kitap alıntıları
“cocuklugun en feci yani; kötü seylerin gectigini, zamanin gelip gecici bir sey oldugunu bilmemektir. cocukluktaki bir dehset âni dayanilmaz bir ebediyet gibi basinizda dikilir.”
davin vann /akvaryum
davin vann /akvaryum
devamını gör...
yazılımcımızdan ne istiyoruz
yazar profiline girdiğimizde (kendimizin ya da başka bir yazarın) takip edilenleri ve takipçileri liste şeklinde görebilmek.
devamını gör...
ay ben gülerim
olmadık bir durum yaşanmasın diye ortamdan uzaklaşmak için kullanılabilecek bir bahane cümlesi.
mesela bir arkadaşınıza şaka yapılacak. senaryo hazır, roller dağıtılmış. siz şakayı ele verip ortamı bozmaktan korkan kişisiniz ve bu cümleyi patlatıyorsunuz:
- ay ben gülerim!
ayrıca çok keyif alınması muhtemel olaylarda yahut bir şeyi becerememekten korkulan durumlarda da kullanılabilir. bir yiğit özgür karikatüründe olduğu gibi:

milk ukdesidir.
mesela bir arkadaşınıza şaka yapılacak. senaryo hazır, roller dağıtılmış. siz şakayı ele verip ortamı bozmaktan korkan kişisiniz ve bu cümleyi patlatıyorsunuz:
- ay ben gülerim!
ayrıca çok keyif alınması muhtemel olaylarda yahut bir şeyi becerememekten korkulan durumlarda da kullanılabilir. bir yiğit özgür karikatüründe olduğu gibi:

milk ukdesidir.
devamını gör...
quentin tarantino
sadece şiddet sahneleri değil,uzun diyalogları da buram buram kalite kokan yönetmen.
devamını gör...
düşünce
hayatı iyisi, kötüsü, sevinci, hüznü ile görebilmektir. insanlar yaşayacakları durumları önceden sezgileriyle bildiyse bilin ki düşünmek gerekmiştir. kişi düşuncesini evreye koymuştur.
devamını gör...
güne anlamsız bir fotoğraf bırak
yalnızca kıymetli keyfim böyle istediği için olmasın?
bununla birlikte sizin geceniz benim gündüzüm,sizin gündüzünüz benim gecemdir.
ek olarak sadece yöneticilerin isteğiyle değişiklik yaparım.
bir dahaki sefere gece görselleri için saat 22.00'yi,gündüz için de 10.00'u beklerim.
zamanı gelince"sözlüğün muhtarı"olan siz zat-ı şahanelerinden onay alıp devam ederim.
bununla birlikte sizin geceniz benim gündüzüm,sizin gündüzünüz benim gecemdir.
ek olarak sadece yöneticilerin isteğiyle değişiklik yaparım.
bir dahaki sefere gece görselleri için saat 22.00'yi,gündüz için de 10.00'u beklerim.
zamanı gelince"sözlüğün muhtarı"olan siz zat-ı şahanelerinden onay alıp devam ederim.
devamını gör...
bir garip orhan veli
murathan mungan'ın; orhan veli kanık şiirleri ekseninde yazdığı, tek kişilik bir tiyatro oyunudur.
yıllarca, usta oyuncu müşfik kenter tarafından can verilmiştir. günümüzde reha özcan tarafından sergilenmekteyken, pandemi sebebiyle oyunlar iptal olmuştur.
böyle havada aşık oldum
eve ekmekle tuz götürmeyi böyle havalarda unuttum
şiir yazma hastalığım hep böyle havalarda nüksetti
beni bu güzel havalar mahvetti !
yıllarca, usta oyuncu müşfik kenter tarafından can verilmiştir. günümüzde reha özcan tarafından sergilenmekteyken, pandemi sebebiyle oyunlar iptal olmuştur.
böyle havada aşık oldum
eve ekmekle tuz götürmeyi böyle havalarda unuttum
şiir yazma hastalığım hep böyle havalarda nüksetti
beni bu güzel havalar mahvetti !
devamını gör...
7 yaşındaki kızın internetten satışa sunulması
selefiliğin ne kadar iğrenç bir ideoloji olduğunu gözler önüne seren olaydır. olaya bak. hem bir halkı tekfir edip soykırım yapıyorsun hem de sağ kalan küçüklerini köle pazarlarında satışa sunuyorsun.
1930'lardaki, 40'lardaki nazi ideolojisi neyse 2010'lardan itibaren yaygınlaşan selefilik de odur. selefilik 21.yy'nin nazizmidir. dünya devletleri yeryüzünde tek bir selefi kalmayıncaya kadar ortak mücadeleye devam etmeliler. bakmayın, şu an görece olarak güçsüz gibiler ama bu işin şakası hiç yok.
1930'lardaki, 40'lardaki nazi ideolojisi neyse 2010'lardan itibaren yaygınlaşan selefilik de odur. selefilik 21.yy'nin nazizmidir. dünya devletleri yeryüzünde tek bir selefi kalmayıncaya kadar ortak mücadeleye devam etmeliler. bakmayın, şu an görece olarak güçsüz gibiler ama bu işin şakası hiç yok.
devamını gör...
yazarların en sıkıcı özelliği
aşırı dakik olmam, eleştirel ve fazla detaycı davranmam.
devamını gör...
çocukken varlığına inandığımız bazı şeyler
tam bir şehir bebesiyim. anne tarafımın da baba tarafımın da köyü yoktu. hayatımda ilk defa köye de bir ilkokul gezisinde gidebildim zaten.
neyse efenim sanırsam ben 5-6 yaşlarındayken, bir şehirler arası yolculuğa çıktık. tarlaları, koruları falan ilk kez görüyorum. hepsinde farklı farklı boylarda değişik değişik bitkiler. arabanın camına yapışmışım hepsini tek tek soruyorum.
"baba bu ne? babaa bu ne? peki şunlar nee?"
o da bu kola ağacı, bunlar gazoz ağaçları, bunlarda bonibon yetişiyor diye ciddi ciddi bütün sorularımı yanıtlıyor.
trollemeleri sayesinde uzunca bir süre kola, jelibon ve çikolataların ağaçta yetiştirildiğini sandım. sonra bir gün ilkokulda bizi eti'nin fabrikasına geziye götürdüler de meseleyi çakabildim.
vallahi allah devletimize zeval vermesin. düşünsene evde eğitimin yasal olduğunu. troll babası olanlar yandı.
neyse efenim sanırsam ben 5-6 yaşlarındayken, bir şehirler arası yolculuğa çıktık. tarlaları, koruları falan ilk kez görüyorum. hepsinde farklı farklı boylarda değişik değişik bitkiler. arabanın camına yapışmışım hepsini tek tek soruyorum.
"baba bu ne? babaa bu ne? peki şunlar nee?"
o da bu kola ağacı, bunlar gazoz ağaçları, bunlarda bonibon yetişiyor diye ciddi ciddi bütün sorularımı yanıtlıyor.
trollemeleri sayesinde uzunca bir süre kola, jelibon ve çikolataların ağaçta yetiştirildiğini sandım. sonra bir gün ilkokulda bizi eti'nin fabrikasına geziye götürdüler de meseleyi çakabildim.
vallahi allah devletimize zeval vermesin. düşünsene evde eğitimin yasal olduğunu. troll babası olanlar yandı.
devamını gör...
kedi fetişizminin artık bayması
1 başlıkta engellenecek 2 yazar. thanks.
devamını gör...
diego pablo simeone
guardiola, tuchel, klopp vb. teknik direktörler ile karşılaştırılıdığında pek de göze hoş gelen futbol oynatmasa da maçlarını izlerken keyif aldığım iki üç teknik direktörden birisidir. çünkü maçlarını izlediğinizde oyuncularının sahadaki konumlandırılmasından "işte bu bir simeone takımı" diyebiliyorsunuz. aynı zamanda 4-4-2'yi en iyi oynatan teknik direktör olabilir. zaten bu 4-4-2 muhabbetinden dolayı çok hakkı yeniyor.
az önce bahsetmiş olduğum simeone sevgim özellikle bu sene pekişti. sebeplerini şu şekilde sıralayacağım:
-taktiksel açıdan göstermiş olduğu esneklik: bu sene atletico madrid'in maçlarını izleyenler 3'lü savunma hattının sıklıkla kullanıldığını görürler. hatta rakibi karşılarken 6'lı savunma hattına da geçiş söz konusudur.*
-kanat bekleri kullanış biçimi: simeone'de kanat bekleri oldukça önemli bir role sahiptir. kanatlarda ise yannick carrasco ve kieran trippier var. carrasco, belçika milli takımında iken buna benzer bir rolde oynamıştı zaten. carrasco normalde bir bek oyuncusu değil ancak sol stoper olan hermoso'nun varlığı sayesinde kanat beki olan carrasco hücumlarda sürekli felix ve suarez ile pas alışverişinde bulunuyor.* trippier'i zaten anlatmaya kelimeler yetmez, oldukça hakkı yenen bir sağ bek. sağ ayağı çok temiz olduğundan dolayı bindirmeleri rakip takım için oldukça fazla tehlike arz ediyor. tam bu formasyon için biçilmiş kaftan.
- kanat oyuncularını kullanış biçimi: burada da lemar ve llorente'den bahsetmek gerekiyor. carrasco ve trippier'in varlığından dolayı bu arkadaşlar hem orta sahada hem de half space'deki hücum aksiyonlarında oldukça fazla aktif rol alıyorlar. lemar bundan önce sol açıktı ancak maçları izledikçe sol içte felix, koke ve suarez ile oldukça fazla etkileşim halinde*, llorente ise atletico madrid'e gelmeden önce bildiğim kadarıyla orta saha idi ama şimdi kanatlarda da takılmaya başlamış.* correa da oldukça iyi bir iş çıkarıyor.
- defansif kurgu: adamın zaten alamet-i fabrikası bu, hem 4-4-2 hem de 3-5-2 veya 6-3-1 farketmez oyuncuların yeri o kadar net ki sahaya baktığınız zaman kimin nerede ve kimi tuttuğu oldukça belirgindir. yazımın başında da belirttiğim gibi diziliş farketmeksizin simeone maçlarını izlerken kendisinin takımı olduğunu hissetiriyor. aynı zamanda kendi sahasında topu kaptıktan sonraki geçiş oyunları ile rakip kaleye direkt gidebilme kabiliyeti de mevcuttur. buna yönelik fazla antreman yapıldığı belli oluyor.
elbette ki felix, lemar gibi pek çok oyuncu parasının hakkını veremiyor ancak bu takımına kimlik kazandırdığı gerçeğini değiştirmiyor. bu sayede takımları hep belli bir seviyenin üstünde oluyor. geçen seneki başarısız tablodan sonra kendini gerçekten değiştirmiş bir teknik direktör var.
buradan bu seneye dair anlatmaya çalıştığım şeyler ile alakalı daha doyurucu bilgilere erişebilirsiniz.
az önce bahsetmiş olduğum simeone sevgim özellikle bu sene pekişti. sebeplerini şu şekilde sıralayacağım:
-taktiksel açıdan göstermiş olduğu esneklik: bu sene atletico madrid'in maçlarını izleyenler 3'lü savunma hattının sıklıkla kullanıldığını görürler. hatta rakibi karşılarken 6'lı savunma hattına da geçiş söz konusudur.*
-kanat bekleri kullanış biçimi: simeone'de kanat bekleri oldukça önemli bir role sahiptir. kanatlarda ise yannick carrasco ve kieran trippier var. carrasco, belçika milli takımında iken buna benzer bir rolde oynamıştı zaten. carrasco normalde bir bek oyuncusu değil ancak sol stoper olan hermoso'nun varlığı sayesinde kanat beki olan carrasco hücumlarda sürekli felix ve suarez ile pas alışverişinde bulunuyor.* trippier'i zaten anlatmaya kelimeler yetmez, oldukça hakkı yenen bir sağ bek. sağ ayağı çok temiz olduğundan dolayı bindirmeleri rakip takım için oldukça fazla tehlike arz ediyor. tam bu formasyon için biçilmiş kaftan.
- kanat oyuncularını kullanış biçimi: burada da lemar ve llorente'den bahsetmek gerekiyor. carrasco ve trippier'in varlığından dolayı bu arkadaşlar hem orta sahada hem de half space'deki hücum aksiyonlarında oldukça fazla aktif rol alıyorlar. lemar bundan önce sol açıktı ancak maçları izledikçe sol içte felix, koke ve suarez ile oldukça fazla etkileşim halinde*, llorente ise atletico madrid'e gelmeden önce bildiğim kadarıyla orta saha idi ama şimdi kanatlarda da takılmaya başlamış.* correa da oldukça iyi bir iş çıkarıyor.
- defansif kurgu: adamın zaten alamet-i fabrikası bu, hem 4-4-2 hem de 3-5-2 veya 6-3-1 farketmez oyuncuların yeri o kadar net ki sahaya baktığınız zaman kimin nerede ve kimi tuttuğu oldukça belirgindir. yazımın başında da belirttiğim gibi diziliş farketmeksizin simeone maçlarını izlerken kendisinin takımı olduğunu hissetiriyor. aynı zamanda kendi sahasında topu kaptıktan sonraki geçiş oyunları ile rakip kaleye direkt gidebilme kabiliyeti de mevcuttur. buna yönelik fazla antreman yapıldığı belli oluyor.
elbette ki felix, lemar gibi pek çok oyuncu parasının hakkını veremiyor ancak bu takımına kimlik kazandırdığı gerçeğini değiştirmiyor. bu sayede takımları hep belli bir seviyenin üstünde oluyor. geçen seneki başarısız tablodan sonra kendini gerçekten değiştirmiş bir teknik direktör var.
buradan bu seneye dair anlatmaya çalıştığım şeyler ile alakalı daha doyurucu bilgilere erişebilirsiniz.
devamını gör...
şiir inceleme
şiir nedir?
şiirin tek bir tanımı yoktur. hatta biraz abartarak söyleyelim; şiirin, şiiri tanıyıp, bilenlerin sayısı kadar tanımı olabilir. nedir şiiri bu kadar 'özel' kılan? şiiri bilen insan sayısı kadar tanımı olmasını sağlayan?
ben bugün, şiirin edebi tanımları üzerinde durmayacağım. şiiri tıpkı öğrencilerime anlatır gibi, 'formülleştirerek' anlatmaya çalışacağım.
şiir kısaca; ses + imaj/imge'dir.
şimdi 'ses'le neyi kastettiğimizi açalım:
ses aslında şiirin biçimine ait her şeydir; şiirin nazım şekli, şiirin nazım birimi, şiirin ölçüsü, şiirin kafiye dizilişi, şiirin kafiye ve varsa redifleri, şiirdeki bilinçli ses tekrarları; aliterasyonlar ve asonanslar.....
şiirde, imge/imaj nedir onu açalım şimdi de:
imge/imaj dediğimiz şey, şiire ait her türlü anlamsal/bağlamsal niteliktir. yine formülize ederek açıklamaya çalışırsak:
şiirleri; şiirin konusu, şiirin ana duygusu -theme/tema-, şiirin -eğer varsa- vermek istediği mesaj, şiirde kullanılan edebi sanatlar, şiirin imge dünyası (şiiri okuduğumuzda gözümüzde canlananlar), şiirde kullanılan sözcüklerin seçimi (dil ve anlatım)... özellikleriyle irdelediğimizde ortaya koyduğumuz her şeydir.
şimdi, yukarıdaki açıklamaları okuyanlar "bu da nedir, yazar bize ne anlatmaya çalışıyor?" diyebilirler.
bu soruya çok basitçe bir cevap verirsek, lisedeki edebiyat derslerinde ve üniversitelerdeki 'dil' bölümlerinde, bir şiir inceleneceği zaman yukarıdaki kriterlerden hareket edilir. bu kişiler -öğrenciler (?)- için şiir, yalnızca 'ruhlarında fırtınalar estiren bir söz mucizesi' değildir. onlar bir şiiri yukarıda saydığım kıstaslar çerçevesinde didik didik ederler.
belki siz de bundan sonra bir şiiri okurken, yukarıya yazdıklarımı hatırlar ve şiire bir de bu çerçeveden bakarsınız.
not: ilerde bu yazdıklarımı, örnek bir şiir üzerinde göstermek, şiiri bu formüle uygun olarak incelemek istiyorum.
