orijinal adı: splintered ıcon
yazar: bill napier
yayım yılı: 2004
400 sene önceden kalan bir günlüğün okunması için kiralanan antika kitapçısı, kendisini kiralayan kişinin anı ölümü ile bir anda çetrefilli olaylar içine sürüklenir. sıradan bir günlük gibi başlayan okuma süreci, gittikçe farklı bir anlam kazanacaktır. son derece akıcı bir üslup ile yazılan eser, gizem ve macera sevenler tarafından kaçırılmaması gereken türden.
yazar: bill napier
yayım yılı: 2004
400 sene önceden kalan bir günlüğün okunması için kiralanan antika kitapçısı, kendisini kiralayan kişinin anı ölümü ile bir anda çetrefilli olaylar içine sürüklenir. sıradan bir günlük gibi başlayan okuma süreci, gittikçe farklı bir anlam kazanacaktır. son derece akıcı bir üslup ile yazılan eser, gizem ve macera sevenler tarafından kaçırılmaması gereken türden.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "pinkshinyultratambourine" tarafından 28.07.2022 00:05 tarihinde açılmıştır.
1.
wilbur smith hayranıyım biri de bana kesin severek okursun diye tavsiye etmişti bu kitabı. daha ziyade dan brown kitapları gibiymiş bu fakat insanlık, hiç bana göre değildi. iki hikayesinden günümüze yakın dönemde geçeni daha iyiydi. hızlı okuyabildiğim için öneren arkadaşa hesap sormamıştım. aksi taktirde kendisini dövebilirdim bile. hee hee.
devamını gör...
2.
yazarı bill napier hakkında neredeyse hiçbir bilgi bulunmayan, okurken beni inanılmaz sıkmış, tuhaf bir roman...
roman, 2006 yılında koridor yayınları tarafından basılıp yayımlanmış. bildiğimiz üzere 2000-2015 arası umberto eco'nun foucault sarkacı'vari romanların tavan yaptığı yıllar, dan brown gibi din-polisiye-macera üçlüsünü bir araya getiren yazarlardan birisi bill napier, "banane lan ben de roman yazacağım..." demiş olsa gerek, ortaya dan brown'ın yandan yemişi bir iş çıkarmış.
öncelikle romanın konusundan biraz başlamak istiyorum, korkmayın spoiler yok.
romanımız, bir harita uzmanına gelen sıradışı bir iş ile başlıyor. bu iş, eski bir harita ve bu haritanın yanında bir günlüğü tercüme etmek, hepsi bu...
hal böyle olunca çok iyi ve kolay bir iş gözüyle bakıyor kahramanımız ama işler bir anda karışıyor, cinayetler, adam kaçırmalar, kovalamacalar derken kendinizi ucuz bir aksiyon filmi izliyor gibi hissedebiliyorsunuz; zaten kitabın kırılma noktası da burası... her şey çok hızlı ve oldubittiye geliyor. romanın bir kötü kısmı da dinler tarihine ilgi duymayan birinin ne yazık ki okurken çok zorlanacağı, herhangi bir dipnot yok, kilise terminolojisin hakim olmayan biri ne yazık ki kitaba 10 sayfada bir ara verip araştırma yapmak zorunda kalacaktır...
iyi tarafı ise iki farklı öykü barındırıyor bu roman, biri 1600'ler, diğeri 2000'lerin başı... 1600'lerde geçen öykü günlük şeklinde aktarılmış ve insanı inanılmaz tatmin ediyor, çevirmenin de su gibi akıcı cümleleri ile kitabı toparlayan kısımlardan bir tanesi...
okunmasa da olur, hatta kendi klasmanında çok daha iyi romanlar bulunduğu için es geçilmeli dediğim romanlardan biri oldu.
roman, 2006 yılında koridor yayınları tarafından basılıp yayımlanmış. bildiğimiz üzere 2000-2015 arası umberto eco'nun foucault sarkacı'vari romanların tavan yaptığı yıllar, dan brown gibi din-polisiye-macera üçlüsünü bir araya getiren yazarlardan birisi bill napier, "banane lan ben de roman yazacağım..." demiş olsa gerek, ortaya dan brown'ın yandan yemişi bir iş çıkarmış.
öncelikle romanın konusundan biraz başlamak istiyorum, korkmayın spoiler yok.
romanımız, bir harita uzmanına gelen sıradışı bir iş ile başlıyor. bu iş, eski bir harita ve bu haritanın yanında bir günlüğü tercüme etmek, hepsi bu...
hal böyle olunca çok iyi ve kolay bir iş gözüyle bakıyor kahramanımız ama işler bir anda karışıyor, cinayetler, adam kaçırmalar, kovalamacalar derken kendinizi ucuz bir aksiyon filmi izliyor gibi hissedebiliyorsunuz; zaten kitabın kırılma noktası da burası... her şey çok hızlı ve oldubittiye geliyor. romanın bir kötü kısmı da dinler tarihine ilgi duymayan birinin ne yazık ki okurken çok zorlanacağı, herhangi bir dipnot yok, kilise terminolojisin hakim olmayan biri ne yazık ki kitaba 10 sayfada bir ara verip araştırma yapmak zorunda kalacaktır...
iyi tarafı ise iki farklı öykü barındırıyor bu roman, biri 1600'ler, diğeri 2000'lerin başı... 1600'lerde geçen öykü günlük şeklinde aktarılmış ve insanı inanılmaz tatmin ediyor, çevirmenin de su gibi akıcı cümleleri ile kitabı toparlayan kısımlardan bir tanesi...
okunmasa da olur, hatta kendi klasmanında çok daha iyi romanlar bulunduğu için es geçilmeli dediğim romanlardan biri oldu.
devamını gör...