kadınsılaşma
kendi başına bir ay yaşasa maksimum yapacağı şeyin yumurta kırmak olduğunu düşündüğüm kişilerin uydurduğu bir tabir. bunu diyen insanlar kendilerine bakmaktan aciz her işini anası yahut bacısı gören insanlardır, kendine öz saygısı olmayan zavallılardır. nerde kendine yetebilen erkek varsa bu söylemlerden nasibini alıyor zaten.
devamını gör...
düşündüğümüz değişik bir diyalog
masada oturuyorum, garson geldi, soruyor
-ne siparişi vermek istiyorsunuz efendim?
-bir porsiyon iki çift saran, sıcacık kollardan var mı?
-niçin efendim?
-sarılmak için istiyorum.
-ne siparişi vermek istiyorsunuz efendim?
-bir porsiyon iki çift saran, sıcacık kollardan var mı?
-niçin efendim?
-sarılmak için istiyorum.
devamını gör...
okuduğun kitabın yazarından etkilenmek
şayet bu gogol'se evet dediğim başlık.ölü canlar'ı okuduktan sonra bu kitabın bi devamı olmalı diye iç geçirip yazarı iyice araştırdım ve yazarın, bir buhran sırasında, kitabın diğer bölümlerini yaktığını öğrendim.. niçin? ama neden?
bu durum, ona olan merakımı ve beyninin derinliklerini, geçirdiği evreleri ve o buhran perdesini bir kat daha artırdı. .. evet etkilendim. ve bu etki: bir psikiyatrın, hastasına olan merakıyla özdeşik.
bu durum, ona olan merakımı ve beyninin derinliklerini, geçirdiği evreleri ve o buhran perdesini bir kat daha artırdı. .. evet etkilendim. ve bu etki: bir psikiyatrın, hastasına olan merakıyla özdeşik.
devamını gör...
youtube kanalı önerileri
(bkz: dilozof) temel felsefe bilgisi, anlaşılabilir ve yalın felsefe
(bkz: flu tv) showrunner ilker canikligil yönetmenliğinde otantik içerikler
(bkz: shockvoice) the matrix film analizi, animasyon film analiizi, dünya mitolojileri, ip man biyografisi
(bkz: demet tuncer) sesi güzel, kendisi güzel bir hanım ve amerikan aksanlı ingilizce içerikler
(bkz: sevan nişanyan) firari ermeni dil bilimci, propaganda yapıyor ve yanlış bilgi verdiği de oluyor yine de anadolu tarihi hakkında fikir verir
(bkz: rotasız seyyah) mehmet genç'e ait gezi-blog kanalı, ezber bozuyor. özellikle afganistanda talibana misafir olduğunu anlattığı bölüm tam coşkun aral seviyesinde.
coşkun aral anlatıyor efsane savaş fotoğrafçısı, belgesel yapımcısı, gazeteci ve maceracı. ülkemizin gastronomik tarihini ve coğrafi işaretli ürünlerini tanıtıyor
(bkz: can kıpçak) komik japonca dublaj içerikler üreten bir türk. başa sarıp kahkalarla tekrar tekrar izlenen içeriklerin üreticisi
(bkz: şokopop) türkiye magazin çukuru, basitlik, skandal, ne dedin sen hepsi bu kanalda
(bkz: çeviri konuşmalar) ünlü edebiyatçılarla, tarihçilerle, sosyologlarla, filozoflarla, bilim insanlarıyla yapılan röpotajları türkçe'ye kazandıran nadide bir kanal.
(bkz: nisan ak) istanbul üniversitesi devlet konservatuvarı mezunu türkiyenin üçüncü kadın orkestra şefi, gurur duyulası müzisyen, besteci, sanatçı
(bkz: 32.gün arşivi) mutlaka izle, izlettir. tarih neden kendini tekrar eder, bir düşün.
(bkz: english with lucy) english with ... şeklinde birkaç kanal var. aksanlı ve kültürel ingilizce öğrenmek için takip edin.
(bkz: pbs eons) paleontoloji ve evrimsel biyoloji temalı harika bir yabancı kanal
(bkz: the petersens) sıcacık bir aile ve müthiş konserler
(bkz: joaquín blasco pagan) keman çalanlar için orta-ileri seviye tutorial
(bkz: world science festival) bilimsel konferans kayıtları, röportajlar, önemli gelişmeler
(bkz: shoumu's biology) hintli bir moleküler biyolog ders anlatıyor, laboratuvar çalışmaları hakkında tüyolar veriyor
(bkz: birdbox studio) komik, düşündürücü, ilgi çekici animasyonlar
(bkz: mentor arapça) kaliteli bir arapça dil bilgisi kanalı, benim pek ilgimi çekmiyor ama kaliteyi şıp diye anlarım
(bkz: pazarlamasyon) necip bey ve ahmet bey pazarlama sektörü üzerine ve bir blog var
(bkz: çilem akar) irlandada master yapan sempatik bir ingilizce öğretmeni, sıcacık bir kanal
(bkz: bonsai empire)saksıda minik ağaç yetiştirme sanatı hakkında
(bkz: vinheteiro)muhteşem bir piyano sanatçısı. eğlenceli içerikler üretiyor. tolga çevik'in programındaki 'minik' özer atik'i hatırlatıyor bana.
(bkz: victoria and albert museum) dünyanın en geniş süsleme sanatları koleksiyonuna sahip müze. benim gibi süse, mücevhere, sanat tarihine meraklıysanız mutlaka takip edin.
(bkz: martha speaks - wildbrain)alfabe krakerli çorba yiyip konuşmaya başlayan martha (köpek) ingilizce öğrenirken mutlaka izlemeniz gereken bir çizgi film
(bkz: loudingirra özdemir) hayat hikayesini dinlemenizi tavsiye ettiğim saz sanatçısı, halk ozanı, aşık, seyyah
(bkz: şant manukyan) çok saygı değer finans uzmanı.
(bkz: murat muratoğlu) ekonominin mizahşörü. ülkemiz ekonomisine dair acı ama gerçek herşey bu kanalda
(bkz: geography now) ülkelerin tarihlerini ve siyasi sınırlarının nasıl değiştiğini eğlenceli bir dille anlatan kanal
(bkz: flu tv) showrunner ilker canikligil yönetmenliğinde otantik içerikler
(bkz: shockvoice) the matrix film analizi, animasyon film analiizi, dünya mitolojileri, ip man biyografisi
(bkz: demet tuncer) sesi güzel, kendisi güzel bir hanım ve amerikan aksanlı ingilizce içerikler
(bkz: sevan nişanyan) firari ermeni dil bilimci, propaganda yapıyor ve yanlış bilgi verdiği de oluyor yine de anadolu tarihi hakkında fikir verir
(bkz: rotasız seyyah) mehmet genç'e ait gezi-blog kanalı, ezber bozuyor. özellikle afganistanda talibana misafir olduğunu anlattığı bölüm tam coşkun aral seviyesinde.
coşkun aral anlatıyor efsane savaş fotoğrafçısı, belgesel yapımcısı, gazeteci ve maceracı. ülkemizin gastronomik tarihini ve coğrafi işaretli ürünlerini tanıtıyor
(bkz: can kıpçak) komik japonca dublaj içerikler üreten bir türk. başa sarıp kahkalarla tekrar tekrar izlenen içeriklerin üreticisi
(bkz: şokopop) türkiye magazin çukuru, basitlik, skandal, ne dedin sen hepsi bu kanalda
(bkz: çeviri konuşmalar) ünlü edebiyatçılarla, tarihçilerle, sosyologlarla, filozoflarla, bilim insanlarıyla yapılan röpotajları türkçe'ye kazandıran nadide bir kanal.
(bkz: nisan ak) istanbul üniversitesi devlet konservatuvarı mezunu türkiyenin üçüncü kadın orkestra şefi, gurur duyulası müzisyen, besteci, sanatçı
(bkz: 32.gün arşivi) mutlaka izle, izlettir. tarih neden kendini tekrar eder, bir düşün.
(bkz: english with lucy) english with ... şeklinde birkaç kanal var. aksanlı ve kültürel ingilizce öğrenmek için takip edin.
(bkz: pbs eons) paleontoloji ve evrimsel biyoloji temalı harika bir yabancı kanal
(bkz: the petersens) sıcacık bir aile ve müthiş konserler
(bkz: joaquín blasco pagan) keman çalanlar için orta-ileri seviye tutorial
(bkz: world science festival) bilimsel konferans kayıtları, röportajlar, önemli gelişmeler
(bkz: shoumu's biology) hintli bir moleküler biyolog ders anlatıyor, laboratuvar çalışmaları hakkında tüyolar veriyor
(bkz: birdbox studio) komik, düşündürücü, ilgi çekici animasyonlar
(bkz: mentor arapça) kaliteli bir arapça dil bilgisi kanalı, benim pek ilgimi çekmiyor ama kaliteyi şıp diye anlarım
(bkz: pazarlamasyon) necip bey ve ahmet bey pazarlama sektörü üzerine ve bir blog var
(bkz: çilem akar) irlandada master yapan sempatik bir ingilizce öğretmeni, sıcacık bir kanal
(bkz: bonsai empire)saksıda minik ağaç yetiştirme sanatı hakkında
(bkz: vinheteiro)muhteşem bir piyano sanatçısı. eğlenceli içerikler üretiyor. tolga çevik'in programındaki 'minik' özer atik'i hatırlatıyor bana.
(bkz: victoria and albert museum) dünyanın en geniş süsleme sanatları koleksiyonuna sahip müze. benim gibi süse, mücevhere, sanat tarihine meraklıysanız mutlaka takip edin.
(bkz: martha speaks - wildbrain)alfabe krakerli çorba yiyip konuşmaya başlayan martha (köpek) ingilizce öğrenirken mutlaka izlemeniz gereken bir çizgi film
(bkz: loudingirra özdemir) hayat hikayesini dinlemenizi tavsiye ettiğim saz sanatçısı, halk ozanı, aşık, seyyah
(bkz: şant manukyan) çok saygı değer finans uzmanı.
(bkz: murat muratoğlu) ekonominin mizahşörü. ülkemiz ekonomisine dair acı ama gerçek herşey bu kanalda
(bkz: geography now) ülkelerin tarihlerini ve siyasi sınırlarının nasıl değiştiğini eğlenceli bir dille anlatan kanal
devamını gör...
volkan sütçüoğlu
yaz diyeti imparatorluğunda aşk ve gururun karagöz oyunları isimli edebi şaheserin yazarı, sütçüoğlu muhallebicisi'nin işletmecisi, popstar alaturka'nın acılı ayhan isimli derbeder şarkıcısı, annesinin minik kuşu.
tüm gün muhallebicinin önünde saz arkadaşı sertaçla projeden projeye atlar ama asla hiçbir projenin sonunu göremez. ee çünkü, allah belanı versin sertaç!
tüm gün muhallebicinin önünde saz arkadaşı sertaçla projeden projeye atlar ama asla hiçbir projenin sonunu göremez. ee çünkü, allah belanı versin sertaç!
devamını gör...
eskiden sevilip şimdilerde nefret edilen şeyler
insanlar.
devamını gör...
victor hugo
19. yüzyılın en etkili ve en meşhur edebiyatçısıdır, yaşadığı dönem avrupada sınıf ayrımlarının en çok dikkat çektiği ve artık yıkılma seslerinin geldiği dönemdir. insanlar onlara üstünlük taslanmasına binlerce yıl sonra ses çıkartmaya başlamıştır.
(bkz: karl marx) (bkz: tolstoy) (bkz: dostoyevski) örneğin karl marx'ın yaşadığı toplum; sınıf mücadeleleri içinde boğulurken marx'ın yazdığı manifesto uzun yıllar sonrasında kendi memleketinden binlerce kilometre uzakta kabul görmüş ve uygulanmıştır. (bkz: ssbc)
victor hugo; kilise baskısından ve batı dünyasındaki sınıf ayrımlarından bıkmış olacak ki islama merak salmış, araştırmış ve islamda baskı altındaki bir sınıf görememesi, hatta fakirliğin erdem sayılması ve budizmdeki gibi hayata müdahaleden uzak olmamaları, bu dinin ifrat ve tefritten uzak olduğunu anlamasını sağlamış. zaten islamın iyi yaşandığı dönemlerde yöneticiler hep fakirlik içinde yaşamış ve halkı el üstünde tutmuşlardır, müslümanların dine karşı bu kadar muhabbet duymasının sebebide budur. hristiyanlıkta alt sınıf içten içe din adamlarından nefret ederken, müslümanlıkta dinini en çok seven alt sınıftır.
victor hugo bu samimiyeti görmüş,
hatta islam peygamberi hz. muhammed* hakkında şiir dahi yazmıştır, fakat anladığım kadarıyla tarihçi gözüyle olaylara bakmış ve müslüman olmamıştır.
(bkz: victor hugo'nun hz muhammed hakkında şiir yazmış olması)
(bkz: karl marx) (bkz: tolstoy) (bkz: dostoyevski) örneğin karl marx'ın yaşadığı toplum; sınıf mücadeleleri içinde boğulurken marx'ın yazdığı manifesto uzun yıllar sonrasında kendi memleketinden binlerce kilometre uzakta kabul görmüş ve uygulanmıştır. (bkz: ssbc)
victor hugo; kilise baskısından ve batı dünyasındaki sınıf ayrımlarından bıkmış olacak ki islama merak salmış, araştırmış ve islamda baskı altındaki bir sınıf görememesi, hatta fakirliğin erdem sayılması ve budizmdeki gibi hayata müdahaleden uzak olmamaları, bu dinin ifrat ve tefritten uzak olduğunu anlamasını sağlamış. zaten islamın iyi yaşandığı dönemlerde yöneticiler hep fakirlik içinde yaşamış ve halkı el üstünde tutmuşlardır, müslümanların dine karşı bu kadar muhabbet duymasının sebebide budur. hristiyanlıkta alt sınıf içten içe din adamlarından nefret ederken, müslümanlıkta dinini en çok seven alt sınıftır.
victor hugo bu samimiyeti görmüş,
hatta islam peygamberi hz. muhammed* hakkında şiir dahi yazmıştır, fakat anladığım kadarıyla tarihçi gözüyle olaylara bakmış ve müslüman olmamıştır.
(bkz: victor hugo'nun hz muhammed hakkında şiir yazmış olması)
devamını gör...
pame radyo yayını
pame'de bu hafta yaz şarkıları var.
yavaştan sona ermekte olan ve yerini cânım eylül'e bırakan yaz, birçoğumuz için birbirinden renkli şarkılar demek. yaza dair yunan müziğinin farklı dönemlerinden şarkıları ve bu şarkıların ilginç hikayelerini dinleyeceğimiz yayınımıza bekliyoruz.
pame radyo yayını, bu akşam saat 22:30'da sözlük radyosunda.
blog.kafasozluk.com/
yavaştan sona ermekte olan ve yerini cânım eylül'e bırakan yaz, birçoğumuz için birbirinden renkli şarkılar demek. yaza dair yunan müziğinin farklı dönemlerinden şarkıları ve bu şarkıların ilginç hikayelerini dinleyeceğimiz yayınımıza bekliyoruz.
pame radyo yayını, bu akşam saat 22:30'da sözlük radyosunda.
blog.kafasozluk.com/
devamını gör...
bozkurtların ölümü
1 gecede okuduğum kitap.
üslubu ve konusu ile takdire şayan bir romandır.
nihal atsızın romancılık yeteneğini konuşturduğu, nasıl bir değer olduğunu kanıtladığı kitaptır.
üslubu ve konusu ile takdire şayan bir romandır.
nihal atsızın romancılık yeteneğini konuşturduğu, nasıl bir değer olduğunu kanıtladığı kitaptır.
devamını gör...
maus
orijinal dilinde: maus: a survivor's tale. bir art spiegelman çizgi romanı aynı zamanda pulitzer ödülü almış ilk ve tek çizgi roman.
kitap, art spiegelman'ın, yahudi bir polonyalı olan babasının ghettolardan auschwitz'e, oradan da amerika'ya kadar uzanan hikayesini baştan sona dinlemek ve bu hikayeyi bir grafik roman haline getirmek için vlodek'i (babası) ziyareti ile başlıyor. buradan sonra paralel iki hikaye akıyor kitapta: vlodek'in anıları ve art-vlodek ilişkisi. kitap iki bölümden oluşuyor, ilk bölümde (my faher bleeds history-babam tarih kanıyor) vlodek'in yaşadıkları ve düşünceleri daha ağır basarken ikinci bölümde (and here my troubles began-ve dertlerim burada başladı) bu denge artie yönüne kayıyor.
ilk elinize aldığınızda konusunun, artık defalarca işlenmesinden mütevellit, klişeleşmiş bir ''yahudiler melek, almanlar kaka'' sloganı etrafında şekillendiğini zannedebilirsiniz (ben de böyle bir beklentiyle açmıştım ilk sayfayı). fakat okudukça zihninizde şekillenen şey de öyle olmuyor.
peki kitap holocaust üzerinden duygu yüklemesi yapmıyorsa ne yapmayı amaçlamış olabilir ki? işte bu sorunun cevabını bence yazar vlodek'in ağzından şöyle veriyor:
--! spoiler !--
vlodek: evet, hayat hep hayatın tarafını tutar, kurbanlar da bir şekilde suçlanır. ama ne hayatta kalanlar en iyileriydi, ne de en iyiler öldü, tamamen tesadüf. aah ah. şimdi senin kitabından söz etmiyorum ama soykırım hakkında ne kadar kitap yayınlandı, bir bak. ne işe yaradı? insanlar değişmedi ki... belki de yeni ve daha büyük bir soykırım istiyorlar.her neyse, ölenler hikayenin kendilerine ait yüzünü hiç anlatamayacak, onun için artık hiç hikaye olmaması belki de daha iyi. evet, samuel beckett bir keresinde ''her kelime yalnızlık ve hiçlik üzerinde gereksiz bir leke gibidir'' demiş.
art: tezat bu ya, bunu da söylemiş işte.
--! spoiler !--
yazar kitapta 4. duvarı kendisi için defalarca yıkıyor, hatta bir bölümünde doğrudan kendisini (bir fare maskesiyle) bu kitabı çizerken gösteriyor ve birkaç monolog yazıyor:
vladek 1944 ilkbaharında, auscwitz'de tenekeci olarak çalışmaya başladı... ben de bu sayfaya 1987 şubat'ının sonunda başladım...
...
8 yıllık bir çalışmadan sonra, maus'un birinci bölümü eylül 1988'de yayımlandı. hem eleştiri, hem de ticaret alanında başarıyla...
kitapla ilgili şöyle bir detay daha var, hiçbir karakter insan olarak çizilmemiş: yahudiler fare, almanlar kedi, amerikanlılar köpek, polonyalılar domuz, fransızlar kurbağa, isveçliler geyik, çingeneler güve olarak tasvir edilmiş. bu seçimler elbette rastgele seçimler değiller. peki neden hayvanlar? bu sorunun cevabını kitabın ilk kısmının başlangıcında yazar bize hitler'in şu sözüyle veriyor: yahudiler bir ırk kuşkusuz,ama insan değiller. peki neden fare? bu seçimin de rastgele olmadığını kitabın ilk kısımlarında bir gazete kupüründe yazan şu yazıyla veriyor bize spiegelman: mikki fare şimdiye kadar yaratılmış en sefil kahraman… her bağımsız delikanlı ve her saygın gencin sahip olduğu sağlıklı duygular, hayvanlar dünyasının bu en büyük mikrop taşıyıcısının, bu pisliğe ve iğrençliğe bulanmış haşaratın en ideal hayvan tipi olamayacağını anlatır… yahudilerin insanlara kaba saldırısına son ! kahrolsun mikki fare! gamalı haç takın!
kitabın anlattığı/anlatmak istediği konusuna geri dönecek olursak burada söylenecek birkaç şey daha var diye düşünüyorum. kitabın üzerinde durduğu temel şey yahudi soykırımı perspektifinden yola çıkarak genel olarak ırkçılık. bunun ipuçları hem kitabın gidişatında hem de diyaloglarında çokça veriliyor. birkaç örnek:
--! spoiler !--
kitabın bir noktasında artie, karısı ve vlodek arabada gitmektedirler, arabayı süren françoise (artie'nin karısı) yoldan siyahi bir otostopçu almak ister. vlodek buna çok kızar, siyahi birinin hırsız olacağından asla arabaya almaması gerektiğinden bahseder. otostopçuyu alıp gitmek istediği yere bıraktıktan sonra şu diyalog yaşanır:
vlodek: şvartzer (bir tür aşağılama) arka koltuktaki yiyecekleri çalmasın diye gözümü ayıramadım.
françoise: ne! bu çok çirkin özellikle de sen, nasıl böyle ırkçı olabilirsin! siyahlardan tıpkı nazilerin yahudilerden söz ettikleri gibi bahsediyorsun!
vlodek: pöh! gerçekten bundan daha akıllı olduğunu sanırdım, françoise... yahudilerle şvartzerleri mukayese bile etmem!
françoise: genelleme yapıp siyahlar hırsızdır demeye nasıl cüret edersin? bu...
vlodek: kes artık, tamam mı? onları hiç tanımıyorsun... new york'a ilk geldiğimde bir çamaşır merkezinde çalışıyordum. daha önce bu zencileri hiç görmemiştim... ama her yerde şvartzer vardı, mallarımı bir saniyeliğine bile yere bıraksam, her şeyi yürütüyorlardı!
françoise: ama sen...
art: unut gitsin sevgilim... bu adam umutsuz vaka.
--! spoiler !--
kitapta benim için etkileyici olan bir başka nokta da anlatılmak/hissettirilmek istenen şeyin görsel bir anlatı yoluyla da okuyucuya ulaştırılmak istenmesi oldu. bu açıdan, okumak isteyenlere tavsiyem: görselleri mutlaka inceleyin, hepsinde olmasa da çoğunda hikayeye dair aydınlatıcı detaylar gizli.
daha fazlasını ve güzelini yazmak isterdim kitapla ilgili fakat burada yazılmışı var:)
(link: kahramanbaykus.com/nostalji...)
son olarak kitaptan birkaç alıntı:
--! spoiler !--
+hepimiz için buradan tek çıkış var... o da şu bacalardan geçiyor.
(abraham'ı bir daha hiç görmedim... sanırım bacadan çıkıp, gitti...)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
+tanrım yalvarırım, tanrım lütfen bir iple, ayağıma uyan bir ayakkabı bulmama yardım et!
(ama tanrı buraya girmiyordu. kendi başımıza bırakılmıştık.)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
vlodek: neden ağlıyorsun artie?
artie: b-ben düştüm arkadaşlarım da beni beklemeden g-gitti.
vlodek: arkadaş? arkadaşların mı? onları bir hafta boyunca aç, susuz bir odaya kapa da... işte o zaman bak bakalım... arkadaş neymiş?..
--! spoiler !--
kitap, art spiegelman'ın, yahudi bir polonyalı olan babasının ghettolardan auschwitz'e, oradan da amerika'ya kadar uzanan hikayesini baştan sona dinlemek ve bu hikayeyi bir grafik roman haline getirmek için vlodek'i (babası) ziyareti ile başlıyor. buradan sonra paralel iki hikaye akıyor kitapta: vlodek'in anıları ve art-vlodek ilişkisi. kitap iki bölümden oluşuyor, ilk bölümde (my faher bleeds history-babam tarih kanıyor) vlodek'in yaşadıkları ve düşünceleri daha ağır basarken ikinci bölümde (and here my troubles began-ve dertlerim burada başladı) bu denge artie yönüne kayıyor.
ilk elinize aldığınızda konusunun, artık defalarca işlenmesinden mütevellit, klişeleşmiş bir ''yahudiler melek, almanlar kaka'' sloganı etrafında şekillendiğini zannedebilirsiniz (ben de böyle bir beklentiyle açmıştım ilk sayfayı). fakat okudukça zihninizde şekillenen şey de öyle olmuyor.
peki kitap holocaust üzerinden duygu yüklemesi yapmıyorsa ne yapmayı amaçlamış olabilir ki? işte bu sorunun cevabını bence yazar vlodek'in ağzından şöyle veriyor:
--! spoiler !--
vlodek: evet, hayat hep hayatın tarafını tutar, kurbanlar da bir şekilde suçlanır. ama ne hayatta kalanlar en iyileriydi, ne de en iyiler öldü, tamamen tesadüf. aah ah. şimdi senin kitabından söz etmiyorum ama soykırım hakkında ne kadar kitap yayınlandı, bir bak. ne işe yaradı? insanlar değişmedi ki... belki de yeni ve daha büyük bir soykırım istiyorlar.her neyse, ölenler hikayenin kendilerine ait yüzünü hiç anlatamayacak, onun için artık hiç hikaye olmaması belki de daha iyi. evet, samuel beckett bir keresinde ''her kelime yalnızlık ve hiçlik üzerinde gereksiz bir leke gibidir'' demiş.
art: tezat bu ya, bunu da söylemiş işte.
--! spoiler !--
yazar kitapta 4. duvarı kendisi için defalarca yıkıyor, hatta bir bölümünde doğrudan kendisini (bir fare maskesiyle) bu kitabı çizerken gösteriyor ve birkaç monolog yazıyor:
vladek 1944 ilkbaharında, auscwitz'de tenekeci olarak çalışmaya başladı... ben de bu sayfaya 1987 şubat'ının sonunda başladım...
...
8 yıllık bir çalışmadan sonra, maus'un birinci bölümü eylül 1988'de yayımlandı. hem eleştiri, hem de ticaret alanında başarıyla...
kitapla ilgili şöyle bir detay daha var, hiçbir karakter insan olarak çizilmemiş: yahudiler fare, almanlar kedi, amerikanlılar köpek, polonyalılar domuz, fransızlar kurbağa, isveçliler geyik, çingeneler güve olarak tasvir edilmiş. bu seçimler elbette rastgele seçimler değiller. peki neden hayvanlar? bu sorunun cevabını kitabın ilk kısmının başlangıcında yazar bize hitler'in şu sözüyle veriyor: yahudiler bir ırk kuşkusuz,ama insan değiller. peki neden fare? bu seçimin de rastgele olmadığını kitabın ilk kısımlarında bir gazete kupüründe yazan şu yazıyla veriyor bize spiegelman: mikki fare şimdiye kadar yaratılmış en sefil kahraman… her bağımsız delikanlı ve her saygın gencin sahip olduğu sağlıklı duygular, hayvanlar dünyasının bu en büyük mikrop taşıyıcısının, bu pisliğe ve iğrençliğe bulanmış haşaratın en ideal hayvan tipi olamayacağını anlatır… yahudilerin insanlara kaba saldırısına son ! kahrolsun mikki fare! gamalı haç takın!
kitabın anlattığı/anlatmak istediği konusuna geri dönecek olursak burada söylenecek birkaç şey daha var diye düşünüyorum. kitabın üzerinde durduğu temel şey yahudi soykırımı perspektifinden yola çıkarak genel olarak ırkçılık. bunun ipuçları hem kitabın gidişatında hem de diyaloglarında çokça veriliyor. birkaç örnek:
--! spoiler !--
kitabın bir noktasında artie, karısı ve vlodek arabada gitmektedirler, arabayı süren françoise (artie'nin karısı) yoldan siyahi bir otostopçu almak ister. vlodek buna çok kızar, siyahi birinin hırsız olacağından asla arabaya almaması gerektiğinden bahseder. otostopçuyu alıp gitmek istediği yere bıraktıktan sonra şu diyalog yaşanır:
vlodek: şvartzer (bir tür aşağılama) arka koltuktaki yiyecekleri çalmasın diye gözümü ayıramadım.
françoise: ne! bu çok çirkin özellikle de sen, nasıl böyle ırkçı olabilirsin! siyahlardan tıpkı nazilerin yahudilerden söz ettikleri gibi bahsediyorsun!
vlodek: pöh! gerçekten bundan daha akıllı olduğunu sanırdım, françoise... yahudilerle şvartzerleri mukayese bile etmem!
françoise: genelleme yapıp siyahlar hırsızdır demeye nasıl cüret edersin? bu...
vlodek: kes artık, tamam mı? onları hiç tanımıyorsun... new york'a ilk geldiğimde bir çamaşır merkezinde çalışıyordum. daha önce bu zencileri hiç görmemiştim... ama her yerde şvartzer vardı, mallarımı bir saniyeliğine bile yere bıraksam, her şeyi yürütüyorlardı!
françoise: ama sen...
art: unut gitsin sevgilim... bu adam umutsuz vaka.
--! spoiler !--
kitapta benim için etkileyici olan bir başka nokta da anlatılmak/hissettirilmek istenen şeyin görsel bir anlatı yoluyla da okuyucuya ulaştırılmak istenmesi oldu. bu açıdan, okumak isteyenlere tavsiyem: görselleri mutlaka inceleyin, hepsinde olmasa da çoğunda hikayeye dair aydınlatıcı detaylar gizli.
daha fazlasını ve güzelini yazmak isterdim kitapla ilgili fakat burada yazılmışı var:)
(link: kahramanbaykus.com/nostalji...)
son olarak kitaptan birkaç alıntı:
--! spoiler !--
+hepimiz için buradan tek çıkış var... o da şu bacalardan geçiyor.
(abraham'ı bir daha hiç görmedim... sanırım bacadan çıkıp, gitti...)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
+tanrım yalvarırım, tanrım lütfen bir iple, ayağıma uyan bir ayakkabı bulmama yardım et!
(ama tanrı buraya girmiyordu. kendi başımıza bırakılmıştık.)
--! spoiler !--
--! spoiler !--
vlodek: neden ağlıyorsun artie?
artie: b-ben düştüm arkadaşlarım da beni beklemeden g-gitti.
vlodek: arkadaş? arkadaşların mı? onları bir hafta boyunca aç, susuz bir odaya kapa da... işte o zaman bak bakalım... arkadaş neymiş?..
--! spoiler !--
devamını gör...
şeytan bunun neresinde
türkünün sözlerinde "ne ayet dinler, ne kadı" şeklinde geçen ifadenin, araştırmalarda farklı kaynaklarda "ne âyan dinler, ne kadı" şeklinde geçtiği de görülmektedir ki bana bu ikinci hâli daha inandırıcı geliyor.
çünkü; yörede anlatılan hikâyelerde, dertli'nin babasının bölgenin âyanı ile (günümüzde kaymakam makamına karşılık geliyor) oğlunun şiir ve müziğe olan ilgisi ve yeteneği ile ilgili sürekli tartışma hâlinde oldukları anlatılırmış.
zamanın 1700'lerin sonları, yöre insanının manevî yönü kuvvetli anadolu halkı olması düşünülürse, dertli'nin "ayet dinlenmez" anlamına gelecek bir ifade kullanabileceği ihtimali uzak geliyor bana da. bir de âyan ve kadı ifadelerinin devlet görevlilerine karşılık geldiği düşünüldüğünde bu hâli daha akla yatkın geliyor.
çünkü; yörede anlatılan hikâyelerde, dertli'nin babasının bölgenin âyanı ile (günümüzde kaymakam makamına karşılık geliyor) oğlunun şiir ve müziğe olan ilgisi ve yeteneği ile ilgili sürekli tartışma hâlinde oldukları anlatılırmış.
zamanın 1700'lerin sonları, yöre insanının manevî yönü kuvvetli anadolu halkı olması düşünülürse, dertli'nin "ayet dinlenmez" anlamına gelecek bir ifade kullanabileceği ihtimali uzak geliyor bana da. bir de âyan ve kadı ifadelerinin devlet görevlilerine karşılık geldiği düşünüldüğünde bu hâli daha akla yatkın geliyor.
devamını gör...
şarkıların sorduğu acımasız sorular
seni bir saat ileri almışlar,
beni bir saat geri.
bu zamanlar yoksa bize düşman mı ?
beni bir saat geri.
bu zamanlar yoksa bize düşman mı ?
devamını gör...
cinsiyetçi başlık açanlar uçurulsun kampanyası
bugün uygulamaya aldığım kuraldır.
yavaş yavaş uygulanıyor artık kadın göğsü deyip random atan yazarlar düşünsün.
yavaş yavaş uygulanıyor artık kadın göğsü deyip random atan yazarlar düşünsün.
devamını gör...
çavuşoğlu'nun ümmet türkiye'den liderlik bekliyor açıklaması
kim ne bekler bilmiyorum ama gençler umutsuz şahit oluyorum, bir ülke düşünün gençleri hayal bile kuramıyor. savcı olmak isteyen var ( hakim, savcılık torpil ile oluyor), doktor olmak isteyen var ( dert hayat kurtarma değil iş garantisi), mühendis olmak isteyen var ( sadece sayılı üniversitelerde ve gene iş garantisine yönelik) sosyolog olmak isteyen yok, edebiyat yok, tarih yok. sadece sanatsal alanlar ve iş garantili hayallere var. ümmetin ne beklediği değil gençliğin ne istediğini dinleyin yoksa tünelin ucu çok karanlık. (bkz: siyasal islamın kanserden farksız olması)
devamını gör...
6 ayda nükleer silah yaparız
boğaziçi’nin kendi döneminde ilk 100’e gireceğini vaadeden melih bulu’nun nükleer silah üretimine dair öngörüsü. buradan
bu arada (bkz: popülizm).
bu arada 200’e yakın üniversitedeki 100binlerce nükleer fizik alanında çalışacak bilim insanını da es geçmeyelim lütfen.
bu arada (bkz: popülizm).
bu arada 200’e yakın üniversitedeki 100binlerce nükleer fizik alanında çalışacak bilim insanını da es geçmeyelim lütfen.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
zaten tahmin ediyordum, bu kadar neşenin sonu böyle bir şeye bağlanacaktı. bünyeler bunu istiyor ama inkar edemeyiz artık. fena geliyor bu hafta belli.
devamını gör...
tavşan sahiplenmek isteyenlere tavsiyeler
havaya atıp tutmayın ve döndürmeyin ödleri kopup ölüyorlar.
devamını gör...
bamyanın haksız yere hor görülüp aşağılanması
bana yine tarif yazdıracaksınız ama şu an hiç uğraşamam. lütfen ehlinin elinden yemeden kötüleyip durmayın sebzecağızı.
devamını gör...

