1.
françois truffaut'nun yarattığı kurgusal karakter. yönetmenin beş filminin ana karakteridir, kendi hayatından yansımalar barındırır. doinel'i beş film boyunca jean pierre léaud canlandırmıştır.
uyarı: spoiler sanatı icra ediliyor altta.
doinel reis ilk olarak dünyanın en güzel filmi olan les quatres cent coups'ta*(1959) kurgusal karakterler evrenine giriş yapar. film öncesi audition, 14 yaşındayken: buradan "buraya geldin bugün ama okula gidemedin, sıkıntı olmasın?" lafı kendisine söylenmesi üzerine leaud "ben mutlu olduğum sürece sıkıntı yok" diyecek kadar gamsıztır henüz 14'ünde gerçek hayatta da, tam reis. ıslahevine yollanır filmde, oraya da sığamaz.
les quatres cent coups'un final sahnesindeki bakışı sinema tarihinin en etkileyici sahnelerindendir. burada doinel ailevi sorunları olan, anasından ilgi bekleyen, okulla arası bozuk, kendi hayatını kurma faaliyetlerine başlamak isteyen yağız, genç bir delikanlıdır. sigaraya kankisiyle bu filmde başlar.
ikincide (antoine et colette) aşık olur kral, plakçıda çalışmaktadır. müzik aşkı burada başlar, ilk aşkı da. kahpe colette ile sinemada kesişirken tanışır. colette'in ailesiyle ve colette ile iyi vakit geçirdiğini gören colette'in ailesi doniel'i daha fazla görmek için onların evinin karşılarına taşınmalarını ister. kralın da işine gelir tabii, aşık eleman. lakin ki bir akşam colette'in ailesiyle birlikte yemek yerken colette eve manitini getirir. antoine çöker, derbeder olur. geçer tv'nin karşısına oturur bir süre. burada da yer darbeyi yani. kendi ailesinden göremediği ilgiyi colette'ten ve ailesinden göreceğini düşünür, hüsran. neyseki burada en azından kendi ayakları üzerinde durabilmektedir.
baisers volés'de doinel orduda da çıkıntılık yapıp kovulur, ilk sahneler bu mevzu üzerinedir. şehre dönüş. çalıştığı ayakkabıcının patronunun karısına yanlar, o da ona yanlar.. yine hayatının ekseninde bir kadın vardır. tıpkı sonraki filmde olduğu gibi christine tek çözümdür. o bir anglosakson kibar peggy'dir. onunla evlenip burjuvaziye dair eksikliklerini doldurur bir nebze..
domicile conjugal serinin en eğlenceli filmidir şahsımca.. yanlışlıkla bi amerikan şirketinde işe giren doinel, yine bi kadına tutulur ama bu kez ilk hamle karşıdan gelir.. kyoko adlı peynir manyağı japon ablamız maksimum on kelime konuşan sıkıcı biri, başlarda aldatmanın verdiği haz doinel'i tatmin etse de zamanla bunalır.. yine christine yine christine..
maceraların son filmi la amour en fuite, yüzde yetmişi flashbacklerden oluşan rezil bi filmdir.
doniel hayalini kurduğu, hayatını anlattığı "aşk salatası" adlı kitabını tamamlayıp bastırmıştır. christine, doniel'e "bir yazar eserini hesaplaşmak üzerine kurmamalıdır" der. herkese anti çakan doniel'in kitabı tabii ki de hayatla ve ilişkileriyle hesaplaşmak üzerinedir. colette'i anlatır, sabrine'i anlatır, peggy'yi anlatır; ama kendisinin onlara yaptıklarına, onların kendisine yaptıklarına karşı tarafsızdır kitabında. bir tek colette'e iyi geçirir kitapta.. hayatına giren diğer kadınlarla geçirdiği zamandan hoşnuttur.
bu filmin doğruyu söylemek gerekirse tek önemli yanı doniel'in ağzından "ben kibar kadınlara değil, onların kibar ailelerine aşığım" itirafının duyulmasıdır. başka da bir halt yok..
özetle, gamsız, allahsız, sürekli aynı şeyin arayışında bir oraya bir buraya savrulan, ahlaken biraz arızalı olsa da temiz kalpli olduğuna canıgönülden inandığım, bazen çıkık bazen yıkık bazen ezik bazen özgüven abidesi olan, sevişgen bir karakter..
uyarı: spoiler sanatı icra ediliyor altta.
doinel reis ilk olarak dünyanın en güzel filmi olan les quatres cent coups'ta*(1959) kurgusal karakterler evrenine giriş yapar. film öncesi audition, 14 yaşındayken: buradan "buraya geldin bugün ama okula gidemedin, sıkıntı olmasın?" lafı kendisine söylenmesi üzerine leaud "ben mutlu olduğum sürece sıkıntı yok" diyecek kadar gamsıztır henüz 14'ünde gerçek hayatta da, tam reis. ıslahevine yollanır filmde, oraya da sığamaz.
les quatres cent coups'un final sahnesindeki bakışı sinema tarihinin en etkileyici sahnelerindendir. burada doinel ailevi sorunları olan, anasından ilgi bekleyen, okulla arası bozuk, kendi hayatını kurma faaliyetlerine başlamak isteyen yağız, genç bir delikanlıdır. sigaraya kankisiyle bu filmde başlar.
ikincide (antoine et colette) aşık olur kral, plakçıda çalışmaktadır. müzik aşkı burada başlar, ilk aşkı da. kahpe colette ile sinemada kesişirken tanışır. colette'in ailesiyle ve colette ile iyi vakit geçirdiğini gören colette'in ailesi doniel'i daha fazla görmek için onların evinin karşılarına taşınmalarını ister. kralın da işine gelir tabii, aşık eleman. lakin ki bir akşam colette'in ailesiyle birlikte yemek yerken colette eve manitini getirir. antoine çöker, derbeder olur. geçer tv'nin karşısına oturur bir süre. burada da yer darbeyi yani. kendi ailesinden göremediği ilgiyi colette'ten ve ailesinden göreceğini düşünür, hüsran. neyseki burada en azından kendi ayakları üzerinde durabilmektedir.
baisers volés'de doinel orduda da çıkıntılık yapıp kovulur, ilk sahneler bu mevzu üzerinedir. şehre dönüş. çalıştığı ayakkabıcının patronunun karısına yanlar, o da ona yanlar.. yine hayatının ekseninde bir kadın vardır. tıpkı sonraki filmde olduğu gibi christine tek çözümdür. o bir anglosakson kibar peggy'dir. onunla evlenip burjuvaziye dair eksikliklerini doldurur bir nebze..
domicile conjugal serinin en eğlenceli filmidir şahsımca.. yanlışlıkla bi amerikan şirketinde işe giren doinel, yine bi kadına tutulur ama bu kez ilk hamle karşıdan gelir.. kyoko adlı peynir manyağı japon ablamız maksimum on kelime konuşan sıkıcı biri, başlarda aldatmanın verdiği haz doinel'i tatmin etse de zamanla bunalır.. yine christine yine christine..
maceraların son filmi la amour en fuite, yüzde yetmişi flashbacklerden oluşan rezil bi filmdir.
doniel hayalini kurduğu, hayatını anlattığı "aşk salatası" adlı kitabını tamamlayıp bastırmıştır. christine, doniel'e "bir yazar eserini hesaplaşmak üzerine kurmamalıdır" der. herkese anti çakan doniel'in kitabı tabii ki de hayatla ve ilişkileriyle hesaplaşmak üzerinedir. colette'i anlatır, sabrine'i anlatır, peggy'yi anlatır; ama kendisinin onlara yaptıklarına, onların kendisine yaptıklarına karşı tarafsızdır kitabında. bir tek colette'e iyi geçirir kitapta.. hayatına giren diğer kadınlarla geçirdiği zamandan hoşnuttur.
bu filmin doğruyu söylemek gerekirse tek önemli yanı doniel'in ağzından "ben kibar kadınlara değil, onların kibar ailelerine aşığım" itirafının duyulmasıdır. başka da bir halt yok..
özetle, gamsız, allahsız, sürekli aynı şeyin arayışında bir oraya bir buraya savrulan, ahlaken biraz arızalı olsa da temiz kalpli olduğuna canıgönülden inandığım, bazen çıkık bazen yıkık bazen ezik bazen özgüven abidesi olan, sevişgen bir karakter..
devamını gör...