2011 yılında tüm dünyada down sendromu hakkında toplumsal farkındalık oluşturmak, down sendromlu bireylerin ayrımcılığa ve olumsuz tutumlara maruz kalmasını önlemek, erken ve sürekli eğitimin önemine dikkat çekmek ve mevcut çalışma imkanları ile iş sahalarını artırmak amacıyla, birleşmiş milletler 21 mart'ı dünya down sendromlular farkındalık günü olarak ilan edilen gün. peki neden 21 mart? çünkü down sendromu, 21. kromozom çiftinin 2 değil 3 kromozomdan oluşmasıyla meydana gelir.
sözden çok eyleme inanan biri olarak farkındalık yaratmanın edilgen bir yanı, bir timsah gözyaşı, fark yaratmanın ise aktif ve sorumlu bir tavır olduğunu düşünürüm. her yıl sorumlular bizleri sözcüklere boğarken birileri de çaba harcamaya devam edecektir.
fark yaratanlar için şuraya bir video bırakıyorum. iyi seyirler. link
devamını gör...

bir kadın adıdır.
devamını gör...

benim gibi solak insanları üzen bir durum. bir şey keseceğim makası sol elime alınca kesilmiyor sağ elimle de ben beceremiyorum. aynı şekilde üstte bir yazarın belirttiği gibi cezve. o gün kahve yaptım baktım sol elimdeyken koyamıyorum. sağ elime aldım şansa dökmeden koyabildim. işte ne yaparsınız hayat farklıları sevmez.
devamını gör...

kendinden utan .
devamını gör...

çok erken yitirdiğimiz başarılı müzisyen.sizler gittiniz,sahne soytarılara kaldı.
devamını gör...

erken kalkmak, spor yapmak ve düzenli ders çalışabilmek
devamını gör...

jules verne-esrarlı ada
devamını gör...

ben korkularımdan koşarak uzaklaşma taraftarıyım açıkçası.
devamını gör...

daha zamanı olduğunu düşündüğüm fikir. yeni doğmuş bebeğin daha emeklemeden, yürüyüp, koşmasını beklemek doğru değil. ama ileride kafa sözlüğün büyüyüp, böyle bir programı hayata geçireceğine inanıyorum.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

seçme ve seçilme hakkının bittiğini, sen istediğin için değilde, ne bulursan razı olman gerektiğini zannettikleri yaşlardır,

yaşını söyleyince sanki neşeni çok görüyorlar, 40 yaşına kadar hakkın var, normal bir hayata, sonra sadece solunum yapabilirsin, allah razı olsun *

halbuki artık hep 12 den vuracak kadar usta olmuşsundur, herşey hızlanmıştır, vakit kaybettiren herşeyi yakalamışsındır, artık herşeyin bir yolu bulunmuştur, demlenmişsindir, taze çay gibi...
demlendikten sonra bayatlamadan önce, çayın o en lezzetli, kokusunun kafa yaptığı süreç gibi bir dönem, işte bu 40-45 yaş arası, hadi 40-50 diyelim, o ilk bardak çaylar gibi düşünün... kısmet olursa 50+ da yine yazarım ama, bence en keyifli yaşlar,

ama nedendir bilinmez, insanlarda 40-50 den sonra bir, yaşını belirtmeden sana laf söyleyememe durumu var,
diyelimki üzmek için söylüyorlar...
aslında bu yaş dedektörlerinin dönüp kendilerine sorması lazım, ben niye bir insanın "canını acıtmak" istiyorum diye..

dün kadıköy moda da arkadaşımla oturuyoruz bankta, tabiiki çiçekçi bir arkadaş geldi, istemiyorum dedim, tabiiki ısrar etti, önümden çekilirmisin manzaramı kapatıyorsun dedim, aldığım cevabı söyliyim, bir iki soru-cevap daha uzattıktan sonra, nerdeyse gül almadık diye ağzımıza soktuğu sepetini ve şalvarını da sürüye sürüye, zorla çekti gitti önümüzden sağolsun, giderken de "40 yaşına gelmişsin birde gül istemiyorsun" dedi *

benimde kırkımdan sonra, içimdeki şahika koçarslanlı çıktı galiba, (şimdi yazarken farkettim) "40 yaşıma da gelirim, gül de istemem" dedim... kalitemi bozdum anlayacağınız.. *

sanırım daha küçük görünüyorum, çünkü üste çıkmak için 10 yaş koydu muhtemelen *
sinekten matematik çıkarıyorsam demekki.. 50+ da neler yapıcaz acep..

yeni bir şey daha öğrenmiş olduk, 40 yaşını geçtiysen, ne bulursan şükretmeni bekliyorlar, kimin aldığı, sen nasıl istiyorsun önemli değil yani..
hem 40 yaşındasın hemde gül bulmuşsun, daha ne istiyorsun.. hayır demek, "kendi" istediğini tercih etmek filan gibi hakların bitmiş sanki.. yersen *

40 yaşım kadar taş düşsün başınıza ne diyim *

aynı tonlarda bir diğer tanımım, ilgilenirseniz,
#492237
devamını gör...

herkes dedi merak içinde, ölümden sonra hayat var mı diye?
boşuna düşünürler,
sanki hayat varmış gibi ölümden önce.
devamını gör...

heeeeyt. kalkın millet. alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak bu evi üstüme yapıyorum. hepiniz kiracisiniz. karma peşin.
devamını gör...

potansiyelinin farkına varamamak.
kendini kandırmak.
saçma sapan şeylere kafa yormak.
devamını gör...

bu aralar çok mantıklı ve çekici gelen seçenek. yükleniyor...
devamını gör...

hamburger iyiydi sanki.

kablo kutusu olsun. vardır ya çoğumuzun öyle bir, içinde her şeyi sakladığımız kablo kutusu *
ya da çıfıt çarşısı. ne ararsan var içinde gibisinden.
çarşamba çanağı da olur. yine karışık bir menü olmasından mütevellit...

bilemedim, burada dura dura aklıma hep kaosvari kelimeler gelmeye başladı. iyi değilim galiba.
devamını gör...

2011 bon jovi konseri. yaşayan efsaneyi muhtemelen ilk ve son görüşüm olan konserdir.
devamını gör...

behçet necatigil'in muhteşem şiiridir.


nilüfer
ben oraya koymuştum, almışlar,
arasına sıkışık saatlerin.
çıkarır bakardım kimseler yokken;
beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.

kışken ilkyaz, sularımda açardı;
buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
eski defterlerde sararırmış yaprak.
beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.

bir ışıktı yanardı gecelerde;
akşam, çiçekler uykuya yattı,
sardı karşı kıyıları karanlık- -
beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.
devamını gör...

"sen ol da
ister yâr' ol
ister yara...
lütfun da başım üstüne,
kahrın da..."

der kendileri.
devamını gör...

hıristiyanlık öncesi pagan zamanlarında bile, slavlar doğu avrupa'nın tamamına yayılmıştı ve bu da çok çeşitli kabile ve geleneklere yol açtı. bazı efsaneler ve halk hikayeleri çeşitli topraklarda yayılırken, diğerleri sınırlı bir bölge içinde sıkışıp kaldı. perun (перýн), hemen hemen her kabilede tapılan birkaç kişiden biridir. sadece ibadet edilmekle kalmadı, aynı zamanda tanrıların şefi olarak taç giydi. perun, diğer gök gürültüsü tanrılarına, özellikle zeus ve thor'a benziyor. sakallı, genellikle kanatlı miğferli, altın baltasıyla güçlü bir adam olarak resmedilmiştir. halkı tarafından hem korkulan hem de sevilen, gökyüzünde adalet ve düzenin koruyucusuydu. perun'a, insanın ona yaklaşabileceğine inanılan en yüksek yerlerde tapılırdı. ona sık sık adak verildi. hayvanların veya çeşitli anlamlı nesnelerin kurban edilmesi, ilk slavlar arasında yaygındı. özellikle perun'a atfedilen insan kurban etme iddiaları da vardır, ancak hıristiyan ve roma kaynakları genellikle slavları barbar olarak resmettiği için doğru olup olmadıklarını söylemek zor.

slav kabileleri arasındaki bölünme ve ayrışma nedeniyle, tanrıların birleşik bir “slav panteonu” yoktu ve yoktur. perun'a ve baş düşmanı weles/veles'e (yeraltı dünyasının, ovaların ve sığırların tanrısı), çoğu kabile tarafından tapılmış olabilir, ancak dziewanna/devana (doğa ve av tanrıçası) ve żywa/vesna (bahar ve bereket tanrıçası) gibi kişiler sadece belirli bölgelerde biliniyordu. bölgeye göre değişiklik gösteren bu çeşitlilik, hikayelerin birbirinden bağımsız ve ''tutarsız'' olasına sebep olmuştur (eğer hikayelerimiz varsa.) perun, tüm bu karmaşayı aşarak bize ulaşabilmiş nadir karakterlerden.

bazı anlatılara göre (bölgeye göre değişir), perun'un diğer tanrıların çoğuyla ailevi bağlantıları vardır. mokosz/mokosh, (büyük anne ve kadınların tanrıçası, koruyucusu) karısı olarak kabul edilir. çocuklarının her birinin slav mitolojisinde önemli yerleri vardır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim