love is blindness
muhteşem bir şarkı
devamını gör...

1939 yılının aralık ayının 26'yı 27'ye bağlayan gecesi 7.2 şiddetinde meydana gelen, 52 saniye süren 40 binden fazla insanın hayatını kaybettiği, 100 binden fazla insanın da yaralandığı, dünya tarihinde en ağır bedelin ödendiği depremlerden biri. kentte öyle büyük bir yıkım gerçekleşmiş ki, ayakta sağlam bina bile kalmamış. aralık ayında gerçekleşen depremde kış dolayısıyla soba ve mangalların devrilmesi sonucu yangınlar da çıkmış, can pazarının yaşandığı kentte hem ağır kış şartları hem de iletişimin hatlarının zarar görmesi sonucu yardımlar zamanında ulaşamamış.
devamını gör...

kadro iyi ona söz yok.
işlenen konu, verilmek istenen mesajlar evet çok doğru. yüzeysel izlemezseniz alp, cevdet, erbil, caner çoğu artık etrafınızda çok da zorlanmadan rastlayabileceğiniz tipler.
ama bir şey eksik, ne bilmiyorum ama daha iyi olabilirdi bu film, kesinlikle.
bence keyifliydi.
yani anlatmak istedikleri güzel ama hep olduğu gibi izleyenin kapasitesi, bakış açısı...
her izleyici farklı bir şey alacak, o yüzden evet izleyenler olarak biz yorum yapıyoruz ama bu belirleyici olmamalı, ben beğenmem başkası başyapıt der ya da tam tersi.
ama o caner var ya ona dikkat edin *
erbil-kamuran sahneleri güzel.
aziz-caner sahneleri güzel

--! spoiler !--

caner, psikolog sahnesi "denyo"

--! spoiler !--

izleyenlere, izleyecek olanlara keyifli seyirler dilerim.
devamını gör...

mikroskop ile görülebilen eklembacaklı parazit bir böcekten kaynaklanan hastalıktır. bu böcek deri üzerinde tüneller açar, deri altına yumurtalarını bırakır. yumurtalar deri ile tepkimeye girince şiddetli kaşıntılar başlar.

uyuz hastalığına yakalanan kişinin vücudu tabiri caizse özellikle de gece vakti deli gibi kaşınır. küçük kırmızı kabarcıklar halinde görülen kaşıntılar, fazla kaşıma sonucu yaraya dönüşebilir. evlerden ırak, öyle çekilmez, hayatı zehir eden bir kaşıntısı vardır. hastalığın insandan insana bulaşması uzun süreli tensel temas, aynı kıyafet, aynı havluyu kullanma, yatakların ortak kullanımı sonucu ortaya çıkar.
diğer cilt hastalıklarına kıyasla iyileşmesi uzun sürer. wilkinson pomat isimli kükürt kokulu krem ve beyaz sirke, kaşıntının görüldüğü bölgelere sürülmesi işlemi ile bir ya da iki hafta süre içerisinde uygulanan tedavi ile etkisi kayboluyor.

yanlış bilinenin aksine kedi ve köpekten bulaşmıyor. hayvanlardaki uyuz türü ile insanlardaki uyuz türü birbirinden farklı türlerdir. yolda, sokakta tüyleri kaşınmaktan dökülmüş, derisi meydanda, bir deri bir kemik kalmış, gözleri akacak gibi bakan, yardıma muhtaç köpekler de uyuz hastalığı taşırlar.
devamını gör...

uranyum plütonyum gibi atom çekirdeklerinin parçalanmasından yararlanılarak enerji elde edilen merkezdir.
devamını gör...

konum: manisa, yer vermeyeyim buraya da çökerler.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sultan 2. murad han ve fatih sultan mehmet dönemlerin 15 yıl sadrazamlık yapmış olan osmanlı devlet adamıdır. devşirme değildir ve dedesi kuruluş dönemi vezirlerinden kara halil hayreddin paşa babası ise yine sadrazamlık yapmış olan ibrahim paşadır.

1439 yılında sedaret makamına geldiğinde tahtta sultan 2. murad han vardı. daha sonra o ölüp yerine fatih sultan mehmet geçtiğinde babasından kalan sadrazamı değiştirmemeyi tercih etti. fakat fatih sultan mehmed'in bir önceki taht macerasından halil paşaya ciddi anlamda kin beslediğini söylemekte mümkün.

fatih sultan mehmed tahta çıkar çıkmaz istanbul'un fethi ile alakalı çalışmalar yapmaya başlayınca halil paşa şiddetli bir biçimde muhalefet yapıyordu. ona göre bizans üstüne gidilmemesi gereken ve alınması zor olan bir şehirdi. bazı tarihçiler sadrazam halil paşanın bizans ile ciddi ticaret içinde olduğundan fetih'e karşı çıktığını söylerler fakat kesin bilgi değildir.

1453 yılında istanbul'un fethinden yaklaşık 1 hafta sonra sadrazamlıktan azledilip gözlerine mil çekildi ve zindana kapatıldı. 40 gün sonrada boğularak idam edildi. osmanlı tarihinde idam edilen ilk sadrazamdır.
devamını gör...

yakın arkadaşlarım olmakla beraber , son derece laçkalaştığını düşündüğüm ilişki çeşididir.

''bitti'' kelimesi ölümcüldür, geri dönüşü yoktur. ne zamandır kelimelerin gücü hafife alınıyor bilmiyorum ama son zamanlarda özellikle ''bitti '' kelimesi inanılmaz fazla kullanılıyor sonra çiftler birbirlerine geri dönüyorlar.ciddi bir sakillik olduğunu düşünüyorum çünkü eğer birine bitti diyorsan , kafanıda kesseler o ilişkiye geri dönmeyeceğin anlamına gelir ''bitti''.

''bitti'' dedikten sonra barışmak nedir?

tamam olabilir , asla olamaz demiyorum fakat bunun bir seviyesi ve şekli vardır.insan 2-3 günde bir ayrılır mı bitti diyerek?

günümüz insanları kelimelerin gücünü ve vurgusunuda öldürüyor..
devamını gör...

william shakespeare'in the taming of the shrew* oyunun modern uyarlaması olan gil junger'ın 1999 yapımı uzun metrajlı romantik-komedi filmi. julia stiles, heath ledger ve joseph gordon-levitt gibi isimlerin rol aldığı ve dilimize senden nefret etmemin 10 sebebi olarak çevrilmiş olan film oldukça eğlenceli bir uyarlama. 90'lı yılların atmosferi zaten insanı alıp götürüyor. oyunda verona'dan gelmiş olan petruchio karakteri filmde patrick verona olarak karşımıza çıkıyor. iki kız kardeş olan bianca ve katherina isimleri değiştirilmeden orijinale sadık kalınan tek karakterler. kat -veya katherina- stafford karakteri zaman zaman lise yıllarımda ne kadar şirret bir insan olduğumu hatırlattığı için ne zaman izlesem oldukça eğleniyorum. insanın suratında aptal bir gülümseme ile kapattığı filmlerden. çok beklentiye girilmeden izlenecek sakin ve tatlı bir film. heath ledger ise bildiğimiz gibi, gülümsemesini biraz daha görebilmek için filmi on kere daha izletir. filmin son sahnelerinde kat tarafından okunan şiir ise biraz manidardır benim için çünkü hepimizin sırf ondan nefret edemediği için kendinden nefret ettiği birileri vardır. o yüzden; nefret ediyorum hep haklı olmandan, yalanlarından nefret ediyorum. beni güldürdüğünde bundan nefret ediyorum daha da kötüsü, ağlattığında. nefret ediyorum etrafımda olmamandan, aramamandan nefret ediyorum. ama en çok da biraz olsun senden nefret edemememden nefret ediyorum.

film hakkında sevdiğim pek çok sahne var ama beni en etkileyen sahne muhtemelen patrick'in kat ile arabada konuştuğu sahne. sonunda birinin bianca gibi değil kat gibi olan birine sevgisini gösterdiği bir an ve benim için oldukça özel çünkü insanlar sevilmek için belirli kalıplara uymanızı bekliyorlar. belki de tüm o kalıplar insanı mekanikleştiriyordur. insanlar o kalıplara uymadığınız zaman sevilmeyecek olduğunuzu söyler hatta bazen öyle ileri giderler ki sizin biri ile tanıştırılmayacak kadar utanç verici biri olduğunuzdan bile söz ederler. yine de bence o kalıplarda ruhsuz bir şeyler var, mekanik ve sevimsiz bir şey. o yüzden şu basit cümle belki de filmin en etkileyici cümlesi:

"biliyorum herkes bianca'nın harika olduğunu düşünüyor. alınma ama bence kız kardeşinde eksik olan bir şeyler var."



i hate the way you talk to me
and the way you cut your hair
i hate the way you drive my car
i hate it when you stare
i hate your big dumb combat boots
and the way you read my mind
i hate you so much it makes me sick
it even makes me rhyme
i hate it
i hate the way you're always right
i hate it when you lie
i hate it when you make me laugh
even worse when you make me cry
i hate it when you're not around
and the fact you didn't call,
but mostly ı hate the way
i don't hate you, not even close,
not even a little bit, not even at all.
devamını gör...

sevgili hunidaşım;
bende yerimi aldım. erol büyükburç saksı değildi.bunu belirtmek istedim.*

eski kafaların ah o eski günler diyeceği bir yayına başlamış bulunduk.
devamını gör...

doğru filtre mi emin değilim ama bence bozkırın tüm sıkıntısını yansıtan kedi. nuri bilge ceylan bak işine kardeşim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

-sizi neden işe alalım?
-abi ekmek parası.
-para verem mi sana?
-abi, 5lira yeter.
(adam parayı uzatır.)
-abi, bu 5000tl!
gönlüm sana 5 lira vermeye yanaşmadı.
(çocuk dilencidir ve parayla kaçar.)
-ona sahte para verdim.

son

d:yeğen 1
devamını gör...

doğan avcıoğlu'nun beş ciltlik serisidir. diğer türk tarihi kitaplarından farklı olarak türklerin tarihini sınıfsal perspektifte anlatmaya çalışmaktadır. bu yönüyle de seriyi bir hayli ilginç kılmaktadır. bu serinin devamı niteliğinde osmanlı'nın düzeni ve türkiye'nin düzeni kitapları da vardır. bu yedi kitabı okuduktan sonra bugün yaşadığımız meselelerin hepsine derinlemesine hakim olabilirsiniz.

--! spoiler !--


birinci kitapta; ulusal tarih anlayışları: atatürkçü tarih, turancı tarih, toplumcu tarih. anadolu'nun türkleşmesi ve türk ulusu'nun meydana gelmesi. orta asya türklerinin ekonomik, kültürel, dinsel ve toplumsal yaşamları. asya ve avrupa hunları.


ikinci kitapta; göktürkler, uygurlar, rusya ve avrupa türkleri (bulgar, avar, hazar, macar, peçenek, oğuz ve kuman) ve "göçebe feodalizmi" inceleniyor. doğu avrupa yahudiliğinin türk kökenli olup olmadığı tartışılıyor.


üçüncü kitapta; türklerin tarihi, x. yüzyıldan sonra islam tarihi çerçevesinde yer alır. üçüncü kitap, türklerin tarihi ile bağlantılı olarak islam tarihini inceler. islam toplumunda devlet, sınıflar ve sınıf mücadeleleri, islam açısından feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve asyagil toplum tartışmaları ele alınır. bu çerçeve içinde ilk türk-islam devletlerinin meydana çıkışı anlatılır.



dördüncü kitapta; türklerden önce anadolu'ya islamiyetin girişi, ermeni sorunu, selçuklu devleti ve toplumsal düzeni, sünni-şii çatışmasının kökenleri, doğu ve batı ilişkileri açısından haçlı seferleri ve orta asya'da türk uluslarının meydana geliş süreçleri incelenir.



beşinci kitapta; türkiye selçuklu devleti, anadolu'nun türkleşmesi ve islamlaşması, bektaşilik, kızılbaşlık, ahilik, feodal düzenin kuruluşu, doğu anadolu'nun geri kalış nedenleri ve kürt sorunu gibi konular işlenir


--! spoiler !--
devamını gör...

şiirlerinde ülkesinin acılarından, isyan ruhundan ve ülkesindeki insanların bitmeyen umudundan beslenen guatemala asıllı aktivist şair otto rené castillo'nun kaleminden dökülen şiir. şiirin yazıldığı orijinal dilinde* ismi ıntelectuales apolíticos ve castillo'nun yine meşhur bir şirinden ismini almış olan vámonos patria a caminar şiir derlemesinde bulunuyor. tam ismi vámonos patria a caminar, yo te acompaño olan eser şair ölmeden iki yıl önce 1965 yılında basılmıştır. dilimize tarafsız aydınlar olarak ülkü tamer tarafından çevrilen şiir ismi dahil oldukça iyi bir çeviriye sahip.

ülkü tamer çevirisi ile:


1
tarafsız aydınları
yurdumun
sorguya çekilecek
günün birinde
en basit insanları
tarafından
halkımızın.


un día,
los intelectuales
apolíticos
de mi país
serán interrogados
por el hombre
sencillo
de nuestro pueblo.


soracaklar onlara
ne yaptılar diye
ağır ağır ölürken
ulusları,
tatlı bir ateş gibi
ufacık, bir başına.


se les preguntará
sobre lo que hicieron
cuando
la patria se apagaba
lentamente,
como una hoguera dulce,
pequeña y sola.


kimse sormayacak onlara
giysilerini,
uzun öğle uykularını
yemek sonrasında,
bilmek istemeyecek kimse
anlamsız uğraşlarını,
hiçlik konusunda görüşlerini,
nasıl para kazandıklarını
felsefe yaparak.
sorguya çekilmeyecekler
yunan mitolojisi konusunda,
nasıl iğrendikleri konusunda
kendi kendilerinden,
korkuyla ölürken içlerinde bir şeyler.


no serán interrogados
sobre sus trajes,
ni sobre sus largas
siestas
después de la merienda,
tampoco sobre sus estériles
combates con la nada,
ni sobre su ontológica
manera
de llegar a las monedas.
no se les interrogará
sobre la mitología griega,
ni sobre el asco
que sintieron de sí,
cuando alguien, en su fondo,
se disponía a morir cobardemente.


sormayacaklar
nasıl vardıklarını
doğrulara
yalanın gölgesinde.


nada se les preguntará
sobre sus justificaciones
absurdas,
crecidas a la sombra
de una mentira rotunda.




2
o gün
basit insanlar,
tarafsız aydınların
kitaplarında, şiirlerinde
yer almayanlar,
her gün ekmek getirenler onlara,
süt getirenler,
çörek ve yumurta getirenler,
giysilerini dikenler,
arabalarını sürenler,
köpeklerine, bahçelerine bakanlar,
onlar için çalışanlar,
gelip soracaklar:
"ne yaptınız
acı çekerken yoksullar
içlerindeki sevgi
ve yaşam sönüp giderken?"


ese día vendrán
los hombres sencillos.
los que nunca cupieron
en los libros y versos
de los intelectuales apolíticos,
pero que llegaban todos los días
a dejarles la leche y el pan,
los huevos y las tortillas,
los que les cosían la ropa,
los que le manejaban los carros,
les cuidaban sus perros y jardines,
y trabajaban para ellos,
y preguntarán,
“¿qué hicisteis cuando los pobres
sufrían, y se quemaba en ellos,
gravemente, la ternura y la vida?”



3
tarafsız aydınları
güzel yurdumun,
cevap veremeyeceksiniz.


ıntelectuales apolíticos
de mi dulce país,
no podréis responder nada.


yiyip bitirecek sizi
bir sessizlik kuzgunu.
yüreğinizi kemirecek
zavallılığınız.
susup kalacaksınız
kendi utancınızla.


os devorará un buitre de silencio
las entrañas.
os roerá el alma
vuestra propia miseria.
y callaréis,
avergonzados de vosotros.


devamını gör...

yol görünüyor yola gideceksin klişesidir.
devamını gör...

kuzum napıyoruz biz bu saatte, bu başlığın altında allasen.
devamını gör...

tarihi bu olsaydı şu olsaydı ile konuşulmaz demişti ilber ortaylı.
devamını gör...

ben yazdım kadere hüznü perişanı
sonu gelmez yine de bitemez ümitler,
ama yoksa bahçemin eski şanı
sebebi koparılan çiçekler.
devamını gör...

deep turkish web'in fon müziğini loop'a alıyorum



t: anonim olmanın konforunu hissettiğimiz başık...
devamını gör...

çocuklara işkence için yetiştirilen ürün.
şaka ya, lahana çiçeği.
çiçek yemek şart mı, bilemedim.
çocuklar büyüyünce; karnıbahar, kapuska, brokoli, bakla yapma anne dediler.
enginar hiç yapmadım zaten.*
sebzeyse, patateste sebze dediler.
ikna oldum valla, mantıklı tepki
kaç yıldır yemiyoruz, hala yaşıyoruz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim