lan geçmesem de parasını ödüyorum zaten ipe ipe hırt! kıçımızda don yok adam şu kadar araç geçecek, geçmezse ben vercem diye bahse giriyor! cebinden verecek sanki alüminyum!
devamını gör...

hat kelimesinin anlamı kısaca çizgi yazı demektir. bu çizgi yazı erbabına da hattat denmektir.
devamını gör...

bunun başlıca nedeni uzun bir süre gülmenin delilik ve sarhoşluk belirtisi olarak görülmesiydi. bu yüzden insanlar çekildikleri resimlerde oldukça ciddi çıkarlardı.
birde insanlar hayatları boyunca bir kez fotoğraf çekilme fırsatı buluyordu bu fotoğrafta gülümseyerek çıkmak istemiyorlardı.
devamını gör...

"bazıları cennete girmek için ibadet eder. bu tüccarların ibadetidir.

bazıları cehennem korkusuyla ibadet eder.
bu kölelerin ibadetidir.

bazıları ise sadece allah’ın rızasını gözeterek ibadet eder. bu da hür insanların ibadetidir. ne mutlu hür olanlara. "
imam ali
devamını gör...

yalan değil, çocukken ben de define adasının peşine düşmeyi aklımdan geçirdim. hatta bunun için bir sandal çalmışlığım bile var. tabii ki size kendi hikayemi anlatıp sonra define adasından bahsedeceğim. çünkü huylu huyundan vaz geçmez:

define adasını ilk okuduğumda jim ile aynı yaştaydım ve o zaman da kitaplarda ya da filmlerde gördüğüm şeylerin gerçek olduğuna inanmak ya da kendimi buna inandırmak gibi huylarım vardı. bu hala da devam etmekte. hatta k-pax filmini izledikten sonra kevin spacey’nin kabuğunu soymadan büyük bir iştahla muz yediğini görünce ben de aynısını yapmış ama aynı sonucu alamamıştım. o zamanlar jim’le aynı yaşta değildim.

define adasını okuduktan sonra harita metod defterden kopardığım kareli bir kağıda definenin yerini gösteren bir harita çizdim. kardeşim her zaman bana inanmaya hazır olduğu için onu da yanıma alıp yaşadığımız yerin hemen yanında olan karadeniz’in küçük limanının yolunu tuttum. yaşadığımız köy bir liman köyü olduğu ve akrabalarımın çoğu balıkçı olduğu için kürekli bir sandal bulmam zor olmadı. önce ben atladım sandala sonra da kardeşime yardım ettim. define adası yolculuğu böyle bir yardımlaşma ruhu ile başladı. annemin yaptığı poğaçalar ve yaptığımız işe uygun olsun diye önceden zulaladığım balık krakerleri koyduğum çanta da yanımdaydı.

kürekleri yerleştirmeden önce demiri çekip sandalın tutsaklığına son verdim. sonra da usta bir denizci olduğum ve jim’den bir eksiğimin olmadığını düşündüğüm için küreklere asıldım ve bir süre sonra sandalı harekete geçirmeyi başardım. eğer korsanlara yakalanmazsak defineye ulaşmak çok kolay olacaktı. yaklaşık 15 metre - bu çokça deniz mili yapıyordu o zaman benim için- gittikten sonra. kardeşimin saçmasapan hareketleri sandalın dengesini bozmaya başladığında tahtadan olmasa da gerektiğinde tahta etkisi yapan bacağımla kendisini tekmeleyerek sakinleştirdim. sonuçta kaptan bendim.

yolculuğumuz daha iyi gidebilirdi çünkü gece vakti limanda kimse olmazdı. 30 metreye ulaştığımda dayımın limanın karşısından bağıran sesini duymasaydım her şey planladığım gibi gidecekti ama maalesef yakalanmıştık. gerisin geri sandalı aldığım yere götürmek zorunda kaldım. demir attık dayım sandalı bağladı. bizi güzelce fırçaladıktan sonra eve gidene kadar arkamızdan bakacağını söyleyip bizi bıraktı. ben büyük bir hayal kırıklığı yaşarken kardeşim ağladı ağlayacak haldeydi. kaptan asla gemisini terk etmezdi ve tayfalarını düşünürdü önce. ben de başka bir gece tekrar define avına çıkacağımızı söyledikten sonra kardeşime kırmızı paketini açtığım balık krakerleri verdim. ben hüzünle uzaklara dalmış bir kaptan olarak yürürken eve doğru, kardeşim de adada yıllar geçirmiş yaşlı bir denizci gibi krakerlere yumulmuştu bile. macera böyle sona erdi.

stevenson’ın define adası da aşağı yukarı böyle bir hikaye ama çok destansı, çok büyüleyici. siz isteseniz o define adası öyküsünü okuyun.
devamını gör...

vallahi çok ciddi söylüyorum, "kim? ne?" diye hiçbir şekilde özellikle bakmadığım yazar. arada denk gelip okuduysam da artılamışımdır en fazla o?

ama dün ( kimdi hatırlamıyorum şimdi) birilerinin "en iyi sözlük yazarı" başlığına adını yazdığını gördüm, gaza geldim ben de yazdım iyi mi?*
şimdi de öyle bir hale geldim ki biri "en iyi asker arkadaşım" diye başlık açsa altına "summer queen!!" yazasım var.

muhakkak ki iyi yazar, iyi insandır ondan şüphem yok. şimdi dikkatlice okuyacağım yazdıklarını, kusura bakmasın. *

sevgiler, saygılar.*
devamını gör...

yoksulluk.
devamını gör...

sohbet esnasında size söz hakkı tanımayan, sizi ilgilendirmeyen şeylerle kafanızı dolduran ve söylediklerinize kulak vermeyen insan(?) tipidir.
devamını gör...

küçükken hep izlediğimiz bir dizidir. romanları temsilen çekilen dizi komikliğiyle bizleri ekrana kilitledi. her günün sonunda kendilerini karakolda bulmaları sultanla ferhatın bir türlü evlenememesi yunusla pembenin kavgaları diziye renk katıyordu.
devamını gör...


bu dünyada kim güldü ki sen gülesin.


sözünün sahibi kıymetli ozanımızdır.
devamını gör...

yıllar boyunca çevire çevire en az 6-7 tur izlediğim, sit comların şahı. her espriyi, her sahneyi ezbere bilirim. dizide walter reyiz ve hain karısı skyler da bir kaç bölümde yer almıştır. hangileri olduğunu söylemeyeyim, karşınıza çıkınca anlayın.

jerry seinfeld adlı bir komedyenin ekseninde arkadaşları george, kramer ve elaine'in "hiçbirşeyden bahsetmeyen" maceralarını anlatır.. eğlencelidir, mizah anlayışı biraz farklı olmakla beraber herkese uymayabilir..

george costanza ve cosmo, zaman içinde jerry"yi gölgelemiş, adeta rol çalmıştır.

costanza gibi iğrenç karakterli ama sevimli sayılabilecek bir arkadaşım vardı, tipi de benziyordu. ama kopamıyordum bu adamdan. diziyi önerdim, izledi. beraber izledik hatta bir kaç bölümü. adama baktım, sanki bir zamanlar anadolu'da yı seyrediyor. o nasıl ciddiyet. sanıyorum aynaya bakmasını sağladım. sonra her nedense ilişkimiz koptu.
devamını gör...

alın. keyif çayı için...!

(bkz: bu bana biraz abartı geldi)
devamını gör...

cüzdanında kaç para olduğunu, cüzdanın içine bakmadan söyleyememektir.
zira benim gibi fakirler 3'ün 5in hesabını yaptığı için asla cüzdanın içine bakma gereği duymaz.
hangi banknottan kaç tane olduğunu bile ezbere söyleyebilirim.
devamını gör...

bir süre sonra hem maddi hem manevi şekilde yıpratan, "memlekette insan mı kalmadı?" farkındalığıyla son bulan saçmalık.
devamını gör...

90'ların bağımsız sinemasının öncülüğünü yapmış steven soderbergh filmi.

görünürde rahat bir hayat yaşayan, terapi gören ve başkalarının küçük diyebileceği dünya sorunlarına kafasını takmış ann, onu kız kardeşiyle aldatan kocası ve kocasının eski bir arkadaşının onları ziyarete gelmesi ile değişen hayatlarına şahit oluyoruz. film aslında konusu itibariyle karamsar ya da bunaltıcı olsa da görüntüler, ortam, hava epey renklidir. bu yüzden izlerken ayrı bir kitler insanı ekrana. bu karmaşıklaşan aile dinamiklerini seyrederken kardeşlik bağlarını, sevgiyi, cinselliği ya da ilişkileri sorgularken buluruz kendimizi. "erkekler çekici kadınları sevmeyi, kadınlarsa sevdikleri adamları çekici bulmayı öğrenirler" der kahramanımız graham. ve filmin hemen başında iktidarsız olduğunu itiraf etmesine karşın filmde gördüğümüz kadınları etrafına çeker garip bir şekilde. ayrıca film temelde seksle ilgili olsa da neredeyse hiç* seks sahnesi çıkarmaz karşımıza. çoğu filmde sonlar tatmin edici olmasa da bu filmde epey doyurur insanı, hem de açık bir kapı bırakmış olmasına rağmen. yağmur yağacak, yağıyor derken görmeyiz bile hiç yağdığını.* bilemeyiz de. ama ne bitiştir o ya.

james spader bu rolüyle cannes film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştır. bu adam dengesiz, garip karakterleri nasıl bu kadar iyi oynayabiliyor ya. helal olsun.
devamını gör...

tabiri caizse "bağnaz" insanların kirli zihinlerinde dolaşan çirkin düşüncedir. kürtaj yaptıran, yaptırmak isteyen kadın; bebeğe tecavüz sonucu sahip olmuş olabilir, hamile olduğunu bilmeden önce sayısız ilaç kullanmış olabilir, ebeveynlerin bir bebeğe bakabilecek ekonomik veya psikolojik gücü olmayabilir. bunları bir kenara atıp konuşabilen insan düşüncesidir işte bu. bahsedilen "yasak" iki insanın ve bir toplumun ölümüne sebep olabilecek, hakkında saatlerce konuşabileceğim bir konudur.
*zaten kürtaj 10. haftadan sonra yasal değildir. yani bu yasak talebini normalleştirebilecek hiçbir şey göremiyorum.
devamını gör...

sevmenin ne demek olduğunu bil canım ve çok sev beni önemse. gönlümün eşiysen oysan yani çok güzel olucak herşey inan. afra tafra yapmadan doğru bi şekilde seveceğim seni kırmadan güzelce. kendine iyi bak hayat zor biliyorum ama birgün karşılaşırsak seninle herşey daha kolay olucak. uzun sohbetlerimiz olucak ve gülüşlerimiz. yenilenicez beraber kocaman bir yürek olacağız. iyi olacağız inan.


bunları yazarken de oğuz atayın'' tutunamayanlar''eserinden bir yer geldi aklıma

“beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. tedirgin etme beni. bu sefer geride bir şey bırakmadım. tasımı tarağımı topladım geldim. neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. beni uyandır.”
devamını gör...

bir mor ve ötesi şarkısı.


"hakikat neye yarar göz yalansa
bilsen hiç ağlar mıydın sonunda
duyar mı ki, anlar mı sorunca
koca bir an yansın mı karşımda.."
devamını gör...

ters ve düz okunuşu aynı olan kelime veya cümle.
örnek cümle: para hazır ama rıza harap.
devamını gör...

ah be benjamin elimizde büyüdün bi de gidip kürtaj yapıyosun orda burda. yine gözüme portakal kaçtı *

ayrıca bi ara da ufkumu açacak argo deyimlerden faydalanmak isterim teşekkürler. bir sonraki röportajda görüşmek üzere sevgiler.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim