(bkz: zihnefend)
bir kişinin zihnini kontrol etmeye, aklındakilerle anılarına ulaşmaya yarayan büyüdür. kısaca karşıdakinin zihnine girme, zihnini ele geçirme de denebilir. snape'in harry'e kendini kapatmayı öğrettiği büyüdür.
devamını gör...

3.500 üzerinde tanım biriktirdiğim halde terk ettiğim sözlüktür. (atma ziyalar için link hizmetim aktif)
yahu salın artık şu başlığı. isteyen ekşide yazsın isteyen burada devam etsin, benim için ekşi bitmiştir hesabım için tanım yedeğini mailime aldım daha da girmiyorum.

kanzuk'a ve nişanlısına buradan selam olsun*
devamını gör...

sıcak. hiçbir şey yapmadan yoruyor resmen.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ilkokulda başlayan yaş problemleri orta, lise ve hayatın her an ve her yerinde karşımıza çıkmaya devam ediyor, şöyle ki;

öncelikle üzgünüm hiç bir kırk, yirmi göstermez. sizi kırmamak için kırksanız "taş çatlasın 26" derler. ama hiç bir yirmi altı da zaten 26 göstermez. onlara da otuza az kaldı diye " aaa asla yirmi altı demem taş çatlasın 22-23 " derler.

22-23 lerin de o yaşı göstermediğini tahmin etmek zor değil, onlar da 17 -18...

gerçek yaşı 17-18 olanlar ise 26 gösteriyor. dolayısı ile denklem başa dönüyor.

yukarıda ki anlatılanların birinde anlatım bozukluğu vardı, nerdeydi? şaka şaka...
devamını gör...

"şu başlığı kim açmış?" diye bakmaya geldim sadece. neyse ki ironiymiş.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

migren başlangıcı yaşıyorum bu başlık yüzünden. aşırı doz cehalet bedenimde ters tepki yaptı herhal. imdat!

oturup uzun uzun anlatacağım ama yok, girmiyor kafanıza. siz kendi bokunuzda boğulmaya devam edin.
devamını gör...

11. sınıftayız, müzik dersindeyiz. sınıfın tüm kızları resim dersini seçmiş, müziğe duyarsız 15 erkek oturuyoruz. hocamız geldi bir gün dedi ki "çocuklar 10 kasım törenleri olacak izmir marşı çalmamız lazım çalmak isteyen var mı?" tabii kimse yanaşmadı çünkü müziği seçmemizin tek nedeni derste hiç bir şey yapmıyor oluşumuz. hoca hafiften ısrar etti. geçen derste de fülüt getirin demişti iki kişi ciddiye almış. ben fülüt arkadaş da melodika getirmiş. tamam hocam biz yaparız dedik bir özgüvenle. hoca notaları verdi dedi ki çalışın.

aradan haftalar geçti ara ara çalışıyorum çalmaya, neyse artık oturdu güzelce çalıyorum tek başınayken. arkadaş da aynı tek başına çalıyor.

çalıyoruz ama kendi başımıza çalıyoruz.
ay oldu bizi kimse çağırmıyor. ya bunun bir provası olmaz mı, hiç değilse bir yoklayın bakalım bizi çalabiliyor muyuz.
10 kasım'dan bir hafta önce çağırdılar bizi. gittik konferans salonuna, baktık ki organizasyon bizden ibaret değil. gitarı var korosu var hocaların biri keman biri yan fülüt çalacak. neyse çaldık bir iki kere ama uyuşamıyoruz haliyle. hoca da dedi
" biraz sıkıntılı ama olsun."
ikinci gün dedik herhalde bugün de bir prova alırlar ama yok. üçüncü gün yok. dördüncü gün yok. derken 10 kasım geldi. okulun bahçesinde, hava güzel. hafta sonu, 40 50 kişi de gelmiş allah bereketini artırısn.
geçtik sahneye son ki üç dört bismillah diyip başladık çalmaya.
ama ne çalmak.
ben fülütle bastım gaza gidiyorum izmirindağlarındaçiçekleraçar, gitarı çalan kız arkadaşımız çok yavaştan çalıyor iiizmiiirin daaağlarında, melodika çalan arkadaş bambaşka bir yerden girdi müziğie, hocaları zaten duyamıyoruz.
gitarcı kız müziğin ortasında bıraktı çalmayı , döndü bana dedi:
"ne yapıyorsunuz siz, çok hızlı gidiyorsunuz yavaş biraz."
ben çaresiz döndüm, kıza bakarak çalıyorum hala. yavaşlayamam çünkü bir kere bırakırsam nefesi daha giremem müziğe, zaten neresinde olduğumuz da belli değil.
acıklı acıklı baktım gözlerine "anla beni hanımabla ne olur "diye.
en nihayetinde hepimiz müziği alakasız yerlerde bitirdik. kocaman alkışlar ve kapanış.

iki şansımız vardı. biri sahnedeki tek mikrofonun koronun önünde olması diğeri de havanın güzel olması. yoksa küçücük, mikrofona gerek dahi olmayan bir salonda çalacaktık.

her ne kadar başarısız bir girişim olsa da iyi ki yapmışım dediğim ve her aklıma geldiğinde güldüğüm bir anıydı. aslında o an da içten içe eğleniyordum.
suç bizde değildi en nihayetinde. suç, prova cimrisi ama pek sevgili müzik hocalarımızdaydı.
devamını gör...

gökhan özen’in sözlüklerde aramaya inanmayan yazarlardan bıkarak çıkardığı muhteşem parça..
devamını gör...

mesleklerin insan üzerindeki inanılmaz şaşırtıcı etkisini görünce, uyum konusunda bir şey diyemiyorum.
devamını gör...

1993 - 1997 yılları arası atv ekranlarında yayımlanan aile dizisi. başrollerde şevket altuğ, sümer tilmaç, jülide kural, şevval sam ve bennu yıldırımlar'ın yer aldığı ekranların en beğenilen ve uzun soluklu dizilerindendir. bu diziyle alakalı o kadar çok anım var ki bazen izleyip duygulanıyorum çocukluğum saklı o tarihlerde. *
devamını gör...

t:birim zamanda iletkenin kesitinden geçen net yük miktarına denir.
-'ı' ile gösterilir.
-birimi amperdir.
-ampermetre ile ölçülür.
formülü:
akım=net yük miktarı/ geçen süre
ı=q/t
devamını gör...

türk edebiyatında romanın babası olarak kabul gören isimdir. kendisinin hayatı oldukça enteresan noktalarla geçmiştir. varlıklı bir ailenin çocuğuyken ileri senelerde bu durumunu çok yaşayamamıştır. özellikle çocukları üzerinde kötü bir talihi vardır. üç çocuğunu toprağa vermiş olması kendi içine kapanık bir hayatın içerisinde olmasına sebep olmuştur. oğuz atay’ın demiyle halit ziya kırık hayatları anlatan bir yazardı. zaten oğuz atay’da ondan esinlenerek kendi döneminin kırık hayatlarını yani tutunamayanları kaleme almıştır. halit ziya dönemin şartlarından mıdır yoksa kendi yaşadığı ortam mıdır bilinmez ama özellikle mai ve siyah adlı eserinde kesinlikle kendi içinde bulunduğu durumu ahmet cemil ile yansıtmıştır. ahmet cemil aslında halit ziya’nın kendisidir. ayrıca dönem sebebiyle sanat sanat içindir anlayışıyla beraber çok ağır bir dil kullanmıştır. cumhuriyet dönemi sonrası romanlarını tekrar sadeleştirerek tekrar kaleme aldığı bilinir. öyle ya da böyle halit ziya uşaklıgil bugün bile tekniğiyle yazdıklarının içeriğiyle çok önde ve önemli bir isim. dediğim gibi bizim romanımızın aslında babası kabul edilir. her daim okunması keyifli ve değerli. birçok kesmin kendisini aşk-ı memnu sonrası tanıması ise oldukça üzücüdür. yine de tanımış olmaları bir teselli olarak kalacaktır. evet.
devamını gör...

doğrudan yazar olmaz, kitap yazan bir bilim insanı olurdum.

uzun ve detaylı yazmayı sevdiğim için de muhtemelen roger penrose olurdum.
devamını gör...

neye göre kime göre diye sorgulatan durum.
eren bülbül 1 ocak 2002 doğumlu.
ölüm yılı 11 ağustos 2017. yer trabzon/maçka.
şu videoyu da izlemenizi tavsiye ederim. z kuşağı gümbür gümbür geliyor.
devamını gör...

sorgulamaması. medyada veya haber kanallarında gördüklerini tereddütsüz doğru kabul eden halkımız aynı zamanda dindar olmaları sebebiyle de mensup bulunduğu dine dair iyi vaatlerde bulunan kişiye sorgulamadan oy verecek kapasiteye sahiptir.
devamını gör...

üzücü ve hüsrana uğratıcı şeylere aşırı maruz kalma sonucunda hiçbir şeye eskisi gibi uzun uzadıya üzülememek de bir yerden sonra sıkıcı oluyor. ben de arada üzüleyim, hüsrana uğrayayım, şöyle hüngür hüngür ağlayayım istiyorum ama olmuyor..
devamını gör...

herkesi kendin gibi düşünmek,
-kötü bir tabir olacak ama- ederinden fazla değer vermek,
çok sevmek.
devamını gör...

ben 10 seneye yakın haftada 6 gün 12 saat çalışmıştım
devamını gör...

öğrenme arzusu
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim