muhabbet kuşu
20 dakikada bir dışkılama kapasitesine sahip şaşkın ve salak görünümlü tatlı hayvan. sahip oldukları renk çeşitliliği gerçekten inanılmaz. yalnızlığa bürünmüş home-office mesai saatlerimde bana eşlik etmesi için eşim tarafından alınan bu salak şey şimdilik ele gelmese de kafa ile yaklaştığınızda kaçmıyor. bakalım ilerleyen günlerde evcilleşme süresi nasıl gelişecek.
devamını gör...
melis birkan
kurmaca bir metin üzerinden türk erkeğinin fabrika ayarları ile oynayan, ada karakterini oynamış oyuncu. ıssız adam filmi yüzünden kaçımız kendimizi cool sanmadık ?
neyse ki bu furya bitti. dolar psikolojik sınır olan 3.50 tl'nin üzerine çıktı. o zamanın ıssız adamları şimdi beyaz yaka. biraz akıl, biraz tecrübe idare ediyoruz.
(bkz: ada ben ayrılmak istiyorum)
neyse ki bu furya bitti. dolar psikolojik sınır olan 3.50 tl'nin üzerine çıktı. o zamanın ıssız adamları şimdi beyaz yaka. biraz akıl, biraz tecrübe idare ediyoruz.
(bkz: ada ben ayrılmak istiyorum)
devamını gör...
diğer öğrenciler maskelerini indirdi diye sınavı terk eden öğrenci
normal bir ülke de olsa desteklenecek ama türkiye de ayıplanacak bir davranış.halk olarak, doğru ya da yanlış çoğu kişi aynı şeyi yapıyorsa sende onu yapmak zorundasın gibi bir algımız var.çocuk kendi sağlını düşünmüş ve çıkmıştır sınavdan. türkiyede herkes böyle bir düşünce yapısına sahip olsaydı çok daha farklı bir yerde olabilirdik.
devamını gör...
olası bir leopar saldırısında yapılacaklar
başlığı açan yazarımızın dediği gibi ağaca çıkın. leoparlar avlarını ağaçta daha büyük bir keyifle yerlermiş.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
eveeet tam da benim konum bu. hangi birini anlatsam diye düşündüm ve hepsi birbirinden güzel pardon sakarca geldi*.
efenim bugün sizlere mutfak maceralarımdan bahsetmek istiyorum, hem de en tazesinden. yemek yapmayı hele ki tatlı yapmayı çok severim. mutfak eşyalarına da bayılırım ama en favorim keskin ve büyük bıçaklardır. ağzı körelmiş bıçakla çalışmayı hiç sevmem.
///dikkat +18: buradan sonrası bazı kişiler için hassas olabilir-miş. ben öyle dan diye konuya girip dun diye yazdım ama bazı arkadaşlar kötü olmuşlar. ben uyarımı yapayım da yani...///
neyse işte bi gün yine yemek yapıp ardına tatlı yapacağım. patates soyarken sebze soyacağını nasıl tuttuysam pattteessin kabuğunu değil benim sol elin orta parmağının üstünü aldı gitti. canım yanıyor ama hiç umurumda değil. yemeği yapayım sonra yaşarım acısını modundayım.
neyse sardım parmağımı devam ediyorum derken doğrayıcının bıçağını yıkayım dedim. yıkarken de nasıl bi şevke geldiysem sağ elimle resmen bıçakların keskin kısmını avuçladım... ve tam 4 parmağın da orta kısımları bir güzel kesildi. orda kendime, bıçaklara, dünyaya hatta evrene bi şeyleeer* söylemiş olabilirim.
neyse yine sardım parmakları ve tatlıya geçtim. malzemeleri hazırladım derken tezgahın üstündeki bıçağa çarptım ve bıçak düşmeye başladı. ve ben, merdumkaptan, bu sefer de reflekslerime birtakım şeyler söylememi gerektirecek o meşhur hareketi yaptım: ayağımla bıçağın düşüşünü yavaşlattım... hayır saf merdum bi dursana! tamam anlıyorum, normalde insanlar düşen bi cisim gördüklerinde onu yakalamak isterler. ama bu cisim bıçaksa bi dururlar. dursana sen de... ne o öyle 7 kişi danaya girer gibi bıçağa giriyorsun?
neyse işte bunda da bıçağın ucu ayağımda bi yerleri çizdi işte derkeeeen 1 saat içerisinde 3 kere nasıl kendimi kendim kullanılamaz hale getirdiğimi anlatmış oldum.
buraya kadar okuyan/dinleyen sayın yazarlarımız ve yayıncılarımız, dilerim tüm güzellikler sizinle olsun.
saygılar, sevgiler*.
efenim bugün sizlere mutfak maceralarımdan bahsetmek istiyorum, hem de en tazesinden. yemek yapmayı hele ki tatlı yapmayı çok severim. mutfak eşyalarına da bayılırım ama en favorim keskin ve büyük bıçaklardır. ağzı körelmiş bıçakla çalışmayı hiç sevmem.
///dikkat +18: buradan sonrası bazı kişiler için hassas olabilir-miş. ben öyle dan diye konuya girip dun diye yazdım ama bazı arkadaşlar kötü olmuşlar. ben uyarımı yapayım da yani...///
neyse işte bi gün yine yemek yapıp ardına tatlı yapacağım. patates soyarken sebze soyacağını nasıl tuttuysam pattteessin kabuğunu değil benim sol elin orta parmağının üstünü aldı gitti. canım yanıyor ama hiç umurumda değil. yemeği yapayım sonra yaşarım acısını modundayım.
neyse sardım parmağımı devam ediyorum derken doğrayıcının bıçağını yıkayım dedim. yıkarken de nasıl bi şevke geldiysem sağ elimle resmen bıçakların keskin kısmını avuçladım... ve tam 4 parmağın da orta kısımları bir güzel kesildi. orda kendime, bıçaklara, dünyaya hatta evrene bi şeyleeer* söylemiş olabilirim.
neyse yine sardım parmakları ve tatlıya geçtim. malzemeleri hazırladım derken tezgahın üstündeki bıçağa çarptım ve bıçak düşmeye başladı. ve ben, merdumkaptan, bu sefer de reflekslerime birtakım şeyler söylememi gerektirecek o meşhur hareketi yaptım: ayağımla bıçağın düşüşünü yavaşlattım... hayır saf merdum bi dursana! tamam anlıyorum, normalde insanlar düşen bi cisim gördüklerinde onu yakalamak isterler. ama bu cisim bıçaksa bi dururlar. dursana sen de... ne o öyle 7 kişi danaya girer gibi bıçağa giriyorsun?
neyse işte bunda da bıçağın ucu ayağımda bi yerleri çizdi işte derkeeeen 1 saat içerisinde 3 kere nasıl kendimi kendim kullanılamaz hale getirdiğimi anlatmış oldum.
buraya kadar okuyan/dinleyen sayın yazarlarımız ve yayıncılarımız, dilerim tüm güzellikler sizinle olsun.
saygılar, sevgiler*.
devamını gör...
yazar nicklerinden cümle kurmak
kapalı pencere'nin önünde, elinde art of seduction adlı kitapla ne yapacağını bilemez halde dikiliyordu. altı tane çocuk gürültülü şekilde beerilaryikeygary yürüyerek ve gülüşerek aşağıda durdu. içerideki odada karanliktakimum eşliğinde açık olan müziği duydu: to bid you farewell çalıyordu. elindeki kitabı masa lambası'nın yanına bıraktı ve oturma odasına gitti.
açık televizyonda belgesel vardı, sesi kısık şekilde... az önceki şarkı bitmiş, şimdi black rose immortal çalmaya başlamıştı. "zaten kafambidünya, bu şarkı şu an için fazla gürültülü" diye düşünerek radyoyu kapattı. tam o anda arkasında zippodan çıkan çınn sesi'ni duydu. hızla döndü ve göz göze geldiler. "merhababengeldim" dedi, sanki yıllar geçmemiş gibi aradan.
dışarıdan komşu mehpare hanım'ın sesi geliyordu. galiba çocuklara "başka yerde oynayın" gibi bir şeyler söylüyordu. "ne işin var senin burada? ya da benim burada ne işim var diye mi sormalıydım? aah, yıllar sonra bile kafamı karıştırıyorsun!" dedi düşünceli düşünceli. şimdi mistik bazı konuların anlatıldığı belgeselde bir lucifer betimlemesi görüyordu, tam da onun arkasındaki televizyonda. "ruhunu insana satmış şeytan" diye geçirdi aklından, şeytana bile pabucunu ters giydirebilecek zekâdaki kadına bakarak. ne çok sevmişti onu! oysa o "ne zaman gitti tren" demeye bile kalmadan bir trene binip kayboluvermişti gözden. onu orada yarım bırakılan roman gibi terk ederek... hesap sormak istese de bir yanıyla "dahavakitvar" diyordu içinden bir ses; "onun da zamanı gelecek..."
o rahatsız, sağır edici sessizlik telefonun acı acı çalan ziliyle kesildi birden. "ben_ebruli" dedi karşısındaki, her zamanki ürkek sesiyle. "verdiğin sözü unutmadın değil mi? bugün gelecektin?" dedi sorar bir ses tonuyla. tamamen aklından çıkmıştı, az önceki şokun etkisiyle. "kahretsin!" dedi içinden ama telefona "tabii ki unutmadım! az sonra yanındayım" demeyi de ihmal etmedi. usulca bıraktı ahizeyi yerine. ona döndü, sessizveduygusuz bir bakış atarak "bunu konuşacağız... eğer yine bir anda ortadan kaybolmazsan tabii?" diye ekledi. cevap vermesini beklemeden, patroniçe gibi havalı bir şekilde odanın ortasında duran kadının yanından geçti hızla. dışkapınındışmandalını çevirirken zihninde tek bir soru vardı: ya gerçekten geri döndüyse?
kadının gözlerindeki yaşları görseydi, belki de o an vazgeçerdi gitmekten.
ama görmedi...
*
açık televizyonda belgesel vardı, sesi kısık şekilde... az önceki şarkı bitmiş, şimdi black rose immortal çalmaya başlamıştı. "zaten kafambidünya, bu şarkı şu an için fazla gürültülü" diye düşünerek radyoyu kapattı. tam o anda arkasında zippodan çıkan çınn sesi'ni duydu. hızla döndü ve göz göze geldiler. "merhababengeldim" dedi, sanki yıllar geçmemiş gibi aradan.
dışarıdan komşu mehpare hanım'ın sesi geliyordu. galiba çocuklara "başka yerde oynayın" gibi bir şeyler söylüyordu. "ne işin var senin burada? ya da benim burada ne işim var diye mi sormalıydım? aah, yıllar sonra bile kafamı karıştırıyorsun!" dedi düşünceli düşünceli. şimdi mistik bazı konuların anlatıldığı belgeselde bir lucifer betimlemesi görüyordu, tam da onun arkasındaki televizyonda. "ruhunu insana satmış şeytan" diye geçirdi aklından, şeytana bile pabucunu ters giydirebilecek zekâdaki kadına bakarak. ne çok sevmişti onu! oysa o "ne zaman gitti tren" demeye bile kalmadan bir trene binip kayboluvermişti gözden. onu orada yarım bırakılan roman gibi terk ederek... hesap sormak istese de bir yanıyla "dahavakitvar" diyordu içinden bir ses; "onun da zamanı gelecek..."
o rahatsız, sağır edici sessizlik telefonun acı acı çalan ziliyle kesildi birden. "ben_ebruli" dedi karşısındaki, her zamanki ürkek sesiyle. "verdiğin sözü unutmadın değil mi? bugün gelecektin?" dedi sorar bir ses tonuyla. tamamen aklından çıkmıştı, az önceki şokun etkisiyle. "kahretsin!" dedi içinden ama telefona "tabii ki unutmadım! az sonra yanındayım" demeyi de ihmal etmedi. usulca bıraktı ahizeyi yerine. ona döndü, sessizveduygusuz bir bakış atarak "bunu konuşacağız... eğer yine bir anda ortadan kaybolmazsan tabii?" diye ekledi. cevap vermesini beklemeden, patroniçe gibi havalı bir şekilde odanın ortasında duran kadının yanından geçti hızla. dışkapınındışmandalını çevirirken zihninde tek bir soru vardı: ya gerçekten geri döndüyse?
kadının gözlerindeki yaşları görseydi, belki de o an vazgeçerdi gitmekten.
ama görmedi...
*
devamını gör...
altıncı his
bazı insanların çevresini çok iyi gözlemleme yeteneği vardır. bu tür insanlara ayrıntılara çok dikkat ederler * dolayısıyla ayrıntılara dikkat ettikleri için kişilerin davranışlarına mimiklerine bakarak sonraki adımı ne olacağının tahmininde bulunurlar ve çoğunlukla bu tahminler doğru çıkar. bir de işin farklı boyutu olarak insanlar düşünce güçlerini geliştirmek amacıyla yoga yaparak zinlerini boşaltır ve güçlendirirler. yogada belirli bir düzeye gelmiş kişiler dünyaya farklı bir bakış açısı ile bakarlar dolayısıyla bu tip insanlar yaşamlarındaki her şeyi farklı bir şekilde yorumlarlar. bu yorumlama in sonucunda hayatı ve dünyayı daha iyi okuyabildikleri için yorumlarında yanılma payları çok daha düşük olması sebebiyle edindikleri yetenektir.
devamını gör...
yazarların en sevmediği ay
hava durumunun değişken olduğu ekim ve nisan ayları.
devamını gör...
mö 2000 yılındaymış gibi yazmak
devamını gör...
nietzsche'nin sözünün mustafa imamoğlu diye paylaşılması
ben mustafa topaloğlu diye duydum.bir ara telapatik yöntemlerle niçe bey ile görüşmüş. niçe bey, ben bu sözü hiç söylemedim demiş kendisine. o zaman nereden çıktı bu söz deyince birden aydınlanma yaşamış topaloğlu. demek ki benim ağzımdan çıkmış demiş. olay bu arkadaşlar mahmut tuncer ile serdar ortaç'ın konu ile alakası yoktur.
devamını gör...
tayyipçi olmak
milli değerleri önemsemek, büyük osmanlıya hayranlık duymak, uzun adamı destekleyip büyük resmi görmektir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının stres atma yöntemleri
bulaşık yıkamak. tüm sorunlarımın üstüne bir sünger çekmişim gibi hissediyorum.
devamını gör...
absürt bir pide reklamı
şimdi düz duvara tırmanmak diye bir başlık gördüm. aslında orada paylaşacaktım bu videoyu ama bu videoya başlık açılır arkadaş* izlerken çok farklı duygular yaşadım. puuu bu nasıl reklam böyle deyip kapatmak ile zevk alarak/kahkaha atarak izlemek arasında gittim geldim. harbiden çok iyi video ahshjw.
devamını gör...
doğal işsizlik oranı
bir ekonominin normal çalışma seviyesindeyken mevcut olan işsizlik düzeyine verilen isimdir. genellikle bu oran %5'tir.
devamını gör...
alttaki yazara bir mesaj bırak
teşekkürler üstteki yazar.alttaki yazar arkadaş; her gününü son günün gibi yaşa. hayatın tadını çıkar. hiçbirşeyi kafana takma. unutma herşeyin bir sonu var. kendine iyi davran. vallahi billahi dünya fani.
devamını gör...
karbonariler
19. yüzyıl başlarında başta italya olmak üzere birçok avrupa ülkesinde, özgürlük ve demokrasi gibi kavramları yaymak amacıyla ortaya çıkan, kelime anlamı kömürcüler olan örgüt.
masonluk ve saint-sacrement örgütlerini örnek aldığı tahmin edilen karbonariler örgütü, gerçekten gizli bir örgütmüş aslında. varlığını biliyor olmamız onları pek de bilinen bir örgüt yapmaya yetmiyor çünkü gizli olarak anılan birçok örgütün aksine, bunu kimin kurduğu, kimlerin yönettiği bilinmiyor.
yine de teşkilat yapısına ilişkin bazı bilgiler var elde. yeni üye alımlarında, masonluktakine benzer bir tekris aşamasından geçirirlermiş adayları. bu nedenle masonluğun bir uzantısı olduğunu söyleyenler de var. üyeleri daha çok orta sınıftan insanlardan oluşuyormuş.
hemen hemen her örgüt gibi işe masum başlayıp zamanla farklı işlere bulaşmışlar. küçük krallıkları devirmeye bile kalkışmışlar.
ortaya çıkış noktaları vatanseverlik ve özgürlük savunuculuğu gibi kavramlar olduğundan, ittihat ve terakki cemiyeti gibi bazı grupların, bu örgütten de etkilendiği bilinmektedir.
masonluk ve saint-sacrement örgütlerini örnek aldığı tahmin edilen karbonariler örgütü, gerçekten gizli bir örgütmüş aslında. varlığını biliyor olmamız onları pek de bilinen bir örgüt yapmaya yetmiyor çünkü gizli olarak anılan birçok örgütün aksine, bunu kimin kurduğu, kimlerin yönettiği bilinmiyor.
yine de teşkilat yapısına ilişkin bazı bilgiler var elde. yeni üye alımlarında, masonluktakine benzer bir tekris aşamasından geçirirlermiş adayları. bu nedenle masonluğun bir uzantısı olduğunu söyleyenler de var. üyeleri daha çok orta sınıftan insanlardan oluşuyormuş.
hemen hemen her örgüt gibi işe masum başlayıp zamanla farklı işlere bulaşmışlar. küçük krallıkları devirmeye bile kalkışmışlar.
ortaya çıkış noktaları vatanseverlik ve özgürlük savunuculuğu gibi kavramlar olduğundan, ittihat ve terakki cemiyeti gibi bazı grupların, bu örgütten de etkilendiği bilinmektedir.
devamını gör...
evrendeki sıradışı yapılar
evren’de sırrını çözemediğimiz, ne olduğunu henüz bilemediğimiz, insanlık olarak merakımızı uyandıran hatta uyandırmakla kalmayıp had safhaya çıkaran birçok yapı, yaratık, olay, varoluş veya nesne var. ancak tüm bu merak uyandıran yapıların içinden 6 tanesi diğerlerine göre çok daha garip.
1-) nötrinolar
neredeyse kütlesiz olan, ışık hızına son derece yakın hızlarda hareket eden,istediği maddenin içinden etkileşime girmeden rahatlıkla geçebilen ve herhangi bir yük bulundurmayan parçacıklardır.
zayıf nükleer kuvvet ve kütleçekiminden etkilenirler.
:2-) gravitasyonel dalgalar
bu dalgalar özellikle bir patlama, veya iki büyük yapının çarpışmasıyla ortaya çıkan ve adeta evren’de tokmak gibi yankılanan bir dalgadır.
bir karadelik, bir diğer karadelik ile çarpışırsa bu çarpışma anında yayılan dalgalar evren’in en uzak köşesine kadar gider ve uzay-zaman’ı dalgalandırır.

3-) karanlık enerji
evren’i sürekli genişleten ve galaksileri birbirinden uzaklaştıran enerji bu enerjidir.
her ne kadar göremiyor olsak da evren’in çok büyük kısmı(%72) karanlık enerji ile kaplıdır.

4-) karanlık madde
adeta görünmez bir maddedir. ancak varolduğu kanıtlanmıştır.
elektromanyetik dalgalarla etkileşime girmeyen ancak diğer tüm maddeler üzerinde kütleçekimsel etkisi ve varlığı belirlenebilen maddedir.
adeta bir hayalet gibidir.

5-) kozmik mikrodalga arkaplan ışıması
bu ışıma ise evren’in genişlediğinin bir diğer kanıtı ve evren’in ber zerresinde bulunmasından dolayı evren’in genel bir haritasını çıkarmamıza izin veren ışımadır.
yaklaşık 1 milyar yıl sonra varlığı hissedilmeyecek olan bu ışımayı hepiniz yakından tanıyorsunuz.
eski televizyonlarda sinyal kesilince gelen “karıncalı ekran” kozmik ışımanın adeta bir fotoğrafıdır!

6-) anti madde
maddenin tam tersi olan karşıt madde.
varlığı doğrulanan bu madde, normal maddenin atomaltı parçacıklarıyla tamamen zıttır.
(antiproton,pozitron…)

devamını gör...
six feet under
adını mezarın derinliğinden alan, 2001 yapımı kara mizah bir dizi.
cenaze evi işleten bir ailenin, babalarının ölümüyle birlikte değişen hayatlarının, aile fertlerinin birbirlerini yeniden tanıyışlarının, yüzeysel ilişkilerin bir hikayesi. her biri ayrı bir absürt karakter olan oyunculara sahiptir. fragman
2006 yapımı olan dexter'da başrolü oynayan michael c hall için izlediğim, benim için kült dizilerden biri.
cenaze evi işleten bir ailenin, babalarının ölümüyle birlikte değişen hayatlarının, aile fertlerinin birbirlerini yeniden tanıyışlarının, yüzeysel ilişkilerin bir hikayesi. her biri ayrı bir absürt karakter olan oyunculara sahiptir. fragman
2006 yapımı olan dexter'da başrolü oynayan michael c hall için izlediğim, benim için kült dizilerden biri.
devamını gör...
azalmadan biten şeyler
paramız.
devamını gör...
