baş ucu eserleri
son getirilen kafa sözlük özelliklerinden biri.
herkesin dediğini ben de diyeceğim: bu bir seçenek olarak durmalı bir kenarda ve son tanımlar görülmeli. yani elinize sağlık, olmuş ama tam olmamış maalesef.
herkesin dediğini ben de diyeceğim: bu bir seçenek olarak durmalı bir kenarda ve son tanımlar görülmeli. yani elinize sağlık, olmuş ama tam olmamış maalesef.
devamını gör...
baekdu dağı
aktif bir yanardağ olan baekdu dağı, kuzey kore'nin en yüksek dağıdır. dağın yükseltisi 2744 metredir. son patlamasının 1903 yılında olduğu söylenir.
devamını gör...
namuslu kadın evinde oturur
az önce namuslu olmadığımı öğrendim
devamını gör...
münir özkul
onu hep ya mahmut hoca veya yaşar usta olarak hatırlayıp güzel insanlardan biri diye anacağız.
devamını gör...
buralar hep dutluktu
beş on sene sonra kafa sözlük için deriz artık.
devamını gör...
_buaradahukukokudum_
gelir gelmez girdiği güzel tanımlarla yazarlığa terfi etmiş hukukçu bir arkadaştır. varlığıyla sözlüğe çok şey katacağından eminim. kendisini şimdiden sevdirdi bile. zekasıyla, mizahıyla her daim burada olması dileğiyle.
devamını gör...
kitap kurtlarının huyları
kitaplar filmlerden daha çok etkiler beni. çok begendigim kitaplar bazen rüyama bile girer. eğer sinirlendigim ya da heyecenlandigim bir yer olursa kitabı bırakır; şu içer, hava alır geri dönerim.
devamını gör...
henceforth dance radyo yayını
edit : 21:45'te warm-up yayın ile başlayacak olup; 22:15'te esas programa geçiş yapacak olan programdır.
devamını gör...
filozofların en sevilen sözleri
devamını gör...
mezarlık
beni ölünce çöpe falan atabilirsiniz.
ölümü deneyimlemeden önce de -ölüm nasıl deneyimleniyorsa öyle tabi- böyle düşünüyordum, şimdi de böyle diyorum. en azından doğaya, canlılara bir faydam olur. toprak altında da oluyor tabi muhakkak bu dediğim, ama iş büyük, zahmeti çok mezar işinin. ondan da ziyade birazdan bahsedeceğim gündemleri var. konu bedenin dönüşümü ise (daha çirkin bir kelime ile anmak istemediğim için özür dilemeyeceğim) gayet basit yollardan da gerçekleştirilebilir bu. her neyse. kimse çöpe atmayacak beni, bu belli bir şey. ama yapabilirler(di). gerçekten bu sorun değil(di).
mezar, mezarlık garip bir yer. sevdiğiniz birini orada bırakmak, o "ritüeli" yaşamak gerçekten çok ilginç. bundan daha da çok çarpıcı bir hissi var gömme konusunun. ne kadar somutta kalmaya çalışırsanız çalışın, neye inanıyor, nasıl anlamlandırıyor, nasıl yaşıyor olursanız olun ölümü, mezarlık, mezarın kendisi, kefenin ya da tabutun üzerine toprak atmak işi zihninizin, düşüncelerinizin üstünü de bir süreliğine örtüyor... saçma sapan şeyler düşünüyorsunuz. toprak, taş falan alıp eve getiriyorsunuz. çıkmıyor aklınızdan uzun süre. sinirleniyorsunuz falan. keşke sadece görevliler yapsa bu işi, kimse şahit olmasa falan diye düşündüğümü hatırlıyorum mesela. ya da keşke başka bir yolu olsa bu işin diye. yani konu ölümden çok bir süreliğine mezar oluyor bir yakınınızı kaybettiğinizde. yahu desenize ne genelleme yapıyorsun deli misin, sende böyle olmuş bu iş. her neyse. çekim eklerime sahip çıkıyorum yazının devamında tamam, söz.
ülkede en hızlı, en sorunsuz, en düzgün işleyen sistematiklerden biri kurulmuş defin süreci için desem abartmış olmam bence. yakınınız öldükten hemen sonra, hastanede gerçekleşen ölümler için konuşuyorum, vefat eden kişinin birinci derece yakınlarından birini önce belediye, ardından mezarlıklar müdürlüğü arıyor. son derece kısa ve nazikçe gerçekleşen bu telefon görüşmelerinde anlıyorsunuz ki, sizin için her şey önceden ayarlanmış. siz, doktorların sizi hazırlamaya çalışan "allahtan ümit kesilmez ama durum bu bu" minvalli tüm konuşmalarına maruz kalır yine de umudunuzu yitirmeden belki de yürüyerek çıkacak buradan diye hayaller aleminde gezerken, bir ekibin arka planda birkaç gün içinde ölmesi muhtemel yakınınız için çeşitli ayarlamalar yapmış olduğunu fark ediyorsunuz. her şey çok hızlı oluyor. belediye cenaze nakil aracı gönderiyor, sizin mezar yeriniz varsa oraya naklediliyorsunuz, yoksa sizin için ayarlanan mezar yerine götürülüyorsunuz görevlilerce. normalde devlet dairelerinde, resmi işlemlerde suratımıza bakılmamasına, sorduğumuz sorulara bile yarım ağızlı cevaplar almaya alışkın olduğumuz için sizin için hiç zahmet yaratılmadan işlerin hallediliyor olmasına şaşırmadan edemiyorsunuz hala şok haliniz devam ettiği için falan. garip. ben ölüm belgesinin 3 nüsha olarak bana ücretsiz şekilde fotokopi çekilip bir devlet hastanesinde teslim edilmesinden dolayı yaşadığım şaşkınlığı mezarlığa giderken ablama anlattım yaa. döndü bana baktı, gerizekalı mısın senem, bana ne şu an fotokopiden dedi. ama birini mezarlıklar müdürlüğüne birini bilmem nereye verecekmişiz, hatta isterseniz aslı gibidir yapıp çoğaltabilirim bile dedi görevli dedim. cevap vermedi.
diyemedim ki, işler halledilmeliydi ve sen hamilesin. muhatap bendim. işlerin halledilmesine odaklı olduğum için ana kaptırmışım kendimi, özür dilerim.
geliyorsun mezarlığa, gömülmeden önce yapılması gereken bazı işler var. son hazırlıklar... aslında çok bilmiyorum buralarını ben meselenin. hem görmek istemedim hem de çok bulanık zaten. mezarlığın içindeki camiye gidene kadarki süreç çok yok bende. o yüzden detay veremiyorum ama sonra bir noktada namaz kılınıyor ölen kişi müslümansa. şaşırdığın birçok insan geliyor. gelmesini istediğin, ihtiyacın olan kimileri gelemiyor belki. hala çok bir şey anlamıyorsun. miden bulanıyor. sigarayı iç, yeme diye fısıldıyor en yakın arkadaşın kulağına. biraz ağlıyorsun, saçma bir espri yapıyorsun beklerken. herkes gülümsüyor sen hariç. namaz bitiyor. hızla taşıyorlar tabutu. sessizce yürüyorsun arkalarından.
mezar yeri kazılmış oluyor vardığınızda. sen kimseyi aramadın halbuki. başka biri de aramış olamaz biliyorsun. kim bu insanlar, nereden biliyorlardı babamın öleceğini diye geçiyor kafandan. acaba daha önce mi öldü, bize mi söylemediler diye uyanıyor aklının şeytanları kısa bir an için. bize bildirdikleri saatin üzerinden daha kaç saat geçti ki? gece çalışmıyor devlet daireleri...
düşüncelerin çok hızlı dağılıyor. toparlayamıyorsun zaten hiçbir şeyi. bak şimdi tabutun kapağı açıldı. uçup gidiyor kafan. alıyorlar koyuyorlar kuyuya. bir imam duruyor baş ucunda. göz göze geliyor senle, kaçırıyor bakışlarını. yapmayın demek istiyorsun, diyemiyorsun ya da bir an önce bitirin. o da olmuyor. uzadıkça uzuyor. kürekleri alıyorlar birbirlerinden elinden. nedense... son görev. birinin üstüne toprak atma görevi? mükemmel değil mi...
sonrası yine karanlık. dedim ya düşünceler, zihin örtülüyor. şuursuz bir süreç başlıyor. savrula savrula. oraya buraya çarpa çarpa. ben sadece mezarın içini düşünüyordum. hep mutsuz değildim, biraz zaman geçti, oh, sonunda çektiği acılar bitti bile dedim. sonra kalktım mezarlığa gittim toparladığımı düşünüp, baktım hala aynı noktadayım. hmm peki. daha zamanı gelmemiş.
önce özlemedim ben bir süre. daha önce de söylemiştim bunu birkaç kez. başka şeyler yaşadım, düşündüm dediğim gibi. sonra o başka şeyler, özlem tarifsiz bir büyüklükle her yeri kaplayınca ya yok oldular ya gözümün önünden onları göremeyeceğim bir yerlerimde kayboldular. yarın anlayacağız. evet yarın mezarlığa gidiyorum yeniden. özlemimi giderebileceğim bir manası olan bir mekan olarak ele almıyorum mezarlığı. o taşın işaret ettiği mezar yerinde bir ceset var çürümüş, babam yok. onunla konuşabileceğim bir yer falan da değil orası. hiçbir manası yok. mermerle etrafı çevrilmiş birkaç ton toprak görebiliyor olacağımı umuyorum yarın. ama böyle şeyleri yaşamadan tahmin edemiyorsun. böyle şeyleri düşünmemek gerektiğini ise yeterince kanadıktan sonra öğreniyorsun.
bakalım.
ölümü deneyimlemeden önce de -ölüm nasıl deneyimleniyorsa öyle tabi- böyle düşünüyordum, şimdi de böyle diyorum. en azından doğaya, canlılara bir faydam olur. toprak altında da oluyor tabi muhakkak bu dediğim, ama iş büyük, zahmeti çok mezar işinin. ondan da ziyade birazdan bahsedeceğim gündemleri var. konu bedenin dönüşümü ise (daha çirkin bir kelime ile anmak istemediğim için özür dilemeyeceğim) gayet basit yollardan da gerçekleştirilebilir bu. her neyse. kimse çöpe atmayacak beni, bu belli bir şey. ama yapabilirler(di). gerçekten bu sorun değil(di).
mezar, mezarlık garip bir yer. sevdiğiniz birini orada bırakmak, o "ritüeli" yaşamak gerçekten çok ilginç. bundan daha da çok çarpıcı bir hissi var gömme konusunun. ne kadar somutta kalmaya çalışırsanız çalışın, neye inanıyor, nasıl anlamlandırıyor, nasıl yaşıyor olursanız olun ölümü, mezarlık, mezarın kendisi, kefenin ya da tabutun üzerine toprak atmak işi zihninizin, düşüncelerinizin üstünü de bir süreliğine örtüyor... saçma sapan şeyler düşünüyorsunuz. toprak, taş falan alıp eve getiriyorsunuz. çıkmıyor aklınızdan uzun süre. sinirleniyorsunuz falan. keşke sadece görevliler yapsa bu işi, kimse şahit olmasa falan diye düşündüğümü hatırlıyorum mesela. ya da keşke başka bir yolu olsa bu işin diye. yani konu ölümden çok bir süreliğine mezar oluyor bir yakınınızı kaybettiğinizde. yahu desenize ne genelleme yapıyorsun deli misin, sende böyle olmuş bu iş. her neyse. çekim eklerime sahip çıkıyorum yazının devamında tamam, söz.
ülkede en hızlı, en sorunsuz, en düzgün işleyen sistematiklerden biri kurulmuş defin süreci için desem abartmış olmam bence. yakınınız öldükten hemen sonra, hastanede gerçekleşen ölümler için konuşuyorum, vefat eden kişinin birinci derece yakınlarından birini önce belediye, ardından mezarlıklar müdürlüğü arıyor. son derece kısa ve nazikçe gerçekleşen bu telefon görüşmelerinde anlıyorsunuz ki, sizin için her şey önceden ayarlanmış. siz, doktorların sizi hazırlamaya çalışan "allahtan ümit kesilmez ama durum bu bu" minvalli tüm konuşmalarına maruz kalır yine de umudunuzu yitirmeden belki de yürüyerek çıkacak buradan diye hayaller aleminde gezerken, bir ekibin arka planda birkaç gün içinde ölmesi muhtemel yakınınız için çeşitli ayarlamalar yapmış olduğunu fark ediyorsunuz. her şey çok hızlı oluyor. belediye cenaze nakil aracı gönderiyor, sizin mezar yeriniz varsa oraya naklediliyorsunuz, yoksa sizin için ayarlanan mezar yerine götürülüyorsunuz görevlilerce. normalde devlet dairelerinde, resmi işlemlerde suratımıza bakılmamasına, sorduğumuz sorulara bile yarım ağızlı cevaplar almaya alışkın olduğumuz için sizin için hiç zahmet yaratılmadan işlerin hallediliyor olmasına şaşırmadan edemiyorsunuz hala şok haliniz devam ettiği için falan. garip. ben ölüm belgesinin 3 nüsha olarak bana ücretsiz şekilde fotokopi çekilip bir devlet hastanesinde teslim edilmesinden dolayı yaşadığım şaşkınlığı mezarlığa giderken ablama anlattım yaa. döndü bana baktı, gerizekalı mısın senem, bana ne şu an fotokopiden dedi. ama birini mezarlıklar müdürlüğüne birini bilmem nereye verecekmişiz, hatta isterseniz aslı gibidir yapıp çoğaltabilirim bile dedi görevli dedim. cevap vermedi.
diyemedim ki, işler halledilmeliydi ve sen hamilesin. muhatap bendim. işlerin halledilmesine odaklı olduğum için ana kaptırmışım kendimi, özür dilerim.
geliyorsun mezarlığa, gömülmeden önce yapılması gereken bazı işler var. son hazırlıklar... aslında çok bilmiyorum buralarını ben meselenin. hem görmek istemedim hem de çok bulanık zaten. mezarlığın içindeki camiye gidene kadarki süreç çok yok bende. o yüzden detay veremiyorum ama sonra bir noktada namaz kılınıyor ölen kişi müslümansa. şaşırdığın birçok insan geliyor. gelmesini istediğin, ihtiyacın olan kimileri gelemiyor belki. hala çok bir şey anlamıyorsun. miden bulanıyor. sigarayı iç, yeme diye fısıldıyor en yakın arkadaşın kulağına. biraz ağlıyorsun, saçma bir espri yapıyorsun beklerken. herkes gülümsüyor sen hariç. namaz bitiyor. hızla taşıyorlar tabutu. sessizce yürüyorsun arkalarından.
mezar yeri kazılmış oluyor vardığınızda. sen kimseyi aramadın halbuki. başka biri de aramış olamaz biliyorsun. kim bu insanlar, nereden biliyorlardı babamın öleceğini diye geçiyor kafandan. acaba daha önce mi öldü, bize mi söylemediler diye uyanıyor aklının şeytanları kısa bir an için. bize bildirdikleri saatin üzerinden daha kaç saat geçti ki? gece çalışmıyor devlet daireleri...
düşüncelerin çok hızlı dağılıyor. toparlayamıyorsun zaten hiçbir şeyi. bak şimdi tabutun kapağı açıldı. uçup gidiyor kafan. alıyorlar koyuyorlar kuyuya. bir imam duruyor baş ucunda. göz göze geliyor senle, kaçırıyor bakışlarını. yapmayın demek istiyorsun, diyemiyorsun ya da bir an önce bitirin. o da olmuyor. uzadıkça uzuyor. kürekleri alıyorlar birbirlerinden elinden. nedense... son görev. birinin üstüne toprak atma görevi? mükemmel değil mi...
sonrası yine karanlık. dedim ya düşünceler, zihin örtülüyor. şuursuz bir süreç başlıyor. savrula savrula. oraya buraya çarpa çarpa. ben sadece mezarın içini düşünüyordum. hep mutsuz değildim, biraz zaman geçti, oh, sonunda çektiği acılar bitti bile dedim. sonra kalktım mezarlığa gittim toparladığımı düşünüp, baktım hala aynı noktadayım. hmm peki. daha zamanı gelmemiş.
önce özlemedim ben bir süre. daha önce de söylemiştim bunu birkaç kez. başka şeyler yaşadım, düşündüm dediğim gibi. sonra o başka şeyler, özlem tarifsiz bir büyüklükle her yeri kaplayınca ya yok oldular ya gözümün önünden onları göremeyeceğim bir yerlerimde kayboldular. yarın anlayacağız. evet yarın mezarlığa gidiyorum yeniden. özlemimi giderebileceğim bir manası olan bir mekan olarak ele almıyorum mezarlığı. o taşın işaret ettiği mezar yerinde bir ceset var çürümüş, babam yok. onunla konuşabileceğim bir yer falan da değil orası. hiçbir manası yok. mermerle etrafı çevrilmiş birkaç ton toprak görebiliyor olacağımı umuyorum yarın. ama böyle şeyleri yaşamadan tahmin edemiyorsun. böyle şeyleri düşünmemek gerektiğini ise yeterince kanadıktan sonra öğreniyorsun.
bakalım.
devamını gör...
sülfürik asit
halk arasında ve gazetelerde kezzap atma olarak nitelendirilen olaylarda failin kullandığı maddedir.
öte yandan kezzap kelime anlamı itibariyle nitrik asittir.
öte yandan kezzap kelime anlamı itibariyle nitrik asittir.
devamını gör...
demet akalın şarkıları
"seni unuttum, beheeey gece hayatındayım, elimi sallasam ellisi, senden adam olmaz" gibi temalar işleyen şarkılardır. her sene yaz başlangıcında piyasaya sürülür, bilimum barlarda diskolarda çalınır bu şarkılar. böyle ortamlarda bu şarkıları bağıra çağıra söyleyen kızlar vardır, işte onlar üzerinde esaslı bir psikolojik deney yapılmalıdır.
devamını gör...
çocuk yapmanın anlamsız olması
evlatlık edinmek var iken oluşan gereksiz saptama.
devamını gör...
tomris uyar
turgut uyar'ın 7 yıl aradan sonra tekrardan şiir yazmaya dönmesinde en etkili olan yazardır. tomris uyar o yıllarda ülkü tamer'den sonra cemal süreya'dan ayrılmak üzeredir. turgut uyar da eşinden ayrılıp çocuklarıyla birlikte istanbula taşınmıştır. işte turgut uyar ile tam o vakitler tanışmışlardır. birbirlerine hep mektuplar yazmışlar. tabii ki bu mektuplar şiirlerden ibaretti. haliyle şiirde de aşk kaçınılmazdır. işte turgut uyar ile evlenmesine vesile olan şey tam olarak bu mektuplardır.
devamını gör...
polisitemia vera
jak2 mutasyonu sonucu kemik iliğinde eritroid serinin eritropoetinden bağımsız çoğalması ile karakterize hastalıktır.
en tipik semptomu sıcak su teması sonrası kaşıntıdır.
viskozite artışına bağlı baş ağrısı,kulak çınlaması,vertigo, görme bozukluğu görülebilir.
tromboza(damar tıkanması denilebilir) yatkınlık artmıştır.
eritromelalji(uzuvlarda ağrılı kızarıklı lezyonlar) görülebilir.
laboratuvarda hemoglobin,hematokrit,eritrosit seviyesi yüksek,mcv seviyesi ise düşüktür.
kan parsiyel oksijen basıncı normaldir.
lökosit alkalen fosfataz skoru yüksek, sedimantasyon hızı düşüktür.
tedavide birincil tedavi flebotomi(vücuttan kan alıp volum düşürme) ve düşük doz aspirindir.
bu tedavi ile kontrol sağlanamazsa hidroksiüre kullanılabilir.
en tipik semptomu sıcak su teması sonrası kaşıntıdır.
viskozite artışına bağlı baş ağrısı,kulak çınlaması,vertigo, görme bozukluğu görülebilir.
tromboza(damar tıkanması denilebilir) yatkınlık artmıştır.
eritromelalji(uzuvlarda ağrılı kızarıklı lezyonlar) görülebilir.
laboratuvarda hemoglobin,hematokrit,eritrosit seviyesi yüksek,mcv seviyesi ise düşüktür.
kan parsiyel oksijen basıncı normaldir.
lökosit alkalen fosfataz skoru yüksek, sedimantasyon hızı düşüktür.
tedavide birincil tedavi flebotomi(vücuttan kan alıp volum düşürme) ve düşük doz aspirindir.
bu tedavi ile kontrol sağlanamazsa hidroksiüre kullanılabilir.
devamını gör...
anonim moderatör istemiyoruz
arkadaş kurumsal bir havalar iyi güzel de benim gözüm alıştığım modları arıyor. kalkıp moda salça olacak değiliz nedir bu gizem dediğim yenilik. öylesi daha samimi idi arkadaş gibi hallediyorduk nüktedan şekilde.
devamını gör...
öğrenciyken para harcamak
hangi para?
devamını gör...
geceye acı ama gerçek bir cümle bırak
yalnızız.
devamını gör...
kendini sevmek
çok önemlidir. çünkü insan kendini sevmez ve kendi değerini bilmezse ne diğerlerine değer verebilir ne de diğerleri ona değer verir. göründüğü kadar da kolay olmayan bir şeydir. ama ne olursa olsun önce siz kendinizi sevin ve değerli olduğunuzu bilin gerisi gelecektir.
devamını gör...
bakkaldan alışveriş yapmayan insan
para üstünü hiç sakız olarak almamıştır.
devamını gör...