burcuna göre sevgili seçme
ben mesela seçmeden önce tıkırdatıyorum hafifçe. sonrasında güneşe doğru biraz tutup bakıyorum içi ne alemde, anlamaya çalışıyorum. kulağıma yaklaştırıp tekrar tıkırdatıyorum. tok ses geliyorsa seçiyorum. tok ses önemli. ya allah aşkına burcuna göre sevgili seçmek ne?
devamını gör...
otostopçunun galaksi rehberi
şöyle başlar:
--- alıntı ---
galaksinin batı sarmal kolu'nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır.
bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırk sekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hâlâ çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.
bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı – daha doğrusu eskiden vardı: üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kâğıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kâğıt parçaları değildi.
bu nedenle sorun varlığını sürdürdü; halkın çoğunun durumu kötüydü ve onların büyük bölümüyse sefildi, dijital kol saatleri olanlar bile.
her şeyden önce, ağaçlardan inmekle büyük bir hata ettiklerini düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. bazıları ağaçlara çıkmanın bile yanlış bir hamle olduğunu ve hiç kimsenin okyanuslardan asla ayrılmamış olması gerektiğini söylüyordu.
sonra, adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir perşembe günü, rick mansworth'de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birdenbire fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. bu sefer doğru olanı bulmuştu, bu işe yarayacak ve hiç kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti.
ama ne yazıktır ki, bir telefon bulup birilerine bundan söz edemeden korkunç, aptal bir felaket meydana geldi ve fikir sonsuza dek yitip gitti.
bu, o kızın öyküsü değil.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
galaksinin batı sarmal kolu'nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşede, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır.
bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırk sekiz milyon kilometre uzağında, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hâlâ çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.
bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı – daha doğrusu eskiden vardı: üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kâğıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kâğıt parçaları değildi.
bu nedenle sorun varlığını sürdürdü; halkın çoğunun durumu kötüydü ve onların büyük bölümüyse sefildi, dijital kol saatleri olanlar bile.
her şeyden önce, ağaçlardan inmekle büyük bir hata ettiklerini düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. bazıları ağaçlara çıkmanın bile yanlış bir hamle olduğunu ve hiç kimsenin okyanuslardan asla ayrılmamış olması gerektiğini söylüyordu.
sonra, adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir perşembe günü, rick mansworth'de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birdenbire fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. bu sefer doğru olanı bulmuştu, bu işe yarayacak ve hiç kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti.
ama ne yazıktır ki, bir telefon bulup birilerine bundan söz edemeden korkunç, aptal bir felaket meydana geldi ve fikir sonsuza dek yitip gitti.
bu, o kızın öyküsü değil.
--- alıntı ---
devamını gör...
insanı bitiren şey
tek kelime ile "belirsizlik"tir.
devamını gör...
hoçça ğalın ğidiyom ben
en kisa surede yapacagim eylem eger kalbinizi kirdiysam affola. hiç öyle bir niyetim yoktu.
devamını gör...
gelen moderatörlük teklifini reddetmiş olmam
ben de sözlüğün bizim tarlaya kurulması teklifini reddetmiştim. pişman mıyım? evet çok pişmanım. iyice düşünmeden karar almayınız.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ruh halleri
istemediğim işler yapmanın sıkıntısındayım. bugün sırf insanlar kırılmasın diye onca iş yaptım. bir bakmışım kendimi unutmuşum.
devamını gör...
illet
galeride eski fotoğraflara bakma illeti... acayip keyifli ama bir o kadar hüzünlü.
devamını gör...
mindfulness
türkçe'ye bilinçli farkındalık olarak çevrilmiş, kavram. şimdilerde çok popüler. özellikle psikoterapi çevrelerinde, meditasyon çevrelerinde çok ilgi gören, iyi hissetmek için çok ihtiyaç olan bir şey. nasıl tanımlanabilir, şimdiki zamanın farkındalığı, klişe tabirle an'da kalmak, an'ı yaşamak. şimdiki zamanda an'da gerçekleşen olayları, hissiyatı, düşünceyi, duyguyu, kabul etme, odaklı bir şekilde kabul etme, şefkatli bir şekilde, yargılamadan, nazikçe kabul etme yeteneği, tekniği diyebilirim. yani yaptığımız şey her ne ise, ona odaklanma, ama bilinçli farkında bir şekilde odaklanma, o ana o işe şefkat gösterme diyelim. örneklerle açıklayacak olursak; örneğin yürüyüş yapıyoruz diyelim. bu yürüyüşü mindful bir şekilde yapıyorsak sadece yürüyüşümüze, yürüyüş esnasında gittiğimiz yola, etrafımızdaki ağaçlara, çiçeklere, denizin sesine kokusuna, rüzgarın tenimize temasına odaklanırız. eğer yürüyüş esnasında geçmişte olan bir olayı, eşimizle arkadaşımızla olan bir kavgamızı, gelecekle ilgili planlarımızı, sınavları, ekonomik durum gibi şeyleri düşünüyorsak bu yürüyüşe mindful bir yürüyüş diyemeyiz. aklımız ve odak noktamız başka yerde olur. mindfulness bir şekilde yürüyen kişi yolda kaç tane karınca yuvası gördüğünü, kaç farklı renkte çiçek gördüğünü, yeşilin kaç tonuyla karşılaştığını bilir. denizin kokusunu alır. ancak diğer türlü yürüyen kişinin bunlardan hiç haberi olmaz. örneğin çileği her zaman yeriz tadını biliriz, otomatik olarak yeriz. ancak mindful bir şekilde hissederek, bilinçli farkında ve odaklı bir şekilde yediğimizde çok daha farklı bir tat alırız o çilekten. mindfulnes terapilerde ve özellikle meditasyonda çok sık kullanılan bir durumdur. doğu felsefeleri ve budizmde, zen'de hep mindfulness vardır. mind full -- mindful arasında çok önemli bir fark vardır. mind full olduğunda aklımızda sorunlar, dertler, ilişkiler, gelecek kaygısı, geçmiş üzüntüler vardır. ancak mindful olduğunda sadece şuan vardır, şuan yapılan her ne ise sadece ona odaklanılmıştır.
devamını gör...
makar devuşkin
sözlükte ilk yazmaya başladığımdan beri adını sıkça gördüğüm bir yazardır. elim ilk başlarda favorilemeye gitmezdi.bu yazar sayesinde çok beğendiğim yazıları favori yapmaya başladım. eskiden beri tanıdığım biri gibi geliyor bana, ismini gördüğümde çok mutlu oluyorum. birlikte burada hep yazalım olur mu? keyifle yazmalar...
devamını gör...
en iyi yazarların neredeyse yarısının kafa izninde olması
yo ben kafa izninde değilim.
devamını gör...
bursa'ya gideceklere tavsiyeler
beni bulun ve yemek ısmarlayın ben sizi gezdiririm
devamını gör...
yazılacak kitabın ilk cümlesi
halihazırda yazmış olduğum kitabın girişi şu şekildedir;
"soğuk ve yağışlı bir güz sabahıydı. güneş henüz doğmamıştı. kül rengi bulutlar gökyüzünü kapatıyor, yeryüzündeki her şeyin hastalıklı bir griye bürünmesine neden oluyordu. uzaklarda bir karga sürüsünün çığlıkları savaşı bekleyen askerlerin yüreklerine uğursuzluk korkusu salıyordu."
"soğuk ve yağışlı bir güz sabahıydı. güneş henüz doğmamıştı. kül rengi bulutlar gökyüzünü kapatıyor, yeryüzündeki her şeyin hastalıklı bir griye bürünmesine neden oluyordu. uzaklarda bir karga sürüsünün çığlıkları savaşı bekleyen askerlerin yüreklerine uğursuzluk korkusu salıyordu."
devamını gör...
i-block gözlük
klasik, cadde üstündeki bir optikten 350 tl'ye aldığım gözlük tipi. sadece numarasız olarak değildir. sabah akşam laptop karşısında duran insanların kurtarıcısı, hafif karartılı gösterdiğini düşündüğüm baş ağrılarımı azaltan gözlüğüm.
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
benimdir. çünkü kendimi seviyorum. saçımdaki beyazları, yüzümdeki lekeleri, burnumu her şeyi seviyorum. insanların kendisini sevmeyi öğrenmesi çok zaman alıyor. bunu başarabilince kapı girişine bile kocaman portrenizi koymak istiyorsunuz .
ekleme: hani şu aranıyordur, ateşli bir gece istiyordur cart curt tarzı tanım girenler var ya ; sizin ben kafanızı duvarlara sürte sürte kıvılcım çıkarayım, olmayan beyninize kadar yansın. canına yandığımın özgüvenine bak sen. görsün beğensin diye fotoğraf bırakıyoruz sanmış. yerim ya hayal dünyanı.
ekleme: hani şu aranıyordur, ateşli bir gece istiyordur cart curt tarzı tanım girenler var ya ; sizin ben kafanızı duvarlara sürte sürte kıvılcım çıkarayım, olmayan beyninize kadar yansın. canına yandığımın özgüvenine bak sen. görsün beğensin diye fotoğraf bırakıyoruz sanmış. yerim ya hayal dünyanı.
devamını gör...
gün doğumu vs gün batımı
ayışığı diyorum, hele dolunayda, gece yaşanan o ışığa, aydınlığa bayılıyorum, istanbul da yüksek bir noktada ve terasta sabaha kadar oturabilirim,
gün batımını da çok abarttıklarını düşünüyorum, akşam olurken benim içim sıkılır, özel olarak sevmem, sevmeyebilirim, buda benim sevmeme özgürlüğümdür, hakkımdır, illaki birini seçmek gerekiyorsa, sabah güneşin doğuşunu tercih ederim, özellikle yaz mevsiminde deniz kenarında harikadır,
bir akşam yazlık bir yerde bir tesisteyiz, çok methedilen bahçeli salıncaklı filan bir yerde yemek yemişiz, kahve içiyoruz, bende haddim olmayarak gün batımına sırtımı dönmüşüm, zaten meraklısı da değilim, orada bulunan kokoş bir teyzemiz, bir iki edebiyat eseri parçaladı, ve bir erkeğin bir kadınla olan randevusunda aynen benim gibi manzaraya sırtını dönen kadına, "gün batımına sırtını dönen bir insan beni nasıl anlayabilir" minvalinde bir şey söylediğinden bahsetti, ve bana da sordu neden izlemiyorsun...
teyzecim sen seviyorsun izliyorsun, ben sevmiyorum, izlemiyorum...
neden?
çünkü istemiyorum...
zevkler ve renkler gerçekten tartışılmamalı, ve sorgulanmamalı,
herkes aynı şeyleri sevecek isteyecek diye bir şey yok, sen seviyorsun, sen sensin...
ben sevmiyorum, ben benim...
gün batımını da çok abarttıklarını düşünüyorum, akşam olurken benim içim sıkılır, özel olarak sevmem, sevmeyebilirim, buda benim sevmeme özgürlüğümdür, hakkımdır, illaki birini seçmek gerekiyorsa, sabah güneşin doğuşunu tercih ederim, özellikle yaz mevsiminde deniz kenarında harikadır,
bir akşam yazlık bir yerde bir tesisteyiz, çok methedilen bahçeli salıncaklı filan bir yerde yemek yemişiz, kahve içiyoruz, bende haddim olmayarak gün batımına sırtımı dönmüşüm, zaten meraklısı da değilim, orada bulunan kokoş bir teyzemiz, bir iki edebiyat eseri parçaladı, ve bir erkeğin bir kadınla olan randevusunda aynen benim gibi manzaraya sırtını dönen kadına, "gün batımına sırtını dönen bir insan beni nasıl anlayabilir" minvalinde bir şey söylediğinden bahsetti, ve bana da sordu neden izlemiyorsun...
teyzecim sen seviyorsun izliyorsun, ben sevmiyorum, izlemiyorum...
neden?
çünkü istemiyorum...
zevkler ve renkler gerçekten tartışılmamalı, ve sorgulanmamalı,
herkes aynı şeyleri sevecek isteyecek diye bir şey yok, sen seviyorsun, sen sensin...
ben sevmiyorum, ben benim...
devamını gör...
avrupa yakası
tam bir depresyon dizisidir. insanın moralini yerine getirip, en umutsuz anlarında kahkaha attırır insana.
devamını gör...
gençlerde işsizlik diye bir kaygının bulunmaması
bence gençlere gelene kadar biraz daha geçmişten günümüze gelerek jenerasyonları incelemek gerekir.
jenerasyonlara baktığımızda x didindi, çalıştı, para kazanma önceliğiydi, siyasi çalkantılardan en çok onlar etkilendiler ve sorumlulukları fazlaydı. x jenerasyona kıyasla y jenerasyon nispeten rahat ve apolitik, neme lazımcı yetiştirildi, y ler şimdi prens prenses yetiştirmekle meşguller.
ben sosyal medyanın zaten şu an dünyanın afyonu olduğunu düşünüyorum, buraya harcanan enerjiyi doğru kanalize edebilseydik şu an dünyamızın çözemediği sorun kalmazdı. bu yüzden sadece gençler değil, gençleri maruz bıraktığımız dünyayı sadece izleyerek ya da en fazla bir yerlerde yorum yazarak içimizi rahatlatan bizler de suçluyuz.
çocukları, gençleri dört duvar arasında yaşamaya mahkum ettik, oyalanmaları için ellerine telefonlar ipad ler verdik, iyi bir eğitim veremedik, gelir dağılımındaki adaletsizlik aldı başını gitti. kısacası nasıl bir dünya bıraktık ve ne bunun karşılığında ne bekliyoruz?
şapkayı bütün jenerasyonların önüne koyması ve düşünmesi gerekiyor.
gençler konusunda genelleme yapılması da hakkaniyetli olmaz.
bazı gençler evet çok rahat, belki ömür boyu çalışmasalar da sorun olmayacak, maddi anlamda çalışmalarına gerek de yok (ki çalışmak sadece para kazanmak için gereklidir düşüncesine katılmıyorum) .
ama benim üzüldüğüm şu; pırıl pırıl gençler de var istihdam sağlanamadığı için amaçsızlık içinde boğulan ve çürüyüp giden.
jenerasyonlara baktığımızda x didindi, çalıştı, para kazanma önceliğiydi, siyasi çalkantılardan en çok onlar etkilendiler ve sorumlulukları fazlaydı. x jenerasyona kıyasla y jenerasyon nispeten rahat ve apolitik, neme lazımcı yetiştirildi, y ler şimdi prens prenses yetiştirmekle meşguller.
ben sosyal medyanın zaten şu an dünyanın afyonu olduğunu düşünüyorum, buraya harcanan enerjiyi doğru kanalize edebilseydik şu an dünyamızın çözemediği sorun kalmazdı. bu yüzden sadece gençler değil, gençleri maruz bıraktığımız dünyayı sadece izleyerek ya da en fazla bir yerlerde yorum yazarak içimizi rahatlatan bizler de suçluyuz.
çocukları, gençleri dört duvar arasında yaşamaya mahkum ettik, oyalanmaları için ellerine telefonlar ipad ler verdik, iyi bir eğitim veremedik, gelir dağılımındaki adaletsizlik aldı başını gitti. kısacası nasıl bir dünya bıraktık ve ne bunun karşılığında ne bekliyoruz?
şapkayı bütün jenerasyonların önüne koyması ve düşünmesi gerekiyor.
gençler konusunda genelleme yapılması da hakkaniyetli olmaz.
bazı gençler evet çok rahat, belki ömür boyu çalışmasalar da sorun olmayacak, maddi anlamda çalışmalarına gerek de yok (ki çalışmak sadece para kazanmak için gereklidir düşüncesine katılmıyorum) .
ama benim üzüldüğüm şu; pırıl pırıl gençler de var istihdam sağlanamadığı için amaçsızlık içinde boğulan ve çürüyüp giden.
devamını gör...
insanı en sakin anında bile sinir eden şeyler
haksızlık, ırkçılık, sürekli kendinden ve yaptıklarından bahseden insanlar, kibar insanları ezme eğiliminde olan kişiler olarak uzayıp giden listedir.**
devamını gör...

