başaramadık. özür dileriz.
devamını gör...

karadan yürütürsek mümkün olabilecek hadise.
devamını gör...

kişinin ebeveynlerinin dünya görüşünün, toplumun normlarının ve çevresindeki kişilerin kendilerine kattıklarının içselleştirilmesi ile oluşur. vicdan olarak doğru ve yanlış duygularımızı içerir.

yeni doğan bir bebek günah, ayıp, yasak ve haksızlık gibi kavramlara sahip değildir, yalnızca ilkel güdüler ile hareket eder. zaman içerisinde anne ve baba tarafından uygunsuz sosyal davranışlar karşısında cezalandırılır. çocuk büyüdüğünde anne ve babası yanında olmasa dahi içselleştirmiş olduğu dizgiler ona ahlak kavramını katmıştır; süperegosuna yenik düştüğü takdirde suçluluk duygusu hissedecektir çünkü bebekken cezalandırılmıştır.

çocuğun kişiliğin oluşumunda id, ego veya süperego katmanlarından birisinin diğerlerinden daha güçlü veya güçsüz olduğu süreçlerde farklı kişilik türleri ortaya çıkmaktadır. örneğin id katmanı gelişmiş olan bir kimse bencil ve ben merkez kişilikte birisi olabilmekte iken, süperego katmanı gelişmiş bir kimse daha rasyonel, mükemmeliyetçi ve içine kapanık birisi olabilmektedir.
devamını gör...

bende ilk defa nickaltı entrysi girme isteği uyandırtan tatlı mı tatlı, sarılmalık bir çiçek. harika biri.
''bu entryleri ben yazsaydım aynı bu kelimelerle birebir aynılarını yazardım'' diyeceğim türden bir duygudaşlık. sanırım kafa sözlük ikizimi buldum çocuklar. *
devamını gör...

de stijl, 20. yüzyıl’ın başlarında, hollanda’da bir grup sanatçı tarafından başlatılan hareket olup adını, bir dergiden almıştır. ı. dünya savaşı sırasında farklı alanlardan gelen sanatçılar ‘neo plastisizm’ adını verdikleri anti-natüralist ve soyut sanat anlayışlarını, theo van doesburg tarafından kurulan ve ilk kez 1917’de hollanda’da yayınlanmaya başlayan ‘de stijl’ adlı güzel sanatlar dergisinde açıklamaya başlamışlardır.
de stijl, 1917-1928 tarihleri arasında örgütlü bir akım olarak kendini göstermiş; geleneksel simetrinin yerine serbest asimetrik dengeyi geçirmiş ve temel renkleri kullanma biçimini ortaya atmıştır. 1930’a kadar de stijlcilerin eserleri soyut sanat olarak nitelendirilmiş; 1930’da doesburg, ilk kez ‘somut sanat’ kavramını kullanmıştır. doesburg’a göre, soyut olan doğa biçimleridir. doğa somut olsa da resme aktarıldığında soyutlaşmaktadır. çünkü canlının resmi cansızı vermektedir. oysa soyut düşünce (sanatçının düşünme ve oluşturma gücü) resimlerde biçim alarak somutlaşmaktadır.
de stijl’in, mimari olarak diğer akımlarla karşılaştırılmasında
tarihten kopma ve yeni bir başlangıç oluşturma konusunda, art nouveau ile;
soyut gerçeğe ulaşma ve görecelik konusunda, empresyonizm ile;
zamansal hareket ve soyut gerçeği ifade etmede saf geometrileri kullanma konusunda, kübizm ile;
hız ve devinim konularında da fütürizm ile kesiştiği söylenebilir.
de stilj akımı da fonksiyonel yaklaşımı önemsemiş; fakat formun estetiğini arka plana atmamıştır. hatta fonksiyonel düzeni savunmasına karşın, bu yaklaşımla oluşturulan mimari ürünlerin sanatsal ve estetik ağırlıklı olduğu; bu nedenle teorisyenler ile uygulamacılar arasında anlaşmazlığa yol açtığı da belirtilmiştir.
de stijl'e uygun en iyi örnek olarak 'rietveld schröder house ' verilebilir.
hollanda’da inşa edilmiştir. evin temel şekli bir küpe benzese de yatay çıkıntılar ve dikey duvar plakaları, parapet panelleri ve destekler ile bozulmuştur. dinamik olmamakla birlikte bir küpün parçalanması üstüne kurgulanmıştır ki bu parçalanma renk, malzeme ve geometrik formların hem yatayda hem de düşeydeki kombinasyonu ile sağlanmıştır. schröder evi, de stijl’in formal uzaysal ve ikonografik fikirlerini
tüm kapsamıyla içinde barındıran ilk gerçek bina olarak kabul edilmektedir. ileriki tarihlerde de stijl’in bazı yapılarda etkisini
görebiliyoruz, örnek olarak:
1936 da şelale evi frank lloyd wright
1967 de habitat 67 moshe safdie
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

koç burcu, ingiliz oyuncudur. en önemli filmleri; altına hücum (1925), şehrin ışıkları (1931), asri zamanlar (1936).
sinema tarihinin en çok taklit edilen oyuncularından biridir. 1915 yılında charlie chaplin benzerleri yarışmasına katılır ve kazanamaz.
kendisi genç kadınlardan hoşlanırdı. halk hayrandı, ama sinema dünyası onu o kadar da çok sevmiyordu. chaplin'in leş gibi koktuğu söylenir. bu ''küçük serseri'' kişisel hijyenine hiç önem vermezmiş. marlon brando onu tanımadan önce: ''muhtemelen sinemanın ortaya çıkardığı en büyük yetenek.'' demiştir, ancak beraber çalışmaları hüsranla sonuçlanmıştır. otobiyografisinde chaplin için, ''korkunç derecede zalim bir adam, egoist bir zorba, tanıdığım en büyük sadist.'' demiştir.
otoriter görüntüsüne rağmen fobileri olan biriydi. lastik ve lastikten yapılmış şeylere karşı fobi geliştirmişti. lastik aksesuarlar kullanmazdı. belki de istenmeyen hamileliklerden doğan çocuklarının en büyük nedenlerinden biri prezervatif kullanmayı reddetmiş olmasıdır. ılık sütün kokusundan tiksinirdi. püsküllü kukuleta bereler takan biriyle konuşmazdı. suikasta kurban gitmek en büyük fobisiydi.
j.d. salinger'ın büyük aşkı oona o'neill'le evlenmiştir. aralarındaki tonlarca yaş farkını umursamamışlardır. hem de salinger ülkesi için savaşa gitmişken. bu evlilikten tonlarca çocukları olmuştur.
''artık amerika'yla işim olmaz. isa başkan bile olsa geri dönmem oraya.'' demiştir.
devamını gör...

hayatın tüm sorunları hakkındaki düşünceleriniz ve duygularınız tarafından, etkililikten yoksun olduğunuz ve donmuş veya felç olmuş gibi hissettiğiniz noktaya kadar gömülmektir. üzerinizden şiddetli bir dalga geçmiş ve siz o dalganın altında kalmışsınızdır adeta.

korkunç bir deneyimdir, hangi yön sizi yukarıya çıkaracaktır veya ne tarafa yüzmeniz gerekmektedir bilemeyebilir, sersemlemiş hissedebilir ve tepki veremeyebilirsiniz. mantıklı veya işlevsel olarak düşünemeyebilir veya hareket edemeyebilirsiniz ve bu durum ilişkilerinizi veya profesyonel yaşamınızı etkileyebilir.


bu durumla baş etmek için ilk başta bu duygunun son derece doğal olduğunu kabullenmek gerekir. genellikle bu duyguların üstesinden gelmenin kolay olması gerektiği hissine kapılabiliriz, ancak bunalmış hissetmek, aynı anda çok fazla şeyin devam etmesine karşı doğal bir tepkidir. daha sağlıklı bir hayat yaşamak istiyorsanız, zihninizin size yavaşlamanız gerektiğini söyleme şeklidir.

bunalmanın vücudunuzun zor zamanlarda size yardım etme yöntemi olduğunun farkına varmak, bu duygu ile olan ilişkinizi değiştirmenize yardımcı olabilir. onun ne olduğunu anladığınızda ve onunla savaşmadan davet ettiğinizde, duygularınızı sağlıklı bir şekilde geliştirmek için bu duyguyla çalışmaya başlayabilirsiniz.

bu durumun hayatın değil sadece duygu ve düşüncelerimizin kırılma noktası olduğunu unutmamalıyız. ve hayatımızın, ilişkilerimizin, yaşadıklarımızın her an tam tersi bir yönde değişebileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

bunun dışında daha önce de böyle hissettiğimizi kendimize hatırlatmakta her zaman fayda var. ve o süreçlerde aynı durumla nasıl baş ettiğinizi, neleri yanlış neleri doğru yaptığınızı değerlendirip ona göre aksiyon almakta fayda var.

son olarak, aklımızdan çıkarmamamız gereken bir diğer konu ise problemlerimizin muhtemelen düşündüğümüz kadar kötü olmadığı. elbette hayatta başımıza çok kötü şeyler gelebilir, ama çoğunlukla çok da büyük olmayan sorunlarla uğraşırız. onlarla uğraşırken bunun farkına varmak zor olsa da, daha sonrasında 'bunun için mi üzüldüm' ben deyip şaşırdığımız çok olur. o yüzden sakince oturup, yaşadıklarımızı bir akıl süzgecinden geçirmek bize yardımcı olabilir.


kaynak 1, 2
devamını gör...

açıkçası pek umrumda olan bir durum değil. espirimi yaparım kimse gülmese bile kahkahalarla gülerim diğerleri de gülme şeklime güler.
devamını gör...

bu tipler genelde parayı bulup köşeyi döndüklerinde kocaman arabalara binerler..aşağılık kompleksinin dışa vurumu.ama genelleme yapmak yanlış,çok efendi nahif,kendiyle ve çevresiyle barışık ayrıca popüler aynı zamanda kısa boylu çok insan tanıdım..tamamen eğitim ve hyat görüşü ile alakalı bir durum.
devamını gör...

kuran-ı kerim i anlayarak okumamak, yani anlamamak, anladıklarını uygulamamak
devamını gör...

özellikle yabancı dil eğitiminde etkili olarak kullanılan bir yöntemdir. yabancı dildeki kelimeleri hatırlayabilmek amacıyla türkçede ki ses benzerliği olan kelimeleri kullanmak bu yönteme bir örnektir.
devamını gör...

hemen her gün özellikle haber kanallarında muhabirler soluk soluğa pazara girip pazarcılarla konuşuyorlar. bu durum canlı yayında bizlere aktarılıyor. pazarcılar tarafından fiyatların normal olduğu söyleniyor. sonra pazara gelen bir hanımefendi her şeyin aşırı pahalandığını anlatıyor. bir yaşlı teyze sürekli şikâyet ediyor. iyi de bu haber niye yapılıyor?
devamını gör...

evet,
iş kaygısı,
sağlık kaygısı,
ekonomik kaygılar,
hayatta kalma endişesi,
daha ne verebilir bu devlet yeni gelen nesline bilmiyorum.
devamını gör...

yalanını yakalamak. ve bu yalanı savunduğunu görmek. aslında bitiren pişmanlık duymaması oluyor.
devamını gör...

rakibi olan apple music’in kayıpsız ses ve dolby atmos desteğini ek ücrete tabi tutmadan sunduğunu (ve öğrenci ücretinin az da olsa düşük olduğu) göz önünde bulundurarak geçiş yaptıktan sonra iki uygulamayı da detaylı bir şekilde karşılaştırma şansı buldum ve deneyimlerimi paylaşmak isterim. (bu nedenle entryim sadece spotify’ı odağını alan değil karşılaştırma gibi olacak)

öncelikle spotify hemen hemen bir seneye apple music’i ise bir aya yakındır kullandığımı belirterek başlamak istiyorum.

genel olarak kullanıcı arayüzünü değerlendirdiğimde (alışkanlıktan da olabilir) spotify’ın daha kullanışlı ve kullanıcı dostu olduğunu söyleyebilirim ayrıca sanki spotify yeni müzik bulma ve müzikle etkileşim konusunda bir tık daha önde. ancak apple music’in şarkı sözlerini genius gibi parça parça vermektense tam olarak şarkıyla senkron halinde göstermesi benim gözümde büyük bir artı.(malum apple’ın shazam’ı satın alması sonrası beklenilen bir özellikti)

ses kalitesini karşılaştırmaya geldiğimizde ise apple music’in sunduğu 24-bit/192khz’e kadar kayıpsız ses özelliği spotify’ın henüz plot uygulama olarak sadece seçilmiş bazı üyelerine sunduğu benzer kayıpsız ses (büyük ihtimalle yeni bir üyelik seviyesi olarak gelecek tidal, deezer gibi) özelliğine göre çok daha gerçek ve kullanılabilir durumda, unutmadan kulaküstü kablolu kulaklıkla dinlediğimi ve henüz standart bluetooth codeclerinin (ldac ve muadilleri hariç) desteklemediğini bu nedenle sizlerin de iki servis arasında değerlendirme yaparken bu durumu göz önünde bulundurmanız gerektiğini söyleyeyim. ayrıca dolby atmos’u destekleyen parçalarda (özellikle rock, caz ve klasik kategorilerinde) gerçekten farklı bir deneyim sunduğunu da söylemeden geçmeyeyim, enstrümanları çevrenizi saracak bir biçimde deneyimlemek maalesef spotify’ın henüz sunamadığı bir özellik.

sonradan hatırlama editi: apple music üzerinden aynı zamanda konser ve çeşitli videolara ulaşabiliyorsunuz, spotify’da henüz böyle bir özellik mevcut değil.

cihaz desteğine geldiğimizde ise her ne kadar apple music android ve windows üzerinde bulunsa da spotify kesinlikle cihaz desteğinde hem daha kapsayıcı hem de tüm cihazların birinde çalınan müziğe eşitleniyor olması gerçekten muazzam. (apple tarafında benzer özellik mevcutsa değerli yazarlarımızın mesajlarını bekliyorum)

diğer önemli gördüğüm bir konu ise uygulamaların öneri algoritmaları ki bence bu konuda da spotify fazlasıyla önde, zevkinizle uyuşan ancak dinlemediğiniz parçaları bulmak, gerek günlük listeleri gerek şarkıcılara göre yapılan listeleri (benzer öneri listelemeleri apple music’de de var ancak spotify’ın çok daha nokta atışı olduğunu söyleyebilirim) spotify’ı öne taşıyan özellikler arasında. ayrıca son güncellemesiyle gelen arkadaşlarınızla dinleme zevkinize göre algoritmik olarak oluşturulmuş dinleme listeleri olan blend listeleri de bence spotify’ı ön çıkaran özelliklerden.

podcastlerden de kısaca bahsederek bitirmek istiyorum, spotify’ın uygulama içinde podcastleri sunması bana göre hem podcast kültürünün yaygınlaşmasını hem de podcastlere ulaşmayı kolaylaştırıyor ancak apple tarafında ayrıca podcast’ler uygulamasını indirmeniz gerekiyor bu da atılması gereken ayrı bir adım oluşturuyor.

iki servis de gayet kullanışlı, kullandığınız cihazlara ve bir müzik uygulamasından beklentinize göre seçeceğiniz iki servis de sizleri üzmez beklentinizi fazlasıyla karşılar. 7/24 müzikli ve sanatlı günler diliyorum.
devamını gör...

bazı mutlu anlarda o anın biteceği hissine kapılır ve durduk yerde bir hüzne boğuluveririz. bu yayına o kadar alıştım ki bazen ya bir gün biterse diye korkuyorum*. evet daim olsun.
devamını gör...

tutuklanıp cezaevine gönderilmişler. ben en çok buna şaşırdım.
devamını gör...

virginia woolf 25 ocak 1882’de londra’da, victoria döneminde doğdu. babası o dönemin tanınmış yazarlarından sir leslie stephen’dı. virginia, eğitim eşitsizliği yüzünden hiçbir zaman okula gidemedi. victoria döneminin griliği, kuralcılığı onu her zaman sıktı.
annesi, o 13 yaşındayken öldü. virginia’ya göre bu, olabilecek en kötü şeydi.
çocuk yaşta üvey abisi tarafından taciz edildi ve bunu uzun süre sakladı.
virginia eşcinseldi ve bunu asla saklamadı. evlendiğinde bile açık etti.
1904 yılında bloomsbury grubuna katıldı. bu grup oldukça özgürlükçü ve yenilikçiydi. özellikle de cinsel devrim konusunda.
kitaplarını genellikle ayakta yazdı.
ablasıyla birlikteyken de ona özenerek şövale üzerinde resim çizer gibi yazmayı denedi.birçok kitabının kapağını ressam olan ablası vanessa bell hazırladı.
babasından pek hoşlanmazdı ama annesinin ölümünden sonra olduğu gibi, babasının ölümünden sonra da uzun süre toparlanamadı.
1912 yılında leonard woolf ile evlendi. bunu daha çok, kocası yayınevi sahibi olduğu ve kitaplarını yayımlayabileceği için yaptı.
kendisi bir feministti ve birçok kadına ilham veren şu sözleri söyledi: para kazanın, kendinize ait bir odanız olsun. yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın.
birçok yazara, sinemada birçok esere ilham verdi. bunlardan en dikkat çekeni 2002 yapımı “the hours” oldu. nicole kidman bu filmdeki virginia woolf rolüyle en iyi kadın oyuncu dalında oscar sahibi oldu.
22 yaşından sonra 3 kere intihar girişiminde bulundu.
en sonuncusunda başarılı oldu. ceplerine taş doldurarak, kendisini ouse nehri’ne bıraktı

buradan
devamını gör...

kadın olmak çok güzel bir şey ya. sen her gün gördüğün bacağını dışarıda bi açıyorsun erkek milleti bir define bulmuş gibi eriyoring. ilginç. o kadar gülüyorum ki bu başlığa ve tanımlarına hiç ciddili şeyler yazamıyorum. *
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim