markette küçük çocuğu taciz eden sapık
ruh hastası pislik!
küçücük bir kız çocuğuna dokunabilecek kadar aşağılık bir canavar bir de takkeli ve sarıklı! seni s.k.k pislik! küçücük çocuk lan o mk evladı, ne istiyorsunuz lan siz bu çocuklardan, kadınlardan! yettiniz artık be, yettiniz! çocukcağız irkilerek uzaklaşıyor, ne olduğunu çözemese de korktuğu, ürktüğü o kadar açık!
buradan
ekleme editi: bu tipler dinci, yobaz vs demekle çözülmüyor gençler. takkeli, sarıklı diye eklememin sebebi müslüman, mümin görünümlerinin arkasına çok kolay saklanabilmeleri ya da cemaatlerinden vs destek görmeleri ve olayların üstünün kapatılması, görmezden gelinmesinin önüne geçmek. kimin neye inandığı ve ne giydiği zerre umrumda değil ama senin bu şekilde giyiniyor olman müslümanlığını görünür kılmaktır bana göre. bu canavar, insan demeye dilim varmıyor, suçludur! bu kadar!
editiki: modlar düzeltene kadar daha önce açılmış başlığı kafasozluk.com/b/kucuk-bir-...
küçücük bir kız çocuğuna dokunabilecek kadar aşağılık bir canavar bir de takkeli ve sarıklı! seni s.k.k pislik! küçücük çocuk lan o mk evladı, ne istiyorsunuz lan siz bu çocuklardan, kadınlardan! yettiniz artık be, yettiniz! çocukcağız irkilerek uzaklaşıyor, ne olduğunu çözemese de korktuğu, ürktüğü o kadar açık!
buradan
ekleme editi: bu tipler dinci, yobaz vs demekle çözülmüyor gençler. takkeli, sarıklı diye eklememin sebebi müslüman, mümin görünümlerinin arkasına çok kolay saklanabilmeleri ya da cemaatlerinden vs destek görmeleri ve olayların üstünün kapatılması, görmezden gelinmesinin önüne geçmek. kimin neye inandığı ve ne giydiği zerre umrumda değil ama senin bu şekilde giyiniyor olman müslümanlığını görünür kılmaktır bana göre. bu canavar, insan demeye dilim varmıyor, suçludur! bu kadar!
editiki: modlar düzeltene kadar daha önce açılmış başlığı kafasozluk.com/b/kucuk-bir-...
devamını gör...
seneca
beyazlar geldiğinde bugünkü new york eyaletinde yaşayan, iroquoi dili konuşan bir kızılderili kabilesidir.
kendilerine onandowaga diyorlar ama en büyük köylerinin adı olan "osininka" kelimesi zamanla "seneca" diye söylenmiş, onların kabile ismi yerine geçmiş ve öyle kaydedilmiş.
iroquoi birliğinin bir üyesi ve en batıda yaşayanlarıydı. diğer iroquoi birliğinin üyeleri gibi ingiliz'lerle işbirliği yapıp, onlarla beraber başka "kabile"lere ve fransız'lara karşı savaştılar.
1763'te, ingilizler onlara yamuk yaptılar ve seneca savaşçıları onlara saldırıp 80 civarında ingiliz askerini öldürdüler. böyle "iyi" ve "kullanışlı" bir ittifakı kaybetmek istemeyen ingilizler olayı kapattı. amerikan bağımsızlık savaşı'nda ingilizlerin yanında savaştılar ve yenilgiden sonra a.b.d ile yeni antlaşmalar imzalayarak devamlı toprak kaybettiler.
bugün a.b.d'nin new york ve oklahoma ve kanada'nın ontario eyaletindeki rezervasyonlarda yaşıyorlar.
kendilerine onandowaga diyorlar ama en büyük köylerinin adı olan "osininka" kelimesi zamanla "seneca" diye söylenmiş, onların kabile ismi yerine geçmiş ve öyle kaydedilmiş.
iroquoi birliğinin bir üyesi ve en batıda yaşayanlarıydı. diğer iroquoi birliğinin üyeleri gibi ingiliz'lerle işbirliği yapıp, onlarla beraber başka "kabile"lere ve fransız'lara karşı savaştılar.
1763'te, ingilizler onlara yamuk yaptılar ve seneca savaşçıları onlara saldırıp 80 civarında ingiliz askerini öldürdüler. böyle "iyi" ve "kullanışlı" bir ittifakı kaybetmek istemeyen ingilizler olayı kapattı. amerikan bağımsızlık savaşı'nda ingilizlerin yanında savaştılar ve yenilgiden sonra a.b.d ile yeni antlaşmalar imzalayarak devamlı toprak kaybettiler.
bugün a.b.d'nin new york ve oklahoma ve kanada'nın ontario eyaletindeki rezervasyonlarda yaşıyorlar.
devamını gör...
doğadan öğrenilenler
doğadan değişmeyi öğrendim. doğumdan ölüme, fırtınadan dingin gökyüzüne, çölden ormana, suskunluktan sese, ağıttan gülümsemeye, sevgisizlikten çok sevmeye anbean nasıl değişir insan ve ondan gelip ona gidecek olan bizler, toprak anamız, gökyüzü babamız, insan kardeşimiz, hala ne çok umut var bir gezegen için onu derinlerinde saklayıp durur.
devamını gör...
160 cm 45 kg ince belli küt saçlı güzel yüzlü kadın çekiciliği
abi ciddiyseniz gidip isteyelim kızı. belli ki var olan bir kıza bakıp yazmışsın başlığı yoksa bu kadar ayrıntılı istek olamaz.
edit: ulan başlık bana kaldı iyi mi? bence değil.
edit: ulan başlık bana kaldı iyi mi? bence değil.
devamını gör...
zihinsel özür
zihinsel işlevlerde kavramsal sosyal ve uyumsal becerilerde anlamlı sınırlılıklar ile belirgin 18 yaşından önce başlayan yetersizliktir.
devamını gör...
yalnızlığın anlaşıldığı anlar
telefon rehberinden arayacak insan seçemediğin an
devamını gör...
ithaka
ithaka yolculuğun kendisidir kanımca, uzun, sevinçli, korkusuz ve en sonunda bilgeleşerek varacağı kendi'dir insanın.
ithaka’ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli poseidon’dan.
bunların hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
ne lestrigonlara rastlarsın,
ne kikloplara, ne azgın poseidon’a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.
dile ki uzun sürsün yolun.
nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir mutluluk ve sevinç içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
durup fenike’nin çarşılarında,
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar
ve her türlü baş döndürücü kokular;
bu baş döndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden.
hiç aklından çıkarma ithaka’yı.
oraya varmak senin başlıca yazgın.
ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
ithaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan.
sana bu güzel yolculuğu verdi ithaka.
o olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.
onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
ithakaların.
konstantin kavafis
(ithaka, iyon denizi’nde bir adadır)
ithaka’ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli poseidon’dan.
bunların hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
ne lestrigonlara rastlarsın,
ne kikloplara, ne azgın poseidon’a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.
dile ki uzun sürsün yolun.
nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir mutluluk ve sevinç içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
durup fenike’nin çarşılarında,
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar
ve her türlü baş döndürücü kokular;
bu baş döndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden.
hiç aklından çıkarma ithaka’yı.
oraya varmak senin başlıca yazgın.
ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
ithaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan.
sana bu güzel yolculuğu verdi ithaka.
o olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.
onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
ithakaların.
konstantin kavafis
(ithaka, iyon denizi’nde bir adadır)
devamını gör...
fransızcadan türkçeye geçmiş kelimeler
pantolon, ceket, doktor, televizyon, radyo,çekomastik silikon, bilimum on ile biten kelimeler vb.
devamını gör...
ifşa sitesine düşen kızlar
bu tür şeyleri hiç umursamamalarını yahut umursuyor olsalar da umursamıyormuş gibi görünmelerini tavsiye edeceğim insanlar.
siz ne kadar utanırsanız yaptığınızdan, insanlar da o kadar üzerinize gelir. üstelik meme herkeste var. özellikle "bak elimde fotoların var" muhabbeti yapan eski sevgililere "bana ne! nereye yayarsan yay" rahatlığıyla gevrek gevrek konuşun derim. insanlar sizi korkutabildikleri şeylerle şantaj yaparlar size, hiç umurunuzda olmayan şeylerle değil.
siz ne kadar utanırsanız yaptığınızdan, insanlar da o kadar üzerinize gelir. üstelik meme herkeste var. özellikle "bak elimde fotoların var" muhabbeti yapan eski sevgililere "bana ne! nereye yayarsan yay" rahatlığıyla gevrek gevrek konuşun derim. insanlar sizi korkutabildikleri şeylerle şantaj yaparlar size, hiç umurunuzda olmayan şeylerle değil.
devamını gör...
göbeklitepe'nin yeni adı
15 temmuz destanı tepesi
devamını gör...
ailenin en küçük çocuğu
10 yıl kadar elimde bulundurduğum ünvandır.10 senelik şehzade hayatının ardından kardeşim doğdu ve bir süre ikinci plana atılmış gibi hissetmedim değil.hatta bu durum ailemle olan iletişim eksikliğinden dolayı bir dönem ciddi boyutlara ulaştı kötü günlerde yaşadım diyebilirim ama atlattım o günleri.
devamını gör...
yazarların söylemekten keyif aldığı kelimeler
-alengirli
-antin kuntin
-kallavi
-antin kuntin
-kallavi
devamını gör...
sözlükte ders çalışan tip
bence siz olayı farklı algılamışsınız. insanlar sözlüklere sadece geyik yapmak için girmezler. bir konuda farklı insanların bakış açıları size çok şey katabilir.
devamını gör...
bir gecede cahil kaldık
bir son samuray ukdesidir. bu cümle, osmanlı hayranlarının arap harflerinin kaldırılmasına verdiği bir tepki cümlesidir. malum tabanın çok kullandığı cümledir.
?بر كيجه ده جاهل قلان يازارلرين اوقويه مديعي طانيمدر. ده ده جيعيم نابييه ن به يا
bir gecede cahil kalmayan yazarları ancak bu şekilde ayırt edebiliriz. dedelerinin mezarını okuyabilen kızlar eklesin.
?بر كيجه ده جاهل قلان يازارلرين اوقويه مديعي طانيمدر. ده ده جيعيم نابييه ن به يا
bir gecede cahil kalmayan yazarları ancak bu şekilde ayırt edebiliriz. dedelerinin mezarını okuyabilen kızlar eklesin.
devamını gör...
geceye acı ama gerçek bir cümle bırak
reflüm tuttu yine gece gece. midem ağzıma kadar gelmiş.
bundan daha aci ve gerçek ne olabilir ki.
bundan daha aci ve gerçek ne olabilir ki.
devamını gör...
filler sultanı ile kırmızı sakallı topal karınca
bir yaşar kemal kitabıdır. işin aslına bakarsanız biraz kıyıda köşede kalmıştır. elbette çokça okuyanı vardır lakin ustanın onca kitabı arasında kaybolmuş ve hak ettiği değeri görememiştir. şimdi bakınız, kuvvetle muhtemel bundan bir kaç başlık ötede siz zalımlar le petit prince'e övgüler düzüyorsunuzdur. veyahut george orwell'in ''animal farm'' başlığında napolyon'du, snowball'du, moses'tı, bay pilkington'dı dibine kadar karakter analizleri yapıp, beyin fırtınları estiriyorsunuzdur. bunlara elbette sözümüz yok. gerek antoine de saint-exupery'e gerekse orwell'a saygımız sonsuz. ama mevzu bu değil!
mevzu; yaşar kemal gibi bu coğrafyanın bağrından kopmuş, tabiri caizse türk dilinin endazesini elinde tutup, gelenin geçenin boyunun ölçüsünü almış bir yazarın, bu eserlerden hiçte aşağı kalır yanı olmayan bu muazzam hikayesinin kıyıda köşede kalmış olması... neyse 6796. geleneksel gömüş şenliklerini yaptığıma göre sadede gelmekte fayda var.
yaşar kemal bu kitabı 1977 yılında çocuklar için yazıyor. iyi ki de yazıyor. ama kitaba çocuk kitabı olarak bakmayın zira henüz fikirsel bazda büyümemiş(!) ezen/ezilen çelişkisini çözememiş, dünyadaki hakim sistemin sırrına mazhar olamamış ufaklıkların da, eğer isterlerse bu kitaptan çıkarabilecekleri yığınla ders var. geriye kalan kitle içinse kitap keyifli bir okuma eylemi ve çocuklarına bu çarpık sistemi masalsı bir dilde anlatabilecekleri bir rehber olarak tavsiye edilebilir.
hikâye hüdhüdlerin lideri ve filler sultanı'nın maşası olan ulukepez'in karıncaların yanında yedi ay kalması ve sonrasında sultana karıncalarla ilgili bilgi vermesiyle başlıyor;
''al gözüm sultanım, seyreyle sen, şimdi karıncıların hünerlerini,'' diye şakıdı. başladı anlatmaya. o anlattıkça filler sultanı kendinden geçiyordu. kendinden geçiyor, durmadan ulukepeze soru üstüne soru soruyordu.
''bir kentler kurmuşlar, hiç sorma sultanım, yerin altına... görkemli uygar kentler. ambarları yıl on iki ay yiyecek, bal
çiçek özü, tahıl, böcek ölüsü dolu, dopdolu. başkentlerini geniş ovaların tam ortalarında, özünde kurmuşlar. bu ovalar nil kıyılarından da, çukurovadan da daha bereketli. hele bir ova, bir ülke var, fil eksen biter, öyle bereketli. kuzey yanını bu ülkenin ulu ormanlar kaplamış. kaplan girse sökemez bir orman, güneyi de yıl on iki ay yemyeşil. bütün ova yıl on iki ay ağzına kadar çiçekle dolu, alabildiğine bir düzlük... doğrusu tarlalar, batısı tarlalar, can eksen biter, kuş eksen, karınca eksen, arı eksen biter.''
işte böylece filler sultanının aklına giriyordu ulukepez... karıncıların hünerlerinden faydalanmanın bin bir türlü yolunu da sultana anlatıyor ve ne yapması gerektiği noktasında öğütler veriyordu. böylece filler ellerinde bulundurdukları gücün de etkisi ile ilk olarak sultanlarına bir saray yapılmasını talep ettiler karıncalardan. gerekli güç gösterisi yapılmış, karıncaların ruhuna korku salınmıştı. sömürü çarkları ışıl ışıl, pırıl pırıl kullanılmaya hazır hale gelmişti...
sonrasında karınca toplumu için böl/parçala/yönet stratejisi devreye giriyordu. karınca aleminin en vasıfsız, en tembel, üretemeyen grubu sarıcalar filler için biçilmiş kaftandı. üretmedikleri için fillerin yardımlarına muhtaçtılrlar. filler sarıcaların karınlarını tok, sırtlarını pek tutup, onları her işlerinde kullandılar. muhbirlikte buna dahil. bunu takiben karıncalara benlikleri unutturulur. her karınca bir fildir! ancak unutulmaması gereken nokta şudur ki; karıncalar fildir ama ancak karınca kadar fildir!
ve sonrasında koca yürekli bir karınca çıkar ortaya,kırmızı sakallı topal karınca bu sömürü düzenine karşı isyan başlatır. ''dünyanın bütün karıncaları birleşirse...'' sorusu ortaya atılır, ve olaylar gelişir gider...
yaşar kemal'in bu hikâye ile ilgili hayıflandığı tek bir nokta olmuş; ''neye üzülüyorum biliyor musunuz, bu kitabı okuyanlar özellikle de çocuklar filleri belki hiç sevmeyecekler, bu bana çok dokunuyor. ne yapabilirim ki? ''
kitabın arka kapağında da şu sözlerine yer vermiştir;
''eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim...''
hadi bakalım, karıncalar uyandı. darısı insanların (!) başına diyelim. bu kadar horultunun arasında uyumakta maharet işi olsa gerek...
mevzu; yaşar kemal gibi bu coğrafyanın bağrından kopmuş, tabiri caizse türk dilinin endazesini elinde tutup, gelenin geçenin boyunun ölçüsünü almış bir yazarın, bu eserlerden hiçte aşağı kalır yanı olmayan bu muazzam hikayesinin kıyıda köşede kalmış olması... neyse 6796. geleneksel gömüş şenliklerini yaptığıma göre sadede gelmekte fayda var.
yaşar kemal bu kitabı 1977 yılında çocuklar için yazıyor. iyi ki de yazıyor. ama kitaba çocuk kitabı olarak bakmayın zira henüz fikirsel bazda büyümemiş(!) ezen/ezilen çelişkisini çözememiş, dünyadaki hakim sistemin sırrına mazhar olamamış ufaklıkların da, eğer isterlerse bu kitaptan çıkarabilecekleri yığınla ders var. geriye kalan kitle içinse kitap keyifli bir okuma eylemi ve çocuklarına bu çarpık sistemi masalsı bir dilde anlatabilecekleri bir rehber olarak tavsiye edilebilir.
hikâye hüdhüdlerin lideri ve filler sultanı'nın maşası olan ulukepez'in karıncaların yanında yedi ay kalması ve sonrasında sultana karıncalarla ilgili bilgi vermesiyle başlıyor;
''al gözüm sultanım, seyreyle sen, şimdi karıncıların hünerlerini,'' diye şakıdı. başladı anlatmaya. o anlattıkça filler sultanı kendinden geçiyordu. kendinden geçiyor, durmadan ulukepeze soru üstüne soru soruyordu.
''bir kentler kurmuşlar, hiç sorma sultanım, yerin altına... görkemli uygar kentler. ambarları yıl on iki ay yiyecek, bal
çiçek özü, tahıl, böcek ölüsü dolu, dopdolu. başkentlerini geniş ovaların tam ortalarında, özünde kurmuşlar. bu ovalar nil kıyılarından da, çukurovadan da daha bereketli. hele bir ova, bir ülke var, fil eksen biter, öyle bereketli. kuzey yanını bu ülkenin ulu ormanlar kaplamış. kaplan girse sökemez bir orman, güneyi de yıl on iki ay yemyeşil. bütün ova yıl on iki ay ağzına kadar çiçekle dolu, alabildiğine bir düzlük... doğrusu tarlalar, batısı tarlalar, can eksen biter, kuş eksen, karınca eksen, arı eksen biter.''
işte böylece filler sultanının aklına giriyordu ulukepez... karıncıların hünerlerinden faydalanmanın bin bir türlü yolunu da sultana anlatıyor ve ne yapması gerektiği noktasında öğütler veriyordu. böylece filler ellerinde bulundurdukları gücün de etkisi ile ilk olarak sultanlarına bir saray yapılmasını talep ettiler karıncalardan. gerekli güç gösterisi yapılmış, karıncaların ruhuna korku salınmıştı. sömürü çarkları ışıl ışıl, pırıl pırıl kullanılmaya hazır hale gelmişti...
sonrasında karınca toplumu için böl/parçala/yönet stratejisi devreye giriyordu. karınca aleminin en vasıfsız, en tembel, üretemeyen grubu sarıcalar filler için biçilmiş kaftandı. üretmedikleri için fillerin yardımlarına muhtaçtılrlar. filler sarıcaların karınlarını tok, sırtlarını pek tutup, onları her işlerinde kullandılar. muhbirlikte buna dahil. bunu takiben karıncalara benlikleri unutturulur. her karınca bir fildir! ancak unutulmaması gereken nokta şudur ki; karıncalar fildir ama ancak karınca kadar fildir!
ve sonrasında koca yürekli bir karınca çıkar ortaya,kırmızı sakallı topal karınca bu sömürü düzenine karşı isyan başlatır. ''dünyanın bütün karıncaları birleşirse...'' sorusu ortaya atılır, ve olaylar gelişir gider...
yaşar kemal'in bu hikâye ile ilgili hayıflandığı tek bir nokta olmuş; ''neye üzülüyorum biliyor musunuz, bu kitabı okuyanlar özellikle de çocuklar filleri belki hiç sevmeyecekler, bu bana çok dokunuyor. ne yapabilirim ki? ''
kitabın arka kapağında da şu sözlerine yer vermiştir;
''eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim...''
hadi bakalım, karıncalar uyandı. darısı insanların (!) başına diyelim. bu kadar horultunun arasında uyumakta maharet işi olsa gerek...
devamını gör...


