1.
çok çok kabaca üreme karşıtlığı denilse de, temelleri ve açıklamaları mantıklı ve etik sebeplere oturtulmuş felsefi bir görüştür.
bu konuyu tartışmak için önce insanı nereye konumlayacağımıza karar vermek gerekir. eğer insanı içgüdülerinin kölesi olan bir canlı olarak düşünürsek, yaşam amacını hayatta kalmak ve üremek olarak varsayarak konuyu basitçe kapatmak mümkün. fakat insan aklının içgüdüleri ile savaşa girdiğine kani olduysak konu artık tartışmaya açıktır. bir de dini temellerle konuyu tartışmak çok zor olacaktır. çünkü ahiret inancı yaşamın zorluklarına katlanmanın karşısında bir ödül vadeder ve konuya etik olarak yaklaşmak kolay olmaz.
antinatalistler üremeye ahlaki açıdan baktıklarında etik bulmazlar. çünkü ortada söz hakkı olmayan yeni doğacak olan birey vardır. ve yaşama fırlatılmak büyük riskleri de beraberinde getirir.
yaşamdan alınabilecek iki karşıt duyguyu baz alırsak, bunlar haz ve acı olacak, acı çoğu insan için terazide ağır basan kefede olacaktır. acıyı her zaman büyük buhranlar olarak düşünmek hatalı olur. yaşadığımız ufak stresler de acı kefesini yavaşça dolduracaktır. kendi yaşamına uzaktan bakmayı başarabilen insanların çoğu bu iki duygu arasındaki kıyasta hangisinin kazandığını görebilecektir.
bu görüşü düşünürken ana merkeze yaşayanı değil, yaşayan adayını koymak gerekir. çünkü yaşayan için artık geç kalınmıştır. henüz yaşamda olmayan için ise haz ve acıdan bahsedilemez. hiçlik vardır. ve eğer doğmazsa , farkındalık olmayacağından yaşayacağı hazlardan mahrum olması söz konusu olamaz. evet haz yoktur ama bir mahrumiyet de yoktur. aynı zamanda acı da yoktur. bu ise mazoşist bireyler haricinde kimse için sorun olmayacaktır.
peki neden hep üreme desteklenir. bunun en büyük sebebi çoğu insanın hala çok içgüdüsel davranarak konunun üzerinde hiçbir şekilde düşünememesidir. bile isteye değil, çoğu insan neden ürediğini düşünemez. sadece ister ve ürer. bu mekanizmaya ise en büyük katkıyı devletler sunar. tüm uygulamaları ile üremeyi destekler. çünkü devletin ihtiyacı tarih boyunca işgücü, asker ve vergi olmuştur.
konunun derinlerine inmek isteyenler için son dönem antinatalistlerden olan david benatar’ın better never to have been: the harm of coming into existence ( türkçeye, keşke hiç olmasaydık :var olmanın kötülüğü, olarak çevrildi) kitabını öneri olarak bırakayım. bir de kitap içerisinde geçen bir sözü;
"hayata varolmayışın kutsal sükunetini bozan, faydasız bir zaman dilimi olarak da bakabilirsiniz."- arthur schopenhauer
bu konuyu tartışmak için önce insanı nereye konumlayacağımıza karar vermek gerekir. eğer insanı içgüdülerinin kölesi olan bir canlı olarak düşünürsek, yaşam amacını hayatta kalmak ve üremek olarak varsayarak konuyu basitçe kapatmak mümkün. fakat insan aklının içgüdüleri ile savaşa girdiğine kani olduysak konu artık tartışmaya açıktır. bir de dini temellerle konuyu tartışmak çok zor olacaktır. çünkü ahiret inancı yaşamın zorluklarına katlanmanın karşısında bir ödül vadeder ve konuya etik olarak yaklaşmak kolay olmaz.
antinatalistler üremeye ahlaki açıdan baktıklarında etik bulmazlar. çünkü ortada söz hakkı olmayan yeni doğacak olan birey vardır. ve yaşama fırlatılmak büyük riskleri de beraberinde getirir.
yaşamdan alınabilecek iki karşıt duyguyu baz alırsak, bunlar haz ve acı olacak, acı çoğu insan için terazide ağır basan kefede olacaktır. acıyı her zaman büyük buhranlar olarak düşünmek hatalı olur. yaşadığımız ufak stresler de acı kefesini yavaşça dolduracaktır. kendi yaşamına uzaktan bakmayı başarabilen insanların çoğu bu iki duygu arasındaki kıyasta hangisinin kazandığını görebilecektir.
bu görüşü düşünürken ana merkeze yaşayanı değil, yaşayan adayını koymak gerekir. çünkü yaşayan için artık geç kalınmıştır. henüz yaşamda olmayan için ise haz ve acıdan bahsedilemez. hiçlik vardır. ve eğer doğmazsa , farkındalık olmayacağından yaşayacağı hazlardan mahrum olması söz konusu olamaz. evet haz yoktur ama bir mahrumiyet de yoktur. aynı zamanda acı da yoktur. bu ise mazoşist bireyler haricinde kimse için sorun olmayacaktır.
peki neden hep üreme desteklenir. bunun en büyük sebebi çoğu insanın hala çok içgüdüsel davranarak konunun üzerinde hiçbir şekilde düşünememesidir. bile isteye değil, çoğu insan neden ürediğini düşünemez. sadece ister ve ürer. bu mekanizmaya ise en büyük katkıyı devletler sunar. tüm uygulamaları ile üremeyi destekler. çünkü devletin ihtiyacı tarih boyunca işgücü, asker ve vergi olmuştur.
konunun derinlerine inmek isteyenler için son dönem antinatalistlerden olan david benatar’ın better never to have been: the harm of coming into existence ( türkçeye, keşke hiç olmasaydık :var olmanın kötülüğü, olarak çevrildi) kitabını öneri olarak bırakayım. bir de kitap içerisinde geçen bir sözü;
"hayata varolmayışın kutsal sükunetini bozan, faydasız bir zaman dilimi olarak da bakabilirsiniz."- arthur schopenhauer
devamını gör...
2.
doğum karşıtlığı görüşüne verilen ad. insanın üreme sebeplerinin temelde daima bencilliğe ve etik dışı yozlaşmaya dayalı olduğunu savunur. üreriz çünkü yalnızlıktan korkarız, hormonal itkilerimizin kurbanıyızdır, dünyanın anlamsızlığında tutunacak bir dal ararız, sadece sevimliliklerine kanarak dünyada yaşayabileceği acıları umursamadan yeni bir bireyi dünyaya getiririz. peki ama bu ağır sorumluluğu nasıl ve kim hangi cüretle alabilir ? doğum bir dayatmadır. doğan her birey fabrikalara iş gücü, okullarda propagandanın enjekte edileceği boş bir zihin, atasal travmaları taşıyan mental yük işçisidir. doğan her yeni birey gerek fiziksel kapital vampirlere - patronlar müdürler yöneticiler - gerekse mental putlara - kültürel dayatmalar, ahlaki yaptırımlar- zincirlenip bir köle olarak dünyaya gelmiştir.
gnostik bakışa göre her üreme kaynaktan daha uzağa kopuş, anlık bir şeytani haz titremesiyle kozmik bir yozlaşma parçasının enkarne oluşudur. üremeyi engellemek karbon salınımını tüm yeşil çevreci önlemlerden daha kesin biçimde durduran modern kurtarıcı prometheustur. üremek bilinçsizliktir. buradaki cahillik tanımı okuma yazmakla alakası olmayan, gerçeği görememekten kaynaklanan bir cehalet anlamındadır. hiçliğin huzurundan koparılan her birey ömrü boyunca sabah 8 akşam 5 çalışmak zorunda olacağı bir dünyaya geleceğini bilseydi sizce bu köleliğe gönüllü gelir miydi? zenginlik işin sadece bir boyutu. ben bir antinatalistim ve zengin yoksul demeden hiçbir kesimden üremenin olumlanamayacağını ve etik açıdan meşru olmadığını savunuyorum. okyanusların ağzına kadar plastikle dolduğu ve üçüncü sayfa haberlerinde halen ilkel cinaytlerimizin doldurduğu dünyaya getirilen yeni et bedenlerin sadece dünyadaki kötülüğü daha fazla arttıracağını, hiç olmazsa en azından bu kötülüklere maruz kalacağını savunuyorum. ve soruyorum; ne hakla bir bireye bilinç verip onu bu kölelik sistemine zincirleyebiliriz ?
cinayetten daha beter bir suç varsa o da doğurmaktır.
gnostik bakışa göre her üreme kaynaktan daha uzağa kopuş, anlık bir şeytani haz titremesiyle kozmik bir yozlaşma parçasının enkarne oluşudur. üremeyi engellemek karbon salınımını tüm yeşil çevreci önlemlerden daha kesin biçimde durduran modern kurtarıcı prometheustur. üremek bilinçsizliktir. buradaki cahillik tanımı okuma yazmakla alakası olmayan, gerçeği görememekten kaynaklanan bir cehalet anlamındadır. hiçliğin huzurundan koparılan her birey ömrü boyunca sabah 8 akşam 5 çalışmak zorunda olacağı bir dünyaya geleceğini bilseydi sizce bu köleliğe gönüllü gelir miydi? zenginlik işin sadece bir boyutu. ben bir antinatalistim ve zengin yoksul demeden hiçbir kesimden üremenin olumlanamayacağını ve etik açıdan meşru olmadığını savunuyorum. okyanusların ağzına kadar plastikle dolduğu ve üçüncü sayfa haberlerinde halen ilkel cinaytlerimizin doldurduğu dünyaya getirilen yeni et bedenlerin sadece dünyadaki kötülüğü daha fazla arttıracağını, hiç olmazsa en azından bu kötülüklere maruz kalacağını savunuyorum. ve soruyorum; ne hakla bir bireye bilinç verip onu bu kölelik sistemine zincirleyebiliriz ?
cinayetten daha beter bir suç varsa o da doğurmaktır.
devamını gör...
3.
bence insan bilinci evrimde trajik bir şekilde ilerledi, çok fazla bilinçlendik. doğa kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı, bizler doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız. hepimiz bir yanılsama içindeyken, duyusal deneyimler ve hislerin gelişimi sayesinde birey olduğumuzu sanan fakat aslında bir hiç olan bireyleriz.
bence türümüzün yapması gereken onurlu davranış, programlamamızı reddedip üremeyi durdurmak ve hep birlikte soyumuzu tüketerek kardeşçe bu haksızlığa bir gecede son vermektir.
rust cohle / true detective
devamını gör...
4.
..
devamını gör...
5.
açık olalım hiçbirimiz dünyayı sevmiyor ve sürekli acılardan dem vuruyoruz ama buna rağmen inatla üreyip, şu saçmalığın devam etmesine izin veriyoruz. bir insanın çocuk yapmaması elbette yaşamı yok etmeyecek, yine bu aptal döngü devam edecek. ama şöyle düşünürsek bir insanın çocuk yapması ve onun çocuklarının da üremeye devam etmesi 1000 yıl içerisinde dünyaya yaklaşık 50-85bin insan ortaya getirmek anlamına geliyor. egolarınızdan ve dürtülerinizden arınıp çocuk yapmamaya karar verdiğiniz zaman, bu kadar insanın azap çekmesine engel olabilirsiniz.
devamını gör...
6.
barış istiyor musun? sen de var, ama ölümle. "yaşam" (yani ajitasyon ve yaşamsal tutku) ister misiniz? buna sahipsiniz, ancak huzursuzlukla, eksiklik ve tokluk arasındaki sürekli dalgalanma, içerik ve hoşnutsuzluk arasında, sevinç ve acı arasında: buna sahipsiniz, yani işkence ile. barış ölümdür. hayat eziyettir.
giuseppe rensi, frammenti d'una filosofia dell'errore e del dolore, del male e della morte
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/03/16/hagl5awoajp20grb-t.jpg)
(prenataller izale olsun.) kokuşmuşlukta çığırtkanlığıyla -hıza tapan- ve hiper-gezegen fahişesi kadınmerkezci geleceği olumluyan, leşleşmişliğini de aşmak isteyen, ve formülün mücidi erk garabetliği ve geberesicelerin tozu dumana kattığı kıtalarda durum tamtersidir. pro-natalist mülevves pisliklik her yana sirayet ediyor. nasıl olurda gözleri yaşartacak bir eylem yapsınlar: varikosel yaptıracak ve histerektomiyle birbiriyle buluşmaması zerk edilmemesi ve bocalanmayacak bir eyleme geçsinler. nafile! kökhücreyi bile menfi bir yerden vuramam. yitmeli. o denli -atık insanlığa- hiçbir şey yazmıyorum. savaşa yumurtalığıyla ve aşkın gördükleri yapaylıkla cevap verenler; kendine aşk besleyen salt uçkurunla konuştuğunu sanan ve kendini-kendinden sakındığını sanan, mabutluğu iş haline getiren en büyük utanç büyük onursuzluk bu cesetlerin organ yaşattıklarını varsayan kanıları kötülüğü aşalı çok oluyor. kötülüğe dahi değemeyecek doğurganlık virütik halini sürdürdüğünü ima ediyor.
(burada mizantropluk veya misomaniaclık bile kitlesel yok oluşa cevap veremeyecek iken, ne denli childism yapanlar varsa en büyük misopedialığa zaten onu bu lanetimsi yere bırakarak yapmış olur.)
kendimi doğmadan öldürmeliydim! grubunun death mask albümünün beşinci parçası negatif doğumun değil de, negatif ölümün feryadıdır. maskelenen ölüm bugün konuşularak yapalığıyla lağvediliyor. negative birth parçaları düğümlenip karın içinde besini istemeyen ve annesiyle birlikte hatta doğumda annesini öldüren bu insansının tohumunu reddeden en akıllısıdır. icbara maruz bırakılan ve haykırışın temel yapısı: fetus iken kendini capcanlı kılmayıp geldiği hiçliğe geri dönendir.
[ ''eğer ölseydim ve bir böcek olarak yeniden doğmam teklif edilseydi veya var olmayı durdursa, kesinlikle var olmayı seçmezdim [...] böceklerin kaderleri arasında muazzam bir eşitsizlik vardır. bazıları larva, pupa olarak veya pupa aşamasından yetişkin olarak çıktıktan hemen sonra çok genç ölür ve bu tür yaşamların çoğunun dengede nasıl iyi olabileceğini görmek zordur. ölüm genellikle çok acı verici görünür, çünkü hayatları çok kısadır, acılarını telafi etmek için yeterli olumlu refahı içermezler.'' simon knutsson, "how good or bad ıs the life of an ınsect?", 27 oct. 2016 ]
(sırf insansı negatiflik ve depresif-gerçekçi bir algı bu sığınağı da ört pas edemez. tüm mikrobiyomlara hatta biyoçeşitliliğe bile lanet olsun! asla bu halka da var olmaması gereken mekanizma öcülüğüyle kendini yok etti.)
negatif doğumun bitik erginliği: albümün can alıcı bile olmadan beşinci parçası tüm albümü sarıp sarmalar. tuzağı kabul etmeyen çığlıklar; dölütün bu zillete ait olmama istemeyişinin reddiyesidir.
''strengthened by rejection
survival redefining scum
depreciate judgment
unlike complete isolation
even in hell
even hell
surrenders to its past
even in hell
even hell
surrenders
even in hell'' - lord mantis negative birth
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/03/16/ne88r3riigycpbfn-t.jpg)
travestik albüm kapağındaki görsel ip yani kordon bağıyla ('ilmeğe hayır' !) ... çocuk negatif ölümcüllüğe maruz kalırsa, ilkin rüşeymdeyken kendini reddetmelidir. verilemeyek analojinin sonu! minik bedenler diye sevgi pıtırcığı gördükleri piçlerini sevmezler! aslolan inci gibi bakmaya kıyamayacakları bir bedeni getirip, 'benim sevgim benim kabuğumun parçası' solipsistik yeterlilikler bile yetmiyor diyen dünyanın bok çukuru organlarında olanlar bu sıvazladıkları; atık yumurtalıklar ve nitrojen bombasından daha tehlikeli, evet erk bozuntusunun yumurtalıkların albüm kapağındaki transın menisine bile ihtiyacı kalmamışken, tüm bunların buluşmasının da ötesine geçen iskelet bahşetmenin lanet senaryosu hiçlik kusmaya devam ediyor. (gummo yapımındaki gibi analık silahı dayar; ''benim rahmimden çıktın, dans et yoksa beynine bu kurşunu yersin beyin parçaların yere saçılır'' monologlarının her kıtada vuku bulur. epiloglardan fırlamış sözde yaşamların zerre anlamı var diye analizi de yapılamaz. böcek dalaşının parodisi yoktur. pislik atışmaları her gün kol gezer donuklaşan betonarme iğrençlikler arasındaki cehennem içinde cehennemde durum budur. amlar ve siklerden doğan kötücül senaryoya itilen ve katîyyen kabul edilemez bu evrede: evren içinde en hatalı gezegenin köküne kibrit suyu demeye de varamadık!)
-
[''varoluş, tüm organizma yaşamı için, beslenmek için sürekli bir mücadeledir - ağızlarına sığdırabilecekleri diğer organizmaları dahil etme ve gırtlaklarını boğmadan bastırma mücadelesidir. bu yalın terimlerle bakıldığında, bu gezegendeki yaşam, bir ucunda dişlerle donatılmış sindirim yollarının ulaşabilecekleri her ete zarar verdiği ve diğer ucunda daha fazla et arayışında ilerlerken dumanlı atık dışkısını biriktirdiği bir bilim kurgu kabusudur.''
ernest becker, escape from evil (1975) ]
sapıtıklık sınırlarını aştı. teratolojik bozukluklara gark olmuşları sıçanlar, ve ucubik hallere yatalak bedenleri bu dünyaya itenler, hüzüntü haline bürüyenler, ilk gebermesi meşru olan iyimser hedonik-kötülerdir.
baraka-kentler ve mega-teneke gezegende ökümenik facia, doğumla geldiği gibi -gözetim toplumu- denilen ve sadece nedretliği yığıntılar arasına salan bu bedenler arasında olmamak en iyisidir! prozac nation fukarayı acziyet haline getirip, ''şurada aç çocuklar var'' örnek vererek, kendi intiharının ve bağımlılık içinde bağımlılığının köpeği olduğunu yerde; ödlekliğini sefaletle bezediğini sanar. ataleti uzuvlarında yük olarak görüp de, sesleri çıkmayanların sesi olduğuna kani olanlar, ikircikliği takınarak hiçbir yaraya fayda sağlamayacak kötücüllüklerden beslenirler. rahatları yerinde olanlar bunları konuşmakta beis görmezler. kendi söylemlerini kendi ağızlarına tıkayıp susmalılar. ucube doğumun hizipçi yıkımına açlıktan ve yokluktan bahsedip ve sentezleyip, en kötüsüne örnek dahi veremezler. öleni konuşmamalı. orada değiliz ve bu adiliktir. susmaya yeltenilmeli. sonra o da terk edilir. tıpkı hücrelerimizin üstümüzde infilak etmesi gibi. kendinden bahseden, en iyisi mi hiç bahsetmeden özkıyımına yürüsün... ve yaratımsız son versin. agarrando pueblo yapımındaki fakru zaruret bile aşmış yarının katili oynayan en berbat yoksulluk kültürü birincil ferdi denileceklere acınamaz. onlar fetus evresinin öncesinde, 'doğmadan' hiçlik evvelindeyken ölmüştür!
childishness yerine voluntary childlessness en cazibidir!
[ (... )ama daha da kötü bir şey var: yapay üreme (...) guido ceronetti, the silence of the body: materials for the study of medicine, 1979 ]
fenotipler katledilerek kıtalara saçıldı. hızı ve gelişmeyi sevenler, kendini iğdiş etmeyi akıllarının ucundan bile geçiremez. genetik mühendisliğinden yapay ölümsüzlüğü bekleyenler, yarına sentetik doğumu da istenç haline getirmeyi diler. ve vaat ile gerçekleştirilmeyi istenen çoktan donör ve olmayan babalık ve suni annelik çoktan çıka geldi. biyoteknoloji yenilik diye öne sürdüğü her ne varsa, ancak sığınağı hiçlik insanı yaratan ve olan bu yok olmayı kesinkes hak eden insanlığın oyun alanından başka bir şey değildir. kuru gürültünün rizikosu hiç olup gitmesi hiç oluşmaması yeğdir.
hiç oluşmamış egaliterliği biçmek için tek gaye:
dehumanization'u da kenarı bırakalım. eğer ki bir sadakat yemini varsa kişinin, o da bu gezegeni insansızlaşmaya sürüklemekten başkası olamaz.
grileşmenin payesi mavi boklukta doğumu ve olmayan ilerlemeyi konuşma. hiç var olmayan doğum ve ölümün sonu!
(bu gibi akım bile olamayacak -görüşler- kimseye hiçbir şey vermez/veremez! dolayısıyla, aidiyet besleyecek hiçbir oluşum yoktur. hala bedencik fırlatılan melanet dünyanın kobay faresinden beter -kabus yere düşen bir canlılık varsa, bu gibi görüşcükler yararsız kalacaktır. çıkarımda bulunmak maksatlı ''ben de böyle düşünüyorum, şöyledir veya böyledir demek bile, evet bu bir kıstas dünya kevgire döndü bu yanlış'' demenin de bir getirisi kalmadı. az ötede trilyonlarca oyun alanı var ve ütopik pisliklikler çığır açtığını sandığı yere kapaklanın. değil'i kuşanarak evet diyen, hayır derken evet diyen maskara beyinlere asla cevabım yok. böylesi aç bırakacak ve ucundan da ölseniz çok daha şen olur diyecek 'en azından efilizm' der... bomboşluğunuzu yazılarda bile pazarlamanın bir mahiyeti yok.)
negatif doğum: parçalarındaki, karartılmış ifrit türündeki janraları da, -bu kusmuk karartıyı yayan hiçbir şeye dahi varamayacak bu lanetimsi, ve oluşmaması kesinkes yeğ olacak gezegendir! hiçten bile çıka gelmeyen mavi-bilye gezegende negatif doğumun sonu kıtaların silinmesi ve bu gezegenin zail olmasıyla bitiversin.
fertility'i yermek ve değillemek bile faydasızdır.
renksiz tabakanın myometrium'u tıkansın. infertilite bir lütuftur. hiç dahi olamayacak evrene!
devamını gör...
7.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/03/27/rjixoaknolpl6yfu-t.jpg)
pigme bedbinin sözünü hatırlatıyor:
ah, acı fırınlarına canlı et tedarikçileri! guido ceronetti , la carta e stanca: una scelta , 2000
gönülen güzellik bahşetti bana yumurtalıklarım diyen yamyam kadınlık prangalayarak kendi doğurduğunu dünyaya atarak -onu da yer bitiriverir. pislik erk zirzopluğu da tavaya yağ sağlayıcısıdır (!) sadistçe sevgi açlığını bile 'dindiremeyip' beden getirerek oyuna ortak edenlerden kakafonik bir yergi bile çıkmaz/çıkmayacaktır. iyisi mi düşüktür. en iyisi ise eti fırınlamamak ve kısırlık bir lütuftur.
devamını gör...
8.
for sama
uzun yazı olması gerçekte bir şey söylediğim manasına gelmeyecektir. gerçekte parmaklarımdaki dokulardan klavyeden yazılıma geçen ikmal sürecinde, bana ait hiçbir söz yok. fiiliyatta orospular ve pezevenkler doğurmuş/doğurtmuştur. siber-uzamda ne yazarsak yazalım neyi alaşağı edersek edelim, bize düşen ve akamet sağlayabileceğimiz herhangi bir söze cevap yok. orada değilim. hiçbir izm doğurganlığı örtbas edemedi. yazım hatalarının canı cehenneme/köküne kibrit suyu!
for sama yapımındaki: harabe yıkıntılar arasında üreyen böcekler üzerine
doğum tuzağa düşürülmedir. buna sebep olanların itlaf edilmesi, lağvedilmesi, izale olması ve yerle yeksanlığa bulanıp, tastamam zail olması en meşrusudur.
bir taammüt varsa o da doğumdur.
velüdiyetçi sözde savaştan kaçtık belgeseli:
salt hödük bir kadının üstlendiği vahşetin her yana sirayet ettiği yerde; izlenilen görüntülerde olansa, 50 dakikadan fazla 'doğum güzellemesi' savaşın/çatışmanın ortasında, sözde çocuğuna bir şey bırakma maksatlı ürettiği bu garabetlik harikasından geriye yıkım-kıyım ve ardıllarıyla gelen metrukluktan başka bir şey bırakmadı. anneliğini kullanıp batıya bebekcikler ölüyor göndermesi yapacak kadar utanç verici söylemlerden sakınılmamış. birilerinin öğünlerine tekabül edecek, zaruri ihtiyaçlar dahilinde olan: yiyecek ve su bile bulunmayan ürpertiği, birileri kahvesini yudumlayarak izledi. ama 'annemiz' demogoji yaparak batı uluscuğu bizi izledi diyor. hiçbir uzam-zamanda bile umurlarında değildiniz!
senin bebeğinin geleceğini refah düzeyinde katbekat arşınlamışlara, 'bak john bak anna' insanlar nasıl hayatları için ''savaş veriyor bunun için yaşıyor'' diye kendileri avutacak bir belgesel verdin. sabahına oburluklarını gidermek için koşuya çıkacaklar seni izleyip günbegün kıçlarını sıkılaştırmakla uğraşanların hallerinize üzülmesini beklediniz. bu asla kabul edilemez vahşet oyununda çocukları bile buna alet edip, (bunu tekrar ediyorum: yapım boyunca en katıksız haliyle pislik bir aptallıkla yer yer aptal sırıtışlar arasında, ekrana devamlı bebek sıçmalarından başka yaptıkları bir şey yoktu.) birileri çıkıp bunu klavyeden aktarmak kolay 'sen olsan ne yapardın'ı tıpkı keyfi yerinde, gerçekte bu konuları bile kendi çıkarı için kullanacak tiynetsiz sürüsü bu insanlara benzeşmeye ve empati yetersizliğiyle sonuçlanacak yoz yorumlarıda, bu savaşın içinden gelenlere yapacakları sığ yorumları andırır.
yapım boyunca sadece gözümüze çarpan, sözde analık içgüdüsünün allayıp pullayan, (bu melanet yere -yaşama katiyen gelmemesi gereken bebekleri), hayatları pahasına getirip, onları -kan havuzuna- kurban eden birkaç caniyi izledik! tıpkı kafalarına bomba yağdırmak sakınmayacaklar gibi, onlarda bir canlıyı, capcanlı kılmak için dehşet verici bir atmosfere velet pehdahlıyorlar... korkunç!
cüruf bomba atıkları arasında ru486 ulaşım yok (!) amma bebek sıçmağa var.
jeopolitikliğinden hiçlik akan bir tiraniklerin oyun oynadığı yerde, söz gelimi 'masumdu o çocuklar lafını sıkacaklar', bizzat savaş çığırtkanlığının kol gezdiği gisgriliğin sindiği terörizmin konuçlandığı coğrafyada bedelleri ancak -minik bedenler- ödesin demekten geri durmuyor. biçip ve ezip geçenlere karşı oluşturdukları duruş, donuklaştıran savaş-etkisi ve düşünememezlikten ziyade; tek gayeleri onulmaz yaralarını bebekler üzerinden yapacak kadar gaddar olmalarıdır.
harabiyet alanlarına karşın kof bir allah'a sığıntılık yapıp, etten duvarları da etraflıca (kordon bağını kestikleriyle) sürdürüyorlar.
[ bu yüzden savaşarak etrafınızda barış kuramazsınız. bu gezegeni huzur dolu bir yapamazsınız. u.g krishnamurti ]
bugünün yaşanılmayacak derece illet bir hal alan gezegeninde böylesi kısa vadeli -sözde mutluluk kusmayı- dikte edecekleri düzlemde bile hiçbir şey kalmamışken; ellerinden kayıp giderken, yarının zenofobisine maruz kalacaklar, bizim gibi menfur bir ülke olan türkiye'de bile, - bu senaryonun işlendiği yabancılaşmaya kadar gidecek her olgunun gerçekleşerek bu insancıkları hiçe çevirdiği noktada kendi delaletlerinde, böcek dalaşından öteye geçemeyecek, safi kan deryası içinde, ''hiç gelmeyen gelecekte'' oluşmadan sönen faziletlerini sadece ve sadece çocuklarını bu savaşa ortak etmek için gerisingeriye didip duruyorlar.
cesetlerin dolup dolup taştığı yıkıntılar arasında, ehvalin gezine durduğu, ve yegane buluştuğu çöküntülerde, çürümeğe bırakılan bilhassa çocukların tahakkümle olmaması gereken hiçliğe sürükleyen bu eblehlerden başkası değildir. zoraki olarak illa doğurup tüm bu keşmekeşin ortasına ne uğruna iskelet atıverirsin? tüm oluşmaması en iyisi olacak fenotipleri savaşın ortasına atılmasından başka nedir? yarının paramilitarlerini yetiştirmek için mi? hizipçilik arasında gebermelere doyamıyorlar. tümden bu sorgulama bile suya düşüyor. bu -atık kadavralar- çoktandır kendi hiçliklerini kuşanmış vaziyetteler.
yapımımızda çocuklar savaş alanının içinde rahatça doğup hiç de perinatal asfiksi uğradıkları söylenemez. bol bol bombadan zehirlenme varken rahimden cehenneme iştirak etmek varken, analığının karnında kendini öldürme cüreti gösteremeyecek kusmuk dölütler ortadoğudaki hezimete düşmek için can atmışlardır.
infilak eden ceset-leşmişlerin arasında sırıtmakta ancak oligofreniden ileri gelir.
durumun öcü ve kor-trajik vehametine bakmak bizi leşe çeviyor!
(eğer ki bir (b: misopedia) sorunu vuku buluyorsa: bunca kalıntıları sindiren geberikler tozu dumana kattıkları bataklıkta, childism yapanlar varsa, en büyük misopedialığa zaten onu bu lanetimsi yere bırakarak yapmış olur.)
otonom savaş makineleri arasına düşecek velet için el kitabı niyetinde; (doğmamanın biricikliğini asla kestiremeyecek olanlara) 'doğal doğum' diye bir kitabı öyle bir atmosferde yazacak jinekolog lazım bu kişiciklere.
yitik kitlerinin hiç doğmaması üzerine: bu kokuşmuş analiz sıçmanın sonunda denilebilir ki; böylesi parçalanarak infilak eden bedenler arasında olmamak en meşrusudur.
korkunç ötesi kanların oluk oluk aktığı ortadoğu bataklığında: leşleşmenin hitamı!
anti-natal olmak, pre-natalist pronatalizm karşıtlığının antidotluğunu üstlenmek, ya da depresif realistliği takınmanın bile bir anlamının olmaması; tümden hiç oluşmadan sönmesi - tam da yapımdakiler gibilerin her yana doluştuğuna işarettir. en zoru bu tutum-dışı hali sürdürmektir. en negativist söz öbekleriyle dahi bu noktalara ilişilemiyor.
yoksa, bunca bataklığın içinde hemhal olunan konular arasında cehennemin solungaçları üzerinde durup, neslin devamlılığıyla ilgilenmemek ne övülesidir ne de yerilesi.
''(...)istismardan istismara, şiddetten şiddete kadar, yarışın, otoyolun, gecenin sonuna geliyoruz. bizi acı çekmeye zorlayanları hor görerek, reddederek, zihinsel olarak öldürerek, melankoli ve kabullenmenin saf güzelliğinde gemi kazası geçirerek acı çekebiliriz.''
guido ceronetti
gynocentric şirretliğe ne kadar çok hak tanınırsa, o kadar canlının hayatıyla oynamaya devam edeceklerdir işarettiğim bu. asla bir sözde uçkurunu ön safaya koyarak, ''bir şeyi var etmek istiyorum yumurtalıklarımın hükmü burada, ve sen kim köpeksin buna karışırsın'' tam da ölümün öcüsünden korkan asalak furyanın yitik kişilerinin kullanacağı satırlardır. lafları ancak birincil-ahmaklığı takınan bu coğrafyanın kokuşmuş kadınlığın kof aptallığına yaraşır. dünyaya mother gaia diyen erk piçiydi. bugün sahibeliğine soyunan dehşeti ilkah eden öcü kadın-merkezciliğin sözde variyetidir. kökten yapay-robot doğuma sığınmanın verdiği bedenleşme ve tüm paradigmaların ardılı ne varsa, bu abartılıp da kendinden menkul olan bedenlere yüklenen en gereksiz misyon çıktısı da bunun yegane örneğidir. erkeğin ucubeliğinin manası hakkında hiçbir şey konuşamayız. *ni parça pinçik edecek kadın kendine en büyük iyiliği yapmış olur.
''sen erkek bir zirzopsun bana düşünceni dikte edemezsin'' vıyaklaması, kendi yumurtalıklarının mabutluğunu en bozungucu korunan aptallık haliyle üstlenen, ihtilaç halinde kalanları dünyaya fırlatıp sevgi verdim diyen gaddarlardır. çocuklar halavettir diyende uçkurundan ayrıksı konuşamayacak bedenlerdir. hiçbir özelliği olmayan kadınlığın ihtira arasından bir şeyi söküp aldığını sanması en büyük kötülüktür. hiçbir şekilde yetmeyen dünyayı bile kıskanan ve gerçekte hiçbir şeyi dahi hak etmeyecek kadınlıktan kasıklarını sökünce geriye hiçi bile kalmaz. ihtiraslarını canlıya dikte eden odur. savaşların hiçi erke gelmedik, neden/niçin rolünü sorgulanamayacak derecede yoksun. dölleyerek geberikleştiğinden reddiyesini dahi salık veremedik. tıpkı yapımdakiler gibi (belirtmek gerekir ki buradan analoji ve kıyas dahi çıkmaz) ... fasfakirliğinde bile doğurganlıklarından ödünvermeyen tiynetsizleri andırır. hemcinslerine ulusa seslenir gibi seslenen, birbirlerinin yumurtalıklarını kıskanan iğrençlikler kendileri metalaştırarak boykot eder. eh, heyhat günün bitimindeyse birinden biri tokofobik değildir.
(bu sayıklamalar neticesinde doğum vuku bulduğunda sadece ilk defa doğuran kendiymiş gibi yapan, ve dedikleriyle birbirleri didik didik edip, ellerini kasıklara sokup sıvazlayan lanet kadın figürüne düşen, son söz merciği ve doğuma onun karar verecek olması en apansız haliyle onmaz/onulmaz bir vahşettir.)
cansızlıktan canlıyı bu evrenin göt deliğine dünyaya getirmeye zorlama. erkliğin erekliğini kökten söndür. menisini topyekun reddet. tam robot olmanıza kadar, bedenlerimiz artık karınlarımızdan vajinalarımızdan ölüm sıçmıyor diyene değin. savaşsız ve en güzel gezegen denilen yere çevireceğiz dediğiniz noktaya kadar savaş erbabı erk-tahakkümünün sonu!
thomas malthus, genellikle insanın kıtlığı yenmekteki icat gücünü değerlendiremeyen sahte bir kâhin olarak görülür. aslında yasak bir gerçeği dile getirmiştir. insanlar diğer hayvanlar gibi çevrenin taşıma kapasitesini aşabilir. böyle olduğu zaman kıtlık, salgın ya da savaş bir kısmını ayırıp yok edecektir. bu gerçek, tarihin hiçbir döneminde bu kadar belirgin olmamıştır. robert kaplan’ın yazdığı gibi:
malthus -verimsiz toprakların, kıtlığın, hastalığın ve yoksullar arasındaki yaşam kalitesinin siyasi etkileri üzerinde duran ilk filozof- rahatsız edicidir, çünkü yirmi birinci yüzyılın ilk yarısının en önemli tartışmasını tanımlamıştır. nüfus, öngörülen istikrara ulaşmadan altı milyardan on milyara yükselerek gezegenin doğal çevresini daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir teste tabi tutarken -`bir milyar insan açlıkla ve yerkürenin yoksul kesimleri`nde kronikleşen (hem siyasi hem suça yönelik) şiddetle karşı karşıyadır- malthusçu sözcüğü önümüzdeki yıllarda artan bir sıklıkla duyulacaktır.
el kaide, john gray
sosyo-biyoloji sıçmağa gayret gösterip, ''savaş esnasında insanlar üremeğe neşnedir'' diyecek olmayan bireyciklere sözüm yok.
terörizmi kanla vehmetmek isketlerinin mezarı bu dünyayla ödeşmesinden başka bir şey değildir. taruz kusursuzlaştırmaya ıkınan savaş; biyoteknolojiyle bile bir paralellik gözetemiyor/gözetmiyor.
terörize olmak/terörize edilmek ile yetinilmiyor! artık algoritmadan bir yazılımdan süren en basite indirgenen komplekslikle süren savaşa hala kokuşmuş bedenleri ortaya sürerek bu oyunu sürdürüyorlar.
kıtalara konuçlanmış terrörizm kendi kendini lağvedemedi.
gebermelere doyamayan, (çevresindeki hiçlikle yüz yüze gelen bu gezegende olmaması yeğ olacaklar: ihtilaç halinde didinmelerini paklayacak yegane çare, dünya kendi taksonomisini en saf haliyle istemediği an ancak -kitlesel yok oluşla gelecek, gerçek dünya soykırımıyla son bulsun!)
devamını gör...
9.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/08/18/7goyhsgt5albhyeq-t.jpg)
''çinli bilim insanlarından yeni açıklama: hamilelik tarih oluyor''
kadınların dün bir itirafçısı olduğu gibi bugün de bir doktoru var. bu yeni itirafçıların neden olacağı felaketler, bir zamanlar o eski doktorların neden olduğu felaketlerden daha az olmayacak.
guido ceronetti, vücudun sessizliği
birileri embriyonik illeti deşmek için bizzat sözde gelişime ve ilerlemeci kokuşmuşluğa varsılığını göstermek için yatırım yapmış. epigenetikçi cellatlar iş başında. suni dölleme fabrikaları belki bir gün istila edilir! ileri seviyedeki eskiyecek ve doğumları tenkit eden tıbbi araştırma alanlarının bile kökünün kazınması. perinatoloji diye bir araştırma alanın bitivermesi. ve birilerinin isteğine göre bir canlı üretilmez. korkunç ötesi! tümör gibi beden-çoklayanların tek gayesi birileri kusursuzlaşmış/mükemmeliyetçi bir beden isteme tahayyülünden öteye bir şey değildir. 'nesi korkunç olabilir ki böylesi bir gelişmenin' diyeceklere istinaden, tek ve yarı-çapında bile anne-babası olmayan, ilkah edilecek bir yere ihtiyaç kalmaması. rüşeymin ellerde lime lime edilip, en 'kusursuzlaşmışı' bu diye sunulması. hiper-suni bedenleşmenin tecessüm etmesi. embriyoloji alanın verdiği maruzat bu yöndedir. olası senaryoların veya distopya diye addedilecek, artık sansasyonel bile yaratmayacak infial yaratım unsuru dahi kalmayan; tamamen kabul buyurulacak, genişledikçe tiksinçlik halkası katbekat artan, tüm öcülüğüyle her yana sirayet edecek yepyeni bir cehennem kolonilerinin, birincil-mekanik insan üretimine geçilmesi.
gadkie lebedi:
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/08/18/bhzramx9mt322tmb-t.jpg)
super-human başlangıcı. oradan oraya zerk edilen mikro-genlerin vivisection'a uğrayarak sözde yaşatılması. dolayısıyla, buradaki çıktı ve emsal teşkil edici gibi yapılan simüle ediliş: pre-natal varyasyonların doğumun anomalilerinin tükenmiş olmasıdır. bunu belirtmeğe gerek bile kalmadı. distosiye başvurulamayacak olması gibi. kaldı ki partenogenezi bile hız-aşımına uğratarak, katran kusarcasına deneme-yanılmayla embriyolarla oynayarak faal bir feci dehşeti paklıyorlar. devamlı istedikleri veletleri dünya içinde oyun hamuru gibi kullanacak olmalarıdır. kısır olmak veya olmamak bir emtia aracı olarak pazarlanamayacaktır.
insanlığın biz cehennemi böylece cennet olarak sunuyoruz kampanyası adı altında; söz gelimi ''nasıl bir morfolojiye ve patolojiye sahip olsun sizin bebekcik'' diye sorulup, ardından hemencecik isteğe göre üretilen, sözde canlılığı capcanlı kılma faaliyetinin yanında, bu gibi metastazların geçirgenliği kalmayacaktır.
artık sonogramdan eski tip cinsiyet belirlemelerin bitmesine tanıklık edilecektir. felaket zincirlemesi -yapay seleksiyon doğum- idi... (artık dna sapını bile belirleyen, hücre çekirdeğini kordine eden hiçliğin ansızın belirlemesiyle karşı karşıyayız.)
müthiş kurmaca yanılsamanın içinde artık ölgünleşemeyen, ceset/kadavra dahi olmayan/olamayacakların düştüğü komplonun içine sıkışmışlar!
pütrefaksiyona uğramayacak genomları sözde leşliğin mucidi insan elinden gelen genomların robot-insan anlaşılan odur ki; biyoteknolojiye organlarını kaptıranlar, kordon bağsız, dölütsüz bir plasentanın saydamsı zarıyla, artık ''ben anneyim'' çakası satamayacaktır. preeklampsi zehirlenmesi yer değiştirdi. zerk edilen ve cevaba veya yanıta açık olmayan klonlaştırılmışların bu emarelerle işi kalmadı. bir sorunu tasdik/tenkit etmek amacıyla güdülen yöntemi bile yani amniyosentezsiz anne mabutluğunun gereksinimi de böylece kayboluyor. yeni nötr böcekler üretmek için kasıklara ihtiyaç kalmadığının ve bunun konu mahayeti dahi olmayacağının getirisidir.
myometriumların dünyaya pehdah edeceği, -atık yumurtalıklara- ihtiyaç kalmadığının notasyonlarıdır. jinekolojisiz bir evre. böylesi bir cehennem potansiyelinin yükümlülüğünün katmerleyen bir yerde, ebleh kadınlığın sözde doğası bile silinmiştir. tüm doğumla gelen konucuklar holizmi ve kadın doğumunun bitimi. fertility lanetinin tastamam makineleşmesi.
bu konu dahilinde asla ve katiyen doğmaması/doğurtulmaması gerekenleri infilak edecek yegane motivasyonlar bunlardır.
insan üretim tesislerinin gelişi (soylent green is people!! sözünün vuku bulması.) ve nispi olarak eski-dnalarının eski sorun çıkaran, gereksiz patogenez üreten insansı serüvenin, tökezlemesi ve yarım-vadeli kopuşla gelen kısmen insanın sonu!
devamını gör...
10.
david benatar'ın "keşke hiç olmasaydık" kitabının konu hakkında inceme yapmak için kulanışlı olabileceğini düşünüyorum
devamını gör...
11.
canı gönülden desteklediğim fikir. bu yüzden vazektomi yaptırmayı düşünüyorum.
korunmanın yetmediği durumlar da var çünkü.
korunmanın yetmediği durumlar da var çünkü.
devamını gör...
12.
ıstırap ve haz arasında bir simetri olmadığından, dünyaya gelmeye olumsuz bir değer yükleyen akımdır. insanlar için hiç varolmamanın, varolmaktan iyi olduğu fikridir.
parerga ile paralipomena'da da kaleme alındığı gibi, ilk etapta, hiç kimse mutlu değildir, fakat çoğu kişi yaşamı boyunca kendisini hayal kırıklığına uğratacak, var olduğu iddia edilen bir mutluluk için çabalar. bu biraz da insan merkezci düşünmekten kaynaklanır, çocukluk döneminde bilinç dışına işlenmiş olan, doğanın insan mutluluğu için dizayn edildiği yanılgısından.
antinatalizmi farklı açılardan değerlendirebiliriz.
utilitaryen perspektifte, iyi eylemin faydayı en üst düzeye çıkaran olduğu söylenir. lakin en az acılar kadar sürekli olan bir mutluluk, insanların yaşamlarını idame ettirebilmek için yarattıkları pragmatik bir yalansa, iyi eylemin faydayı en üst düzeye çıkaran olduğu fikrinden daha mantıklı bir düşünce biçimi çıkacaktır ortaya ki bu, mutluluğu arttırmaya çalışmaktan ziyade, acıyı azaltmanın daha doğru, daha işlevsel olacağı fikridir. bu etik kurama negatif utilitaryenizm denir, bu yönden antinatalizm, negatif utilitaryen bir felsefe olarak değerlendirilir. antinatalist etikte, yaşamı boyunca çok mutlu olacağından emin olsak bile, dünyaya bir çocuk getirmek için ahlaki bir yükümlülüğümüz yoktur. fakat mutsuz olacağını öngörebiliyor isek, dünyaya bir çocuk getirmememiz ahlaki bir zorunluluktur. bu argümanlar, narveson'a aittir. fakat kendisinden sonra gelen antinatalistler de düşüncelerini ifade ederlerken, bu argümanları sık sık kullanmışlardır.
bazı sistem karşıtları da antinatalizme yönelebilirler, ancak antinatalistlerin herhangi bir ekonomik ve siyasi sistem benimsemesi oldukça güçtür, sorunun kapitalizm olduğunu söylemek pek doğru olmayacaktır çünkü kapitalizm, özünde ekonomik darwinizmdir. darwinizm ise yaşamın kökündedir.
bunların yanı sıra, kadınların türlerini sürdürmek için var oldukları düşüncesi, ne yazık ki hâlâ dünyada yaygındır. bazı feministler de, kadınların baskılanması ve natalizm arasında güçlü bir bağ gördüklerinden antinatalizme yönelebilirler. kadınları prokreasyon için baskılamak, onları erkeklere bağımlı bir sınıf haline getirir. erkeklerin pek maruz kalmadığı bu baskılama, kadınları özgürleştirecek olan fiziksel ve entelektüel bağımsızlığın gerekliliklerine aykırı olacaktır.
bir diğer yandan kantçılar, kişinin ancak anne-babasının veya başkalarının çıkarları uğruna dünyaya getirilebileceğine dikkat çekerler.
bireysel olarak antinatalist olmama rağmen; "bu dünyaya çocuk getirmek kötücül bir eylemdir." pedantikliği ile etrafa saldırmaktan ziyade, dünyanın kaçınılmaz olan değişiminde umut ışığını söndürmeye çalışmamayı daha doğru bulanlardanım. iyiyi ve kötüyü; soyut, matematiksel bir hedonik cetvel ile ölçmenin ne kadar mantıklı olacağı kişiye kalmış olmakla beraber, mevcut hedonik cetvelin gelecekte biyoteknoloji ile daha pozitif mertebelere kaydırılıp kaydırılamayacağı da oldukça ilginç bir tartışma konusudur. hoş olmayan deneyimlerin gen editlemeleri ile aşılıp aşılamayacağı, değiştirilmiş ödül sistemleri, kadınları cinsel rollerinden kurtaran yapay rahimler, sosyal devrimler: bunlar kantçı argümanlar hariç popüler antinatalist argümanları sarsabilirler.
yine de o zamana kadar:
"mama,
i don't want to die,
i sometimes wish i'd never been born at all."
parerga ile paralipomena'da da kaleme alındığı gibi, ilk etapta, hiç kimse mutlu değildir, fakat çoğu kişi yaşamı boyunca kendisini hayal kırıklığına uğratacak, var olduğu iddia edilen bir mutluluk için çabalar. bu biraz da insan merkezci düşünmekten kaynaklanır, çocukluk döneminde bilinç dışına işlenmiş olan, doğanın insan mutluluğu için dizayn edildiği yanılgısından.
antinatalizmi farklı açılardan değerlendirebiliriz.
utilitaryen perspektifte, iyi eylemin faydayı en üst düzeye çıkaran olduğu söylenir. lakin en az acılar kadar sürekli olan bir mutluluk, insanların yaşamlarını idame ettirebilmek için yarattıkları pragmatik bir yalansa, iyi eylemin faydayı en üst düzeye çıkaran olduğu fikrinden daha mantıklı bir düşünce biçimi çıkacaktır ortaya ki bu, mutluluğu arttırmaya çalışmaktan ziyade, acıyı azaltmanın daha doğru, daha işlevsel olacağı fikridir. bu etik kurama negatif utilitaryenizm denir, bu yönden antinatalizm, negatif utilitaryen bir felsefe olarak değerlendirilir. antinatalist etikte, yaşamı boyunca çok mutlu olacağından emin olsak bile, dünyaya bir çocuk getirmek için ahlaki bir yükümlülüğümüz yoktur. fakat mutsuz olacağını öngörebiliyor isek, dünyaya bir çocuk getirmememiz ahlaki bir zorunluluktur. bu argümanlar, narveson'a aittir. fakat kendisinden sonra gelen antinatalistler de düşüncelerini ifade ederlerken, bu argümanları sık sık kullanmışlardır.
bazı sistem karşıtları da antinatalizme yönelebilirler, ancak antinatalistlerin herhangi bir ekonomik ve siyasi sistem benimsemesi oldukça güçtür, sorunun kapitalizm olduğunu söylemek pek doğru olmayacaktır çünkü kapitalizm, özünde ekonomik darwinizmdir. darwinizm ise yaşamın kökündedir.
bunların yanı sıra, kadınların türlerini sürdürmek için var oldukları düşüncesi, ne yazık ki hâlâ dünyada yaygındır. bazı feministler de, kadınların baskılanması ve natalizm arasında güçlü bir bağ gördüklerinden antinatalizme yönelebilirler. kadınları prokreasyon için baskılamak, onları erkeklere bağımlı bir sınıf haline getirir. erkeklerin pek maruz kalmadığı bu baskılama, kadınları özgürleştirecek olan fiziksel ve entelektüel bağımsızlığın gerekliliklerine aykırı olacaktır.
bir diğer yandan kantçılar, kişinin ancak anne-babasının veya başkalarının çıkarları uğruna dünyaya getirilebileceğine dikkat çekerler.
bireysel olarak antinatalist olmama rağmen; "bu dünyaya çocuk getirmek kötücül bir eylemdir." pedantikliği ile etrafa saldırmaktan ziyade, dünyanın kaçınılmaz olan değişiminde umut ışığını söndürmeye çalışmamayı daha doğru bulanlardanım. iyiyi ve kötüyü; soyut, matematiksel bir hedonik cetvel ile ölçmenin ne kadar mantıklı olacağı kişiye kalmış olmakla beraber, mevcut hedonik cetvelin gelecekte biyoteknoloji ile daha pozitif mertebelere kaydırılıp kaydırılamayacağı da oldukça ilginç bir tartışma konusudur. hoş olmayan deneyimlerin gen editlemeleri ile aşılıp aşılamayacağı, değiştirilmiş ödül sistemleri, kadınları cinsel rollerinden kurtaran yapay rahimler, sosyal devrimler: bunlar kantçı argümanlar hariç popüler antinatalist argümanları sarsabilirler.
yine de o zamana kadar:
"mama,
i don't want to die,
i sometimes wish i'd never been born at all."
devamını gör...