kemal sunal replikleri
“parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği.”
devamını gör...
rüyalarım olmasa
cemal safi’nin altın kelebek ödülü aldığı şiiridir.
rüyalarım olmasa
yıldızlara baktırdım fallarda çıkmıyorsun
seni görmem imkansız rüyalarım olmasa
pencereden bakmıyor yollara çıkmıyorsun
seni görmem imkansız rüyalarım olmasa
zor mu geldi kalbinde bana sevgi saklamak
yakıp gittiğin yeri dönüp bir kez yoklamak
değil sabaha kadar seni öpüp koklamak
seni sarmam imkansız rüyalarım olmasa
sevmesem özler miyim seni can pahasına
ne olur bir fırsat ver, beni bir daha sına
adını söyleyemem senden bir başkasına
seni sormam imkansız rüyalarım olmasa
düşlerimde incitsem günlerce uyuyamam
sana değil, saçının bir teline kıyamam
yıllar sonra dönsen de nerde kaldın diyemem
seni kırmam imkansız rüyalarım olmasa
yalvarırım mektup yaz beş dakkanı ayır da
su serp yanan sineme sağlığını duyur da
yaban gülü gibisin dağda, kırda, bayırda
seni dermem imkansız rüyalarım olmasa.
rüyalarım olmasa
yıldızlara baktırdım fallarda çıkmıyorsun
seni görmem imkansız rüyalarım olmasa
pencereden bakmıyor yollara çıkmıyorsun
seni görmem imkansız rüyalarım olmasa
zor mu geldi kalbinde bana sevgi saklamak
yakıp gittiğin yeri dönüp bir kez yoklamak
değil sabaha kadar seni öpüp koklamak
seni sarmam imkansız rüyalarım olmasa
sevmesem özler miyim seni can pahasına
ne olur bir fırsat ver, beni bir daha sına
adını söyleyemem senden bir başkasına
seni sormam imkansız rüyalarım olmasa
düşlerimde incitsem günlerce uyuyamam
sana değil, saçının bir teline kıyamam
yıllar sonra dönsen de nerde kaldın diyemem
seni kırmam imkansız rüyalarım olmasa
yalvarırım mektup yaz beş dakkanı ayır da
su serp yanan sineme sağlığını duyur da
yaban gülü gibisin dağda, kırda, bayırda
seni dermem imkansız rüyalarım olmasa.
devamını gör...
görünce hüzünlendiren nickler
devamını gör...
artı oylar gizli kalsın kampanyası
ifşa olmadan artı oy basmak istiyorum seri artı bastığımda geri dönüşler yanlış anlaşılabiliyor yanlıyorum sanıyorlar yada fikirlerimizin uyuşmadığı bir yazarın bir tanımını artıladım diye onunla aynı zihniyete sahibim sanılıyor. bu karışıklıklardan dolayı artı oy piyasası düşüyor. gizli olursa gönül rahatlığıyla seri artıya devam.
devamını gör...
01 var dahası yok
#383308 no'lu tanımıyla beni benden almış, diğer tanımlarını da severek okuduğum takip edilesi yazardır. herkes duysun, herkes bilsin efeeeem.*
devamını gör...
hazal kaya
annesi mor çatının kurucularindandir. (bkz: adını feriha koydum) dizisinde bekaret sahnesini oynamayı reddettiği icin o dönem herkesten oldukça tepki almis fakat bunun normallestirilmemesi gerektiğini savunarak kalbime girmiştir. camdaki kizda yasanan bekaret sahneleri/ korseler gibi ya da sefirin kizindaki yine ayni bekaret muhabbetleri yuzunden televizyon dizilerinden bu kadar midemiz bulanmisken hazal kayanin bu tavri takdire şayandir.ayrıca düğünlerinde herkes adına serçev'e (serebral palsili çocuklar vakfina) bağış yaparak aldıkları taş magnetleri dağıtmışlardı.
cok duru bir güzelligi var fakat bu kadının iyi bir şekilde degerlendirilmedigini dusunuyorum. yani oynadığı roller feriha, nihal bilinen bizim ailede de shameless uyarlaması fionayı oynamıştı. eskiden de gencoda asi bir kızı oynuyordu. hep bir yani cocuk rolleri oynamamalı. avlu gibi , ıçerde klasmaninda bir dizide daha cetin ceviz bir rolü oynayabilir ama hep miymiy kadin rolleri veriyorlar bu kadına üzülüyorum. cansu derenin oynadığı rollerle nasil dört köşe oluyorsak misal şahsiyetteki nevra rolü o kadar güzeldi ki. hazal kayada bence bize o enerjiyi geçirebilir. projelerini dört gözle bekliyorum.
cok duru bir güzelligi var fakat bu kadının iyi bir şekilde degerlendirilmedigini dusunuyorum. yani oynadığı roller feriha, nihal bilinen bizim ailede de shameless uyarlaması fionayı oynamıştı. eskiden de gencoda asi bir kızı oynuyordu. hep bir yani cocuk rolleri oynamamalı. avlu gibi , ıçerde klasmaninda bir dizide daha cetin ceviz bir rolü oynayabilir ama hep miymiy kadin rolleri veriyorlar bu kadına üzülüyorum. cansu derenin oynadığı rollerle nasil dört köşe oluyorsak misal şahsiyetteki nevra rolü o kadar güzeldi ki. hazal kayada bence bize o enerjiyi geçirebilir. projelerini dört gözle bekliyorum.
devamını gör...
en çok doğum yapan kadın
1725-1765 yıllarını rekorlar kitabına girecek kadar verimli geçiren kadın.
kadınların (bkz: medar-ı iftihar)ı.
kadınların (bkz: medar-ı iftihar)ı.
devamını gör...
25 kasım 2020 kılıçdaroğlu ve akşener'in açıklamaları
erken seçim isteyen muhalefet benim nazarımda bu aşamada kaybetmiş muhalefettir. mevcut süreçte istenecek en son şey erken seçimdir. nedenlerini hep birlikte sıralayacağız şimdi sizlerle.
1)erdoğan'ın 2.dönemi. ilk dönemi cb olduğu dönem ikinci dönemi anayasa değişikliği sonrası başkan olduğu dönem. yasa diyor ki 3.defa başkan/cb olamazsın, olmak istersen de tek seçenek var: mecliste kabul edilecek erken seçim önerisi. bu her şeyi açıklamaya yeter de artar bence.
2)erken seçim propagandası yaparak; mevcut iktidarın önünü açıyorlar, iktidarın şu aşamada yapmak istediğini muhalefetin yapması hangi aklın oyunu bilmiyorum fakat bildiğim tek şey bu ülkede gerçekten muhalefetin akıl kârı olmaması.
3)albayrak'ın istifa etmesinin gerekçelerinden birisi de başkan olmak istemesidir. bunu da buraya yazıp ifşa edeyim bari. albayrak bu ülke için alternatif bile değildir, seçime girse de kazanacağını düşünmem.
4)abd seçimleri. biden, erdoğan'ı asla ve asla sevmeyen, yunanistan destekçisi, ermenistan soykırımını kabul eden, kıbrıs'tan türkiye'nin çekilmesini isteyen ve nato'ya değer veren bir isim. biden'ın seçimden önce görüştüğü 5 türk vatandaşı var. sadece ikisini söyleyeyim: osman kavala ve can dündar. bu noktada muhalefet abd desteğini de alacaktır ama beklemelidir.
5)abd, açık seçik erdoğan'ı istememektedir ve biden yönetimi de bu söylemlerini inkar etmiyorlar. seçimle erdoğan'ı yeneceğiz diyen isimdir. seçimle gelen seçimle gitsin zaten, aksini düşünmek yanlış olur.
tek bir önerim var: eğer muhalefet başarılı olmak ve sonunda iktidara gelmek istiyorsa beklemelidir. şu aşamada yapılacak seçimin kazananı erdoğan olacaktır.
1)erdoğan'ın 2.dönemi. ilk dönemi cb olduğu dönem ikinci dönemi anayasa değişikliği sonrası başkan olduğu dönem. yasa diyor ki 3.defa başkan/cb olamazsın, olmak istersen de tek seçenek var: mecliste kabul edilecek erken seçim önerisi. bu her şeyi açıklamaya yeter de artar bence.
2)erken seçim propagandası yaparak; mevcut iktidarın önünü açıyorlar, iktidarın şu aşamada yapmak istediğini muhalefetin yapması hangi aklın oyunu bilmiyorum fakat bildiğim tek şey bu ülkede gerçekten muhalefetin akıl kârı olmaması.
3)albayrak'ın istifa etmesinin gerekçelerinden birisi de başkan olmak istemesidir. bunu da buraya yazıp ifşa edeyim bari. albayrak bu ülke için alternatif bile değildir, seçime girse de kazanacağını düşünmem.
4)abd seçimleri. biden, erdoğan'ı asla ve asla sevmeyen, yunanistan destekçisi, ermenistan soykırımını kabul eden, kıbrıs'tan türkiye'nin çekilmesini isteyen ve nato'ya değer veren bir isim. biden'ın seçimden önce görüştüğü 5 türk vatandaşı var. sadece ikisini söyleyeyim: osman kavala ve can dündar. bu noktada muhalefet abd desteğini de alacaktır ama beklemelidir.
5)abd, açık seçik erdoğan'ı istememektedir ve biden yönetimi de bu söylemlerini inkar etmiyorlar. seçimle erdoğan'ı yeneceğiz diyen isimdir. seçimle gelen seçimle gitsin zaten, aksini düşünmek yanlış olur.
tek bir önerim var: eğer muhalefet başarılı olmak ve sonunda iktidara gelmek istiyorsa beklemelidir. şu aşamada yapılacak seçimin kazananı erdoğan olacaktır.
devamını gör...
böcek yemek
bunun dünyada üç çeşit tüketimi var.
birincisi, asya ve afrika'da sistematik olarak böcek tüketen 3 bin civarında etnik topluluk. diğeri, tayland'da böcekleri çikolataya batırıp yiyen özel grup, diğeri de paketlenmiş gıda içinde farkında olmadan böcek yiyenler.
dipnot : tuhaf tuhaf şeyler yüzünden koronavirüs illeti çıkmışken, allah böyle şeyler yemek durumunda bırakmasın.
birincisi, asya ve afrika'da sistematik olarak böcek tüketen 3 bin civarında etnik topluluk. diğeri, tayland'da böcekleri çikolataya batırıp yiyen özel grup, diğeri de paketlenmiş gıda içinde farkında olmadan böcek yiyenler.
dipnot : tuhaf tuhaf şeyler yüzünden koronavirüs illeti çıkmışken, allah böyle şeyler yemek durumunda bırakmasın.
devamını gör...
geceye sürekli bir şeyler bırakmamızın nedeni
katıldığım başlık.
şu sıralar gecenin fazla egolu davrandığını düşünüyorum. 3 gecedir yastık altına koyduğum telefonuma sabah kalktığımda karma puan yüklenmediğini görüyorum.
tam nihat hatipoglu programına katılıp sorulmalık soru.
(bkz: yoldaş ile sahur programı)
yastik altına diş koyan çocuğun sabah 1 tl ile karşılaşması hazzını ben yaşayamıyorum. "geceye şiir bırak, geceye özlü söz birak, geceyi kendi haline bırak dönerse senindir dönmezse hiç gündüz olmamıştır, gece gecedir gündüz babandır yetti yahu. "
(bkz: geceyi geceye bırak)
şu sıralar gecenin fazla egolu davrandığını düşünüyorum. 3 gecedir yastık altına koyduğum telefonuma sabah kalktığımda karma puan yüklenmediğini görüyorum.
tam nihat hatipoglu programına katılıp sorulmalık soru.
(bkz: yoldaş ile sahur programı)
yastik altına diş koyan çocuğun sabah 1 tl ile karşılaşması hazzını ben yaşayamıyorum. "geceye şiir bırak, geceye özlü söz birak, geceyi kendi haline bırak dönerse senindir dönmezse hiç gündüz olmamıştır, gece gecedir gündüz babandır yetti yahu. "
(bkz: geceyi geceye bırak)
devamını gör...
moacir barbosa
günah keçisi kavramının tam karşılığı bu adamdır. cehennemi dünyada yaşamıştır. 1950 dünya kupası finali başlığında kendisinden biraz bahsetmiştim. lakin bu adamın yaşadıkları ve ona yapılanlar ciddi anlamda bir başlığı hak ediyor. işin aslına bakarsanız barbosa 1950 dünya kupasının parlayan yıldızlarından biriydi. ben kendisini sadece bizim maçta * yani brezilya-uruguay maçında izlemedim. kupa boyunca brezilya'nın maçlarını izleme fırsatım olmuştu ve barbosa'yı takip etme imkanına erişmiştim. adam tam anlamıyla bir kara panterdi. zaten brezilya milli takımının ilk siyahi kalecisidir kendisi ve takımı finale gelene kadar da çok ciddi kurtarışlara imza atmıştır. ne demişler? futbolda atanın da tutanın da iyi olacak. işte o brezilya milli takımının atanı da tutanı da iyiydi. ademir atıyor, barbosa tutuyor brezilya güle oynaya finale doğru gidiyordu. her şey tıkırındayken adam kahramandı. barbosa'nın şanssızlığı o gün bizim kaptan varela'nın, schiaffino'nun ve özellikle ghiggia'nın insan üzeri performans göstermesiydi. bu üçlüye kalecimiz maspoli tanrı modunu açarak destek olunca brezilya'nın mağlubiyeti kaçınılmaz oldu. kimse ademir'e laf söylemedi. oysa ilk yarım saatte en az üç net pozisyon harcamıştı. forvetler böyle durumlarda bir şekilde yırtıyor ve ihale hep kalecilere kalıyor. kaleciler zaten yalnız adamlardır. arkalarını kollayacak, onlara destek olacak kimseleri yoktur. direkler desen onlara da güvenemezsin, kariyer katilidir onlar. albert camus bile o üç direğin önünde durmuş olmanın verdiği psikoloji ile hayatına ve eserlerine yön vermiş bir adamdır. ne diyor kendisi bu konuda; ''ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.''
neyse işte futbol tanrıları kaleci şansı vermezse cehennemi barbosa gibi dünya'ya taşıyorsunuz. bakın o gün orada iki brezilya taraftarı intihar ederek öldü ve bunun tüm yükünü de bu adamın sırtına yüklediler. teknik direktör flavio costa kadın kılığında stattan kaçarken, barbosa böyle atraksiyonlara hiç girmedi. diğerleri unutuldu ama barbosa asla unutulmadı! kendisi ile rio de janeiro'da izbe bir barda karşılaşmıştım. yüz bana tanıdık geliyordu ama onun olacağına ihtimal vermemiştim. şüpheyle barmene sordum? sormaz olaydım. ''evet o!'' diye yanıtladı beni! tanrının gazabı bu gece de barımda!'' yavaşça yanına doğru ilerledim. kendimi tanıttım. büyük hayranı olduğumu ve kendisini 1950 dünya kupası boyunca gıpta ile izlediğimi anlattım. hafifçe gülümsedi. yıllardır böyle güzel sözler duymadığını söyledi ve beni yanına buyur etti.
''biliyor musun?'' dedi ''tanrının lanet olası her günü ghiggia'dan aynı golü yiyip, dizlerimin üzerine çöküp kalıyorum. yıllar boyu kendi ülkemde sokağa çıkmaya korktum. herkes bana vebalı muamelesi yaptı. onu geçtim takım arkadaşlarım bile benim hakkımda zehir zemberek açıklamalar yaptılar. oysa futbol bir takım oyunu. beni aslanların önüne attılar resmen!''
''zizinho'dan mı bahsediyorsunuz?'' diye sordum. sakince başını salladı.
''adam bana bir albatros gibi uğursuz olduğumu söyledi. bunu her yerde dile getirdi. milli takıma bir daha çağırılmamam gerektiğini bütün basın önünde haykırdı. daha fenası ne biliyor musun?'' nedir diye soru ile cevapladım kendisini...
''benim yüzümden brezilya milli takımının kalesine 35 yıl boyunca bir daha siyahi bir kaleci geçemedi. başkalarının önünde de engel oldum anlayacağınız.'' hüzünle birasından bir yudum aldı. kendi kendisine belirli belirsiz bir şeyler söyledi ve sözlerine devam etti; ''bir gün alışveriş merkezine gitmiştim bir şeyler almak için, bakın aradan 20 yıl geçmiş. bir kadın karşıma geçti. yanında torunu vardı. çocuğa parmağıyla beni göstererek; 'ona iyice bak! bütün brezilya’yı yasa boğan adam, işte bu!'' diye bağırdı bana. yerin dibine girmiştim resmen. o an yok olmak istedim, bu lanet bitsin istedim, yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim...'' gülümsedi. komik değil mi? başımla onayladım kendisini.
barbosa anlattıkça ben şişiyordum. şiştikçe de mideyi şişiriyordum. bir bira daha istedim. barbosa bira içtiği için bende farklı bir şey istemedim. yeterince kaba davranılmıştı kendisine. düşünsenize insanlar hayallerini, hayatlarını çalan, ülkelerini altlarından çekip alan liderlerin peşinden bile sorgusuz sualsiz giderken, yediği bir gol yüzünden kendi halindeki bir kaleciye itibar suikastı yapıp, ona hayatı zindan etmekten geri durmuyordu. yaman çelişki bu insanoğlu. hani bukowski, ''kitlelerin dehası'' şiirinde diyor ya;
ortalama insanda
herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
barbosa'nın yaşadıklarının özeti buydu. bende tam yerine rast geldi manzarayı koydum. şiirin bu bölümünü kendisine ezberden söyleyiverdim. öyle bir şen kahkaha attı ki anlatamam size. belki yıllardır bu şekilde gülmemişti. bira bardağını havaya kaldırdı ve şerefinize diye bağırdı. bu sefer gülümseyerek devam etti;
''bakın dedi ben bu lanetten kurtulmak için maracana stadı personeline rüşvet verip, o golü yediğim zamanki direkleri yerlerinden söktürüp yaktırdım. yaptım bunu. gerçekten yaptım.'' bir kahkaha daha attı. ''sonrasında arda kalan üç beş arkadaşımla birlikte o direklerin ateşi üzerinde mangal yaptık.''
bu sefer ben gülüyordum. lanetli direklerin mangalı da ne güzel olmuştur deyiverdim. karşılıklı kahkahalar atmaya başladık. adamın keyfini yerine getirmiştim.
''aslında bende de var biraz. bakın belli artık bunlar beni şeytanın yeryüzündeki büyük elçisi olarak görüyorlar. hatta ta kendisi olarak bile görüyor olabilirler. ama ben inatla koşulları hep zorladım. 1994 dünya kupasında brezilya milli takımının kampını ziyaret etmek istedim. kapılarına kadar gittim. ne oldu dersiniz.''
-e almadılar tabiki sizi.
''almadılar tabi. niye alsınlar yahu? o dünkü çocuk romario bile hakkımda ileri geri konuştu; 'başarının peşinde koşarken uğursuz olmak istemeyiz.' dedi benim için. neyse attığı güzel gollerin hatırına affettim ben onu. umarım oğlu kaleci olur.'' güzel bir kahkaha daha patlattı.
o gece 3 saate yakın bir sohbetimiz oldu barbosa ile. sene 1998'di. kendisi ile o barda tanışmamdan tam 10 yıl sonra vefat etti. gazeteler ''barbosa'nın ikinci ölümü.'' diye manşet attılar arkasından. bende usulca ''ölü adamla konuşmalar'' adlı hikayemi çekmeceme yerleştirdim. halen orada duruyor...
neyse işte futbol tanrıları kaleci şansı vermezse cehennemi barbosa gibi dünya'ya taşıyorsunuz. bakın o gün orada iki brezilya taraftarı intihar ederek öldü ve bunun tüm yükünü de bu adamın sırtına yüklediler. teknik direktör flavio costa kadın kılığında stattan kaçarken, barbosa böyle atraksiyonlara hiç girmedi. diğerleri unutuldu ama barbosa asla unutulmadı! kendisi ile rio de janeiro'da izbe bir barda karşılaşmıştım. yüz bana tanıdık geliyordu ama onun olacağına ihtimal vermemiştim. şüpheyle barmene sordum? sormaz olaydım. ''evet o!'' diye yanıtladı beni! tanrının gazabı bu gece de barımda!'' yavaşça yanına doğru ilerledim. kendimi tanıttım. büyük hayranı olduğumu ve kendisini 1950 dünya kupası boyunca gıpta ile izlediğimi anlattım. hafifçe gülümsedi. yıllardır böyle güzel sözler duymadığını söyledi ve beni yanına buyur etti.
''biliyor musun?'' dedi ''tanrının lanet olası her günü ghiggia'dan aynı golü yiyip, dizlerimin üzerine çöküp kalıyorum. yıllar boyu kendi ülkemde sokağa çıkmaya korktum. herkes bana vebalı muamelesi yaptı. onu geçtim takım arkadaşlarım bile benim hakkımda zehir zemberek açıklamalar yaptılar. oysa futbol bir takım oyunu. beni aslanların önüne attılar resmen!''
''zizinho'dan mı bahsediyorsunuz?'' diye sordum. sakince başını salladı.
''adam bana bir albatros gibi uğursuz olduğumu söyledi. bunu her yerde dile getirdi. milli takıma bir daha çağırılmamam gerektiğini bütün basın önünde haykırdı. daha fenası ne biliyor musun?'' nedir diye soru ile cevapladım kendisini...
''benim yüzümden brezilya milli takımının kalesine 35 yıl boyunca bir daha siyahi bir kaleci geçemedi. başkalarının önünde de engel oldum anlayacağınız.'' hüzünle birasından bir yudum aldı. kendi kendisine belirli belirsiz bir şeyler söyledi ve sözlerine devam etti; ''bir gün alışveriş merkezine gitmiştim bir şeyler almak için, bakın aradan 20 yıl geçmiş. bir kadın karşıma geçti. yanında torunu vardı. çocuğa parmağıyla beni göstererek; 'ona iyice bak! bütün brezilya’yı yasa boğan adam, işte bu!'' diye bağırdı bana. yerin dibine girmiştim resmen. o an yok olmak istedim, bu lanet bitsin istedim, yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim...'' gülümsedi. komik değil mi? başımla onayladım kendisini.
barbosa anlattıkça ben şişiyordum. şiştikçe de mideyi şişiriyordum. bir bira daha istedim. barbosa bira içtiği için bende farklı bir şey istemedim. yeterince kaba davranılmıştı kendisine. düşünsenize insanlar hayallerini, hayatlarını çalan, ülkelerini altlarından çekip alan liderlerin peşinden bile sorgusuz sualsiz giderken, yediği bir gol yüzünden kendi halindeki bir kaleciye itibar suikastı yapıp, ona hayatı zindan etmekten geri durmuyordu. yaman çelişki bu insanoğlu. hani bukowski, ''kitlelerin dehası'' şiirinde diyor ya;
ortalama insanda
herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
barbosa'nın yaşadıklarının özeti buydu. bende tam yerine rast geldi manzarayı koydum. şiirin bu bölümünü kendisine ezberden söyleyiverdim. öyle bir şen kahkaha attı ki anlatamam size. belki yıllardır bu şekilde gülmemişti. bira bardağını havaya kaldırdı ve şerefinize diye bağırdı. bu sefer gülümseyerek devam etti;
''bakın dedi ben bu lanetten kurtulmak için maracana stadı personeline rüşvet verip, o golü yediğim zamanki direkleri yerlerinden söktürüp yaktırdım. yaptım bunu. gerçekten yaptım.'' bir kahkaha daha attı. ''sonrasında arda kalan üç beş arkadaşımla birlikte o direklerin ateşi üzerinde mangal yaptık.''
bu sefer ben gülüyordum. lanetli direklerin mangalı da ne güzel olmuştur deyiverdim. karşılıklı kahkahalar atmaya başladık. adamın keyfini yerine getirmiştim.
''aslında bende de var biraz. bakın belli artık bunlar beni şeytanın yeryüzündeki büyük elçisi olarak görüyorlar. hatta ta kendisi olarak bile görüyor olabilirler. ama ben inatla koşulları hep zorladım. 1994 dünya kupasında brezilya milli takımının kampını ziyaret etmek istedim. kapılarına kadar gittim. ne oldu dersiniz.''
-e almadılar tabiki sizi.
''almadılar tabi. niye alsınlar yahu? o dünkü çocuk romario bile hakkımda ileri geri konuştu; 'başarının peşinde koşarken uğursuz olmak istemeyiz.' dedi benim için. neyse attığı güzel gollerin hatırına affettim ben onu. umarım oğlu kaleci olur.'' güzel bir kahkaha daha patlattı.
o gece 3 saate yakın bir sohbetimiz oldu barbosa ile. sene 1998'di. kendisi ile o barda tanışmamdan tam 10 yıl sonra vefat etti. gazeteler ''barbosa'nın ikinci ölümü.'' diye manşet attılar arkasından. bende usulca ''ölü adamla konuşmalar'' adlı hikayemi çekmeceme yerleştirdim. halen orada duruyor...
devamını gör...
bkm kitap
çok kısa bir süre önce mobil uygulamasını gelen şikayetler doğrultusunda düzelterek çok doğru bir iş yapmış olan kitap satış mağazasıdır.
hem internet üzerinde hem de fiziksel ortamda kitap satıyorlar.
4 adet fiziksel mağazaları var. hepsi de bursa sınırları içerisinde.
biri fatih sultan mehmet bulvarı'nda, biri istanbul caddesi'nde, biri sönmez iş merkezi içinde biri de özlüce'de. özlüce'deki şubeleri, avrupa'nın en büyük kitabevi unvanını elinde bulunduruyor.
neyse bu kadar bilgilendirme yeter, şimdi gelelim benim yorumuma:
dediğim gibi kısa bir süre önce mobil uygulamalarını yenilediler ve daha rahat bir kullanım sundular. öncesinde gerçekten rezil bir mobil uygulamaları vardı, her yer her yerdeydi ve gerçekten kullanımı oldukça zordu.
ara ara güzel kampanyalar yapıyorlar ve birçok kitabı oldukça uygun fiyatlara satın alabiliyorsunuz. tabii ki ucuz kitap alacağım diye yayınevine bakmayı da ihmal etmeyin bence, her yayınevi aynı kalitede kitap sunmuyor çünkü.
ayrıca 30 tl ve üzeri kargo bedavaydı sanırsam, bu da kitap alırken gereksiz yere kargo parası vermenizin önüne geçiyor.
lakin şöyle bir sorunları var: ürünün stoklarda olup olmadığını göremiyorsunuz. atıyorum mobil uygulamadan veya internet mağazalarından sipariş verdiniz ve ürünlerden birinin stoklarda var olup olmadığını bilmiyorsunuz, ürünlerin hepsi toplu olarak elinize ulaştırıldığı için o ürünün tedarik edilmesini beklemeniz gerekiyor. bu da gerçekten zaman kaybına neden oluyor. ayrıca bu stok mevzusunu da ancak müşteri hizmetlerini arayarak öğrenebiliyorsunuz, başka yolu yok. onlar sizi aramıyor yani...
hem internet üzerinde hem de fiziksel ortamda kitap satıyorlar.
4 adet fiziksel mağazaları var. hepsi de bursa sınırları içerisinde.
biri fatih sultan mehmet bulvarı'nda, biri istanbul caddesi'nde, biri sönmez iş merkezi içinde biri de özlüce'de. özlüce'deki şubeleri, avrupa'nın en büyük kitabevi unvanını elinde bulunduruyor.
neyse bu kadar bilgilendirme yeter, şimdi gelelim benim yorumuma:
dediğim gibi kısa bir süre önce mobil uygulamalarını yenilediler ve daha rahat bir kullanım sundular. öncesinde gerçekten rezil bir mobil uygulamaları vardı, her yer her yerdeydi ve gerçekten kullanımı oldukça zordu.
ara ara güzel kampanyalar yapıyorlar ve birçok kitabı oldukça uygun fiyatlara satın alabiliyorsunuz. tabii ki ucuz kitap alacağım diye yayınevine bakmayı da ihmal etmeyin bence, her yayınevi aynı kalitede kitap sunmuyor çünkü.
ayrıca 30 tl ve üzeri kargo bedavaydı sanırsam, bu da kitap alırken gereksiz yere kargo parası vermenizin önüne geçiyor.
lakin şöyle bir sorunları var: ürünün stoklarda olup olmadığını göremiyorsunuz. atıyorum mobil uygulamadan veya internet mağazalarından sipariş verdiniz ve ürünlerden birinin stoklarda var olup olmadığını bilmiyorsunuz, ürünlerin hepsi toplu olarak elinize ulaştırıldığı için o ürünün tedarik edilmesini beklemeniz gerekiyor. bu da gerçekten zaman kaybına neden oluyor. ayrıca bu stok mevzusunu da ancak müşteri hizmetlerini arayarak öğrenebiliyorsunuz, başka yolu yok. onlar sizi aramıyor yani...
devamını gör...
normal sözlük'ün reklam almaya başlaması
ulan bende bu yazarlar ne biçim fotoğraflar atmış diyordum.
kesen dolu olsun yoldaş!
kesen dolu olsun yoldaş!
devamını gör...
yeni bir anayasayı tartışma vakti geldi
büyük ihtimalle kadın cinayetlerine herhangi bir önlem alınmaması, hayvan hakları yasasının bir türlü çıkarılmaması gibi olayların kendisine zemin olarak hazırlandığı eyleme konu olan cümle.
"mevcut anayasa ile bunları engellemek mümkün değil" yükleniyor...
"mevcut anayasa ile bunları engellemek mümkün değil" yükleniyor...
devamını gör...
normal sözlük moderatör alımı
sahibinden devren satilik koltuk, az havuc lekesi var yalniz.
ilgilenenler dm.
ilgilenenler dm.
devamını gör...
lisedeki sıra arkadaşlığı
uzun bir süre devam eden arkadaşlıklardandır. ancak; süre mefhumu kişiden kişiye değişiklik gösterir. ben de uzun bir süre böyle bir arkadaşım var sanıyordum. sınıf başkanı olduğum için herkesle samimiydim; sıra arkadaşımla daha bir başkaydı elbette. annemse her zaman “ben onu sevmiyorum, arkadaşlığınızda hep sen verici taraf oluyorsun ve çok bencil.” diyordu. ben de anneme “yapma etme canımın içi öyle bir insan değil.” diyordum. zaman geçti. dört senelik lise eğitiminin üzerine dört sene de üniversite eğitimi ekledik. ikimiz de farklı şehirlerdeydik. buluşmalarımız okuldan eve gelebildiğimiz zamanlarda olmaya başladı. şöyle bir kendimi çektim ve olan her şeye uzaktan baktım. sürekli “ona giden” kişi bendim. onunla buluşmak için uzun mesafeler kat edip, iki üç saat geçirip yine eve dönüyordum. o ise ailesinden izin alamadığı için ortak bi nokta belirleyemediğimizi söylerdi. en sonun noktayı da doğum günümde beni yalnız bırakışıyla koymuş oldu. kardeş dediğim diğer insanlar beni kandırıp bana doğum günü sürprizi hazırlamışken; o yine aile bahanesine dayanıp gelmemişti. koskocaman bireyler olmuştuk. oysaki ben onu hiçbir zaman yalnız bırakmamıştım.
evet, mutlu ya da mutsuz olduğum günlerde sevdiğimizi sandığımız insanların tavırları önemli oluyor. ben bu ilişkide hep veren , (maddi ya da manevi) giden taraf olmuşum. annem haklıymış. şimdi benden giden insanlardan vazgeçmesi daha kolay oluyor ve kimseye anlam yüklememeye çalışıyorum. çünkü; insan vazgeçendir. benden çoktan vazgeçmiş birinden geç de olsa vazgeçmiş oldum.
yine de lise arkadaşlıkları çok başkadır. *
evet, mutlu ya da mutsuz olduğum günlerde sevdiğimizi sandığımız insanların tavırları önemli oluyor. ben bu ilişkide hep veren , (maddi ya da manevi) giden taraf olmuşum. annem haklıymış. şimdi benden giden insanlardan vazgeçmesi daha kolay oluyor ve kimseye anlam yüklememeye çalışıyorum. çünkü; insan vazgeçendir. benden çoktan vazgeçmiş birinden geç de olsa vazgeçmiş oldum.
yine de lise arkadaşlıkları çok başkadır. *
devamını gör...
biz çocukken
her şey daha anlamlı ve kıymetliydi. yaşamak bu kadar zor değildi.dinginlik hüküm sürerdi,bitmek bilmeyen bir koşuşturma yoktu.gün yine 24 saatti ama yetiyordu.
en önemlisi naiflik ve elde olanla yetinmek vardı.
ilişkiler çıkara değil sevgiye dayanıyordu.
paramız daha azdı,arabamız lüks değildi fakat çok daha mutlu ve huzurluyduk.
en önemlisi naiflik ve elde olanla yetinmek vardı.
ilişkiler çıkara değil sevgiye dayanıyordu.
paramız daha azdı,arabamız lüks değildi fakat çok daha mutlu ve huzurluyduk.
devamını gör...
sorunlarla baş etme yöntemleri
genellikle sorun çıkmasını en baştan engellemeye çalışıyorum ben. bu nedenle müthiş düzenli yaşarım. mesela mola saatlerini kalem kalem bildiririm, orada kahve ve çay içme saatleri bile yazılıdır. bu kısaca bu saatler içinde kimse beni farklı işlere çekmeye çalışmasın aramız bozulmasın anlamına gelen uyarıdır. çalışırken kimseyle konuşmam ki düzen bozulmasın. ya da bir işe başlayacaksam mümkünse bir süre maaş almadan çalışırım. tüm dosyaları ezberler, benden önce çalışan arkadaşın yaptığı tüm işleri kontrol eder, onun çalıştığı insanları arayıp tanışır, o insanlardan farklı kişilerin numarasını öğrenir, onlarla anlaşma yaparım ki yedek çalışma arkadaşlarım olsun. sistemi kurduktan sonra maaş almaya başladım. iş yaşamım son derece sorunsuz ve hatasız geçer. her zaman a,b,c, z planlarım vardır.
ancak sosyal hayatı böyle bir düzene oturtmak mümkün değil. çok denedim, olmadı. ne kendi ne de karşı tarafın duygularını kontrol altına almak diye bir şey yok. neye kızar, neyi kıskanır, yüzüne ne der arkandan ne sayıp söver hiç belli olmuyor. bu nedenle sorun çıktığı an gidip uyuyorum ben. uykum geliyor. tartışma sırasında bile baktım sorunu çözemiyorum uyuya kalırım. vücudum uyku üretir. baktım uyanınca geçmemiş, ağlarım uyanır, ağlarken uyuya kalırım.
yani ya korkunç bir mücadele veriyorum ya da tamamen kendimi bırakmış oluyorum. neden? çünkü ortam yok. allah sabır versin, çok zor.
ancak sosyal hayatı böyle bir düzene oturtmak mümkün değil. çok denedim, olmadı. ne kendi ne de karşı tarafın duygularını kontrol altına almak diye bir şey yok. neye kızar, neyi kıskanır, yüzüne ne der arkandan ne sayıp söver hiç belli olmuyor. bu nedenle sorun çıktığı an gidip uyuyorum ben. uykum geliyor. tartışma sırasında bile baktım sorunu çözemiyorum uyuya kalırım. vücudum uyku üretir. baktım uyanınca geçmemiş, ağlarım uyanır, ağlarken uyuya kalırım.
yani ya korkunç bir mücadele veriyorum ya da tamamen kendimi bırakmış oluyorum. neden? çünkü ortam yok. allah sabır versin, çok zor.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
arkadaşlar bugün 4 yıllık hayat arkadaşıma evlenme teklifi edeceğim çok romantik olacağına inanıyorum. bana bol şans dileyin lütfen.
devamını gör...
