sözlük dergisi duyuruları
bugün dergimizi şereflendiren yazarlarımız:
“mortaks” bir garip aşk incelemesi ile mortaks ve rurouni kenshin. bir solukta okunacak güzel yazılarına buradaki öne çıkan yazılardan ulaşabilirsiniz.
kategori sınırlaması olmadan her türden yazılarınızı, denemelerinizi, dışavurumlarınızı ve iç dökmelerinizi de [email protected] adresine gönderebilirsiniz. iyi okumalar diliyoruz
“mortaks” bir garip aşk incelemesi ile mortaks ve rurouni kenshin. bir solukta okunacak güzel yazılarına buradaki öne çıkan yazılardan ulaşabilirsiniz.
kategori sınırlaması olmadan her türden yazılarınızı, denemelerinizi, dışavurumlarınızı ve iç dökmelerinizi de [email protected] adresine gönderebilirsiniz. iyi okumalar diliyoruz
devamını gör...
the big bang theory
2007 yılından bu yana yayınlanmaya başlamış bir amerikan komedi dizisiydi. epey ödül töreninde ve birçok dalda aday gösterilen dizi yapımcılarıyla,senaristleriyle,konusuyla ve son olarak oyuncularıyla hatırı sayılır miktarda ödül de kazanmıştır.
dizi ekibinin başarısı aşikardır ancak karakterlerden sheldon lee cooper'ı canlandıran jim parsons'ın mükemmel oyunculuğu ile dizinin başarısına büyük katkısı göz ardı edilemez bir gerçektir.
dizi ekibinin başarısı aşikardır ancak karakterlerden sheldon lee cooper'ı canlandıran jim parsons'ın mükemmel oyunculuğu ile dizinin başarısına büyük katkısı göz ardı edilemez bir gerçektir.
devamını gör...
mizofoni
ağız şapırdatma, diş arasındaki bişeyi çıkarmaya çalışırken ortaya çıkan ciyk ciyk sesi, esneme, tesbih sesi, anahtarlıkla oynarken çıkan ses gibi çıldırtıcı seslere verilen tepki.
öyledir ki, katil olmak işten bile değildir. kaç kere yemek masasından kalktığımı, telefonu karşı tarafın yüzüne kapattığımı bilmem. allah düşmanımın başına vermesin.
öyledir ki, katil olmak işten bile değildir. kaç kere yemek masasından kalktığımı, telefonu karşı tarafın yüzüne kapattığımı bilmem. allah düşmanımın başına vermesin.
devamını gör...
saniyelik salaklıklar
normal şartlar altında bugün karne günü idi. son dakika değişikliği olmasaydı okula gelen çocuklar karnelerini alabileceklerdi. karne alacak olmanın sevinci ile okula gelen çocuklar alamayacaklarını öğrenince çok üzüldüler. baktım olacak gibi değil, çocuklar misler gibi giyinmişler "hadi gelin bu kadar hazırlanmışsınız fotoğraf çektirelim" demedim elbette. neden diyeyim?
"çocuklar madem bugün karne alamadık, hazır hava da sıcak ve anneleriniz sizi mis gibi giydirmiş hadi bahçeye çıkıp su savaşı yapalım." dedim. (akşam çınlayan kulaklarımın sebebi annelerin beni sevgiyle anmaları olabilir, kıhkıhkıh) anında o düşen yüzler gülümsemeye başladı ve acil durum dolabımdan çıkardığım balonları suyla doldurmaya giriştik. bu minik balonlar çok ince bir dokuya sahip bir yere çarptığı anda patlayıp içindeki suyu döküyor, bilirsiniz.
her neyse biz savaş boyalarımızı sürdük, bahçeye indik ve savaşa başladık. göz gözü görmüyor her taraf pus her taraf su. "yavrum, evladım öğretmene nişan alınmaz bak arkadaşın var vursana onu" diyorum yok. sudan çıkmış balık gibi üzerime gelen ordudan kaçarken bir de ne göreyim? kay-ma-kam.
evet şimdi gözümüzün önüne getirelim. çocuklara yalvarıp "beni vurma onu vur" diye bağırarak kaçan ve sırılsıklam olan öğretmen, peşinden sanki düşman koşturur gibi hücum borusu öttüren 13 tane yavru kuş, hepsi birbirinden ıslak.
evet, sevgili kaymakamımız okulun son haftası okulları ziyaret ederek çocuklara hediye bırakmaya gelmiş. bizim halimizi görünce "hocam hayırdır, iyi misiniz?" dedi. kendimi toplamama fırsat kalmadan "çok iyiyim, teşekkür ederim siz nasılsınız? hoş geldiniz." dedim. (bu sırada benimkiler durmuyor hala birbirlerini ıslatıyorlar, stajyere kaş göz el kol yapıyorum ama nafile. kime çekti bu çocuklar bilmiyorum ki!)
evet nerde kalmıştık? hah, kaymakam da iyi olduğunu söyleyerek "hocam bu su savaşı gibi oyunlar çocuklar için değil mi, çok yetişkin oyunu gibi durmuyor" dedi bana. bana bana, bihterine! zaten başımdan ayaklarıma kadar sırılsıklamım, zaten düzgün düşünemiyorum, zaten heyecan yapmışım ağzımdan bilinçdışı olarak şu cümleler döküldü: "yok kaymakam bey, oyun toplum içindir, ehehe. yani sadece çocuk için olsa sıkıcı olurdu di mi? ehehe." dedim. sanki tanzimat dönemi edebiyat dersi veriyorsun adama, evet deyip geçsene yok!
"iyi eğlenceler o zaman hocam, ben müdürün yanına geçeyim." dedi kaymakam bey. "bi balon da size verseydik" diyemedim, içimde kaldı.*
"çocuklar madem bugün karne alamadık, hazır hava da sıcak ve anneleriniz sizi mis gibi giydirmiş hadi bahçeye çıkıp su savaşı yapalım." dedim. (akşam çınlayan kulaklarımın sebebi annelerin beni sevgiyle anmaları olabilir, kıhkıhkıh) anında o düşen yüzler gülümsemeye başladı ve acil durum dolabımdan çıkardığım balonları suyla doldurmaya giriştik. bu minik balonlar çok ince bir dokuya sahip bir yere çarptığı anda patlayıp içindeki suyu döküyor, bilirsiniz.
her neyse biz savaş boyalarımızı sürdük, bahçeye indik ve savaşa başladık. göz gözü görmüyor her taraf pus her taraf su. "yavrum, evladım öğretmene nişan alınmaz bak arkadaşın var vursana onu" diyorum yok. sudan çıkmış balık gibi üzerime gelen ordudan kaçarken bir de ne göreyim? kay-ma-kam.
evet şimdi gözümüzün önüne getirelim. çocuklara yalvarıp "beni vurma onu vur" diye bağırarak kaçan ve sırılsıklam olan öğretmen, peşinden sanki düşman koşturur gibi hücum borusu öttüren 13 tane yavru kuş, hepsi birbirinden ıslak.
evet, sevgili kaymakamımız okulun son haftası okulları ziyaret ederek çocuklara hediye bırakmaya gelmiş. bizim halimizi görünce "hocam hayırdır, iyi misiniz?" dedi. kendimi toplamama fırsat kalmadan "çok iyiyim, teşekkür ederim siz nasılsınız? hoş geldiniz." dedim. (bu sırada benimkiler durmuyor hala birbirlerini ıslatıyorlar, stajyere kaş göz el kol yapıyorum ama nafile. kime çekti bu çocuklar bilmiyorum ki!)
evet nerde kalmıştık? hah, kaymakam da iyi olduğunu söyleyerek "hocam bu su savaşı gibi oyunlar çocuklar için değil mi, çok yetişkin oyunu gibi durmuyor" dedi bana. bana bana, bihterine! zaten başımdan ayaklarıma kadar sırılsıklamım, zaten düzgün düşünemiyorum, zaten heyecan yapmışım ağzımdan bilinçdışı olarak şu cümleler döküldü: "yok kaymakam bey, oyun toplum içindir, ehehe. yani sadece çocuk için olsa sıkıcı olurdu di mi? ehehe." dedim. sanki tanzimat dönemi edebiyat dersi veriyorsun adama, evet deyip geçsene yok!
"iyi eğlenceler o zaman hocam, ben müdürün yanına geçeyim." dedi kaymakam bey. "bi balon da size verseydik" diyemedim, içimde kaldı.*
devamını gör...
facebook'un insan olduğunuzu doğrulama için video istemesi
video isteyen kişinin bir yapay zeka olması ne acı.
devamını gör...
heykel
bursa'da merkezi bir semtin ismi.
buraya giden insanlar heykele çıkıyorum der. neden bilmiyorum heykele gidilmez, çıkılır.
atatürk heykelinden alıyor sanırım ismini, müzenin önündeki. lisede karış karış gezdim daracık, yokuşlu sokaklarında.
vay ki gençtim!
buraya giden insanlar heykele çıkıyorum der. neden bilmiyorum heykele gidilmez, çıkılır.
atatürk heykelinden alıyor sanırım ismini, müzenin önündeki. lisede karış karış gezdim daracık, yokuşlu sokaklarında.
vay ki gençtim!
devamını gör...
koç holding'in evden çalışma kararı
t24'ün haberine göre koç holding ceo'su çakıroğlu'nun "uzaktan çalışma 35 bin ofis çalışanımız için kalıcı hale geliyor; değişmekten korkmuyoruz, kendimize güveniyoruz" diyerek duyurduğu karar.
bir defasında koç holding'in tüm hibe, uygun kredi gibi imkanları kullandığını okumuştum ve bu açıdan bakınca güzel. elektrik, su, iletişim araçları, yemek, ulaşım gibi giderleri kısmak amaçlı yaptığına dair bahse girerim ve umarım aldıkları bu kararın getirisini daha doğrusunu giderini işçilerine verirer.
mesela evinde günde 1 öğün o da akşam yemeği olan, evden çıkarken kombiyi kapatan, zaten elektrik, su kullanmayan insanlar artık bunu yapmaya başlayacak ve evde masrafları artacaktır ki işyerleri aslında bir sosyalleşme alanıdır ve insanların elinden bu hak da alınıyor.
buradan
bir defasında koç holding'in tüm hibe, uygun kredi gibi imkanları kullandığını okumuştum ve bu açıdan bakınca güzel. elektrik, su, iletişim araçları, yemek, ulaşım gibi giderleri kısmak amaçlı yaptığına dair bahse girerim ve umarım aldıkları bu kararın getirisini daha doğrusunu giderini işçilerine verirer.
mesela evinde günde 1 öğün o da akşam yemeği olan, evden çıkarken kombiyi kapatan, zaten elektrik, su kullanmayan insanlar artık bunu yapmaya başlayacak ve evde masrafları artacaktır ki işyerleri aslında bir sosyalleşme alanıdır ve insanların elinden bu hak da alınıyor.
buradan
devamını gör...
başörtülü biri ile evlenmek
ayrımcılık ile ilgili kafaların ne kadar da karışık olduğunu gösteren, saçma salak yanıtların geldiği bir başlık olmuştur.
insanların seçerek edindikleri kimlikler dolayısıyla onları hayatına katıp katmamak ayrımcılık değildir.
doğru anlayın, seçtikleri yüzünden de zararlı olmayan kimseye müdahale hakkımız olmaz, bu ayrı bir mesele. istersen dünyadaki en sevmediğin görüşlere, akımlara ait hissetsin, kötü davranmak hakkımız olmaz, en fazla münakaşa edebiliriz.
kaldı ki başörtüsü eğer kişinin seçerek yaptığı bir tercih ise beraberinde hayatın her alanında kişinin nasıl davranacağıyla ilgili birçok şart getiren bir şeydir. dinin emirlerini yerine getiren bir kişi misal içki konusunda, gidilecek restoranlar konusunda, gidilecek tatiller konusunda ve en önemlisi çocuklara verilecek değerler konusunda vs. vs. belli bir çerçeve içinde olacaktır.
evleneceğiniz insanın hayata bakış açısı ve davranışlarının çerçevesi sizin için önemli olmamalı yani, bunu mu diyorsunuz?
işbu entry başörtüsü emrine inanmak ve inanmamak, dindar veya inançsız olmakla ilgili hiçbir olumlu/olumsuz görüş içermemektedir. ancak herkes kendine denk olanı bulmalıdır.
hatta küçük bir anektod düşeyim, seküler sülalemde çok da sevdiğim bir gelinimiz evlendikten sonra dini değerlere düştüğü ve eşiyle hayat görüş ve günlük pratiklerinde sürekli çatışma yaşadığı için birkaç sene sonra boşandılar ne yazık ki…
insanların seçerek edindikleri kimlikler dolayısıyla onları hayatına katıp katmamak ayrımcılık değildir.
doğru anlayın, seçtikleri yüzünden de zararlı olmayan kimseye müdahale hakkımız olmaz, bu ayrı bir mesele. istersen dünyadaki en sevmediğin görüşlere, akımlara ait hissetsin, kötü davranmak hakkımız olmaz, en fazla münakaşa edebiliriz.
kaldı ki başörtüsü eğer kişinin seçerek yaptığı bir tercih ise beraberinde hayatın her alanında kişinin nasıl davranacağıyla ilgili birçok şart getiren bir şeydir. dinin emirlerini yerine getiren bir kişi misal içki konusunda, gidilecek restoranlar konusunda, gidilecek tatiller konusunda ve en önemlisi çocuklara verilecek değerler konusunda vs. vs. belli bir çerçeve içinde olacaktır.
evleneceğiniz insanın hayata bakış açısı ve davranışlarının çerçevesi sizin için önemli olmamalı yani, bunu mu diyorsunuz?
işbu entry başörtüsü emrine inanmak ve inanmamak, dindar veya inançsız olmakla ilgili hiçbir olumlu/olumsuz görüş içermemektedir. ancak herkes kendine denk olanı bulmalıdır.
hatta küçük bir anektod düşeyim, seküler sülalemde çok da sevdiğim bir gelinimiz evlendikten sonra dini değerlere düştüğü ve eşiyle hayat görüş ve günlük pratiklerinde sürekli çatışma yaşadığı için birkaç sene sonra boşandılar ne yazık ki…
devamını gör...
bıngıldak
bılgıldak kapanmasını sağlayan etkenlerden birisi de d vitamini ve kalsiyumdur. bebeklere 6. aydan sonra d vitamini takviyesi başlanabilir. dikkat edilmesi gereken bebeğe önerilenden fazla miktarda d vitamini vermemektir. gereğinden fazla d vitamini bıngıldakların erken kapanmasını ve bebeğin beyin gelişimi için yeterli yerin olmamasına yol açar. yani büyüyen beyin sıkışır ve hasar meydana gelir. bu yüzden sevgili anneler ve anne adayları vitamin iyidir, kuvvetlenir, güçlenir diyipte bebeğinize önerilenden fazla fazla vitamin ya da herhangi bir şey vermeyin.
devamını gör...
sabah kedi olarak uyanılsa yapılacak ilk şey
camdan aşağıya atlardım. ne de olsa can çok bende.
devamını gör...
normal sözlük'ün en garip mahlaslı yazarı
devamını gör...
moderasyona soru sor
@nidayewski ios icin calismalar devam ediyor, oldugu an duyurusu yapilacak zaten.
@hüseyin james bolt bunun icin pavlov'un göbeği sizi bulur.*
@merdumgiriz_ iko belediyesi yogun calisiyor, sira gelecektir.
@başımıza icat çıkarma denilen çocuk aydemir akbas.*
@patagonyalı coming soon.
@erwin könig bakalim bakalim, akil akildan ustundur belki de olur.
@yolgezer huuuuu secemem kiii ikisi de benim dedelerim, james ugruna metallica bi’ tik sanki.
@ıvanmılınskı aaa sacmalik, sen yeter ki yaz/sor biz bunun icin buradayiz.*
@bythemali ay kokulari burnuma geldi, kusacagim. suzme beyaz peynir anam.
@durumumuz yoktu sevisemedik olm hava cok sicak, ne bicim cumleler bunlar? kac yasindasin sen?*
@hüseyin james bolt bunun icin pavlov'un göbeği sizi bulur.*
@merdumgiriz_ iko belediyesi yogun calisiyor, sira gelecektir.
@başımıza icat çıkarma denilen çocuk aydemir akbas.*
@patagonyalı coming soon.
@erwin könig bakalim bakalim, akil akildan ustundur belki de olur.
@yolgezer huuuuu secemem kiii ikisi de benim dedelerim, james ugruna metallica bi’ tik sanki.
@ıvanmılınskı aaa sacmalik, sen yeter ki yaz/sor biz bunun icin buradayiz.*
@bythemali ay kokulari burnuma geldi, kusacagim. suzme beyaz peynir anam.
@durumumuz yoktu sevisemedik olm hava cok sicak, ne bicim cumleler bunlar? kac yasindasin sen?*
devamını gör...
bir kadının kulağına eğilip şappur şuppur beni öp demek
patır kütür dayak yeme ile sonuçlanabilir.
devamını gör...
dünya hayatının iniş çıkışlarla dolu olması
dünya hayatı iniş çıkışlarla doludur. allah dışında kalan hiçbir şey ebedi değildir. yeryüzünden güçlü, kuvvetli, kudretli, zengin nice insanlar, devletler vb. gelip geçmiş; ancak sünnetullah gereği her şey zirveye ulaştıktan sonra inişe geçmeye başlamıştır.
bu hususta (dünya hayatının iniş-çıkışlara dolu olması) ibretlik olması açısından şu kıssa dikkate şayandır:
medine’de heyecan ve coşkunun zirvede olduğu zamanlardan biriydi. allah rasûlü (sav)’nün dişi binek devesi adba ile bir bedevinin genç yük devesi yarışacaktı. o güne dek adba’yı geçebilen hiçbir deve olmamıştı.
ashab bu yarışta da aksinin olacağını düşünmüyordu. derken yarış başladı. bir müddet sonra bedevinin devesi adba’yı geçti. kimsenin aklına gelmezdi hz. peygamber’in devesinin yenileceği. bu durum müslümanların gücüne gitti. “adba yenildi” dediler. ashabının şaşkınlığına rağmen allah rasûlü (sav) bu durumu gayet tabii karşılamıştı, üzülmeye gerek yoktu. zira her kemalin bir zevali vardı. şöyle dedi allah’ın elçisi: “dünyada yükselttiği her şeyi geri indirmek allah’ın bir kanunudur!” (buhari, cihad, 59, rikak, 38)
hz. peygamber bu hadisle aslında hayatımızı kuşatan ama çoğu zaman unutmaya yüz tuttuğumuz ilahi bir kanunu hatırlatır: dünya hayatı, iniş ve çıkışlarla doludur. göz alıcı parlaklığıyla gündüzleri semayı süsleyen güneş, geceleri yerini aya ve yıldızlara bırakırken; baharda rengârenk çiçeklerle, yaz mevsiminde çeşit çeşit meyvelerle kuşanan ağaçlar, kış geldiğinde kurumuş dallarıyla bir başına kalırken; asırlarca hüküm süren devletler bir anda yeryüzünden silinip giderken hep aynı gerçekle yüzleştirir insanı: dünya ve içindeki her şey gelip geçicidir, her şeyin bir sonu vardır, dünyadaki her şey nakıstır, hiçbir şey mükemmel değildir. dünyadaki bu vazgeçilmez kanuna, her canlı gibi âdemoğlu da tabidir. öyle ki insan, anne karnındaki halinden başlayarak ihtiyarlığına kadar hayatı boyunca geçirdiği evreleri (rûm, 30/54) gözlemlediğinde, ömrü uzadıkça yaratılışının tersine çevrildiğini ve böylece gücünü kaybettiğini, (yasin, 36/68) nihayetinde her canlı gibi ölümü tadacağını (âl-i imran, 3/185) düşündüğünde şunu yakinen idrak eder: her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzeh tek mükemmel varlık, baki olan yüce allah’tır. dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı kur’ân-ı kerîm’de şöyle bir benzetmeyle ifade edilir: gökten yağmur iner ve onun sayesinde yeryüzündeki bitkiler boy verip birbirine karışır. nihayet yeryüzü ziynetini takınıp rengârenk süslenir. sahipleri tam da onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları zaman ansızın bir afet/rüzgar geliverir ve onları sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi kökünden yolunmuş bir hâle getirir. (yunus, 10/24; ayrıca bkz. kehf, 18/45; hadid, 57/20) rabbimizin tayin ettiği gün gelince “aldatıcı metadan başka bir şey olmayan” (âl-i imran, 3/185) dünya da kuruyup kaybolan bu bitkiler misali yok olup gidecektir. insan bu hakikatin farkında olduğu sürece üstünlük, şan şöhret, asalet, mal mülk, güzellik, makam mevki, zenginlik vb. geçici dünya menfaatlerine aldanmayacaktır. “sakın dünya hayatı sizi aldatmasın” (fatır, 35/5) buyuran allah teâlâ’nın da kullarından beklentisi, geçici bir eğlenceden ibaret olan dünya hayatına aldanmadan ebedî kalınacak gerçek yurt olan ahirete hazırlanmalarıdır. yarışta kaybeden taraf olmak gibi hayatta herkesin başına gelebilecek basit bir örnekten hareketle dünyalık nimetlerin geçiciliğine dikkat çeken bu hadis, aynı zamanda allah rasûlü’nün mütevazı kişiliğini de yansıtır. nitekim ashabının gerek sevinçli gerekse üzüntülü anlarında hep yanlarında olan hz. peygamber, bir bedeviyle devesini yarıştıracak ve ona yenilmeyi gurur meselesi haline getirmeyecek kadar insani ve mütevazı bir tavır sergilemiştir.
bu hususta (dünya hayatının iniş-çıkışlara dolu olması) ibretlik olması açısından şu kıssa dikkate şayandır:
medine’de heyecan ve coşkunun zirvede olduğu zamanlardan biriydi. allah rasûlü (sav)’nün dişi binek devesi adba ile bir bedevinin genç yük devesi yarışacaktı. o güne dek adba’yı geçebilen hiçbir deve olmamıştı.
ashab bu yarışta da aksinin olacağını düşünmüyordu. derken yarış başladı. bir müddet sonra bedevinin devesi adba’yı geçti. kimsenin aklına gelmezdi hz. peygamber’in devesinin yenileceği. bu durum müslümanların gücüne gitti. “adba yenildi” dediler. ashabının şaşkınlığına rağmen allah rasûlü (sav) bu durumu gayet tabii karşılamıştı, üzülmeye gerek yoktu. zira her kemalin bir zevali vardı. şöyle dedi allah’ın elçisi: “dünyada yükselttiği her şeyi geri indirmek allah’ın bir kanunudur!” (buhari, cihad, 59, rikak, 38)
hz. peygamber bu hadisle aslında hayatımızı kuşatan ama çoğu zaman unutmaya yüz tuttuğumuz ilahi bir kanunu hatırlatır: dünya hayatı, iniş ve çıkışlarla doludur. göz alıcı parlaklığıyla gündüzleri semayı süsleyen güneş, geceleri yerini aya ve yıldızlara bırakırken; baharda rengârenk çiçeklerle, yaz mevsiminde çeşit çeşit meyvelerle kuşanan ağaçlar, kış geldiğinde kurumuş dallarıyla bir başına kalırken; asırlarca hüküm süren devletler bir anda yeryüzünden silinip giderken hep aynı gerçekle yüzleştirir insanı: dünya ve içindeki her şey gelip geçicidir, her şeyin bir sonu vardır, dünyadaki her şey nakıstır, hiçbir şey mükemmel değildir. dünyadaki bu vazgeçilmez kanuna, her canlı gibi âdemoğlu da tabidir. öyle ki insan, anne karnındaki halinden başlayarak ihtiyarlığına kadar hayatı boyunca geçirdiği evreleri (rûm, 30/54) gözlemlediğinde, ömrü uzadıkça yaratılışının tersine çevrildiğini ve böylece gücünü kaybettiğini, (yasin, 36/68) nihayetinde her canlı gibi ölümü tadacağını (âl-i imran, 3/185) düşündüğünde şunu yakinen idrak eder: her türlü eksiklikten ve kusurdan münezzeh tek mükemmel varlık, baki olan yüce allah’tır. dünya hayatının geçiciliği ve aldatıcılığı kur’ân-ı kerîm’de şöyle bir benzetmeyle ifade edilir: gökten yağmur iner ve onun sayesinde yeryüzündeki bitkiler boy verip birbirine karışır. nihayet yeryüzü ziynetini takınıp rengârenk süslenir. sahipleri tam da onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları zaman ansızın bir afet/rüzgar geliverir ve onları sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi kökünden yolunmuş bir hâle getirir. (yunus, 10/24; ayrıca bkz. kehf, 18/45; hadid, 57/20) rabbimizin tayin ettiği gün gelince “aldatıcı metadan başka bir şey olmayan” (âl-i imran, 3/185) dünya da kuruyup kaybolan bu bitkiler misali yok olup gidecektir. insan bu hakikatin farkında olduğu sürece üstünlük, şan şöhret, asalet, mal mülk, güzellik, makam mevki, zenginlik vb. geçici dünya menfaatlerine aldanmayacaktır. “sakın dünya hayatı sizi aldatmasın” (fatır, 35/5) buyuran allah teâlâ’nın da kullarından beklentisi, geçici bir eğlenceden ibaret olan dünya hayatına aldanmadan ebedî kalınacak gerçek yurt olan ahirete hazırlanmalarıdır. yarışta kaybeden taraf olmak gibi hayatta herkesin başına gelebilecek basit bir örnekten hareketle dünyalık nimetlerin geçiciliğine dikkat çeken bu hadis, aynı zamanda allah rasûlü’nün mütevazı kişiliğini de yansıtır. nitekim ashabının gerek sevinçli gerekse üzüntülü anlarında hep yanlarında olan hz. peygamber, bir bedeviyle devesini yarıştıracak ve ona yenilmeyi gurur meselesi haline getirmeyecek kadar insani ve mütevazı bir tavır sergilemiştir.
devamını gör...
bir erkeğin bağımlılık yapabilecek özellikleri
kendi hayatına dair çözmesi gereken sorunları karşısındaki kadına yüklemek yerine, karşısındakinin elinden tutup
ben varım herşeyin üstesinden gelebiliriz diyebilecek özgüven ve cesarete sahip olabilmesidir. bu olamıyorsa gülüşüydü, duruşuydu, sevmesiydi hepsi fasa fiso maalesef.
ben varım herşeyin üstesinden gelebiliriz diyebilecek özgüven ve cesarete sahip olabilmesidir. bu olamıyorsa gülüşüydü, duruşuydu, sevmesiydi hepsi fasa fiso maalesef.
devamını gör...
rusça
dünyada 150 milyondan fazla kişinin konuştuğu dil. diğer slav dileri ile benzerlikleri olsa da vurgu ve yumuşatmaların sebep olduğu ses değişiklikleri vardır. örnek vermek gerekirse;
rusça deri: кожа
makedonca deri: кожата
öğrenme sürecinden bahsetmek gerekirse bu kişiden kişiye göre çok değişsede ben o kadar zor olduğunu düşünmüyorum. işin en kolay kısmı kiril alfabesini öğrenmek. kiril alfabesini hallettikten sonra yavaş yavaş cinsleri ve çekim mantıklarını kavramaya başlarsınız. cins mevzusunu biraz daha açmak gerekirse;
sessiz harfler ile biten kelimeler erkek cinstir (mesela город = şehir)
а - я ile biten kelimeler dişidir (сестра = kız kardeş)
son olarak ise o ve e sesi ile biten kelimeler orta cinstir. (молоко = süt)
bu basit mantığı oturttuktan sonra iyeleri, basit fiillerin çekimlerini, zaman zarflarını hallettiğiniz zaman büyük ölçüde günlük seviyede bir rusçaya sahip olursunuz. rusçayı zor yapan asıl mesele vurgular. vurguları anadili rusça olan birinden duymadığınız sürece kavramanız zor olabilir. vurgunun olmadığı o harfleri a diye okunur örneğin başkent moskova'yı ruslar "maskva" diye telaffuz eder çünkü vurgu son hecededir bizim gibi vurguyu ilk hecede yapsalar moskva derlerdi. verdiğim örneğe benzer bir sürü vurgu var bence rusçayı zor yapan şey bu.
rusça deri: кожа
makedonca deri: кожата
öğrenme sürecinden bahsetmek gerekirse bu kişiden kişiye göre çok değişsede ben o kadar zor olduğunu düşünmüyorum. işin en kolay kısmı kiril alfabesini öğrenmek. kiril alfabesini hallettikten sonra yavaş yavaş cinsleri ve çekim mantıklarını kavramaya başlarsınız. cins mevzusunu biraz daha açmak gerekirse;
sessiz harfler ile biten kelimeler erkek cinstir (mesela город = şehir)
а - я ile biten kelimeler dişidir (сестра = kız kardeş)
son olarak ise o ve e sesi ile biten kelimeler orta cinstir. (молоко = süt)
bu basit mantığı oturttuktan sonra iyeleri, basit fiillerin çekimlerini, zaman zarflarını hallettiğiniz zaman büyük ölçüde günlük seviyede bir rusçaya sahip olursunuz. rusçayı zor yapan asıl mesele vurgular. vurguları anadili rusça olan birinden duymadığınız sürece kavramanız zor olabilir. vurgunun olmadığı o harfleri a diye okunur örneğin başkent moskova'yı ruslar "maskva" diye telaffuz eder çünkü vurgu son hecededir bizim gibi vurguyu ilk hecede yapsalar moskva derlerdi. verdiğim örneğe benzer bir sürü vurgu var bence rusçayı zor yapan şey bu.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
etrafimda gordugum taniyip tanimadigim her cocuga yavrum ayağına çorap giy, içinde atlet var mı senin diye sormak.
devamını gör...
kerem bürsin
kendisinden daha yakışıklıyım.
devamını gör...
portakalı soydum yoldaş benjamin'e koydum
arkadaşlar toplanın mevzu var.
kafa sözlük evimiz, yoldaş benjamin franklin babamız.
kafa sözlük evimiz, yoldaş benjamin franklin babamız.
devamını gör...
