önce marksizm'in tanımından başlayalım herkesin anlayabileceği bir dilden.
marksizm, 19. yüzyılda yaşamış alman filozofları karl marx ve friedrich engels tarafından ortaya çıkarılmış,özellikle de toplumsal sınıf ilişkilerini, sosyal çatışmaları materyalist bir bakış açısıyla yorumlayan sosyoekonomik bir analiz yöntemidir.
karl marx, temelini attığı bu düşünce, işçi sınıfının kapitalist düzenden kurtuluşunu hedeflemiştir. sömürünün sona ermesi için, milliyetine, derisinin rengine ya da dinsel inançlarına bakmaksızın her ilerici insanın mücadeleye katılması gerektiğini düşünmüştür.
marks'a göre öncelik kapitalizm ile mücadeledir ve din ise kişisel bir sorundur.
fakat marksizm egemen sınıf için bir tehlikeydi ve marksistler halkın gözünde din düşmanı olarak gösterilmeliydi. bu yüzden ''din halkın afyonudur'' sözü ön plana çıkarıldı. aslında durum hiçte öyle değildi. marks, ''dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dışa vurumu ve bir başka ölçüde de gerçek üzüntüye karşı protesto oluyor. din ezilen insanın içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, tinin [ruhun] dışlandığı toplumsal koşulların tinini oluşturuyor. din, halkın afyonunu oluşturuyor.” demişti. bu sözü söylerken dinin acıları dindiren bir afyon olduğunu söylüyordu aslında.
marksizm'i uygulamaya geçiren lenin ise ''bizler işçi örgütlerinin tüm ayrım çizgilerinin –dinsel, ulusal, dilsel veya ırksal– ötesinde birliği için mücadele ederiz. görevimiz tüm ezilenleri ve sömürülenleri burjuvaziye karşı tek bir ordu içinde birleştirmektir. işçilerin dinsel inançlarına karşı yapılan en küçük hakaretin dahi kesinlikle karşısındayız.” ( işçi partisinin din karşısında tutumu) der.
hatta lenin, iç savaşın sonlarına doğru 1921’de şu uyarıda bulunuyordu: “herhangi bir milliyetin bizim halka dinî inançlarından dolayı baskı yaptığımızı düşünmesine ve düşmanlarımızın böyle söylemesine zemin hazırlayacak her türlü davranıştan kesinlikle kaçının.”
marksizm'in din üzerine yorumu böyle iken ülkemizde neden durum farklı?
türkiye'de burjuvazinin statükocu kanadı, kendi hegemonyasını korumak için tüm toplumu şeriat geldi gelecek paranoyasına sevk etmeye, laikçilik/şeriatçılık ekseninde bölmeye çalışılıyor. gerçi islami hareketlerin 80 darbesinden bu yana türkiye’de de güç kazandığı bir gerçek olsa da, şeriatın gelme ihtimali bile yok bu ülkede. fakat 2001 den yana ülke yönetimini elinde bulunduran siyasi islam,farklı mezheplerden olanlara, kendisi gibi düşünmeyenlere, ülkenin kurucularına, geziye katılan kadınlara, sanatçılara düşman oldular. iktidarı ele geçirdikleri andan itibaren kadrolaştılar,cumhuriyetin bütün kurumlarına el koydular ya da kapattılar. bunlara, alnı secdeye değiyor, dinine bağlı, dindar müslüman diyerek oy verenleri yanılttılar bunlar dindar değil kindardı çünkü. özellikle bize 15 temmuz'u yaşatanlar alnı secdeye gelenler değil miydi? üstelik beraber çıktıkları bu yolda önce fetö'yü sonra sarraf'ı satmadılar mı? tarikatların pisliklerini ört pas etmeye çalışanlarda bunlar değil mi?
durum böyle olunca ister komünist, ister marksist, ister leninist olun ortada, ezilen sömürülen, hakkı yenen bir gurup varsa ve özellikle ülkenin geleceği tehlike altında ise sessiz kalmak imkansız gibi görünüyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"marksizm ve dinler" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim