yazar : gustave flaubert
yayım yılı : 1856
kendisine son derece aşık charles ile olan evliliğinde beklediğini bulamayan, aşkı okuduğu kitaplardaki haliyle başkalarında arayan ancak bulamayan, sonunda çıkmaza giren bir kadın madam bovary. hırsın, nefretin, umudun ve doyumsuzluğun bir kadında bir araya gelmesi ve yaşadıklarının sonuçlarını okuyoruz kitapta.
yayım yılı : 1856
kendisine son derece aşık charles ile olan evliliğinde beklediğini bulamayan, aşkı okuduğu kitaplardaki haliyle başkalarında arayan ancak bulamayan, sonunda çıkmaza giren bir kadın madam bovary. hırsın, nefretin, umudun ve doyumsuzluğun bir kadında bir araya gelmesi ve yaşadıklarının sonuçlarını okuyoruz kitapta.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "unnecessary" tarafından 31.03.2021 21:45 tarihinde açılmıştır.
1.
kendi tanımımı yazmadan önce ilk tanımın sallamasyon olduğunu söylemek isterim.
gustave flaubert tarafından yazılmış ve en sevdiğim kitap karakterlerinden birisini 'emma bovary'i ' anlattığı kitaptır.
madame bovary sakin, sorgulamayan kendisini seven monoton bir doktorla evlidir. oysa kendisi ihtiraslı sürekli heyecan tutku arayan bir kadındır. madam bovary kocasını aldattığı için ahlaksız kadın konumunda bir kadındır aynı zamanda. bu konuda bir şey söylemek istemiyorum herkes kafasında istediği yere koyabilir. ama flaubert ona ahklaksız kadın gözüyle bakmamamız için kitaba şöyle bir kısımı da eklemiş. (bundan sonrası eser miktarda spoiler içermektedir)
--! spoiler !--
noter ya da ona benzer birisiydi pek emin olamadım şimdi borcuna karşılık ona kendisi ile birlikte olması teklifinde bulunmuştu emma bu ahlaksız teklifi reddetmişti. emma ahlaksız bir kadın olsaydı bunu reddeder miydi ?
zaten kitabin sonlarinda emma mutsuzluğunda kimsenin suçunun olmadığını söylemişti. madam bovary benim en sevdiğim unutamayacağım kitap karakterlerinden birisidir muhakkak.
asla aradigini bulamamış emma'nın mutsuz hayatı ve emma için umutsuzca çırpınan charles'in acılı hayatı.
--! spoiler !--
gustave flaubert tarafından yazılmış ve en sevdiğim kitap karakterlerinden birisini 'emma bovary'i ' anlattığı kitaptır.
madame bovary sakin, sorgulamayan kendisini seven monoton bir doktorla evlidir. oysa kendisi ihtiraslı sürekli heyecan tutku arayan bir kadındır. madam bovary kocasını aldattığı için ahlaksız kadın konumunda bir kadındır aynı zamanda. bu konuda bir şey söylemek istemiyorum herkes kafasında istediği yere koyabilir. ama flaubert ona ahklaksız kadın gözüyle bakmamamız için kitaba şöyle bir kısımı da eklemiş. (bundan sonrası eser miktarda spoiler içermektedir)
--! spoiler !--
noter ya da ona benzer birisiydi pek emin olamadım şimdi borcuna karşılık ona kendisi ile birlikte olması teklifinde bulunmuştu emma bu ahlaksız teklifi reddetmişti. emma ahlaksız bir kadın olsaydı bunu reddeder miydi ?
zaten kitabin sonlarinda emma mutsuzluğunda kimsenin suçunun olmadığını söylemişti. madam bovary benim en sevdiğim unutamayacağım kitap karakterlerinden birisidir muhakkak.
asla aradigini bulamamış emma'nın mutsuz hayatı ve emma için umutsuzca çırpınan charles'in acılı hayatı.
--! spoiler !--
devamını gör...
2.
ilk çağdaş realist romandır. romanda tamahkar ve duyguları içerisinde kaybolmuş macera ve aşk arayan bir kadının hayatını okuyoruz da denebilir. aşk için yapmadığı iş çevirmediği dümen kalmamıştır en sonunda arsenike elini daldırmış ve intihar etmiştir. bovarizm akımının doğmasına da yine bu roman neden olmuştur.
devamını gör...
3.
fransız edebiyatında madam bovary (1856), rus edebiyatında anna karenina (1877) ve türk edebiyatında aşk-ı memnu (1899) eserleri eş temalı yazıtlardır. üç romanda da üç kadının -emma bovary, anna karenina, bihter- yasak aşkı anlatılır.
devamını gör...
4.
gustave flaubert'in başyapıtıdır.bir dizi mutsuz aşk hikayesinden sonra intihar eden bir kasaba doktorunun karısını konu alan, psikolojik gerçekçiliği anlatan roman'ıdır.
devamını gör...
5.
anna karenina kadar ağır piskolojik darbeler içermese de, anna karenina çakması diyebileceğim gustave flaubert romanıdır.
anna da, emma da çocuklarını bir köşeye itip haz peşinde koşan kadınlar. ikisinin de sonu ibretlik.
oysa bilirkişimiz, medar-ı iftiharımız müge anlı ne güzel söylemiş zamanında, “çocuklu kadının özel hayatı olmaz!” diye. eminim sevgili müge bu iki romanı da okumuştur.
anna da, emma da çocuklarını bir köşeye itip haz peşinde koşan kadınlar. ikisinin de sonu ibretlik.
oysa bilirkişimiz, medar-ı iftiharımız müge anlı ne güzel söylemiş zamanında, “çocuklu kadının özel hayatı olmaz!” diye. eminim sevgili müge bu iki romanı da okumuştur.
devamını gör...
6.
madam bovary ya da emma kim umut ışığı verirse onun peşinden gider,kocasından bunu göremez.charles karakter olarak emma'yı taşıyamadığından çaresiz emma taşrada dedikodulara söylentilere inat aşk rüzgarında savrulup durur kendini aldatıp durur.
devamını gör...
7.
temelinde hayal ve duyguların hakikat ve sağduyu karşısında yenilişini anlatan bir flaubert eseri. emma bovary adlı kadının taşra yaşamından bunalıp düşlediği romantik bir hayat arayışına girmesi ve bu yolda yaşadıkları konu ediliyor. (kültürlü ortamlarda bu kitabı bilmeyenlerin adam yerine konmadığı rivayet edilir)
devamını gör...
8.
emma bovary, anna karenina ve bihter ziyagil sıklıkla birbirine benzetiliyor. emma ve bihter kocalarından gizli yasak aşk yaşarken, anna ise bu durumu kocasına açık yüreklilikle açıklamıştır. emma ve bihter suçluluk duygusuyla intihar ederken, güzelim anna artık eskisi gibi sevilmediğini, aşkını kaybettiğini düşünerek aşkı için intihar etmiştir.
devamını gör...
9.
jane*, alelacele kaçmak için hızlıca ilerlerken şöyle bir dönüp arkasına baktığında ve o devasa köşkü tam karşısında, puslu bir havada bütün ihtişamıyla gördüğünde; onu bekleyen rahat, muhteşem, sevdiği adamla peri masalı gibi olacak hayatı reddetmenin verdiği üzüntüyle ancak çok şiddetli bir kadınlık gururuyla bakar. emma*, romanın sonlarına doğru, hayatındaki acı boşluğu, kendini çılgın gibi kitaplara, müziğe, sanata vermesine sebep olan ama yine de dolduramadığı; yalnızlığını dolduracağını düşündüğü erkek tarafından reddedildikten sonra evden uzaklaşırken döner ve şöyle son bir kez, ihtişamlı eve bakar.
bu iki kadından ilki, feminizm şaheseri olan eserde, okuyan bir erkeği kendisine hayran bırakacak kadar muhteşem bir karakteri size anlatır; kadın gururunu size bir kadın gözünden* anlatırken ikincisinde erkek olan flaubert bir kadının mahkum gurursuzluğunu, mecburi gurursuzluğunu ve arayışların sonuçsuz kaldığını bir erkek gözüyle ve emma üzerinden anlatır. ikisi de öyle romanlardır ki yakın zamanda değil uzak zamanlarda dahi okunsalar birbirleri ile olan yakınlıkları hissedilir.
jane, atticus'un kızının* büyümüş hali iken - ki baba eksikliği ile büyüyen jane'in çaresizliği ile babası tarafından olağanüstü yetiştirilen scout'un farkını jane eyre başlığında işleyeceğim - emma ise hiçbir zaman kendini önplana koy(a)mayan, kimi zaman geçici kimi zaman uzun soluklu ihtirasları ve tutkuları için mücadele verip kendini önemsemeyen birisi. önünde sonunda yaşadığı kaçınılmaz son zannedildiği gibi bir acıyı değil bir kurtuluşu temsil eder.
emma kendini, içinde bulduğu kimsesizlik, hiç olmayan insanın ve olmayacak, olamayacak insanın özlemi ile mahvederken jane ise o insanı bulmuşken tamamen kadınlık şerefi ve gururu üzerinden ilerleyip kendi kaderini, bilerek ve isteyerek gururu için bozmanın sonuçları ile yaşar. emma, evli olmasına rağmen, onu dansa kaldıran genç ve zengin adamla hiç düşünmeden kaçabilecek kadar hayatın gerçeklerinden uzaktır. sonuçlarını da jane'in aksi yönde şekillenerek şiddetli şekilde yaşar.
türünün nadir örneklerinden olan kitapların anları unutulmazdır. "en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir." sözünün resmi romanlarından birisidir. bu kitaptaki en göze hoş gelen manzara; yazarın emma'nın romantizm, heyecan, arzu, zevk, bastırılmış bütün duygularını(ya da bu duygulara olan ihtiyacını) yalnızca 2-3 sayfada, yatakhanesinde oluşturduğu hayallerinde anlatmasıdır. ne güzeldir ki, bunu yapan bir erkek, romanda yaşayan ise kadındır.
fransız yazarların en nefis şekilde yaptıkları şey, rus yazarların çok iyi kotardıkları insan anlatımı, insan tasvirinin yanında romantizmi, arzuyu, düşü yansıtma yeteneğidir. rus yazarlar sizi kitabı okurken derin bir iç geçirme ve dram haline sokarken fransız yazarlar işi romantizme döktükleri anda sizi cinselliği yeni keşfetmiş, karşı cinsin kimyasını ve ona karşı olan istekleri yeni filizlenmeye başlamış 16-20 yaşlarınıza götürürler. belki de bu yüzdendir ki, bu klasikleri en iyi okuma yaşları bu yaşların çoktan geçip gittiği 25-26 yaşlar ve sonrasıdır. keşfedilmemiş şeyleri size göstermesinden daha çok, zaten keşfettiğiniz arzuların tekrarı ve yeniden hissedilmesidir buradaki güzellik.
satırları okurken emma'nın o saf arzusu, sizdeki geçmiş arzuları ve kalp atışlarınızı hatırlatır ki kendinize de ayna tutulmasını sağlayan bu durum nefistir. emma'nın romanın devamında karşı karşıya kaldıklarının ondaki etkisini göstermek isteyen yazar, bunu tıpkı bronté, dickens gibi yapar. son sayfaların vurucu olması için en ufak duygu değişimlerine ve ana karakterin derinliğine çok özen gösterir. sonraki sayfalarda yaşadıklarına şahit olduğumuz emma, kitap okurken yaşadığı düşleri bize de çok iyi yaşatmış olur. kısadır bu kitap, fakat özellikle kilise ayrıntıları ve dogmaların bireye olan yansımalarını inceden bize sunan flaubert'in neden, dostoyevski'nin karamazov kardeşler eserinde ondan ilham aldığını, rus yazarları üzerindeki fransız edebi etkilerini de gösterir. dostoyevski'ye ilham olan kitaplardan en önde gelenlerden birisinin bovary olması, karamazov kardeşler ve madame bovary arasındaki, yukarıda biraz değindiğim bireyin dogmalardan etkilenmesi temasını destekler.
bu iki kadından ilki, feminizm şaheseri olan eserde, okuyan bir erkeği kendisine hayran bırakacak kadar muhteşem bir karakteri size anlatır; kadın gururunu size bir kadın gözünden* anlatırken ikincisinde erkek olan flaubert bir kadının mahkum gurursuzluğunu, mecburi gurursuzluğunu ve arayışların sonuçsuz kaldığını bir erkek gözüyle ve emma üzerinden anlatır. ikisi de öyle romanlardır ki yakın zamanda değil uzak zamanlarda dahi okunsalar birbirleri ile olan yakınlıkları hissedilir.
jane, atticus'un kızının* büyümüş hali iken - ki baba eksikliği ile büyüyen jane'in çaresizliği ile babası tarafından olağanüstü yetiştirilen scout'un farkını jane eyre başlığında işleyeceğim - emma ise hiçbir zaman kendini önplana koy(a)mayan, kimi zaman geçici kimi zaman uzun soluklu ihtirasları ve tutkuları için mücadele verip kendini önemsemeyen birisi. önünde sonunda yaşadığı kaçınılmaz son zannedildiği gibi bir acıyı değil bir kurtuluşu temsil eder.
emma kendini, içinde bulduğu kimsesizlik, hiç olmayan insanın ve olmayacak, olamayacak insanın özlemi ile mahvederken jane ise o insanı bulmuşken tamamen kadınlık şerefi ve gururu üzerinden ilerleyip kendi kaderini, bilerek ve isteyerek gururu için bozmanın sonuçları ile yaşar. emma, evli olmasına rağmen, onu dansa kaldıran genç ve zengin adamla hiç düşünmeden kaçabilecek kadar hayatın gerçeklerinden uzaktır. sonuçlarını da jane'in aksi yönde şekillenerek şiddetli şekilde yaşar.
türünün nadir örneklerinden olan kitapların anları unutulmazdır. "en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir." sözünün resmi romanlarından birisidir. bu kitaptaki en göze hoş gelen manzara; yazarın emma'nın romantizm, heyecan, arzu, zevk, bastırılmış bütün duygularını(ya da bu duygulara olan ihtiyacını) yalnızca 2-3 sayfada, yatakhanesinde oluşturduğu hayallerinde anlatmasıdır. ne güzeldir ki, bunu yapan bir erkek, romanda yaşayan ise kadındır.
fransız yazarların en nefis şekilde yaptıkları şey, rus yazarların çok iyi kotardıkları insan anlatımı, insan tasvirinin yanında romantizmi, arzuyu, düşü yansıtma yeteneğidir. rus yazarlar sizi kitabı okurken derin bir iç geçirme ve dram haline sokarken fransız yazarlar işi romantizme döktükleri anda sizi cinselliği yeni keşfetmiş, karşı cinsin kimyasını ve ona karşı olan istekleri yeni filizlenmeye başlamış 16-20 yaşlarınıza götürürler. belki de bu yüzdendir ki, bu klasikleri en iyi okuma yaşları bu yaşların çoktan geçip gittiği 25-26 yaşlar ve sonrasıdır. keşfedilmemiş şeyleri size göstermesinden daha çok, zaten keşfettiğiniz arzuların tekrarı ve yeniden hissedilmesidir buradaki güzellik.
satırları okurken emma'nın o saf arzusu, sizdeki geçmiş arzuları ve kalp atışlarınızı hatırlatır ki kendinize de ayna tutulmasını sağlayan bu durum nefistir. emma'nın romanın devamında karşı karşıya kaldıklarının ondaki etkisini göstermek isteyen yazar, bunu tıpkı bronté, dickens gibi yapar. son sayfaların vurucu olması için en ufak duygu değişimlerine ve ana karakterin derinliğine çok özen gösterir. sonraki sayfalarda yaşadıklarına şahit olduğumuz emma, kitap okurken yaşadığı düşleri bize de çok iyi yaşatmış olur. kısadır bu kitap, fakat özellikle kilise ayrıntıları ve dogmaların bireye olan yansımalarını inceden bize sunan flaubert'in neden, dostoyevski'nin karamazov kardeşler eserinde ondan ilham aldığını, rus yazarları üzerindeki fransız edebi etkilerini de gösterir. dostoyevski'ye ilham olan kitaplardan en önde gelenlerden birisinin bovary olması, karamazov kardeşler ve madame bovary arasındaki, yukarıda biraz değindiğim bireyin dogmalardan etkilenmesi temasını destekler.
devamını gör...
10.
aklı fikri genç erkeklerde olan, okumuş saygıdeğer doktor kocasını kasaba erkekleriyle aldatan madame bovary'nin trajik hayatını ve trajik ölümünü anlatan akıcı bir fransız ortaçağ romanı.
devamını gör...
11.
roman hakkındaki tanımlar ve yorumları okudukan sonra herkesin modernizme ve modern kadına dair noktalara aşırı odaklanıp aslında bugün bile emma bovary gibi nevrotik insanlarla dolup taşan bir dönemin içinden çıkamadığımızı gösteren, kimsenin hiç bir şeyden aklındaki ideallere ulaşamamaktan ötürü mutlu olmadığını ve hatta müthiş bir tüketim ve moda kültürüne boyun eğdiğimizi emma bovary'nin iflasıyla çok açık bir şekilde anlatan ve en iyi yazılmış romanlardan biri olma durumunu sonuna kadar hak eden bir roman olduğunu unutmamak gerekir. herkesin okumasını tavsiye ettiğim bir roman.
devamını gör...
12.
gustavo flaubert' in yazmış olduğu bu eserde iyi kalpli ve sıradan bir hayat süren doktor charles bovary ile evli olan yüksek idealleri ve aşırı lüks tutkunu karısı emma bovary'nin, yaşamın tekdüzeliğinden sıyrılmak için girdiği durumları ve yaşadığı ilişkileri konu alır.
devamını gör...
13.
bu kitap jane eyre'ın yarısı kadar olmasına rağmen aynı sürede okumuşum. aslında başları çok hoşuma gitmişti çok hevesle okudum birinci kısmı sonra bunalmaya başladım emma'nın manyaklığından. acayip hasta bir karakter. yazar muhteşem yazmış bu açıdan. zamanının öncü romanlarından madame bovary. yanılmıyorsam modern romanın ilk örneklerinden. gerçekten de o modern roman havasını etkili bir şekilde alıyor insan hem karakterlerden hem de olaylardan.
kitap yazıldığı dönem için feminist sayılabilecek bir kitap. kadını girdiği kalıplardan çıkaran, özgürleştiren bir hikaye. yine de keşke bu kadar sağlıksızca yazılmamış olsaydı bu kadın karakter.
buradan sonrası spoiler içerir.
ulen emma... ben psikolog ya da psikiyatr değilim bu konuda profesyonel görüş belirtemem ama romanı okumuş olan uzman varsa lütfen beni düzeltsin. bu kadın ya böyle bipolar falan ya da şizofren. bilmiyorum artık nedir ama gerçekten klinik anlamda incelenebilecek bir karakter. bir insan nasıl bu kadar hayal aleminde yaşayıp hem aşırı aptalca hem de aşırı kurnazca davranabilir? aklım almadı ama aslında o kadar da hayatın içinden bir karakter ki... böyle insanlarla her yerde karşılaşabiliyoruz cidden. hiç "yok artık!!" dedirtmiyor manyaklıklarına. zaten bence kitabın ortasından sonra çok bunalmış olmamın sebebi de bu gerçekçiliği. emma, charles, leon, homais... hepsi de sanki tanıdığım biriymişçesine okudum çünkü. hepsinin de hayatta çok net karşılıkları var.
okurken sinir krizleri geçirten bir kitap arıyorsanız harika bir seçim olur!
kitap yazıldığı dönem için feminist sayılabilecek bir kitap. kadını girdiği kalıplardan çıkaran, özgürleştiren bir hikaye. yine de keşke bu kadar sağlıksızca yazılmamış olsaydı bu kadın karakter.
buradan sonrası spoiler içerir.
ulen emma... ben psikolog ya da psikiyatr değilim bu konuda profesyonel görüş belirtemem ama romanı okumuş olan uzman varsa lütfen beni düzeltsin. bu kadın ya böyle bipolar falan ya da şizofren. bilmiyorum artık nedir ama gerçekten klinik anlamda incelenebilecek bir karakter. bir insan nasıl bu kadar hayal aleminde yaşayıp hem aşırı aptalca hem de aşırı kurnazca davranabilir? aklım almadı ama aslında o kadar da hayatın içinden bir karakter ki... böyle insanlarla her yerde karşılaşabiliyoruz cidden. hiç "yok artık!!" dedirtmiyor manyaklıklarına. zaten bence kitabın ortasından sonra çok bunalmış olmamın sebebi de bu gerçekçiliği. emma, charles, leon, homais... hepsi de sanki tanıdığım biriymişçesine okudum çünkü. hepsinin de hayatta çok net karşılıkları var.
okurken sinir krizleri geçirten bir kitap arıyorsanız harika bir seçim olur!
devamını gör...
14.
aşk-ı memnu'yu okuyup bitirip tanımını girip #2622050 bir de üstüne halid ziya'nın kitabını yazarken bu eserden yani flaubert'in madame bovary'sinden etkilendiğini öğrenince gelmişti okuma perileri bana. okudum. mehh diyebilirim.
adettendir. birazcık konu, belki birazcık spoiler:
charles bovary dümdüz bir çocuktur. hayatta afili zevkleri tutkuları vs. yoktur. büyür, bir şekilde doktor olur. dümdüz hayat yaşamaya devam eder. dul bir kadınla evlenir ama hastalarının evindeki genç kadınlardadır gözü. ilk karısı kederinden ölür. bu sayede aylar evvel tedavi etmesine rağmen evine gitmeye bir türlü son veremediği bovarylerin kızı emma'yı ikinci hanımı yapar.
emma ile charles iyi kötü yaşar giderken emma'nın gözü dışarıya döner. hayatında daha fazlasını istemeye başlar. kendi evinden, kocasından, yaşantısından memnun değildir. hep daha daha diyerek tayin istetir charles'a.
gittikleri yerde tanıştığı noter katibiyle kırıştırır önce. katip tayin olunca onu yalnızca bir hevesten ibaret gören ikinci bir adamla. ardından tekrar noter katibi leon'la. leon'la olan aşkı da sonu olur. bunları yaparken de garip bir şekilde hiç ahlaki kaygılar çekmez emma. bihter de çok pişman değldi ama emma daha bi ahlaksız sanki:d
eyyorlama
sen kimsin de flaubert'in yazdığı kitabı beğenmiyorsun diye kızmayacaksanız şayet, ben bu kitabı beğenmedim. aşk-ı memnu okurken şekil yönünden bazı eksiklikler çarpıyor göze ama sonuçta tanzimat dönemi, geçiş dönemi. o dönemde yazılan her romanda az çok olan bir durum, rahatsız etmiyor. koskoca flaubert'te bunlara rastlamak beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.
flaubert bir zamanlar romantizm akımının etkisindeyken sonraları bu akımdan ayrılmış, akıma eleştiri olarak da bu kitabı yazmış diye bir tanım okudum. kitapta emma ne zaman aşığıyla kavga etse evde buhranlar geçiriyor, papazlar da kocasına "bu kadına aşk romanları okutuyosun ondan bu hale geliyo, okutma!" diyorlar. yani evet, flaubert bu sonucu çıkarmamızı istemiş olabilir ama kitapta o kadar yüzeysel ki.
papazlar eleştiriyor, amma kitapçıdan kiralıyor bir şeyler, son buhranında da erotik aşk hikayeleri içeren kitaplar okuduğunu görüyoruz ama hiçbiri flaubert'in istediği anafikre ulaşmamızı sağlamıyor sanki. ben ulaşamadım en azından.
bihter yasak aşka heves ettikçe pencereyi açıp soğuğun karşısında ayakta dikiliyordu. o hareketin dahi emmadan alıntı olduğunu görmek gülümsetti.
rip flaubert.
rip uşaklıgil.
adettendir. birazcık konu, belki birazcık spoiler:
charles bovary dümdüz bir çocuktur. hayatta afili zevkleri tutkuları vs. yoktur. büyür, bir şekilde doktor olur. dümdüz hayat yaşamaya devam eder. dul bir kadınla evlenir ama hastalarının evindeki genç kadınlardadır gözü. ilk karısı kederinden ölür. bu sayede aylar evvel tedavi etmesine rağmen evine gitmeye bir türlü son veremediği bovarylerin kızı emma'yı ikinci hanımı yapar.
emma ile charles iyi kötü yaşar giderken emma'nın gözü dışarıya döner. hayatında daha fazlasını istemeye başlar. kendi evinden, kocasından, yaşantısından memnun değildir. hep daha daha diyerek tayin istetir charles'a.
gittikleri yerde tanıştığı noter katibiyle kırıştırır önce. katip tayin olunca onu yalnızca bir hevesten ibaret gören ikinci bir adamla. ardından tekrar noter katibi leon'la. leon'la olan aşkı da sonu olur. bunları yaparken de garip bir şekilde hiç ahlaki kaygılar çekmez emma. bihter de çok pişman değldi ama emma daha bi ahlaksız sanki:d
eyyorlama
sen kimsin de flaubert'in yazdığı kitabı beğenmiyorsun diye kızmayacaksanız şayet, ben bu kitabı beğenmedim. aşk-ı memnu okurken şekil yönünden bazı eksiklikler çarpıyor göze ama sonuçta tanzimat dönemi, geçiş dönemi. o dönemde yazılan her romanda az çok olan bir durum, rahatsız etmiyor. koskoca flaubert'te bunlara rastlamak beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.
flaubert bir zamanlar romantizm akımının etkisindeyken sonraları bu akımdan ayrılmış, akıma eleştiri olarak da bu kitabı yazmış diye bir tanım okudum. kitapta emma ne zaman aşığıyla kavga etse evde buhranlar geçiriyor, papazlar da kocasına "bu kadına aşk romanları okutuyosun ondan bu hale geliyo, okutma!" diyorlar. yani evet, flaubert bu sonucu çıkarmamızı istemiş olabilir ama kitapta o kadar yüzeysel ki.
papazlar eleştiriyor, amma kitapçıdan kiralıyor bir şeyler, son buhranında da erotik aşk hikayeleri içeren kitaplar okuduğunu görüyoruz ama hiçbiri flaubert'in istediği anafikre ulaşmamızı sağlamıyor sanki. ben ulaşamadım en azından.
bihter yasak aşka heves ettikçe pencereyi açıp soğuğun karşısında ayakta dikiliyordu. o hareketin dahi emmadan alıntı olduğunu görmek gülümsetti.
rip flaubert.
rip uşaklıgil.
devamını gör...
15.
sakin hayatın kadınlara iyi gelmediğinin en önemli kanıtı olan kitap. azıcık kadınları şaşırtın, ona küçük sürprizler yapın, sevildiğini hissettirin. eğer yapmazsanız neler olacağını görmek için de bu kitabı okuyun.
devamını gör...
16.
realist akımın önemli bir eseridir kendisi. yazar gerçekçi yazmak uğruna kitapta bahsedilen zehri bizzat içmiş ve deneyimlemiştir. kitap zamanında öyle yankı uyandırmıştır ki okuyanlar emma diye birinin gerçekten yaşadığını düşünmüşler ve yazara bu kişinin kim olduğunu sormuşlardır. bovarizm akımı denilen bir akım bile çıkmıştır. edebiyatçılar arasında tartışma konusu bile olmuştur. kimi eleştirmeciler harika bir realist metin örneği olsa da bazı yerlerde eksikler olduğunu savunmuşlardır. örneğin emma'nın kocasının yanından gittiğinde kocasının hiç fark etmemesi ve şüphe duymaması gerçeğe aykırıdır eleştirmenlere göre. ama kısaca düşündüğümüzde mutlaka okunması gereken bir eserdir. eser romantik anlayışa tepki olarak yazılmıştır. zaten emma da romantik bir anlayışın peşinden gidip kitabın sonunda felakete sürüklendiğinden aslında yazar "romantizmin sonucu budur." düşüncesiyle eserini yazmıştır.
devamını gör...