1.
bir varmış, bir yokmuş. allah'ın kulu çokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, ak sakal, sari sakal, berber elinden yeni çıkmış kırkılmış yok sakal, kasap olsam sallayamam satırı, nalbant olsam nallayamam katırı, hamama girsem sorarım natırı, nadan olan bilmez ahbap hatırı.*
dereden geldim, sandığa girdim. bir de ne göreyim, köşede bir hanım oturuyor. şöyle ettim, böyle ettim, yüzüne baktım, hanım yerinden kalktı. çıktık birlikte yola ne sağa baktık ne sola. gide gide kaf dağının ardına geldik ki ne ileri gidilir ne geri, sana bir masal anlatayım gel beri. **
düşünün şimdi! böyle yaşayan bütün masal kahramanlarının gerçek olduğunu. istisnasız hepsinin gerçek olduğunu düşünün. sinbad da gerçek, yakışıklı prens de (bütün hikayelerdeki bütün yakışıklı prenslerin tek kişi olduğunu düşünün) pamuk prenses de gerçek ve tabi ki duyguların en gerçeği olan korkunun tecessüm etmiş hali büyük kötü kurt da gerçek. gerçekten de üfleyip püfleyip evleri uçurabiliyor hatta ev sahiplerinin başına yıkabiliyor. bir de alın bu kahramanları, sürgün edin ve new york'ta kendi hallerinde bir mahallede yaşatın. o mahallenin adını da masalkent koyun. alın size nur topu gibi “masallar”, bill willingham uzunca bir süre boyunca yazdı. toplam yüz elli fasikül olarak on üç yılda yaratıldı. sonrasında bu fasiküller yirmi iki ayrı ciltte toplandı. sonra yan seriler olsun, bilgisayar oyunu olsun*, romanlar olsun koskoca bir masallar (fables) evreni yaratıldı. arkabahçe yayıncılık ilk on bir kitabı çevirip bastı. toplam yetmiş beş fasikülü konu ediniyor. kendi içinde bir başlangıcı bir finali var o sebeple okumak isteyenler hiç endişe etmesinler.
ana hikayemiz katlanarak gidiyor. lahana tarzı* bir hikaye anlatımına sahip. karakterlerin hepsini önceden bildiğimiz için girizgah ile onla bunla uğraşmıyor. direkt in medias res. hikaye anlatımı olarak dönemin paradigmasını belirleyen ve kendinden önceki paradigmaları yıkan çizgi romanlardan. tabi ki bu konuda çok başarılı vertigo ((gbkz: sandman), swamp thing vs…) tarafından basıldı. artık vertigo yok malûmunuz o yüzden #151 ve sonrası dc black label’dan çıkıyor. doğru duydunuz laf arasında hiç önemi yokmuş gibi söyleyiverdim. on üç yıl süren seri ara verdiği yıllardan sonra dc’den çıkıyor. hatta bigby vs batman diye 6 fasiküllük bir macera bile basıldı. en sevdiğim iki kurgusal dedektifin karşı karşıya gelmesi de harikaydı ama şimdiden uyarayım eğer yüz elli fasikülü de okumadan bu macerayı okursanız feci dozda büyübozana* maruz kalırsınız.
birçok farklı çizeri bünyesinde barındırsa da ana çizerimiz mark buckingham. çizimler amerikan çizgi roman dünyasından alışık olduğumuz kadar cafcikli çizimler değil. sandman, watchmen, hellblazer gibi ikonik diyebileceğim bir çizgisi de yok. ortalamanın üstünde çizimleri var ancak bölüm aralarındaki o illüstrasyonlar nedir? çizimler ne kadar sıradansa bu illüstrasyonlar da o kadar sıradışı ve masalsı. aşağıya rastgele birisini bırakıyorum, art deco esintilerini hissedebilirsiniz.
diyaloglar çok iyi değil hatta yukarıda adı geçen serilerin yanında oldukça sıradan ancak her masal gibi bu masalların da her bir sözü bir ders niteliğinde. aile ilişkilerinden, savaş diplomasisine (masalkent yakinen tanık olduğumuz bir ülkeyi kendine referans alır) oradan casusluğa oradan iktidar sorgulamasına… ne ararsınız var. bunları da tek tek ciltlerin başlıklarında inceleyeceğim. şimdilik en zararsız büyübozanımı buraya bırakayım: eğer masallara şans verirseniz, çıktığınız en keyifli yolculuklardan biri olacak.
devamını gör...
2.
bir zamanlar, bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir şehrinde, yoklukta gideri olan bir prenses yaşarmış.
başka prensesler gibi baloya gitmeyen, sabah akşam gününü eski el yazması kitaplarla geçiren bir prensesmiş bu.
gel zaman git zaman canı çok sıkılmış. sarayda aldığı dikiş nakış eğitimlerinde de başarısız olunca, kendine yeni bir meşgale aramaya başlamış.
aslında prensesin saray dışına çıkması yasakmış ama o gizli gizli çıkar, dolanırmış. bir gün yine sarayın etrafında dolanırken bir ağacın dibinde oturan yaşlı bir kadına rastlamış.
yaşlı kadın bir yandan elindeki ufak topları önüne atar bir yandan da kendi kendine konuşurmuş.
prenses yavaşça kadına yaklaşmış ve onu saygıyla selamlamış. yaşlı kadın kafasını kaldırmış ve gülümsemiş.
prenses "beni affedin sizi bir süredir izliyorum ama ne yaptığınızı anlamadım" demiş.
yaşlı kadın elindeki minik topları prensese göstererek, "bakla falı bakarım beya, atasın üç beş kopik sana da bakayım" demiş.
"fal mı, bana da öğretsenize ne olur" diye yalvarmış prenses.
"aydi oradan burası benim muhit, üreteyim de alasın elimden işimi" diye terslemiş.
prenses ona sadece canı sıkıldığı için öğrenmek istediğini ve aslında ilerideki sarayda yaşadığını, bu işi istese de yapamayacağını söylemiş.
yaşlı kadın bunları öğrenince ikna olmuş. bütün bildiklerini ona öğretmiş.
bir gün prenses yanında iki kişiyle gelip kadını öldürtmüş ve o günden sonra mutlu bir şekilde hayatının sonuna kadar bakla falı bakmış.
prens mi? o başka bir ülkedeki başka bir sarayın olağanüstü güzel prensesiyle evlenmiş.
zaten size kim bu öyküde prens var dedi ki?
başka prensesler gibi baloya gitmeyen, sabah akşam gününü eski el yazması kitaplarla geçiren bir prensesmiş bu.
gel zaman git zaman canı çok sıkılmış. sarayda aldığı dikiş nakış eğitimlerinde de başarısız olunca, kendine yeni bir meşgale aramaya başlamış.
aslında prensesin saray dışına çıkması yasakmış ama o gizli gizli çıkar, dolanırmış. bir gün yine sarayın etrafında dolanırken bir ağacın dibinde oturan yaşlı bir kadına rastlamış.
yaşlı kadın bir yandan elindeki ufak topları önüne atar bir yandan da kendi kendine konuşurmuş.
prenses yavaşça kadına yaklaşmış ve onu saygıyla selamlamış. yaşlı kadın kafasını kaldırmış ve gülümsemiş.
prenses "beni affedin sizi bir süredir izliyorum ama ne yaptığınızı anlamadım" demiş.
yaşlı kadın elindeki minik topları prensese göstererek, "bakla falı bakarım beya, atasın üç beş kopik sana da bakayım" demiş.
"fal mı, bana da öğretsenize ne olur" diye yalvarmış prenses.
"aydi oradan burası benim muhit, üreteyim de alasın elimden işimi" diye terslemiş.
prenses ona sadece canı sıkıldığı için öğrenmek istediğini ve aslında ilerideki sarayda yaşadığını, bu işi istese de yapamayacağını söylemiş.
yaşlı kadın bunları öğrenince ikna olmuş. bütün bildiklerini ona öğretmiş.
bir gün prenses yanında iki kişiyle gelip kadını öldürtmüş ve o günden sonra mutlu bir şekilde hayatının sonuna kadar bakla falı bakmış.
prens mi? o başka bir ülkedeki başka bir sarayın olağanüstü güzel prensesiyle evlenmiş.
zaten size kim bu öyküde prens var dedi ki?
devamını gör...
3.
hadi biz çocukken bu masalları anlamadan dinliyorduk, okuyorduk. siz sevgili büyüklerimiz hiç mi düşünmediniz? "kırmızı başlıklı kız ne işi var tek başına ormanda? rapunzel madem o kadar saçı var niye kuleden inmek için kullanmadı da adamı yukarı çekiyor o saçlarıyla? pamuk prenses neden yedi adamla aynı evde yaşıyor? kül kedisi ne yapsın kendisini ayakkabıdan tanıyan adamı?"
devamını gör...