avustralya
eskiden aborjin'lerin yaşadığı bir ülkeyken, sonradan britanya imparatorluğu tarafından koloni yapılmıştır.
başkenti canberra, yüzölçümü 7.692.024 km²'dir.
1970'lere kadar beyaz olmayanların göçmen olması yasaktı.
başkenti canberra, yüzölçümü 7.692.024 km²'dir.
1970'lere kadar beyaz olmayanların göçmen olması yasaktı.
devamını gör...
diyelim ki o bunu okuyor
bütün dünya sırtını dönüp gitse de ben, burada bir yerlerde sana sarılmak için bekliyor olacağım.
daha iyi, daha güzel, daha farklı birisi olmana gerek yok. sen orada öylece, olduğun gibi güzelsin.
hayat seni incitecek gibi olacak bazen, kimsesiz hissedeceksin. korkma, ben varım...
daha iyi, daha güzel, daha farklı birisi olmana gerek yok. sen orada öylece, olduğun gibi güzelsin.
hayat seni incitecek gibi olacak bazen, kimsesiz hissedeceksin. korkma, ben varım...
devamını gör...
nickaltı
akışta bir tane daha nickaltı başlığı görürsem kusarım.
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
osmanlı döneminde cervantes'in esir alınıp tophane'deki kılıç ali paşa cami inşaatında duvar işçisi olarak çalıştırılması.
devamını gör...
ingilizcedeki en güzel kelime
freedom. *
devamını gör...
insanın yaşlandığını anladığı anlar
saçlarının beyazlaması,bir türlü kabul edemezsin benimki erken beyazladı der durursun.
devamını gör...
onsra
birine aşık olup ondan vazgeçtikten sonra meydana gelen, bir daha asla aşık olamayacak kadar çok sevdiğini anlayan kişilerin yaşadığı hayal kırıklığına denir. bodo diline ait bir söylem olduğu söylenir.
bodo dili: güney amerika'da konuşulan dillerden biri.
bodo dili: güney amerika'da konuşulan dillerden biri.
devamını gör...
robin williams
good will hunting (film)* ve dead poets society (film)* gibi birçok unutulmaz filmde oynayıp, canlandırdığı karakterlerle izleyene pozitif duygu yüklemesi yapan, buna rağmen şaşırtıcı bir şekilde 2014 yılında intihar edip aramızdan ayrılmış, amerikalı komedyen ve oyuncudur.
o captain! my captain!
o captain! my captain!
devamını gör...
duyulunca mutlu eden sözler
" maaş yatmış" veya " maaşa zam yapılmış" şeklinde olan cümlelerdir.*
devamını gör...
geceye bir bilgi bırak
fazla fedakârlık, aptallıktır. hayat ilk olarak kendini yok sayanları harcar...
devamını gör...
çayı şekersiz içmek
kendimi bildim bileli böyle içiyorum çayı. şekeri, tatlıyı seven biri olmadım zaten ama insanları da darlamıyorum şekersiz içiyorum ya da çay şekersiz içilir diye. böyle davrananlar biraz şov yapıyor sanki.
devamını gör...
aşk 101
2. sezonunu az önce bitirdiğim dizi. yukarda arkadaşlar dizi hakkında bilgi vermiş o yüzden direkt yorumlamaya geçiyorum.
bu sezonu ilk sezona göre daha basit, özenilmemiş buldum ama yine de sıkılmadan tek oturuşta izledim. şaka yapmıyorum bölümlerde ara bile vermeden 8 saat boyunca oturup izledim.
bazı bölümleri çok iyi bazı bölümleri çok basit buldum. açıkçası çok fazla gereksiz sahne vardı zaten bölümü 50 dakikalık dizi çekiyorsunuz biraz daha doldurulabilirdi diye düşündüm. yine de yansıttıkları doksanlar havası, soundtrack güzeldi.
ilk olarak osman'ın eşcinsel karakter olduğu iddialarından sonra, üstünü kapatmak amaçlı heteroseksüel ilişki yaşattıklarını düşünüyorum. yaratılan ilişki bana göre basitti. içime işlemedi, ama burcu ve kemal hocanın uzak mesafe ilişkisi yaşayıp her gün birbirlerini aramak için sabırsızlıkla bekledikleri telefon sahnelerinde duygusallaştım.
ikinci olarak bazı sahnelerde günümüz jargonları kullanılıyordu gözüme batmadı değil. dikkat edilebilirdi diye düşünüyorum. zira 90lı yıllarda kimsenin ''valla kemal'in de kokteylini içmeyen de ne biliyim'' gibi bir cümle kuracağını sanmıyorum.
gözüme batan detaylardan sonra biraz da güzel detaylardan bahsetmek istiyorum özellikle sınav stresi, o dönemin korkunçluğu, öğrencilere yapılan ayrımcılık ve baskı çok güzel anlatılmıştı. o dönemleri atlattığım için bir kez daha şükrettim izlerken. sadece isyan sahnesini abartı buldum.
dizi boyunca sinan'ın sahnelerinde üzüldüm de üzüldüm özellikle yangın sahnesinde bıkmışlığını üzüntüsünü hissettikçe karnıma yumru oturdu bi tık ağlamış olabilirim.
yetişkin hallerinin olduğu sahneler de çok hoşuma gitti. açıkçası o deli divane aşktan sonra eda ve kerem'in evlenmiş olabileceğini düşünüyordum. ışık ve sinan'ın evlenmesi şaşırttı çünkü sinan'ın sahnelerinden sonra kafasına sıkma ihtimalinin yüksek olduğu kanısına varmıştım kendimce. sonuç olarak güzel diziydi tadında ve güzel bitti ama ben güzel sonlardan hoşlanan bi insan değilim vurucu bir darbe bekledim gelmedi. olsun. en azından tadında bitirdiler.
bu sezonu ilk sezona göre daha basit, özenilmemiş buldum ama yine de sıkılmadan tek oturuşta izledim. şaka yapmıyorum bölümlerde ara bile vermeden 8 saat boyunca oturup izledim.
bazı bölümleri çok iyi bazı bölümleri çok basit buldum. açıkçası çok fazla gereksiz sahne vardı zaten bölümü 50 dakikalık dizi çekiyorsunuz biraz daha doldurulabilirdi diye düşündüm. yine de yansıttıkları doksanlar havası, soundtrack güzeldi.
ilk olarak osman'ın eşcinsel karakter olduğu iddialarından sonra, üstünü kapatmak amaçlı heteroseksüel ilişki yaşattıklarını düşünüyorum. yaratılan ilişki bana göre basitti. içime işlemedi, ama burcu ve kemal hocanın uzak mesafe ilişkisi yaşayıp her gün birbirlerini aramak için sabırsızlıkla bekledikleri telefon sahnelerinde duygusallaştım.
ikinci olarak bazı sahnelerde günümüz jargonları kullanılıyordu gözüme batmadı değil. dikkat edilebilirdi diye düşünüyorum. zira 90lı yıllarda kimsenin ''valla kemal'in de kokteylini içmeyen de ne biliyim'' gibi bir cümle kuracağını sanmıyorum.
gözüme batan detaylardan sonra biraz da güzel detaylardan bahsetmek istiyorum özellikle sınav stresi, o dönemin korkunçluğu, öğrencilere yapılan ayrımcılık ve baskı çok güzel anlatılmıştı. o dönemleri atlattığım için bir kez daha şükrettim izlerken. sadece isyan sahnesini abartı buldum.
dizi boyunca sinan'ın sahnelerinde üzüldüm de üzüldüm özellikle yangın sahnesinde bıkmışlığını üzüntüsünü hissettikçe karnıma yumru oturdu bi tık ağlamış olabilirim.
yetişkin hallerinin olduğu sahneler de çok hoşuma gitti. açıkçası o deli divane aşktan sonra eda ve kerem'in evlenmiş olabileceğini düşünüyordum. ışık ve sinan'ın evlenmesi şaşırttı çünkü sinan'ın sahnelerinden sonra kafasına sıkma ihtimalinin yüksek olduğu kanısına varmıştım kendimce. sonuç olarak güzel diziydi tadında ve güzel bitti ama ben güzel sonlardan hoşlanan bi insan değilim vurucu bir darbe bekledim gelmedi. olsun. en azından tadında bitirdiler.
devamını gör...
binaen
buna dayanarak, bundan ötürü anlamına gelen kelime.
devamını gör...
veronika ölmek istiyor
bir (bkz: paulo coelho) kitabıdır…
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
devamını gör...
sevilmediğini fark edip görmezden gelmek
kendine öz saygısı olan biri buna yapamaz diye düşünüyorum. yazık yani neyi zorlayacaksın ki değil mi?
devamını gör...
ponçik savar kulübü
bana verin yetkiyi, ponçiklerin nasıl savuşturulacağına dair etkiyi görün. içimdeki kim jong-un'un çıkmasından korkuyorum. bence asıl sorun bu ponçiklerin yancıları. tam bir baş belasıdır bunlar. bu ponçikler önden önce yancılarını gönderir sonra kendileri ile muhatap olursunuz. bir de onlar ile muhatap olursunuz. #876476 no'lu tanımdan da göreceğiniz üzere zamanında bunlara karşı net bir tavır takınmıştık ancak kitlelere yeterince ulaşamamıştı. şimdi ise sesimizi daha gür bir biçimde çıkarma şansına sahibiz.
edit: unutmuşum, bunlar bir de birbirinin doğum gününü kutlamaktalar.
edit: unutmuşum, bunlar bir de birbirinin doğum gününü kutlamaktalar.
devamını gör...
joule
isim babası james prescott joule olan, fizikte iş veya enerji birimi olarak kullanılan terim. kısaca j harfiyle gösterilir.
iş için tanımlarsak; bir cismi, 1 newton'luk kuvvetle, kuvvet yönünde 1 metre hareket ettirmekle yapılan işe eşittir.
enerji için tanımlarsak; 1 saniyede bir ohm'luk bir direnç üzerinden geçen 1 amperlik elektrik akımına eşittir.
iş için tanımlarsak; bir cismi, 1 newton'luk kuvvetle, kuvvet yönünde 1 metre hareket ettirmekle yapılan işe eşittir.
enerji için tanımlarsak; 1 saniyede bir ohm'luk bir direnç üzerinden geçen 1 amperlik elektrik akımına eşittir.
devamını gör...


