61.
benim için yalnızlık önceden dediğim gibi, öldüğümde kimsesizler mezarlığına gömülecek olmamdır.
devamını gör...
62.
çoğumuzun kabul edemediği bir gerçek.
devamını gör...
63.
mesela iş yerinde mesaiye sen kalırsın, arife günü çalışırsın. evinde seni bekleyen seçilmiş ailen yoktur. yalnızlık; insanlar evlerine gittiğinde iş yerinde nöbete kaldığında daha çok yüze vuruyor sanki.
devamını gör...
64.
uzun zamandır içinden çıkamadığım, artık beni yoran şey. yok, ben öyle etrafında gayet iş bitiren insanlar olduğu halde sevgilisi olmadığı için yalnızlık edebiyatı yapanlardan değilim. gerçekten yalnızlar anlar bunu.
hayatım boyunca çok sosyal biri oldum lakin bugün geldiğimiz noktada, inanılmaz bir yalnızlığın içine düşmüş vaziyetteyim. üniversite bittikten sonra hangi kapıyı çaldıysam bir nevi yüzüme kapandı. iş bulamadım ve sosyal çevremden yavaş yavaş koptum. her şeyin ilacı olan zaman, beni zehirledi. ilk zamanlardaki boşluk hissi, yerini depresyona bıraktı. depresyon, bende kendi kabuğuma çekilmek olarak tezahür ediyor.
hayatımın belirli dönemlerinde, özellikle babamın hastalandığı süreçte yine benzer şeyler yaşamıştım ancak hayatta bir amacımın olması, beni tekrar kendime getiriyordu. son kabuğuma çekilişim çevreme yıkım getirdi. resmen "kendine yazık ediyorsun, neden aramıyorsun, telefonlarımızı açmıyorsun" cümleleri arasında kayboldum. moral vermek isteyenlere de kapattım kapılarımı. ilacım kendimde dedim, çözerim dedim. ben hep kendi bacağımı kendim kesmiştim; "kimseye ihtiyacım yok" demiştim. ne büyüklenmişim öyle, ne kibir doluymuşum. ben ki yalnızlığı çok sever, her işi kendim yapardım. yalnız sinemaya gider, yalnız yemek yer, kitap okur, hayal kurardım.
ailevi sorunlarım aşılamaz noktaya geldi. babasızlık benim hayatıma ağır bir darbe vurdu. çünkü benim babam, hayatta bana her zaman yardımcı olmuş tek insandı. sorunlu bir ailem vardı ve reis gittikten sonra tüm yük bana kaldı. ne zormuş baba olmak, ne zormuş seni dinlemeyenleri yönetmeye çalışmak. her kafadan bir sesin çıktığı bir kaos ortamında, kalp kırmanın vicdani yükleriyle yüzleşmek ne zormuş. bugün hayatım öyle bir noktaya geldi ki beni bu kıskaçtan kurtaracak birilerini arıyorum adeta. rest çekip gidecek olsam, aylardır arayıp sormadığım dostlarımın kapısına gidecek yüzü bulamıyorum.
uyumamamak değil de uyuyamamak çok kötü bir şeydir. ben 4 senedir adam gibi uyuyamıyorum. bugün kaygılarım azalmadı, aksine arttı. üç sene önce "ya şunlar olursa nolur" diye düşünmekten uyuyamadığım ne varsa hepsi oldu. şimdi, ileride olabileceklere olan kaygımdan uyuyamıyorum. onlar da olacak gibime geliyor çünkü hayat bu, okumayı bilirseniz size yolu da yordamı da gösterir.
hayattaki en değerli şeyim, çalışma azmimi kaybettim. ortamların en zeki çocuğu, en fişek adamının bugün düştüğü duruma üzülüyorum. kendimi uzaktan seyrediyorum ve "bu adama bakıp içilir kardeşim" diyorum. bir kere şuradan uzaklaşıp, içip kafamı dinlesem motivasyonumu biraz olsun toparlayacakmışım gibi geliyor. tabii içmeye bile param yok. artık yanına sokulup "baba bana bir yüz lira ateşlesene" diyecek kimsenizin olmaması çok kötü bir şey. şimdi babadan kalan parayla evi ben geçindiriyorum ve kendime ayda 4 5 paket sigara alacak paradan başka bir şey ayıramıyorum.
koskoca bandini, arturo dominic bandini, öyle bir hale geldi ki büsbütün yaşamın kendisine kırgın. bir insan nasıl harcanabilir, göz göre göre nasıl yolunu kaybedebilir, nasıl boktan bir hayatın hikayesini yazabilir etine kemiğine bürünmüş haldeyim. bu entryi okuyan olursa; ben ki hiç tanımadığım insanların yazdıklarıma, konuştuklarıma hayranlık belirtip davetler ettiği insandım. ben ki birilerinin nüfuz sahibi olmak için yanında görmek istediği bir insandım. ben, öyle bir düşüşün her aşamasına şahit oldum ki hayatta hiçbir şeyin garantisi olmadığını size garani edebilirim.
ne varsa elinizde sizi mutlu eden, hayatınızı kolaylaştırmak için, sizin için çabalayan kim varsa adamakıllı değerini bilin. sadece sevginin, kan bağının, bilmem ne zaman içilmiş kahvenin, temelinde mecburiyet olmuş ilişkilerin arkasına sığınıp da yanınızda olanların, işler zorlaştığında uzaklaşacaklarını, uzaklaşmasalar da sadece derdinizi dinleyip geçeceklerini iyi bilin. ben kimsenin uzaklaşmasını beklemedim, kendim uzaklaştım. ancak insan bir zaman geçtiğinde daha iyi anlıyor neyin ne olduğunu.
önceleri az çok bahanelerin arkasına sığınıyor, her türlü rezilliğin, kepazeliğin bir özrünü icat edebiliyorduk. ne zaman ki yaşam iyi kötü hayatta kalabilmek için bizden neler alabileceğini ortaya koyduğunda daha iyi anlıyor insan; bir yaşamın özetini çıkarıyor, ayakları yere sağlam basıyor. bugünlerin kırgınlığı, kızgınlığı, elimizden kayıp giden gençliğin bir daha geri gelmeyeceğinin bilinci yıkımı daha da artırıyor. çözüm yok, çözüm ararsak yolumuz stefan zweig'e çıkar, aşık imami'ye çıkar.
yaşıyoruz bir şekilde ama kızgınız. celine'in dediği gibi şiirimizi tüketiyoruz, sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam!
hayatım boyunca çok sosyal biri oldum lakin bugün geldiğimiz noktada, inanılmaz bir yalnızlığın içine düşmüş vaziyetteyim. üniversite bittikten sonra hangi kapıyı çaldıysam bir nevi yüzüme kapandı. iş bulamadım ve sosyal çevremden yavaş yavaş koptum. her şeyin ilacı olan zaman, beni zehirledi. ilk zamanlardaki boşluk hissi, yerini depresyona bıraktı. depresyon, bende kendi kabuğuma çekilmek olarak tezahür ediyor.
hayatımın belirli dönemlerinde, özellikle babamın hastalandığı süreçte yine benzer şeyler yaşamıştım ancak hayatta bir amacımın olması, beni tekrar kendime getiriyordu. son kabuğuma çekilişim çevreme yıkım getirdi. resmen "kendine yazık ediyorsun, neden aramıyorsun, telefonlarımızı açmıyorsun" cümleleri arasında kayboldum. moral vermek isteyenlere de kapattım kapılarımı. ilacım kendimde dedim, çözerim dedim. ben hep kendi bacağımı kendim kesmiştim; "kimseye ihtiyacım yok" demiştim. ne büyüklenmişim öyle, ne kibir doluymuşum. ben ki yalnızlığı çok sever, her işi kendim yapardım. yalnız sinemaya gider, yalnız yemek yer, kitap okur, hayal kurardım.
ailevi sorunlarım aşılamaz noktaya geldi. babasızlık benim hayatıma ağır bir darbe vurdu. çünkü benim babam, hayatta bana her zaman yardımcı olmuş tek insandı. sorunlu bir ailem vardı ve reis gittikten sonra tüm yük bana kaldı. ne zormuş baba olmak, ne zormuş seni dinlemeyenleri yönetmeye çalışmak. her kafadan bir sesin çıktığı bir kaos ortamında, kalp kırmanın vicdani yükleriyle yüzleşmek ne zormuş. bugün hayatım öyle bir noktaya geldi ki beni bu kıskaçtan kurtaracak birilerini arıyorum adeta. rest çekip gidecek olsam, aylardır arayıp sormadığım dostlarımın kapısına gidecek yüzü bulamıyorum.
uyumamamak değil de uyuyamamak çok kötü bir şeydir. ben 4 senedir adam gibi uyuyamıyorum. bugün kaygılarım azalmadı, aksine arttı. üç sene önce "ya şunlar olursa nolur" diye düşünmekten uyuyamadığım ne varsa hepsi oldu. şimdi, ileride olabileceklere olan kaygımdan uyuyamıyorum. onlar da olacak gibime geliyor çünkü hayat bu, okumayı bilirseniz size yolu da yordamı da gösterir.
hayattaki en değerli şeyim, çalışma azmimi kaybettim. ortamların en zeki çocuğu, en fişek adamının bugün düştüğü duruma üzülüyorum. kendimi uzaktan seyrediyorum ve "bu adama bakıp içilir kardeşim" diyorum. bir kere şuradan uzaklaşıp, içip kafamı dinlesem motivasyonumu biraz olsun toparlayacakmışım gibi geliyor. tabii içmeye bile param yok. artık yanına sokulup "baba bana bir yüz lira ateşlesene" diyecek kimsenizin olmaması çok kötü bir şey. şimdi babadan kalan parayla evi ben geçindiriyorum ve kendime ayda 4 5 paket sigara alacak paradan başka bir şey ayıramıyorum.
koskoca bandini, arturo dominic bandini, öyle bir hale geldi ki büsbütün yaşamın kendisine kırgın. bir insan nasıl harcanabilir, göz göre göre nasıl yolunu kaybedebilir, nasıl boktan bir hayatın hikayesini yazabilir etine kemiğine bürünmüş haldeyim. bu entryi okuyan olursa; ben ki hiç tanımadığım insanların yazdıklarıma, konuştuklarıma hayranlık belirtip davetler ettiği insandım. ben ki birilerinin nüfuz sahibi olmak için yanında görmek istediği bir insandım. ben, öyle bir düşüşün her aşamasına şahit oldum ki hayatta hiçbir şeyin garantisi olmadığını size garani edebilirim.
ne varsa elinizde sizi mutlu eden, hayatınızı kolaylaştırmak için, sizin için çabalayan kim varsa adamakıllı değerini bilin. sadece sevginin, kan bağının, bilmem ne zaman içilmiş kahvenin, temelinde mecburiyet olmuş ilişkilerin arkasına sığınıp da yanınızda olanların, işler zorlaştığında uzaklaşacaklarını, uzaklaşmasalar da sadece derdinizi dinleyip geçeceklerini iyi bilin. ben kimsenin uzaklaşmasını beklemedim, kendim uzaklaştım. ancak insan bir zaman geçtiğinde daha iyi anlıyor neyin ne olduğunu.
önceleri az çok bahanelerin arkasına sığınıyor, her türlü rezilliğin, kepazeliğin bir özrünü icat edebiliyorduk. ne zaman ki yaşam iyi kötü hayatta kalabilmek için bizden neler alabileceğini ortaya koyduğunda daha iyi anlıyor insan; bir yaşamın özetini çıkarıyor, ayakları yere sağlam basıyor. bugünlerin kırgınlığı, kızgınlığı, elimizden kayıp giden gençliğin bir daha geri gelmeyeceğinin bilinci yıkımı daha da artırıyor. çözüm yok, çözüm ararsak yolumuz stefan zweig'e çıkar, aşık imami'ye çıkar.
yaşıyoruz bir şekilde ama kızgınız. celine'in dediği gibi şiirimizi tüketiyoruz, sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam!
devamını gör...
65.
devamını gör...
66.
çocukluktan beri yalnız kalmak kafa dinlemek isterdim. sonra bir yalnız kaldım hemde gurbette. zorunlu yalnızlığı yaşayınca anladım ki yalnızlık cidden kötü birşey. depresyona açılan kapılardan biri. şimdi yalnızlık isteyenlere gülümsüyorum aynı ölmeyi isteyenlere gülümsedigim gibi.
devamını gör...
67.
konu yalnizlik olunca aklima hep yasar kemal'in 17 yasindayken yazdigi 'yalnizlik' siiri gelir.
kendi sesinden
kendi sesinden
devamını gör...
68.
yalnızlığı oldum olası hep sevdim çünkü hep yalnız bırakıldım. teşekkür ediyorum hepsine
bütün hayatımda gelip giden ve adlarını unuttuğum insanlara borçluyum bu duyguyu.
artık bu genç yaşımda yalnızlığın tadını çıkarmayı öğrendim. gemilerle tanıştım iki yıldır ne zaman gitsem oradalar her daim beni karşılıyorlar. yürüyorum onlara doğru el sallıyorum, çoğu kez cevap geliyor.
bu beni beni mutlu ediyor.
evet yalan yok bazen yalnızlığımda ağladığım oluyor çünkü mutlu çiftler görüyorum, çıkarıyorum cebimden puru kutusunu çoğu kez çakmağım olmaz beklerim sigara içen biri geçer diye rica ederim içerim o puroyu. gökyüzüne doğru dumanı gemilere bırakırım...
(bkz: yalnızlığın mutluluk kaynağı)
bütün hayatımda gelip giden ve adlarını unuttuğum insanlara borçluyum bu duyguyu.
artık bu genç yaşımda yalnızlığın tadını çıkarmayı öğrendim. gemilerle tanıştım iki yıldır ne zaman gitsem oradalar her daim beni karşılıyorlar. yürüyorum onlara doğru el sallıyorum, çoğu kez cevap geliyor.
bu beni beni mutlu ediyor.
evet yalan yok bazen yalnızlığımda ağladığım oluyor çünkü mutlu çiftler görüyorum, çıkarıyorum cebimden puru kutusunu çoğu kez çakmağım olmaz beklerim sigara içen biri geçer diye rica ederim içerim o puroyu. gökyüzüne doğru dumanı gemilere bırakırım...
(bkz: yalnızlığın mutluluk kaynağı)
devamını gör...
69.
sabahın ilk ışıkları yansırken gözlerini açtı kadın. henüz dinlenemediği bir sabaha daha gözlerini açtı. uyumak istemiyordu ya da uykuya çok ihtiyaç duyan bedenine inat zihni her sabah erkenden tetikliyordu onu. bugün de olmadı, dedi. doğruldu yatağından. odanın kapısını açtı, temiz havayı çekti ciğerlerine. henüz ayılamamış bedenini sürükleyerek kahve makinesinin düğmesine bastı, bir sigara sardı sonra. ithal tütünün ekşimsi kokusu, kahvenin tazeleyeci kokusu ile harmanlanınca günün en güzel zaman dilimini yaşadığını düşündü. çıktı minik balkonuna kahvesini yudumlarken bir yandan günlük işlerini planladı. yapılması gerekenler ve yapmak istediklerini düşündü. sabahı çalışma zamanıydı. öğleden geceye dek olan zamansa onun.
ilk önce işlerini halletti. araya hızlı bir kahvaltı sıkıştırdı. kalan işlerini bitirdi. akşam için uzun zamandır ihmal ettiği keyifli bir yemeği hazırladı bir yandan mirgün cabas ve cem kozanoğlunu dinlerken. sporunu yaptı.
kapıya gelen sucu ile hasbihal ederken kapının önüne birikmiş olan çöpleri fark etti. darmadağın olmuş çöpler, onu bir şekilde huzursuz etti. topladı hepsini, çıktı dışarı. dışarıda gök boşanırcasına yağan bir yağmur vardı. ama canı eve girmeyi hiç istemiyordu. evinin hemen önündeki parka yöneldi. oluklardan hızla akan suyun sesi, debisi yüksek bir ırmağın yanında gibi hissettiriyordu. üzerine düşen yağmur damlaları montunu bile alıp çıkmadan çıktığı için sırılsıklam etmişti; saçlarından, yüzünden yağmur damlaları süzülüyordu. kızarmış yapraklar parkın her yanını kaplamasına rağmen ağaçlar hala çıplaklaşmamıştı. kış bir türlü gelmiyor, doğa da insanlar gibi değişiyordu günden güne. serin hava yağmurla birleşince üşümüştü. içeri girip tekrar sıcak bir duş aldı. telefonunu kontrol etti. birkaç arkadaşından gelen mesaja yanıt verdi.
içten içe görmek istediği bir mesaj vardı. çokça özlediği biri. neden aramıyor ya da yazmıyor, diye düşündü. sonra başladı kendini sorgulamaya "neden ben o kadar özlüyorum ya da o aramanın gelmesi niçin benim için bu kadar önemli?yaşayıp gittiğim iliklerime dek keyfini çıkardığım bu hayatta kimseye ihtiyacım yok. " diye düşündü. bir yanı buna inanıyor bir yanı eksik hissediyordu. kimse vazgeçilmez değildi de gitmeleri de sevmiyordu. ya da kendini kandırıyordu. belki de haklıydı adam" gelmek için de gitmek için de cesur değildi kadın. " ama yapayalnız hissederken bile mutlu olabiliyordu. ayna karşısında iç çamaşırlarınla dans edecek kadar mutluysan kimseye ihtiyacın da yoktu. telefonu çaldı o esnada arkadaşları oyun için arıyordu. biraz imposter olmak, gerçek hayatta da oyunda da neşelendiriyordu onu. oyununu oynadı. güldü, eğlendi çokça. bir bira daha açtı. biraz gerçek biraz hayal bir hayatı döktü kaleminden sonra.
ilk önce işlerini halletti. araya hızlı bir kahvaltı sıkıştırdı. kalan işlerini bitirdi. akşam için uzun zamandır ihmal ettiği keyifli bir yemeği hazırladı bir yandan mirgün cabas ve cem kozanoğlunu dinlerken. sporunu yaptı.
kapıya gelen sucu ile hasbihal ederken kapının önüne birikmiş olan çöpleri fark etti. darmadağın olmuş çöpler, onu bir şekilde huzursuz etti. topladı hepsini, çıktı dışarı. dışarıda gök boşanırcasına yağan bir yağmur vardı. ama canı eve girmeyi hiç istemiyordu. evinin hemen önündeki parka yöneldi. oluklardan hızla akan suyun sesi, debisi yüksek bir ırmağın yanında gibi hissettiriyordu. üzerine düşen yağmur damlaları montunu bile alıp çıkmadan çıktığı için sırılsıklam etmişti; saçlarından, yüzünden yağmur damlaları süzülüyordu. kızarmış yapraklar parkın her yanını kaplamasına rağmen ağaçlar hala çıplaklaşmamıştı. kış bir türlü gelmiyor, doğa da insanlar gibi değişiyordu günden güne. serin hava yağmurla birleşince üşümüştü. içeri girip tekrar sıcak bir duş aldı. telefonunu kontrol etti. birkaç arkadaşından gelen mesaja yanıt verdi.
içten içe görmek istediği bir mesaj vardı. çokça özlediği biri. neden aramıyor ya da yazmıyor, diye düşündü. sonra başladı kendini sorgulamaya "neden ben o kadar özlüyorum ya da o aramanın gelmesi niçin benim için bu kadar önemli?yaşayıp gittiğim iliklerime dek keyfini çıkardığım bu hayatta kimseye ihtiyacım yok. " diye düşündü. bir yanı buna inanıyor bir yanı eksik hissediyordu. kimse vazgeçilmez değildi de gitmeleri de sevmiyordu. ya da kendini kandırıyordu. belki de haklıydı adam" gelmek için de gitmek için de cesur değildi kadın. " ama yapayalnız hissederken bile mutlu olabiliyordu. ayna karşısında iç çamaşırlarınla dans edecek kadar mutluysan kimseye ihtiyacın da yoktu. telefonu çaldı o esnada arkadaşları oyun için arıyordu. biraz imposter olmak, gerçek hayatta da oyunda da neşelendiriyordu onu. oyununu oynadı. güldü, eğlendi çokça. bir bira daha açtı. biraz gerçek biraz hayal bir hayatı döktü kaleminden sonra.
devamını gör...
70.
"yalnızlık insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. insan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder." der carl gustav jung. aslında burda farklı olmaktan doğan yalnızlıktan bahseder jung. aldoux huxley'in cesur yeni dünya adlı kitabındaki "eğer farklıysan yalnızlığa mahkûmsun" sözüyle oldukça paraleldir bu görüş. tam bu noktada düşünülmesi gereken soru şu: yalnızlık tercih mi zorunluluk mu? aslında ikisi de.
hala toplumda süregelen bir anlayışla yalnızlığı seven insanlar çekingen, asosyal ya da utangaç olarak nitelendirilmekte. tüm bunlara bağlı olabileceği gibi aslında bu durum bir tercih de olabilir. içe dönük insanlarda olduğu gibi. yukarıda sözünü de paylaştığım carl gustav jung tarafından ortaya atıldı içedönük-dışadönük tabiri. ona göre içedönük insanlar entelektüel fikirlerle ilgilenir ama bu dış dünyadan ziyade fikirlerden oluşan iç dünyaya yöneliktir. derin düşünür, sorgular ama gerçekleri kabul etmede zorlanır. kendisi ile baş başa kalabilmek dünyanın en tatlı şeyidir aslında onun için. o yüzden evde vakit geçirmekten, bir manzarayı oturup izlerken saatlerce düşünmekten sıkılmayıp aksine zevk alırlar. onlar için en güzel arkadas yine kendileridir. yalnızlık onlar için kutsaldır ve vazgeçilemez. işte bu noktada önemli olan bu durumu kabullenmek oluyor sanırım. kendimde yalnız kalma ihtiyacını görmeye başladıkça acaba bende mi bir sorun var diye çokça düşündüm. kalabalık arkadaş sohbetleri yerine odamın kapısını kapatıp kitaplarla baş başa kalma kalma fikri öyle güzeldi ki. tarkovski'nin çok beğendiğim bir sözü var "kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık saymayacağınız şekilde yetiştirin". sanırım bu söz benim için her şeyin özetiydi. insanların yalnız kalmaktan neden bu kadar çok korktuğunu hiç anlamadım sanırım. sonra fark ettim ki insanlar kendileri ile kalamıyor. çünkü kendilerini başkaları ile tamamlıyorlar. ama kendini sevemeyen başkalarını da gerçekten sevemez ki.
kendimizle vakit geçirmeyi sevmeyi, iç sesimizi dinlemeliyiz diye düşünüyorum. aslında aradığımız mutluluğu da o zaman bulacağız belki de. kendimizi dinlendiğimiz, hep bize uygun olmayan şeylerin peşinde olduğumuz için mutsuzuz belki de. bazen kitap sayfalarında kaybolmak, bazen filmle yolculuğa çıkmak, bir kadeh doldurup zamanda geriye akmak bazen kendimizi bulmak. kendimizle kalmaktan, içimizdeki sesle konuşmaktan korkmamalıyız. "yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez. kişi ancak yalnız olduğunda özgürdür çünkü. " der schopenhauer. sizi bir şeylerden alıkoyan her şeyden kurtulmak. kendi benliğimizin istediğini bilebilmek. artık çağımız tekdüze insanlar yaratıyor. aynı şeyleri seven, aynı şeyleri yapan, aynı şeyleri eleştiren. işte böyle bir durumda farklılık hissetmek, normal durumu eleştirmek bir zaman sonra kişiyi yalnızlığa itecektir. ve yine anlaşılan bir nokta daha var ki o da aynı şeyleri yapan insanların da aslında kendini yalnız hissettiği. araştırmalar da yalnızlık hissetme oranının gittikçe arttığını gösteriyor.
yalnızlık edebiyat ve sanat dünyasında oldukça öne çıkarılır. hatta picasso büyük bir yalnızlık olmadan, ciddi bir eser verilemez der. yalnızlığın yaratıcılığı artırdığı da çokça kabul görülür. kendinle kalabilmek, dış dünyadan kendi içine dönebilmek güzel bir eser için etkili midir bu da üzerine düşünülmesi gereken bir nokta diye düşünüyorum.
hala toplumda süregelen bir anlayışla yalnızlığı seven insanlar çekingen, asosyal ya da utangaç olarak nitelendirilmekte. tüm bunlara bağlı olabileceği gibi aslında bu durum bir tercih de olabilir. içe dönük insanlarda olduğu gibi. yukarıda sözünü de paylaştığım carl gustav jung tarafından ortaya atıldı içedönük-dışadönük tabiri. ona göre içedönük insanlar entelektüel fikirlerle ilgilenir ama bu dış dünyadan ziyade fikirlerden oluşan iç dünyaya yöneliktir. derin düşünür, sorgular ama gerçekleri kabul etmede zorlanır. kendisi ile baş başa kalabilmek dünyanın en tatlı şeyidir aslında onun için. o yüzden evde vakit geçirmekten, bir manzarayı oturup izlerken saatlerce düşünmekten sıkılmayıp aksine zevk alırlar. onlar için en güzel arkadas yine kendileridir. yalnızlık onlar için kutsaldır ve vazgeçilemez. işte bu noktada önemli olan bu durumu kabullenmek oluyor sanırım. kendimde yalnız kalma ihtiyacını görmeye başladıkça acaba bende mi bir sorun var diye çokça düşündüm. kalabalık arkadaş sohbetleri yerine odamın kapısını kapatıp kitaplarla baş başa kalma kalma fikri öyle güzeldi ki. tarkovski'nin çok beğendiğim bir sözü var "kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık saymayacağınız şekilde yetiştirin". sanırım bu söz benim için her şeyin özetiydi. insanların yalnız kalmaktan neden bu kadar çok korktuğunu hiç anlamadım sanırım. sonra fark ettim ki insanlar kendileri ile kalamıyor. çünkü kendilerini başkaları ile tamamlıyorlar. ama kendini sevemeyen başkalarını da gerçekten sevemez ki.
kendimizle vakit geçirmeyi sevmeyi, iç sesimizi dinlemeliyiz diye düşünüyorum. aslında aradığımız mutluluğu da o zaman bulacağız belki de. kendimizi dinlendiğimiz, hep bize uygun olmayan şeylerin peşinde olduğumuz için mutsuzuz belki de. bazen kitap sayfalarında kaybolmak, bazen filmle yolculuğa çıkmak, bir kadeh doldurup zamanda geriye akmak bazen kendimizi bulmak. kendimizle kalmaktan, içimizdeki sesle konuşmaktan korkmamalıyız. "yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez. kişi ancak yalnız olduğunda özgürdür çünkü. " der schopenhauer. sizi bir şeylerden alıkoyan her şeyden kurtulmak. kendi benliğimizin istediğini bilebilmek. artık çağımız tekdüze insanlar yaratıyor. aynı şeyleri seven, aynı şeyleri yapan, aynı şeyleri eleştiren. işte böyle bir durumda farklılık hissetmek, normal durumu eleştirmek bir zaman sonra kişiyi yalnızlığa itecektir. ve yine anlaşılan bir nokta daha var ki o da aynı şeyleri yapan insanların da aslında kendini yalnız hissettiği. araştırmalar da yalnızlık hissetme oranının gittikçe arttığını gösteriyor.
yalnızlık edebiyat ve sanat dünyasında oldukça öne çıkarılır. hatta picasso büyük bir yalnızlık olmadan, ciddi bir eser verilemez der. yalnızlığın yaratıcılığı artırdığı da çokça kabul görülür. kendinle kalabilmek, dış dünyadan kendi içine dönebilmek güzel bir eser için etkili midir bu da üzerine düşünülmesi gereken bir nokta diye düşünüyorum.
devamını gör...
71.
yalnız hissetmenin gerçekten çok acı hissettirdiği zamanlar vardır, bunu kabul ediyorum. ama bu acıyı yaşamışsan ve bir zaman sonra bunu aşmışsan, yalnızlık artık bir gerekliliktir kişi için. eğer okuyabiliyorsan, yazabiliyorsan, başını sokacağın bir evin, özgürce dolaşabileceğin bir 'alan'ın varsa, hele de sınırsız internete sahipsen yemişim yalnızlık 'sendrom'unu.
devamını gör...
72.
bir zamanlar hep nefret ettiğim ve bana çok zarar veren bir şeydi.ama zamanla sevmeyi öğrendim. sevince güzelleşti. ben onla anlam kazandım . o da benle.
devamını gör...
73.
sanırım en tecrübeli olduğum alan. yalnızlık denilince aklıma leyla ile mecnun dizisindeki iskender babanın radyo konuşması gelir.
yalnızlık gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir. ısınmak için güneşin doğmasını beklersin ama o güneş hiçbir zaman doğmaz.
yalnızlık, bulmadığın sevgiyi başka yerlerde aramak gibidir. ne yaparsan yap onu bulamayacağını bilirsin ama yinede denemekten vazgeçmezsin. onun boşluğunu hep başka şeylerle kapamaya çalışırsın.
yalnızlık aynı havayı soluyupta bi türlü yan yana olamamak gibidir. aldığın her nefeste onun kokusunu duymak istersin ama yapamazsın. aldığın her nefes ciğerine acı acı gitmeye başlar.
yalnızlık dediğin eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır, yalnızlık.... evet terk edildim. sol kaburgam bile firar etti bedenimden. aradan geçen zaman bile yetmiyor unutmaya. ettiğimiz kavgaları bile özlüyorum. saçlarını okşumayaı, ellerini tutmayı, aniden boynuna sarılmayı, bana bakışını, garson oturuşunu.
yalnızlık gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir. ısınmak için güneşin doğmasını beklersin ama o güneş hiçbir zaman doğmaz.
yalnızlık, bulmadığın sevgiyi başka yerlerde aramak gibidir. ne yaparsan yap onu bulamayacağını bilirsin ama yinede denemekten vazgeçmezsin. onun boşluğunu hep başka şeylerle kapamaya çalışırsın.
yalnızlık aynı havayı soluyupta bi türlü yan yana olamamak gibidir. aldığın her nefeste onun kokusunu duymak istersin ama yapamazsın. aldığın her nefes ciğerine acı acı gitmeye başlar.
yalnızlık dediğin eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır, yalnızlık.... evet terk edildim. sol kaburgam bile firar etti bedenimden. aradan geçen zaman bile yetmiyor unutmaya. ettiğimiz kavgaları bile özlüyorum. saçlarını okşumayaı, ellerini tutmayı, aniden boynuna sarılmayı, bana bakışını, garson oturuşunu.
devamını gör...
74.
en sevdiğim hadise. kitap, film, telefon, porno, yemek, çay, kahve ile süslenirse harika bir cazibe ortaya çıkıyor.
devamını gör...
75.
yalnızlık
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
hızla alçalan bulutlar
karanlık bir ağırlık
hava ağır toprak ağır yaprak ağır
su tozları yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna çalar puslu lacivert
bir sis kuşattı ormanı
karanlık çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı gibi sert
elmas gibi keskin
ne yanına dönsen bir yerin kesilir
fena kan kaybedersin
devamını gör...
76.
azı yarar, fazlası zarar.
devamını gör...
77.
cemil meriç'e göre yalnızlık yalnız kalamamaktır. yani asıl yalnızlık bir başına kalabilmek değildir, kalabalıklar arasında biçare kalmak, kimseler arasında kimsesiz kalmaktır. hani herkesten kaçsa bile kendinden kaçamamaktır.
devamını gör...
78.
yalnızlık kalabalıklar içindeyken bile kendini çürük elma gibi hissetmektir. grotesktir, tekinsizliktir
devamını gör...
79.
bu yalnizlik insana her seyi yaptiriyor. sevmedigini sevesin geliyor kurtulmak icin. hevesini alıp bir demir gibi büküyor. var ama egri artik. sevmeyi istedigin bu demir heves eger seni sevmezse bir de oldugu gibi kendini yutturuyor. ben bu demiri de bükülmesini de gecmisini de(...)hic sevmiyorum.
devamını gör...
80.
everyman ölümünün ertelenmesi için yalvarır.
"yapacak birşey yok" diye yanıtlar ölüm meleği. bunun üzerine everyman bir ricada bulunur; "bu umutsuzcasına yalnız yolculuğumda bana eşlik etmesi için birini davet edebilir miyim?"
melek gülümseyip bu ricayı hemen kabul eder:"ah evet - eğer birini bulabilirsen."
"yapacak birşey yok" diye yanıtlar ölüm meleği. bunun üzerine everyman bir ricada bulunur; "bu umutsuzcasına yalnız yolculuğumda bana eşlik etmesi için birini davet edebilir miyim?"
melek gülümseyip bu ricayı hemen kabul eder:"ah evet - eğer birini bulabilirsen."
devamını gör...