orijinal adı: the sunset limited
aynı adlı bir tiyatro oyunundan uyarlanan senaryosuyla tek mekanda iki oyuncuyla geçen filmde başrollerde izlediğimiz samuel l. jackson ve tommy lee jones'u siyah ve beyaz karakterlerine can verirken izliyoruz. birbirine tamamen zıt karakterlere ve inanışlara sahip bu karakterlerin hayat, yaşam, din, anlam gibi kavramlar üzerindeki konuşmalarını konu alan filmin sembolik bir anlatım tarzı var.
aynı adlı bir tiyatro oyunundan uyarlanan senaryosuyla tek mekanda iki oyuncuyla geçen filmde başrollerde izlediğimiz samuel l. jackson ve tommy lee jones'u siyah ve beyaz karakterlerine can verirken izliyoruz. birbirine tamamen zıt karakterlere ve inanışlara sahip bu karakterlerin hayat, yaşam, din, anlam gibi kavramlar üzerindeki konuşmalarını konu alan filmin sembolik bir anlatım tarzı var.
*gms ödülü (2012)
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "zartoşt" tarafından 07.12.2020 11:00 tarihinde açılmıştır.
1.
tiyatro eserinden uyarlanmış bir film. uyarlanmış dediğime bakmayın film tiyatro havasında ilerliyor. diyalogları iyi dinlenirse filmin sıkıcı olmadığı aksine her saniyesinde müthiş bir gerilimin ve heyecanın saklı olduğu keşfedilebilir. tavsiye edebileceğim ender filmlerden biridir.
devamını gör...
2.
cormac mccarthy'nin 2006 yılındaki oyunundan uyarlayarak yazdığı tommy lee jones'un yönettiği ve samuel l. jackson'la başrollerini paylaştığı 2011 yapımı sinema filmi.
film tek bir mekanda dialog halinde geçiyor, buna rağmen tek bir sahnesinde bile kafanızı çeviremiyorsunuz. siyah ve beyaz tanrının varlığı ve yokluğuna, eğitim ve cehalete ve onlarca versusa atfediliyor filmde, siz de neresinden yakalayıp düşüneceğinizi şaşırıyorsunuz.
sohbetini sevdiğiniz biriyle 1 şişe şarap eşliğinde izlenip filmi bitirdikten sonra 2. şişe açılmalı ve gün doğumuna kadar siyah ve beyaz tommy ve samuel amcadan devralınmalı.
ayrıca filmde görüntü yönetmeninin kadraja oyuncu almadığı sayılı sahne var; biri incil, biri kahve fincanı diğerini siz bulun. *
film tek bir mekanda dialog halinde geçiyor, buna rağmen tek bir sahnesinde bile kafanızı çeviremiyorsunuz. siyah ve beyaz tanrının varlığı ve yokluğuna, eğitim ve cehalete ve onlarca versusa atfediliyor filmde, siz de neresinden yakalayıp düşüneceğinizi şaşırıyorsunuz.
sohbetini sevdiğiniz biriyle 1 şişe şarap eşliğinde izlenip filmi bitirdikten sonra 2. şişe açılmalı ve gün doğumuna kadar siyah ve beyaz tommy ve samuel amcadan devralınmalı.
ayrıca filmde görüntü yönetmeninin kadraja oyuncu almadığı sayılı sahne var; biri incil, biri kahve fincanı diğerini siz bulun. *
devamını gör...
3.
the sunset limited veya günbatımı sınırı, benim için bir defadan fazla izlenebilecek bir filmdi. uzun tiratlar esnasında ve karakterlerin birbirine karşı baskı kurduğu zamanlarda değişen açılar kaliteyi arttırdı, buna çevresel ses ve ışıklandırmayı da ekleyince güzel bir atmosfer sağladı. film hakkında görüş ve yorumlarımı aşağıya yazıyorum.
öncelikle karakterlerden siyah olan aradığı yanıtları din ile bulan hayata baktığı açıyı din ile dolduran biridir. dolayısıyla mutlu durumdadır. fakat beyazın kafasının içi moskova metrosundan farksızdır; memnuniyet duyulamayan cevaplar, kesinliğinden emin olunamayanlar, sebepsizlik, acı...
filmin sonunda pek çok kişinin beklediği gibi beyaz intihardan vazgeçmiyor, siyahın tüm çabalarına rağmen çıkıp gidiyor. bu dünyaya ot olarak gelip yağmuru beklemiyorsanız, beyniniz cevap aramak durumundadır. bilir, bilmez zeki veya değil her insan bir görüşe, memnuniyet duyacağı bir cevaba ihtiyaç duyar. bu duyacağı cevap, hayat hakkında çıkaracağı anlam veya görüş ileride değişebilecek olmakla beraber insanı tatmin etmek durumundadır. tatmin olmamış bir insan eninde sonunda yamalı lastik gibi patlak verecektir. ister tanrının bilinemez olduğuna inanın, ister tanrının yaratma dışında eylemde bulunmadığına inanın bu sizin inandığınız bir cevaptır, sonucunuzdur. bundan uzun vadede tatmin olamadığınız durumda kafanızda yer edinir ve içini ince ince oymaya başlar. filmde profesör tam olarak bunu yaşıyor. siyahın ise bulduğu yanıt onu sürekli bilinmez bir girdabın içinde tutmuyor. aksine hayatını daha rahat yaşamasına olanak sağlıyor. beyaz : ''bana insanı hiçlik ve ölüme hazırlayan tek din göster." şeklinde çıkış yapıyor, burada düşünebileceğimiz üzere dinin, dünyadaki karanlığın üzerini beyaz bir çarşafla örtmesinden yakınıyor. devamında ise; "sizinki insanı sadece daha çok hayata hazırlıyor. hayallere, yanılsamalara ve yalanlara." benim için filmden en çarpıcı unsur olarak alınması gereken şey: bu kısa ömrünüzde neye inandığınız önemli değil, inandığınızın sizi ne kadar ayakta tutabileceğidir.
öncelikle karakterlerden siyah olan aradığı yanıtları din ile bulan hayata baktığı açıyı din ile dolduran biridir. dolayısıyla mutlu durumdadır. fakat beyazın kafasının içi moskova metrosundan farksızdır; memnuniyet duyulamayan cevaplar, kesinliğinden emin olunamayanlar, sebepsizlik, acı...
filmin sonunda pek çok kişinin beklediği gibi beyaz intihardan vazgeçmiyor, siyahın tüm çabalarına rağmen çıkıp gidiyor. bu dünyaya ot olarak gelip yağmuru beklemiyorsanız, beyniniz cevap aramak durumundadır. bilir, bilmez zeki veya değil her insan bir görüşe, memnuniyet duyacağı bir cevaba ihtiyaç duyar. bu duyacağı cevap, hayat hakkında çıkaracağı anlam veya görüş ileride değişebilecek olmakla beraber insanı tatmin etmek durumundadır. tatmin olmamış bir insan eninde sonunda yamalı lastik gibi patlak verecektir. ister tanrının bilinemez olduğuna inanın, ister tanrının yaratma dışında eylemde bulunmadığına inanın bu sizin inandığınız bir cevaptır, sonucunuzdur. bundan uzun vadede tatmin olamadığınız durumda kafanızda yer edinir ve içini ince ince oymaya başlar. filmde profesör tam olarak bunu yaşıyor. siyahın ise bulduğu yanıt onu sürekli bilinmez bir girdabın içinde tutmuyor. aksine hayatını daha rahat yaşamasına olanak sağlıyor. beyaz : ''bana insanı hiçlik ve ölüme hazırlayan tek din göster." şeklinde çıkış yapıyor, burada düşünebileceğimiz üzere dinin, dünyadaki karanlığın üzerini beyaz bir çarşafla örtmesinden yakınıyor. devamında ise; "sizinki insanı sadece daha çok hayata hazırlıyor. hayallere, yanılsamalara ve yalanlara." benim için filmden en çarpıcı unsur olarak alınması gereken şey: bu kısa ömrünüzde neye inandığınız önemli değil, inandığınızın sizi ne kadar ayakta tutabileceğidir.
devamını gör...