buzul çağına girmemize rağmen mağaranın klimasını açmayan patron
canımıza tak eden durum. cimer mimer artık neresi olursa şikayet edeceğiz. bu ülkede artık mağara-ofislere ciddi bir denetim gerekiyor. bugün aramızda bu mevzuyu konuştuk.
ihracattan merve : arkadaşlar bu hulusi bey ne yapmaya çalışıyor?
halkla ilişkiler yavuz : valla bilmiyom ama bu kadar kısması anlamsız.
ben: abi iki ay boyunca komple yaksan, masrafın taş çatlasın on bilemedin on beş sepet arpa olur!
yavuz : aynen abi sana katılıyorum.
merve : hayır bir de buzul çağına giriyoruz, şimdi istifa etsek işsiz kalıcaz gibime geliyor..
ben : bence de, bak mesela batuhan iki ay önce dayanamayıp çıktı. borçlarından dolayı mamutunu ikinci el siteye koydu.
yavuz : ayıptır sorması ne kadara koymuş abi? benim abim de şöyle temiz bi mamut arıyordu da fiyatta anlaşırsak dosta gitsin hiç değilse.
ben : valla çapa arabasına takas kabul ederim diyordu.
yavuz yuh.. mamut diyoruz ya, arap atı değil...
merve arkadaşlar konumuza dönebilir miyiz?
ben: neyse gençler ben gidip cimere mimere yazıcam siz de yazın. yıl olmuş m.ö 11000 hala ofisin ortasında meşaleyle oturuyoruz.
ihracattan merve : arkadaşlar bu hulusi bey ne yapmaya çalışıyor?
halkla ilişkiler yavuz : valla bilmiyom ama bu kadar kısması anlamsız.
ben: abi iki ay boyunca komple yaksan, masrafın taş çatlasın on bilemedin on beş sepet arpa olur!
yavuz : aynen abi sana katılıyorum.
merve : hayır bir de buzul çağına giriyoruz, şimdi istifa etsek işsiz kalıcaz gibime geliyor..
ben : bence de, bak mesela batuhan iki ay önce dayanamayıp çıktı. borçlarından dolayı mamutunu ikinci el siteye koydu.
yavuz : ayıptır sorması ne kadara koymuş abi? benim abim de şöyle temiz bi mamut arıyordu da fiyatta anlaşırsak dosta gitsin hiç değilse.
ben : valla çapa arabasına takas kabul ederim diyordu.
yavuz yuh.. mamut diyoruz ya, arap atı değil...
merve arkadaşlar konumuza dönebilir miyiz?
ben: neyse gençler ben gidip cimere mimere yazıcam siz de yazın. yıl olmuş m.ö 11000 hala ofisin ortasında meşaleyle oturuyoruz.
devamını gör...
sözlük yazarlarının gittikleri ilk yabancı ülke
corona olmasaydı ispanya olacaktı.
neyse artık, seneye...
neyse artık, seneye...
devamını gör...
cahil insanlarla baş etme yolları
en iyisini sen bilirsin padişahım diyerek ne derse onaylamak.
devamını gör...
yeni nesildeki ateizm dalgası
dalga ve parçacık şeklinde ışık hızında yayılmakta olan değişim
devamını gör...
iş hayatından tiksindiren şeyler
insanların mevki hırsı yüzünden yaptıklarını görmektir. zira makamını yükseltmek uğruna karakterini alçaltmaktadır.
devamını gör...
kürtçenin yansımadan türemiş olması
"yansıma teorisi'ne göre, dil, insanların, ses çıkaran varlıkların seslerini yansımasıyla kurulmuştur. yani, doğadaki sesler taklit edilerek, kelimeler oluşmuştur. dolayısıyla, konuşma başlamıştır."
teoriye göre tüm dillerin kökeni bu şekilde oluştuğuna göre yazar burada ne demek ne yapmak istemektedir
(bkz: ırkçı)
teoriye göre tüm dillerin kökeni bu şekilde oluştuğuna göre yazar burada ne demek ne yapmak istemektedir
(bkz: ırkçı)
devamını gör...
christina's world
andrew wyeth'in 1948 yılında yaptığı en ünlü eseri.

resme ilk baktığımda eve çaresizce uzaktan bakan, belki o evden kovulmuş ve geri dönmek isteyen umutsuz bir kadın görmüştüm. ama resmin hikayesi başka.
wyeth, bir gün kendi evinin manzarasından anna christina olson isimli komşusunu yerden yaban mersini toplarken gördüğünde bu resmi çizmeye karar vermiş. christina'nın duruşunun sebebi, küçükken geçirdiği bir kas hastalığı sebebiyle yürüyemiyor olması.
bu bilgiyi öğrendikten sonra resmin detaylarına baktığımızda aslında figürün duruş biçiminden, elinden destek almasından ve ellerinin kirli olmasından, ayaklarının güçsüzlüğünün başarılı bir şekilde resmedilmiş oluşundan gerçekten de yürüyemediği sonucunu çıkarabiliyoruz.

ressam realist üslubunu bu eserde muhteşem yansıtmış. resme yaklaştığınızda kadının saç tellerine kadar detayları inceleyebiliyorsunuz. ayrıca renklerin donuk olması resme kasvet katıyor bence. figürün duruşu da cabası. bize christina'nın zor yaşamından bir gününü, onun dünyasını sunuyor ressam.
eser moma'da (museum of modern art) sergileniyor.
kaynak

resme ilk baktığımda eve çaresizce uzaktan bakan, belki o evden kovulmuş ve geri dönmek isteyen umutsuz bir kadın görmüştüm. ama resmin hikayesi başka.
wyeth, bir gün kendi evinin manzarasından anna christina olson isimli komşusunu yerden yaban mersini toplarken gördüğünde bu resmi çizmeye karar vermiş. christina'nın duruşunun sebebi, küçükken geçirdiği bir kas hastalığı sebebiyle yürüyemiyor olması.
bu bilgiyi öğrendikten sonra resmin detaylarına baktığımızda aslında figürün duruş biçiminden, elinden destek almasından ve ellerinin kirli olmasından, ayaklarının güçsüzlüğünün başarılı bir şekilde resmedilmiş oluşundan gerçekten de yürüyemediği sonucunu çıkarabiliyoruz.

ressam realist üslubunu bu eserde muhteşem yansıtmış. resme yaklaştığınızda kadının saç tellerine kadar detayları inceleyebiliyorsunuz. ayrıca renklerin donuk olması resme kasvet katıyor bence. figürün duruşu da cabası. bize christina'nın zor yaşamından bir gününü, onun dünyasını sunuyor ressam.
eser moma'da (museum of modern art) sergileniyor.
kaynak
devamını gör...
kitapların pahalı olduğu gerçeği
çok beğendiğim ,ilgimi çeken kitapları ödemeye gelince öğrenci halimizle otuz kere hesap yaptıran durum. nolurdu şu kitaplar biraz daha ucuz olsa.
devamını gör...
zafer hep kötülerin midir sorunsalı
“zafer inananlarındır”
devamını gör...
ekşi sözlük
doğuşu, gelişimi ve çöküşü açısından tam bir ak partidir.
2008 top noktalarıydı, ben de pek keyif alarak yazar çizerdim. 2011'e kadar yine fena değildi, ana akım medyada kendine ciddi yerler bulmaya başlamıştı.
bu döneme kadar açılın ben ekşi sözlük yazarıyım nidalarıyla az ekmek de yemedik hani.
sonraları sözlük gitgide büyüyen ve ciddi rakamlara ulaşan dijital reklam pastasından daha çok nemalanmak istedi, yazar kadrosunu genişletip arama motorlarından daha çok ziyaretçi kazanıp bannerlarının reklam değerini arttırmak istedi. büyümeyi de
e hali ile büyüdükçe de kalite düştü. vasıfsız aptal saptal yazarlarla doldu taştı sözlük. sonra trollere müsade edildi, cinsiyetçi başlıklar, ırkçılık o bu derken şimdi tamamen rezil rüsva bir halde. aykut kocaman ersun yanal sözlükteki en büyük bilimsel tartışma halini aldı.
parayla tanım satın alan mankenler, oyuncular, şirketler, her başlıkta fink atan marketing hesapları falan cidden kusası geliyor artık insanın.
2008 top noktalarıydı, ben de pek keyif alarak yazar çizerdim. 2011'e kadar yine fena değildi, ana akım medyada kendine ciddi yerler bulmaya başlamıştı.
bu döneme kadar açılın ben ekşi sözlük yazarıyım nidalarıyla az ekmek de yemedik hani.
sonraları sözlük gitgide büyüyen ve ciddi rakamlara ulaşan dijital reklam pastasından daha çok nemalanmak istedi, yazar kadrosunu genişletip arama motorlarından daha çok ziyaretçi kazanıp bannerlarının reklam değerini arttırmak istedi. büyümeyi de
e hali ile büyüdükçe de kalite düştü. vasıfsız aptal saptal yazarlarla doldu taştı sözlük. sonra trollere müsade edildi, cinsiyetçi başlıklar, ırkçılık o bu derken şimdi tamamen rezil rüsva bir halde. aykut kocaman ersun yanal sözlükteki en büyük bilimsel tartışma halini aldı.
parayla tanım satın alan mankenler, oyuncular, şirketler, her başlıkta fink atan marketing hesapları falan cidden kusası geliyor artık insanın.
devamını gör...
dünya klasikleri
klasikler bizi bizden daha iyi anlarlar. klasikler toplumu, dünyayı, hayatı anlamlı hâle getirirler. klasik demek kültür demektir, medeniyet demektir. insanlık tarihinin icat ettiği en iyi eğitim şekli çocuklara okullarda klasikleri okutmaktır. başka hiçbir şey yapmaları gerekmez.
klasik, eskimeyen eskidir. klasik, şarap gibidir. iyi bir şarap zaten klasiktir. yaş olarak eski ama değer olarak eski olmayandır. klasikler aslında hiçbir şeyin değişmediği konusunda bizi ikna ederler. hâlâ antigone'nin, hamlet'in çağında yaşıyormuşuz hissine sokarlar bizi. tarihsel varlıklar olduğumuz gerçeğini unutturmadan, insan doğası diye bir şeyin mümkün olduğunu ima ederler. on dört yaşında bir çocuğa, ailesinin ablasını öldürtmesine ise klasik diyemeyiz. o artık kelimenin tam anlamıyla eskidir, eskide kalması gerekendir. yani her geçmişe ait olan iyi değildir. kaliteli toplumlar bu ayrımı daha iyi yaparlar. bu ayrımı daha iyi yaptıkları için daha kaliteli toplum olurlar.
klasik, baba gibidir. bir marksist'in marx'la olan ilişkisi, bir hıristiyan'ın isa'yla olan ilişkisi, bir müslümanın kur'an-ı kerim'le olan ilişkisi tıpkı buna benzer. yüzleşme, hesaplaşma, yerine koyamama, ikame etme zordur. ama başka türlüsü de yoktur!
#424211
devamını gör...
sigara içen ve içmeyen kişi birlikteliği
orta yolun bulunmasında en çok zorlanılacak konudur. sigara öyle bir kokuya sahip ki her yeri kokusu sarıyor. sigara içmeyen kişi oldukça rahatsız olacaktır.
devamını gör...
yazarların gittiği ilk konser
şebnem ferah.
devamını gör...
ergenlik dönemi
psikolog erik erikson'ın psiko-sosyal gelişim kuramına göre kimlik kazanımı karşısında kimlik karmaşası aşamasının görüldüğü dönemdir.
bu dönemde bireyler kendilerine ''ben kimim?'' sorusunu sorarak kimlik edinmeye çalışır. hayatı, hayatın amacını sorgulama, öğrenmeye çalışma eylemleri görülür. tabii dönemi tek başına ele alamayız, eğer diğer aşamalar sağlıklı bir şekilde geçildiyse bu dönem de fazla yıpratıcı geçmez. yani kişinin kendini tanıma ve anlama çabası daha az sancılı geçer. ergenlik dönemi ve kimlik kazanımı karşısında kimlik karmaşası aşaması kişinin gelecekteki yaşamını etkileyeceği için oldukça önemlidir. sağlıklı geçiş sağlanmadığı taktirde bu dönemde alkol, sigara gibi zararlı alışkanlıkların ve suç işleme eğilimlerinin görülmesi olasıdır. ailenin desteği, akran gruplarının sağlıklı oluşu ve bireyi kabul etmesi önemli bir yer tutar. kişi, rahat hissettiği arkadaş grubunda sırf kabul görmek için olmadığı biri gibi davranmaz. bu sayede kimlik arayışı daha da karmaşık bir hal almaz.
yani, hayatın karmaşıklığı ve kim olduğunuz, nasıl biri olmak istediğiniz sonu gözükmeyen bir tünel gibi gelebilir başta. hiç ışık yokmuş gibi hissetseniz de ilerlemeye çalışmaktan korkmayın. bu arayışta yalnız hissetmeyeceğiniz yolculuklar dilerim.
bu dönemde bireyler kendilerine ''ben kimim?'' sorusunu sorarak kimlik edinmeye çalışır. hayatı, hayatın amacını sorgulama, öğrenmeye çalışma eylemleri görülür. tabii dönemi tek başına ele alamayız, eğer diğer aşamalar sağlıklı bir şekilde geçildiyse bu dönem de fazla yıpratıcı geçmez. yani kişinin kendini tanıma ve anlama çabası daha az sancılı geçer. ergenlik dönemi ve kimlik kazanımı karşısında kimlik karmaşası aşaması kişinin gelecekteki yaşamını etkileyeceği için oldukça önemlidir. sağlıklı geçiş sağlanmadığı taktirde bu dönemde alkol, sigara gibi zararlı alışkanlıkların ve suç işleme eğilimlerinin görülmesi olasıdır. ailenin desteği, akran gruplarının sağlıklı oluşu ve bireyi kabul etmesi önemli bir yer tutar. kişi, rahat hissettiği arkadaş grubunda sırf kabul görmek için olmadığı biri gibi davranmaz. bu sayede kimlik arayışı daha da karmaşık bir hal almaz.
yani, hayatın karmaşıklığı ve kim olduğunuz, nasıl biri olmak istediğiniz sonu gözükmeyen bir tünel gibi gelebilir başta. hiç ışık yokmuş gibi hissetseniz de ilerlemeye çalışmaktan korkmayın. bu arayışta yalnız hissetmeyeceğiniz yolculuklar dilerim.
devamını gör...
yalnızken yapılacak en güzel aktivite
uzun zamandır yapmayı ertelediğin bir şey varsa onu yapmak. örneğin birini aramak gibi... yapacak bir şeyim yok dediğin bir ansa yazsa balkona , kışsa içeri oturup kitabını / filmini ve kahveni başlamak en güzeli.
devamını gör...
şile bezi
yıkanabilir bir tür ince ve pamuklu kumaş.
nazım'ın şiirinde de geçer:
'demek ki şile bezi
bir de memedin yüzü
bir de saman sarısı
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı'
(bkz: haziranda ölmek zor)
nazım'ın şiirinde de geçer:
'demek ki şile bezi
bir de memedin yüzü
bir de saman sarısı
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı'
(bkz: haziranda ölmek zor)
devamını gör...
üç nokta kullanımının suyunun çıktığı an
güncel edebiyat başlığında pazarlanan kitapların yaşatabileceği andır. iç bayıltan metinlerin olmazsa olmazı. meşrubat edebiyatıyla bir araya gelmişse dayanılmaz bir hal alır.
örnek: soğuk bir şubat akşamı... demlikte çayım, sen yoksun ama ben iki bardağa da çay doldurdum... ah, sen nereden bileceksin geride kalan olmayı... sen nereden bileceksin o içilmeyen bardakta soğumuş çaya sevgini katmayı... senin hayalini bir cama çizmeyi... nasıl bilebilirsin..? evet... sen... beni bir kahve kupası gibi yıkamadan kaderime terk edip çay bardağı gibi kıran sen...
ne oldu şimdi, üç nokta bırakınca metin derinlik mi kazandı? ne yazık ki her tümce üç nokta iliştirmekle kutsal bir manaya erişmiyor.
örnek: soğuk bir şubat akşamı... demlikte çayım, sen yoksun ama ben iki bardağa da çay doldurdum... ah, sen nereden bileceksin geride kalan olmayı... sen nereden bileceksin o içilmeyen bardakta soğumuş çaya sevgini katmayı... senin hayalini bir cama çizmeyi... nasıl bilebilirsin..? evet... sen... beni bir kahve kupası gibi yıkamadan kaderime terk edip çay bardağı gibi kıran sen...
ne oldu şimdi, üç nokta bırakınca metin derinlik mi kazandı? ne yazık ki her tümce üç nokta iliştirmekle kutsal bir manaya erişmiyor.
devamını gör...




