2013 yapımı komedi filmi.başrolleri şafak sezer,serkan şengül ve meliha aslı pamuk paylaşıyor.yönetmen koltuğunda ise murat aslan var.


istanbul'un eski semtlerinden olan balat'ta yaşayan ve kendi yağlarıyla kavrulan üç kardeş, taksicilikle hayatını kazanan gürkan, pilavcılık yapan orhan ve iflah olmaz biçimde aşık olan duran... herkes gibi yaşam mücadelelerini sürdürürken, sıradan dertlerini de çözmeye çalışan bu üç kardeşin hayatı bir gün başlarına gelen bir kazanın yol açtığı, cinayet, mafya, kız kaçırma üç geniyle allak bullak olur.
devamını gör...

daha ergonomik ve şık olmuş, beğendim.
devamını gör...

zamanında yapmışlığım var fakat vakitsizlikten artık namümkün.
bence türk kültürünü yansıtan esrarengiz detaylar taşıyor.sırf deneyim edinmek ve sonraki kuşaklara aktarma adına öğrenilip yapılmalı diye düşünüyorum ki,fermentasyon sürecinden geçtiği için probiyotik mevzusuna hiç girmiyim zira herkes iyi kötü biliyor.
benim tarifim trakya yöresinden.genelde burada tarhana kurutulur ve pişirmeden önce toz tarhana tencerede beş dakika tereyağı ile kavrulur sonra soğuk su ilave edilir.(ilik suyu varsa daha iyi olur)
miktar değişkenlik gösterebilir bu tariften 2-3 kişilik bir ailenin ortalama bir kış boyu içeceği çorba çıkar tabi hergün içilmezse:)
malzemeler:
7kg un//3kg kırmızı kapya biber//3 kg domates//2kg yeşil biber(acı veya tatlı)//2kg süzme yoğurt//2kg soğan//bir demet tarhana otu(aktarlarda var)//3yemek kaşığı tuz//1su bardağı haşlanmış nohut//250gr domates salçası//bir demet maydonoz//3-4 diş sarımsak

mutfakta bulduğunuz en büyük tencerenin dibine soğanları üçe dörde bölüp atın,üzerine üçe dörde bölünmüş kapya ve yeşil biber,üzerine domates-sarımsak ve en üste tarhana otunu yerleştirip kısık ateşte kapağı kapalı pişirin.aman kitaba dalıp dibini tutturmayın benim gibi:/malzemeler biraz yumuşayınca kenarda soğumaya bırakın.
soğuyan karışıma salça,nohut ekleyip blendıra alın.kek gibi bir kıvam alacak.sonra bunu leğen gibi bir şeye döküp içine un ve yoğurdu ilave edin.hamurun sert olması lazım.yoğurma için baya bir efor gerekiyor hele bir de 50*50 ebatlarındaysanız :/ama azmin elinden kurtulunmaz,arka fona metallica'nın en sert şarkılarından birini koyup,düşüncelere de en gıcık kaptığınız kişi yada şeyi yerleştirip stres atabilirsiniz.kum torbası görevi görecek koca hamur:)
burdan sonrası çokomelli.
yaklaşık bir hafta kadar hamuru mümkünse balkon gibi bir yerde ama ağzı kapalı olarak fermentasyona bırakacaksınız.hamur her gün kabaracak.siz günde bir kez hamuru yine gıcık kapılan şeyler düşünülerek yumruklayacaksınız.(tarhana strese de birebir görüldüğü gibi)
böyle yumruklamalarla geçen bir haftanın sonunda tarhanayı güneş alan bir balkona yoksa çok iyi havalabilen bir odaya çarşaflar üzerine parça parça koparıp yayın.odada kuruyorsa iki gün,dışarıda bir günde kurur.sonra varsa blendırınıza bu kuruyan hamur parçalarını koyup toz haline getirin.en son yine evde havalanan bir odada iki gün toz haline getirilmiş hamuru çarşafa sererek daha iyi kurumasını sağlayın.en son büyük kavanozlarda serin ve gölge bir yerde saklayıp kış boyu şifa niyetine hüpürdetin.

en ama en önemlisi de, sırf ailesi sağlıkla beslensin,ailesini en ekonomik yoldan lezzetle doyurabilsin ve bu kültürü çoluğuna çocuğuna aktarsın diye bunca meşakkate katlanan vefakar kadının; o soğan kokulu pamuk ellerinin kıymeti bilinsin.aksi halde dünyanın en lüks lokantasında dahi bulamazsınız tarhana çorbasını.
devamını gör...

gereksiz iştigal. burada sayıp, sövdüğünüz, sataştığınız insanlar size sadece kısmi rahatlama sağlar. geçicidir yani. zaten o yüzden sataşma isteğiniz, bitip tükenmek bilmiyor. oysa gerçek yaşamınızda dişlerinizi gıcırdattığınız, yumruklarınızı sıkıp kıpkırmızı kesildiğiniz ama bir şey söyleyemeyip, sonrasında ''diyemedim ya la!'' diyerek etrafında gezindikleriniz var ya! onlarla hesaplaşın. o daha kalıcı çözüm. sizi rahatlatır. ama biraz paça istiyor tabi. burada ekrana karşı, say, söv, uğraş. bu işin kolay kısmı. bir insanın gözlerinin içine bakarak, içinizdekileri bir dökün hele, bunların hiç birine gerek kalmaz. yani sözün özü boşa lakırdı edip, iki dakika rahatlamak için bu kadar kendinizi kasmanıza gerek yok. asıl mevzular burnunuzun dibinde, onlara odaklanın. kurtuluş gerçek yaşamda *
devamını gör...

doğru karardır. mhp gideceği yeride kurutur. türkiye'ye verdiği zararlar yetmiyormuş bir de başka yerlere sarıyorlar.
devamını gör...

(bkz: köylü yazardan ironiler)
devamını gör...

bir steven l. peck kitabıdır.

okumakta neden bu kadar geç kaldığımı bilmediğim ama okurken bu pişmanlığı derinden duyduğum ve hak ettiği değeri alması gerektiğini düşündüğüm için çok az kişinin okuyacağı bu tanımı yazarak kendimce onurlandırmak istediğim deha yüklü bir kitaptır.

cehennem diye tasavvur ve tasvir ettiğim yer ya alev alev yanmaktadır ya da tir tir donmaktadır. kutsal kitapların cehennemleri hep fiziksel acıya odaklanmıştır ve sonsuz bir acı ile cezalandırılmak insanlara korkunç gelir. bana da öyle gelirdi.

bu kitapta bambaşka bir cehennem var. jorge luis borges cenneti bir kütüphane olarak hayal etmişti ve aynı borges, babil kitaplığı isimli öyküsünde mümkün olan bütün kitapların var olduğu bir kütüphane de düşlemişti.

yazar peck ise bu düşleri bir araya getirip biraz değiştirerek bize görkemli bir cehennem fikri sunuyor.

bu cehennemde ateş ya da buz yok. yemek ya da içmek istediğiniz şeyi seslendirmeniz yeterli, anında önünüze geliyor. fiziksel olarak olabileceğiniz en muhteşem halinizdesiniz. bu cehennemde yararlanabilir, bir uzvunuzu kaybedebilir, hatta ölebilirsiniz ama ertesi gün aynı muhteşemlikte sapasağlam dönersiniz hayata.

peki her şey bu kadar güzelken bu nasıl bir cehennem olabilir?

sıradanlığın, tekdüzeliğin, tektipleşmenin cehennemini hoş geldiniz! bu cehennemde her şey çok sıkıcı. ve burası dev bir kütüphane, içinde olası bütün kitaplar var. yani aklınıza gelen anlamsız sıralamalarla oluşmuş bütün olası kitaplar. örneğin; sadece a harfi ile doldurulmuş bir kitap düşünün ya da ilk harfi a, ikinci harfi b, sonraki bütün harfleri yine a olan bir kitap. bütün kitaplar dört yüz on sayfa. hepsi kahverengi kapaklı. sonsuz bir kütüphane, sonsuz sayıda kitap.

buradan kurtulmak için yapmanız gereken tek şey sizin bakış açınızdan kendi hayatınızı anlatan kitabı bulmak. milyarlarca yıl sürse bile.

bu kitabı okuyunca alevler içinde yanmakta olan bir cehennemde geçireceğim sonsuzluk için tanrının merhametine şükrediyorum.
devamını gör...

aşırı rahat bir ailenin içinde büyüdüm. kimsenin birbirinden haberi yoktu pek, bi de ben fazla bağımsız bir tip oldum hep, dur dedilerse bile hiç durmadım. okul başladıktan sonra eve girip çıkan ilk arkadaşım erkekti. yüzümüze gözümüze kek sürüp ders çalışırdık. 15 yaşında bile eve gece gelebiliyordum, kıyafetlerim hiç konu olmadı.

bu durumun getirdiği bir mallık var üstümde. yalan söylemeye gerek duymuyorum, her şeyi olduğu gibi söylüyorum. her şeyi o kadar normal gören bir ailenin içindeydim ki herkes her şeyi normal görür zannetmeye ısrarla devam ediyorum. bu da hep yanlış anlaşılmama neden oldu.

muhafazakar ailelerde büyüyen kız arkadaşlarda gördüğüm şey şu, hem harika yalan söylüyorlar hem de müthiş bir idare etme yetenekleri var. zorlu ailelerde büyümenin böyle bir güzelligi var, anneyi, abileri ve babayı idare ederken sosyal yetenekler kazanıyorlar. evlilik hayatında bu alışkanlık nedenli daha başarılı oluyorlar. her şeyi idare ediyorlar ya, çok acayip. iyi başarı sahiden.

mesela arkadaşlarım kayınvalidelerinin yüzüne gülüyor ama arkadan acayip sayıp sövüyor. harika bir alışkanlık. ben mesela az sonra intihar edecek bihter gibi kayınvalidenin yanağını tutar, sen görürsün bundan sonra çok ama çok dikkat et kendine der, kafam güzel gibi gülümserim kadına. sıfır idare etme yeteneği. hiç kimseyi idare etmek zorunda kalmadığım için olaya adapte olamadım hâlâ. yaş oldu 98.

haliyle bu şekilde bakarsak olumlu böyle bir yönü var. muhafazakar aile kızları yemin ederim ülke bile idare eder. bayılıyorum size.
devamını gör...

başrolünde jason sudeikis'in yer aldığı apple+ 'da yayınlanan amerikan sitcom televizyon dizisidir. bugün yayınlanan bölümüyle birlikte 2.sezonu sona erdi. dizi o kadar sevildi ki ilk sezon bitmeden 2. sezonu, 2. sezonun çekimlerine başlanmadan 3. sezonu onaylandı.

bu diziyi her cuma yüzümde gülümsemeyle uyanacak kadar benimsedim. çok farklı bir havası var; her karakter özenle oluşturulmuş. karakterlerle alakalı en güzel kısım ise dizi içerisinde o karakterin bir karar vermesi gerektiğinde ya da bir olaya karşı reaksiyon göstermesi beklendiğinde tüm izleyiciler aynı kararı ya da tepkiyi vereceği konusunda hem fikir oluyor. o kadar benimsetiyorlar yani karakterleri ve karakter gelişimini.

dizi de ted lasso karakterini canlandıran jason sudeikis gerçek hayatında da ted lasso gibi bir karakter olmalı. yoksa bir rolü bu kadar benimsemek için aşırı sağlam oyunculuk ve empati yeteneğinin olması gerekiyor. ayrıca ana karakterin diziye dahil bütün karakterlerin hayatlarına ufak da olsa dokunuşlar yapıyor olması mükemmel! mesela her sabah patronuna kek getirmesi, kendisini aleyhine yazı yayınlayan gazeteciye saygı gösterdiğini belli etmesi, her futbolcunun kişisel sorunlarını çözmeleri için onlara hissettirmeden yol göstermesi...

sadede gelecek olursak başlayayım mı diye tereddüt eden arkadaşlar mevcutsa bu durum beni baya üzer. geç bile kalmışsınız der, ivedilikle açıp izlemelerini öneririm.

ps: juno temple seni yerim.
devamını gör...

istanbul'da ki evime nadir giderim yılda 4 belki 5.
kapıyı anahtar ile açmaya çalışıyorum yok dönmüyor zorla zorla kapı açıldı bir kadın hırsız mısınız dedi.
sizce hırsız gibi mi görülüyor dedim.
commal hanım alt katta yaşıyor olabilir misiniz dedi pardon 25 mi burası dedim neyse çaya davet etti de hoş sohbetinde nail olduk.
devamını gör...

bu memleketin en büyük evladının sonsuzluğa göçüp bizleri de ışığından sonsuza kadar yoksun bıraktığı gün….
devamını gör...

omurgasızlara dik duruş dersi verilmiştir.
devamını gör...

ulusal tez merkezinde araştırma yaparken rast geldiğim, yüksek öğretimin ne hallere düştüğünü sorgulatan yüksek lisans tezi.
tez yazarı tunahan özmen, danışmanı prof. dr. güngör karauğuz, yer de necmettin erbakan üniversitesi.
yüksek lisans tezinin konusu ise devrek lisesi ve tarihi gelişimi.

gerçekten bu kadar kolay mı? yüksek lisans mezunu olmak, "tahsilimin üstüne ihtisas bile yaptım" demek bu kadar kolay mı? millet yüksek lisans tezlerini yazmak için gecesini gündüzüne katıp kütüphanelerde kafa patlatırken lise tarihçesi anlatıp yüksek lisans yapmak bu kadar kolay mı?
hayır, yarın bir gün bu arkadaş akademisyen olacaksa öğrencilerine şimdiden acıyorum ben. düşünsene, sınıfta şöyle bir diyalog oluyor:
- hocam sizin uzmanlık alanınız neydi?
+ devrek lisesi evladım.

tez bilgilerini burada paylaşıyorum. isteyen ulusal tez merkezinden ya da necmettin erbakan üniversitesi veritabanından araştırabilir.
url: acikerisim.erbakan.edu.tr/x...
ulusal tez merkezi tez numarası: 561762
ek bağlantı: hdl.handle.net/20.500.12452...
devamını gör...

yalnız ahmetçiğim, o güreşen kadınlar'a bir denk gelirsen, sağlam gülümsetirler ayıktırayım.*
devamını gör...

6b 6f 72 74 6b 6f 72 74 6b 6f 72 74 21 20 65 79 6c 75 6c 69 6e 67 20 77 61 73 20 68 65 72 65 2e*
devamını gör...

buradantemel karamollaoğlu’ndan

sedat peker’e manifesto gibi açık mektup..
sayın sedat peker,
son bir ayda sosyal medyada yayınladığınız beş videoyu milyonlarca kişi gibi ben de izledim.
size yapılan türlü suçlamalar ve bunlara karşı sizin yapmış olduğunuz sarsıcı savunmalar üzerinde duracak değilim. bunu şu anda yapan onlarca gazeteci, televizyon yorumcusu bulunmaktadır.
sayın sedat peker,
bir türküde ya da bir şarkıda belirli aralıklardan sonra tekrarlanan bölüme “nakarat” denilir.
sizin beş videoda yapmış olduğunuz konuşmaların tümünde de şu ‘nakarat’ yer almaktadır:
biz bu vatanın fedaileriyiz!
biz bu vatanın serdengeçtileriyiz!
biz bu vatanın delileriyiz!
işte, bu mektubumda sizin bu nakarat bölümünüzü irdeleyeceğim.
sayın sedat peker,
son 35 yılda, özelleştirme adı altında, vatanın varlıkları, yani türk milletinin birikimleri ve zenginlikleri yabancı-yerli şirket ve kişilere satıldı.
vatanın yer altı ve yer üstü madenleri yağmalanırken siz kimlere fedailik yapıyordunuz?
vatanın fabrikaları ve işletmeleri yabancı ve yerli kişilere, peşkeş çekilirken siz kimlere karşı serdengeçtilik yapıyor, yani kelle koltukta savaşıyordunuz?
bodrum’da yalıkavak yat limanı’na mehmet ağar’ın “çökmüş” olduğunu iddia ederek uzun uzun hesap soruyorsunuz. peki, vatanın tüm limanlarına yabancılar “çökerken” görünür bir delilik yaptınız mı, yani vatanı delicesine sevdiğinizi dosta da düşmana da gösterdiniz mi?
sayın sedat peker,
vatanın tarım toprakları yabancıların eline geçerken siz kimlerin fedailiğini yapıyordunuz?
türk çiftçisinin yerli tohum kullanması yasaklandığında, başta siyonist israil devleti olmak üzere yabancı ülkelerden ithal edilen, dna’sı değiştirilmiş kısır tohumlar türk çiftçisine dayatıldığında kimlerin adına serden geçtilik yapıyor, yani kelle koltukta savaşıyordunuz?
türk bankaları birer birer yabancıların eline geçerken, vatanın delileri olarak ortaya çıktığınızı gören oldu mu?
sayın sedat peker,
türkiye cumhuriyeti devleti’nin malı, yani türk halkının varlıkları konya şeker fabrikasına, amasya şeker fabrikasına, kütahya şeker fabrikasına ve adapazarı şeker fabrikasına, sizin deyiminizle, çöktüler!
neden o zaman, “biz bu vatanın fedaileriyiz” deyip ortaya çıkmadınız?
2003 yılında, türk halkının malı olan dev kuruluş petkim’e çöktüler!
biz bu vatanın serdengeçtileriyiz diyerek ayağa fırlamanız gerekmez miydi?
haziran 2003’de, türkiye’de en çok ciro yapan, en çok para kazanan ve devlete en çok vergi veren, her yıl türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu listesinde birinci sırayı alan, 4 bin işçinin çalıştığı, türk halkının malı, dev kuruluş tüpraş’a çöktüler!
biz bu vatanın delileriyiz, vatanımızı deliler gibi severiz, varlıklarımızı kimseye kaptırmayız deyip neden ortaya çıkmadınız?
sayın sedat peker,
şubat 2019’da, yani bundan iki yıl önce, “vatanı satanlar” adlı kitabım yayımlandı.
bu kitabımın kapağında 76, içinde ise yaklaşık 300 vatan satıcısının adı bulunmaktadır.
toplam sayıları yaklaşık 400’ü bulan bu kişiler sıradan kişiler değildir! bu kişiler cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, başbakan yardımcılığı ve bakanlık yapmış kişilerdir.
devletimizin en üst yönetiminde bulunmuş bu kişilerin birer vatan satıcısı olduğunu doğruluğu tartışmasız belgelerle ortaya koydum.
sizin saygıda kusur etmediğiniz devlet bahçeli, kitabımdaki kişilerden biridir!
sizin ağır biçimde suçladığınız mehmet ağar, berat albayrak ve süleyman soylu, kitabımda adları geçen vatan satıcılarıdır!
sayın sedat peker,
kitabımda adları vatan satıcıları olarak geçen dört eski bakan yargıya koştular: namık kemal zeybek, abdüllatif şener, sadettin tantan ve rıfat serdaroğlu.
bu dört eski bakan yargıdan şunları talep ettiler: kitabın baskısı hemen durdurulsun, ülke genelinde kitaplar toplatılsın ve kitabın yazarı hapse atılsın!
sonuç ne oldu biliyor musunuz? yargı tüm iddia ve talepleri reddetti.
ancak bu kişiler bağlantılarını kullanarak kitabımın dağıtımını ve satışını engellemeye çalıştılar, bu çabaları sürmektedir…
sayın sedat peker,
cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan’a “recep abi” demektesiniz.
kişiler arasındaki dostluklara elbette karışma hakkım yok.
ancak size, “recep abiniz” hakkında biraz bilgi sunmak isterim.
vatanı satanlar kitabımda kendisine 25 sayfa ayırdım, sattığı vatan varlıklarının listesi o denli uzun yer aldı!
şimdi size sormam gerekiyor: vatanın varlıklarını satan “recep abinizin” karşısına dikilebilir misiniz, ‘ben bu vatanın fedaisiyim’ deyip ondan hesap sorabilir misiniz?
çok önemli bir konu daha var:
dünyadaki en büyük, en zengin bor madenleri türkiye’dedir. başta amerika olmak üzere çok sayıda ülkenin gözleri bor madenlerimizdedir.
bakın ne oldu: bor madenleri, türkiye varlık fonu’na devredildi. fonun başında da recep tayyip erdoğan var! sizin dilinizle söyleyeyim: bor madenlerimize “tayyip abiniz” çöktü! istediği zaman, istediği kişilere, istediği fiyata satabilir!
bu çok önemli konuyu da “vatanı satanlar” kitabımda, ayrı bir bölümde, belgeleriyle okurlara sundum.
bu konuda size sorum şu olsun: “tayyip abiniz” bu vatanın, bu milletin varlığı olan bor madenlerini yabancılara satmaya kalkışırsa, bir vatan fedaisi olarak, bir vatan serdengeçtisi olarak, bir vatan delisi olarak, karşısına dikilebilecek misiniz?
sayın sedat peker,
kişinin aynası, yaptığı işlerdir, söylemleri değil!
söylemleriyle tozu dumana katan, vatanseverliği, milliyetçiliği kimseye bırakmayan bir kişiye hemen inanıp kanar mıyız, yoksa dönüp somut olarak ne yaptığına, ortaya ne tür yapıtlar bıraktığına mı bakarız?
işte, ben öyle yapıyorum.
söylemlerinizdeki nakaratı ele alıyor ve vatanımız satılırken neden ‘vatanın fedailiğini’ yapmadığınızı soruyor, sorguluyorum!
vatanın varlıklarına yerli ve yabancılar ‘çökerken’ niçin ‘vatanın serdengeçtisi’ olduğunu göstermediğinizi soruyor, sorguluyorum!
vatanın varlıkları birer birer yerli ve yabancı sömürgecilerin eline geçerken neden ‘vatanın delisi’ olduğunuzu haykırmadığınızı soruyor, sorguluyorum!
sayın sedat peker,
siz, konuşmalarınızda şu iki kavrama, haklı olarak, çok önem veriyorsunuz: dürüst olmak ve namuslu olmak. size suç atanlara, tüm karşıtlarınıza “dürüst olun!”, “namuslu olun!” diye parmak sallıyorsunuz.
şimdi ben de size, ama parmağımı sallamadan uygarca sesleniyorum:
dürüst olun, namuslu olun!
siz bugüne kadar ne bir vatan fedaisi, ne bir vatan serdengeçtisi ne de bu vatanın delisiydiniz!
siz, adlarını kitabımda verdiğim bazı vatan satıcılarına, türlü biçimlerde uşaklık yapmış bir kişisiniz!
henüz 50 yaşındasınız, yani gençsiniz.
eğer bundan sonra dürüst ve namuslu davranırsanız gerçek bir vatansever olamaz mısınız?
ben, kişilerin geleceği hakkında her zaman olumlu düşünmeyi yeğlerim…
devamını gör...

99 depreminden 1 ay sonra 1. sınıfa başladım.
devamını gör...

tuvalet kağıdı olarak biriktirseniz dahi tl'den daha kazançlı olacağınız eylem. yine de döviz olması tavsiye edilir.
devamını gör...

hayatını paylaşabileceği bir yol arkadaşı bulduğunda bu fikrinden vazgeçecek yazar beyanıdır. keza aşk sevgi çok güzel şeylerdir. insana değer katar, insanı hayata bağlar.
devamını gör...

bu cümle dedemin annesine söylenen bir söz.
dedemin annesi yani ninemin zor bir hayatı olmuş köyde. kocası ölünce çocuklarla kalakalmış ortada.
ikinci kocasıyla da mecburiyetten evlenmiş ama mutlu olamamış çünkü adam sürekli dövüyormuş.
neyse gel zaman git zaman adam ölmüş, ninem de ellili yaşlara gelmiş, çocuklar büyümüş.
çocuklar büyüyünce üzerindeki yükler hasbelkader hafiflemiş ama gel gelelim hem geçim sıkıntısı hem de köyde dul bir kadının yalnız yaşaması sıkıntılı bir hal olduğu için yetmiş yaşlarında bir adamla üçüncü evliliğini yapmış.
ninem çok çirkin bir kadınmış. erkeğe benzeyen kaba yüz hatları, büyük el ve ayakları, iri bir bedeni varmış.
tüm bunlara rağmen dili o kadar tatlıymış ki insanı mest edermiş. konuşmayı, muhabbet etmeyi çok severmiş. işte bu yüzden son evlendiği adam onun bu özelliğini pek sevmiş. sohbeti ve huyu adamın o kadar hoşuna gitmiş ki bir gün ona "keşke seni daha önce bulsaydım." demiş.
bunu duyduğumda yüzümde bir tebessüm belirdi ne yalan söyleyeyim. içimi okşayan bir söz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim