sen varsın diye
çok heyecanlıyıım sözlükçüm. en sevdiğim gruplardan biri olan yüzyüzeyken konuşuruz 23 saat önce şöyle bir şarkı yapmış*. dinler dinlemez sizlerle de paylaşmak istedim. **
sözleri:
seni bir kere görsem belki rahatlar içim
yıllar oldu görmedim, belki de biraz özledim
nasıl bir sevdaysa ancak kalbimi dağladım
seni kaybedip ağladım
üstümden sanki trenler geçti, yine el salladım
belki sen varsın diye
belki duyarsın diye
beni anlarsın, soru sormazsın
ah, yetmedi mi be
bir yere varacak hâlim yok saatim geç oldu
buradan kaçabilenler gitmiş, çok göç oldu
nereye gizlenmiş bilmem bu işin anahtarı
çoğumuzun berbat hayatları
birden durdum bak içimden geldi, nasıl da afalladım
çünkü sen varsın diye
orada duyarsın diye
beni anlarsın, soru sormazsın
ah, yetmedi mi be
gel saklanacak bir yer bulalım
ikimiz bir, sen benim sırdaşım ol
bak ne kaldı inadından
seni soludum dumanımdan
sen benim yanlışım ol
belki sen varsın diye
belki duyarsın diye
beni anlarsın, soru sormazsın
ah, yetmedi mi be
sözleri:
seni bir kere görsem belki rahatlar içim
yıllar oldu görmedim, belki de biraz özledim
nasıl bir sevdaysa ancak kalbimi dağladım
seni kaybedip ağladım
üstümden sanki trenler geçti, yine el salladım
belki sen varsın diye
belki duyarsın diye
beni anlarsın, soru sormazsın
ah, yetmedi mi be
bir yere varacak hâlim yok saatim geç oldu
buradan kaçabilenler gitmiş, çok göç oldu
nereye gizlenmiş bilmem bu işin anahtarı
çoğumuzun berbat hayatları
birden durdum bak içimden geldi, nasıl da afalladım
çünkü sen varsın diye
orada duyarsın diye
beni anlarsın, soru sormazsın
ah, yetmedi mi be
gel saklanacak bir yer bulalım
ikimiz bir, sen benim sırdaşım ol
bak ne kaldı inadından
seni soludum dumanımdan
sen benim yanlışım ol
belki sen varsın diye
belki duyarsın diye
beni anlarsın, soru sormazsın
ah, yetmedi mi be
devamını gör...
delirmemek için yapılanlar
müzik dinlemek, kitap okumak ve film izlemek zihni bir süreliğine hakikatten uzaklaştırdığı için (en azından benim için öyle) bunları yaptıkça delirmeme engel oluyorum diyebiliyorum.
devamını gör...
mavi
sürgünümden çıkıp geldiğim renk.
hatta bir ara direkt mavi diye çağırdılar beni, kimi övme kimi dalga geçme amacıyla. duymadım hiç birini, kendime baktım.
daha dün gibi hatırlıyorum, ibrahim daldal'ın kahvesinin önünden gözüken fenerin ardındaki denizin tuzunun tadını. ilk kez o gün, orada tattım ve bir daha da unutmadım. kıyılarda yüzmek, kafamı çevirdiğimde toprak görmek istemiyordum artık, 7 yaşında denize açıldım ilk defa, bir daha da kapanmadım.
gökyüzü derler, kocamandır, kallavidir tüm göğümüzü kaplar ama bir deniz değil benim için, o mavilik yok gökyüzünde, hem de isteğiniz anda içine dalamıyorsunuz fütursuzca? n'apayım öyle maviliği?
ilk tuttuğum balık lidaki idi, pırıl pırıl, ışıl ışıl ufacık bir balık vardı oltanın ucunda, o çırpınıyordu, ben mavinin büyüsüne bir kez daha aşık oluyordum. ben istedim diye tekrar denize attılar onu, sandaldaki poşulu balıkçılar bir kez daha büyüdü gözümde. onlar, o güneş rengi tenleri, deniz tanrılarına adanmış becerileri ile öyle güzellerdi ki, onlardan biri olmak istedim, oldum da.
13 yaşımda ilk kez özgür oldum tam anlamıyla, dayımın teknesini kaçırdım, akranlarım büyüklerinin arabalarını çalar gezerlerdi, ben pancar motorun o deryayı göçüren sesine aşıktım, balıklara, yosunlara, maviye.
adımı deniz koymamışlar diye annemle kavga ettim, adım denize çok yakındı allahtan, fazla uğraşmadım.
ben denizin mavisine, denizin mavisi bana sevdalıydı, hep!
şimdi birbirimize çok uzak olsak da arşipel beni bekliyor biliyorum, yanına yaklaşıp "hişt!" diyeceğim günlerin hatırına yaşıyorum biraz da.
okuyanlara deli saçması bana hayat ışığı.
thalassa!
hatta bir ara direkt mavi diye çağırdılar beni, kimi övme kimi dalga geçme amacıyla. duymadım hiç birini, kendime baktım.
daha dün gibi hatırlıyorum, ibrahim daldal'ın kahvesinin önünden gözüken fenerin ardındaki denizin tuzunun tadını. ilk kez o gün, orada tattım ve bir daha da unutmadım. kıyılarda yüzmek, kafamı çevirdiğimde toprak görmek istemiyordum artık, 7 yaşında denize açıldım ilk defa, bir daha da kapanmadım.
gökyüzü derler, kocamandır, kallavidir tüm göğümüzü kaplar ama bir deniz değil benim için, o mavilik yok gökyüzünde, hem de isteğiniz anda içine dalamıyorsunuz fütursuzca? n'apayım öyle maviliği?
ilk tuttuğum balık lidaki idi, pırıl pırıl, ışıl ışıl ufacık bir balık vardı oltanın ucunda, o çırpınıyordu, ben mavinin büyüsüne bir kez daha aşık oluyordum. ben istedim diye tekrar denize attılar onu, sandaldaki poşulu balıkçılar bir kez daha büyüdü gözümde. onlar, o güneş rengi tenleri, deniz tanrılarına adanmış becerileri ile öyle güzellerdi ki, onlardan biri olmak istedim, oldum da.
13 yaşımda ilk kez özgür oldum tam anlamıyla, dayımın teknesini kaçırdım, akranlarım büyüklerinin arabalarını çalar gezerlerdi, ben pancar motorun o deryayı göçüren sesine aşıktım, balıklara, yosunlara, maviye.
adımı deniz koymamışlar diye annemle kavga ettim, adım denize çok yakındı allahtan, fazla uğraşmadım.
ben denizin mavisine, denizin mavisi bana sevdalıydı, hep!
şimdi birbirimize çok uzak olsak da arşipel beni bekliyor biliyorum, yanına yaklaşıp "hişt!" diyeceğim günlerin hatırına yaşıyorum biraz da.
okuyanlara deli saçması bana hayat ışığı.
thalassa!
devamını gör...
popüler olan şeyleri sevmemenin havalı olmadığı gerçeği
var böyle insanlar. bir şarkı çok tutarsa "abi bunu mu dinliyorsunuz ya, ben şahsen şöminenin başında bach dinlemeyi seviyorum" diyebilecek kişilerdir. veyahut bu popüler şey bir film, televizyon programı vb. bir şey de olabilir. tabii ki kimseyi şunu sevip, bunu sevme diye herhangi bir şeyden sorumlu tutmuyorum ama, sırf kendini çok aykırı ve elit hissetmek için yapanlara bu sözüm: havalı olmuyorsunuz arkadaşlar. sadece kasıntı bir entel gibi duruyorsunuz o kadar, ve hiç de samimi değilsiniz bunu bilin.
devamını gör...
affetmek
allah'ın biz kullarına sürekli yaptığı eylem.
o yaratıcıyken affediyor biz affedemiyoruz.
affetmeyip zihnimizi kemiren öfkeyi harlı tutuyoruz. hiç akıl karı değil.
o yaratıcıyken affediyor biz affedemiyoruz.
affetmeyip zihnimizi kemiren öfkeyi harlı tutuyoruz. hiç akıl karı değil.
devamını gör...
abdülhamid kayıhan osmanoğlu'nun dolar yorumu
ulaşmak istediğim kafaya sahip son osmanlı bireyimsisi.
derdiniz dolar olsaydı 1909 yılın'da 4 dolar 1 lira etmez iken dedem sultan 2.abdülhamid han-ı deviremezdiniz..hayırlı cumalar..
buradan
derdimiz ne ola ki?
derdiniz dolar olsaydı 1909 yılın'da 4 dolar 1 lira etmez iken dedem sultan 2.abdülhamid han-ı deviremezdiniz..hayırlı cumalar..
buradan
derdimiz ne ola ki?
devamını gör...
lucius vorenus
mükemmel tanımlarını görüp derhal takibe aldığım yazar arkadaşımızdır kendileri.
nickaltını açmak da bana nasip olmuştur.
nice güzel tanımlara.
nickaltını açmak da bana nasip olmuştur.
nice güzel tanımlara.
devamını gör...
kız mısın diye mesaj atan erkek yazar
kaybetmeye mahkum eleman. yav oğlum siz nasıl bir yokluktasınız demeyi geçtim sizin hiç insana saygınız da mı yok kadına saygınız da mı yok? twitter ve facebook dayıları dolmuş buraya.
devamını gör...
yazarların takipçilerine söylemek istedikleri
arkadaşlar 101 olduk ben okeye dönüyorum.
devamını gör...
kendisine ve kızlarına işkence yapan eşini öldüren melek ipek’in tutuklanması
kendini savunan bir kadın. üstelik çocuklarının yanında hem şiddet görüp hem ağır hakaretlere maruz kalmış, banyoya kitlenip orada tecavüze uğramış bir birey. kendini savunamasaydı eğer, yarın koruyamadık, yine bir kadın öldü, adalet yerini bulmalı gibi başlıklar okuyacaktık. öldürmesini elbette savunmuyoruz lakin işlerin bu boyuta gelmesini önlemek ya da bunu önlemek için çabamızın olmamasını diliyorum.
haber

--- alıntı ---
melek ipek ifadesinde ise eşini öldürdüğü anları şu sözlerle anlattı: "sabah ezanı okunurken kendimden geçmişim. eşim beni uyandırarak servisi yapıp geleceğini söyledi. 'ben gelinceye kadar burada bekle geldiğimde yarım kalan işimi halledeceğim' diyerek gitti. eşim aşağıdan küfrederek ve bizi öldüreceğini söyleyerek eve çıkıyordu. kapıya tekme atarak içeri girdi. evin içinde bağırmaya başladı. ben odanın bir köşesinde sinmiş bir şekilde duruyordum. ellerim kelepçeli olmasına rağmen bir köşede gördüğüm silahı elime aldım. derdim bana sabaha kadar sistematik işkence yapan eşimi korkutmaktı. bu arada odanın kapısı sert bir şekilde açıldı. eşimle yüz yüze geldik. aniden üstüme atılmaya kalkıştı. bir arbede yaşanırken kontrolsüz şekilde silah patladı"
--- alıntı ---
haber

--- alıntı ---
melek ipek ifadesinde ise eşini öldürdüğü anları şu sözlerle anlattı: "sabah ezanı okunurken kendimden geçmişim. eşim beni uyandırarak servisi yapıp geleceğini söyledi. 'ben gelinceye kadar burada bekle geldiğimde yarım kalan işimi halledeceğim' diyerek gitti. eşim aşağıdan küfrederek ve bizi öldüreceğini söyleyerek eve çıkıyordu. kapıya tekme atarak içeri girdi. evin içinde bağırmaya başladı. ben odanın bir köşesinde sinmiş bir şekilde duruyordum. ellerim kelepçeli olmasına rağmen bir köşede gördüğüm silahı elime aldım. derdim bana sabaha kadar sistematik işkence yapan eşimi korkutmaktı. bu arada odanın kapısı sert bir şekilde açıldı. eşimle yüz yüze geldik. aniden üstüme atılmaya kalkıştı. bir arbede yaşanırken kontrolsüz şekilde silah patladı"
--- alıntı ---
devamını gör...
south park
cartman'ın ishal olduğu anlar güldürür.
devamını gör...
kişisel gelişim kitapları
kişisel gelişemeyenlerin kişisel gelişemeyenler için yazdığı kişisel gelişime neden olması düşünülemeyecek safsatalardır.
kitap okuyarak elbette gelişir insan, bunun aksini iddia etmek eşyanın tabiatına aykırı ama bunu sağlayacağını bu kadar fütursuzca iddia eden kitaplara tamamen ön yargılı yaklaşılmalı bence.
her zaman yaptığım gibi konuyu somutlaştırmak için iki örnek anlatacağım. vaz geçemiyorum bu huyumdan.
ilk anım üniversite zamanından. yine alttan aldığım bir derste hocamız derse girer girmez bizim kişisel gelişimimizi sağlayacağını düşündüğü bir kitap aldırdı bize. arabasından ben taşıdım kitapları. ticaret işi bittikten sonra kişisel gelişmeye başladık zaten.
sonra dedi ki: “ eğer bir barda oturuyorsanız ve orda beğenmediğiniz bir kadın varsa, o ne içiyorsa ondan söyleyin, o nasıl oturuyorsa öyle oturun, o ne söylüyorsa aynı konudan bahsedin.”
ben derslerden kalmak için sınav notuna ihtiyacım olmadığı için el kaldırıp “ daha karaktersiz olmamız içim başka yapmamız gereken bir şey var mı hocam” diye sorunca bu örnek taca çıktı ve konu başka bir boyuta taşındı.
dedi ki saygıdeğer hocamız: “ kendinizi kötü hissedince gözlerinizi kapatın.” kapattı tabii ki herkes çünkü bu ders yüzünden gerçekten kötü hissediyorduk. “ sonra kendinizi bir kumsalda yürürken hayal edin, dalgalar ayaklarınıza dokunsun.”
ben kalmayı kafaya koyduğum için herkesin içinde bulunduğu trans anını mahvetmek pahasına “ hocam gökdelenlerde mi yaşıyoruz? ülkenin üç tarafı denizle çevrili, kötü hissedersem gider ayağımı sokarım.” dedim. aslında kurduğum mantık tam doğru sayılmazdı ankara’da olduğumuz için ama belirtmek istediğim noktayı açıkça ortaya koymuştum.
ders sonunda bir mucize oldu ve hoca beni yanına çağırıp artık derse gelmememi, dersi geçtiğimi söyledi. böylelikle kişisel gelişimim en azından bu konuda tamamlanmış oldu.
ikinci anım ise meslek hayatında yaşadığım bir anı. bir sabah evden çıkmadan önce özgür mumcu’nun bir yazısını okudum. yeni yönetici tipi hakkında bir yazı idi bu. ve bunların hepsinin masalarının üzerinde kişisel gelişim kitapları tuttuğundan bahsediyordu. yetersizliklerini böyle maskelediklerinden bahsederken de birkaç madde daha sıkıştırmıştı araya.
okula vardığımda okulun yeni müdürü beni odasına çağırdı. okulda ilk günü olduğu için öğretmenlerle tanışıyormuş ve tabii ki ilk beni görmek istedi. zira ben okulun en ters, en muhalif, en sevilen öğretmenlerinden biriydim.
içeri girince gözüme çarpan ilk şey masanın üzerinde üst üste duran kişisel gelişim kitapları idi. kahkaha atmaktan kendimi alamadım, çok gençmişsiniz hocam diyerek üstünü örttüm tabii ki kahkahanın. ve özgür’ün ne kadar haklı olduğunu müdürümüz bana zaman içinde kanıtladı. cemaatçilere öğretmenler odası balkonunda yemek verdikten iki ay sonra sokakta türk bayrağı sallayıp demokrasi nöbeti tutarken gördüm kendisini.
özetle şunu anlatmak istiyorum, kişisel gelişecekseniz bunu kendi başınıza yapabilirsiniz. kimsenin ticari hedefi olmayın.
kitap okuyarak elbette gelişir insan, bunun aksini iddia etmek eşyanın tabiatına aykırı ama bunu sağlayacağını bu kadar fütursuzca iddia eden kitaplara tamamen ön yargılı yaklaşılmalı bence.
her zaman yaptığım gibi konuyu somutlaştırmak için iki örnek anlatacağım. vaz geçemiyorum bu huyumdan.
ilk anım üniversite zamanından. yine alttan aldığım bir derste hocamız derse girer girmez bizim kişisel gelişimimizi sağlayacağını düşündüğü bir kitap aldırdı bize. arabasından ben taşıdım kitapları. ticaret işi bittikten sonra kişisel gelişmeye başladık zaten.
sonra dedi ki: “ eğer bir barda oturuyorsanız ve orda beğenmediğiniz bir kadın varsa, o ne içiyorsa ondan söyleyin, o nasıl oturuyorsa öyle oturun, o ne söylüyorsa aynı konudan bahsedin.”
ben derslerden kalmak için sınav notuna ihtiyacım olmadığı için el kaldırıp “ daha karaktersiz olmamız içim başka yapmamız gereken bir şey var mı hocam” diye sorunca bu örnek taca çıktı ve konu başka bir boyuta taşındı.
dedi ki saygıdeğer hocamız: “ kendinizi kötü hissedince gözlerinizi kapatın.” kapattı tabii ki herkes çünkü bu ders yüzünden gerçekten kötü hissediyorduk. “ sonra kendinizi bir kumsalda yürürken hayal edin, dalgalar ayaklarınıza dokunsun.”
ben kalmayı kafaya koyduğum için herkesin içinde bulunduğu trans anını mahvetmek pahasına “ hocam gökdelenlerde mi yaşıyoruz? ülkenin üç tarafı denizle çevrili, kötü hissedersem gider ayağımı sokarım.” dedim. aslında kurduğum mantık tam doğru sayılmazdı ankara’da olduğumuz için ama belirtmek istediğim noktayı açıkça ortaya koymuştum.
ders sonunda bir mucize oldu ve hoca beni yanına çağırıp artık derse gelmememi, dersi geçtiğimi söyledi. böylelikle kişisel gelişimim en azından bu konuda tamamlanmış oldu.
ikinci anım ise meslek hayatında yaşadığım bir anı. bir sabah evden çıkmadan önce özgür mumcu’nun bir yazısını okudum. yeni yönetici tipi hakkında bir yazı idi bu. ve bunların hepsinin masalarının üzerinde kişisel gelişim kitapları tuttuğundan bahsediyordu. yetersizliklerini böyle maskelediklerinden bahsederken de birkaç madde daha sıkıştırmıştı araya.
okula vardığımda okulun yeni müdürü beni odasına çağırdı. okulda ilk günü olduğu için öğretmenlerle tanışıyormuş ve tabii ki ilk beni görmek istedi. zira ben okulun en ters, en muhalif, en sevilen öğretmenlerinden biriydim.
içeri girince gözüme çarpan ilk şey masanın üzerinde üst üste duran kişisel gelişim kitapları idi. kahkaha atmaktan kendimi alamadım, çok gençmişsiniz hocam diyerek üstünü örttüm tabii ki kahkahanın. ve özgür’ün ne kadar haklı olduğunu müdürümüz bana zaman içinde kanıtladı. cemaatçilere öğretmenler odası balkonunda yemek verdikten iki ay sonra sokakta türk bayrağı sallayıp demokrasi nöbeti tutarken gördüm kendisini.
özetle şunu anlatmak istiyorum, kişisel gelişecekseniz bunu kendi başınıza yapabilirsiniz. kimsenin ticari hedefi olmayın.
devamını gör...
ansızın gelen aşık olma isteği
kimseyi bulamayınca geçer gider telaş etmeyin.
devamını gör...
mimir
ne olduğu, kim olduğu bilinmeyen ancak en bilge olduğuna karar verilen iskandinav mitolojisi figürü. odin'de bunu bildiğinden olsa gerek kendisini danışmanı olarak atamıştır. öngörüleri hep tuttuğu için ona kehanet tanrısı diyenlerde vardır.
adı ''hatırlayan bilge'' anlamına gelir. evrendeki tüm sırlara vakıf olduğuna inanılır. urd kuyusunun mülkiyeti kendisine aittir. tapu senedini üzerine yapmıştır. burada bahçeli müstakil bir evi vardır. gjallarhorn adı verilen boynuzu her sabah kalktığında suya daldırır ve içer. böylece bilgeliğini korumaya devam eder.
odin, danışmanının bu bilgeliğinden çok etkilendiği için, bende azıcık şu kaynaktan nasiplensem fena olmaz der ve kılık değiştirerek urd kuyusunun yolunu tutar. mimir'den bir damla su ister. üstat, ''öyle beleşe olmaz efendi!'' diyerek çıkışır odin'e. ''bu sudan içmek istiyorsan kendinden bir şeyler vermelisin.'' diye ekler ve postayı koyar.
odin'de iki gözüm var zaten birini vereyim madem diyerek gözünü söker ve atar kuyunun içine.
bedel ödenmiştir. mimir doldurur gjallarhorn'u, iç bakalım der gülerek. odin suyu kana kana son damlasına kadar içer. aydınlanmanın kralını yaşar. tek gözü vermiştir ama artık her şeyi daha net görmektedir. geçmiş, gelecek ayağının altına serilmiştir. kıs kıs gülerek mekanı terk eder.
aradan zaman geçer odin, yardımcı olması için mimir'i, aesir tanrısı hoenir'e gönderir. hoenir, mimir sayesinde, muntazam kararlar verir. düşmanı vanir bu duruma gıcık olur, ''bir haltı da bilme be mübarek!'' diyerek mimir'in kellesini alır ve odin'e gönderir.
odin, sükunetini bozmaz. mimir'in başını alır güzelce okşar. ona büyülü sözler fısıldar. çeşit çeşit bitki karışımlarıyla bu dahiyane başı ovalar. bayağı bir uğraştıktan sonra mimir'in kellesi gözlerini açıverir. odin sorular sormaya başlar. mimir'in kellesi yine eskisi gibi bilgece yanıtlar vermektedir. durum kotarılmıştır. odin derin bir oh çeker. olan mimirin vücuduna olmuştur.
en nihayetinde odin mimir'in kellesini, kendi gözünün bulunduğu urd kuyusuna atar. gjallarhorn'u, heimdallr'a emanet eder. böylece hikaye sona erer. ta ki, boru tekrar üflenene kadar...
adı ''hatırlayan bilge'' anlamına gelir. evrendeki tüm sırlara vakıf olduğuna inanılır. urd kuyusunun mülkiyeti kendisine aittir. tapu senedini üzerine yapmıştır. burada bahçeli müstakil bir evi vardır. gjallarhorn adı verilen boynuzu her sabah kalktığında suya daldırır ve içer. böylece bilgeliğini korumaya devam eder.
odin, danışmanının bu bilgeliğinden çok etkilendiği için, bende azıcık şu kaynaktan nasiplensem fena olmaz der ve kılık değiştirerek urd kuyusunun yolunu tutar. mimir'den bir damla su ister. üstat, ''öyle beleşe olmaz efendi!'' diyerek çıkışır odin'e. ''bu sudan içmek istiyorsan kendinden bir şeyler vermelisin.'' diye ekler ve postayı koyar.
odin'de iki gözüm var zaten birini vereyim madem diyerek gözünü söker ve atar kuyunun içine.
bedel ödenmiştir. mimir doldurur gjallarhorn'u, iç bakalım der gülerek. odin suyu kana kana son damlasına kadar içer. aydınlanmanın kralını yaşar. tek gözü vermiştir ama artık her şeyi daha net görmektedir. geçmiş, gelecek ayağının altına serilmiştir. kıs kıs gülerek mekanı terk eder.
aradan zaman geçer odin, yardımcı olması için mimir'i, aesir tanrısı hoenir'e gönderir. hoenir, mimir sayesinde, muntazam kararlar verir. düşmanı vanir bu duruma gıcık olur, ''bir haltı da bilme be mübarek!'' diyerek mimir'in kellesini alır ve odin'e gönderir.
odin, sükunetini bozmaz. mimir'in başını alır güzelce okşar. ona büyülü sözler fısıldar. çeşit çeşit bitki karışımlarıyla bu dahiyane başı ovalar. bayağı bir uğraştıktan sonra mimir'in kellesi gözlerini açıverir. odin sorular sormaya başlar. mimir'in kellesi yine eskisi gibi bilgece yanıtlar vermektedir. durum kotarılmıştır. odin derin bir oh çeker. olan mimirin vücuduna olmuştur.
en nihayetinde odin mimir'in kellesini, kendi gözünün bulunduğu urd kuyusuna atar. gjallarhorn'u, heimdallr'a emanet eder. böylece hikaye sona erer. ta ki, boru tekrar üflenene kadar...
devamını gör...
wright kardeşler
her ne kadar havacılığa olan büyük katkılarıyla ünlü olsalar da, dönemlerinde havacılığın gelişmesine büyük darbe de vurmuş olan kardeşler.
icat ettikleri uçuş yöntemi için patent alırken, "uçacak herhangi bir aracın yapacağı yan yatma hareketi için, kanat burma yöntemi yerine başka yöntemler de kullanılabilir" şeklinde çok genel bir ifadeyi patentlerine eklettiler. bu nedenle kendilerinden sonra, hangi yöntemle uçuş sağlarsa sağlasın, havacılık alanında çalışan herkesle davalık oldular. bu nedenle uzun yıllar boyunca havacılık alanında kimse bir yenilik yapamadı. patentin geçerlilik tarihi 1917'de sona erene dek de, kimse bu konuda rahat bir nefes alamadı.
icat ettikleri uçuş yöntemi için patent alırken, "uçacak herhangi bir aracın yapacağı yan yatma hareketi için, kanat burma yöntemi yerine başka yöntemler de kullanılabilir" şeklinde çok genel bir ifadeyi patentlerine eklettiler. bu nedenle kendilerinden sonra, hangi yöntemle uçuş sağlarsa sağlasın, havacılık alanında çalışan herkesle davalık oldular. bu nedenle uzun yıllar boyunca havacılık alanında kimse bir yenilik yapamadı. patentin geçerlilik tarihi 1917'de sona erene dek de, kimse bu konuda rahat bir nefes alamadı.
devamını gör...
saç dökülmesini önlemek için tavsiyeler
uğraşmayın.
saçlı olmak tamamen şanstır. istisnaları elbette vardır. ama genetik olarak üst soyunuzda seyrek saçlı insanlar varsa sizin de saçlarınız dökülecektir, aşikar.
saç elbette güzel bir detay ama saçımız yok diye de kendimizi kahretmeyelim be abi. ben mesela saç dökülmesini "bizim sülalede testesteron hormonu çok salgılanıyor ağbi. ondan keliz biz." diye anlatıyorum :d *
saçlı olmak tamamen şanstır. istisnaları elbette vardır. ama genetik olarak üst soyunuzda seyrek saçlı insanlar varsa sizin de saçlarınız dökülecektir, aşikar.
saç elbette güzel bir detay ama saçımız yok diye de kendimizi kahretmeyelim be abi. ben mesela saç dökülmesini "bizim sülalede testesteron hormonu çok salgılanıyor ağbi. ondan keliz biz." diye anlatıyorum :d *
devamını gör...
sahibinin sesiyle okunan cümleler
efendisi dobby'e çorap verdi.
devamını gör...
polovetsian dances
t: rus besteci ve kimyager aleksandr borovin'in prince igor adlı operasının en ünlü bölümü. buradan. hem bozkırda gezdirir hem de savaşa götürür. hem dingin hem de epiktir.
polovets, rusların kıpçaklara verdiği isimdir.* prens igor ise edebiyat derslerinde destanlar bahsinde hepimizin gördüğü igor destanı'nın kahramanıdır. her ne kadar kıpçaklar tarafından mağlup edilse de cesurca savaştığı söylenir.
besteye gelirsek, şiddetle tavsiye edilir.
polovets, rusların kıpçaklara verdiği isimdir.* prens igor ise edebiyat derslerinde destanlar bahsinde hepimizin gördüğü igor destanı'nın kahramanıdır. her ne kadar kıpçaklar tarafından mağlup edilse de cesurca savaştığı söylenir.
besteye gelirsek, şiddetle tavsiye edilir.
devamını gör...

