ülkece toplanıp çözmemiz gereken basit sorunlar
aslında ülkece toplanıp, ülkeyi terk edersek sorun falan kalmaz.
sanki bu biraz daha kolay olur gibi.
sanki bu biraz daha kolay olur gibi.
devamını gör...
havacılık alfabesi
havacılık alfabesi ingiliz latin alfabesi harflerinin belli kelimeler kullanılarak kodlanmasıdır. havacılıkta tarih boyunca yapılmış kazaların en büyük sebebi iletişim problemleridir. fonetik havacılık alfabesi bunun önlenmesi ve güvenli bir uçuş için önemlidir. havaalanı isimleri, havayolu firma ismi, uçak kuyruk adı gibi harf ve kelime içerikli sözleri kodlayarak ifade etmek, telsizde karşı tarafta bulunan kişiye hatasız şekilde iletmek mümkün olur. karışıklıkların önlenmesi için son derece önemlidir. tüm dünyada kullanılan kodların aynı olması sayesinde, farklı dillerde konuşan havacıların bile hava trafiği konusunda telsizde yaptıkları konuşmalar kolay anlaşılabilir hale gelir. aynı alfabeyi denizciler ve amatör telsizcilik ile uğraşanlar da bilmelidir. uluslararası nato fonetik alfabesinde harfler şu şekilde kodlanmıştır :
a : alpha
b : bravo
c : charlie
d : delta
e : echo
f : foxtrot
g : golf
h : hotel
i : india
j : juliet
k : kilo
l : lima
m : mike
n : november
o : oscar
p : papa
q : quebec
r : romeo
s : sierra
t : tango
u : uniform
v : victor
w : whiskey
x : x-ray
y : yankee
z : zulu.
a : alpha
b : bravo
c : charlie
d : delta
e : echo
f : foxtrot
g : golf
h : hotel
i : india
j : juliet
k : kilo
l : lima
m : mike
n : november
o : oscar
p : papa
q : quebec
r : romeo
s : sierra
t : tango
u : uniform
v : victor
w : whiskey
x : x-ray
y : yankee
z : zulu.
devamını gör...
2021'de george orwell teliflerinin düşecek olması
o meşhur 1984 (kitap) ve animal farm (kitap) kitaplarının yazarı george orwell 21 ocak 1950 yılında aramızdan ayrıldı. ardında 1984 gibi dev bir distopya, hayvan çiftliği gibi mükemmel bir romanı, aspidistra gibi muhteşem bir sistem eleştirisi romanının yanında bir çok ölümsüz eser bıraktı. çok değil bir ay sonra ölümünün ardından 70 yıl geçmiş olacak. bilindiği üzere telif eserlerinin süresi, eser sahibi öldükten sonra 70 yıl vârislerine geçer ve 70 yılın ardından telif hakkı düşer. artık isteyen herkes herhangi bir izin gerekmeksizin telif süresi düşmüş bu eserleri istediği formatta yazar, çizer,basar...
peki bu ne anlama geliyor?
artık bim'de yoğurt almaya giderken kasanın yanında kitap standının içinde o meşhur 1984'ün pespaye bir basımıyla karşılaşacak, hayvan çiftliği'ni gerçek anlamda hayvan pazarlarında bulacak, yol kenarlarında, benzin istasyonlarında kilosu 3 liradan aspidistra, boğulmamak için kitaplarının küfür gibi çevirilerini göreceksiniz. bol bol instagram storylerinde kahve lekeli george orwell göreceksiniz. telifi düşmeden önce bu kadar popüler olan bir yazarın telifi düştükten sonra ne hale geleceğini varın da siz hayal edin. aynı durum sabahattin alieserlerinde baş göstermişti. her 3 storyden birinin kürk mantolu madonna, kuyucaklı yusuf yahut içimizdeki şeytan olmasının nedeni işte bu durumdu. 2018'e girerek sabahattin ali'nin ölümünün üzerinden 70 yıl geçmişti ve telifi düşmüştü. şok marketlerde 2 liraya kürk mantolu madonna vardı, siz düşünün.
hali hazırda distopyanın kara dörtlemesinin (biz, fahrenheit 451, cesur yeni dünya ve 1984)ilk üç kitabı ithaki yayınları'nda harıl harıl basımı yapılıyor. 1984 kitabının türkiye telif hakkı can yayınları'ndaydı. bu senenin sonunda bu hak da ellerinden kayacağından her yerde bol bol ithaki yayınları'nın bu dört kitaplı setin reklamlarını da görmeye hazır olun.
elbette telif de ortadan kalktıktan sonra can yayınlarında bu kitapların fiyatlarında hatırı sayılır bir düşme olacaktır. alacak arkadaşlar yine de gidip can yayınlarından almalarını salık veriyorum.
peki bu ne anlama geliyor?
artık bim'de yoğurt almaya giderken kasanın yanında kitap standının içinde o meşhur 1984'ün pespaye bir basımıyla karşılaşacak, hayvan çiftliği'ni gerçek anlamda hayvan pazarlarında bulacak, yol kenarlarında, benzin istasyonlarında kilosu 3 liradan aspidistra, boğulmamak için kitaplarının küfür gibi çevirilerini göreceksiniz. bol bol instagram storylerinde kahve lekeli george orwell göreceksiniz. telifi düşmeden önce bu kadar popüler olan bir yazarın telifi düştükten sonra ne hale geleceğini varın da siz hayal edin. aynı durum sabahattin alieserlerinde baş göstermişti. her 3 storyden birinin kürk mantolu madonna, kuyucaklı yusuf yahut içimizdeki şeytan olmasının nedeni işte bu durumdu. 2018'e girerek sabahattin ali'nin ölümünün üzerinden 70 yıl geçmişti ve telifi düşmüştü. şok marketlerde 2 liraya kürk mantolu madonna vardı, siz düşünün.
hali hazırda distopyanın kara dörtlemesinin (biz, fahrenheit 451, cesur yeni dünya ve 1984)ilk üç kitabı ithaki yayınları'nda harıl harıl basımı yapılıyor. 1984 kitabının türkiye telif hakkı can yayınları'ndaydı. bu senenin sonunda bu hak da ellerinden kayacağından her yerde bol bol ithaki yayınları'nın bu dört kitaplı setin reklamlarını da görmeye hazır olun.
elbette telif de ortadan kalktıktan sonra can yayınlarında bu kitapların fiyatlarında hatırı sayılır bir düşme olacaktır. alacak arkadaşlar yine de gidip can yayınlarından almalarını salık veriyorum.
devamını gör...
güne bir film repliği bırak
"uzunca süre maske takarsan, altındaki kişiliği de unutursun."
v for vendetta (2006).
v for vendetta (2006).
devamını gör...
amazon kindle
e-kitap okuyucu olarak ilk kez 2007 yılında satışa çıkmış ve o zamandan bu yana 10’un üzerinde farklı modeli üretilmiş harika cihaz.
geçtiğimiz 4 yıl içerisinde paperwhite 2-3-4 modellerini farklı dönemlerde uzun süreli kullandım. modeller arasında belirgin farklılıklar olmadığını söyleyebilirim. sadece hız konusunda biraz değişiklik oluyor ancak paperwhite 2’de dahi sayfa değişme hızı bir kitap yaprağını çevirmekten daha kısa sürmekte. paperwhite 4’te ekstra olarak su geçirmezlik ve bluetooth ile kulaklık bağlayıp sesli kitap dinleme imkanı var ancak bu telefon ile de rahatça yapılabileceği için çok da matah bir özellik değil. su geçirmez olması havuzda, denizde kullanım için biraz daha kafa rahatlığı sağlıyor ama o da olmazsa olmaz değil benim için.
en önemli tavsiyem eğer eski model olanlarından biri tercih edilecekse kendiliğinden ekran aydınlatması olmasına dikkat edilmesi, yeni modeller direkt olarak ışıklı üretiliyor zaten. böylece geceleri odanın ışığı kapalıyken kitap okuma keyfi sürülebilir.
bu cihazda bir şeyler okumak tablet ile okumakla kıyaslanamaz. basılı bir kitabı okurken ne kadar gözünüz yoruluyorsa kindle ile de en fazla o kadar yorulur.
şarj konusunda diyeceğim şudur ki çoğunlukla şarj aletini kaybediyorum ve kaybettiğimi farkedene kadar kitabı bitirmiş oluyorum. tam dolu batarya ile 300-400 sayfalık bir kitap rahatça okunabilir.
içine yüklenebilen sözlükler sayesinde yabancı metinleri okurken anlamını bilmediğiniz kelimenin üzerine dokunmanız yeterli oluyor, ayrıca wi-fi’ye bağlıysanız aynı şekilde kavramların vikipedi tanımları da ekranda küçük bir pencere şeklinde beliriyor.
kindle, farklı formatları çalıştırabiliyor olsa da en uygun olanı .mobi uzantılı dosyalar. bilgisayarınıza calibre uygulamasını indirerek farklı dosya türleri arasındaki çevirme işlemlerini kolaylıkla gerçekleştirebilmenin yanı sıra bu dosyaları cihazınıza da rahatça gönderebilirsiniz.
cihazınızda ayarlar kısmında görüntüleyebileceğiniz ve dilerseniz amazon hesabınız üzerinden değiştirebileceğiniz kindle’a ait kişisel e-posta adresine send to kindle olayı ile ufak tefek pdf’leri e-posta yoluyla gönderdiğinizde cihaza direkt olarak gitmesini sağlayabilirsiniz. bu işlemi telegram’daki send to kindle botlarını kullanarak çok daha efektif bir şekilde gerçekleştirebilirsiniz.
eğer elinizdeki kindle reklamlı bir sürüm ise amazon support’a türkiye’de bu servisin kullanımda olmadığını ve reklamların bizi alakadar etmediğini bildirirseniz çok kısa bir sürede reklamları tamamen kaldırabilirsiniz.
geçtiğimiz 4 yıl içerisinde paperwhite 2-3-4 modellerini farklı dönemlerde uzun süreli kullandım. modeller arasında belirgin farklılıklar olmadığını söyleyebilirim. sadece hız konusunda biraz değişiklik oluyor ancak paperwhite 2’de dahi sayfa değişme hızı bir kitap yaprağını çevirmekten daha kısa sürmekte. paperwhite 4’te ekstra olarak su geçirmezlik ve bluetooth ile kulaklık bağlayıp sesli kitap dinleme imkanı var ancak bu telefon ile de rahatça yapılabileceği için çok da matah bir özellik değil. su geçirmez olması havuzda, denizde kullanım için biraz daha kafa rahatlığı sağlıyor ama o da olmazsa olmaz değil benim için.
en önemli tavsiyem eğer eski model olanlarından biri tercih edilecekse kendiliğinden ekran aydınlatması olmasına dikkat edilmesi, yeni modeller direkt olarak ışıklı üretiliyor zaten. böylece geceleri odanın ışığı kapalıyken kitap okuma keyfi sürülebilir.
bu cihazda bir şeyler okumak tablet ile okumakla kıyaslanamaz. basılı bir kitabı okurken ne kadar gözünüz yoruluyorsa kindle ile de en fazla o kadar yorulur.
şarj konusunda diyeceğim şudur ki çoğunlukla şarj aletini kaybediyorum ve kaybettiğimi farkedene kadar kitabı bitirmiş oluyorum. tam dolu batarya ile 300-400 sayfalık bir kitap rahatça okunabilir.
içine yüklenebilen sözlükler sayesinde yabancı metinleri okurken anlamını bilmediğiniz kelimenin üzerine dokunmanız yeterli oluyor, ayrıca wi-fi’ye bağlıysanız aynı şekilde kavramların vikipedi tanımları da ekranda küçük bir pencere şeklinde beliriyor.
kindle, farklı formatları çalıştırabiliyor olsa da en uygun olanı .mobi uzantılı dosyalar. bilgisayarınıza calibre uygulamasını indirerek farklı dosya türleri arasındaki çevirme işlemlerini kolaylıkla gerçekleştirebilmenin yanı sıra bu dosyaları cihazınıza da rahatça gönderebilirsiniz.
cihazınızda ayarlar kısmında görüntüleyebileceğiniz ve dilerseniz amazon hesabınız üzerinden değiştirebileceğiniz kindle’a ait kişisel e-posta adresine send to kindle olayı ile ufak tefek pdf’leri e-posta yoluyla gönderdiğinizde cihaza direkt olarak gitmesini sağlayabilirsiniz. bu işlemi telegram’daki send to kindle botlarını kullanarak çok daha efektif bir şekilde gerçekleştirebilirsiniz.
eğer elinizdeki kindle reklamlı bir sürüm ise amazon support’a türkiye’de bu servisin kullanımda olmadığını ve reklamların bizi alakadar etmediğini bildirirseniz çok kısa bir sürede reklamları tamamen kaldırabilirsiniz.
devamını gör...
kadın sözlük yazarı hesapları yönetimin fake hesapları mı sorunsalı
tüh ya, foyamız ortaya çıktı.
devamını gör...
tarihte bugün
1876 - alexander graham bell, telefonun patentini aldı.
1979 - abd uzay aracı voyager 1, jüpiter ve uranüs'ün satürn gibi halkalara sahip olduğunu keşfetti. voyager 1, jüpiter'in halkalı resimlerini dünyaya gönderdi.
1979 - abd uzay aracı voyager 1, jüpiter ve uranüs'ün satürn gibi halkalara sahip olduğunu keşfetti. voyager 1, jüpiter'in halkalı resimlerini dünyaya gönderdi.
devamını gör...
şu an dinlenen şarkıdan bir cümle
deli gönül neyi özler durursun
acınacak dostun cananın mı var
acınacak dostun cananın mı var
devamını gör...
türk kadınının en yetenekli olduğu konu
bu ülkede hayatta kalabilmek, daha ne olsun?
devamını gör...
normal sözlük’te kankacılık
benim hiç yok benide aranıza alın *
devamını gör...
lucky star
1929 yapımı romantik komedi tarzında bir sessiz film. bence bu film sevgiliyle izlenecekler listesinde bulunuyor ama nerden bulucan sessiz film sevenini değil mi ama?
konu olarak yeşilçam tarzı bir dram ve aşk hikayesi seçilmiş. işlenişe baktığımızda yine dram ve aşk öğelerinin en can alıcı, en ağlatıcı ve en bam teline basıcı yönlerini görebiliyoruz.
bu filmle ilgili en sevdiğim yön ise kendi döneminin köy hayatını, modasını çok güzel yansıtması. bu tür eski filmler aynı zamanda birer kaynak görevi de görürler.
başrolde en sevdiğim kadın oyunculardan olan ve pamuk prensesin ilham kaynağı hem şirin hem güzel janet gaynor bulunuyor. rol için adeta biçilmiş kaftan kendisi. minyon ve çıtıpıtı halleriyle bu role ondan çok yakışan kimse olmazdı.
filmin en sevdiğim sahnelerinden birisi de filmin sonlarına doğru gerçekleşen o yeşilçamvari kavuşma sahnesidir. yani o sahne adeta bir yeşilçam aşk filmi için yapılmış gibi.
bu arada filmin rotten tomatoes'daki notu da içime su serpti. zira bazen sevdiğim filmlerin yerilmesi ve sert eleştirilmesi beni incitiyor. *
bir de filmde bir yumurta ile saç yıkama sahnesi var ki çok hoşuma giden.
buyrun izleyelim.
konu olarak yeşilçam tarzı bir dram ve aşk hikayesi seçilmiş. işlenişe baktığımızda yine dram ve aşk öğelerinin en can alıcı, en ağlatıcı ve en bam teline basıcı yönlerini görebiliyoruz.
bu filmle ilgili en sevdiğim yön ise kendi döneminin köy hayatını, modasını çok güzel yansıtması. bu tür eski filmler aynı zamanda birer kaynak görevi de görürler.
başrolde en sevdiğim kadın oyunculardan olan ve pamuk prensesin ilham kaynağı hem şirin hem güzel janet gaynor bulunuyor. rol için adeta biçilmiş kaftan kendisi. minyon ve çıtıpıtı halleriyle bu role ondan çok yakışan kimse olmazdı.
filmin en sevdiğim sahnelerinden birisi de filmin sonlarına doğru gerçekleşen o yeşilçamvari kavuşma sahnesidir. yani o sahne adeta bir yeşilçam aşk filmi için yapılmış gibi.
bu arada filmin rotten tomatoes'daki notu da içime su serpti. zira bazen sevdiğim filmlerin yerilmesi ve sert eleştirilmesi beni incitiyor. *
bir de filmde bir yumurta ile saç yıkama sahnesi var ki çok hoşuma giden.
buyrun izleyelim.
devamını gör...
kologog
safra kesesinde kasılmaya neden olan maddelere verilen isimdir.
kasılmayı en çok uyaran kolesistokinin hormonudur. bu hormon safra kesesini kazarken;oddi sfinkterini gevşetir.
buna ek olarak vagal uyarı ve asetilkolin de kologog etki gösterir.
kasılmayı en çok uyaran kolesistokinin hormonudur. bu hormon safra kesesini kazarken;oddi sfinkterini gevşetir.
buna ek olarak vagal uyarı ve asetilkolin de kologog etki gösterir.
devamını gör...
doctor who
david tennant sırasını savıp yerini matt smith'e bıraktığından beri izleyemediğim dizi. gerçi ondan sonra da bir sürü doktor geldi ama bir türlü dönemedim diziye. izleyenlerden daha çok david tennant üzülmüştür. buna eminim. çünkü doctor'ı oynamak çocukluk hayaliymiş. dizi hakkında bir kaç şey daha söylemek gerekirse, klasik bilim kurgu dizisi olmadığı kesin diyebiliriz. içinde hayata dair mesajlar daha ön planda sanki. belki de bu yüzden daha çok kişi tarafından anlaşılır bulunmuş ve sevilmiştir.
matt smith'in olduğu van gogh'u konu alan bölüm çok güzeldir. onu ayrıca belirtmek gerekir.
matt smith'in olduğu van gogh'u konu alan bölüm çok güzeldir. onu ayrıca belirtmek gerekir.
devamını gör...
hdp’nin ermeni soykırımı tweeti
pkk uzantısı bir partinin hümanizm kasması büyük saçmalık.
devamını gör...
3 şubat 2021 mansur yavaş’ın melih bulu’ya mektubu
az önce twitter hesabından yayınlamış olduğu açık mektuptur.
buradan
edit: oldukça güzel bir mektup olduğunu düşünüyorum. ancak melih bulu, istifa edemeyecektir.
iddiaların aksine, zorunlu olarak orada tutulduğunu ve rte tarafından harcandığını düşünüyorum. bunca şeyin üzerine istifa etmemesi kaçınılmaz olurdu. ancak istifa etmesi durumunda muhtemel ki eylemler sona erecek ve rte’ye yarayabilecek olan karışıklık da bu şekilde sonlanacaktır. bu sebeple, istememesine rağmen mecburiyetten orada durduğuna inanıyorum. sırf makam ve mevki için kimse adının ülkenin hafızasına böyle kazınmasını istemez.
buradan
edit: oldukça güzel bir mektup olduğunu düşünüyorum. ancak melih bulu, istifa edemeyecektir.
iddiaların aksine, zorunlu olarak orada tutulduğunu ve rte tarafından harcandığını düşünüyorum. bunca şeyin üzerine istifa etmemesi kaçınılmaz olurdu. ancak istifa etmesi durumunda muhtemel ki eylemler sona erecek ve rte’ye yarayabilecek olan karışıklık da bu şekilde sonlanacaktır. bu sebeple, istememesine rağmen mecburiyetten orada durduğuna inanıyorum. sırf makam ve mevki için kimse adının ülkenin hafızasına böyle kazınmasını istemez.
devamını gör...
eski bir arkadaşla karşılaşınca gelen mükemmel olma zorunluluğu
hep başıma gelen bir olaydır, streslerde boğulur insan.
başlıkta çok iyi ifade edememiş olabilirim, şöyle ki;
karşılaştığınız insan mazide tanıdığınız bir insan, belki büyük burunlu sivilceli çirkin ergenliğinize belki bunalımda olduğunuz bir döneminize şahitlik etmiş bir insan.*
yıllar sonra bu insanla karşılaşınca kişi ister istemez mükemmel olma zorunluluğu hissediyor, bir nevi ben o zamanları atlattım cınısı demek istiyor karşıdakine. ardından da bir süre acaba o karşılaşma anında nasıl görünüyordum çok mu gariptim gibi düşüncelere gark olup saç beyazlatmaca oynuyoruz.**
ps: bahsettiğim hisler anlık kaygılar, saatlerce süren bir duygu durumu değil. başa çıkma yolu da özgüveni yüksek tutmak kesinlikle, biraz kendinizi pohpohlayın geçiyor hahahah.
başlıkta çok iyi ifade edememiş olabilirim, şöyle ki;
karşılaştığınız insan mazide tanıdığınız bir insan, belki büyük burunlu sivilceli çirkin ergenliğinize belki bunalımda olduğunuz bir döneminize şahitlik etmiş bir insan.*
yıllar sonra bu insanla karşılaşınca kişi ister istemez mükemmel olma zorunluluğu hissediyor, bir nevi ben o zamanları atlattım cınısı demek istiyor karşıdakine. ardından da bir süre acaba o karşılaşma anında nasıl görünüyordum çok mu gariptim gibi düşüncelere gark olup saç beyazlatmaca oynuyoruz.**
ps: bahsettiğim hisler anlık kaygılar, saatlerce süren bir duygu durumu değil. başa çıkma yolu da özgüveni yüksek tutmak kesinlikle, biraz kendinizi pohpohlayın geçiyor hahahah.
devamını gör...
baba
çok özledim. çok. kelimelerle tarif edemem. o yüzden uğraşmayacağım boşuna.
nereye gitti bilmiyorum. bir yere gitti mi onu da bilmiyorum. bu dünyada olmadığını, bir daha onunla olamayacağımı artık alıyor aklım. ne kadar zamanım kaldıysa geriye, yanımda, yöremde olmayacağını artık, biliyorum. onu bir daha göremeyeceğimi, ne kadar özlersem özleyeyim ona bir daha sarılamayacağımı, bir daha onunla tartışamayacağımı, her defasında yemek arasında almak zorunda olduğu ilacı unutması yüzünden ona yarı şaka yarı ciddi takılamayacağımı, şarkı söylemesini, kuran okumasını dinleyemeyeceğimi, spor müsabakalarında çocuk gibi heyecanlanmasını izleyemeyeceğimi, kokusunu duyamayacağımı kabul ettim. ettim etmesine ama içimdeki boşluğu neyle dolduracağımı hala bilmiyorum. bu boşlukla yaşamıma devam etmek zorundaysam buna nasıl alışacağımın, bunun alışılabilir bir şey olup olmadığının cevabını hala arıyorum.
fotoğraflarına baktım bugün. moralim bozuktu, modum düşüktü. bir iki video var. son zamanlarından. onlara bakmadım bilerek. eski fotoğraflarına, kocaman gülümsemesine, herkese neşe saçan, herkesi yükselten hallerine baktım. iyi gelmedi. yokluk, hiçlik, bir daha asla durumu öyle anılarla, fotoğraflarla falan hafifleyen bir şey değil. değilmiş. zamanla zaten anılar da silinecek kafamdan biliyorum. sesini, kokusunu, mimiklerini, teninin dokusunu unutacağım. belki zorlayacak buna rağmen hatırlayamayacak kadar uzun süre yaşayacağım.
ya boşluk? boşluğunu da unutabilecek miyim? bu boşlukla barışabilecek miyim?
nereye gitti bilmiyorum. bir yere gitti mi onu da bilmiyorum. bu dünyada olmadığını, bir daha onunla olamayacağımı artık alıyor aklım. ne kadar zamanım kaldıysa geriye, yanımda, yöremde olmayacağını artık, biliyorum. onu bir daha göremeyeceğimi, ne kadar özlersem özleyeyim ona bir daha sarılamayacağımı, bir daha onunla tartışamayacağımı, her defasında yemek arasında almak zorunda olduğu ilacı unutması yüzünden ona yarı şaka yarı ciddi takılamayacağımı, şarkı söylemesini, kuran okumasını dinleyemeyeceğimi, spor müsabakalarında çocuk gibi heyecanlanmasını izleyemeyeceğimi, kokusunu duyamayacağımı kabul ettim. ettim etmesine ama içimdeki boşluğu neyle dolduracağımı hala bilmiyorum. bu boşlukla yaşamıma devam etmek zorundaysam buna nasıl alışacağımın, bunun alışılabilir bir şey olup olmadığının cevabını hala arıyorum.
fotoğraflarına baktım bugün. moralim bozuktu, modum düşüktü. bir iki video var. son zamanlarından. onlara bakmadım bilerek. eski fotoğraflarına, kocaman gülümsemesine, herkese neşe saçan, herkesi yükselten hallerine baktım. iyi gelmedi. yokluk, hiçlik, bir daha asla durumu öyle anılarla, fotoğraflarla falan hafifleyen bir şey değil. değilmiş. zamanla zaten anılar da silinecek kafamdan biliyorum. sesini, kokusunu, mimiklerini, teninin dokusunu unutacağım. belki zorlayacak buna rağmen hatırlayamayacak kadar uzun süre yaşayacağım.
ya boşluk? boşluğunu da unutabilecek miyim? bu boşlukla barışabilecek miyim?
devamını gör...