ölmekten değil yaşamaktan korkmak
başlık "makinist" tarafından 11.01.2021 00:15 tarihinde açılmıştır.
1.
ölüm ile ne zaman tanıştı ilk insan.
uyuduğunu sanığı arkadaşı bir daha uyanmadığında mı.
yoksa yüksekten düşen bir arkadaşı bir daha ayağa kalkmadığında mı. gerçekten bilebilir miyiz bunu.
peki ya ölüm korkusu ile ne zaman tanıştı. bunu bilebilir miyiz.
evet, tabi ki biliriz.
ölüm korkusu bizim yaradılış gereği beynimize işlenmiştir. hayatta kalma güdüsünün bir parçasıdır bu.
beden hayatta kalmaya programlıdır ve tehlikeli durumlarda kontrolü sürüngen beyin devralır. adrenalin salgılanmaya başlanır.
bazı vahşi hayvanlara verdiğimiz, bazı doğal afet durumlarına verdiğimiz refleks benzeri tepkiler bunun kanıtıdır.
insanoğlu varoluş gereği bir şekilde yaşamını sürdürmek ister ve istemsiz de olsa ölümden korkar.
peki bu kadar tutku ile bağlı olduğumuz yaşamdan, yaşamaktan ne zaman korkar olduk.
bu bizim doğamızın dışında bir davranıştır.
insan hayatta kalmak için avlanır, eker biçer, koşar, göç eder, savaşır ve sevişir.
günümüzde ki insan ise similasyona doğmuştur. kendi balonunun içinde yaşamaktadır. çünkü orası rahattır, güvenlidir.
balonun dışarısındaki dünya ise büyük ve korkutucudur.
normalde korku durumunda salgılanması gereken adrenalin alışılmışın dışına çıkıldığında da salğılanmaya başlar. heyecanlanır, panikler, önce avuç içleri sonra bütün vücudu terlemeye başlar, kaygılanmaya başlar. "ya huzurum kaçarsa", " ya terk ederse", "ya düzenim bozulursa", "ya benim kadar sevmezse", " ya başarısız olursam", "ya balonum patlarsa".
bir an önce o ufacık, sıcacık balonuna dönmek ister.
ve bu onun suçu değildir aslında. toplum mühendisleri ve pazarlamacıların emeğidir bu post modernist yapı.
yaşamaktan işte bunun için korkar insan. kendisi için oluşturulmuş balonun dışarısına çıkar ise başına kötü şeylerin gelebilme olasılığıdır aslında korkusunun sebebi.
kısacası yine hayatta kalma dürtüsüdür, ölüm korkusudur insanın yaşamaktan korkmasının sebebi.
yaşamak risk alanların işi.
uyuduğunu sanığı arkadaşı bir daha uyanmadığında mı.
yoksa yüksekten düşen bir arkadaşı bir daha ayağa kalkmadığında mı. gerçekten bilebilir miyiz bunu.
peki ya ölüm korkusu ile ne zaman tanıştı. bunu bilebilir miyiz.
evet, tabi ki biliriz.
ölüm korkusu bizim yaradılış gereği beynimize işlenmiştir. hayatta kalma güdüsünün bir parçasıdır bu.
beden hayatta kalmaya programlıdır ve tehlikeli durumlarda kontrolü sürüngen beyin devralır. adrenalin salgılanmaya başlanır.
bazı vahşi hayvanlara verdiğimiz, bazı doğal afet durumlarına verdiğimiz refleks benzeri tepkiler bunun kanıtıdır.
insanoğlu varoluş gereği bir şekilde yaşamını sürdürmek ister ve istemsiz de olsa ölümden korkar.
peki bu kadar tutku ile bağlı olduğumuz yaşamdan, yaşamaktan ne zaman korkar olduk.
bu bizim doğamızın dışında bir davranıştır.
insan hayatta kalmak için avlanır, eker biçer, koşar, göç eder, savaşır ve sevişir.
günümüzde ki insan ise similasyona doğmuştur. kendi balonunun içinde yaşamaktadır. çünkü orası rahattır, güvenlidir.
balonun dışarısındaki dünya ise büyük ve korkutucudur.
normalde korku durumunda salgılanması gereken adrenalin alışılmışın dışına çıkıldığında da salğılanmaya başlar. heyecanlanır, panikler, önce avuç içleri sonra bütün vücudu terlemeye başlar, kaygılanmaya başlar. "ya huzurum kaçarsa", " ya terk ederse", "ya düzenim bozulursa", "ya benim kadar sevmezse", " ya başarısız olursam", "ya balonum patlarsa".
bir an önce o ufacık, sıcacık balonuna dönmek ister.
ve bu onun suçu değildir aslında. toplum mühendisleri ve pazarlamacıların emeğidir bu post modernist yapı.
yaşamaktan işte bunun için korkar insan. kendisi için oluşturulmuş balonun dışarısına çıkar ise başına kötü şeylerin gelebilme olasılığıdır aslında korkusunun sebebi.
kısacası yine hayatta kalma dürtüsüdür, ölüm korkusudur insanın yaşamaktan korkmasının sebebi.
yaşamak risk alanların işi.
devamını gör...
2.
yaşarken başka birine dönüşüp aynaya baktığımda kendimi tanıyamamaktan,düştüğümde ayağa kalkacak gücü kendimde bulamamaktan korkuyorum.
devamını gör...
3.
yaşamanın gerektirdiği çabayı ölümde görememektir.
devamını gör...
4.
çünkü biri anlık, öbürü ömürlüktür.
içinde ejderha olduğunu bildiğin bir kuyuya inmek korkutmaz da içinde ne olduğunu bilmediğin kuyu korkutur. işte o kuyu yaşamdır.
içinde ejderha olduğunu bildiğin bir kuyuya inmek korkutmaz da içinde ne olduğunu bilmediğin kuyu korkutur. işte o kuyu yaşamdır.
devamını gör...
5.
hayatta çok ses var. toplumdan gelen sesler bir süre sonra iç sesin haline dönüşüyor ve konuşan kim, bu fikirler kimin; bunların ayırdı zor oluyor. ayırt etme gereği de duymuyor insan. sürekli konuşan seslerin eşliğinde sürdürmeye çalıştığımız bir hayat var. sadece sürdürmek de değil derdimiz, biraz da yaşamak. güvenlik isteği ile birleşen rutinlerimiz de bu yüzden bunalıma sebep oluyor bir süre sonra, yaşamıyoruz.
e hadi diyor insan kendine, yaşayayım o zaman. ama sesler var hevesleri boğan.
bu sesler eşliğinde de yaşamak zorlaşıyor, insanı korkutuyor.
ölmekse kolay, geride kalanları ilgilendiriyor artık. yoksun çünkü. hatta bu yok olma hali korkutmaktan ziyade gücüne gidebilir, seslerle yaşadın çünkü. seslere rağmen yaşadın çünkü. ancak artık yoksun, dünya da senden yoksun.
e hadi diyor insan kendine, yaşayayım o zaman. ama sesler var hevesleri boğan.
bu sesler eşliğinde de yaşamak zorlaşıyor, insanı korkutuyor.
ölmekse kolay, geride kalanları ilgilendiriyor artık. yoksun çünkü. hatta bu yok olma hali korkutmaktan ziyade gücüne gidebilir, seslerle yaşadın çünkü. seslere rağmen yaşadın çünkü. ancak artık yoksun, dünya da senden yoksun.
devamını gör...
6.
korkacak bir şey buluruz biz ölsek bile yine buluruz korkacak bir şey.
devamını gör...
7.
melankoli, çaresizlik hissi, yalnızlık korkusu. hikayeyi bir de tersinden bakalım. tebriz in güneşin ın dediği gibi; “hayatım alt üst oldu diye dövünme. nereden biliyorsun altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
yaşamak değil senin korkun, gönlünce yaşayamamak. peki bunun için ne verdin. ne ektin sana ayrılan sürede hayatına. hazır mı gelecek zannettin herşeyi önüne? yemeyip yedirecek miydi sana insanlar.
ölmekten de korkmalısın çünkü ardında bırakmadığın ayak izin silinip gider. hiç var olmamış olmak ne kadar acı. anılmamak, tanınmamak, bahsedilmemek.
yalnızlıksa derdin, bil ki aslında insan en çok yalnızken huzurlu ve üretkendir. kimseden beklentisiz yaşayan birini kimse kıramaz, dökemez ve yenemez
yaşamak değil senin korkun, gönlünce yaşayamamak. peki bunun için ne verdin. ne ektin sana ayrılan sürede hayatına. hazır mı gelecek zannettin herşeyi önüne? yemeyip yedirecek miydi sana insanlar.
ölmekten de korkmalısın çünkü ardında bırakmadığın ayak izin silinip gider. hiç var olmamış olmak ne kadar acı. anılmamak, tanınmamak, bahsedilmemek.
yalnızlıksa derdin, bil ki aslında insan en çok yalnızken huzurlu ve üretkendir. kimseden beklentisiz yaşayan birini kimse kıramaz, dökemez ve yenemez
devamını gör...
8.
ölmekten niye korkayım ki?
bence öldükten sonrası kocaman bir karanlık, öteki dünya falan hepsi hikaye.
ama asıl olan mevzu yaşamak;
her gün sırtında taşımak zorunda olduğun bir ton yük, üstelik sisifof gibi, taşımanın bir anlamı da yok. sürekli başa dönüyorsun.
bunun yanında dünya kadar insana anlatmak zorunda olduğun bir sürü laf; dinleyen, anlayan hiç kimse yok.
ve de yaşamak zorunda kaldığın uzuun bir hayat.
korkulmayacak gibi değil gerçekten.
bence öldükten sonrası kocaman bir karanlık, öteki dünya falan hepsi hikaye.
ama asıl olan mevzu yaşamak;
her gün sırtında taşımak zorunda olduğun bir ton yük, üstelik sisifof gibi, taşımanın bir anlamı da yok. sürekli başa dönüyorsun.
bunun yanında dünya kadar insana anlatmak zorunda olduğun bir sürü laf; dinleyen, anlayan hiç kimse yok.
ve de yaşamak zorunda kaldığın uzuun bir hayat.
korkulmayacak gibi değil gerçekten.
devamını gör...