yazarların yalnız olma nedeni
bir an geliyor bir akşamüstü mesela yalnızca oturmak, kendini dinlemek istiyorsun. sanırım asıl yalnızlık bundan sonra başlıyor, yani bu bir alışkanlık halini alınca. çok uzatmadan başlığa uygun bir şarkıyla bitireyim
yalnızlık ömür boyu
yalnızlık ömür boyu
devamını gör...
başarıyı engelleyen faktörler
ertelemek.
devamını gör...
sigarayı bırakmak isteyenlere tavsiyeler
champix denen o ilacı sakın denemeyin zaten verirken intihar etmeyi düşünüyor musun diye sormalarından anlamalıydım bunun illet bir şey olduğunu. 1,5 ay boyunca gerçekten canım hiç sigara istemedi; bu konuda çok iyi ilaç ama kabuslar, abuk subuk görüntüler görüyorsunuz. bir de alkolle kullanmak doğru değilmiş. 35'lik viski içip bütün ev arkadaşlarıma saldırmışım. allah'tan anlayışlı çocuklardı canlarım. ayrıca abd'de de yasaklandı diye biliyorum.
devamını gör...
somon balığı
yetişkinlerin yumurtladıktan sonra ölmesi, orada büyüyen yavruların okyanusa gitmesi, ve okyanusta o kadar dolanıp durduktan sonra yumurtlamak için, ters akıntıya rağmen gene aynı yere gelmesi ibretliktir.
okyanus'ta yada ırmak'ta yaşamalarına rağmen ormana ve toprağada faydaları vardır. çünkü ayılar ilk başlarda balığın hepsini yesede, karnı doydukça sadece yumurtalarını yermiş ve kıyıya çektiği somon balığı orada çürüyüp bütün vitaminlerini toprağa bırakırmış.
o yüzden ayıların somon balıklarını kıyıya götürüp yediği yerlerdeki ağaçlar, ormanın diğer taraflarına göre daha uzun, daha sağlam oluyormuş.
okyanus'ta yada ırmak'ta yaşamalarına rağmen ormana ve toprağada faydaları vardır. çünkü ayılar ilk başlarda balığın hepsini yesede, karnı doydukça sadece yumurtalarını yermiş ve kıyıya çektiği somon balığı orada çürüyüp bütün vitaminlerini toprağa bırakırmış.
o yüzden ayıların somon balıklarını kıyıya götürüp yediği yerlerdeki ağaçlar, ormanın diğer taraflarına göre daha uzun, daha sağlam oluyormuş.
devamını gör...
sagopa kajmer
bu dev hizmet için allah senden çok merci dediğimdir. özellikle ‘merhametine dön’, ‘mevsimler gibisin’, ‘terk-i diyar’ şarkılarına hiç yakışmıyodu kolera. atlatarak dinliyodum ama araba kullanırken zor oluyodu.
şuan bana büyük bi kıyak yapılmış gibi hissediyorum cidden. kimseye trip atmıyorum ama:
senden varan güller artık rayiha’sız*
ben uslu çocuk, sen arsız.
şuan bana büyük bi kıyak yapılmış gibi hissediyorum cidden. kimseye trip atmıyorum ama:
senden varan güller artık rayiha’sız*
ben uslu çocuk, sen arsız.
devamını gör...
evli çiftlerin itici davranışları
kendi kurallarını başkalarına hayat dersi gibi anlatmaları, her insan farklıdır dostum, öğren bunu. bir de "evli olunca anlarsın" gibi klişe şeyleri söylemek evlilik sözleşmesinde yazıyor sanırım.
devamını gör...
mitolojik tanrılar var mı sorunsalı
şimdi efendim bazı arkadaşlarımızı zerre ırgalamayan bu mitolojik tanrılarla ve yaratıklarla ilgili bir kaç kelam etmek lazım. tabi bunu yaparken de biraz sistematik hareket etmekte fayda var; evvela madem bu kadar değersizler, bunlar hakkında neden kanaat belirtiliyor? ayrıca bu mitolojik tanrıların ateistlerle ne alakası var? tanrı tanımaz adamın tanrılarla ne işi olsun?
şu hayatta bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan ve dahi sonrasında bunlara tepki gösterilmediğini gördüğü için muteber olduğunu düşünenlerin yaptığı tespitler ve saptamalar cidden insanı gülümsetiyor. mitoloji kültürel bir değerdir. ve bu kültürel değerin insanoğlunun sanat, edebiyat ve kültürel alandaki gelişimine etkisi yadsınamaz. o çok sevdiğiniz şiirlerin bile mitolojik ögeler ve kavramlarla geliştiğini ve bugünlere geldiğini de bilmeniz ve öğrenmeniz gerek. aynı bağlamda mitolojik tanrılara ve hikâyelere gelirsek, bunların büyüklere masallar olduğunun altını baştan çizeyim. nasıl ki çocuklarınız büyürken onlara farklı konularda ve özelliklerde masallar anlatırsınız ve bu masalların içinde barındırdıkları mesajlar onların gelişimine ve kavrayışına yardımcı olur, mitolojik hikâyelerde toplumlar ve bireyler için böyledir. pek çok kavramı ve pek çok konuyu geçmişten günümüze, toplumlar ve insan özelinde sistematikleştirir ve illiyet bağı kurmanıza faydası dokunur. bir nevi oradaki hikâyeler fantastik kurgu romanlar gibidir. tek farkı vakti zamanında insanların bunlara inanmış olmasıdır. ayrıca semavi dinlerin ortaya çıkış süreci ve arkasındaki zenginliği görmek açısından da mitoloji derya deniz bir alandır. misal sümer mitolojisi bu konuda size çok keyifli örnekler sunar. çünkü vakti zamanında bu masallara inanmış insanları hor görenlerin aynı masalları farkında olmadan dinlediklerinin kanıtı gibidir. bense bilime inanırım, tarihe inanırım, insanoğlunun geçmişten bugüne gelen macerasını bize taşıyan kültüre ve o kültürel etkileşime inanırım. hak, hukuk ve adaletin inşasının önemine inanırım. ve insanoğlunun bu seyrini en güzel şekilde anlatan hikâyeler mitolojik hikâyelerdir.
ben, zeus'u da odin'i de ülgen'i de semavi dinlerdeki tanrıları da severim. benim için masal kahramanlarıdır. var olmadığına kanaat ettiği bir kahramanla neden sorunu olsun inanmayan insanların? varlığına inanmadığım bir şeyle ne derdim olacak? bana sevimli geliyor hepsi. misal bu mecrada da onların hepsine sevimli tepkiler veririm zira insanoğlunun burnuna ot tıkayan hikâyeleriyle erol taş abimizi anımsatırlar bana. yanlış yapmışlardır ama sevilirler *
ama size tahammülümün olmadığı ve dert edindiğim şeyleri söyleyeyim; evvela küçücük çocukların tecavüze uğradığı mecralarla ilgili ağzı dili lal olup, sonrasında övgüler düzenlerle sorunum var ve bu tarz kişiliklerin arkasında duranlarla da sorunum var. bunlar kendilerini nerede konumlandırırlarsa konumlandırsınlar, yanlışa yanlış diyemedikleri için benim indimde zerre değeri haiz değillerdir. benim nazarımda sanal cemaatlere dönüşmüşlerdir.
ayrıca az çok bu mecrada beni ve yazdıklarımı bilen bilir. bugüne kadar kimsenin kutsalına ve değerlerine tek bir kötü kelamım olmamıştır. hatta bu tarz davranışlara en sert tepkiyi ben vermişimdir. ama bir insan çıkar, bilmediği ve kavramadığı bir mevzu üzerinden bizim gibi inanmayan insanlara aklınca sallamaya çalışırsa, gerekli yanıtı gerekli üslupla alır. bu yazdıklarım sadece bu şekilde davranan insanlara ithafen yazılmıştır. diğer inanan arkadaşların mevzuyu üzerine alınmamasını rica ederim.
tanım: bir ateistin gözünden mitolojiye gayrı ironik bakış...
şu hayatta bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan ve dahi sonrasında bunlara tepki gösterilmediğini gördüğü için muteber olduğunu düşünenlerin yaptığı tespitler ve saptamalar cidden insanı gülümsetiyor. mitoloji kültürel bir değerdir. ve bu kültürel değerin insanoğlunun sanat, edebiyat ve kültürel alandaki gelişimine etkisi yadsınamaz. o çok sevdiğiniz şiirlerin bile mitolojik ögeler ve kavramlarla geliştiğini ve bugünlere geldiğini de bilmeniz ve öğrenmeniz gerek. aynı bağlamda mitolojik tanrılara ve hikâyelere gelirsek, bunların büyüklere masallar olduğunun altını baştan çizeyim. nasıl ki çocuklarınız büyürken onlara farklı konularda ve özelliklerde masallar anlatırsınız ve bu masalların içinde barındırdıkları mesajlar onların gelişimine ve kavrayışına yardımcı olur, mitolojik hikâyelerde toplumlar ve bireyler için böyledir. pek çok kavramı ve pek çok konuyu geçmişten günümüze, toplumlar ve insan özelinde sistematikleştirir ve illiyet bağı kurmanıza faydası dokunur. bir nevi oradaki hikâyeler fantastik kurgu romanlar gibidir. tek farkı vakti zamanında insanların bunlara inanmış olmasıdır. ayrıca semavi dinlerin ortaya çıkış süreci ve arkasındaki zenginliği görmek açısından da mitoloji derya deniz bir alandır. misal sümer mitolojisi bu konuda size çok keyifli örnekler sunar. çünkü vakti zamanında bu masallara inanmış insanları hor görenlerin aynı masalları farkında olmadan dinlediklerinin kanıtı gibidir. bense bilime inanırım, tarihe inanırım, insanoğlunun geçmişten bugüne gelen macerasını bize taşıyan kültüre ve o kültürel etkileşime inanırım. hak, hukuk ve adaletin inşasının önemine inanırım. ve insanoğlunun bu seyrini en güzel şekilde anlatan hikâyeler mitolojik hikâyelerdir.
ben, zeus'u da odin'i de ülgen'i de semavi dinlerdeki tanrıları da severim. benim için masal kahramanlarıdır. var olmadığına kanaat ettiği bir kahramanla neden sorunu olsun inanmayan insanların? varlığına inanmadığım bir şeyle ne derdim olacak? bana sevimli geliyor hepsi. misal bu mecrada da onların hepsine sevimli tepkiler veririm zira insanoğlunun burnuna ot tıkayan hikâyeleriyle erol taş abimizi anımsatırlar bana. yanlış yapmışlardır ama sevilirler *
ama size tahammülümün olmadığı ve dert edindiğim şeyleri söyleyeyim; evvela küçücük çocukların tecavüze uğradığı mecralarla ilgili ağzı dili lal olup, sonrasında övgüler düzenlerle sorunum var ve bu tarz kişiliklerin arkasında duranlarla da sorunum var. bunlar kendilerini nerede konumlandırırlarsa konumlandırsınlar, yanlışa yanlış diyemedikleri için benim indimde zerre değeri haiz değillerdir. benim nazarımda sanal cemaatlere dönüşmüşlerdir.
ayrıca az çok bu mecrada beni ve yazdıklarımı bilen bilir. bugüne kadar kimsenin kutsalına ve değerlerine tek bir kötü kelamım olmamıştır. hatta bu tarz davranışlara en sert tepkiyi ben vermişimdir. ama bir insan çıkar, bilmediği ve kavramadığı bir mevzu üzerinden bizim gibi inanmayan insanlara aklınca sallamaya çalışırsa, gerekli yanıtı gerekli üslupla alır. bu yazdıklarım sadece bu şekilde davranan insanlara ithafen yazılmıştır. diğer inanan arkadaşların mevzuyu üzerine alınmamasını rica ederim.
tanım: bir ateistin gözünden mitolojiye gayrı ironik bakış...
devamını gör...
oz
hapishane, tecrit ve ölüm üçgeninde geçen erkek dizisi. gerçi bu dizideki eşcinsel ilişkilerin yanına netflix bile yaklaşamaz da... ama tabii ki bu durum bu dizinin erkek dizisi; hatta adam gibi adam dizisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. baştan aşağı ironiyle dolu bir diziden de bu beklenirdi zaten.
bize her türlü kurmaca eserin ilk ve en önemli unsurunun çatışma olduğu öğretildi. karakterlerin iç ve dış çatışmaları hikayeyi oluşturan ilk kıvılcımlardır. ama bu dizi bana ironinin çatışmadan önce geldiğini gösterdi ve ispatladı.
zenciler, naziler, ispanyollar, italyanlar, eşcinseller, müslümanlar, hristiyanlar, yahudiler, çinliler, irlandalılar ve diğerleri (diğerleri dedigime bakmayın, ana karakterler neredeyse bu 'diğerleri' dediğim gruptalar: içlerinde tanrı ile konuştuğunu iddia eden bir adam, tünel kazıcısı bir ferhat ve meşhur tobias beecher var)... bunların alayını aynı koğuşa tıkamak size istemediğiniz kadar çatışma unsuru verecektir zaten. ama oz, bu kolaycılığın ilerisine geçerek karakterlerin iç çatışmalarına yöneliyor (dış çatışma yok demiyorum, her bölüm beş kişi ölüyor) ve her birini neredeyse gerçekçiliği zedeleyen ironik durumların içinde yoğurarak sınıyor. senarist tom fontana bunu nasıl başardı; yetenek mi, zeka mı, tanrı vergisi ilham mı? bilmiyorum. belki de hepsi. ama şunu biliyorum ki benim gibi bir ironi delisi ömrünün sonuna kadar bu dizinin üstüne gül koklamaz. ama koklarsam ironik olur...
tüm bunların dışında bir de adamım augustus hill var. onca pisliğin içinde temiz kalmayı başarabilen kendi halinde bir zenci ve aynı zamanda dizinin anlatıcısı. olayları yorumlayış şekliyle gördüğüm en karizmatik dizi karakteri. merak edenler ya da özleyenler, o efsane monologları buradan okuyabilirler: tr.m.wikiquote.org/wiki/Aug...
ulan amma övdüm be... aslında daha birçok yönüyle ele alınabilir de tek kelimeyle "muhteşem" diyor ve lafı daha fazla uzatmıyorum.
son olarak 56 bölüm boyunca tek bir şarkının bile çalınmadığı dizide öyle bir yerde öyle bir şarkı çaldılar ki... neyse...
bize her türlü kurmaca eserin ilk ve en önemli unsurunun çatışma olduğu öğretildi. karakterlerin iç ve dış çatışmaları hikayeyi oluşturan ilk kıvılcımlardır. ama bu dizi bana ironinin çatışmadan önce geldiğini gösterdi ve ispatladı.
zenciler, naziler, ispanyollar, italyanlar, eşcinseller, müslümanlar, hristiyanlar, yahudiler, çinliler, irlandalılar ve diğerleri (diğerleri dedigime bakmayın, ana karakterler neredeyse bu 'diğerleri' dediğim gruptalar: içlerinde tanrı ile konuştuğunu iddia eden bir adam, tünel kazıcısı bir ferhat ve meşhur tobias beecher var)... bunların alayını aynı koğuşa tıkamak size istemediğiniz kadar çatışma unsuru verecektir zaten. ama oz, bu kolaycılığın ilerisine geçerek karakterlerin iç çatışmalarına yöneliyor (dış çatışma yok demiyorum, her bölüm beş kişi ölüyor) ve her birini neredeyse gerçekçiliği zedeleyen ironik durumların içinde yoğurarak sınıyor. senarist tom fontana bunu nasıl başardı; yetenek mi, zeka mı, tanrı vergisi ilham mı? bilmiyorum. belki de hepsi. ama şunu biliyorum ki benim gibi bir ironi delisi ömrünün sonuna kadar bu dizinin üstüne gül koklamaz. ama koklarsam ironik olur...
tüm bunların dışında bir de adamım augustus hill var. onca pisliğin içinde temiz kalmayı başarabilen kendi halinde bir zenci ve aynı zamanda dizinin anlatıcısı. olayları yorumlayış şekliyle gördüğüm en karizmatik dizi karakteri. merak edenler ya da özleyenler, o efsane monologları buradan okuyabilirler: tr.m.wikiquote.org/wiki/Aug...
ulan amma övdüm be... aslında daha birçok yönüyle ele alınabilir de tek kelimeyle "muhteşem" diyor ve lafı daha fazla uzatmıyorum.
son olarak 56 bölüm boyunca tek bir şarkının bile çalınmadığı dizide öyle bir yerde öyle bir şarkı çaldılar ki... neyse...
devamını gör...
aksi ve nalet
rütbesi hayırlı olsun yazarı.** yarasa'ya denk geldi. koskoca elizabeth, şey etmez, olsun.
devamını gör...
kanunsuz ceza olmaz
orjinali nullum crimen nulla poena sine lege olan latince kavrama dayanan hukuki terimdir. kavramın latince olarak ortaya çıkmış olması, bu kavramın roma hukuku'nda yaygın şekilde kullanıldığı yanılgısını beraberinde getirir. oysa roma hukuku'nda bu ilke neredeyse hiç uygulanmamıştır. yani görüntü vardır ama ses yoktur. * yalnız mevzu üzerine ufaktan bir beyin fırtınası yapmışlar, bu noktada sezar'ın hakkını sezar'a vermek lazım. * ulpilanus konu ile ilgili temel dayanakları ortaya koymuş ancak iş sadece teoride kalmıştır. özellikle imparatorluk döneminde (bkz: ad exemplum legis) hakimin bir nevi mevcut kanunlardan yola çıkarak, kendi kanaatine göre suça uygun elbiseyi giydirdiğini düşünürsek, uygulama alanı bulmaması gayet doğaldır. sulla döneminde, kenarından köşesinden tabaktaki yemeğin dibini sıyırmaya yeltenmişlerdir ama yine de yemek olduğu gibi tabakta kalmıştır. *
kavramın uygulanma pratiği magna carta ile birlikte, daha kelli felli bir şekilde karşımıza çıkar. tabi caizse ben buradayım der. der demesine de, kralın taahhüdü son kertede pek uygulama alanı bulmaz. kral efendi; ''hiçbir özgür insanı, mevcut bir kanun bulunmadıkça cezalandırmayacağız.'' dese de, işin içine siyasal çekişmeler, iktidar mücadeleleri falan girince bu işte yaş olur. kanunsuz cezalarla milletin anası ağlar. ama bu işin de gelişime faydası olmuştur. kavram bir şekilde belleklerde yer etmiş ve amerika'ya göç eden zevat, bu fikriyatı orada biraz biraz uygulamaya sokmaya çalışmıştır. aslında kavramın ilerleyiş süreci bayağı sancılı ve meşakkatlidir. kavramın fiilen işlerlik arz etmesi için gösterilen çabalar resmen pinpon topuna dönmüştür.
kavram okyanusları aştıktan sonra bu sefer geldiği kıtaya geri dönmüş, 1789 insan ve yurttaş hakları bildirisi ile beraber daha sağlam bir temele oturmuştur. bildirinin 8. madde metniyle birlikte kavram tabiri caizse hafif bir oh çekmiştir. sonrasında insan hakları evrensel beyannamesi sayesinde ''freedom'' diye bağırmış ve huzura erdiğini zannetmiştir. oysa bu işler sadece lafz ile olmuyor. işin ruhunu kavramak lazım. garibim halen çile çekiyor ama en azından evrensel bir hukuk kuralı olma statüsünü kazandı. buna da şükür.
kavramın uygulanma pratiği magna carta ile birlikte, daha kelli felli bir şekilde karşımıza çıkar. tabi caizse ben buradayım der. der demesine de, kralın taahhüdü son kertede pek uygulama alanı bulmaz. kral efendi; ''hiçbir özgür insanı, mevcut bir kanun bulunmadıkça cezalandırmayacağız.'' dese de, işin içine siyasal çekişmeler, iktidar mücadeleleri falan girince bu işte yaş olur. kanunsuz cezalarla milletin anası ağlar. ama bu işin de gelişime faydası olmuştur. kavram bir şekilde belleklerde yer etmiş ve amerika'ya göç eden zevat, bu fikriyatı orada biraz biraz uygulamaya sokmaya çalışmıştır. aslında kavramın ilerleyiş süreci bayağı sancılı ve meşakkatlidir. kavramın fiilen işlerlik arz etmesi için gösterilen çabalar resmen pinpon topuna dönmüştür.
kavram okyanusları aştıktan sonra bu sefer geldiği kıtaya geri dönmüş, 1789 insan ve yurttaş hakları bildirisi ile beraber daha sağlam bir temele oturmuştur. bildirinin 8. madde metniyle birlikte kavram tabiri caizse hafif bir oh çekmiştir. sonrasında insan hakları evrensel beyannamesi sayesinde ''freedom'' diye bağırmış ve huzura erdiğini zannetmiştir. oysa bu işler sadece lafz ile olmuyor. işin ruhunu kavramak lazım. garibim halen çile çekiyor ama en azından evrensel bir hukuk kuralı olma statüsünü kazandı. buna da şükür.
devamını gör...
20 mart 2021 türkiye'nin istanbul sözleşmesi'nden ayrılması
ansızın olmuş gibi davranıyoruz ya her seferinde, en korkuncu o. şeriat ilan edilse kim bilir nasıl şaşırırız?
devamını gör...
şarkı isimlerini 128 milyar dolar ile değiştiriyoruz
beni benden alırsan 128 milyar doları sana bırakmam
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
sözlükte komik bir şey gördüğümde hahahahah butonu arıyorum. olsa da kullansak..
devamını gör...
düşün ki uzaylılar bunu okuyor
taşa alerjiniz var ve bunu biliyoruz.
devamını gör...
film repliklerini sözlüğe uyarla
bilemem kardeş bilemem.. profile girmeden, içinden ne çıkacak bilemem..
devamını gör...
erkek arkadaşa alınabilecek en yaratıcı hediye
kitap yazmıştım kendilerine.
devamını gör...
gelmiş geçmiş en felsefi söz
ekinler baş vermeden kör buzağı topallamazmis.
devamını gör...
roguelike
her şey rogue isimli 1980 yılında çıkan dungeon crawler tipinde bir rpg oyunun ortaya çıkışıyla başlıyor. bu oyunla popüler hale gelen bir oynanış türüne ev sahipliği yapıyor. oyunda sahip olduğumuz karakter ile ilerleyebildiğimiz kadar ilerliyoruz ve öldüğümüz zaman karakterimizle birlikte her şeye en baştan başlamak zorunda kalıyoruz. bu durumdan bir süre sonra oyuncular sıkılacağı için en baştan başladığımızda rastgele bir yerden başlıyoruz ve yeni bir tecrübe yaşıyoruz. rogue benzeri anlamına gelen roguelike'ın rogue kısmı buradan geliyor.
roguelike'da ise rouge'a kıyasla karakterimizi oynarken öldüğümüz takdirde bizi en başa götürüyor fakat topladığımız paraları, sahip olduğumuz belli başlı geliştirmelerimizi veya silahlarımızı da bizimle birlikte en baştan oynamamıza olanak sağlıyor yani rogue'a kıyasla daha hafifletilmiş bir versiyonu desek doğru olur.
birkaç tane roguelike oyun tavsiyesi olarak oynayıp önerebileceğim birkaç tane oyun var:
darkest dungeon
dead cells
ve benim mekanik olarak, içerdiği karakterler ve atmosferi ve supergiant games'in en başarılı olduğu konu olan soundtrackleriyle bayıldığım oyun olan hades.
roguelike'da ise rouge'a kıyasla karakterimizi oynarken öldüğümüz takdirde bizi en başa götürüyor fakat topladığımız paraları, sahip olduğumuz belli başlı geliştirmelerimizi veya silahlarımızı da bizimle birlikte en baştan oynamamıza olanak sağlıyor yani rogue'a kıyasla daha hafifletilmiş bir versiyonu desek doğru olur.
birkaç tane roguelike oyun tavsiyesi olarak oynayıp önerebileceğim birkaç tane oyun var:
darkest dungeon
dead cells
ve benim mekanik olarak, içerdiği karakterler ve atmosferi ve supergiant games'in en başarılı olduğu konu olan soundtrackleriyle bayıldığım oyun olan hades.
devamını gör...


