yazarların en çok merak ettikleri gezegen
merakı bir yana koyuyorum şu maviliği daha yakından görmek isterdim doğrusu.
aynı zamanda yeni öğrendim burcumun da gezegeniymiş : neptün
resimag.com/p1/628df24ca505.jpeg
aynı zamanda yeni öğrendim burcumun da gezegeniymiş : neptün
resimag.com/p1/628df24ca505.jpeg
devamını gör...
seni seviyorum diyemeyen erkekler
"seni seviyorum." bu iki cümle yazıldığı kadar kolay söylenmez. söylenmediği zaman sevginin olmadığını mı düşünüyorsunuz? öyle bir şey yok ki. bazı kişiler söyleyemez, onları da öyle kabul edelim. her şey söylemek değildir. seni seviyorum, demeyen sevgilimiz, benim canım çikolata çekti, dediğiniz zaman 1 saat içinde o çikolatayı getiriyorsa ve sizin mutluluğunuzdan mutlu oluyorsa bu sevmediği anlamına mı geliyor? bence söylemek yerine "senin için yaptım, sen seversin diye..." eylemlerini yaptığımız zaman zaten yüreğinde hisseder ve hissetmek her şeyden bin kat daha önemlidir. gözlerinden, sarılışından, verdiği değerden de bir kişinin sizi sevdiğini anlarsınız ve bunlar söylemenin etkisinin yanında çok daha güzeldir.
devamını gör...
osmanlıca
osmanlıca diye bir dil yoktur. osmanlı türkçesidir o, yani aslında türkçedir. 14.yy-15.yy eserleri okursanız eğer bugün her kelimeyi anlarsınız. akıcı ve temiz bir dildir. kesin bilgi, filoloji bilmeden, ahkam kesmeyin. 16.yy ile birlikte iran ve arap ülkelerine seferler ve ilişkiler başlayınca (gidip oralarda kalmalar, oralardan kıymetli insanları saraya sürüp getirmeler, hatta davet etmeler) dillerinden de etkileniliyor haliyle. kabul etmeye gönüllü olmasanız da, arapça ve farsça çok zengin ve ağdalı dillerdir. tabi bizim saraydakiler işi biraz abartmışlar, özellikle padişahlar. hatta çağdaş olan iki liderden süleymanın şiirleri anlaşılamayacak derecede farsça içerirken, iran şahının şiirleri bir o kadar duru ve anlaşılırdır. yanlış olarak dönemlenen ''osmanlı duraklama'' döneminde 17.yy ve 18. yy'da bu iş tamamiyle arapçalaşmanın ağır basması ile devam etmiştir. fakat ne diyor march bloch ''köylü eser bırakmaz'' yani osmanlı devletinin yüzde 98'i tebaa yani köylü olduğu için bizler aslında toplumda nasıl konuşulduğunu en azından osmanlıcanın içeriğini çokça bilemiyoruz. kadı sicillerini okuyorsanız elbette arapça kelimeler ağırlıklı olacaktır. halkın ekonomik durumu, nüfusu, normal hayatı için başvurulan yegane kaynaktır kadı sicilleri. sarayın kayıt defterleri veya padişah yazışmaları elbette uzun uzun güzellemelerle doludur. bugünün ekonomi bakanı misali instagramdan bir post mu atacaktı koskoca cihan padişahı? ''bak canımı sıkmayın, sağlığım iyi değil, gelir sizin topraklarınızı ele geçiririm'' diye söyleyecek, katibi de ''hürmetli devletlüüü padişahım sizin görevinizden affınızı istiyor, toprakları bize bırakın'' diye mi kayıt alsaydı. neyse bugün konuştuğunuz türkçenin aslında türkçe olmadığını da bilmiyorsunuzdur muhtemelen. bir çok türkçe sandığınız kelime aslında farsça ve arapçadır. alfabeniz anlaşılır ve kolay olduğu için her şey türkçe değil sevgili arkadaşlar. dilde sadeleşme olayı veya alfabenin değişmesi bilindiği gibi atatürkün düşüncesi de değildir. bu çalışmalar ikinci meşrutiyetçilerin çalışmalarıdır. aklınıza hemen enver-talat gelmesin. çok kıymetli adamlar vardır, ittihatçıların içinde, sadece yanlış zamanda ve yetersiz koşullarda çaba göstermişlerdir.( başka bir tanımda uzun uzun, kişiler üzerinden yazarım umarım). gayet hoş bir dildir, işin içine girip tam manasıyla öğrenmek isterseniz eğer eğlencelidir. bulmaca gibidir. hukuk okuyanların osmanlıca türkçesine bence hakim olmaları gerekiyor (abartı bulabilirsiniz ama bence öyle), tarih veya edebiyat bölümlerinden osmanlıca'nın seçmeli olması rezalettir.
bir arkadaş yukarıda bazı harfler okunmuyor demiş, ee evet modern dillerde de böyle istisnalar yok mu? osmanlıca bilmek, bugünün ''kendimi kurtaracak kadar ingiliççe biliyorum'' değildir. istisnaları çoktur ama ezberlemeye gerek yoktur. keyif için öğrenirseniz zaten kavrarsınız. kardeşim işim gücüm var bahane dedemin dedesinin mezar taşından da diyebilirsiniz elbette.
elimize geçen kaynaklar zaten el yazısı olduğu için haliyle hata ve kısaltmaları anlayamayabiliyoruz. adam yazarken mürekkebi bitmiştir mesela. pratiği arttırırsanız bulmaca gibidir.
her yiğidin ayrı yoğurt yeme tarzı vardır misali, her kayıt farklı kişi tarafından tutulmuştur. enver bey bile kendi osmanlıcasını yaratmıştır ''enveri'' olarak bilinir.
biraz öğrenirseniz, başlangıç olarak nutuk'un osmanlıcasını bi okuyun derim, inkılap sahibi atamız nasıl konuşmuş bi bakın bakimmmm. ( çok zorlayıcı olmaz sanırım, türkçesi var ve matbu bir eser :)
bir arkadaş yukarıda bazı harfler okunmuyor demiş, ee evet modern dillerde de böyle istisnalar yok mu? osmanlıca bilmek, bugünün ''kendimi kurtaracak kadar ingiliççe biliyorum'' değildir. istisnaları çoktur ama ezberlemeye gerek yoktur. keyif için öğrenirseniz zaten kavrarsınız. kardeşim işim gücüm var bahane dedemin dedesinin mezar taşından da diyebilirsiniz elbette.
elimize geçen kaynaklar zaten el yazısı olduğu için haliyle hata ve kısaltmaları anlayamayabiliyoruz. adam yazarken mürekkebi bitmiştir mesela. pratiği arttırırsanız bulmaca gibidir.
her yiğidin ayrı yoğurt yeme tarzı vardır misali, her kayıt farklı kişi tarafından tutulmuştur. enver bey bile kendi osmanlıcasını yaratmıştır ''enveri'' olarak bilinir.
biraz öğrenirseniz, başlangıç olarak nutuk'un osmanlıcasını bi okuyun derim, inkılap sahibi atamız nasıl konuşmuş bi bakın bakimmmm. ( çok zorlayıcı olmaz sanırım, türkçesi var ve matbu bir eser :)
devamını gör...
sırça köşk
konu sabahattin ali ve eserleri olunca içimde bitmek bilmeyen bir yazma isteği ve heyecanı oluyor. küçüklüğümden beri böyleyimdir ben zaten. çok sevdiğim ve ilgi duyduğum konularda hızlı konuşmaya, hızlı yazmaya, içime sığmamaya başlarım. işte aynı şey sabahattin ali hakkında konuşurken de oluyor. aslında çok fazla şey yazmak istiyorum fakat çok da çekiniyorum. çünkü biliyorum ne yazsam eksik kalacak.
sırça köşk, sabahattin ali'nin öykü kitaplarından biri. araştırmama göre ilk baskısı 1947'de çıkmış. içerisinde 13 öykü, 4 tane de masal bulunuyor. diğer 3 romanı kadar herkes tarafından bilinmez belki fakat hatırı sayılır okuyucusu vardır. öykü okumayı sevenler zaten okumuştur, okumadılarsa muhakkak okumalıdır. öykülerin yazıldığı dönemle şu anki dönem arasında hiçbir farklılığın olmaması insanı üzse de daha bir bağlıyor yazılanlara. çıkarlarını düşünenleri, zengin bir ailenin köpeğinin onda biri kadar iyi şartlarda yaşayamayanları, mahalle baskısının, kitle psikolojinin bir insanı nasıl olmak istemediği birine dönüştürdüğünü bu kısa öyküler sayesinde görüyoruz.
en sevdiğim öykü bahtiyar köpek olmuştu diye hatırlıyorum. masallardan da kitaba ismini veren sırça köşk muazzamdı.
''istediğin kadar güzel resim yap... anlayan, kıymetini bilen olmadıktan sonra...''
sırça köşk, sabahattin ali'nin öykü kitaplarından biri. araştırmama göre ilk baskısı 1947'de çıkmış. içerisinde 13 öykü, 4 tane de masal bulunuyor. diğer 3 romanı kadar herkes tarafından bilinmez belki fakat hatırı sayılır okuyucusu vardır. öykü okumayı sevenler zaten okumuştur, okumadılarsa muhakkak okumalıdır. öykülerin yazıldığı dönemle şu anki dönem arasında hiçbir farklılığın olmaması insanı üzse de daha bir bağlıyor yazılanlara. çıkarlarını düşünenleri, zengin bir ailenin köpeğinin onda biri kadar iyi şartlarda yaşayamayanları, mahalle baskısının, kitle psikolojinin bir insanı nasıl olmak istemediği birine dönüştürdüğünü bu kısa öyküler sayesinde görüyoruz.
en sevdiğim öykü bahtiyar köpek olmuştu diye hatırlıyorum. masallardan da kitaba ismini veren sırça köşk muazzamdı.
''istediğin kadar güzel resim yap... anlayan, kıymetini bilen olmadıktan sonra...''
devamını gör...
hayırsız ada
hayırsız adanın acı dolu hikayesi. 80 bin canın yok edilişi.*
her milletin geçmişinde yüz kızartıcı hataları olmuştur. 1910 yılının 5 haziran günü dönemin ittihat ve terakki partili belediye başkanı suphi beysoyundu tarafından verilen bir kararla istanbul’da sokak köpekleri toplatılmaya başladı. tüm şehirde toplanan köpekler araçlarla tophane limanına getiriliyordu. buradan mavnalara yüklenip marmara denizinde bulunan sivri adaya bırakılıyordu. su kaynağı bulunmayan bu ada sadece kayalıklardan ibarettir. ne bir ağaç ne de gölgelik bir yer bulunan bu ada gelen bu masum canlıların son ziyaretgahı olmuştu. ada üzerinde hiçbir canlı bulunmadığı için adaya bırakılan köpekler açlık ve susuzluktan dolayı birbirlerini yemişlerdir.
bu katliamın yapılmasının en büyük sebeplerinden biri o dönem fransız bir firmanın istanbul belediyesine yaptığı başvuruydu. bu başvuruya göre istanbul’da o zaman sayıları “seksen bin” üzerinde olan köpeklerin kürk ve kemiklerinden yararlanılmak istenmesiydi. toplanacak olan köpekler öldürülüp işlenecek ve fransa’ya gönderilecekti.
fakat bu anlaşma devam etmedi. köpekler toplandı fakat firma alımı yapmadığı için hayvanlar toplandıkları adada hayatlarını kaybettiler. bu katliamın ardındaki bir diğer sebep ise ıı. meşrutiyet öncesi iktidarda olan ıı.abdülhamid zamanında köpeklere iyi bakılması ve korunmasıydı. kuduz vakalarını önlemek için dünyadaki 3. pasteur enstitüsü ıı.abdülhamid’in yaptığı büyük miktarda yardımla istanbul’da açılmıştı.
köpeklerin sokakta özgürce çiftleşmesi de doğal aşı yerine geçiyordu. fakat 1908 yılında önce ıı. meşrutiyetin ilanı ve sonra abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle köpekler sahipsiz kaldı. onun yerine geçen ittihad ve terakki partisi de sabık hükümdardan kalan tüm özellikleri silmeye çalışıyordu.
aslında istanbul’da köpeklerin başı bu olaydan önce iki kez belaya giriyor. söylentiye göre bu olayların ilkinde ingiliz sefaretinde görevli birini ısıran köpekler şahsın kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölmesiyle “istemeyen” ilan ediliyorlar. majestelerinin hükümeti osmanlı’ya ültimatom veriyor. sultan 2. mahmut da kararını açıklıyor:
“sokak köpekleri tez elden toplana, teknelere konula ve sivri ada’ya bırakıla…”
operasyon başlıyor. halk “köpekleri bırakın” diye haykırıyor. yeniçeri ocağı’nı dağıtan 2. mahmut kararını geri alıyor.
ikinci büyük köpek toplama harekatı sultan abdülaziz devrinde yaşanıyor. köpekler toplanıyor, teknelere konulup hayırsız ada’ya bırakılıyor.
bu operasyonla eş zamanlı olarak 1865 eylülünde büyük istanbul yangınlarından biri başlamasın mı! beyazıt’tan gedikpaşa’ya kadar evler konaklar kömür oluyor. halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor: köpekleri topladınız, allah da cezanızı verdi! köpekler olsaydı önceden haber verirlerdi. tekneler yeniden hayırsız ada’ya gidiyor, köpekleri yükleyip istanbul’a geri getiriyor.
1910 katliamından sonra ise iki savaş çıkıyor. önce libya italyanlar tarafından işgal ediliyor. sonra balkan savaşları çıkıyor. bu olaylardan sonra sivri ada’nın adı “hayırsız ada” şeklinde değişiyor. 1910 köpek katliamı ile ilgili 2010 yılında serge avedikian tarafından yapılan animasyon filmi “chienne d’historie” filmi, o yılın cannes film festivalinde en iyi kısa film ödülü alıyor.
link
her milletin geçmişinde yüz kızartıcı hataları olmuştur. 1910 yılının 5 haziran günü dönemin ittihat ve terakki partili belediye başkanı suphi beysoyundu tarafından verilen bir kararla istanbul’da sokak köpekleri toplatılmaya başladı. tüm şehirde toplanan köpekler araçlarla tophane limanına getiriliyordu. buradan mavnalara yüklenip marmara denizinde bulunan sivri adaya bırakılıyordu. su kaynağı bulunmayan bu ada sadece kayalıklardan ibarettir. ne bir ağaç ne de gölgelik bir yer bulunan bu ada gelen bu masum canlıların son ziyaretgahı olmuştu. ada üzerinde hiçbir canlı bulunmadığı için adaya bırakılan köpekler açlık ve susuzluktan dolayı birbirlerini yemişlerdir.
bu katliamın yapılmasının en büyük sebeplerinden biri o dönem fransız bir firmanın istanbul belediyesine yaptığı başvuruydu. bu başvuruya göre istanbul’da o zaman sayıları “seksen bin” üzerinde olan köpeklerin kürk ve kemiklerinden yararlanılmak istenmesiydi. toplanacak olan köpekler öldürülüp işlenecek ve fransa’ya gönderilecekti.
fakat bu anlaşma devam etmedi. köpekler toplandı fakat firma alımı yapmadığı için hayvanlar toplandıkları adada hayatlarını kaybettiler. bu katliamın ardındaki bir diğer sebep ise ıı. meşrutiyet öncesi iktidarda olan ıı.abdülhamid zamanında köpeklere iyi bakılması ve korunmasıydı. kuduz vakalarını önlemek için dünyadaki 3. pasteur enstitüsü ıı.abdülhamid’in yaptığı büyük miktarda yardımla istanbul’da açılmıştı.
köpeklerin sokakta özgürce çiftleşmesi de doğal aşı yerine geçiyordu. fakat 1908 yılında önce ıı. meşrutiyetin ilanı ve sonra abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle köpekler sahipsiz kaldı. onun yerine geçen ittihad ve terakki partisi de sabık hükümdardan kalan tüm özellikleri silmeye çalışıyordu.
aslında istanbul’da köpeklerin başı bu olaydan önce iki kez belaya giriyor. söylentiye göre bu olayların ilkinde ingiliz sefaretinde görevli birini ısıran köpekler şahsın kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölmesiyle “istemeyen” ilan ediliyorlar. majestelerinin hükümeti osmanlı’ya ültimatom veriyor. sultan 2. mahmut da kararını açıklıyor:
“sokak köpekleri tez elden toplana, teknelere konula ve sivri ada’ya bırakıla…”
operasyon başlıyor. halk “köpekleri bırakın” diye haykırıyor. yeniçeri ocağı’nı dağıtan 2. mahmut kararını geri alıyor.
ikinci büyük köpek toplama harekatı sultan abdülaziz devrinde yaşanıyor. köpekler toplanıyor, teknelere konulup hayırsız ada’ya bırakılıyor.
bu operasyonla eş zamanlı olarak 1865 eylülünde büyük istanbul yangınlarından biri başlamasın mı! beyazıt’tan gedikpaşa’ya kadar evler konaklar kömür oluyor. halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor: köpekleri topladınız, allah da cezanızı verdi! köpekler olsaydı önceden haber verirlerdi. tekneler yeniden hayırsız ada’ya gidiyor, köpekleri yükleyip istanbul’a geri getiriyor.
1910 katliamından sonra ise iki savaş çıkıyor. önce libya italyanlar tarafından işgal ediliyor. sonra balkan savaşları çıkıyor. bu olaylardan sonra sivri ada’nın adı “hayırsız ada” şeklinde değişiyor. 1910 köpek katliamı ile ilgili 2010 yılında serge avedikian tarafından yapılan animasyon filmi “chienne d’historie” filmi, o yılın cannes film festivalinde en iyi kısa film ödülü alıyor.
link
devamını gör...
ickiliydibilmemne
devamını gör...
bir erkeğin en itici olduğu an
herhangi birini ezdigi ya da kücümsedigi zaman.
devamını gör...
terapi niteliğindeki alışkanlıklar
sokak hayvanlarını beslemek.
devamını gör...
zengin bir eş bulma hayali
zengin olmayı sağlayacak iş hayalinden önce geliyorsa büyük zarardır. insan hayatta sadece kendine dayanmalı. zengin olmak istiyorsa bile bunun kaynağı yine kendi olmalı.
devamını gör...
terk edilmemek için yalvarmak
değmez hiç kimse için.
devamını gör...
25 ocak 2021 sipariş edilen 6,5 milyon doz aşının gelmesi
artık her ne olacaksa olsun ama bir şeyler olsun dediğim haberdir.
gençliğimiz gitti mahvoldu arkadaşlarımla bir kafede kahve içmek gibi basit bir olayı özledim lan.
gençliğimiz gitti mahvoldu arkadaşlarımla bir kafede kahve içmek gibi basit bir olayı özledim lan.
devamını gör...
seni bir kere öpsem
seni bir kere öpsem,ikinin hatrı kalıyordu.
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük...
-cemal süreya
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük...
-cemal süreya
devamını gör...
dünyanın en değerli şeyi
tatlı su kaynakları.
devamını gör...
radyoda en sevdiğin şarkının denk gelmesi
gitmek istediğin yere ulaştığının göstergesidir.
devamını gör...
stalker

takip eden adam, koleksiyoncu tiplere benzer seni ender bir kelebek bulmuş gibi yakalayıp torbasına koyar. stalker ise gölgen gibidir, uçuşunu izler, konduğun çiçekleri, kısacık ömrünü hayretle takip eder, tek bir şeyi bile kaçırmak istemez. binlerce takipçidense işinin ehli bir stalker evladır.
devamını gör...
temassız kartı kasiyere vermek
insana 5 dakika boyunca hayatı sorgulatan ardından çay içiren eylem.
pandemi döneminde kartı cihaza dokunduracaksın sadece hepsi bu kadar ama market vs yerlerde insanların kartı kasiyere uzatıp temassız dediklerini duyunca boş boş bakıyorum, kasiyerin kartı almasına zaten "allahınız yok mu lan" nidalarıyla karışmak istiyorum ama döverler diye korkuyorum.
pandemi döneminde kartı cihaza dokunduracaksın sadece hepsi bu kadar ama market vs yerlerde insanların kartı kasiyere uzatıp temassız dediklerini duyunca boş boş bakıyorum, kasiyerin kartı almasına zaten "allahınız yok mu lan" nidalarıyla karışmak istiyorum ama döverler diye korkuyorum.
devamını gör...
bir kelime ile içini dökmek
değmezmiş.
devamını gör...


