dövme insanoğlunun keşfetmiş olduğu en eski iletişim yollarından biridir aslında. dünyanın en eski dövmesi günümüzden tam 5270 yıl önce yaşamış olan buz adam ötzi'ye aittir. dolayısıyla tarihi bu kadar önceye dayanan bir eylemin birçok sebebi olabilir.

terapi: geçmişte yapılan yanlışları yinelememek, insanlara ve düşüncelere olan bağlılığı güçlendirmek ve olumsuz hisleri uzaklaştırmak için dövme yaptırılabilir. öte yandan hayatımızda dönüm noktası olan anılarımızı ve mutluluklarımızı da vücudumuzda dövme olarak taşımak isteyebiliriz.

kendini ifade etmek: her dövmenin bir anlamı vardır aslında. dövmeleri, konuşan çizimler olarak tanımlayabiliriz. söylemek istediklerimizi ve dünya görüşümüzü vücudumuza kazımak çok da tuhaf bir eylem olmasa gerek.

koleksiyon: bizim için bir anlam ifade eden dövmeleri vücudumuzda biriktirmek güzel bir tutku.

isyan: otoriteler, okullar, dinler hatta pek çok ebeveyn... tüm bunların dövme karşıtı olduğu bilinen bir gerçek. bu yüzden dövmelerin bireyler tarafından başkaldırışı ve farklılığı simgelemek amacıyla tercih edilmesi normal bir durum.

aidiyet: genel tanımıyla aidiyet duygusu, canlıların içinde yaşadıkları zorlu doğa koşullarında ayakta kalabilmesi için içgüdüsel olarak gösterdiği birlik ve beraberlik içinde yaşama dürtüsüdür. dövme, ait olduğumuz toplumu, kültürü, zümreyi ya da düşünce oluşumunu dışa vurmak ve ona olan aidiyetimizi simgelemek amacıyla da yapılabilir.
devamını gör...

adını quentin tarantino'dan alan kavram. oxford english dictionary tarafından sinemaya yönelik 100 kelime çıkartılmıştı. bu kelime de oradan. anlamı ise şöyle: *

"resembling or imitative of the films of quentin tarantino; characteristic or reminiscent of these films. [tarantino’s films are typically characterized by graphic and stylized violence, non-linear storylines, cineliterate references, satirical themes, and sharp dialogue.]"

yani tarantinovari diye de çevirebiliriz bu kelimeyi aslında. tarantino filmleri nasıl olur? şiddet dolu olur. bir de hamburgerden bahsederler. eğlenceli olur. gereksiz diyaloglarla dolu olur falan. ben böyle görüyorum en azından... mesela inglourious basterds filmindeki hans landa'ya bakın. that's a bingo! dediği sahne aslında ne kadar da önemsiz... tamam, komik olabilir ama yine de gereksiz. yani hikayenin gidişatına bir etkisi yok. yine de izletiyor. çünkü eğlenceli. bir de tatlı yediği sahne vardı, o da güzel. ayrıca django unchained filminde de bu tarz sahnelere çok fazla rastlıyoruz. pulp fiction'da da bir hayli var... ayak masajı muhabbeti mesela.

tabii tarantino iyi bir yönetmen. hans landa'dan örnek verdim ama filmin açılış sahnesi falan süper ötesiydi. süt istemesi olsun, kızlarla ve adamla sohbeti olsun vs. vs.

ayrıca kubrickian diye bir kelime de oluşturuldu. yani sırf tarantino'ya özgü bir durum söz konusu değil. *

(bkz: gorlami)
devamını gör...

ellerim ve ayaklarım.
sanki kalbim oraya kan pompalamayı unutuyor. la ya düzgün yap işini ya istifa et. can sıkma. donuyok burda.
devamını gör...

şimdi gökdelenlerin dolu olduğu bu yer eski raritan toprağıdır.
bugünkü new york city'e ilk gelen beyazlar, hollanda'lılar, bu topraklara new amsterdam demişlerdi. onlar geldiğinde manhattan'da, raritan isimli kızılderili kabilesi yaşıyormuş ve beyazların bazı hediyeleri karşılığında buraya yerleşmesine izin vermişler. beyazlar çoğaldıkça problemler artmış ve raritan'lar hollanda'lılar tarafından katliama uğramışlar.
devamını gör...

sozlukteki kimi tanimlari ve bilmiscesine yapilan yorumlari gordukce, buradaki yas ortalamasinin ne denli dusuk oldugu gercegi ve akabinde zihnimde beliren, “ben burada ne yapiyorum?” sorusu.
devamını gör...

kitaplar beklese de zaman beklemez. akar geçer, kitaplar bekler ve sen olmazsın.
devamını gör...

(bkz: cem karaca)
ölmeden önce döneklikle suçluyorlardı, şimdi kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
devamını gör...

o işlere bakmayan birim.
devamını gör...

yalnızlığın iki büyük ressamı var sanat tarihinde benim için. birincisi edward hopper'dır ki her fırsatta sözlüğe görsel yüklemeye çalışırım işlerinden. bir diğeri danimarka'lı 19. yy. ressamı vilhelm hammershøi'dir.

kelime kullanılmaksızın bir resim ya da görsel sanat eseri yalnızlığı imleyebilir mi? evet.
sadece nesne kullanarak, herhangi bir figür olmaksızın bu mümkün mü? evet.

işte bunun en şahane örneklerinden biridir "sunshine in the drawingroom ııı". eşyaya, duvara, duvardaki resme sinmiştir yalnızlık duygusu. gri armoni, az nesne kullanarak elde edilen abartısızlık; yalınlık, negatif alanların tuval yüzeyinde kapladığı oran ve müthiş bir üç boyutluluk etkisi yani espas, bize derin bir yalnızlık duygusunu en derinden hissettiriyor.

vilhelm hammershøi: "sunshine in the drawing room ııı", 54 cm x 66 cm, tuval üzerine yağlıboya, 1903.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

burası yalan dünya, biz ahirete yatırım yapıyoruz. azla yetinmeyi bilmek lazım. çok şükür karnımız aç değil, açlıktan ölenler var, bu yediklerimizi bulamayanlar var, şükredin... tarzındaki avuntulardır.
iyi ki somali gibi, yoksul ülkeler gibi değiliz demek yerine, neden gelişmiş ülkeler gibi refah seviyemiz yüksek yaşayamıyoruz diye sorgulamadığımız müddetçe de bu millet bu avuntularla daha çok oyalanır.
devamını gör...

göğüs ön duvarının ve memenin yüzeyel venlerinin tromboflebitidir.
hastalar sıklıkla ani başlayan meme ağrısı ile hastaneye başvurur.
ilk tedavisi medikal tedavidir.
devamını gör...

kendisinin kadınlar ile ilgili düşüncelerini hayli ilginç bulurum, ki bu düşüncelerinden dolayı kendisini eleştiren, hatta dalga geçen çoktur. kadınların daha az dişi olduğu gibi iddiaları vardır. ona göre kadınlar evcil hayvandan hallice bir canlıdır. iki evliliğinde de eşlerine hoş davranmadığı hatta onlara evcil bir hayvanmış gibi muamele ettiği söylenir.
devamını gör...

başlığı açan yazarı alkışlardım, ancak kankacılık yapıyor derler diye korkumdan alkışlayamadım.
devamını gör...

halide edip adivar’in en yakın arkadaşının nişanlısına aşık zeyno adlı karakteri anlattığı romanıdır.
mecazi olarak aşk acısı, ayrılık, ölüm, kırgınlık gibi soyut olguları somutlaştırarak anlatmak icin kullanılan bir deyimdir aynı zamanda.
fakat entrymize mevzu bahis olan kalp ağrısı insana bıçak gibi saplanıp, bir süre nefessiz bırakan, “acaba kalp krizi mi geçiriyorum, ışık göründü mü?” dedirten bedensel, somut ağrıdır. ülkede acil servislere en çok başvurunun bu sebeple yapıldığı belirtilir. sadece kalple ilgili olmayıp başka hastalıkların da belirtisi olabilmektedir. kalp ağrısının sebebi hastanın hikayesi ve diğer belirtiler ışığında yorumlanarak teşhis edilmektedir. annelerimizin “büyüyorsun evladım ondan ağrıyor, ben de küçükken...” dedikleri kas ağrısı bir başka versiyonudur.
devamını gör...

yolun yarısına en az 5 fark atmış yazarlardır. ben de sizden sayılırım arkadaşlar, 3'ün 5'in hesabını yapmayalım. *
devamını gör...

bir insan değerini kendi belirlemeli. kendine biçilen değeri başkalarının eline bırakmamalı eğer değerimizi başkalarının belirlemesine izin verirsek ya onların bize verdiği kadar olacağız ya o kişi gittiğinde verdiği değeride alıp gidecek ve değersizleşeceğiz. değerimi bilmek en büyük değerimdir.
devamını gör...

cenk'in yine karizmasını konuşturduğu yayın!
devamını gör...

sizler için hadise'nin şarkısını seslendirdim..

voca.ro/1e0b0BwaNDQS
devamını gör...

bir daha buluşamamayı ifade eden buruk duygu. ayrılıktan sonra kavuşulur ama vedadan sonra kavuşulmaz. ölüm de bir vedadır.
devamını gör...

“en başarılı terör örgütü” videosu ile fransa’ya tersten saplayan yiğit. asala ve bu benzeri terör örgütlerinin zamanında yaptıklarını ve önümüzde bizi bekleyen tehlikeleri yine açıkça dile getirmiştir.
şunu unutma erlik. sen asla yalnız yürümeyeceksin. yaşasın türk silahlı kuvvetleri, yaşasın mustafa kemal atatürk.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim