close
devamını gör...

hiç okulda doğum günü kutlamadım. hadi yazın doğsam tamam diyeceğim ama o da değil. kutlamayanları kınıyorum buradan.
devamını gör...

nakit para olarak da bilinen gelip geçici olan paradır.

sıcak para ile ülke yönetmek daha da sıkıntılı bir durumdur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim