bu devirde sms atan insan
ara ara da olsa benimdir.
hayır hayır internetim çok var ama telefonum çok eski olduğu için bazen interneti açıp oradan da whatsapp'ı açıp vakit kaybetmektense direkt olarak sms yazmayı tercih ediyorum.
dediğim gibi bazen zaman kazandırıyor.
lakin sms'in bazen ciddiye alınmaması gibi bir durum var, hep turkcell, vodafone, avea'dan falan geldiği düşünüldüğü için insanlar çoğu zaman sms'lere bakmıyorlar bile, bunlardan biri de bazı zamanlar benim hatta.
hayır hayır internetim çok var ama telefonum çok eski olduğu için bazen interneti açıp oradan da whatsapp'ı açıp vakit kaybetmektense direkt olarak sms yazmayı tercih ediyorum.
dediğim gibi bazen zaman kazandırıyor.
lakin sms'in bazen ciddiye alınmaması gibi bir durum var, hep turkcell, vodafone, avea'dan falan geldiği düşünüldüğü için insanlar çoğu zaman sms'lere bakmıyorlar bile, bunlardan biri de bazı zamanlar benim hatta.
devamını gör...
tırnak yemek
durtu kontrol bozukluklarinin en yaygini olan hastalik.
kisi yogun baski ve stres altindayken kendini gosterir ve her yastan insanda gorulebilir. cogunlukla; endise, kaygi, korku veya ofke gibi duygu durumlarinda ortaya cikar.
tirnak ve etrafindaki yapinin zarar gormesi sebebiyle tirnak seklinde bozulmalar meydana gelebilir. bu durum kisinin ozguven kaybina neden olabilir.
acı oje kullanilarak gecici tedavi edilebilir, yetersiz kaldigi yerde terapi destegi alinmasi onerilebilir.
(bkz: vazgeçilemeyen alışkanlıklar)
kisi yogun baski ve stres altindayken kendini gosterir ve her yastan insanda gorulebilir. cogunlukla; endise, kaygi, korku veya ofke gibi duygu durumlarinda ortaya cikar.
tirnak ve etrafindaki yapinin zarar gormesi sebebiyle tirnak seklinde bozulmalar meydana gelebilir. bu durum kisinin ozguven kaybina neden olabilir.
acı oje kullanilarak gecici tedavi edilebilir, yetersiz kaldigi yerde terapi destegi alinmasi onerilebilir.
(bkz: vazgeçilemeyen alışkanlıklar)
devamını gör...
animasyon film
(bkz: ejderhanı nasıl eğitirsin)
devamını gör...
simon ve pero
su ana kadar basliginin acilmadigina sasirdigim tablo. hikayesi de oldukca ünlü esasinda. tablonun adi simon ve pero, babasını emziren kadın olarak da biliniyor. eser 1635 yillarinda peter paul rubens tarafindan yapildi.
tablonun hikayesi ise şöyle; simon yasli denebilecek zengin bir tuccardir. islemedigi bir suctan oturu de doneminin en yaygin cezasi olan açlık cezasina carptiriliyor. bu cezaya gore de mahkum, ölene kadar aç birakiliyor. pero ise simon'un yeni dogum yapmis kizi. babasinin islemedigi bir suctan oturu cezalandirilmasina da icten ice razi degil. o da kendince bir yontem arayisi icerisine giriyor. bu arada cezaevinde her gun ortalama 20 dakikalik gorus izni var ve pero'da bebegiyle baraber her gun babasini ziyarete gidiyor. her ziyaretten once pero goguslerinde sut depolanmasi icin bebegini bir sureligine emzirmeyi kesiyor. ziyaret zamani geldiginde ise, gardiyanlari bebegini emzirme bahanesiyle disari cikartarak, bir gogsunde babasini bir gogsunde bebegini emziriyor. cezaevinde ortalama her mahkum 40 gunluk aclik suresini goremezken, simon'un 40 gun gecmesine ragmen ölmemesi, cezaevi yetkililerini hayli şaşırtır. hatta bu durum kulaktan kulaga yayilarak krala kadar gider. simon'un ustun gucleri oldugundan endiselenen kral da korkudan simon'u serbest birakir. yani kizi pero babasinin hayatini kurtarir kisaca. google aramalarinda hikaye ile alakali bircok tablo bulunmaktadir, asagiya eklediklerim peter paul rubens' ait olan eserlerdir.

tablonun hikayesi ise şöyle; simon yasli denebilecek zengin bir tuccardir. islemedigi bir suctan oturu de doneminin en yaygin cezasi olan açlık cezasina carptiriliyor. bu cezaya gore de mahkum, ölene kadar aç birakiliyor. pero ise simon'un yeni dogum yapmis kizi. babasinin islemedigi bir suctan oturu cezalandirilmasina da icten ice razi degil. o da kendince bir yontem arayisi icerisine giriyor. bu arada cezaevinde her gun ortalama 20 dakikalik gorus izni var ve pero'da bebegiyle baraber her gun babasini ziyarete gidiyor. her ziyaretten once pero goguslerinde sut depolanmasi icin bebegini bir sureligine emzirmeyi kesiyor. ziyaret zamani geldiginde ise, gardiyanlari bebegini emzirme bahanesiyle disari cikartarak, bir gogsunde babasini bir gogsunde bebegini emziriyor. cezaevinde ortalama her mahkum 40 gunluk aclik suresini goremezken, simon'un 40 gun gecmesine ragmen ölmemesi, cezaevi yetkililerini hayli şaşırtır. hatta bu durum kulaktan kulaga yayilarak krala kadar gider. simon'un ustun gucleri oldugundan endiselenen kral da korkudan simon'u serbest birakir. yani kizi pero babasinin hayatini kurtarir kisaca. google aramalarinda hikaye ile alakali bircok tablo bulunmaktadir, asagiya eklediklerim peter paul rubens' ait olan eserlerdir.

devamını gör...
sinirden ağlamak
küçüklüğümden beri yaptığım hiç sevmediğim davranış. birileriyle laf dalaşına girmişken hatta takır takır lafları sıralarken birden hüngür hüngür ağlıyordum ortaokulda lisede vs. daha rezil bir olay olamaz.
şimdi daha iyi hale geldi neyse ki. ağlayacak hale geliyorum sadece. ağlarsam iyice sinirleniyorum ama.
işin içinden çıkılmaz oluyor.*
şimdi daha iyi hale geldi neyse ki. ağlayacak hale geliyorum sadece. ağlarsam iyice sinirleniyorum ama.
işin içinden çıkılmaz oluyor.*
devamını gör...
yalnızlık paylaşılmaz
özdemir asaf’a hak verdiğim güzel bir durum tespitidir. benim bu konuda tavrım şöyledir; kişiye özel alanlar olmalı. kimselere dokundurtmayacak kadar güzel ve değerli. saygısı olmalı önce insanın kendisine. kendi yarasına merhemi, başka omuzlarda aramamalı. elbette kapanmamalı içine. yeni uğraşlar edinmeli, seyahatler etmeli, görmek istedigi yerlere. ama dokundurtmamalı yalnızlığına! hüznüne değil keyfine bakmalı, keyfine de ortak etmemeli kimseyi yalnızlığında.
kimseye öneri olsun diye değil, kendi tercihim olan durumdur.
kimseye öneri olsun diye değil, kendi tercihim olan durumdur.
devamını gör...
mansur yavaş'ın karantinadaki vatandaşların kahvaltı ve akşam yemeğini karşılama kampanyası
sosyal devlet kavramının zirvelerine oynayan durumdur. tebrik edilesi.
devamını gör...
elde sprey boya olsa duvara yazılacak şey
ne yapayım yıllardır yaptığımı yapardım (grafiti)
devamını gör...
takılma kültürü
“hookup culture” yani “takılma kültürü” tabiri son yıllarda özellikle abd’de epey popüler hale geldi. gençlerin: “cinsel ilişkiye” her şeyden fazla önem atfetmesi neticesinde; maneviyat yerini (bu mefhum romantizm ve çeşitli duygulanım süreçleriyle beraber düşünülebilir) erotik yahut pornografik hazlara bıraktı.
bilhassa heteroseksüel erkeklerin, çok fazla kadınla birlikte olmaları gerektiğine ilişkin bir anlayış da kurumlaştı. cinsel birliktelik kurduğu kadın sayısı fazla olan bir heteroseksüel erkeğe hemcinsleri tarafından daha fazla saygı gösterilir oldu. monogami yani tekeşlilik küçümsenmeye ve çaresiz kimselerin tercihi olarak algılanmaya başlandı. meseleyi kabaca özetlemeye çalıştım. bitirirken türkçeye tercüme edilmiş birkaç kitap ve bir de netflix belgeseli önereyim.
anthony giddens - mahremiyetin dönüşümü
kathleen a. bogle - takılma kültürü: kampüste seks, flört ve ilişkiler
liberated: the new sexual revolution (netflix)
bilhassa heteroseksüel erkeklerin, çok fazla kadınla birlikte olmaları gerektiğine ilişkin bir anlayış da kurumlaştı. cinsel birliktelik kurduğu kadın sayısı fazla olan bir heteroseksüel erkeğe hemcinsleri tarafından daha fazla saygı gösterilir oldu. monogami yani tekeşlilik küçümsenmeye ve çaresiz kimselerin tercihi olarak algılanmaya başlandı. meseleyi kabaca özetlemeye çalıştım. bitirirken türkçeye tercüme edilmiş birkaç kitap ve bir de netflix belgeseli önereyim.
anthony giddens - mahremiyetin dönüşümü
kathleen a. bogle - takılma kültürü: kampüste seks, flört ve ilişkiler
liberated: the new sexual revolution (netflix)
devamını gör...
pedlerin siyah poşete koyulması
sıvı tekel ürünlerine de bu muameleyi yapıyorlar deliriyorum, inadına saydam beyaz poşete koyuyorum biraları. ne yapıyorum emenike, kul hakkı mı yiyorum? kendi paramla aldığım biralar onlar benim.
devamını gör...
g.o.r.a.
2021 itibarıyla hala daha en iyi türk bilim kurgu filmi. vizyona girdiği 2004'ten bu yana onlarca bilimsel buluşa şahit olduk, bir kara deliğin fotoğrafını dahi gördük; görsel efekt imkanları resmen çağ atladı, gerçekçilikten de öte bir boyuta ulaştı ama hala daha iyisini yapamadık. gerek komedi dili, gerek verdiği mesajları, gerek dilimize yerleştirmeyi başardığı lügatla harika bir eser gora.
"uzaylı da olsa insan insandır."
her şeyden önce harika bir tahayyül. olası dünya dışı yaşam formlarının insanları keşfetmesi ve köleleştirmesi gibi aslında klişe bir konu üzerine gördüğüm en sıra dışı fikir yürütme. düşünsenize, bütün bunlar 14 temmuz 1789'da aksaray'da komutan kubar'ın* robotuna tecavüz eden türk köylüsü yüzünden.
"dünyalılardan tiskiniyorum."
böyle bir klişeyi komikle bağdaştıran ve izlenebilir kılan esas şey karakterlerin müthiş şekilde başarılı yaratılması bana kalırsa. şark kurnazı esnaf arif ışık, sinemaya küsmüş bilim kurgu yazarı bob marley faruk, dünyalılara özenen uzaylı genç kız ceku, kör havacı pilot garavel, gezegenin başına geçmeye hevesli genç komutan logar ve onun ekürisi, koskoca erşan kuneri ve daha niceleri. ve bir de robot 216.
"speaking english? i live in english. it's not only language to me. it's totally best way of expressing my own. you know, sometimes i'm dreaming of a world, all people understand each other perfect. yes, i have a dream. imagine all the people dancing and touching each other, communicate in a joyful harmony. (çırağa döner) oğlum çay söyle, bakma sığır gibi. (müşterilere döner) tea? ("no thanks" cevabını alır, tekrar çırağa) sen söyle, s*kt*r et."
çocukluğumda show tv deli gibi yayınlardı. hemen hemen her bayramda mesela ya da yayın akışlarına koyacak bir şey bulamadıkları her gün. ilk izlediğimden beri vurulmuştum resmen. istisnasız her çıktığında izlerdim. o zaman internet, dvd falan öyle bildiğim teknolojiler değil. gördüğüm en ileri teknoloji vcd'ye taktığım cd'lerle oynadığım çakma atari oyunları. hayrete düşerdim haliyle. bizden çok daha uzaklarda bir yerlerde yaşam olabileceği, bir şekilde oralara seyahat edebileceğimiz ve hatta onlarla iletişim kurabileceğimizin düşüncesi bile çok garip gelirdi. herhalde bugün bilim kurguya ve ondan etkilenerek uzaya olan merakımın herhalde en büyük sebebidir.
tamam da niye oradasın?
bugün cem yılmaz hala daha bilim kurguya meraklı tek senaristimiz ve yönetmenimiz gibi görünüyor. en son karakomik filmler'de mesela böyle bir deneme görmüştük iyi kötü. öyle saçmasapan büyülü tılsımlı fantastik işlerden bahsetmiyorum elbette, türleri karıştırmamak gerek. her neyse. halbuki, uzayla ilgili bir şey anlatmak amacı dahi gütmeyen böyle bir film bile ne kadar ufkunu açabiliyor insanın, kendi örneğimden yola çıkarak özellikle çocukların.
ufo gören masum köylü, koçum benim!
sinema insanların hayal gücünü genişletebilmek, onlara yeni şeyler gösterebilmek, vizyonlarını genişletebilmek adına en etkili araçlardan biri. bizse hala daha "çocuklar etkileniyor" bahanesiyle aptal saptal sansürler uyguluyor, kısıtlıyoruz bir şeyler yaratmaya çalışan insanları. aslında kendilerini özgür hissetseler, gerekli maddi desteği alarak gelir kaygısı yerine mesaj kaygısı gütseler, dertlerini anlatabilseler belki nice şeyler anlatacaklar daha.
"bir de diyorlar ki 'uzayda hayat yok', al."
dedim ya, çocuktum. hiç de etkilenmedim öyle. "aa anne bak filmde küfretti ben de edicem eheh" diye gezinmedim de ortalıkta gerizekalı gibi. aksine, gora'ya çok ama çok şey borçluyum. hem mizah, hem de bakış açısı konusunda çok şey kazandırmıştır bana. çocuğunuz bildiğin uzaya çıkılan bir filmi izlerken o kadar şeyi atlayıp küfüre dikkatini veriyorsa, resmen gerizekalıdır. filmin bir suçu yok. çok şey yapmayın yani.
"hadi bakim!"
"uzaylı da olsa insan insandır."
her şeyden önce harika bir tahayyül. olası dünya dışı yaşam formlarının insanları keşfetmesi ve köleleştirmesi gibi aslında klişe bir konu üzerine gördüğüm en sıra dışı fikir yürütme. düşünsenize, bütün bunlar 14 temmuz 1789'da aksaray'da komutan kubar'ın* robotuna tecavüz eden türk köylüsü yüzünden.
"dünyalılardan tiskiniyorum."
böyle bir klişeyi komikle bağdaştıran ve izlenebilir kılan esas şey karakterlerin müthiş şekilde başarılı yaratılması bana kalırsa. şark kurnazı esnaf arif ışık, sinemaya küsmüş bilim kurgu yazarı bob marley faruk, dünyalılara özenen uzaylı genç kız ceku, kör havacı pilot garavel, gezegenin başına geçmeye hevesli genç komutan logar ve onun ekürisi, koskoca erşan kuneri ve daha niceleri. ve bir de robot 216.
"speaking english? i live in english. it's not only language to me. it's totally best way of expressing my own. you know, sometimes i'm dreaming of a world, all people understand each other perfect. yes, i have a dream. imagine all the people dancing and touching each other, communicate in a joyful harmony. (çırağa döner) oğlum çay söyle, bakma sığır gibi. (müşterilere döner) tea? ("no thanks" cevabını alır, tekrar çırağa) sen söyle, s*kt*r et."
çocukluğumda show tv deli gibi yayınlardı. hemen hemen her bayramda mesela ya da yayın akışlarına koyacak bir şey bulamadıkları her gün. ilk izlediğimden beri vurulmuştum resmen. istisnasız her çıktığında izlerdim. o zaman internet, dvd falan öyle bildiğim teknolojiler değil. gördüğüm en ileri teknoloji vcd'ye taktığım cd'lerle oynadığım çakma atari oyunları. hayrete düşerdim haliyle. bizden çok daha uzaklarda bir yerlerde yaşam olabileceği, bir şekilde oralara seyahat edebileceğimiz ve hatta onlarla iletişim kurabileceğimizin düşüncesi bile çok garip gelirdi. herhalde bugün bilim kurguya ve ondan etkilenerek uzaya olan merakımın herhalde en büyük sebebidir.
tamam da niye oradasın?
bugün cem yılmaz hala daha bilim kurguya meraklı tek senaristimiz ve yönetmenimiz gibi görünüyor. en son karakomik filmler'de mesela böyle bir deneme görmüştük iyi kötü. öyle saçmasapan büyülü tılsımlı fantastik işlerden bahsetmiyorum elbette, türleri karıştırmamak gerek. her neyse. halbuki, uzayla ilgili bir şey anlatmak amacı dahi gütmeyen böyle bir film bile ne kadar ufkunu açabiliyor insanın, kendi örneğimden yola çıkarak özellikle çocukların.
ufo gören masum köylü, koçum benim!
sinema insanların hayal gücünü genişletebilmek, onlara yeni şeyler gösterebilmek, vizyonlarını genişletebilmek adına en etkili araçlardan biri. bizse hala daha "çocuklar etkileniyor" bahanesiyle aptal saptal sansürler uyguluyor, kısıtlıyoruz bir şeyler yaratmaya çalışan insanları. aslında kendilerini özgür hissetseler, gerekli maddi desteği alarak gelir kaygısı yerine mesaj kaygısı gütseler, dertlerini anlatabilseler belki nice şeyler anlatacaklar daha.
"bir de diyorlar ki 'uzayda hayat yok', al."
dedim ya, çocuktum. hiç de etkilenmedim öyle. "aa anne bak filmde küfretti ben de edicem eheh" diye gezinmedim de ortalıkta gerizekalı gibi. aksine, gora'ya çok ama çok şey borçluyum. hem mizah, hem de bakış açısı konusunda çok şey kazandırmıştır bana. çocuğunuz bildiğin uzaya çıkılan bir filmi izlerken o kadar şeyi atlayıp küfüre dikkatini veriyorsa, resmen gerizekalıdır. filmin bir suçu yok. çok şey yapmayın yani.
"hadi bakim!"
devamını gör...
yazarların unutamadığı geri dönüşler
sezen aksu'nun "madem ki istiyorsun öyleyse durma git" dedikten sonra gitme kal yalan söyledim demesi .
devamını gör...
sovyet mimarisi
sovyetler birliği zamanında inşa edilen binaların çoğu, doğu bloku ülkelerinin soğuk ve gri havasını da yansıtarak fütüristik bir çizgiyi sembolize ediyor.
1920 ve 1930'lu dönemlere ait bir mimarlık akımı olan konstrüktivizm akımının da etkisiyle binaların tasarım, teknolojik, mühendislik ayrıntıları o dönem var olan komünizm rejimine uygun bir toplumsal amacı ilke edinmiştir.
sosyalist rejimin yaşandığı 1960'lı yıllara kadar olan süre içerisinde, sistemin normal bir aile için yapabildiği daire biçimindeki konutların genişliği hemen hemen 2 oda ile sınırlı olmuştur. bizim bugünkü konut sisteminizdeki 1+1 örneği gibi.
1920 ve 1930'lu dönemlere ait bir mimarlık akımı olan konstrüktivizm akımının da etkisiyle binaların tasarım, teknolojik, mühendislik ayrıntıları o dönem var olan komünizm rejimine uygun bir toplumsal amacı ilke edinmiştir.
sosyalist rejimin yaşandığı 1960'lı yıllara kadar olan süre içerisinde, sistemin normal bir aile için yapabildiği daire biçimindeki konutların genişliği hemen hemen 2 oda ile sınırlı olmuştur. bizim bugünkü konut sisteminizdeki 1+1 örneği gibi.
devamını gör...
hayalet duvar
sarah moss kitabıdır.
hangi ülkede yaşadığınızın pek bir önemi yok aslında; dünyanın en medeni ülkesinin refah içinde yaşayan bir bireyi de olabilirsiniz, az gelişmiş bir ülkede yaşayan fakir bir işçi ailesinin bir ferdi de. sorun yaşadığınız ülkede değil, sorun insan olmayı içine sindirememekte. güçlü zayıfı ezer şiarını kabul edersek eğer, zulmün evde başlaması da kaçınılmaz olur. dünyanın her bir noktasında aile içi şiddet bir utanç halkası olarak insanların boynunda asılı duruyor.
hangi çağda yaşadığınız da önemini yitirir bu konuda ister doğrudan demokrasi uygulayan antik yunan’da, ister engizisyon ateşiyle kavrulan avrupa’nın utanç dolu orta çağında, ister sonsuz boşluğa yol almaya heveslendiğimiz uzay çağında. sorun hangi medeniyet basamağında olduğumuz değil. sorun, şiddetin herhangi bir anlaşmazlığı çözemeyeceğini anlayacak bilinç düzeyine ulaşamamamızda. aile ise şiddetin beşiği olduysa eğer, kaybedilmiş çok şeyin yasını tutmamız gerekecek.
sarah moss bir demir çağı simülasyonu içinde aile içi şiddete tanık olmamızı sağlayacak bir roman yazmış bizim için. bize de okuyup demir çağından bu yana bir arpa boyu yol alamadığımızı görmek kalmış.
hangi ülkede yaşadığınızın pek bir önemi yok aslında; dünyanın en medeni ülkesinin refah içinde yaşayan bir bireyi de olabilirsiniz, az gelişmiş bir ülkede yaşayan fakir bir işçi ailesinin bir ferdi de. sorun yaşadığınız ülkede değil, sorun insan olmayı içine sindirememekte. güçlü zayıfı ezer şiarını kabul edersek eğer, zulmün evde başlaması da kaçınılmaz olur. dünyanın her bir noktasında aile içi şiddet bir utanç halkası olarak insanların boynunda asılı duruyor.
hangi çağda yaşadığınız da önemini yitirir bu konuda ister doğrudan demokrasi uygulayan antik yunan’da, ister engizisyon ateşiyle kavrulan avrupa’nın utanç dolu orta çağında, ister sonsuz boşluğa yol almaya heveslendiğimiz uzay çağında. sorun hangi medeniyet basamağında olduğumuz değil. sorun, şiddetin herhangi bir anlaşmazlığı çözemeyeceğini anlayacak bilinç düzeyine ulaşamamamızda. aile ise şiddetin beşiği olduysa eğer, kaybedilmiş çok şeyin yasını tutmamız gerekecek.
sarah moss bir demir çağı simülasyonu içinde aile içi şiddete tanık olmamızı sağlayacak bir roman yazmış bizim için. bize de okuyup demir çağından bu yana bir arpa boyu yol alamadığımızı görmek kalmış.
devamını gör...
geceye bir şarkı sözü bırak
ne sen o eski sen
ne ben o eski ben
biz miydik yoksa zaman mı değişen
ne sen o eski sen
ne ben o eski ben
hani o gözler aşkla gülen.
ne ben o eski ben
biz miydik yoksa zaman mı değişen
ne sen o eski sen
ne ben o eski ben
hani o gözler aşkla gülen.
devamını gör...
knight online
bir neslin bilişsel ve fiziksel gelişimini resmen baltalamış olan mmorpg oyunu. başlarda free to play iken pay to win olmuştur.
günümüzde ise astronomik fiyatlarla insanlar çar dizmektedirler. bizim zamanımızda da vardı bu işler. biz lisedeyken en ''wuuuw'' olduğumuz olay oyundaki +8 chitin shield ile tofaş şahin takas edilmişti. günümüzde millet çar dizerken 50 bin lira gibi rakamları falan zikretmekteler. tek bir şey söylüyorum: ''o h a''
hayır işin komik tarafı hala günümüzde knight oynayan tofaş perestişine ''arkadaşım bak wow diye bir oyun var. madem mmo seviyorsun, wow oyna'' dediğinde size vereceği cevap %86.4 oranı ile ''amuğa goduuğm o oyun paralı'' demek olur. ve bunu diyen adam akşamları pilli hesap makinesinde hesap yapıp oğlunun bebek bezi parasından kısıp 30 bin liraya çar dizmeyi planlıyor falan...
herneyse; 2004-2007 arası dönemi gerçekten çok tatlıydı. ben başladığımda cypher ve xigenon yeni açılmış serverlardı. o kadar oldieyiz işte...
ha ama müziği çok güzeldi. hala frp oynarken ya da forgotten realms falan oynarken arkaya açarım arada... alın... ağlayın.
günümüzde ise astronomik fiyatlarla insanlar çar dizmektedirler. bizim zamanımızda da vardı bu işler. biz lisedeyken en ''wuuuw'' olduğumuz olay oyundaki +8 chitin shield ile tofaş şahin takas edilmişti. günümüzde millet çar dizerken 50 bin lira gibi rakamları falan zikretmekteler. tek bir şey söylüyorum: ''o h a''
hayır işin komik tarafı hala günümüzde knight oynayan tofaş perestişine ''arkadaşım bak wow diye bir oyun var. madem mmo seviyorsun, wow oyna'' dediğinde size vereceği cevap %86.4 oranı ile ''amuğa goduuğm o oyun paralı'' demek olur. ve bunu diyen adam akşamları pilli hesap makinesinde hesap yapıp oğlunun bebek bezi parasından kısıp 30 bin liraya çar dizmeyi planlıyor falan...
herneyse; 2004-2007 arası dönemi gerçekten çok tatlıydı. ben başladığımda cypher ve xigenon yeni açılmış serverlardı. o kadar oldieyiz işte...
ha ama müziği çok güzeldi. hala frp oynarken ya da forgotten realms falan oynarken arkaya açarım arada... alın... ağlayın.
devamını gör...
biliklibilge
sinema. sinema bilgim sağlamdır.
kamera acıları, çekim teknikleri bunlarla da gelebilirsiniz.
sanat tarihi o da çok iyidir.
türk dili ve diyalektleri
türk tarihi
runik harfli yazıtlar.
ve tabii rik'a ve divanî okumalar. ( tarihçi bebelere tez yazmam ) okuyamadığını okurum ama.
kamera acıları, çekim teknikleri bunlarla da gelebilirsiniz.
sanat tarihi o da çok iyidir.
türk dili ve diyalektleri
türk tarihi
runik harfli yazıtlar.
ve tabii rik'a ve divanî okumalar. ( tarihçi bebelere tez yazmam ) okuyamadığını okurum ama.
devamını gör...
erkek yazarların sürekli kadınlarla ilgili başlık açması
kadınların oturuşu kalkışı kıyafeti konuşması yiyişi yemeyişi...
ulan kadınlar kadar taş düşsün kafanıza.
möge ablanın da dediği gibi ben seni doğurabiliyorum lan bu neyin egosu.
(bu kitleye kadınlarla uğraşan hemcinsleri de dahil)
ulan kadınlar kadar taş düşsün kafanıza.
möge ablanın da dediği gibi ben seni doğurabiliyorum lan bu neyin egosu.
(bu kitleye kadınlarla uğraşan hemcinsleri de dahil)
devamını gör...
