bereketli bir gün geçirdiğinizin işareti olan durum. akşama ziyafet var.
devamını gör...

yazılım bitirdim ama bilin bakalım sonra ne oldu
ipucu nickimde saklıswh
devamını gör...

şu gergedan kadar gönlünde yer olandır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çoğu zaman hayat kurtarıcıdır. evrak sırdaşımdır.
devamını gör...

şimdi efenim ben kendimin, annemin ve kardeşimin tc'lerini ezbere biliyorum.

kendi tc'mi 3-3-2-3 şeklinde ezberledim. bu doğrultuda ''matematiksel ve sosyal'' kategorisine giriyorum.
annemin ve kardeşimin tc'lerini ise 3-3-3-2 şeklinde ezberledim ve ''müzikal ve dilbilimsel'' oluyorum.

eşit ağırlıkçı ruhum burada da kendini gösteriyor sanırım. yanına müzikal de eklenmiş tam olmuş.
devamını gör...

bir daniel martinez lara ve rafa cano mendez kısa animasyon filmidir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
film, eğitim sisteminin küçücük çocukları, gencecik beyinleri canı sıkılan, hayallerinden uzaklara düşen, mutlu olmayı beceremeyen, mutlu olmaları engellenen insanlara dönüştürmesini anlatıyor. zincirleme bir etki ile de eğitim sistemi tarafından istemedikleri yönlere fırlatılan gençlerin işlerini sevmeyen daha mutsuz yetişkinlere evrilmesini gösteriyor bize.

halbuki her şey çok farklı olabilir. yetişkinler de çocuklar kadar cesur olsa her şeyi düzeltebiliriz.

alike

bundan sonra yazacaklarım sürekli eleştirilen bir meslek grubuna dahil olan bir öğretmenin zihninde geçen bir konuşmadır. kısa filmin tetiklediği bu konuşma sadece merak edenleri ilgilendirir.

öncelikle eğitim sisteminin ciddi sorunları olduğunu kabul edelim ama bu sorunun sadece öğretmen kaynaklı olduğunu düşünmek büyük bir hata olacaktır. motoru çalışmayan bir arabanın lastiklerinin yenilemek pek bir işe yaramaz çünkü.

toplumdaki eğitime dair yanlış bakışın bir neticesi ile mutsuz gençler yetiştiriyoruz. anne babalar büyük oranda çocuklarının ne istediğine göre değil ileride iş bulma ihtimallerine göre eğitim istiyorlar onlar için. bu da harika resimler yapan doktorlar, müthiş futbol oynayan avukatlar, bağlamayı konuşturan öğretmenler çıkartıyor ortaya. ama bu başarılı sanatsal yeteneklerinin aksine mesleklerinde istedikleri doyuma ulaşamıyorlar. ve sonunda elbette ki mutsuzluk.

gastronomi okumak isteyen bir öğrencim zorla uluslararası ilişkiler okudu ve özel bir şirkette çalışıyor, italyan bir ekiple yapışan görüşmede makarna soslarını düşündüğüne eminim. yabancı dil okumak isteyen bir öğrencimse galatasaray üniversitesinde hukuk okudu ve son karşılaştığımızda bana boğazında bir yumru olarak kaldığını söyledi ingilizce öğretmenliğinin.

yabancı dil sınıfları okuttuğum işin biliyorum. ingilizce çok ciddiye alınan bir ders olmadı hiçbir zaman. bir matematik ya da edebiyat sayılmadı asla. ama işin acı kısmı şu; bir toplantıya gelen velilerimden birine kızınızın ingilizce öğretmeni ve sınıf öğretmeni olduğumu söylediğimde bana “ önemli bir dersin öğretmeni yok mu? matematik, fizik falan” diye sordu. halbuki kızı fizik dersi gibi sayısal dersleri hiç görmüyor ve matematik dersi de ingilizcenin yarısı kadar önemli bir dil sınıfı öğrencisi için.

benim branşım yine de şanslı ve verdiğim çok uç bir örnek olabilir. peki ya resim, beden eğitimi ve müzik? sanat ve spor bu kadar mı önemsiz? okullar sanatçı ve sporcu yetiştiremez ya da yetişmesine önayak olamaz mı?

çok para kazansın diye doktor ya da avukat yapılan, hiçbir şey olamazsa öğretmen olan gençler mutlu olur mu? olmasınlar mı?

okullarda idareciler üniversite kazandırma başarısına göre caka satacaklar diye somurtan insanlarla dolu bir ülke mi inşa edeceğiz? hiçbir şey olamadığı için öğretmen olan insanlar nasıl mutlu ve huzurlu gençler yetiştirsin, bunu beklemek yanlış değil mi?

ben grammar anlatmayan bir ingilizce öğretmeniyim. evet, hiç anlatmıyorum. ama çok eğleniyoruz derslerde. ve içiniz rahat olsun dili öğreniyorlar. ve benim dersime mutlu geliyorlar. kendime bir söz vermiştim öğretmen olurken hiçbir öğrencim dersime gelirken oflaya puflaya gelmeyecek diye. öyle de oldu bugüne kadar. eğitimin amacı gerçekten eğitmek olmalı gençleri, yuvarlakları doldurmak değil. onu alet kullanan maymunlar da yapabilir.

buraya kadar zahmet edip okuyanlar arasında genç öğretmen arkadaşlarım, öğretmen adayları ya da anne bana olan yazarlar varsa onlara şunu söyleyebilirim. sizin bireysel çabanız az bir şey değildir. her şeyi değiştirmek için yeterli olabilir. aklınızda olsun şu an kullandığımız arabaların hepsi taşa kıvrım vermeyi başaran o mağara adamı sayesinde mümkün oldu.
devamını gör...

yerel halkın mücadelesi örnek olabilir. ırktan milletten bağımsız olarak herkes bu mücadeleyi verirdi.
devlet olarak türkiye nin yangınla mücadelesi elbette ders olarak işletilmeli.
“yangına hazırlıksız mı yakalandınız, neler yaparsanız elinize yüzünüze bulaşır, yangın anında nasıl söylemlerde bulunmamalısınız? “
bunlar hep dünyaya örnek olsun ki kimseler bu hatalara düşmesin.
a haber haklı hatta belki de en doğru haberleri…
devamını gör...

her türlü başkanlığa hazır olduğum kulüplerdir. madem bu solcu arkedeşler görevden kaçıyorlar; o zaman bu vatanın bir sözlüğünün kulüplerinin müdafaası biz vatanseverlerin, milli ve dini şuura sahip serdengeçtilerin görevidir. sosyal medya da dahil olmak üzere vatan görevinden kaçmayan serdengeçtilere selam olsun.
dipnot: 90'lardan beri ey romalılar hitabı gittikçe gidiyor, kardeşim bu kadar mı uzaksınız kendi milletinizden? biz yeri gelince kaynının kardeşinin görümcesinin kızının torununa sarkan anadoluluyuz lan, ne romalısı?
devamını gör...

2013 yılında yayınlanmış yönetmeni (bkz: bong joon ho) olan filmdir. oyuncu kadrosunda (bkz: chris evans), (bkz: ed harris) gibi isimlerin yer almasıyla ilgimi çekmiştir. küresel ısınma sonucunda cw7 adlı gazın dünyayı soğutmak amacıyla atmosfere verilmesini, dünyanın aşırı soğumasını ve bu soğukta sadece 1001 vagonlu trende bulunanların hayatta kalmış olmasını konu alır.

sistemsel bir eleştiri gibi yorumlansa da aslında bir eleştiri değildir, sisteme olan övgüdür. düzenin bu şekilde olması gerektiğini, azınlıkta kalan insanlar kaymak tabakasını yaşarken kalan çoğunluğun sürünmesinin gerekli olduğunu savunur. şapkalar için ayakkabılar düzeni devam ettirir. ayrıca ayakkabı olanların iradesi de yoktur. bunu curtis karakterinin başlattığı isyanda da görebiliriz. kendi kararlarıyla sisteme başkaldırdığını sansa da aslında piyondan ibaretti. bunu fark ettiği sahnede oldukça etkilendim. wilford'un bu esnada ona ''daha önce hiç yalnız kaldın mı?'' diye sorması ve düşünceleriyle başbaşa bırakması da şimdiye kadar curtis'in iradesiyle hareket etmedidiğini gösteren bir sahneydi. filmin sonunda trenin devrilmesi, dünyanın ısınması biraz absürd geldi yani tam da curtis isyanını mı bekliyordu bu olaylar? bir de çocukla kıza üzüldüm dünyaya adımlarını atmışken kutup ayısı ile bakışıyorlar. burada filmi nasıl bitirmek istiyorsanız zihninizde öyle tamamlıyorsunuz. bu yönden son sahneyi beğendim. yüksek beklentiler ile izlemezseniz tatmin edici bir film.
filmi izledikten sonra başka bir bakış açısı isterseniz barış özcan'ın film yorumu'nu buraya bırakıyorum. iyi seyirler.
devamını gör...

kelimeler adamın sesiyle huzur veriyor kalbe diyerek dinlemeyi sevdiğim için ilk onu bırakıyorum.


okumak isteyen için,


ömür hanımla güz konuşmaları

...ve güz geldi ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. in-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce
bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür
hanım?


her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı
görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi gör-
meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz dü-
şünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir
anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tut-
mak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
olur tükenmek değil de?


yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin
boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...ve ben sonsuz
bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi-
diyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka-
tından?


dönelim...dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
kabuklarına sığınmaktır...olsun dönelim biz yine de. bi-
lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
nelim. ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım.
büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük
avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik
bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
öğrendik böylece.

yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.
bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık
yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut
karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
içine alan kocaman bir yanılsama... değil mi yoksa?


öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni
oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım
eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...


oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?


susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni
konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben,
kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...yalnızım
ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka-
ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...sularım
toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş
saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem
hangi gözle?


kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
nuşuyorlar ki...bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden
mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini
bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü
yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı...kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor
muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya...



yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun
aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik
sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o
puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık
izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
kalıcı ömürlüdür...alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
bizi değişmek çirkinleştirir de.


kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı
yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya-
şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız,
ne yerinde ne yersiz...


biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par-
çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hü-
nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...kıyılarımız duy-
gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
ufuklarımızsa sisler içinde...o kıyısız gökyüzü nasıl sığar
küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen-
cereye...nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir
ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir
içimize. çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
bu ezbere yaşamla.


dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su...sızar
iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir
yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan...
dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla
nem, bir avuç ıslaklık...ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
acıların anasıdır, de...


sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler
söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün ka-
lıplarından. beni duy ve anla.


yağmur dindi ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi
yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun
ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi
atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
kurşuni-külrengi mi yoksa?


gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil
dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı-
maktan. delilik mi dedin? kim bilir...belki de yerde sü-
rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim
değil mi? kim ne diyebilir ki?


kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı-
rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
ve dağınıklığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.


ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak
yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir
at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk,
yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?
devamını gör...

ortaokul zamanında sevdiğimiz kişilerle elden ele kağıt yollayarak haberleşirdik. hiç unutamıyorum, bana yazan arkadaşımı hoca yakaladı, kağıdı açtı ve tüm sınıfın önünde yazdığı şeyi sesli okudu. tek yazdığı şey "seni seviyorum" gibi sevgi içeren bir cümleydi. arkadaşıma bağırmaya başladı ve kime yolladığını sordu, arkadaşım önce söylemedi, öğretmen arkadaşımın yüzüne bağırarak yaptığının terbiyesizce bir şey olduğunu söyleyerek aşağıladı arkadaşımı. o gün ayağa kalkıp o lafların aynısını öğretmene söylemediğim ve arkadaşımı korumadığım için hala pişmanım. o arkadaşım uzun bir süre korkudan ve tüm sınıftan duyduğu utançtan dolayı benimle konuşmaya korkmuştu. sevgiden bile bu kadar tiksinen, dayanamayan insanları öğretmen diye sundular hayatımıza, bu ruh hastaları acılarını hep bizden çıkardı. hayatımda bana çok şey katmış iyi öğretmenlerim çok oldu. ancak bu ruh hastalarının bende yarattığı travmaları hiçbir zaman unutmadım. el kadar çocuğuz, bahsettiğimiz sevgililik tamamen masum bir arkadaşlıktı sadece, el ele bile tutuşmaya utanıyor ve korkuyorduk.

bu olayları çocukluk yaşımda yaşayıp tepkisiz kaldığım için artık hiçbir şeye tepkisiz kalmıyorum. eden bulur diye geçiştirmiyorum, konuşmam gereken ve tepkimi göstermem gereken her yerde sonuna kadar hakkımı savunuyorum. bu bana zarar veriyor mu ? evet. ama daha sonradan kendimi veya başka birisini korumadığım için pişmanlık hissetmememi sağlıyor.
devamını gör...

türkiye'nin,' doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ' sözüne nail olmuş, özü sözü bir, dürüst siyasetçilerinden birisiydi.
ışıklar içinde uyusun...
devamını gör...

balkonuma yine kumrular yuva yapmış. bu yavrucak nedense uçma konusunda kardeşlerine göre daha isteksiz. şahsen kendim de çoğu konuda isteksiz olduğumdan onu anlıyorum:)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

@eyluling

(bkz: ilk kanı o döktü)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

teröristlerin çocuklarından demirtaşa mektup
devamını gör...

- sayın türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah-ı şerifleriniz hayrolsun.
devamını gör...

er ryan'ı kurtarmak-normandiya çıkarması.
devamını gör...

insan olmak ve insan kalmaya çalışmak ile kafayı bozmuş bir insan olarak insanolunbiraz mahlası elbette ilgimi çekecekti. ama daha öncesinde hadsizce zoom yaptığım kitaplığı dikkatimi çekmişti yalan yok. bu kadar çok kitap okumuş birisi ile ortak okuduğumuz kitaplar aramıştım ve elbette buldum.

ben henüz sadece 6 madalyası olan bir yazarken an itibariyle 612 (altı yüz mü on iki?) * madalya sahibidir. ki bu da ben bu tanımı giriyorken bile değişebilir. borsa gibi diyeceğim de olmayacak çünkü borsa +- değişiyor, insanolunbiraz maşallah hep yükselerek devam ediyor yoluna.

zaman zaman kıskançlık *, zaman zaman da gıpta ile yazılarını okudum, okuyorum.
bazen "nasıl ya" diyor insan. ben okumaya bile yetişemiyorum...

ayrıca ben kendisinin insan olduğuna kesinlikle inanmıyorum. bilmediğimiz bir ülkenin bilmediğimiz güzel bir şehrinde işini hakkıyla yapan, kendisine başvuran kimseyi eli boş göndermeyen, muhteşem ve kocaman bir kütüphaneydi bence kendisi. işte işini çok mükemmel yaptığı için kütüphane tanrısı da onu huzuruna çağırıp insan olmayı hediye etti kanımca. düşününce hediye mi ceza mı tabii ki en iyisini kendisi bilir ama hikaye böyle olmalı. kanıtlayamam ama eminim.

ilave olarak benim bir uktem ile ilgili tanım yazmış olmasından dolayı da çok mutlu olduğumu söylemem gerek. (bkz: bu da mı gol değil hakim bey)

geldik asıl önemli konuya yani zurnanın zırt dediği yer şu an tam da burası!
şöyle ki; ben normalde nickaltı yazmam, şimdiye dek iki kişiye yazdım. ikisi de artık sözlükte yoklar...
nazarı değen birisi asla olmadım ama eğer maşallah dediği üç gün yaşamıyor* dedikleri cinsten uğursuz bir insansam ve siz de giderseniz ya sevgili yazar? bu sözlük yokluğunuzu kaldıramaz kesinlikle.
hem şu saatten sonra artık ne sebeple giderseniz gidin sayenizde ben de aforoz edileceğimden siz iyisi mi kendinize dikkat edin. neme lazım havalar da soğudu...*
devamını gör...

babamla olan resmim de sayılır herhalde doğal olarak. ana ekranda ama, kilit ekranında değil.

narsist falan da değilim.

her şeye burnunuzu sokmayın.

telefon benim, resim benim.

ünlü düşünürün de dediği gibi herkesin hayatına kimse karışamaz.
devamını gör...

tee çocukken yaşamıştım bu durumu.

bu durumu yaşamak istemiyorsanız eğer bol bol su ve lifli gıdalar tüketin.

fast food tarzı zararlı gıdalardan uzak durun.

sağlıklı yağlar tüketin.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim