türkiye'den defolup gitmek
umarım diyorum ve kalbim kırık bir şekilde bu başlıktan uzaklaşıyorum.
devamını gör...
james cook
1728-1779 yılları arasında yaşamış ingiliz denizci ve kaşiftir, büyük okyanus'ta yaptığı keşiflerle ünlüdür.
- 1769'da (bkz: yeni zelanda)'yı ziyaret eden ikinci avrupalı oldu. daha önce tek ada olduğu düşünülen yeni zelanda'nın iki adadan oluştuğunu keşfetti ve kuzey adası ile güney adası arasındaki boğaz (bkz: cook boğazı) ismini aldı.
- 1770'de (bkz: avustralya)'nın güney kıyılarını keşfetti.
- 1778'de (bkz: hawaii) adalarına ulaşan ilk avrupalı oldu.
- avrupa ülkelerinin büyük okyanus'ta sömürge kurmalarında da james cook öncülük etmiştir.
*gemi teknelerinden birinin çalınması üzerine girdiği bir tartışmada yerliler tarafından 1779'da öldürüldü.
* 1.yolculuk (kırmızı), 2.yolculuk (yeşil) ve 3.yolculuk (mavi) seferlerini gösteren bir harita.
- 1769'da (bkz: yeni zelanda)'yı ziyaret eden ikinci avrupalı oldu. daha önce tek ada olduğu düşünülen yeni zelanda'nın iki adadan oluştuğunu keşfetti ve kuzey adası ile güney adası arasındaki boğaz (bkz: cook boğazı) ismini aldı.
- 1770'de (bkz: avustralya)'nın güney kıyılarını keşfetti.
- 1778'de (bkz: hawaii) adalarına ulaşan ilk avrupalı oldu.
- avrupa ülkelerinin büyük okyanus'ta sömürge kurmalarında da james cook öncülük etmiştir.
*gemi teknelerinden birinin çalınması üzerine girdiği bir tartışmada yerliler tarafından 1779'da öldürüldü.
* 1.yolculuk (kırmızı), 2.yolculuk (yeşil) ve 3.yolculuk (mavi) seferlerini gösteren bir harita.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
şu evrende değer verdiğim kadar değer verilseydim sanırım en azından dünyadaki en değerli varlıklardan biri olurdum.
evet o ironiyi hepimiz damarlarimizda hissettik değil mi? ne güzel.
evet o ironiyi hepimiz damarlarimizda hissettik değil mi? ne güzel.
devamını gör...
tarihi şahsiyetler yazar olsa açacağı başlıklar
evliya çelebi olsa blog sitesine dönerdi,her ilin ülkenin başlığının altında sayfalarca tanım olurdu,olsa fena olmazdı yaa.
devamını gör...
aşı olmayanlara pcr testi zorunlu tutulması
sevgili immortel'ın #1230219 şu girdisi sonrası bir açıklama entry'si bırakmak istedim:
öncelikle bu entry kesinlikle kimseyi ikna etme amacı taşımıyor. yalnızca aklıselim insanlar olarak tartışabileceğimizi düşündüm. * bir aşı sevici olarak naçizane kaygılarımı ve bildiklerimi aktaracağım belki muallakta olan insanlar için de açıklayıcı bir entry olur.
tanım olarak da desteklediğim zorunluluktur diyerek şuraya notumuzu düşelim.
* aşıya karşı olan güvensizliği kesinlikle anlayabiliyorum ve haklı buluyorum. ancak toplumu yönlendirici olacak mesnetsiz ifadelerle aşı karşıtlığı bayraklarını ve kılıçlarını kuşanmanızı sanırım bir noktada anlayamıyorum. bir soru işaretiniz varsa bilimsel kaynakları takip edersiniz ''bunlar da insan işi'' deyip yine de güven duymazsanız aşı yaptırmamayı seçersiniz. sosyal medyada ''kaynım sabah aşı olmuş akşam ayakları ters dönmüş çünkü kalbine proteinlerle enzimler el ele tutuşup gitmeye başlamış, alyuvarları da billgates diye sayıklıyollağmış'' derseniz sizi ciddiye alamam. *
* yöneticilere karşı güvensizlik olmasını anlamanın dışında aşırı olumlu buluyorum. şahsen bu adamlara kendini sorgusuz sualsiz emanet eden insanlara karşı aşı karşıtlarına dahi sempati besleyebilirim. *
* arkadaşlar hepimiz aşıya karşı soru işaretleri barındırıyoruz. ancak bilimsel verileri inceleyip, bilgilendirici olan, alanında uzman kişilerden yönlendirici bilgiler talep ediyoruz ve ufak bir kar/zarar hesabı sonrasında aşı olma kararı alıyoruz. yoksa hiçbirimiz sıraya girip ''bana sağlı sollu iki tane uygulayın, yetmedi biraz da verin evde içeceğim ben bunu'' demiyoruz inanın. kar zarar hesabı sonucu nedir onu da özetleyeyim;
--- ilk olarak aşı olmazsak neler olur; toplumda bağışıklığı düşük olan insanların hayatlarını riske atmış oluruz. kimin güçlü kimin değil bilemediğimiz için komple hepimiz topun ucunda oluyoruz. ikinci olarak bu salgın kontrol altına alınamazsa ve sürekli insanlar enfekte olmaya devam ederse sağlık sistemimiz bu yoğunluğu kaldıramayabilir. ben ölürsem evimde geçer ölürüm diyorsunuz ancak bu hastalık kanırta kanırta insan canını alıyor. nefesinizi mabadınızdan almaya başlayınca mecburen bir çare hastanelere koşturacaksınız. eğer kontrol için eve kapanmalar, aşılar olmasaydı hangi hastane hangi doktor size yetecekti? ayrıca doktorlar ve sağlık çalışanları sizlerin kölesi değil. onlar biz size tedavi vereceğiz ancak önce koruyucu önlemleri almalısınız diyorsa uymak mecburiyetindeyiz. ülkece koruyucuyu reddedip sonrasında sıkışınca bu insanlardan şifa talep etmemiz riyakarlık olmaz mı? bu iş ne kadar uzarsa o insanlar o kadar risk altında olmaya devam edecekler. ayrıca covid olup atlatınca eski sağlığınızla devam edemiyorsunuz bunu neden es geçiyorsunuz. covid'in aşıdan daha az yan etkiyle vücudunuz terk ettiğini de nereden çıkardınız?
--- aşı olursak ne olur; korunmuş oluruz ya da tüm dünya birileri tarafından kandırılmıştır ve hepimizi çiplemişler belki de ciddi yan etkileri sebep olacak bir şeyler enjekte etmişlerdir hepimize. bunu direkt covid virüsü ile de yapmış olabilirler. yani aslında bu risk aşılı ya da aşısız her ihtimalde var.
bu iki durumu değerlendirince aşının olası yan etkilerine karşı aşı karşıtlığı yapan insanların tüm sağlık sistemini, olası hastalıklarına karşı tedavi alma haklarını reddetmelerini rica ediyorum.* çünkü aldığınız parolun bile 15 sene sonra oluşturacağı yan etkileri asla öngöremeyeceksiniz. bu ihtimal her ilaç, her aşı için var. bir de şu evrak imzalatma olayına geleceğim: umarım sizi süründüren başka hastalıklardan birine yakalanmazsınız. o zaman bakın nasıl yalvarıyorsunuz herhangi tedavi edici bir şey için milyon sayfa kağıt imzalamaya nasıl dünden hevesli oluyorsunuz. prosedür denen şeyi duydunuz mu hiç? mesela benim bir kronik rahatsızlığım var ve kullandığım ilaçları alabilmem için sayfalarca belge imzalıyordum hem de neredeyse her aydı*, ameliyata girmeden önce yine tonlarca şey imzaladık. mesela ölebilirsiniz sorumluluk bizde değil kağıdına yav kardeşim sen yeter ki yap şu tedaviyi senin canını yerim modunda imzayı çakabiliyorsunuz. böyle bir durumda ne yapacaksınız? sanmayın bu ilaçlar için size yüzlerce araştırma sunulduğunu. hatta korkunuzdan öğrenmek dahi istemiyorsunuz nedir ne değildir, mecbur kullanıyorsunuz.
biraz da nankörlük sizlerin bu yaptığınız. sağlıklı bedenlerinizle bencillik yapıyorsunuz. kanser hastası çocuklar dahi gerektiğinde kemoterapi denilen zehri bedenlerine basıyor. kusura bakmayın da bir aşı yahu 4 yaşındaki çocuk sizden daha cesurdur. ayrıca bu çocukların da hastalık riskini arttırdığınıza daha sonra değineceğim... düşünsenize el kadar bebeler neleri vücuduna almak zorunda kalıyor, o acıyı yaşıyor aileler çaresiz sizler 3 saniyelik bir iğne için cidden ne yaygara koparıyorsunuz. sanmayın aşıdan daha tehlikesiz. aşı bu insanlar için parolden farksızdır, gözleri görmez. ne diyelim umarım bunlara maruz kalmazsınız siz ya da aileniz. o zaman sorgulama nedir gözünüz görmez ama işte nereden bileceksiniz ki...
gelelim sevgili immortelın sorularına;
+ evet, aşıyı olunca virüs kapma ihtimalimiz ortadan kalkmıyor tabii ki. ancak virüsün olası etkilerini en hafif hale getiriyor bu aşı. çünkü bildiğiniz gibi aşı denen olay aslında bedeninize bu virüsü tanıtma ve hazırlık yaptırma görevi görüyor. belki yalnızca sürünmenizi engelleyecek belki de hiç etkilenmemenizi sağlayacak. bu yine sizin bağışıklık sisteminizle ilgili.
+ başkasına bulaştırma olayında da biontech aşıları oldukça etkili. çünkü etrafa damlacık saçmalı ağır hasta olmanızı engelliyor en başında yani bir yandan da virüsün bedende kontrolsüz çoğaltımı olmadığı için dağılımı da minimuma iniyor şeklinde düşünebilirsiniz kabaca.
+ sadece kendimizi değil; bulaşı azalttığımız için de çevremizdeki korunmak zorunda olan insanlara da katkı sağlamış oluyoruz. ailem öncelikle benim için aşılarını oldular en basitinden. insanların çoğu da -özellikle gençler- kendilerinden çok annesine, babasına, ailedeki hastasına bir ihtimal bulaştırır da ölmesine sebep olur korkusuyla bu aşıyı oluyorlar. çünkü bu hayatta tek başımıza var olmuyoruz, kendi bedenimize olduğu kadar tüm insanlara karşı sorumluluğumuz var. eğer bedeninizi bir virüse yuva olacak şekilde toplumda var etmeye çalışırsanız bilemiyorum vicdanınıza karşı şüpheye düşerim.
+ aşı olmayan insan virüsün yayılımını ve mutasyonlarına hizmet etmiş oluyor. virüs bedene girip öldürüp olay yerini terk etmiyor. her mücadele edip kazandığı durumda bir nevi güçleniyor. bu mutasyonların virüsün havada kolbastı oynayarak gerçekleştirdiğini düşünmüyorsunuz umarım...
+ riski göze alan tüm aşı karşıtlarına ithafen; bu tercih kesinlikle sizin. ilgilenmiyoruz kendinizi yaşatmak ya da öldürmek istemenizle. intihar da edebilirsiniz en fazla ''yapma bak hayat çoksel'' deriz. son karar yine sizde. ancak maskeleri atıp toplum sağlığını riske atamazsınız. sadece benim hayatım demek topluma karşı olan sorumluluğunuzu reddetmektir, bu bayağı bencilce lütfen kusuruma bakmayın. bu bencilliğe de okeyim güvensizliğinizden dolayı ancak aşının içinde yıkanmış koyun kanı var şeklinde şamanvari ss'ler ile topluma korku pompalayamazsınız, burada bir anlaşalım.
bir de tüm bu sağlık işlerinin dışında sosyal, psikolojik ve ekonomik duruma değinmek istiyorum. bu işi bitirecek en önemli şey aşı arkadaşlar. toplum bağışıklığı kendi kendine kazanılsın vs. yemedi görüyorsunuz; ingiltere örneği. toplum en az %70 oranında aşılanmadıkça bu işten yakayı sıyıramayacağız. siz istiyorsunuz ki hiçbirimiz aşı olmasın, aşılar şaibeli; o halde 1 sene boyunca işsiz kalan o insanlara bu durumu nasıl açıklayacaksınız. işsizlik, maddi sorunlar, sosyal bir varlık olan insanı evine tıkmanın getirisi olan psikolojik sorunlar... bunlarla artık kimse baş edemiyor görmüyor musunuz? maskeyi normali sanan bebeler var yahu çok üzülüyorum. korona ortasına doğmuş normal dünyanın nasıl olduğunu bile bilmiyor. çocuklar okula gidemiyor. zaten kıt bir eğitim sistemi vardı yine de bir nebze hepsi okula gidip ulaşıyordu eğitime. şimdi sadece zenginlere kaldı, bırak evini köyünde mahallesinde internet olmayan insanlar var, yapmayın lütfen yahu. kolumuzu ne sıktıkları belli değil deyip geçiştirilecek bir mevzu değil artık bu. yahu es kaza yolda bayılsanız, ambulans gelse yapıştırsa iğneyi serumu sorguluyorsunuz sanki ne sıvısı bu diyejksadn belki zehri vurdu adam ama ''oo kafaya yaptı neymiş bu bir daha olursa yine aynısını isterim'' diye soruyorsunuz hemşireye. neyse...
şu an tek çare imkanımız bu aşı denen şey. yeniden yazayım aşı olmak istememenize saygı duyuyorum şahsen, tercihtir bu. geçin kenardan kesin dünyayı, bakın neler oluyor diye. ancak bir değerlendirme sonucu daha mantıklı olan duruma ve eldeki tek çözüme yönelen insanlara her hıyara tuzlukla koşuyormuş muamelesi yapamazsınız. bir de muallakta olan insanları mesnetsiz ifadelerle yönlendiremezsiniz...
birçok şey yazdım, elimden geldiğince açıklamaya çalıştım saygılı bir dille. dokundurttuğum yerler olmuştur illa ki sözlerime levent kırca'dan arada bir dilimiz sürçer ise affola, tutmasını biliriz de kemiği yok bunun diyerek son veriyorum. umarım kimseyi kırıp dökmemişizdir... *
öncelikle bu entry kesinlikle kimseyi ikna etme amacı taşımıyor. yalnızca aklıselim insanlar olarak tartışabileceğimizi düşündüm. * bir aşı sevici olarak naçizane kaygılarımı ve bildiklerimi aktaracağım belki muallakta olan insanlar için de açıklayıcı bir entry olur.
tanım olarak da desteklediğim zorunluluktur diyerek şuraya notumuzu düşelim.
* aşıya karşı olan güvensizliği kesinlikle anlayabiliyorum ve haklı buluyorum. ancak toplumu yönlendirici olacak mesnetsiz ifadelerle aşı karşıtlığı bayraklarını ve kılıçlarını kuşanmanızı sanırım bir noktada anlayamıyorum. bir soru işaretiniz varsa bilimsel kaynakları takip edersiniz ''bunlar da insan işi'' deyip yine de güven duymazsanız aşı yaptırmamayı seçersiniz. sosyal medyada ''kaynım sabah aşı olmuş akşam ayakları ters dönmüş çünkü kalbine proteinlerle enzimler el ele tutuşup gitmeye başlamış, alyuvarları da billgates diye sayıklıyollağmış'' derseniz sizi ciddiye alamam. *
* yöneticilere karşı güvensizlik olmasını anlamanın dışında aşırı olumlu buluyorum. şahsen bu adamlara kendini sorgusuz sualsiz emanet eden insanlara karşı aşı karşıtlarına dahi sempati besleyebilirim. *
* arkadaşlar hepimiz aşıya karşı soru işaretleri barındırıyoruz. ancak bilimsel verileri inceleyip, bilgilendirici olan, alanında uzman kişilerden yönlendirici bilgiler talep ediyoruz ve ufak bir kar/zarar hesabı sonrasında aşı olma kararı alıyoruz. yoksa hiçbirimiz sıraya girip ''bana sağlı sollu iki tane uygulayın, yetmedi biraz da verin evde içeceğim ben bunu'' demiyoruz inanın. kar zarar hesabı sonucu nedir onu da özetleyeyim;
--- ilk olarak aşı olmazsak neler olur; toplumda bağışıklığı düşük olan insanların hayatlarını riske atmış oluruz. kimin güçlü kimin değil bilemediğimiz için komple hepimiz topun ucunda oluyoruz. ikinci olarak bu salgın kontrol altına alınamazsa ve sürekli insanlar enfekte olmaya devam ederse sağlık sistemimiz bu yoğunluğu kaldıramayabilir. ben ölürsem evimde geçer ölürüm diyorsunuz ancak bu hastalık kanırta kanırta insan canını alıyor. nefesinizi mabadınızdan almaya başlayınca mecburen bir çare hastanelere koşturacaksınız. eğer kontrol için eve kapanmalar, aşılar olmasaydı hangi hastane hangi doktor size yetecekti? ayrıca doktorlar ve sağlık çalışanları sizlerin kölesi değil. onlar biz size tedavi vereceğiz ancak önce koruyucu önlemleri almalısınız diyorsa uymak mecburiyetindeyiz. ülkece koruyucuyu reddedip sonrasında sıkışınca bu insanlardan şifa talep etmemiz riyakarlık olmaz mı? bu iş ne kadar uzarsa o insanlar o kadar risk altında olmaya devam edecekler. ayrıca covid olup atlatınca eski sağlığınızla devam edemiyorsunuz bunu neden es geçiyorsunuz. covid'in aşıdan daha az yan etkiyle vücudunuz terk ettiğini de nereden çıkardınız?
--- aşı olursak ne olur; korunmuş oluruz ya da tüm dünya birileri tarafından kandırılmıştır ve hepimizi çiplemişler belki de ciddi yan etkileri sebep olacak bir şeyler enjekte etmişlerdir hepimize. bunu direkt covid virüsü ile de yapmış olabilirler. yani aslında bu risk aşılı ya da aşısız her ihtimalde var.
bu iki durumu değerlendirince aşının olası yan etkilerine karşı aşı karşıtlığı yapan insanların tüm sağlık sistemini, olası hastalıklarına karşı tedavi alma haklarını reddetmelerini rica ediyorum.* çünkü aldığınız parolun bile 15 sene sonra oluşturacağı yan etkileri asla öngöremeyeceksiniz. bu ihtimal her ilaç, her aşı için var. bir de şu evrak imzalatma olayına geleceğim: umarım sizi süründüren başka hastalıklardan birine yakalanmazsınız. o zaman bakın nasıl yalvarıyorsunuz herhangi tedavi edici bir şey için milyon sayfa kağıt imzalamaya nasıl dünden hevesli oluyorsunuz. prosedür denen şeyi duydunuz mu hiç? mesela benim bir kronik rahatsızlığım var ve kullandığım ilaçları alabilmem için sayfalarca belge imzalıyordum hem de neredeyse her aydı*, ameliyata girmeden önce yine tonlarca şey imzaladık. mesela ölebilirsiniz sorumluluk bizde değil kağıdına yav kardeşim sen yeter ki yap şu tedaviyi senin canını yerim modunda imzayı çakabiliyorsunuz. böyle bir durumda ne yapacaksınız? sanmayın bu ilaçlar için size yüzlerce araştırma sunulduğunu. hatta korkunuzdan öğrenmek dahi istemiyorsunuz nedir ne değildir, mecbur kullanıyorsunuz.
biraz da nankörlük sizlerin bu yaptığınız. sağlıklı bedenlerinizle bencillik yapıyorsunuz. kanser hastası çocuklar dahi gerektiğinde kemoterapi denilen zehri bedenlerine basıyor. kusura bakmayın da bir aşı yahu 4 yaşındaki çocuk sizden daha cesurdur. ayrıca bu çocukların da hastalık riskini arttırdığınıza daha sonra değineceğim... düşünsenize el kadar bebeler neleri vücuduna almak zorunda kalıyor, o acıyı yaşıyor aileler çaresiz sizler 3 saniyelik bir iğne için cidden ne yaygara koparıyorsunuz. sanmayın aşıdan daha tehlikesiz. aşı bu insanlar için parolden farksızdır, gözleri görmez. ne diyelim umarım bunlara maruz kalmazsınız siz ya da aileniz. o zaman sorgulama nedir gözünüz görmez ama işte nereden bileceksiniz ki...
gelelim sevgili immortelın sorularına;
+ evet, aşıyı olunca virüs kapma ihtimalimiz ortadan kalkmıyor tabii ki. ancak virüsün olası etkilerini en hafif hale getiriyor bu aşı. çünkü bildiğiniz gibi aşı denen olay aslında bedeninize bu virüsü tanıtma ve hazırlık yaptırma görevi görüyor. belki yalnızca sürünmenizi engelleyecek belki de hiç etkilenmemenizi sağlayacak. bu yine sizin bağışıklık sisteminizle ilgili.
+ başkasına bulaştırma olayında da biontech aşıları oldukça etkili. çünkü etrafa damlacık saçmalı ağır hasta olmanızı engelliyor en başında yani bir yandan da virüsün bedende kontrolsüz çoğaltımı olmadığı için dağılımı da minimuma iniyor şeklinde düşünebilirsiniz kabaca.
+ sadece kendimizi değil; bulaşı azalttığımız için de çevremizdeki korunmak zorunda olan insanlara da katkı sağlamış oluyoruz. ailem öncelikle benim için aşılarını oldular en basitinden. insanların çoğu da -özellikle gençler- kendilerinden çok annesine, babasına, ailedeki hastasına bir ihtimal bulaştırır da ölmesine sebep olur korkusuyla bu aşıyı oluyorlar. çünkü bu hayatta tek başımıza var olmuyoruz, kendi bedenimize olduğu kadar tüm insanlara karşı sorumluluğumuz var. eğer bedeninizi bir virüse yuva olacak şekilde toplumda var etmeye çalışırsanız bilemiyorum vicdanınıza karşı şüpheye düşerim.
+ aşı olmayan insan virüsün yayılımını ve mutasyonlarına hizmet etmiş oluyor. virüs bedene girip öldürüp olay yerini terk etmiyor. her mücadele edip kazandığı durumda bir nevi güçleniyor. bu mutasyonların virüsün havada kolbastı oynayarak gerçekleştirdiğini düşünmüyorsunuz umarım...
+ riski göze alan tüm aşı karşıtlarına ithafen; bu tercih kesinlikle sizin. ilgilenmiyoruz kendinizi yaşatmak ya da öldürmek istemenizle. intihar da edebilirsiniz en fazla ''yapma bak hayat çoksel'' deriz. son karar yine sizde. ancak maskeleri atıp toplum sağlığını riske atamazsınız. sadece benim hayatım demek topluma karşı olan sorumluluğunuzu reddetmektir, bu bayağı bencilce lütfen kusuruma bakmayın. bu bencilliğe de okeyim güvensizliğinizden dolayı ancak aşının içinde yıkanmış koyun kanı var şeklinde şamanvari ss'ler ile topluma korku pompalayamazsınız, burada bir anlaşalım.
bir de tüm bu sağlık işlerinin dışında sosyal, psikolojik ve ekonomik duruma değinmek istiyorum. bu işi bitirecek en önemli şey aşı arkadaşlar. toplum bağışıklığı kendi kendine kazanılsın vs. yemedi görüyorsunuz; ingiltere örneği. toplum en az %70 oranında aşılanmadıkça bu işten yakayı sıyıramayacağız. siz istiyorsunuz ki hiçbirimiz aşı olmasın, aşılar şaibeli; o halde 1 sene boyunca işsiz kalan o insanlara bu durumu nasıl açıklayacaksınız. işsizlik, maddi sorunlar, sosyal bir varlık olan insanı evine tıkmanın getirisi olan psikolojik sorunlar... bunlarla artık kimse baş edemiyor görmüyor musunuz? maskeyi normali sanan bebeler var yahu çok üzülüyorum. korona ortasına doğmuş normal dünyanın nasıl olduğunu bile bilmiyor. çocuklar okula gidemiyor. zaten kıt bir eğitim sistemi vardı yine de bir nebze hepsi okula gidip ulaşıyordu eğitime. şimdi sadece zenginlere kaldı, bırak evini köyünde mahallesinde internet olmayan insanlar var, yapmayın lütfen yahu. kolumuzu ne sıktıkları belli değil deyip geçiştirilecek bir mevzu değil artık bu. yahu es kaza yolda bayılsanız, ambulans gelse yapıştırsa iğneyi serumu sorguluyorsunuz sanki ne sıvısı bu diyejksadn belki zehri vurdu adam ama ''oo kafaya yaptı neymiş bu bir daha olursa yine aynısını isterim'' diye soruyorsunuz hemşireye. neyse...
şu an tek çare imkanımız bu aşı denen şey. yeniden yazayım aşı olmak istememenize saygı duyuyorum şahsen, tercihtir bu. geçin kenardan kesin dünyayı, bakın neler oluyor diye. ancak bir değerlendirme sonucu daha mantıklı olan duruma ve eldeki tek çözüme yönelen insanlara her hıyara tuzlukla koşuyormuş muamelesi yapamazsınız. bir de muallakta olan insanları mesnetsiz ifadelerle yönlendiremezsiniz...
birçok şey yazdım, elimden geldiğince açıklamaya çalıştım saygılı bir dille. dokundurttuğum yerler olmuştur illa ki sözlerime levent kırca'dan arada bir dilimiz sürçer ise affola, tutmasını biliriz de kemiği yok bunun diyerek son veriyorum. umarım kimseyi kırıp dökmemişizdir... *
devamını gör...
geçmiş
dönencenin bir ucudur. yıldızlara baktığımızda gördüğümüzdür ve gelecekle tam olarak aynı şeydir.
devamını gör...
normal sözlük gartic.io etkinlikleri
küp çizmeyi bile beceremediğim etkinlik. halbuki v=a^3 de yazmıştım*. kokoreçi çizen kimdi hatırlamıyorum ama selam olsun.
devamını gör...
apollo
müziğin, kehanetlerin, sanat ve bilginin tanrısı olarak bilen, artemis'in ikizi olan tanrıdır. zeus ve leto'nun oğludur.
apollo veya apollon ismi, homeros'un ilyadasında anadolu'dan geldi şeklinde tabir edilmektedir. daphne ile aşkı dillere destandır.

god of light by charles meynier
edit: imla.
apollo veya apollon ismi, homeros'un ilyadasında anadolu'dan geldi şeklinde tabir edilmektedir. daphne ile aşkı dillere destandır.

god of light by charles meynier
edit: imla.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
karşına çıktıysa senin için çıkmıştır. bu şans veya tesadüf değildir... iyi geceler
devamını gör...
friendzone
(cinsel olarak konuşmuyorum. insanlar sonradan sevişmemeye karar verip arkadaş olarak takılabilirler. ama;)
romantik olarak düşünürsek, bu bir insanın asla kendini içine düşürmemesi gereken pozisyondur.
bir kadına/adama, partner adayı olarak yaklaştıysanız ve "ben seni arkadaşım olarak görüyorum" cümlesini duyduysanız zaten hiç bir şekilde karşınızdaki sizin gibi düşünmemiştir. öyle bir yer yoktur yani beyinde sizin için. o gri hücreler böyle bir olasılığı tutmamıştır.
bakın arkadaşlar;
"cepte olmak", kendine saygı duyan bir insan için kabul edilmemesi gereken bir durumdur.
bir sevgiliniz olduğunda, ilişkinin temellerinden biri "eşitlik" ilkesidir. zaten mantık der ki; "sevgili zaten arkadaşındır ama aynı zamanda çok daha fazlasıdır. en başta arkadaş olur, sonra dış görünüşüne, karakterine, dünya bakışına, hayatı ele alışına, en boktan ve en güzel haline tutulursun. özeldir. bir tarafın diğerine lütfettiği, ihsan ettiği, diğerinin de yetindiği bir fasilite değildir. eğer öyle olursa, işin içine acıma girer. bu, doğası gereği romantik ilişkinin özüne terstir. paradokstur. varolamaz. yanlış yazılmış bir kod gibi olur. çalışmaz. runtime error verir."
downgrade ediliyorsunuz yani. bunu kabul etmek zorunda değilsiniz. kimse değil.
ha, eğer spektrumun diğer tarafında olan kişiyseniz de gevşekliğin lüzumu yok. ne ayranım dökülsün, ne de tatsız olaylar yaşansın havası içeren, aslında inceden korkak gibi olan bu cümleyi kurmak yerine, "ben sana romantik bir şey hissetmiyorum, ama hayatımda olmak istersen anlarım" demeniz daha düzgün bir dille derdinizi anlatmanızı, klişe olmamanızı sağlayacaktır.
o yüzden ne kadar aşık olursanız olun, ne kadar umutsuz bir romantik olursanız olun, ne kadar acı çekecekseniz çekin, ancak buna izin vermeyin abicim. "ben seni sadece arkadaşım olarak görmüyorum, sana hayatında başarılar diliyorum canım" dedikten sonra uzaklaşın.
friendzone'a atılmak istendiniz değil mi? gerekirse gidin kendi başınıza bir süre bok gibi olun, sonra yolunuza bakın.
cepte olmayın.
yoksa aşağıdaki gibi olursunuz, o zaman da kendinizden nedenini bile anlamadığınız bir şekilde nefret etmeye başlarsınız.
değmez.
romantik olarak düşünürsek, bu bir insanın asla kendini içine düşürmemesi gereken pozisyondur.
bir kadına/adama, partner adayı olarak yaklaştıysanız ve "ben seni arkadaşım olarak görüyorum" cümlesini duyduysanız zaten hiç bir şekilde karşınızdaki sizin gibi düşünmemiştir. öyle bir yer yoktur yani beyinde sizin için. o gri hücreler böyle bir olasılığı tutmamıştır.
bakın arkadaşlar;
"cepte olmak", kendine saygı duyan bir insan için kabul edilmemesi gereken bir durumdur.
bir sevgiliniz olduğunda, ilişkinin temellerinden biri "eşitlik" ilkesidir. zaten mantık der ki; "sevgili zaten arkadaşındır ama aynı zamanda çok daha fazlasıdır. en başta arkadaş olur, sonra dış görünüşüne, karakterine, dünya bakışına, hayatı ele alışına, en boktan ve en güzel haline tutulursun. özeldir. bir tarafın diğerine lütfettiği, ihsan ettiği, diğerinin de yetindiği bir fasilite değildir. eğer öyle olursa, işin içine acıma girer. bu, doğası gereği romantik ilişkinin özüne terstir. paradokstur. varolamaz. yanlış yazılmış bir kod gibi olur. çalışmaz. runtime error verir."
downgrade ediliyorsunuz yani. bunu kabul etmek zorunda değilsiniz. kimse değil.
ha, eğer spektrumun diğer tarafında olan kişiyseniz de gevşekliğin lüzumu yok. ne ayranım dökülsün, ne de tatsız olaylar yaşansın havası içeren, aslında inceden korkak gibi olan bu cümleyi kurmak yerine, "ben sana romantik bir şey hissetmiyorum, ama hayatımda olmak istersen anlarım" demeniz daha düzgün bir dille derdinizi anlatmanızı, klişe olmamanızı sağlayacaktır.
o yüzden ne kadar aşık olursanız olun, ne kadar umutsuz bir romantik olursanız olun, ne kadar acı çekecekseniz çekin, ancak buna izin vermeyin abicim. "ben seni sadece arkadaşım olarak görmüyorum, sana hayatında başarılar diliyorum canım" dedikten sonra uzaklaşın.
friendzone'a atılmak istendiniz değil mi? gerekirse gidin kendi başınıza bir süre bok gibi olun, sonra yolunuza bakın.
cepte olmayın.
yoksa aşağıdaki gibi olursunuz, o zaman da kendinizden nedenini bile anlamadığınız bir şekilde nefret etmeye başlarsınız.
değmez.
devamını gör...
hiçbir sebep yokken gözlerin dolması
aslında çok sebep vardır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en büyük fobisi
19 ağustos 1999 gölcük depremi yüzünden depremdir. bir dakikadan az bir sürede on binlerce evin yıkılması, on sekiz bin kişinin* hayatını kaybetmesinden daha korkunç ne olabilir?
devamını gör...
kafaperest yazarın vedası
kafaperest t: kafa sözlüğe taparcasına kısa sürede bağlanan, fazla ehemmiyet veren*
baktım başka şeyle uğraşırken bile turuncu ekran gözlerimin önünde, tanımlar sanki ekran akışında değil de beynimde akıyor, her birini yakalamaya çalışıyorken buluyorum kendimi. ‘böyle olmaz’ dedim sonra yaşamanınacemisi, bir yığın perestliğin vardı birde bunu mu ekledin hayatımıza? dünyaperestliğin, eşyaperestliğin, sözcükperestiğin, gezmeperestliğin yetmezmiş gibi birde kafaperestlik mi çıktı? bir şeyi de tadında bırak, yok arkadaş olmuyor, başka şey yazarken tanım odaklı çalışıyor beynim, suya yazı yazarken buluyorum kendimi. en büyük büyünün sözcük olduğuna inandığım için, alamet-i farikam da diğerkamlık (diğer insanların hislerini en az kendi hisleri kadar merak eden anlamında kullanılmıştır) olduğu için ve iyi bir kelime dilencisi olduğum için o kadar çok vakit geçirdim ki şu bir haftada kafa dünyasında tamam diyip kenara çekiliyorum çok kısa sürdü bu muydu diyeceksiniz, yetersiz olmamak, yeterlilik seviyesine ulaşıp öyle gelmek için şimdilik veda edelim.
her bir yazarın sözcüğüne sağlık keyifle okudum, harflerden, sözcüklerden oluşmuş şatolarınız arasında dolaşmak çok güzeldi, şimdilik hoşçakalın
bir tatlı huzur aldık ve gidelim.
baktım başka şeyle uğraşırken bile turuncu ekran gözlerimin önünde, tanımlar sanki ekran akışında değil de beynimde akıyor, her birini yakalamaya çalışıyorken buluyorum kendimi. ‘böyle olmaz’ dedim sonra yaşamanınacemisi, bir yığın perestliğin vardı birde bunu mu ekledin hayatımıza? dünyaperestliğin, eşyaperestliğin, sözcükperestiğin, gezmeperestliğin yetmezmiş gibi birde kafaperestlik mi çıktı? bir şeyi de tadında bırak, yok arkadaş olmuyor, başka şey yazarken tanım odaklı çalışıyor beynim, suya yazı yazarken buluyorum kendimi. en büyük büyünün sözcük olduğuna inandığım için, alamet-i farikam da diğerkamlık (diğer insanların hislerini en az kendi hisleri kadar merak eden anlamında kullanılmıştır) olduğu için ve iyi bir kelime dilencisi olduğum için o kadar çok vakit geçirdim ki şu bir haftada kafa dünyasında tamam diyip kenara çekiliyorum çok kısa sürdü bu muydu diyeceksiniz, yetersiz olmamak, yeterlilik seviyesine ulaşıp öyle gelmek için şimdilik veda edelim.
her bir yazarın sözcüğüne sağlık keyifle okudum, harflerden, sözcüklerden oluşmuş şatolarınız arasında dolaşmak çok güzeldi, şimdilik hoşçakalın
bir tatlı huzur aldık ve gidelim.
devamını gör...
tarkan
mexico city'den los angeles'e, paris diskolarından moskova caddelerine kadar dünya zirvelerinde dolaşmış olan mega star.
devamını gör...
şarkı söylemek
bana huzur veren aktivite etrafımı bilemem. bazen kareoke kayıtlar yapıyorum. mutluyken de mutsuzken de özgürlük gibi yani. sıkılmaktan korktuğum terapi.
devamını gör...
youtube kanalı açmak
2 ay kadar önce karar verdiğim eylemdir. kpss çalışmaktan öyle bunaldım ki bu sefer de atanamazsam youtube işine gireceğim dedim kendi kendime. öyle çekim ve montaj bilgim de yoktu hani. neyime güvendim bilmiyorum ama samsun j3 pro(2017) gibi ucuz bir telefon ve 15 tl'lik selfie çubuğu ile başladım çekim yapmaya... tarihi mekanlar, bursa sokakları, esnaf röportajları vs..
sen 30 aboneyi bile göremezsin dediler ama bu yazıyı yazdığım an itibari ile 171 abonem var. işsizlik almış başını gidiyor. dünya'da hızla dijitalleşiyor. değişim trenine bir yerden atlamak lazım. youtube veya diğer dijital platformlara girmeyi düşünen varsa paslaşabiliriz. merak edenler için kanal linki mi de bırakıyorum.
www.youtube.com/channel/UCe...
sen 30 aboneyi bile göremezsin dediler ama bu yazıyı yazdığım an itibari ile 171 abonem var. işsizlik almış başını gidiyor. dünya'da hızla dijitalleşiyor. değişim trenine bir yerden atlamak lazım. youtube veya diğer dijital platformlara girmeyi düşünen varsa paslaşabiliriz. merak edenler için kanal linki mi de bırakıyorum.
www.youtube.com/channel/UCe...
devamını gör...
kadınların seks yapmayı bir ödül olarak kullanması
kadınların kendilerini cinsel meta olarak görmelerinden kaynaklanır. tabi erkeklerinde bundan büyük payı vardır, seks yapmayı abartı bir durum haline getirmeleri kadınların seksi bir ödül amacı kazandırmalarını sağlamıştır.
devamını gör...
bir erkekten alınan en güzel iltifat
bana bir italyan erkeğinden gelmişti.
kafamda kocaman bir şapkayla yürürken yanıma geldi ve '' o büyük şapka güzelliğini kapamaya yetmemiş'' dedi. daha önceki atılan laflara hiç benzemediği için bi an havalandım ben yerden*
kafamda kocaman bir şapkayla yürürken yanıma geldi ve '' o büyük şapka güzelliğini kapamaya yetmemiş'' dedi. daha önceki atılan laflara hiç benzemediği için bi an havalandım ben yerden*
devamını gör...
yazarların sevilmeme nedenleri
rehabilitasyon merkezi gibiyim çünkü ama bu bedava. herkes anlatıyo, ben yargılamadan yol göstermeye çalışıyorum. işleri bitince de taburcu oluyorlar hayatımdan, enteresan.
devamını gör...

