goethe'nin renk kuramı
hepimiz newton'un renk kuramını biliriz. ışık bir prizmadan geçirilir ve 7 renk gözlenir: kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor. bir edebiyatçı ve düşünür olarak bilinen goethe'nin ise bu konuya yaklaşımı biraz daha farklıdı ve ana renklerin 7 tane değil 2 tane olduğunu söyler: mavi ve sarı. bu kuram özellikle renklerin psikolojik anlamlarına değinir.
newton'un kuramı matematikseldir, 7 renk; tek bir beyaz renkten çıkar, türer. bu renkler, beyaz rengin içinde vardır. onu oluşturur. goethe ise renklerin siyah ve beyazın karşılaştığı yerlerde oluştuğunu öne sürer. yani onun için aydınlık ve karanlık, birbiri ile etkileşim halindedir. sarıyı, karanlığın sınırladığı ışık; maviyi ise ışıkla sınırlanmış bir karanlık olarak düşünür. yani karanlık pasif bir unsur değildir, renk spektrumunun oluşması üzerinde söz sahibi bir durumdur.
goethe için renk ne olursa olsun insan ruhu üzerinde bir etkiye sahiptir. kendi renk çarkını da buna göre oluşturmuştur. renkleri iyi ve kötü olarak ayırmıştır. bunu tabii ki iyi ve kötü diyerek sınırlandıramayız, küçük bir örnek verelim: sarı, kırmızı tonlu renkler insana neşe ve mutluluk veriyorken mavi soğuk ve dingin bir renktir.
newton'dan sadece bu yönleri ile de ayrılmaz goethe. newton, 7 rengin birleşerek tekrar beyazı oluşturacağını söylerken, goethe renklerin gri tonlarında birleşeceğini söyler. kırılma, yansıma gibi olaylar goethe'ye göre ışıksız da gerçekleşebilir. ve newton ışığı bölünebilen bir heterojenite olarak tanımlarken goethe için ışık bölünmeyen, homojenik bir şeydir. newton dalgaboyunun göze girerek beyne kadar renk bilgisinin iletildiğini söyler, fakat goethe'ye göre renkler beyin tarafından oluşturulur.
bilimsel olarak newton'un kuramı doğru kabul edilse de sanatsal veya felsefi olarak da goethe'nın kuramı da önemlidir. çünkü renklere sadece fiziksel bir anlatım ile ele almamış, içlerindeki anlamları da bulmaya çalışmıştır. kendisi bu kuramın yazdığı tüm şiirlerden daha önemli olduğunu ve yaşadığı dönemde renk kuramının doğru bilgisine sahip olmaktan gurur duyduğunu şair johann peter eckermann'a söylemiştir.
newton ve goethe'den başka renk teorileri ve başka fikirlerde vardır. goethe kendi fikirlerini zur farbenlehre - renk teorisi - kitabında dile getirmiştir.
newton'un kuramı matematikseldir, 7 renk; tek bir beyaz renkten çıkar, türer. bu renkler, beyaz rengin içinde vardır. onu oluşturur. goethe ise renklerin siyah ve beyazın karşılaştığı yerlerde oluştuğunu öne sürer. yani onun için aydınlık ve karanlık, birbiri ile etkileşim halindedir. sarıyı, karanlığın sınırladığı ışık; maviyi ise ışıkla sınırlanmış bir karanlık olarak düşünür. yani karanlık pasif bir unsur değildir, renk spektrumunun oluşması üzerinde söz sahibi bir durumdur.
goethe için renk ne olursa olsun insan ruhu üzerinde bir etkiye sahiptir. kendi renk çarkını da buna göre oluşturmuştur. renkleri iyi ve kötü olarak ayırmıştır. bunu tabii ki iyi ve kötü diyerek sınırlandıramayız, küçük bir örnek verelim: sarı, kırmızı tonlu renkler insana neşe ve mutluluk veriyorken mavi soğuk ve dingin bir renktir.
newton'dan sadece bu yönleri ile de ayrılmaz goethe. newton, 7 rengin birleşerek tekrar beyazı oluşturacağını söylerken, goethe renklerin gri tonlarında birleşeceğini söyler. kırılma, yansıma gibi olaylar goethe'ye göre ışıksız da gerçekleşebilir. ve newton ışığı bölünebilen bir heterojenite olarak tanımlarken goethe için ışık bölünmeyen, homojenik bir şeydir. newton dalgaboyunun göze girerek beyne kadar renk bilgisinin iletildiğini söyler, fakat goethe'ye göre renkler beyin tarafından oluşturulur.
bilimsel olarak newton'un kuramı doğru kabul edilse de sanatsal veya felsefi olarak da goethe'nın kuramı da önemlidir. çünkü renklere sadece fiziksel bir anlatım ile ele almamış, içlerindeki anlamları da bulmaya çalışmıştır. kendisi bu kuramın yazdığı tüm şiirlerden daha önemli olduğunu ve yaşadığı dönemde renk kuramının doğru bilgisine sahip olmaktan gurur duyduğunu şair johann peter eckermann'a söylemiştir.
newton ve goethe'den başka renk teorileri ve başka fikirlerde vardır. goethe kendi fikirlerini zur farbenlehre - renk teorisi - kitabında dile getirmiştir.
devamını gör...
kibrit kutusunun desenli olduğu zamanlar
onlardan koleksiyonun yaptığım zamandı.
kilim desenli olanlarına bayılırdım.
tüm koleksiyonlarıma yaptığım gibi onu da evden birine kızıp atmıştım sonra.
kilim desenli olanlarına bayılırdım.
tüm koleksiyonlarıma yaptığım gibi onu da evden birine kızıp atmıştım sonra.
devamını gör...
radyo dinlemek
1990 yılından sonra doğan nesilde radyo dinleme alışkanlığı olduğu söylenemez. bir de çoğu radyonun kaliteli, farklı ve ruhu tatmin edici müzik yayını yapmaktan yoksun olmaları, bilgisayara komut verip, otomasyona bassın , non - stop müzik yayını yapalım modunda takılmaları, dinleyicinin spotify'da, apple music'ta, youtube'da bulabileceğim müziği sen bana versen ne olur vermesin ne olur diye pozisyon belirlemesi ile radyoların alanı sadece uzun yol ve trafik meşgalesi olarak sınırlı kaldı.
devamını gör...
1,5 yaşındaki bebeklerini komşuya bırakıp intihar eden çift
pandemi başladığında, patronlara 100 milyar parayı dağıtıp, vatandaşa da " birbirinize yetersiniz siz" diyenlerin üzerine sıçramıştır kanı.
devamını gör...
geceye bir alıntı bırak
devamını gör...
sözlük radyosu
sevinç gözyaşları pıt, pıt, pıt....
devamını gör...
göksel
duru sesi ve güzelliği ile sevilesi sanatçımızdır.
bir de bunu dinlemenizi tavsiye ederim.göksel-kurşuni renkler
bir de bunu dinlemenizi tavsiye ederim.göksel-kurşuni renkler
devamını gör...
adaçayı
yukarıda bazı yazarların belirttiği gibi işbu bitkinin kurusunu tütsü olarak kullanabilirsiniz. tütsülenen yere saatler boyu oldukça hoş ve lahutî bir koku yayıp sakinleştirmesinin yanı sıra yakılan yerde uyunursa gerçekçi rüyalar görmenize sebep olur. şaman âdeti olmasına rağmen anadolu'nun çoğu yerinde hâlâ nazara ve kötülüğe karşı tıpkı üzerlik gibi kullanılmaktadır. sakinleştirici etkisi ve rüya bahsi uydurma değil, gerçektir. deneyebilirsiniz.
devamını gör...
ilk kimin aklına geldiği merak edilen şeyler
alfabeyi alfabetik sıraya dizmek kimin aklına geldi?
devamını gör...
türkiye'de eğitim sisteminin başarısız olma nedenleri
(1) neredeyse her milli eğitim bakanı değişikliğinde milli eğitimde reform adı altında köklü değişiklikler yapılması, bir önce yapılan değişikliklerin sonuçlarını görmeden yeni bir sistemin "şakkadanak" hayata geçirilmesi.
(2) türkiye’deki öğretmenlerin moralinin düşük, (uluslararası) ortalamanın altında olması.
(3) öğretmenlerin içeriğe, yönetime katılımının zayıf olması. (pisa verilerine göre öğretmenlerin özerkliğinde sonuncuyuz.)
(4) çocukların evlerinde de çoğu zaman zengin öğrenme kaynaklarının olmaması. (bir başka deyişle ab ülkeleri arasında, ailenin sosyo ekonomik statüsünden, kullandığı kelime haznesine, gelir ve mesleğine kadar pek çok başlıkta sonuncu sırada olmamız. pisa’ya katılan öğrencilerin verdiği cevaplara göre türkiye’de evinde 100'den fazla kitap olan öğrencilerin oranı yüzde 18. evlerin yarısından fazlasında 25’ten az kitap var. bunun başarıya etkisini rakamlar kanıtlıyor. evinde 10 kitap olan öğrenciler evlerinde 200 kitap olanlara göre fende 87, matematikte 108 puan daha düşük başarı gösteriyor. 108 puan farkı demek iki buçuk öğrenme yılı geride olmak demek. tatillerde veya okul dışı zamanlarda kitap okuyan, müzeleri gezen, deneyler yapan, yaz okullarına katılan çocuklar öğrendiklerini bir sonraki yıla taşıyor ve daha başarılı oluyor.)
(5) yapılan son reformlarda eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme gibi becerilerin kazandırılacağı bir müfredat oluşturulmasına rağmen bunun kağıt üzerinde kalması, hayata geçirilememesi.
(6) her okulun şartlarının eşit olmaması. örneğin, kimi okullarda sınıflar kalabalık kimilerinde daha az öğrenci olması. (yine pisa verilerinden kıyaslama yapacak olursak, türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin okuduğu okullarda ortalama sınıf mevcudu 44 kişi. avrupa’da en kalabalık sınıflar bizde. finlandiya’da sınıflar 20 kişilik. ab ortalaması 25. öğretmen başına düşen öğrenci sayısı arttıkça başarı düşüyor. müfredatın uygulanamamasında okullarda kaynak eksikliği sorunun da payı var. deney gereçleri, kütüphane çok eksik. okulların kütüphanesi pek çok şeyin göstergesidir oysa. pisa‘ya katılan öğrencilerin okuduğu okullarda 5 binin üzerinde kitabı olan kütüphane oranı yüzde bir. güney kore’de bu oran yüzde 92. pisa’da fen ve matematikte başarı sıralamasında ilk üçte olan singapur’da ise bu oran yüzde 77.)
(7) üniversiteye girişte uygulanan sınav sistemimizin (test) bu başarısızlıkta çok etkili olması. (örneğin pisa sadece çoktan seçmeli test olsa türkiye oecd ortalamasını yakalardı. türkiye'de çocuklar test çözmeyi biliyor. ancak test, bildiğini tekrarlama üzerine. bir anlamda biz hafızayı ölçüyoruz. bilgiyi kullanmayı, sentez yapmayı, olmayan bir şeyi ortaya koymayı ölçmüyoruz. liseye ve üniversiteye geçişte de sınavlar olacaktır, bu kaçınılmazdır. ancak sorun, sınavların niteliğidir. koyduğunuz sınav sistemi eğitim sistemini mıknatıs gibi oraya çeker. yani siz test yöntemi ile ortaya ezber sorular koyarsanız, eğitim ezbere olur. bizim sınavlarımız hayal gücünü, vizyonunu, deney yapma becerisini ölçmeyen sınavlar. çocuklara sınavlarda google’dan bulacakları ve daha sonra da unutacakları şeyler soruluyor.)
(8) okul öncesi eğitime katılımda yüksek bir oran yakalanamamış olması. (pisa’ya katılan öğrencilerin yüzde 29’u okul öncesi eğitim almış. okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrenciler arasında 60 puanlık fark var. yani okul öncesi eğitim alanlar 60 puan daha fazla almış sınavlarda. okul öncesi eğitim alan öğrenci her zaman pek çok anlamda daha önde oluyor.)
(9) dünyada yeni bir ekonomik düzen kurulmuş olması ve adına "bilgi ekonomisi" denen bu düzende artık doğal kaynaklar, tarımsal kaynaklar, jeopolitik kaynaklar kadar önemli olan başka bir girdinin de "yüksek beceri seviyesine sahip bireyler" olması. (hayal gücü yüksek, muhakeme kabiliyetine sahip, analiz ve sentez yapabilen ve yeni fikir ve düşünceleri ortaya koyan bireyler bu yeni ekonominin taşıyıcıları olarak görünmesi.)
(10) türkiye'nin fen ve matematikte pisa'da çuvallamasının üzerine düşünülüyor olunsa bile çözüm üretil(e)memesi, üretilse bile hayata geçiril(e)memesi. (okul öncesinden itibaren yaparak, proje bazlı öğrenme, yazın deneylerle uğraşacakları ortamlar sunmak lazım. aslında sorun çözüm bulmak değil. çözümü hayata geçirme noktası. burada da en somut söylenebilecek şey reform yapma şeklini değiştirmek gerektiği. "içeriğe şunu koyayım" demenin anlamı yok. zaten bunlar denenmiş ve içeriğe konmuş. uygulamada neden olmuyor, niye başarı sağlanamıyor buna bakmalıdır.)
(11) ilköğretimde sınıfta kalmanın kaldırılmış olması.
(12) toplam eğitim-öğretim sürecinin sonunda öğrencinin temel düzeyde bile olsa yabancı dil bilgisine hakim olmamasına rağmen mezun olması. (bkz: öğrenciye 12 yılda ingilizce öğretemeyen sistem)
(13) branş öğretmenlerinin alanlarında yetersizlikleri (bkz: ingilizce bilmeyen ingilizce öğretmenim oldu). örneğin, ösym tarafından açıklanan 2017 yılında yapılan öğretmenlik alan bilgisi testi (öabt) raporuna göre bu sınavda her bölüm için adaylara alanlarında 50’şer soru yöneltilmiş ancak türkçe öğretmenliği testinde iki soru iptal edildiği için bu testin ortalaması 48 soru üzerinden hesaplanmıştır. buna göre testlerde en düşük başarı 11.82 ortalamayla fen bilimleri/fen ve teknoloji öğretmenliğinde, en yüksek ortalama ise 34.88 ile psikolojik danışma ve rehberlik öğretmenliğinde gerçekleşmiştir. sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmiştir. türkçe, din kültürü ve ahlak bilgisi, psikolojik danışma ve rehberlik ile okul öncesi öğretmenlikleri alan testlerinin ortalama değerleri ise, 25’in üzerinde çıkmıştır. daha açık bir ifade ile öabt'ye giren fen bilimleri öğretmen adaylarının kendilerine yöneltilen soruların yaklaşık yüzde 80'ini bilmediği; sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmesi nedeniyle bu alanlardaki öğretmen adaylarının da alanlarının yüzde 75'ine hakim olmadığı/bilmediği öne sürülebilecektir.
ezcümle, son 18 yıllık kesintisiz tek parti iktidarında bile toplam 6 kez milli eğitim bakanı değişikliğinin yapıldığı , gelen her yeni bakanın reformlar yapmak üzere kolları sıvadığı göz önünde bulundurulursa "neden başarısızız?" sorusu üzerine düşünmek için daha çok nedenimiz olduğu görülecektir.
not: söz konusu maddeler zaman içinde güncellenecek ve yeni maddeler eklenecektir.
(2) türkiye’deki öğretmenlerin moralinin düşük, (uluslararası) ortalamanın altında olması.
(3) öğretmenlerin içeriğe, yönetime katılımının zayıf olması. (pisa verilerine göre öğretmenlerin özerkliğinde sonuncuyuz.)
(4) çocukların evlerinde de çoğu zaman zengin öğrenme kaynaklarının olmaması. (bir başka deyişle ab ülkeleri arasında, ailenin sosyo ekonomik statüsünden, kullandığı kelime haznesine, gelir ve mesleğine kadar pek çok başlıkta sonuncu sırada olmamız. pisa’ya katılan öğrencilerin verdiği cevaplara göre türkiye’de evinde 100'den fazla kitap olan öğrencilerin oranı yüzde 18. evlerin yarısından fazlasında 25’ten az kitap var. bunun başarıya etkisini rakamlar kanıtlıyor. evinde 10 kitap olan öğrenciler evlerinde 200 kitap olanlara göre fende 87, matematikte 108 puan daha düşük başarı gösteriyor. 108 puan farkı demek iki buçuk öğrenme yılı geride olmak demek. tatillerde veya okul dışı zamanlarda kitap okuyan, müzeleri gezen, deneyler yapan, yaz okullarına katılan çocuklar öğrendiklerini bir sonraki yıla taşıyor ve daha başarılı oluyor.)
(5) yapılan son reformlarda eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme gibi becerilerin kazandırılacağı bir müfredat oluşturulmasına rağmen bunun kağıt üzerinde kalması, hayata geçirilememesi.
(6) her okulun şartlarının eşit olmaması. örneğin, kimi okullarda sınıflar kalabalık kimilerinde daha az öğrenci olması. (yine pisa verilerinden kıyaslama yapacak olursak, türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin okuduğu okullarda ortalama sınıf mevcudu 44 kişi. avrupa’da en kalabalık sınıflar bizde. finlandiya’da sınıflar 20 kişilik. ab ortalaması 25. öğretmen başına düşen öğrenci sayısı arttıkça başarı düşüyor. müfredatın uygulanamamasında okullarda kaynak eksikliği sorunun da payı var. deney gereçleri, kütüphane çok eksik. okulların kütüphanesi pek çok şeyin göstergesidir oysa. pisa‘ya katılan öğrencilerin okuduğu okullarda 5 binin üzerinde kitabı olan kütüphane oranı yüzde bir. güney kore’de bu oran yüzde 92. pisa’da fen ve matematikte başarı sıralamasında ilk üçte olan singapur’da ise bu oran yüzde 77.)
(7) üniversiteye girişte uygulanan sınav sistemimizin (test) bu başarısızlıkta çok etkili olması. (örneğin pisa sadece çoktan seçmeli test olsa türkiye oecd ortalamasını yakalardı. türkiye'de çocuklar test çözmeyi biliyor. ancak test, bildiğini tekrarlama üzerine. bir anlamda biz hafızayı ölçüyoruz. bilgiyi kullanmayı, sentez yapmayı, olmayan bir şeyi ortaya koymayı ölçmüyoruz. liseye ve üniversiteye geçişte de sınavlar olacaktır, bu kaçınılmazdır. ancak sorun, sınavların niteliğidir. koyduğunuz sınav sistemi eğitim sistemini mıknatıs gibi oraya çeker. yani siz test yöntemi ile ortaya ezber sorular koyarsanız, eğitim ezbere olur. bizim sınavlarımız hayal gücünü, vizyonunu, deney yapma becerisini ölçmeyen sınavlar. çocuklara sınavlarda google’dan bulacakları ve daha sonra da unutacakları şeyler soruluyor.)
(8) okul öncesi eğitime katılımda yüksek bir oran yakalanamamış olması. (pisa’ya katılan öğrencilerin yüzde 29’u okul öncesi eğitim almış. okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrenciler arasında 60 puanlık fark var. yani okul öncesi eğitim alanlar 60 puan daha fazla almış sınavlarda. okul öncesi eğitim alan öğrenci her zaman pek çok anlamda daha önde oluyor.)
(9) dünyada yeni bir ekonomik düzen kurulmuş olması ve adına "bilgi ekonomisi" denen bu düzende artık doğal kaynaklar, tarımsal kaynaklar, jeopolitik kaynaklar kadar önemli olan başka bir girdinin de "yüksek beceri seviyesine sahip bireyler" olması. (hayal gücü yüksek, muhakeme kabiliyetine sahip, analiz ve sentez yapabilen ve yeni fikir ve düşünceleri ortaya koyan bireyler bu yeni ekonominin taşıyıcıları olarak görünmesi.)
(10) türkiye'nin fen ve matematikte pisa'da çuvallamasının üzerine düşünülüyor olunsa bile çözüm üretil(e)memesi, üretilse bile hayata geçiril(e)memesi. (okul öncesinden itibaren yaparak, proje bazlı öğrenme, yazın deneylerle uğraşacakları ortamlar sunmak lazım. aslında sorun çözüm bulmak değil. çözümü hayata geçirme noktası. burada da en somut söylenebilecek şey reform yapma şeklini değiştirmek gerektiği. "içeriğe şunu koyayım" demenin anlamı yok. zaten bunlar denenmiş ve içeriğe konmuş. uygulamada neden olmuyor, niye başarı sağlanamıyor buna bakmalıdır.)
(11) ilköğretimde sınıfta kalmanın kaldırılmış olması.
(12) toplam eğitim-öğretim sürecinin sonunda öğrencinin temel düzeyde bile olsa yabancı dil bilgisine hakim olmamasına rağmen mezun olması. (bkz: öğrenciye 12 yılda ingilizce öğretemeyen sistem)
(13) branş öğretmenlerinin alanlarında yetersizlikleri (bkz: ingilizce bilmeyen ingilizce öğretmenim oldu). örneğin, ösym tarafından açıklanan 2017 yılında yapılan öğretmenlik alan bilgisi testi (öabt) raporuna göre bu sınavda her bölüm için adaylara alanlarında 50’şer soru yöneltilmiş ancak türkçe öğretmenliği testinde iki soru iptal edildiği için bu testin ortalaması 48 soru üzerinden hesaplanmıştır. buna göre testlerde en düşük başarı 11.82 ortalamayla fen bilimleri/fen ve teknoloji öğretmenliğinde, en yüksek ortalama ise 34.88 ile psikolojik danışma ve rehberlik öğretmenliğinde gerçekleşmiştir. sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmiştir. türkçe, din kültürü ve ahlak bilgisi, psikolojik danışma ve rehberlik ile okul öncesi öğretmenlikleri alan testlerinin ortalama değerleri ise, 25’in üzerinde çıkmıştır. daha açık bir ifade ile öabt'ye giren fen bilimleri öğretmen adaylarının kendilerine yöneltilen soruların yaklaşık yüzde 80'ini bilmediği; sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmesi nedeniyle bu alanlardaki öğretmen adaylarının da alanlarının yüzde 75'ine hakim olmadığı/bilmediği öne sürülebilecektir.
ezcümle, son 18 yıllık kesintisiz tek parti iktidarında bile toplam 6 kez milli eğitim bakanı değişikliğinin yapıldığı , gelen her yeni bakanın reformlar yapmak üzere kolları sıvadığı göz önünde bulundurulursa "neden başarısızız?" sorusu üzerine düşünmek için daha çok nedenimiz olduğu görülecektir.
not: söz konusu maddeler zaman içinde güncellenecek ve yeni maddeler eklenecektir.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
üst üste yazma bekle araya mani
ondan uçuyor tanımlar belki
buradaki herkes sever seni
ama sen seversin melankoli.*
ondan uçuyor tanımlar belki
buradaki herkes sever seni
ama sen seversin melankoli.*
devamını gör...
yeşilçam filmlerindeki unutulmaz sahneler
benim beeennnn, yaşar usttaaaaaaa!
devamını gör...
anti-siyonist genç
beni hemşerisi sanan yazar.
devamını gör...
age of oynarken saldıran kurdu öldürmeyen ülkücü
(bkz: 1 mayısda age of da işçi çalıştırmayan solcu)
(bkz: csde tavuk vurmayan vegan)
(bkz: age of da inek öldürmeyen hindu)
diye devam eder
(bkz: csde tavuk vurmayan vegan)
(bkz: age of da inek öldürmeyen hindu)
diye devam eder
devamını gör...
ojeli tırnak ve kitap birlikteliğinin dayanılmaz cazibesi
aynen kuzguncuktaki vişne arkadaşıma katılıyorum. kendi açımızdan bakıldığında pek hoş. ama eğer foto atacaksam kahve, kitap ikilisini tercih ederim hah. tırnak fazla geliyor bana da. hee bak atana laf etmem. tatlış, güzel, hoş... kitap olsun da işte ayakla mı atacağız böbrekle mi çok önemli değil.
keyifli okumalar...
keyifli okumalar...
devamını gör...
ölümün en iyi tanımı
"gerçekte, kimse bilmiyor ölümün ne olduğunu; insana özgü en büyük iyiliktir belki ölüm, ama en büyük kötülük gibi korkuluyor ondan."*
devamını gör...
hastası olunan sözler
"her ailede aileyi mahveden, iflas ettiren, kavga çıkaran, haksızlık yapan, ortalığı birbirine katan, huzur vermeyen, hak ettiğinden fazla malı üstüne alan en az bir amca veya bir dayı vardır. bizde yok diyorsanız bu kişi babanızdır!"
devamını gör...
güncel gürsel artıktay
mehmet pişkin' in videosunu içeren 'ölmezdim' şarkısı ile tanıdığım, depresif günlerimin yoldaşı olan, hak ettiği değeri bulmadığını düşündüğüm, aynı zamanda keşfedilmemişliğini sevdiğim şarkıcımızdır.
devamını gör...
üniversiteli kızı şort giydi diye döven adam
antalya'da, üniversite öğrencisi elif ülkü eroğlu'nu, şortla çöp atmaya çıktığı için döven komşusu mahsun tatar.
kızı saçlarından sürükleyerek darp etmiş. gözaltına alınan tatar, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmış.

hürriyet gazetesinden aydemir kadıoğlu'nun haberine göre, bu sırada komşusu mahsun tatar, "o..... musun böyle giyiniyorsun?" diyerek sözlü saldırıda bulundu. bunun üzerine eroğlu, mahsun tatar'a "sana mı soracağım?" diyerek tepki gösterdi. sözlü saldırılarını devam ettiren mahsun tatar, eroğlu'na saldırdı. saçlarından tutularak yerde sürüklenen ve darbeler alan eroğlu, çığlıklarını duyan ailesi tarafından kurtarıldı. eroğlu'nun şikayeti üzerine gözaltına alınan mahsun tatar, ifadesinde kimseye saldırmadığını, karşı tarafın saldırdığını öne sürdü ve serbest kaldı.
kaynak: www.memurlar.net/haber/9711...
kızı saçlarından sürükleyerek darp etmiş. gözaltına alınan tatar, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmış.

hürriyet gazetesinden aydemir kadıoğlu'nun haberine göre, bu sırada komşusu mahsun tatar, "o..... musun böyle giyiniyorsun?" diyerek sözlü saldırıda bulundu. bunun üzerine eroğlu, mahsun tatar'a "sana mı soracağım?" diyerek tepki gösterdi. sözlü saldırılarını devam ettiren mahsun tatar, eroğlu'na saldırdı. saçlarından tutularak yerde sürüklenen ve darbeler alan eroğlu, çığlıklarını duyan ailesi tarafından kurtarıldı. eroğlu'nun şikayeti üzerine gözaltına alınan mahsun tatar, ifadesinde kimseye saldırmadığını, karşı tarafın saldırdığını öne sürdü ve serbest kaldı.
kaynak: www.memurlar.net/haber/9711...
devamını gör...
