orijinal adı: the keep
yazar: f. paul wilson
yayım yılı: 1981
romanya yakınlarında bir şatoya yerleşen alman yüzbaşı wörmann ve beraberindekiler sırayla ve gizemli bir şekilde öldürüldüğünde alman karargahından destek isterler ancak yardım için gelen ekibin eski ss birliği olmasıyla işler karışır. doğaüstü ölümler önlenemez.
yazar: f. paul wilson
yayım yılı: 1981
romanya yakınlarında bir şatoya yerleşen alman yüzbaşı wörmann ve beraberindekiler sırayla ve gizemli bir şekilde öldürüldüğünde alman karargahından destek isterler ancak yardım için gelen ekibin eski ss birliği olmasıyla işler karışır. doğaüstü ölümler önlenemez.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "pinkshinyultratambourine" tarafından 18.10.2022 13:15 tarihinde açılmıştır.
1.
f. paul wilson'ın 1981 yılında yazdığı, 1997 yılında kelebek yayınları ile ülkemizde yayımlanan, içerisinde bilim kurgu ve korku unsurları bulunduran, müthiş bir roman!
şimdi konusundan spoilersız bahsedip yorumlamak istiyorum.
27 nisan 1940.
romanya'nın tuhaf bir geçidinde bir kaleye mevzilenme görevi alan yüzbaşı woermann, askerleriyle birlikte bu tuhaf kaleye gider ve kalede ters biçimde yerleştirilmiş haçlar görür. bu haçların çok kıymetli olduğunu söyleyen yerel halk, o kaleden uzak kalmaya yemin etmiş gibidir, sahi nedeni nedir bunun? sevgili woermann araştırmaya başladıkça bu kalenin lanetli olduğuna dair duyumlar almaya başlar, yerel halk kalede bir vampirin uyuduğuna inanmaktadır ve olaylar büyür, gece nöbetlerinde bazı askerlerinin parçalandığına görür. bunu yapanlar rumen partizanlar mıdır, yoksa bu kalede bir şey mi vardır?
bu roman okuduğum en akıcı romanlardan bir tanesi, bir günde bitirdiğim inanılmaz bir eser. başlangıç kısmındaki gizem, karakterlerin arasındaki çekişme, yerel halkın dedikoduları derken kendimi dracula'nın başlangıcını okuduğum o güzel nisan akşamındaymış gibi hissettim... inanılmaz içine çekti beni, ölümler başladıktan sonra da gizem yerini kusursuz bir dehşete bıraktı... gündüz vakti askerlerin hissettiği rahatlığı hissettim desem yeridir, dahası da onların "gece olunca hangimiz ölecek? nasıl öleceğiz? bizi öldüren ne?" gibi soruları da yaşadım inanın ki, güneş batmaya başlayınca kaledeki gerginliği her zerremle hissettim desem yeridir.
bu güzel romanın sonu biraz yavan gelmiş olsa da kendi içerisinde tutarlıydı, yavan gelme sebebi ise bazı şeylerin soru işaretini tam giderememesi elbette, bunu gidermek için bu romanı bir seriye dönüştürmeye karar verdiği için diğer romanlardan birleştirmek zorunda bırakıyor insanı lakin ben diğer romanlarına devam etmeyeceğim, benim en çok merak ettiğim zaman dilimini kusuruz bir vampir öyküsüyle birleştirdiği kan çanağı beni tatmin etti...
2.dünya savaşı, alman ordusu, nazi karşıtı subaylar, doğu avrupa'nın ürkütücü halk hikayeleri, yahudi bilim adamları, kabbala derken beni aldı, çok uzaklara götürdü.
şimdi konusundan spoilersız bahsedip yorumlamak istiyorum.
27 nisan 1940.
romanya'nın tuhaf bir geçidinde bir kaleye mevzilenme görevi alan yüzbaşı woermann, askerleriyle birlikte bu tuhaf kaleye gider ve kalede ters biçimde yerleştirilmiş haçlar görür. bu haçların çok kıymetli olduğunu söyleyen yerel halk, o kaleden uzak kalmaya yemin etmiş gibidir, sahi nedeni nedir bunun? sevgili woermann araştırmaya başladıkça bu kalenin lanetli olduğuna dair duyumlar almaya başlar, yerel halk kalede bir vampirin uyuduğuna inanmaktadır ve olaylar büyür, gece nöbetlerinde bazı askerlerinin parçalandığına görür. bunu yapanlar rumen partizanlar mıdır, yoksa bu kalede bir şey mi vardır?
bu roman okuduğum en akıcı romanlardan bir tanesi, bir günde bitirdiğim inanılmaz bir eser. başlangıç kısmındaki gizem, karakterlerin arasındaki çekişme, yerel halkın dedikoduları derken kendimi dracula'nın başlangıcını okuduğum o güzel nisan akşamındaymış gibi hissettim... inanılmaz içine çekti beni, ölümler başladıktan sonra da gizem yerini kusursuz bir dehşete bıraktı... gündüz vakti askerlerin hissettiği rahatlığı hissettim desem yeridir, dahası da onların "gece olunca hangimiz ölecek? nasıl öleceğiz? bizi öldüren ne?" gibi soruları da yaşadım inanın ki, güneş batmaya başlayınca kaledeki gerginliği her zerremle hissettim desem yeridir.
bu güzel romanın sonu biraz yavan gelmiş olsa da kendi içerisinde tutarlıydı, yavan gelme sebebi ise bazı şeylerin soru işaretini tam giderememesi elbette, bunu gidermek için bu romanı bir seriye dönüştürmeye karar verdiği için diğer romanlardan birleştirmek zorunda bırakıyor insanı lakin ben diğer romanlarına devam etmeyeceğim, benim en çok merak ettiğim zaman dilimini kusuruz bir vampir öyküsüyle birleştirdiği kan çanağı beni tatmin etti...
2.dünya savaşı, alman ordusu, nazi karşıtı subaylar, doğu avrupa'nın ürkütücü halk hikayeleri, yahudi bilim adamları, kabbala derken beni aldı, çok uzaklara götürdü.
devamını gör...