#ödüllü filmler
orijinal adı: inside llewyn davis
yönetmen koltuğunda ethan coen ve joel coen'in yer aldığı 2013 yapımlı dram/müzik filmidir. türkçeye ''sen şarkılarını söyle'' olarak çevrilen filmin konusu 1960'lı yıllarda geçimini müzisyenlik yaparak kazanan bir genci ele almaktadır.
yönetmen koltuğunda ethan coen ve joel coen'in yer aldığı 2013 yapımlı dram/müzik filmidir. türkçeye ''sen şarkılarını söyle'' olarak çevrilen filmin konusu 1960'lı yıllarda geçimini müzisyenlik yaparak kazanan bir genci ele almaktadır.
yönetmen:
ethan coen
joel coen
oyuncular:
oscar ısaac
carey mulligan
joel coen
john goodman
justin timberlake
adam driver
garrett hedlund
ethan coen
joel coen
oyuncular:
oscar ısaac
carey mulligan
joel coen
john goodman
justin timberlake
adam driver
garrett hedlund
*abd ulusal film eleştirmenleri derneği (2014) - en iyi erkek oyuncu ödülü
*gotham bağımsız film ödülü (2013) - en iyi film ödülü
*satellite (2014) - en iyi görüntü yönetimi ödülü [bruno delbonnel]
*abd ulusal film eleştirmenleri derneği (2014) - en iyi görüntü yönetimi ödülü [bruno delbonnel]
*abd ulusal film eleştirmenleri derneği (2014) - en iyi yönetmen ödülü [ethan coen, joel coen]
*abd ulusal film eleştirmenleri derneği (2014) - en iyi film ödülü
*new york film eleştirmenleri birliği (2013) - en iyi görüntü yönetmeni ödülü [bruno delbonnel]
*gotham bağımsız film ödülü (2013) - en iyi film ödülü
*satellite (2014) - en iyi görüntü yönetimi ödülü [bruno delbonnel]
*abd ulusal film eleştirmenleri derneği (2014) - en iyi görüntü yönetimi ödülü [bruno delbonnel]
*abd ulusal film eleştirmenleri derneği (2014) - en iyi yönetmen ödülü [ethan coen, joel coen]
*abd ulusal film eleştirmenleri derneği (2014) - en iyi film ödülü
*new york film eleştirmenleri birliği (2013) - en iyi görüntü yönetmeni ödülü [bruno delbonnel]
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "bitmeyen puzzle" tarafından 03.01.2021 15:02 tarihinde açılmıştır.
1.
coen kardeşler'in benim için en anlamlı filmi. neden bu kadar anlamlı derseniz;
bir müzisyen olarak ana karakter gibi zor ve saçma olaylar yaşadım. istemediğim, istenmediğim evlerde kaldım, sonra çekip gittim. tren istasyonları bir ara evim oldu sonra onları da bozdular vesaire vesaire.
şimdi ise elimde mızıka, ukulele takılıyorum kafama göre :)
bir müzisyen olarak ana karakter gibi zor ve saçma olaylar yaşadım. istemediğim, istenmediğim evlerde kaldım, sonra çekip gittim. tren istasyonları bir ara evim oldu sonra onları da bozdular vesaire vesaire.
şimdi ise elimde mızıka, ukulele takılıyorum kafama göre :)
devamını gör...
2.
bir ethan coen ve joel coen filmi.
sabaha karşı üzerime battaniyemi çekerek bir bardak ayran içerek izlediğim * film.
bana yorgunluğun tanımını yap deseler llewyn'in hayatını ve yolda oluşunu anlatırdım. bir spoiler vermek istemiyorum fakat filmde senaryo o kadar düz bir şekilde yazılmış ki, sözümona kompleks yazılan bildungsroman hikayelerdeki yan öyküleri atlayarak izleyiciyi anlatımda hiç yormadan güzel ve akıcı bir anlatım sunmuş.
buradan sonrası tam spoiler olmasa da izlemediyseniz pek bakmanızı tavsiye etmem.
durum filmi olduğu için llewyn isimli işleri bir türlü düzgün gitmeyen, amiyane tabirle 'cünup' diyebileceğimiz bir pub müzisyenin hayatının bir haftalık bölümünü görüyoruz. bu sürede kendisi emeğinin karşılığını alamadığı plak şirketiyle yollarını ayırıp farklı arayışlara yöneliyor. beş parasız olduğu için otosop çekip onun bunun evinde kalıyor, kanepelerde uyuyor falan. bir ara gerçek kesit episodelarındaki "bana iş verin! iş istiyorum iş!" diyen elemen gibi bir noktada delireceğini düşünmüştüm ancak bu kadar başarısızlığa rağmen asla pes etmedi. hep yoruldu. filmin sonun kadar bir şeyler başaracağını düşündüm ama hiçbir baltaya sap olamadı llewyn. bu sebeple sinemada gördüğümüz nadir gerçekçi karakterlerden birisi diyebilirim.
hikaye anlatımı dediğim gibi başarılı. normalde coen biraderler'in filmleri 'giriş - gelişme - sonuç' doğrultusunda ilerler ve bazen yan öykülerle birlikte anlatım zenginleşir. ana hikayeyi yan hikayelerdeki karakterlerin arasında geçen ufak tefek muhabbetlerle öğreniriz. bu filmde direkt bir yerden başlamıyor, bilakis hayatın ortasından bir kesit sunuyor bize. öncesi sonrası yok yani. bu da oldukça realist bir anlatım vermiş filme.
renk tonajları ve color grading filme çok uygun bir ambiyans vermiş. renk paletinde kırmızı tonu göremedim, soğuk mavi bir coloring yapmışlar bu da sahnelerin soluk olmasına neden olmuş. çok da güzel olmuş. llewyn'in hayatında renge yer yok. filmde güneşli hava da yok mesela, sanat yönetmeni bu detaya da fazlasıyla dikkat etmiş.
dekorlar, kostümler vs. de oldukça şahane. filmi izlerken hepimiz 60'ların pesimist sokak havasını koklamışızdır herhalde. apartmanın içindeki dar koridorlar, dinlenme tesisindeki tuvaletler, depo sahneleri vs. tamamıyla dönemin havasına uygun olarak setleşmiş bakın bunu yapmak gerçekten zordur ve yüksek koordinasyon gerektirir.
kamera açıları oldukça güzel. takip kamerasını yolda oldukları sahnede çok iyi kullanmışlar. coen biraderler'in sinematografisi olduğu bir km uzaktan belli oluyor yani. övgülerin çoğunu da llewyn'in john goodman'ın arabasına otostop çekip yolda olduğu sahnelerden almış. arada birbirleriyle ettiği absürt muhabbetler, arabanın içerisinde üşüyen ve yorulan bir çift göz, hikayeye aksiyon içerisindeki hüznü ağza bir parmak bal çalar gibi yapmış. o arabanın içinde ben üşüdüm mesela.
son olarak kedinin metaforik bir obje olduğunu fark etmişsinizdir. kahramanımızın komşusuna musakka yemeye gittiği sahnede yemekten sonra yoğun ısrarlar neticesinde gitarını bir iki tıngırdattığı ve bir şeyler çalmaya zorlandığı anda çıldırması ve kedinin aslında başka kedi olduğunun anlaşılması filmin kırılış sahnesi. o kedi ilk kaçtığı anda bizim karakterin yüzü gülmedi mesela... garibanın yüzü gülür mü oldu resmen..
onun haricinde böyle chill bir film. müzikleri de oldukça güzel, insanı dinginleştirici akustik bir havası var. soğuk bir havada battaniyenin altına girip çok kafa yormadan dingin bir film durum filmi izleyeyim diyorsanız mükemmel bir film. fazla olay, hareket ve kafa karıştırıcı unsur yok. tam bir yol filmi.
bu arada unutmadan: çift prezervatif kullanın.
sabaha karşı üzerime battaniyemi çekerek bir bardak ayran içerek izlediğim * film.
bana yorgunluğun tanımını yap deseler llewyn'in hayatını ve yolda oluşunu anlatırdım. bir spoiler vermek istemiyorum fakat filmde senaryo o kadar düz bir şekilde yazılmış ki, sözümona kompleks yazılan bildungsroman hikayelerdeki yan öyküleri atlayarak izleyiciyi anlatımda hiç yormadan güzel ve akıcı bir anlatım sunmuş.
buradan sonrası tam spoiler olmasa da izlemediyseniz pek bakmanızı tavsiye etmem.
durum filmi olduğu için llewyn isimli işleri bir türlü düzgün gitmeyen, amiyane tabirle 'cünup' diyebileceğimiz bir pub müzisyenin hayatının bir haftalık bölümünü görüyoruz. bu sürede kendisi emeğinin karşılığını alamadığı plak şirketiyle yollarını ayırıp farklı arayışlara yöneliyor. beş parasız olduğu için otosop çekip onun bunun evinde kalıyor, kanepelerde uyuyor falan. bir ara gerçek kesit episodelarındaki "bana iş verin! iş istiyorum iş!" diyen elemen gibi bir noktada delireceğini düşünmüştüm ancak bu kadar başarısızlığa rağmen asla pes etmedi. hep yoruldu. filmin sonun kadar bir şeyler başaracağını düşündüm ama hiçbir baltaya sap olamadı llewyn. bu sebeple sinemada gördüğümüz nadir gerçekçi karakterlerden birisi diyebilirim.
hikaye anlatımı dediğim gibi başarılı. normalde coen biraderler'in filmleri 'giriş - gelişme - sonuç' doğrultusunda ilerler ve bazen yan öykülerle birlikte anlatım zenginleşir. ana hikayeyi yan hikayelerdeki karakterlerin arasında geçen ufak tefek muhabbetlerle öğreniriz. bu filmde direkt bir yerden başlamıyor, bilakis hayatın ortasından bir kesit sunuyor bize. öncesi sonrası yok yani. bu da oldukça realist bir anlatım vermiş filme.
renk tonajları ve color grading filme çok uygun bir ambiyans vermiş. renk paletinde kırmızı tonu göremedim, soğuk mavi bir coloring yapmışlar bu da sahnelerin soluk olmasına neden olmuş. çok da güzel olmuş. llewyn'in hayatında renge yer yok. filmde güneşli hava da yok mesela, sanat yönetmeni bu detaya da fazlasıyla dikkat etmiş.
dekorlar, kostümler vs. de oldukça şahane. filmi izlerken hepimiz 60'ların pesimist sokak havasını koklamışızdır herhalde. apartmanın içindeki dar koridorlar, dinlenme tesisindeki tuvaletler, depo sahneleri vs. tamamıyla dönemin havasına uygun olarak setleşmiş bakın bunu yapmak gerçekten zordur ve yüksek koordinasyon gerektirir.
kamera açıları oldukça güzel. takip kamerasını yolda oldukları sahnede çok iyi kullanmışlar. coen biraderler'in sinematografisi olduğu bir km uzaktan belli oluyor yani. övgülerin çoğunu da llewyn'in john goodman'ın arabasına otostop çekip yolda olduğu sahnelerden almış. arada birbirleriyle ettiği absürt muhabbetler, arabanın içerisinde üşüyen ve yorulan bir çift göz, hikayeye aksiyon içerisindeki hüznü ağza bir parmak bal çalar gibi yapmış. o arabanın içinde ben üşüdüm mesela.
son olarak kedinin metaforik bir obje olduğunu fark etmişsinizdir. kahramanımızın komşusuna musakka yemeye gittiği sahnede yemekten sonra yoğun ısrarlar neticesinde gitarını bir iki tıngırdattığı ve bir şeyler çalmaya zorlandığı anda çıldırması ve kedinin aslında başka kedi olduğunun anlaşılması filmin kırılış sahnesi. o kedi ilk kaçtığı anda bizim karakterin yüzü gülmedi mesela... garibanın yüzü gülür mü oldu resmen..
onun haricinde böyle chill bir film. müzikleri de oldukça güzel, insanı dinginleştirici akustik bir havası var. soğuk bir havada battaniyenin altına girip çok kafa yormadan dingin bir film durum filmi izleyeyim diyorsanız mükemmel bir film. fazla olay, hareket ve kafa karıştırıcı unsur yok. tam bir yol filmi.
bu arada unutmadan: çift prezervatif kullanın.
devamını gör...
3.
llewyn davis'in hayat mücadelesini anlatan film. folk müzik sanatçısı dave van ronk'un hayatından ilham alınmış. karakterle bağ kurduğunuz samimi filmlerden. müzikleri de ayrıca güzeldir.
filmin rotten tomatoes puanı eleştirmen:92 seyirci:74
filmin rotten tomatoes puanı eleştirmen:92 seyirci:74
devamını gör...
4.
az önce mubi'de izlediğim coen kardeşlerin 2013 yapımı filmi. coen kardeşleri severim, beni bir kez daha yanıltmadılar. güzel geçen bir 1 saat 43 dakikaydı.
1960'lı yıllarda geçimini müzisyenlikle sağlayan (daha doğrusu sağlamaya çalışan) bir adamın hikayesini anlatıyor. trajikomik bir film. ağır ilerleyen ama asla sıkmayan film. özellikle müzikler çok hoşuma gitti.
amerikan folk müziğini seviyorum ben. müzik zevkime niyeyse çok uyuyor. özellikle bu sevgim the last of us ile iyice gün yüzüne çıkmıştı. bu filmde folk müzik açısından oldukça doyurucu. bazen her 10 dakikada bir folk müziği çaldığı için müzikalmi izliyorum lan dedirtiyor ama olsun.
coen kardeşlerin izlediğim 3. filmi bu. daha önce bir efsane olan "ihtiyarlara yer yok" ve "first time" repliğiyle ünlü "the ballad of buster scruggs" filmlerini izlemiş ve bayılmıştım (nedense big lebowski'yi izlemek bir türlü nasip olmadı). bu filmde de aynı tadı ve dokuyu aldım.
coen kardeşlerin o trajikomik mizahı çok hoşuma gidiyor. yönetmenliklerine zaten diyecek birşey yok.
filmde ışık kullanımına bayıldım. özellikle (ki bu yüksek çözünürlükten dolayıda olabilir) insanların suratlarındaki pürüzsüzlük, o düzen ve temizlik hissi çok hoşuma gitti.
başroldeki oscar ısaac iyi oynamış. yan rollerde adam driver, jhon goodman ve justin timberlake'i görmek güzeldi. galiba bu ünlü yönetmenlerin yan rollerde başrol oynayacak düzeyde oyuncuları oynamatları bir gelenek gibi birşey. ya da oyuncular o filmde bulunmak istiyorlar sadece. neyse ne bu durumdan oldukça memnunum ben. pat diye sevdiğim bir oyuncuyu izlediğim filmde görmek beni mutlu ediyor.
cannes'de büyük jüri ödülü almış film.
son olarak filme puanım 10/8.7. biraz fazla oldu gibi ama olsun. coen kardeşlere kıyak geçeceğim. çünkü yaptıkları işe büyük saygım var.
1960'lı yıllarda geçimini müzisyenlikle sağlayan (daha doğrusu sağlamaya çalışan) bir adamın hikayesini anlatıyor. trajikomik bir film. ağır ilerleyen ama asla sıkmayan film. özellikle müzikler çok hoşuma gitti.
amerikan folk müziğini seviyorum ben. müzik zevkime niyeyse çok uyuyor. özellikle bu sevgim the last of us ile iyice gün yüzüne çıkmıştı. bu filmde folk müzik açısından oldukça doyurucu. bazen her 10 dakikada bir folk müziği çaldığı için müzikalmi izliyorum lan dedirtiyor ama olsun.
coen kardeşlerin izlediğim 3. filmi bu. daha önce bir efsane olan "ihtiyarlara yer yok" ve "first time" repliğiyle ünlü "the ballad of buster scruggs" filmlerini izlemiş ve bayılmıştım (nedense big lebowski'yi izlemek bir türlü nasip olmadı). bu filmde de aynı tadı ve dokuyu aldım.
coen kardeşlerin o trajikomik mizahı çok hoşuma gidiyor. yönetmenliklerine zaten diyecek birşey yok.
filmde ışık kullanımına bayıldım. özellikle (ki bu yüksek çözünürlükten dolayıda olabilir) insanların suratlarındaki pürüzsüzlük, o düzen ve temizlik hissi çok hoşuma gitti.
başroldeki oscar ısaac iyi oynamış. yan rollerde adam driver, jhon goodman ve justin timberlake'i görmek güzeldi. galiba bu ünlü yönetmenlerin yan rollerde başrol oynayacak düzeyde oyuncuları oynamatları bir gelenek gibi birşey. ya da oyuncular o filmde bulunmak istiyorlar sadece. neyse ne bu durumdan oldukça memnunum ben. pat diye sevdiğim bir oyuncuyu izlediğim filmde görmek beni mutlu ediyor.
cannes'de büyük jüri ödülü almış film.
son olarak filme puanım 10/8.7. biraz fazla oldu gibi ama olsun. coen kardeşlere kıyak geçeceğim. çünkü yaptıkları işe büyük saygım var.
devamını gör...