ice (yazar)
konuşmayı pek sevmeyen yazar tanesi.
yazılanlar için de çok çok teşekkür ederim.*
yazılanlar için de çok çok teşekkür ederim.*
devamını gör...
diyanet'in allah yerine tanrı denilmesini onaylaması
babamla geçen gün bu yüzden kavga ettik. tanrı demenin chp işi olduğunu iddia ediyor akpli yaşlı tayfa. valla ben bu zihniyetten bıktım açıkçası. akpli baba çok zor. bu arada tanrı kelimesinin etimolojik olarak tengir- fiilinden geldiği düşünülüyor. tengir- yani döndür-. dünyayı döndüren manasında da tanrıya evrildiğini düşünüyoruz. türkçe'ye hayranım ben ya, şu kelimelerin kökenini, mantığını bilip sevmemek elde değil. ben tanrı diyorum valla. bence çok güzel kelime.
devamını gör...
yazarların yazarları rahat bırakmaması
insanların sıkça yaptığı ama asla anlamadığım şey. insanlar yazsalar laf ediyorlar yazmasalar laf ediyolar. profil fotoğrafını koyan yazara da koymayan yazara da amacı soruluyor. hiç oylanmamasından şikayet ediyorlar seri oylayan yazara sebep soruyorlar. gerçekten hayretle izliyorum bazen*.
seri artı oy veren yazarın amacı
profil fotoğrafı koyan yazarın asıl amacı
her başlığa salça olan yazar
seri artı oy veren yazarın amacı
profil fotoğrafı koyan yazarın asıl amacı
her başlığa salça olan yazar
devamını gör...
babamın 4.evre kansere yakalanması
geçmiş olsun uralaltay ,babana acil şifalar dilerim. *
devamını gör...
synthesizer
osilatörler yardımı ile oluşturulmuş bir nevi 'müzik sentezleyici'. bu osilatörler elektrik sinyalinin dalga boyunu değiştirerek üç farklı şekle sokarlar ve tınısını şekillendirerek ses'e dönüştürürler. tınısı değişen bu üç farklı dalga(sinüs dalga, kare dalga ve üçgen dalga), bir synthesizer'ın ana sesleridir. bu alet ile hem doğal sesler taklit edilebilir hem de yeni tür sesler oluşturulabilir. ilk örneği 1870'lerde çıkmıştır fakat günümüzde kullanılan 'voltaj kontrollü' synthesizer'ların çıkması ise 1960'lardadır. zira moog synthesizer bu yıllarda çıkmıştır. peki nedir bu moog synthesizer? tabi ki bilinen ilk taciri amaçlı synthesizer. aynı zamanda ilk analog(ses üretme veya birleştirme için analog veriler kullanan) model olarak da geçer.
ayrıca sentez türüne göre de artırmalı ve eksiltmeli olarak ikiye ayrılır. artırmalı olanlarda ses'e, harmonik açıdan ilişkili yeni dalga şekilleri eklenir ve ulaşılmak istenen ses elde edilir. eksiltmeli olanlarda ise basit bir filtreleme ile bazı frekanslar elenir.
gelelim popüler müzikteki birkaç örneğine;
sweet dreams
(bkz: personal jesus)
(bkz: just can't get enough)
(bkz: tainted love)
ve en sevdiğim örnekler ise;
(bkz: together in electric dreams)
(bkz: giorgio by moroder)
ayrıca sentez türüne göre de artırmalı ve eksiltmeli olarak ikiye ayrılır. artırmalı olanlarda ses'e, harmonik açıdan ilişkili yeni dalga şekilleri eklenir ve ulaşılmak istenen ses elde edilir. eksiltmeli olanlarda ise basit bir filtreleme ile bazı frekanslar elenir.
gelelim popüler müzikteki birkaç örneğine;
sweet dreams
(bkz: personal jesus)
(bkz: just can't get enough)
(bkz: tainted love)
ve en sevdiğim örnekler ise;
(bkz: together in electric dreams)
(bkz: giorgio by moroder)
devamını gör...
celebrant
tanımları şaheser olan yazar. okumak pek keyifli doğrusu. bütün başlıklarda görmek istediğim hatta bence tüm sözlüğün görmek istediği yazar olabilir. lütfen daha çok yaz lütfen.*
devamını gör...
çirkin kadınlara tavsiyeler
hocam gönlü çirkinler ne yapılabilir, ha onun kadını erkeği değil genel olarak değerlendirme yaparsak sevinirim.bu konuya da bir el atalım.başlığıda genel olarak yapsaydınız keşke.
devamını gör...
fen lisesinde okumak
genel olarak fen lisesi çıkışlı olan insanların doktor ve mühendis olarak ikiye ayrıldığını görmekteyim hala fikrim değişmedi.
devamını gör...
hacettepe üniversitesi'nin tıp haricindeki diğer bölümlerinin balon olması
yanlış olduğunu düşündüğüm önermeyi içeren başlıktır.örnek verecek olursak ana dil olarak almanca eğitim veren liseler için almanca matematik, fizik,kimya vb öğretmenliği bölümünde kaliteli eğitimciler yetiştiren köklü bir üniversitedir hacettepe. yaptığı mesleğin hakkını veren böyle öğretmenlere her zaman ihtiyacımız vardır. kendileri gibi kaliteli öğrenciler yetiştirir bu insanlar,hayata hazırlarlar onları.
devamını gör...
karayılan'ı bin parçaya bölmezsek şehitler yüzümüze tükürsün
popülist siyasetçi söylemi. terör örgütünün bitirilmesini herkes istiyor. eğer herkes görevini hakkıyla yaparsa inşallah bitirilecektir ama böyle ucuz, milletin gözünü boyamalık hareketler işi sulandırmaktan başka işe yaramaz.
bugün bunu diyen süleyman soylu yanlış hatırlamıyorsam geçmişte erdoğana hakaretler ediyor, yolsuzluk yaptığını iddia ediyor, vatan haini iması bile yapıyordu. sonra demokrat partiden ayrıldı ak partiye geçti. şimdi de erdoğan yoksa ben yokum erdoğan sonrasında siyaseti bırakacağım gibi aşk cümleleri kuruyor.
ne diyelim samimiyeti çok inandırıcı.
bugün bunu diyen süleyman soylu yanlış hatırlamıyorsam geçmişte erdoğana hakaretler ediyor, yolsuzluk yaptığını iddia ediyor, vatan haini iması bile yapıyordu. sonra demokrat partiden ayrıldı ak partiye geçti. şimdi de erdoğan yoksa ben yokum erdoğan sonrasında siyaseti bırakacağım gibi aşk cümleleri kuruyor.
ne diyelim samimiyeti çok inandırıcı.
devamını gör...
akıllı telefonlardan önce gençlerin yaptıkları şeyler
akıllı telefonu bırak ben cep telefonunun olmadığı zamanı yazayım. bir arkadaşı arar babası çıkınca suratına kapatırdık mesela. paralel telefondan dinleniyor muyuz diye ajan gibi paranoya yapardık.
güzel günlerdi. şimdi retina taraması ile açılan telefon icat etseler paralel telefondan dolayı hatta parazit mi var tadını vermez.
bu nesil her şeyi elinde bulduğu için kıymeti de o düzeyde oldu. biz eskiden kalemle telefon çeviriyorduk. tuşlu telefon çıkınca devrim olmuştu.
güzel günlerdi. şimdi retina taraması ile açılan telefon icat etseler paralel telefondan dolayı hatta parazit mi var tadını vermez.
bu nesil her şeyi elinde bulduğu için kıymeti de o düzeyde oldu. biz eskiden kalemle telefon çeviriyorduk. tuşlu telefon çıkınca devrim olmuştu.
devamını gör...
konseri izlemeyip video çekmeye çalışan insan
anı yaşamayı bilmeyen insandır. ne amaçla geldiğini unutmuştur, instagram da üç beş like peşinde koşar.
devamını gör...
tamam
nerde kullanıldığına ve hangi tonda kullanıldığına göre etki gösteren kabullenme kelimesi.
(bkz: küfür etkisi yaratan ama küfür olmayan sözler)
(bkz: küfür etkisi yaratan ama küfür olmayan sözler)
devamını gör...
amniyon sıvı embolisi
doğum sırasında veya doğumdan sonraki ilk 30 dakika içersinde görülen hipotansiyon,dispne(nefes darlığı)durumuna verilen addır.
ileri maternal yaş,plasenta previa,dekolman plasenta gibi birçok faktör etkilidir.
tanı klinik bir tanıdır.hipotansiyon,dispne ve 38 dereceyi aşan bir ateşin olmaması gerekmektedir.
ileri maternal yaş,plasenta previa,dekolman plasenta gibi birçok faktör etkilidir.
tanı klinik bir tanıdır.hipotansiyon,dispne ve 38 dereceyi aşan bir ateşin olmaması gerekmektedir.
devamını gör...
ludus duodecim scriptorum
antik roma'da oynanan, tavla'nın eski versiyonu gibi bir şey bu. hatta o zamanlar oyun tahtalarına rakiplerin sert mesajları de yazılırmış...
misal, "ludere nescis", yani "bu oyun hakkında bir şey bildiğin yok be" veyahut "idiota recede", yani "yaylan oradan budala!"
misal, "ludere nescis", yani "bu oyun hakkında bir şey bildiğin yok be" veyahut "idiota recede", yani "yaylan oradan budala!"
devamını gör...
82 yaşındaki normal sözlük yazarı
istatistik tablosundan yaş dağılımını incelerken fark ettiğim büyüğümüz.
devamını gör...
hidano
örnek vatandaş a katılıyorum.enerjisine hayran kalmamak mümkün değil. biraz kirazlık sezdim kendisinde. tatlı telaşlı konuşuyor samimiyetle yazıyor. sevgi pıtırcığı mübarek.
devamını gör...
ölmeye verilen isimler
vakti gelmiş.
devamını gör...
kütüphanecilik
çok severek yaptığım canım mesleğim.
yalnız sanırım yeterince anlaşılamıyor bir türlü. "google var ağğbiii, kütüphaneye ne gerek var"
onlarca kişinin kütüphanede sadece kullanıcılara ödünç/iade işlemi yapmak için bulunduğunu, ya da ortam sessizliğini sağlamak dışında bir görevi olmadığını falan düşünenler var. inanılmaz gerçekten. ya da çalıştığım kurumda, öğle yemeğinden sonra okuduğum kitap için, kurumda görevli bir başka çalışanın bana molalarınızda bile çalışıyor musunuz yaa, çok üzücü demişliği vardır. anlamadım tabi, sordum, kadının kütüphanedeki tüm kitapları okumak zorunda olduğumuzu düşündüğünü anlamamla sorduğuma soracağıma pişman oldum. ya geçtim, ben tam olarak anneme, babama anlatamadım işimi daha.
mesleki deformasyon; şöyle bir üzerinden geçeyim arkadaşlar.
teknik hizmetler ve sadece yayın bağlamında kütüphaneciler;
1- geçmiş dönemde üretilmiş,
2- anda üretilmekte olan,
3- gelecekte üretilecek olan,
basılı ve elektronik kaynakların sırasıyla;
a- uygun koşullarda korunup saklanmasını ve dağıtılmasını,
b- yayın üretimi esnasında ihtiyaç duyulan araştırma verisi, bilimsel çalışma, intihal tespiti, referans yönetimi vb. konularda araştırmacılara ihtiyaç duydukları hizmetlerin verilmesini, yayım sonrası, çalışmanın doğru kanallar aracılığı ile kurumsal akademik profile dahil edilip, atıf potansiyelini artırmasını,
c- araştırma alanlarının belirlenmesi hususunda, konu uzmanlığı perspektifinden araştırmacının doğru alana ve alana dair kaynaklara yönlenmesini, bireysel ve kurumsal akademik kazanımların sağlanmasına yönelik program ve tespitlerin yapılmasını, araştırmanın gerçekleşmesini sağlayacak ön çalışmanın yapılmasını mümkün kılan teknik personellerdir. ve, ve, vee...
geçmiş dönemde üretilmiş basılı ve elektronik kaynaklar, belli standartlara göre, doğru kodlarla, doğru sistemlerde kataloglanmaz ve örneğin cenevre'de yüzbinlerce frank harcanarak yapılan ve çıktıları 1 yılda doğrulanan bir lab deneyinin veri ve dahi sonuçları akademik dünya ile (ücretli ya da ücretsiz olarak) doğru şekilde paylaşılamazsa, bilim dünyasında çok ciddi bir yavaşlama ve kaynak israfı olur. bu kataloglama işini de kütüphaneler yapıyor işte. dağıtım dediğimiz bu. sadece teknik hizmetlerin ilk maddesini basitçe açıkladım. 1a yani. devamını istiyor musunuz gerçekten? :)
daha bunun okuyucu hizmetleri var, referans hizmetleri var, bunların alt kırılımları var, var oğlu var.
ez cümle; teknoloji ilerledikçe kütüphane ve yetişmiş kütüphaneciye olan ihtiyaç sanıldığının aksine artıyor. bilim dünyası için kütüphane(ci)ler geçmişte olduğu gibi bugün de olmazsa olmaz, gelecekte de bu böyle olacak.
neyse oldu olacak kendi kütüphanecilik sürecimden de bahsedeyim azıcık. meslek seçimim, lisede yüzünü 2 kez gördüğüm rehberlik hocam sayesinde olmuştu, sevgiyle anıyorum kendisini. ona meramımı ilk görüşmemizde anlatmış; para ile elimin kirlenmesini istemediğimi, çalışma ortamımdan çıktığımda iş düşünmek zorunda olmaktan kaçındığımı, mal değil, hizmet üretmenin odak noktam olduğunu, fayda gözeten bir iş yapmak istediğimi ve bunun gibi daha başka bir çok beklentimi anlatmıştım profesyonel yaşamdan. benden 1 hafta süre istedi. ikinci görüşmemizde ise bana bu öneriyle geldi. ne şahane kadınmış valla. hayatımı değiştirdi gerçekten.
bir şey satmıyorum.
bilime hizmet ediyorum.
kullanıcımla aramda para ilişkisi yok.
ama para kazanıyorum.
şam'da kayısı? yok canım almayayım.
yalnız sanırım yeterince anlaşılamıyor bir türlü. "google var ağğbiii, kütüphaneye ne gerek var"
onlarca kişinin kütüphanede sadece kullanıcılara ödünç/iade işlemi yapmak için bulunduğunu, ya da ortam sessizliğini sağlamak dışında bir görevi olmadığını falan düşünenler var. inanılmaz gerçekten. ya da çalıştığım kurumda, öğle yemeğinden sonra okuduğum kitap için, kurumda görevli bir başka çalışanın bana molalarınızda bile çalışıyor musunuz yaa, çok üzücü demişliği vardır. anlamadım tabi, sordum, kadının kütüphanedeki tüm kitapları okumak zorunda olduğumuzu düşündüğünü anlamamla sorduğuma soracağıma pişman oldum. ya geçtim, ben tam olarak anneme, babama anlatamadım işimi daha.
mesleki deformasyon; şöyle bir üzerinden geçeyim arkadaşlar.
teknik hizmetler ve sadece yayın bağlamında kütüphaneciler;
1- geçmiş dönemde üretilmiş,
2- anda üretilmekte olan,
3- gelecekte üretilecek olan,
basılı ve elektronik kaynakların sırasıyla;
a- uygun koşullarda korunup saklanmasını ve dağıtılmasını,
b- yayın üretimi esnasında ihtiyaç duyulan araştırma verisi, bilimsel çalışma, intihal tespiti, referans yönetimi vb. konularda araştırmacılara ihtiyaç duydukları hizmetlerin verilmesini, yayım sonrası, çalışmanın doğru kanallar aracılığı ile kurumsal akademik profile dahil edilip, atıf potansiyelini artırmasını,
c- araştırma alanlarının belirlenmesi hususunda, konu uzmanlığı perspektifinden araştırmacının doğru alana ve alana dair kaynaklara yönlenmesini, bireysel ve kurumsal akademik kazanımların sağlanmasına yönelik program ve tespitlerin yapılmasını, araştırmanın gerçekleşmesini sağlayacak ön çalışmanın yapılmasını mümkün kılan teknik personellerdir. ve, ve, vee...
geçmiş dönemde üretilmiş basılı ve elektronik kaynaklar, belli standartlara göre, doğru kodlarla, doğru sistemlerde kataloglanmaz ve örneğin cenevre'de yüzbinlerce frank harcanarak yapılan ve çıktıları 1 yılda doğrulanan bir lab deneyinin veri ve dahi sonuçları akademik dünya ile (ücretli ya da ücretsiz olarak) doğru şekilde paylaşılamazsa, bilim dünyasında çok ciddi bir yavaşlama ve kaynak israfı olur. bu kataloglama işini de kütüphaneler yapıyor işte. dağıtım dediğimiz bu. sadece teknik hizmetlerin ilk maddesini basitçe açıkladım. 1a yani. devamını istiyor musunuz gerçekten? :)
daha bunun okuyucu hizmetleri var, referans hizmetleri var, bunların alt kırılımları var, var oğlu var.
ez cümle; teknoloji ilerledikçe kütüphane ve yetişmiş kütüphaneciye olan ihtiyaç sanıldığının aksine artıyor. bilim dünyası için kütüphane(ci)ler geçmişte olduğu gibi bugün de olmazsa olmaz, gelecekte de bu böyle olacak.
neyse oldu olacak kendi kütüphanecilik sürecimden de bahsedeyim azıcık. meslek seçimim, lisede yüzünü 2 kez gördüğüm rehberlik hocam sayesinde olmuştu, sevgiyle anıyorum kendisini. ona meramımı ilk görüşmemizde anlatmış; para ile elimin kirlenmesini istemediğimi, çalışma ortamımdan çıktığımda iş düşünmek zorunda olmaktan kaçındığımı, mal değil, hizmet üretmenin odak noktam olduğunu, fayda gözeten bir iş yapmak istediğimi ve bunun gibi daha başka bir çok beklentimi anlatmıştım profesyonel yaşamdan. benden 1 hafta süre istedi. ikinci görüşmemizde ise bana bu öneriyle geldi. ne şahane kadınmış valla. hayatımı değiştirdi gerçekten.
bir şey satmıyorum.
bilime hizmet ediyorum.
kullanıcımla aramda para ilişkisi yok.
ama para kazanıyorum.
şam'da kayısı? yok canım almayayım.
devamını gör...
son ada
bir zülfü livaneli kitabıdır.
ege’de emekli olmayı beklerken birden darbe söylentilerinin çıkması ile tuhaf bir şekilde yolu açılan ve genelkurmay başkanlığına yükselen bir orgeneral bu terfinin ardından darbe yaparak kendini devlet başkanı ilan eder.
atatürkçü olduğunu iddia eden, hatta atatürk uluslararası barış ödülünü bile kazanan bu asker siyasetçi ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetmekle kalmaz, üstüne üstlük ülkeyi düze çıkaracağı iddiasıyla insanların kesilip biçilmesine, işkencelerle can vermesine de zemin hazırlar.
ortaya çıkarttığı ucube bir anayasa ile baskıcı rejimini güçlendiren asker siyasetçiye halk da büyük bir destek verir, ister gerçek bir sevgiden deyin, ister korkudan, isterse yalakalıktan.
kötü resimler yapan asker siyasetçi, ne kadar yeteneksiz olduğunun farkına asla varamaz çünkü herkes resimlerine bayılır, hatta yaptığı atatürk resmi rekor bir fiyata satılır ve ülkenin yaşayan en pahalı ressamı bile olur. kötü ressamlardan neler çekti bu dünya! sanırım başka bir ülkede başka bir asker daha vardı hem kötü ressam hem de diktatör olan.
yıllar sonra artık güçten düştüğünde hakkında yapılan suçlamalar sonucunda müebbet hapis cezasına çarptırılan ve rütbesi erliğe kadar düşürülen bu zat öldüğünde cenazesinde sadede bir avuç insan bulunur. ne kadar yüksekten düşerse insanoğlu şiddeti o kadar büyük olur elbet düşüşün.
velhasıl, zülfü livaneli bu romanında benzer bir hikaye anlatır. belki rütbeler birbirini tutmamaktadır ama hikaye çok benzer. benim güzel ülkemde gerçeklik kurgudan daha tuhaftır her zaman.
ege’de emekli olmayı beklerken birden darbe söylentilerinin çıkması ile tuhaf bir şekilde yolu açılan ve genelkurmay başkanlığına yükselen bir orgeneral bu terfinin ardından darbe yaparak kendini devlet başkanı ilan eder.
atatürkçü olduğunu iddia eden, hatta atatürk uluslararası barış ödülünü bile kazanan bu asker siyasetçi ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetmekle kalmaz, üstüne üstlük ülkeyi düze çıkaracağı iddiasıyla insanların kesilip biçilmesine, işkencelerle can vermesine de zemin hazırlar.
ortaya çıkarttığı ucube bir anayasa ile baskıcı rejimini güçlendiren asker siyasetçiye halk da büyük bir destek verir, ister gerçek bir sevgiden deyin, ister korkudan, isterse yalakalıktan.
kötü resimler yapan asker siyasetçi, ne kadar yeteneksiz olduğunun farkına asla varamaz çünkü herkes resimlerine bayılır, hatta yaptığı atatürk resmi rekor bir fiyata satılır ve ülkenin yaşayan en pahalı ressamı bile olur. kötü ressamlardan neler çekti bu dünya! sanırım başka bir ülkede başka bir asker daha vardı hem kötü ressam hem de diktatör olan.
yıllar sonra artık güçten düştüğünde hakkında yapılan suçlamalar sonucunda müebbet hapis cezasına çarptırılan ve rütbesi erliğe kadar düşürülen bu zat öldüğünde cenazesinde sadede bir avuç insan bulunur. ne kadar yüksekten düşerse insanoğlu şiddeti o kadar büyük olur elbet düşüşün.
velhasıl, zülfü livaneli bu romanında benzer bir hikaye anlatır. belki rütbeler birbirini tutmamaktadır ama hikaye çok benzer. benim güzel ülkemde gerçeklik kurgudan daha tuhaftır her zaman.
devamını gör...