jean baudrillard
başlık "süngerbob çorabı giyen yiğido" tarafından 09.01.2021 19:08 tarihinde açılmıştır.
1.
kendisi önceden sözlükte de bahsedildiği üzere simülasyonlar ve simularklar kuramını ilk ortaya atan kişidir. bu fikirleri matrix serisine büyük bir ilham kaynağı olmuştur. kendisinin sadece imkansız takaslar kitabını okumakla beraber, bazı durumlara imkansız takas kitabındaki değerlendirmeler ışığında yaklaşırsak bizi ileriye götüreceğini düşünmekteyim.
burada bahsetmek istediğim durumları ise porno ve infinity war ile endgame filmleri olarak sıralayabilirim. imkansız takas kitabı kısaca insanoğlunun bir bedel ödemeden bir nesne, duygu, düşünce vb. takas etme isteğini ve bu istek doğrultusunda sanal ile gerçekliğin iç içe geçtiğini anlatmak istemektedir. vermiş olduğum örneklerin kendimce açıklamaları ise şöyle:
porno: bildiğiniz gibi porno izlerken bireyin herhangi bir partneri olmadan cinsel zevk almak mümkün. tabii porno da görsel bir içerik olması sebebi ile de oldukça kolay ulaşabilirdir ve gerçek seksin yerine geçmesi mümkündür ancak bu duygu sadece ilüzyondur. zannımca pornonun bu kadar yaygınlaşması sağladığı bu kolaylıktan gelmektedir. bu sebepten, pornoda sanal ve gerçeklik iç içe geçmiştir.
infinity war ile endgame filmleri: bildiğiniz gibi infinity war ile endgame filmlerinde hep iyilerin kazanması uğruna anti karakterler öldürülür veya öldürülmesi için mantık sınırları oldukça esnetilir. infinity filmini iyilerin yenilme olgusunu çok net bir biçimde gösterdiği için en sevdiğim marvel filmidir. burada yatan duygu ise insanoğlunun isteği (iyi kahramanların ölmeme durumu) bizi sanal bir duruma sevk etmesi neticesinde gerçeklik ile sanal birbirine karışmıştır.
edit: eğer bir sıkıntı görülür ise katkılarınızı beklemekteyim.
burada bahsetmek istediğim durumları ise porno ve infinity war ile endgame filmleri olarak sıralayabilirim. imkansız takas kitabı kısaca insanoğlunun bir bedel ödemeden bir nesne, duygu, düşünce vb. takas etme isteğini ve bu istek doğrultusunda sanal ile gerçekliğin iç içe geçtiğini anlatmak istemektedir. vermiş olduğum örneklerin kendimce açıklamaları ise şöyle:
porno: bildiğiniz gibi porno izlerken bireyin herhangi bir partneri olmadan cinsel zevk almak mümkün. tabii porno da görsel bir içerik olması sebebi ile de oldukça kolay ulaşabilirdir ve gerçek seksin yerine geçmesi mümkündür ancak bu duygu sadece ilüzyondur. zannımca pornonun bu kadar yaygınlaşması sağladığı bu kolaylıktan gelmektedir. bu sebepten, pornoda sanal ve gerçeklik iç içe geçmiştir.
infinity war ile endgame filmleri: bildiğiniz gibi infinity war ile endgame filmlerinde hep iyilerin kazanması uğruna anti karakterler öldürülür veya öldürülmesi için mantık sınırları oldukça esnetilir. infinity filmini iyilerin yenilme olgusunu çok net bir biçimde gösterdiği için en sevdiğim marvel filmidir. burada yatan duygu ise insanoğlunun isteği (iyi kahramanların ölmeme durumu) bizi sanal bir duruma sevk etmesi neticesinde gerçeklik ile sanal birbirine karışmıştır.
edit: eğer bir sıkıntı görülür ise katkılarınızı beklemekteyim.
devamını gör...
2.
"felsefe ölüme sürükler, sosyoloji ise intihara" sözünün sahibidir.
devamını gör...
3.
2007 yılında ölmüş olan son yüzyılın en iyi düşünürlerindendir. toplum, tüketim, simülasyon ve reklam gibi kavramlar üzerine inanılmaz tespitleri vardır.
devamını gör...
4.
postyapısalcı felsefe ve postmodernizm üzerine yaptığı çalışmalarla ünlenmiş, simülasyon kuramıyla sık sık gündeme gelmiş bir fransız düşünürdür. izmir ve istanbul'da da konferanslar veren düşünürün türkiye'de yayınlanan kitaplarından bazıları; tüketim toplumu, simgesel değiş tokuş ve ölüm, nesneler sistemi, çaresiz stratejiler, kötülüğün şeffaflığı, kusursuz cinayet, simülasyon ve simülaklar'dır. kitaplarında sıklıkla simülasyon, kitlelerin zihniyeti, öteki, baştan çıkarma, tüketim ve tüketim kültürü konularını irdelemiştir.
devamını gör...
5.
bugün ölüm yıl dönümü olan fransız düşünür ve sosyolog. fikirleriyle yakın zamanda tanıştığım için her ne kadar kendimi eksik saysam da zekasına hayran kalarak bu eksikliğimi gidermeye ve düşünsel anlamda üzerine eklemeye devam edeceğim kişi.
devamını gör...
6.
bugün ölüm yıl dönümü olan fransız düşünürdür.
kitaplarında üretim ve tüketim ilişkileri çerçevesinde reklam yoluyla hedef kitlelerin yanıltılmasının, özünde bu üretim ilişkilerini de tehdit eden pazar anlayışının eleştirileri üzerine odaklanır. tabii bu kitle yönetim stratejileri salt ürün pazarlamalarında geçerli olan bir şey de değildir.
kitaplarında üretim ve tüketim ilişkileri çerçevesinde reklam yoluyla hedef kitlelerin yanıltılmasının, özünde bu üretim ilişkilerini de tehdit eden pazar anlayışının eleştirileri üzerine odaklanır. tabii bu kitle yönetim stratejileri salt ürün pazarlamalarında geçerli olan bir şey de değildir.
devamını gör...
7.
1929/2007 yılları arasında yaşamış fransız yazar, sosyolog.
modernizm ve postyapısalcı felsefe konulu çalışmaları ve kitapları ile tanınmıştır.
nesneler sistemi adında tezini verdikten sonra çalışmaya devam etmiş, 78 yaşında hayata veda etmiştir.

kaybedilen gerçeklikler bir daha asla geri dönmeyecektir.
modernizm ve postyapısalcı felsefe konulu çalışmaları ve kitapları ile tanınmıştır.
nesneler sistemi adında tezini verdikten sonra çalışmaya devam etmiş, 78 yaşında hayata veda etmiştir.

kaybedilen gerçeklikler bir daha asla geri dönmeyecektir.
devamını gör...
8.
hiçbir tanımlama kabına sığmıyor adam. batı'yı batı içinden biri olarak yerden yere vuran 3 adamdan biri. nietszche ve heiddegger'den sonra bence ikisinden de çok daha sert ve net bir şekilde lafını gram esirgemeden adeta şamar oğlanına çevirmiştir batı'yı.
bu derece sert eleştirilerinin bedelini de ödetmiştir batı kendisine. 12 sene boyunca profesörlük vermemişler , abd 'ye girişini yasaklamışlar , prof. ünvanı verdikten hemen sonra da ders vermesine izin vermemişler ve emekli etmişler.
batı'yı tam tersinden okumaları ile nam salmış biri. batı'yı gelmiş geçmiş en ileri medeniyet seviyesi değil aksine en zalim ve yok edici ve en gerici bir medeniyet olarak görmüştür.
"batı ya kendini sıfırlamak ya da intihar etmek zorundadır ama sıfırlama imkanı olmadığı için intihar etmelidir " diyen birini de rahat bırakmazlar zaten. amerika'ya "çöl medeniyeti " diyen birini abd'ye de sokmazlar tabi. körfez savaşı'nın tv'den naklen yayınlamasından sonra " pornografik savaş evde mısır patlatarak izlenen savaş" diyen cesur biri.
gerçi söyledikleri aforizmatik ve slogansal sözler gibi duruyor. yani batı böyle slogansal ifadelere takılmaz. yani kalkıp da "kahrolsun abd " diyen birini iplemez. abd'ye girişini falan da engellemez.
ama baudrillad gibi söylediğin o afrozimatik cümlelerin altını bilimsel bir şekilde doldurarak söylersen işte batı o zaman pis yüzünü gösterir. ki adam da aynen böyle yapmış. hem sistematik bir biçimde sürekli eleştirmiş hem de argümanları çok sağlam. boş lafı yok adamın.
bu derece sert eleştirilerinin bedelini de ödetmiştir batı kendisine. 12 sene boyunca profesörlük vermemişler , abd 'ye girişini yasaklamışlar , prof. ünvanı verdikten hemen sonra da ders vermesine izin vermemişler ve emekli etmişler.
batı'yı tam tersinden okumaları ile nam salmış biri. batı'yı gelmiş geçmiş en ileri medeniyet seviyesi değil aksine en zalim ve yok edici ve en gerici bir medeniyet olarak görmüştür.
"batı ya kendini sıfırlamak ya da intihar etmek zorundadır ama sıfırlama imkanı olmadığı için intihar etmelidir " diyen birini de rahat bırakmazlar zaten. amerika'ya "çöl medeniyeti " diyen birini abd'ye de sokmazlar tabi. körfez savaşı'nın tv'den naklen yayınlamasından sonra " pornografik savaş evde mısır patlatarak izlenen savaş" diyen cesur biri.
gerçi söyledikleri aforizmatik ve slogansal sözler gibi duruyor. yani batı böyle slogansal ifadelere takılmaz. yani kalkıp da "kahrolsun abd " diyen birini iplemez. abd'ye girişini falan da engellemez.
ama baudrillad gibi söylediğin o afrozimatik cümlelerin altını bilimsel bir şekilde doldurarak söylersen işte batı o zaman pis yüzünü gösterir. ki adam da aynen böyle yapmış. hem sistematik bir biçimde sürekli eleştirmiş hem de argümanları çok sağlam. boş lafı yok adamın.
devamını gör...
9.
fransız filozof ve sosyolog olur kendisi. "üretimin aynası" isimli kitabı farklı tatlar arayanlara önerilebilir.
devamını gör...
10.
bela gibi adam, yirmi sene öncesinden fransızların şekil şükela hareketlerinin başını çeken şahıs.
devamını gör...
11.
eyyyy jean baudrillard, her şeyin simülasyon olduğunu söyledin, ama senin düşüncelerin tam olarak bir simülasyon değil mi? "gerçeklik kayboldu, her şey bir simülasyon" diyerek toplumu aydınlatmaya çalıştın ama işin aslı, senin kafanda yarattığın sanal dünya ile gerçeği birbirine karıştıran bir felsefi boşluğa düştün. evet, her şey bir temsilden ibaret olabilir ama bunu o kadar basitleştirip, laf salatasına dökerek herkesi kandırdın ki, sonunda senin simülasyonunda sadece sen kalmış oldun.
"simülasyon" diye bir kavram yarattın ama bu kavramın içini öyle bir boşaltıp, öyle karmaşıklaştırdın ki, kimse tam olarak ne dediğini anlayamadı. senin işin bir aldatmaca, anlamlı bir söylem değil, bir tür entelektüel şov. freud, marx, hegel gibi devlerin üzerine inşa ettiğin bu düşünce yapısı, gerçekliğin kaybolmasına dair sürekli söylediklerinin sonunda bir tür nihilizme dönüştü. belki de mesele, "her şey kayboldu" demekti; ama kaybolan şey, senin felsefene duyduğumuz inançtı.
baudrillard’a göre, "gerçek" dediğimiz şey zaten bir illüzyondan ibaret. çok hoş. peki, sorarım sana: insanlar bu kadar güçlü bir illüzyon içinde yaşarken, sen ne yapıyorsun? onlara "gerçek yok, simülasyon var" deyip, sonra çıkıp "bunu anlayan azınlık çok özel bir şey" gibi bir elitist hava mı yaratıyorsun? bunun ne kadar faydalı olduğunu gerçekten düşünmüş müydün? yoksa senin simülasyonun, sadece sosyo-politik kaygılarınla şekillenen kendi küçük entelektüel balonundan mı ibaretti?
sonuçta, baudrillard'ın düşüncelerinin ardında büyük bir entelektüel boşluk var. bir simülasyon arayışının içinde kaybolan, nihayetinde kendi ideolojik egosuyla takılıp kalan bir filozof. insanlar "gerçeklik" konusunda ciddi sorunlar yaşarken, sen, jean, bütün bu karmaşayı ve sorunu daha da derinleştirdin. ne yazık ki, postmodernizmin kara deliği, sadece daha fazla kafa karıştıran fikirler üretmekle yetindi ve biz de bu girdapta kaybolduk.
"simülasyon" diye bir kavram yarattın ama bu kavramın içini öyle bir boşaltıp, öyle karmaşıklaştırdın ki, kimse tam olarak ne dediğini anlayamadı. senin işin bir aldatmaca, anlamlı bir söylem değil, bir tür entelektüel şov. freud, marx, hegel gibi devlerin üzerine inşa ettiğin bu düşünce yapısı, gerçekliğin kaybolmasına dair sürekli söylediklerinin sonunda bir tür nihilizme dönüştü. belki de mesele, "her şey kayboldu" demekti; ama kaybolan şey, senin felsefene duyduğumuz inançtı.
baudrillard’a göre, "gerçek" dediğimiz şey zaten bir illüzyondan ibaret. çok hoş. peki, sorarım sana: insanlar bu kadar güçlü bir illüzyon içinde yaşarken, sen ne yapıyorsun? onlara "gerçek yok, simülasyon var" deyip, sonra çıkıp "bunu anlayan azınlık çok özel bir şey" gibi bir elitist hava mı yaratıyorsun? bunun ne kadar faydalı olduğunu gerçekten düşünmüş müydün? yoksa senin simülasyonun, sadece sosyo-politik kaygılarınla şekillenen kendi küçük entelektüel balonundan mı ibaretti?
sonuçta, baudrillard'ın düşüncelerinin ardında büyük bir entelektüel boşluk var. bir simülasyon arayışının içinde kaybolan, nihayetinde kendi ideolojik egosuyla takılıp kalan bir filozof. insanlar "gerçeklik" konusunda ciddi sorunlar yaşarken, sen, jean, bütün bu karmaşayı ve sorunu daha da derinleştirdin. ne yazık ki, postmodernizmin kara deliği, sadece daha fazla kafa karıştıran fikirler üretmekle yetindi ve biz de bu girdapta kaybolduk.
devamını gör...
12.
bilgi bombardımanı ile yaratılan bu sahte gerçekliği kavrayınca anlıyor insan baudrillard’ın ne kastettiğini. bu devirde gerçek bitmiştir arkadaşlar kabul edelim. simülasyon içinde simülasyon yaşarken gerçeği aramak da boşa vakit geçirmektir.
devamını gör...
13.
hakikatin, son 20 senede, muhtemelen tarihte gorulmedigi kadar hizli ve etkin bicimde carpitildigi bir doneme sahitlik ediyoruz. bu yazar, eserinde bize simulasyonla ilgili cesitli ipuclari verse de dunya nufusunun 99%'indan fazlasi uzerinde herhangi bir etki yaratmayacagi malum.
hapishaneden kacisi engellemenin en basit yolu, insanlara hapishanede yasadiklarini unutturmaktir.
hapishaneden kacisi engellemenin en basit yolu, insanlara hapishanede yasadiklarini unutturmaktir.
devamını gör...
14.
bela mı, aşkolsun. kabul, fransız düşünür ve fikir adamlarının (lacan, foucault, baudrillard başta olarak) en büyük derdi fransızca yazmakla kalmayıp, kavramları da kendilerine göre anlamlandırıyor olmaları.
neyse konuyu dağıtmadan yolumuza devam edelim. baudrillard'ın namı simülakra ve simülasyon kavramları ile şahlansa da esasen bu abimiz 68 devrimlerine falan da destek vermiş, fransız komünist partisinin destek vermemesini eleştiren biri. simülakra ve simülasyon adlı kitabına gelene kadar:
1968 - nesnelerin sistemi
1970 - tüketim toplumu: mitleri ve yapıları
1972 - işaretin politik ekonomisi üzerine eleştiri
1973 - üretimin aynası
1976 - sembolik değişim ve ölüm
1977 - foucault'yu unutmak
1978 - sessiz yığınların gölgesinde
1979 - baştan çıkarma
1981 - simüla ve simülakra
adlı kitapları olan bayağı bayağı toştoşlu bir abimiz. sonrasında da bir araba kitap yazıyor. kafayı simülasyonla bozmadan evvel kendisinin derdi, değer eleştirisi bu arada. marx'ın kullanım değeri kavramını eleştirerek başlıyor ve bataille'den öykünerek ihtiyaçların oluşturulan şeyler olduklarını ifade ediyor. yapılan tüm satın almaların, bir anlamda sosyal bir işareti olduğu için (bimden satın almak yerine migrostan almak vb vb) fetişsel bir yanı olduğunu söylüyor ve barthesçı bir biçimde satın alınan ürünlerin, satın alanlar hakkında bir şeyler ifade ettiğini belirtiyor.
ekonomik teoriden medya ve toplu iletişime geçerek kafasını yakmasının dönemleri ise 1980ler. basitçe diyor ki baudrillard reiz modern toplumda gerçeklik ve gerçekliğin tasarımları arasındaki çizgi belirsiz hale gelmiştir. bu düz okuduğunuzda "naalaaka lan" diyeceğiniz, hatta "olum kant bunu zaten kategorilerle koymadı mı, niye akşam akşam delirtiyon beni" diyebileceğiniz bir söylem gibi dursa da işin içine toplu iletişim aygıtlarının girmesi ile anlam kazanan bir söylem.
şöyle bakalım isterseniz. sokakta bir çatışma olsun tamam mı. iki şöför gelsin, ters yol kavgası çıksın - ufak çapta bir bağrışma yaşansın. bak tertemiz, olayın ne olduğu belli - taraflar ve dertleri apaçık di mi? şimdi aynı olaya bir haberci bacağı ekleyelim. akşam haberlerde o olayı "masum vatandaşa ırkçı saldırı" biçiminde görseniz ne düşünürsünüz? bakın olayın "gerçek" haline siz sahipsiniz - ne olduğunu biliyorsunuz, ama "gerçekliğin tasarımı" olan haber sizin ve mahallenizin dışındakiler için "gerçeğin yerine geçiyor". baudrillard'ın bahsetmeye çalıştığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum.
simülakra dediğimiz şey orjinali olmayan ya da artık orjinaline sahip olmayan şeylerin kopyası. gerçekte herhangi bir şeye işaret etmediği için, kendi başına bir gerçeklik oluyor ve hipergerçeklik (hyperreal) haline geliyor ve gerçekliğin yerine geçiyor. simülasyon ise bir gerçek dünya sürecinin veya sisteminin taklidi. baudrillard'ın simülasyon teorisi postmodern kültürün yapay olduğunu söylüyor ama bu yapaylığın hala refere edecek bir gerçekliğe ihtiyacı olduğunu da ifade ediyor.
ek bir örnek daha verelim, 2018'de rusya devlet kanalı "kanal bir"'de arma 3 görüntüleri suriye'deki savaş haberlerinde kullanıldı - 2021'de aynı şeyi hindistandaki bir kanal da yaptı bu arada. ortada olan gerçek bir çatışma varken, bunu simüle eden bir "oyun" gerçeğin yerine geçiyor. işte bu hipergerçeklik: - kendi başına, gerçekteki olan olaya refere etmeden ayakta kalabilen bir "simülakra".
günün sonunda kendi bireysel - tanık olduğumuz - gerçekliğin dışında "gerçek" diye addettiğimiz çoğu şeyin birer simülasyon olduğu gerçeği ile yüzyüzeyiz. dünya toplu iletişim araçları ile küçüldü mü, yoksa tüketimi şekillendirip arttırmak adına daha değişik mit ve masallar anlatmak için yeni bir oyun alanı mı açıldı tartışılır.
bu arada ben şahsen kendisinin cool memories adındaki günlüklerini daha anlaşılır ve okunur buluyorum simülakra ile kıyasla.
okuduğunuz için teşekkürler.
neyse konuyu dağıtmadan yolumuza devam edelim. baudrillard'ın namı simülakra ve simülasyon kavramları ile şahlansa da esasen bu abimiz 68 devrimlerine falan da destek vermiş, fransız komünist partisinin destek vermemesini eleştiren biri. simülakra ve simülasyon adlı kitabına gelene kadar:
1968 - nesnelerin sistemi
1970 - tüketim toplumu: mitleri ve yapıları
1972 - işaretin politik ekonomisi üzerine eleştiri
1973 - üretimin aynası
1976 - sembolik değişim ve ölüm
1977 - foucault'yu unutmak
1978 - sessiz yığınların gölgesinde
1979 - baştan çıkarma
1981 - simüla ve simülakra
adlı kitapları olan bayağı bayağı toştoşlu bir abimiz. sonrasında da bir araba kitap yazıyor. kafayı simülasyonla bozmadan evvel kendisinin derdi, değer eleştirisi bu arada. marx'ın kullanım değeri kavramını eleştirerek başlıyor ve bataille'den öykünerek ihtiyaçların oluşturulan şeyler olduklarını ifade ediyor. yapılan tüm satın almaların, bir anlamda sosyal bir işareti olduğu için (bimden satın almak yerine migrostan almak vb vb) fetişsel bir yanı olduğunu söylüyor ve barthesçı bir biçimde satın alınan ürünlerin, satın alanlar hakkında bir şeyler ifade ettiğini belirtiyor.
ekonomik teoriden medya ve toplu iletişime geçerek kafasını yakmasının dönemleri ise 1980ler. basitçe diyor ki baudrillard reiz modern toplumda gerçeklik ve gerçekliğin tasarımları arasındaki çizgi belirsiz hale gelmiştir. bu düz okuduğunuzda "naalaaka lan" diyeceğiniz, hatta "olum kant bunu zaten kategorilerle koymadı mı, niye akşam akşam delirtiyon beni" diyebileceğiniz bir söylem gibi dursa da işin içine toplu iletişim aygıtlarının girmesi ile anlam kazanan bir söylem.
şöyle bakalım isterseniz. sokakta bir çatışma olsun tamam mı. iki şöför gelsin, ters yol kavgası çıksın - ufak çapta bir bağrışma yaşansın. bak tertemiz, olayın ne olduğu belli - taraflar ve dertleri apaçık di mi? şimdi aynı olaya bir haberci bacağı ekleyelim. akşam haberlerde o olayı "masum vatandaşa ırkçı saldırı" biçiminde görseniz ne düşünürsünüz? bakın olayın "gerçek" haline siz sahipsiniz - ne olduğunu biliyorsunuz, ama "gerçekliğin tasarımı" olan haber sizin ve mahallenizin dışındakiler için "gerçeğin yerine geçiyor". baudrillard'ın bahsetmeye çalıştığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum.
simülakra dediğimiz şey orjinali olmayan ya da artık orjinaline sahip olmayan şeylerin kopyası. gerçekte herhangi bir şeye işaret etmediği için, kendi başına bir gerçeklik oluyor ve hipergerçeklik (hyperreal) haline geliyor ve gerçekliğin yerine geçiyor. simülasyon ise bir gerçek dünya sürecinin veya sisteminin taklidi. baudrillard'ın simülasyon teorisi postmodern kültürün yapay olduğunu söylüyor ama bu yapaylığın hala refere edecek bir gerçekliğe ihtiyacı olduğunu da ifade ediyor.
ek bir örnek daha verelim, 2018'de rusya devlet kanalı "kanal bir"'de arma 3 görüntüleri suriye'deki savaş haberlerinde kullanıldı - 2021'de aynı şeyi hindistandaki bir kanal da yaptı bu arada. ortada olan gerçek bir çatışma varken, bunu simüle eden bir "oyun" gerçeğin yerine geçiyor. işte bu hipergerçeklik: - kendi başına, gerçekteki olan olaya refere etmeden ayakta kalabilen bir "simülakra".
günün sonunda kendi bireysel - tanık olduğumuz - gerçekliğin dışında "gerçek" diye addettiğimiz çoğu şeyin birer simülasyon olduğu gerçeği ile yüzyüzeyiz. dünya toplu iletişim araçları ile küçüldü mü, yoksa tüketimi şekillendirip arttırmak adına daha değişik mit ve masallar anlatmak için yeni bir oyun alanı mı açıldı tartışılır.
bu arada ben şahsen kendisinin cool memories adındaki günlüklerini daha anlaşılır ve okunur buluyorum simülakra ile kıyasla.
okuduğunuz için teşekkürler.
devamını gör...