bir insanın kaybetmemesi gereken şey
karakteri ve saygısı.
devamını gör...
anneye söylenip babaya söylenmeyen şeyler
genelde ince işlerdir ve bunu yine genellikle kızlar yapar. hayır canım cinsiyetçilik değil toplumun kanayan yarası. erkek kükreyerek kız arkadaşını ilân ederken kız gizli saklı köşelerde buluşur.
devamını gör...
kadın kadın kadın kadınn kadın kadın kadın kadınn
beynin ön frontal lobunda sebebi belirsiz bir hasar sonucu bireyin diline kadın sözcüğünün her konuda pelesenk olması durumu. henüz herhangi bir tedavisi bulunamamıştır. enteresan şekilde hepimizin şap diye bildiği kimyasalın semptomları biraz hafiflettiği gözlemlenmiştir.
devamını gör...
hayatta yapmam denilen şeylerin yapılması
büyük lokma ye büyük konuşma, lafının doğruluğunu kanıtlar.
devamını gör...
engellilerin evliliği
bir engelli olarak evlilik konusunda beni düşündüren nokta "eşimi mutlu eder miyim?" olmuştu ama son zamanlarda çok sevdiğim bir dostumun "acaba sen mutlu olacak mısın? o seni mutlu edecek mi ?"cümlesi kulaklarımda çınlıyor. düşününce doğru aslında niye tek başıma kahrolayım. madem hayat müşterek benim de mutlu olmayı isteme hakkım var diye düşünüyorum. bu yaşa kadar nasip olmadı bundan sonra da olur olmaz bilemiyorum ama sevmek sevilmek bizim de hakkımız be. bence asıl sorunsal engelli biriyle engelsiz birinin ilişkisine toplumumuzun bakış açısı. yani "aaaaa ama o engelli" ya da " bi şuna bak bi buna" bunu yıkmamız gerekiyor bence. örnekleri yok mu var ama işte aması var. bu konudaki fikirlerinizi almak isterim..
devamını gör...
yazar nicklerinden cümle kurmak
diktiği son fidan ve su vermesi gereken diğer fidanlardan başını kaldırıp değirmenlere doğru baktı. gün batımında rönesanstablosu gibi karışık ama güzel görünen bu manzaraya bakarken yarım bırakılan roman hüznü çöktü içine. düşüncelerinde geçmişe giderken "bir de zamanda yolculuk yapılamaz derler" dedi kendi kendine. yaş35'ti o zamanlar. henüz albaylığa terfi etmemişti tamer bayındır. o yaşlarda tanışmıştı florance ile. ne çok sevmişti onu!
rumeli türkülerini çok severdi. "gel bade doldur ver içeyim" diye geçirdi aklından. gelemezdi artık florance. yurt dışına gittikten sonra bir süre daha haber almayı başarmıştı ondan. en son patagonyalı bir adamla evlendiğini duymuştu. yoksa papua yeni gine miydi? "ne önemi var ki artık? hayırsız!" diye söylendi kendi kendine. onu suçlamak kolay geliyordu ama aslında biliyordu suçun kendisinde olduğunu, florance'ı kendisinden bilerek uzaklaştırdığını. kapılıp gitmişti elinde olmadan ama bir askerdi o. her an her şey gelebilirdi başına. kıza bu acıyı yaşatmaya, onu hayatı boyunca yüreği ağzında bekletmeye hakkın yok diye avutuyordu kendisini.
daldığı düşüncelerden silkinerek kendine geldi. güneş batmak üzereydi. o sırada gözüne ağaca çıkıp orada kalmış olan kara kedi takıldı. kediyi oradan indirmek istedi ama bunu nasıl yapacağını bir an akıl edemedi. "olmazsa bozuk para fırlatırım. korkarsa kendisi atlar" diye geçirdi aklından. kedi düşüncelerini okumuş gibi atlayıverdi ağaçtan. "kedilerefısıldayanadam" dedi kendi kendine gülerek, sanki kediyi fısıltısıyla ikna etmiş gibi.
albay olduktan sonra yakın çevresi adıyla soyadını kısaltarak albay tambay diye isim takmıştı ona. bu kafiyeli isme önceleri kızmıştı ama sonra onu da eğlendirmeye başlamıştı lakabı. yakın tarihte, emekli olduktan sonra evde ve bahçede geçirdiği zamanlardan geriye kalan boş vakitlerinde internete takılmaya başladı. çocuklaşmıştı sanki dünyanın öbür ucundan haber almanın bu kadar kolay olduğu bu ortamda bulunmaktan aldığı keyifle. "kafa sözlük diye bir yer varmış üye olucam lan" demiş, sözlük yazarlığına başlamıştı, arkadaşlarının deyimiyle "bu yaştan sonra" ama umurunda değildi yaşı falan. eğleniyordu sonuçta. eski günlerin anısına albay tambay adıyla üye olmuştu sözlüğe de.
son yıllarda fiziğe de merak sarmıştı. aşağıya atlayan kedinin yanından geçerken "belki de schrödingerinkedisi diye bir nick alsam daha iyi olurdu" diye düşündü. "pandemi bitince nick değiştireceğim" diye söylenerek kapıdan girdi ve akşamın alacası içerisinde gözden kayboldu.
rumeli türkülerini çok severdi. "gel bade doldur ver içeyim" diye geçirdi aklından. gelemezdi artık florance. yurt dışına gittikten sonra bir süre daha haber almayı başarmıştı ondan. en son patagonyalı bir adamla evlendiğini duymuştu. yoksa papua yeni gine miydi? "ne önemi var ki artık? hayırsız!" diye söylendi kendi kendine. onu suçlamak kolay geliyordu ama aslında biliyordu suçun kendisinde olduğunu, florance'ı kendisinden bilerek uzaklaştırdığını. kapılıp gitmişti elinde olmadan ama bir askerdi o. her an her şey gelebilirdi başına. kıza bu acıyı yaşatmaya, onu hayatı boyunca yüreği ağzında bekletmeye hakkın yok diye avutuyordu kendisini.
daldığı düşüncelerden silkinerek kendine geldi. güneş batmak üzereydi. o sırada gözüne ağaca çıkıp orada kalmış olan kara kedi takıldı. kediyi oradan indirmek istedi ama bunu nasıl yapacağını bir an akıl edemedi. "olmazsa bozuk para fırlatırım. korkarsa kendisi atlar" diye geçirdi aklından. kedi düşüncelerini okumuş gibi atlayıverdi ağaçtan. "kedilerefısıldayanadam" dedi kendi kendine gülerek, sanki kediyi fısıltısıyla ikna etmiş gibi.
albay olduktan sonra yakın çevresi adıyla soyadını kısaltarak albay tambay diye isim takmıştı ona. bu kafiyeli isme önceleri kızmıştı ama sonra onu da eğlendirmeye başlamıştı lakabı. yakın tarihte, emekli olduktan sonra evde ve bahçede geçirdiği zamanlardan geriye kalan boş vakitlerinde internete takılmaya başladı. çocuklaşmıştı sanki dünyanın öbür ucundan haber almanın bu kadar kolay olduğu bu ortamda bulunmaktan aldığı keyifle. "kafa sözlük diye bir yer varmış üye olucam lan" demiş, sözlük yazarlığına başlamıştı, arkadaşlarının deyimiyle "bu yaştan sonra" ama umurunda değildi yaşı falan. eğleniyordu sonuçta. eski günlerin anısına albay tambay adıyla üye olmuştu sözlüğe de.
son yıllarda fiziğe de merak sarmıştı. aşağıya atlayan kedinin yanından geçerken "belki de schrödingerinkedisi diye bir nick alsam daha iyi olurdu" diye düşündü. "pandemi bitince nick değiştireceğim" diye söylenerek kapıdan girdi ve akşamın alacası içerisinde gözden kayboldu.
devamını gör...
en sevilen kıraç şarkısı
endamın yeter
üzerine alınıp, aynaya bakarak söyle.
tam bir olumlama.
üzerine alınıp, aynaya bakarak söyle.
tam bir olumlama.
devamını gör...
bütün parçaların güzel olduğu albümler
fikret kızılok - yan yana
devamını gör...
cesaret ana ve çocukları
bertolt brecht tarafından ikinci dünya savaşı'nın patlak verdiği yıllarda yazılmış epik tiyatro. dilimize cesaret ana ve çocukları olarak çevrilmiştir. brecht, kapitalizm eleştirisini otuz yıl savaşı yıllarında geçen bir hikaye ve kendi çıkarları için savaşın devamlılığını isteyen mutter courage üzerinden aktarıyor. brecht bu savaş karşıtı oyunu sürgün yıllarında yazmıştır bunu da ek olarak belirtmek gerekir diye düşünüyorum çünkü sanatçının ruh hâli ve durumu muhakkak eserlerine yansıyor. izleyiciyi ve/veya okuyucuyu empati yapmaktan ziyade düşündürmek ve kendini sorgulatmak üzerine yazılmış bir eser ve açıkça bunu başarıyor olduğu da bir gerçek. izleyici ve/veya okuyucu bu oyunda ana karakter olan mutter courage'e empati duymak yerine oyun boyunca onun savaş yüzünden çocukları dahil her şeyini yitirmesine rağmen savaşı hâlâ bir kazanç kapısı olarak görmesine acıyor ve bunu açıkça gülünç buluyor ama dışarıdan son derece gülünç ve acınası gelen bu durumun mutter courage tarafından farkedilmemesi bize içinde dönüp durduğumuz düzeni en net hâli ile anlatıyor aslında. ben kendi adıma brecht'in çoğu eserine hayranlık duymamdan ötürü ve savaşı merkeze alıp savaş karşıtı görüş sunan eserlere ayrı bir ilgim olmasından dolayı okunması ve/veya izlenmesi taraftarıyım ama objektif bir şekilde yaklaştığımızda bile göz ardı edilemeyecek bir eser olduğu ortada. ülkemizde de sahnelenmiş bir oyun olduğunu belirtmek gerekir, zamanında semaver kumpanya tarafından sahnelenmiştir.
--- alıntı ---
so mancher wollt so manches haben
was es für manchen gar nicht gab:
er wollt sich schlau ein schlupfloch graben
und grub sich nur ein frühes grab.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
so mancher wollt so manches haben
was es für manchen gar nicht gab:
er wollt sich schlau ein schlupfloch graben
und grub sich nur ein frühes grab.
--- alıntı ---
devamını gör...
pazar alışverişi vs market alışverişi
pazar alışverişine ne zaman gitsem bundan sonra hep pazardan alışveriş yapacağım diyorum. sonra caddenin dört bir yanını kaplamış onlarca süpermarketten birinde buluyorum kendimi.
devamını gör...
en sevilen ay
eylül- aralık.
devamını gör...
kabil
hindukuş dağlarının arasında, kabil nehrinin geçtiği şehirdir. kabilin 22 ilçesi vardır ve ilçeler genelde belli etnik gruplara göre ayrılmıştır. ilçeler arasında sosyal ve ekonomik açıdan büyük farklılıklar görülür.
kabil'e giden yabancıların kalabileceği bir kaç otel ve bol miktarda misafir evi vardır. serena otel, safi otel, gandamak , heetal hoteldir. şehre uzak olmak önemli değilse inter continental otel yine seçilebilir mekanlardandır.
bunlar genelde wazir-i akbar khan, kala-e-fathullah, shahr-e new gibi yerlerledir. afganistan'da yabancılar için gece hayatı oldukça renklidir. içkili mekanlara müslümanların girişi yasaktır. bu nedenle herhangi bir denetim halinde pasaportunuzda müslüman yazıyorsa başka bir kimlik göstermenizi tavsiye ederim. afganistan hapishanesi bu dünyada gitmek isteyeceğiniz son yerdir.
latmosphere ( fransız restoranı) , gandamak ( ingiliz pub) , la quintina (meksika barı) , boccaccio (italyan restoranı ) gibi pek çok restoran vardır. içki içmeyecekseniz ve afgan yemeklerini denemek isterseniz sufi restoranda kabuli pilav ( havuçlu ve üzümlü pilavın üstünde soslu kuzu kebap ) , zümrüt pilav ( ıspanaklık , bademli pilav ) , bolani ( bizdeki gözlemeyle ıtalyanların calzone arası bir şey ) ve kebapları deneyebilirsiniz.
kabil müzesi kesinlikle gidilmesi gereken yerlerden biridir. iskender'in askerlerinin soyundan gelen nuristan bölgesinin ağaçtan yaptıkları heykeller, bamyan'dan buda figürleri oldukça ilginçtir. bunların arasında savaşçı kadınları ve kadın cinselliğini ortaya koyan eserler bir dönem müzeden kaldırılmış ardından tekrar yerleştirilmişti. babür han bahçesi, darül aman sarayı gibi kabil'e kimliğini veren yerlerin yanı sıra kabil pazarı ve eğer kadınsanız sadece kadınların kabul edildiği kadın pazarı gidilmesi gereken yerler arasındadır.
chicken street alışveriş için eğlenceli bir yerdir ancak yabancıların çok sık gittiği her yer gibi burası kaçırılmak için idealdir. fazla dikkat çekmeden takılmakta fayda vardır. chicken street aynı zamanda kabil'in en iyi kitapçılarının, sahaflarının ve antika dükkanlarının olduğu yerdir. tıpkı kapalıçarşıda olduğu gibi pazarlık yapmayı ihmal etmeyin.
afganlar son derece içtendir ve misafirperverdir. paraları olmasa bile birlikte çalıştığınız insanlar, tanıştığınız insanlar sizi yemeğe çağırır ve ellerindeki tüm yemeği size ikram etmeye çalışır. hediye vermek onlar için önemlidir. bir yere davet edilirseniz onlara sattıklarında paraya çevirebilecekleri hediyeleri alın. böylece misafirliğin oluşturduğu zarar karşılanabilir en azından.
afganistan'da moda hızla ilerlemektedir. afgan modacıların son tasarımlarına onların stüdyolarında alabileceğiniz gibi serena otel'de de bulabilirsiniz. bunların büyük bölümü awwsom gibi öksüz ve dul kadınları desteklemek için açılan tekstil atölyelerinde üretilir.
kabil'e gidecekseniz gitmeden önce mutlaka iyi bir kurumda heat eğitimi alın. kaçırılma durumunda yapılacaklar, saldırı durumunda yapılacaklar, pazarlık yöntemleri , kurtarma operasyonlarda kaçırılanların uyması gereken standart operasyon prosedürleri vb. konusunda bilgili olmak önemlidir.
ben türküm, müslümanım, bana bir şey olmaz modunda giden ve sonunda başını belaya sokan çok kişi gördüm. talebanın gözünde müslüman olan ancak şeriatı uygulamayan bir ülkeden, müslüman olan ancak şeriate uygun yaşamayan birisiniz. bu grupta bunu hristiyan olmaktan daha kötü bir durum olarak gören insan sayısı oldukça yüksektir. zengin bir ülkenin sarışın hristiyanını yaşamda tutmak ve pazarlık aracı yapma şansı vardır. türk ve müslüman olarak bu noktada daha kolay harcanabilirsiniz.
biz türkleri seviyorlar gibi bir düşünceye kapılmayın. en sevdiğiniz kişi bile kendi ailesiyle sizin hayatınız arasında seçim yapmak zorunda kalsa kendi doğal olarak kendini ve kendi ailesini korumayı seçecektir. yaşanan onca savaşın ardından herkes yabancıların gelip geçici olduğunun farkındadır. çatışma bölgesinde yaşayan insanlar için önemli olan şu an kazanılabilecek her şeyi kazanmaya çalışmaktır. yarın ne olacağı belli değildir. kendilerini garantiye almaları gerekmektedir. son derece doğal ve anlaşılır bir tavırdır.
kabil'e giden yabancıların kalabileceği bir kaç otel ve bol miktarda misafir evi vardır. serena otel, safi otel, gandamak , heetal hoteldir. şehre uzak olmak önemli değilse inter continental otel yine seçilebilir mekanlardandır.
bunlar genelde wazir-i akbar khan, kala-e-fathullah, shahr-e new gibi yerlerledir. afganistan'da yabancılar için gece hayatı oldukça renklidir. içkili mekanlara müslümanların girişi yasaktır. bu nedenle herhangi bir denetim halinde pasaportunuzda müslüman yazıyorsa başka bir kimlik göstermenizi tavsiye ederim. afganistan hapishanesi bu dünyada gitmek isteyeceğiniz son yerdir.
latmosphere ( fransız restoranı) , gandamak ( ingiliz pub) , la quintina (meksika barı) , boccaccio (italyan restoranı ) gibi pek çok restoran vardır. içki içmeyecekseniz ve afgan yemeklerini denemek isterseniz sufi restoranda kabuli pilav ( havuçlu ve üzümlü pilavın üstünde soslu kuzu kebap ) , zümrüt pilav ( ıspanaklık , bademli pilav ) , bolani ( bizdeki gözlemeyle ıtalyanların calzone arası bir şey ) ve kebapları deneyebilirsiniz.
kabil müzesi kesinlikle gidilmesi gereken yerlerden biridir. iskender'in askerlerinin soyundan gelen nuristan bölgesinin ağaçtan yaptıkları heykeller, bamyan'dan buda figürleri oldukça ilginçtir. bunların arasında savaşçı kadınları ve kadın cinselliğini ortaya koyan eserler bir dönem müzeden kaldırılmış ardından tekrar yerleştirilmişti. babür han bahçesi, darül aman sarayı gibi kabil'e kimliğini veren yerlerin yanı sıra kabil pazarı ve eğer kadınsanız sadece kadınların kabul edildiği kadın pazarı gidilmesi gereken yerler arasındadır.
chicken street alışveriş için eğlenceli bir yerdir ancak yabancıların çok sık gittiği her yer gibi burası kaçırılmak için idealdir. fazla dikkat çekmeden takılmakta fayda vardır. chicken street aynı zamanda kabil'in en iyi kitapçılarının, sahaflarının ve antika dükkanlarının olduğu yerdir. tıpkı kapalıçarşıda olduğu gibi pazarlık yapmayı ihmal etmeyin.
afganlar son derece içtendir ve misafirperverdir. paraları olmasa bile birlikte çalıştığınız insanlar, tanıştığınız insanlar sizi yemeğe çağırır ve ellerindeki tüm yemeği size ikram etmeye çalışır. hediye vermek onlar için önemlidir. bir yere davet edilirseniz onlara sattıklarında paraya çevirebilecekleri hediyeleri alın. böylece misafirliğin oluşturduğu zarar karşılanabilir en azından.
afganistan'da moda hızla ilerlemektedir. afgan modacıların son tasarımlarına onların stüdyolarında alabileceğiniz gibi serena otel'de de bulabilirsiniz. bunların büyük bölümü awwsom gibi öksüz ve dul kadınları desteklemek için açılan tekstil atölyelerinde üretilir.
kabil'e gidecekseniz gitmeden önce mutlaka iyi bir kurumda heat eğitimi alın. kaçırılma durumunda yapılacaklar, saldırı durumunda yapılacaklar, pazarlık yöntemleri , kurtarma operasyonlarda kaçırılanların uyması gereken standart operasyon prosedürleri vb. konusunda bilgili olmak önemlidir.
ben türküm, müslümanım, bana bir şey olmaz modunda giden ve sonunda başını belaya sokan çok kişi gördüm. talebanın gözünde müslüman olan ancak şeriatı uygulamayan bir ülkeden, müslüman olan ancak şeriate uygun yaşamayan birisiniz. bu grupta bunu hristiyan olmaktan daha kötü bir durum olarak gören insan sayısı oldukça yüksektir. zengin bir ülkenin sarışın hristiyanını yaşamda tutmak ve pazarlık aracı yapma şansı vardır. türk ve müslüman olarak bu noktada daha kolay harcanabilirsiniz.
biz türkleri seviyorlar gibi bir düşünceye kapılmayın. en sevdiğiniz kişi bile kendi ailesiyle sizin hayatınız arasında seçim yapmak zorunda kalsa kendi doğal olarak kendini ve kendi ailesini korumayı seçecektir. yaşanan onca savaşın ardından herkes yabancıların gelip geçici olduğunun farkındadır. çatışma bölgesinde yaşayan insanlar için önemli olan şu an kazanılabilecek her şeyi kazanmaya çalışmaktır. yarın ne olacağı belli değildir. kendilerini garantiye almaları gerekmektedir. son derece doğal ve anlaşılır bir tavırdır.
devamını gör...
daria
muazzam ötesi bir çizgi dizi. 5 sezonluk bir serüven adeta. ana karakterimiz daria morgandorffer. kendisi sarkastik, umutsuz bir lise öğrencisi. mbti testine göre intp olduğu düşünülmekte. bu kızımızın lise hayatını ve ilginç dünyasını izlemekteyiz. bir arkadaşımın yoğun ısrarları üzerine izledim daria'yı ve adeta vuruldum. yahu ben daha doğmadan dizimi yapmışlar diye dolandım hatta etrafta*.
öne çıkan bir iki karakterden daha bahsetmek istiyorum.
ilk karakterimiz jane lane. kendisi ressam. daria'nın en yakın arkadaşı. ileride ufak sürtüşmeler yaşasalar da çok güzel bir arkadaşlıkları var bence.
bir diğeri ise quinn morgendorffer. kendisi daria'nın süslü ve erkek düşkünü ergen kardeşi olur. günümüzdeki ergenlere bazı yönlerden oldukça benzemekte.
bir de trent lane var. kendisi jane'in abisi olmakla birlikte daria'nın da bir nevi crush'ıdır. kendisi boş gezenin boş kalfası olmanın yanı sıra bir de müzik grubuna sahiptir. hayatımda gördüğüm en rahat karakterlerden biridir.
daria'nın manyak ebeveynleri ve ergen ötesi okul arkadaşlarını da anlatsam 50 saat yazacağımdan bu kadarla kalmaya zorluyorum kendimi. ama benim anlattıklarımın da sadece buz dağının görünen yüzü olduğunu bilmenizi isterim. bu nedenle izleyin izlettirin efenim.
öne çıkan bir iki karakterden daha bahsetmek istiyorum.
ilk karakterimiz jane lane. kendisi ressam. daria'nın en yakın arkadaşı. ileride ufak sürtüşmeler yaşasalar da çok güzel bir arkadaşlıkları var bence.
bir diğeri ise quinn morgendorffer. kendisi daria'nın süslü ve erkek düşkünü ergen kardeşi olur. günümüzdeki ergenlere bazı yönlerden oldukça benzemekte.
bir de trent lane var. kendisi jane'in abisi olmakla birlikte daria'nın da bir nevi crush'ıdır. kendisi boş gezenin boş kalfası olmanın yanı sıra bir de müzik grubuna sahiptir. hayatımda gördüğüm en rahat karakterlerden biridir.
daria'nın manyak ebeveynleri ve ergen ötesi okul arkadaşlarını da anlatsam 50 saat yazacağımdan bu kadarla kalmaya zorluyorum kendimi. ama benim anlattıklarımın da sadece buz dağının görünen yüzü olduğunu bilmenizi isterim. bu nedenle izleyin izlettirin efenim.
devamını gör...
yazarların yalnız olma nedeni
yalnızlık
devamını gör...
görmek
jose saramago’nun körlük kitabının devamı niteliğindeki kitabı.
körlük hastalığının geçmesiyle, tüm insanlar görmeye başlamış ve hayat normale dönmüştür. ta ki seçimlere kadar. yağmurlu bir gündür. seçim sandığı başında bekleyen görevliler, herkesin oy vermek için kuyruğa gireceğini beklerken, tek tük insanın gelmesi herkesi şaşırtmıştır. seçim tekrar düzenlenir ve herkes sanki anlaşmış gibidir ve yine tek tük insan oy kullanmaya gelir. insanlar karanlığı görüp aydınlığa çıkmıştır artık;çünkü görmeye başlamışlardır. bu aslında bir toplumun aydınlanmasını sembolize eder.
şehrin karantinaya alınıp tüm bağların kesilmesi ile direniş kırılacak zannedilmiştir. halbuki bu organize bir direniş değildir. aydınlanmanın verdiği bireysel direniştir. şehir , yalnız bırakılmakla yıldırılmaya çalışılmış ama her birey kendi çöpünü toplamış, birbirine destek olmuş ve yönetilmeye gerek görmeden de örnek bir toplum olabileceğini göstermiştir. yazar,aydınlanmış ve farkında olan bireylerin olduğu toplumlarda , yönetilmeden de düzenli bir toplum kurulabileceğini göstermek istemiş.
yani düzen için illa devlete ihtiyaç yoktur; yeterki insanlar bilinçli olsunlar.
bu ‘direnişi’ kırmak için kullandığı yöntemi ise çok güzel simgeleştirmiş yazar. ‘ilk kör’ yoluyla. ilk kitapta , körlüğün ilk bulaştığı kişi, cahilliği simgeleyen kişi tarafından. onun ihaneti, kör olmayan tek kişiye yöneliktir: aydınlanmış kişi. yani karanlığın aydınlığa galip gelmesidir bir nevi.
şunu da belirtmek isterim ki, yukarıda bahsettiğim simgeler, sadece kitabı kendi açımdan yorumlamamdan ibarettir. farklı okuyucular, farklı şekillerde yorumlayabilir tabi.
herkesin aynı şekilde anlamasını isteseydi saramago, sanırım sembol kullanmazdı.
körlük kitabı kadar etkileyici olmasa da, yine okutan ve dünyaya farklı bir bakış açısıyla bakmanızı sağlayacak bir kitap.
körlük hastalığının geçmesiyle, tüm insanlar görmeye başlamış ve hayat normale dönmüştür. ta ki seçimlere kadar. yağmurlu bir gündür. seçim sandığı başında bekleyen görevliler, herkesin oy vermek için kuyruğa gireceğini beklerken, tek tük insanın gelmesi herkesi şaşırtmıştır. seçim tekrar düzenlenir ve herkes sanki anlaşmış gibidir ve yine tek tük insan oy kullanmaya gelir. insanlar karanlığı görüp aydınlığa çıkmıştır artık;çünkü görmeye başlamışlardır. bu aslında bir toplumun aydınlanmasını sembolize eder.
şehrin karantinaya alınıp tüm bağların kesilmesi ile direniş kırılacak zannedilmiştir. halbuki bu organize bir direniş değildir. aydınlanmanın verdiği bireysel direniştir. şehir , yalnız bırakılmakla yıldırılmaya çalışılmış ama her birey kendi çöpünü toplamış, birbirine destek olmuş ve yönetilmeye gerek görmeden de örnek bir toplum olabileceğini göstermiştir. yazar,aydınlanmış ve farkında olan bireylerin olduğu toplumlarda , yönetilmeden de düzenli bir toplum kurulabileceğini göstermek istemiş.
yani düzen için illa devlete ihtiyaç yoktur; yeterki insanlar bilinçli olsunlar.
bu ‘direnişi’ kırmak için kullandığı yöntemi ise çok güzel simgeleştirmiş yazar. ‘ilk kör’ yoluyla. ilk kitapta , körlüğün ilk bulaştığı kişi, cahilliği simgeleyen kişi tarafından. onun ihaneti, kör olmayan tek kişiye yöneliktir: aydınlanmış kişi. yani karanlığın aydınlığa galip gelmesidir bir nevi.
şunu da belirtmek isterim ki, yukarıda bahsettiğim simgeler, sadece kitabı kendi açımdan yorumlamamdan ibarettir. farklı okuyucular, farklı şekillerde yorumlayabilir tabi.
herkesin aynı şekilde anlamasını isteseydi saramago, sanırım sembol kullanmazdı.
körlük kitabı kadar etkileyici olmasa da, yine okutan ve dünyaya farklı bir bakış açısıyla bakmanızı sağlayacak bir kitap.
devamını gör...



