1.
engelli, özürlü gibi kelimeler içerdikleri olumsuz anlam nedeniyle 1990'lardan bu yana dünya genelinde engelli, özürlü kelimeleri kullanılmamaktadır. bunun yerine differently abled yani yetenekleri (yetileri ) farklı olan kişi tanımı kişi tanımı kullanılmaktadır. yine kimi zaman differenyly empowered sözü kullanılmaktadır.
günlük hayatta kullandığımız kelimeler insan ve toplum psikolojisinde yer eder. algıyı şekillendirir ve değiştirir.
fiziksel veya zihinsel anlamda farklı olan kişilerin bu farklılılarını engel ya da özür değil ancak sadece farklılık olarak görülmeye başlamasıyla bu kişilere karşı olan tavır değişmektedir. bu konuda yapılan çalışmalar tanımlamanın değişmesiyle birlikte yetenekleri farklı olan kişilerin toplumsal yaşama katılımının arttığını göstermektedir. yine terminolojideki değişikliğin yetenekleri farklı olan kişilerin psikolojisindeki olumlu etkileri sonucu yaşam kalitelerinin yükseldiği görülmektedir.
yeteneklerin, yetilerin farklı olması sonuçta herkese özgüdür.herkes farklı oranlarda bu yeteneklere sahiptir
toplumsal değişimler çoğu zaman sadece kelime değişimi gibi ufak değiikliklerle başlar. ardından büyür davranışlar değişir ve sonunda yavaş yavaş toplum değişir.
engelli yerine yetenekleri farklı olan kişi terimini kullanın.
fiziksel yetenekleri farklı olan kişi- fiziksel engelli
zihinsel yetenekleri farklı olan kişi - zihinsel engelli:
işitme yetenekleri farklı olan kişi: işitme engelli
salt kelimeleri değiştirmek yeterli olmasa bile en azından bireysel anlamda başlangıçtır. yetenekleri farklı olan kişilerin topluma katılımlarının sağlanmasında devletin gerekli adımları atması gerekir.
günlük hayatta kullandığımız kelimeler insan ve toplum psikolojisinde yer eder. algıyı şekillendirir ve değiştirir.
fiziksel veya zihinsel anlamda farklı olan kişilerin bu farklılılarını engel ya da özür değil ancak sadece farklılık olarak görülmeye başlamasıyla bu kişilere karşı olan tavır değişmektedir. bu konuda yapılan çalışmalar tanımlamanın değişmesiyle birlikte yetenekleri farklı olan kişilerin toplumsal yaşama katılımının arttığını göstermektedir. yine terminolojideki değişikliğin yetenekleri farklı olan kişilerin psikolojisindeki olumlu etkileri sonucu yaşam kalitelerinin yükseldiği görülmektedir.
yeteneklerin, yetilerin farklı olması sonuçta herkese özgüdür.herkes farklı oranlarda bu yeteneklere sahiptir
toplumsal değişimler çoğu zaman sadece kelime değişimi gibi ufak değiikliklerle başlar. ardından büyür davranışlar değişir ve sonunda yavaş yavaş toplum değişir.
engelli yerine yetenekleri farklı olan kişi terimini kullanın.
fiziksel yetenekleri farklı olan kişi- fiziksel engelli
zihinsel yetenekleri farklı olan kişi - zihinsel engelli:
işitme yetenekleri farklı olan kişi: işitme engelli
salt kelimeleri değiştirmek yeterli olmasa bile en azından bireysel anlamda başlangıçtır. yetenekleri farklı olan kişilerin topluma katılımlarının sağlanmasında devletin gerekli adımları atması gerekir.
devamını gör...
2.
bu başlığa yazmadan önce sevgili boop ile kısa bir sohbetimiz olmuştu. ben de bu sohbete istinaden bu başlık altında türkiye'de ikamet etmekte olan engelli vatandaşlara yaklaşım konusunda kısa bir inceleme yazma gereği duydum. bu girdinin ilerleyen kısımlarında okuyacaklarınız bir çoğunuzu rahatsız edebilir.
hazırsanız kemerleri bağlayın sert bir giriş yapacağız konuya.
engellilik başlığına türkiye'de ikamet eden engelli bireylerin sorunlarını mesleki tecrübelerime dayanarak yazdım. okuyacaklarınıza hazırlık olması için öncelikle orada yazmış olduklarımı okumanızı öneririm.
türkiye'de ikamet etmekte olan engelli vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu bugün ifadelerden ziyade imkanlar noktasında güçlük geçmektedir. küçük yaşlardan itibaren ihtiyaç duydukları destek eğitim kapsamında bulunan özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden ayda toplam 12 saat yararlanabilmektedir. evet, doğru duydunuz 1 ay içerisinde toplam 12 saat. çocuklarda ayda 8 saat bireysel eğitim ve 4 saat grup eğitim hakkı tanınmaktadır. bu süre içinde çocuklar engellilik derecelerine göre yaşıtlarının sahip olduğu fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişim düzeyine erişmeye çalışır ancak aklı selim ile düşünen her birey bu sürenin yetersizliği karşısına dehşete düşmektedir.
özellikle 2-5 yaş arasında uyaran eksikliği tanısı almış çocuklarda yoğunlaştırılmış eğitim alması halinde raporlarının tamamen kalkması söz konusu olabiliyorken - ki bu hayatının geri kalan kısmını tamamen bağımsız sürdürebilmesi manasına gelir- inisiyatif alınmayarak kısıtlı eğitim süresince ''ne olabiliyorsa o olsun '' mottosuyla kayıp ediliyor ve çok uzun yıllar boyunca eğitim almak durumunda kalıyor ve çoğunlukla tamamen bağımsız hale gelemiyor. bu durumun temel sebebi ise eğitim yukarıda bahsettiğim üzere eğitim sürelerinin kısıtlılığı. buradan okuyabileceğiniz üzere ebeveynler kendilerini yırtıyor ''ders saatleri yetmiyor'' diyerek tabi sonuçlar ne? büyük puntolar ile yazacağım; hiç
gel gelelim bu çocuklar güç bela sosyal hayata katılabilecek bilişsel becerileri kazandığı durumda onları bekleyen senaryoları incelemeye. lise ve en az ön lisans bölümlerinden mezun olanlar ekpss sınavına girerek devlet dairelerinde iş bulabiliyor ancak kadro açılırsa. * eyy devletlü han sultan hazretlerinin öyle deliler gibi kadro açıp istihdam sağladığı söylememi beklemiyordunuz her halde, değil mi? buradan bir tık yapıp 2021 yılında açılan kadroları inceleyebilirsiniz. koskoca şehirlerde 1-2 kişi kadroya geçebiliyor ve bu insanlarda gayet sınav ücreti ödüyor. koskoca ösym, çocukların cebinde ki 120 lirada göz dikiyor ama bu başka entrynin konusu.
eee bu insanlar taş yemeyecek değil mi? amaç ne? kişiyi en bağımsız yaşayacak hale getirmek. bunun için ne gerek? iş gerek. doğru düzgün engelli personel istihdam çalışmaları yapılmadığı için özel şirketler sanki bu insanlar çalışmıyormuş gibi, babasının hayrına aylık ödeniyormuş gibi muamele ile çalıştırıyor insanları. bildiğiniz mesaiye kalıyorlar, kaybolan evraklardan dolayı sürekli yönetime şikayet ediyorlar çünkü iş ahlaksızlığının da afrikası türkiye. iş yerinde karşılaşılabilecek her türlü aksiliğin sorumlusu tutuluyor ve çok ciddi mobbinge maruz kalıyorlar. bu mobbingi uygulayan şirketleri burada saymaya başlasam, sizde boykot kararı alsanız; markete gidince alış veriş yapacak 3 tane firma bulamazsınız o boyutlara ulaşan bir haksızlık söz konusu.
yani yukarıda bahsettiklerimden özetle türkiye'de yaşamakta olan engelli vatandaşların hitaplardan önce somut ihtiyaçlarına cevap veren resmi yönetmeliklere ihtiyaçları var. insana insan gibi muameleye ihtiyaçları var, hepimiz gibi. her şeyden önce insanın varlığına duyulan saygıya ihtiyaçları var, hepimiz gibi. türkiye'de yaşayan engelli vatandaşların somut dertleri var ve dolayısıyla öncelikle somut çözümlere ihtiyaçları var.
somut derken hakikaten somut düzenlemelere ihtiyaçları var. şekil a;
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://www.risalehaber.com/d/news/240352.jpg)
gel gelelim ifadenin yerine yurduna önemine. evet, yukarıda okuduklarınız girdi hükmünde giriş metni idi.
sosyokültürel referans içeren hakaretler başlığında bir miktar inceledik aslında bu durumu. biz memlekette asıl konuşulması gereken husus; g.te g.t demek değil. götü göte hakaret olarak kullanmak şöyle ki kör olmak, sağır olmak, zihinsel engelli olmak bir durumu ifade eden sözcüklerdir ancak yolda ayağı taşa takılan arkadaşınıza; ''kör müsün abi?'', aynı cümleyi iki kere kurmak zorunda kaldığınız arkadaşınıza; ''sağır mısın aq?'' *, kavga sırasında saçma sapan hareketler eden arkadaşınıza; ''spastik misin hocam?'' derseniz şayet bu durumu engel türünden etkilenmiş insana diyemezsiniz çünkü daha önce bunu hakaret mahiyetinde kullanmış olmanız vicdanınızı rahatsız etmeye başlar ve kişilerin, kişisel özelliklerini hakaret olarak kullanma durumu o kişisel özelliğin terminolojisine karşılık gelen ifadeden daha hasar vericidir.
bu durumu bir hikaye ile daha açıklayıcı hale getireyim isterseniz;
dipnot; sal artık sal diyenleri duyuyorum. o sebeple hikaye kısmını spoiler olarak yazacağım dileyen o kısmı atlasın.
yıllar evvel ben bir devlet üniversitesine bağlı otizm merkezinde öğretmen olarak çalışıyor aynı zamanda okuyordum. 1 yıl boyunca bu okulda çalışmaya devam ettim. her ne ise. bu kurumun ismi ilk başlarda ; otistik çocuklar okulu idi daha sonra otizmli çocuklar iş okulu oldu en son özel gereksinimli bireyler iş okulu oldu ancak bilin bakalım ne değişmedi? eğitim yönetmeliği. o üniversitede derslere giren koca koca profesörler yan odamda çaylarını yudumladı derslere girmedi. ekstra projeler yürütülmedi. şimdi sorarım size; bunca isim değişikliği neye hizmet etti? yalnızca bizim vicdan mastürbasyonu yapmamıza yaradı ben söyleyeyim size. 18 yaşımdan itibaren özel eğitim sektöründe aralıksız çalıştım. üniversite okurken özel rehabilitasyon merkezlerinde çalıştım, üniversiteye bağlı olanlarda çalıştım, koca koca profesörlerle ders anlattım ama günün sonunda benim yukarıda bahsettiğim; ''kişinin özellikleri hakaret malzemesi edilmemelidir'' düsturunu öğretemedim.
hikaye time bitti.
girdinin konusuna geri dönelim buralar dağılmadan. türkiye'de asıl mevzulardan birisi bizim kültür olarak kişisel özellikleri hakaret yada hitap olarak kullanmak konusunda takıntımız. her köyde vardır değil mi bir çolak ahmet, sağır fatma , topal hüseyin işte bu mesele biraz bizim kanımıza işlemiş işin doğrusu halbuki bugün gençler bilgisayar oyununda biraz kötü oynayan oyuncuya; ''kolsuz musun? sjhfjkdfhsdk'' diyor. peki ya gerçekten kolsuz birini gördüğünde?
bizim ülkede ilk girdide bahsedilenlerden önce somut problemlerin çözülmesi ardından kişinin özelliklerinin hakaret mahiyetinde kullanılmasının ayıp olduğu düsturunun oturması gerekiyor. zira bugün türkiye'de yumuşatılan kibarlaştırılan ifadeler muhatap için değil kurum yada şahısların vicdanını rahatlatması için yumuşatılıyor.
sonuna kadar okuyan herkese teşekkür ederim efendim. kafanıza kalpler fırlatıyorum*
hazırsanız kemerleri bağlayın sert bir giriş yapacağız konuya.
engellilik başlığına türkiye'de ikamet eden engelli bireylerin sorunlarını mesleki tecrübelerime dayanarak yazdım. okuyacaklarınıza hazırlık olması için öncelikle orada yazmış olduklarımı okumanızı öneririm.
türkiye'de ikamet etmekte olan engelli vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu bugün ifadelerden ziyade imkanlar noktasında güçlük geçmektedir. küçük yaşlardan itibaren ihtiyaç duydukları destek eğitim kapsamında bulunan özel eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinden ayda toplam 12 saat yararlanabilmektedir. evet, doğru duydunuz 1 ay içerisinde toplam 12 saat. çocuklarda ayda 8 saat bireysel eğitim ve 4 saat grup eğitim hakkı tanınmaktadır. bu süre içinde çocuklar engellilik derecelerine göre yaşıtlarının sahip olduğu fiziksel, bilişsel ve duygusal gelişim düzeyine erişmeye çalışır ancak aklı selim ile düşünen her birey bu sürenin yetersizliği karşısına dehşete düşmektedir.
özellikle 2-5 yaş arasında uyaran eksikliği tanısı almış çocuklarda yoğunlaştırılmış eğitim alması halinde raporlarının tamamen kalkması söz konusu olabiliyorken - ki bu hayatının geri kalan kısmını tamamen bağımsız sürdürebilmesi manasına gelir- inisiyatif alınmayarak kısıtlı eğitim süresince ''ne olabiliyorsa o olsun '' mottosuyla kayıp ediliyor ve çok uzun yıllar boyunca eğitim almak durumunda kalıyor ve çoğunlukla tamamen bağımsız hale gelemiyor. bu durumun temel sebebi ise eğitim yukarıda bahsettiğim üzere eğitim sürelerinin kısıtlılığı. buradan okuyabileceğiniz üzere ebeveynler kendilerini yırtıyor ''ders saatleri yetmiyor'' diyerek tabi sonuçlar ne? büyük puntolar ile yazacağım; hiç
gel gelelim bu çocuklar güç bela sosyal hayata katılabilecek bilişsel becerileri kazandığı durumda onları bekleyen senaryoları incelemeye. lise ve en az ön lisans bölümlerinden mezun olanlar ekpss sınavına girerek devlet dairelerinde iş bulabiliyor ancak kadro açılırsa. * eyy devletlü han sultan hazretlerinin öyle deliler gibi kadro açıp istihdam sağladığı söylememi beklemiyordunuz her halde, değil mi? buradan bir tık yapıp 2021 yılında açılan kadroları inceleyebilirsiniz. koskoca şehirlerde 1-2 kişi kadroya geçebiliyor ve bu insanlarda gayet sınav ücreti ödüyor. koskoca ösym, çocukların cebinde ki 120 lirada göz dikiyor ama bu başka entrynin konusu.
eee bu insanlar taş yemeyecek değil mi? amaç ne? kişiyi en bağımsız yaşayacak hale getirmek. bunun için ne gerek? iş gerek. doğru düzgün engelli personel istihdam çalışmaları yapılmadığı için özel şirketler sanki bu insanlar çalışmıyormuş gibi, babasının hayrına aylık ödeniyormuş gibi muamele ile çalıştırıyor insanları. bildiğiniz mesaiye kalıyorlar, kaybolan evraklardan dolayı sürekli yönetime şikayet ediyorlar çünkü iş ahlaksızlığının da afrikası türkiye. iş yerinde karşılaşılabilecek her türlü aksiliğin sorumlusu tutuluyor ve çok ciddi mobbinge maruz kalıyorlar. bu mobbingi uygulayan şirketleri burada saymaya başlasam, sizde boykot kararı alsanız; markete gidince alış veriş yapacak 3 tane firma bulamazsınız o boyutlara ulaşan bir haksızlık söz konusu.
yani yukarıda bahsettiklerimden özetle türkiye'de yaşamakta olan engelli vatandaşların hitaplardan önce somut ihtiyaçlarına cevap veren resmi yönetmeliklere ihtiyaçları var. insana insan gibi muameleye ihtiyaçları var, hepimiz gibi. her şeyden önce insanın varlığına duyulan saygıya ihtiyaçları var, hepimiz gibi. türkiye'de yaşayan engelli vatandaşların somut dertleri var ve dolayısıyla öncelikle somut çözümlere ihtiyaçları var.
somut derken hakikaten somut düzenlemelere ihtiyaçları var. şekil a;
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://www.risalehaber.com/d/news/240352.jpg)
gel gelelim ifadenin yerine yurduna önemine. evet, yukarıda okuduklarınız girdi hükmünde giriş metni idi.
sosyokültürel referans içeren hakaretler başlığında bir miktar inceledik aslında bu durumu. biz memlekette asıl konuşulması gereken husus; g.te g.t demek değil. götü göte hakaret olarak kullanmak şöyle ki kör olmak, sağır olmak, zihinsel engelli olmak bir durumu ifade eden sözcüklerdir ancak yolda ayağı taşa takılan arkadaşınıza; ''kör müsün abi?'', aynı cümleyi iki kere kurmak zorunda kaldığınız arkadaşınıza; ''sağır mısın aq?'' *, kavga sırasında saçma sapan hareketler eden arkadaşınıza; ''spastik misin hocam?'' derseniz şayet bu durumu engel türünden etkilenmiş insana diyemezsiniz çünkü daha önce bunu hakaret mahiyetinde kullanmış olmanız vicdanınızı rahatsız etmeye başlar ve kişilerin, kişisel özelliklerini hakaret olarak kullanma durumu o kişisel özelliğin terminolojisine karşılık gelen ifadeden daha hasar vericidir.
bu durumu bir hikaye ile daha açıklayıcı hale getireyim isterseniz;
dipnot; sal artık sal diyenleri duyuyorum. o sebeple hikaye kısmını spoiler olarak yazacağım dileyen o kısmı atlasın.
yıllar evvel ben bir devlet üniversitesine bağlı otizm merkezinde öğretmen olarak çalışıyor aynı zamanda okuyordum. 1 yıl boyunca bu okulda çalışmaya devam ettim. her ne ise. bu kurumun ismi ilk başlarda ; otistik çocuklar okulu idi daha sonra otizmli çocuklar iş okulu oldu en son özel gereksinimli bireyler iş okulu oldu ancak bilin bakalım ne değişmedi? eğitim yönetmeliği. o üniversitede derslere giren koca koca profesörler yan odamda çaylarını yudumladı derslere girmedi. ekstra projeler yürütülmedi. şimdi sorarım size; bunca isim değişikliği neye hizmet etti? yalnızca bizim vicdan mastürbasyonu yapmamıza yaradı ben söyleyeyim size. 18 yaşımdan itibaren özel eğitim sektöründe aralıksız çalıştım. üniversite okurken özel rehabilitasyon merkezlerinde çalıştım, üniversiteye bağlı olanlarda çalıştım, koca koca profesörlerle ders anlattım ama günün sonunda benim yukarıda bahsettiğim; ''kişinin özellikleri hakaret malzemesi edilmemelidir'' düsturunu öğretemedim.
hikaye time bitti.
girdinin konusuna geri dönelim buralar dağılmadan. türkiye'de asıl mevzulardan birisi bizim kültür olarak kişisel özellikleri hakaret yada hitap olarak kullanmak konusunda takıntımız. her köyde vardır değil mi bir çolak ahmet, sağır fatma , topal hüseyin işte bu mesele biraz bizim kanımıza işlemiş işin doğrusu halbuki bugün gençler bilgisayar oyununda biraz kötü oynayan oyuncuya; ''kolsuz musun? sjhfjkdfhsdk'' diyor. peki ya gerçekten kolsuz birini gördüğünde?
bizim ülkede ilk girdide bahsedilenlerden önce somut problemlerin çözülmesi ardından kişinin özelliklerinin hakaret mahiyetinde kullanılmasının ayıp olduğu düsturunun oturması gerekiyor. zira bugün türkiye'de yumuşatılan kibarlaştırılan ifadeler muhatap için değil kurum yada şahısların vicdanını rahatlatması için yumuşatılıyor.
sonuna kadar okuyan herkese teşekkür ederim efendim. kafanıza kalpler fırlatıyorum*
devamını gör...