şiirin tek bir tanımı yoktur. hatta biraz abartarak söyleyelim; şiirin, şiiri tanıyıp, bilenlerin sayısı kadar tanımı olabilir. nedir şiiri bu kadar 'özel' kılan? şiiri bilen insan sayısı kadar tanımı olmasını sağlayan?
ben bugün, şiirin edebi tanımları üzerinde durmayacağım. şiiri tıpkı öğrencilerime anlatır gibi, 'formülleştirerek' anlatmaya çalışacağım.
şiir kısaca; ses + imaj/imge'dir.
şimdi 'ses'le neyi kastettiğimizi açalım:
ses aslında şiirin biçimine ait her şeydir; şiirin nazım şekli, şiirin nazım birimi, şiirin ölçüsü, şiirin kafiye dizilişi, şiirin kafiye ve varsa redifleri, şiirdeki bilinçli ses tekrarları; aliterasyonlar ve asonanslar.....
şiirde, imge/imaj nedir onu açalım şimdi de:
imge/imaj dediğimiz şey, şiire ait her türlü anlamsal/bağlamsal niteliktir. yine formülize ederek açıklamaya çalışırsak:
şiirleri; şiirin konusu, şiirin ana duygusu -theme/tema-, şiirin -eğer varsa- vermek istediği mesaj, şiirde kullanılan edebi sanatlar, şiirin imge dünyası (şiiri okuduğumuzda gözümüzde canlananlar), şiirde kullanılan sözcüklerin seçimi (dil ve anlatım)... özellikleriyle irdelediğimizde ortaya koyduğumuz her şeydir.
şimdi, yukarıdaki açıklamaları okuyanlar "bu da nedir, yazar bize ne anlatmaya çalışıyor?" diyebilirler.
bu soruya çok basitçe bir cevap verirsek, lisedeki edebiyat derslerinde ve üniversitelerdeki 'dil' bölümlerinde, bir şiir inceleneceği zaman yukarıdaki kriterlerden hareket edilir. bu kişiler -öğrenciler (?)- için şiir, yalnızca 'ruhlarında fırtınalar estiren bir söz mucizesi' değildir. onlar bir şiiri yukarıda saydığım kıstaslar çerçevesinde didik didik ederler.
belki siz de bundan sonra bir şiiri okurken, yukarıya yazdıklarımı hatırlar ve şiire bir de bu çerçeveden bakarsınız.
not: ilerde bu yazdıklarımı, örnek bir şiir üzerinde göstermek, şiiri bu formüle uygun olarak incelemek istiyorum.
devamını gör...
normal sözlük'ten erkek düşürmek
hep kız mı düşürülecek bırakın da biraz da erkek düşürelim. şimdi siz düşünün sözlüğümüzün güzide erkekleri.
devamını gör...
plüto
plüton’un bundan yıllar önce gezegenlikten çıkarıldığını duymuştuk. bunun ilk nedeni boyut ve kütlesinin bir gezegene göre çok çok küçük ve çok az olmasıydı. diğer nedeni ise güneş sistemi’ne alakasız yörüngesiydi. yüzlerce yılda neredeyse güneş sistemi’nin dışından dönerek güneş’in etrafında dönüyordu. ancak bu yörünge gerçekten güneş sistemi’ne ait değil gibiydi. bu nedenle de cüce gezegen sınıfına düşürüldü.
plüton çok ama çok uzakta bir yerde. kuiper kuşağı’nın en yakınındaki yapılardan bir tanesi. önceki zamanlarda plüton'un fotoğraflanması da çok zordu. ancak 2006 yılında fırlatılan "new horizons uzay aracı" bizlere plüton’un en net görüntülerini ve yüzeyini aktarmıştı ve bu görüntülerden sonra plüton’un ne kadar soğuk olduğunu anlayabildik.

cüce gezegen sınıfında bulunan plüton'un dış görünüşü new horizons uzay aracının marifetiyle kayıt altına alındıktan sonra, dünyamızın üzerinde bulunan dağlar ve tepelerle karşılaştırılması mümkün olabilecek ve yükseklikleri 3500 metreye kadar çıkabilen dağların varlığı bilim insanları için çok büyük bir veri kaynağı oldu. açıkçası plüton'un yüzeyini kaplamış olan metan ve azot buzlarının bu yüksekliklere mukavim olacak kadar güçlü olmadıkları bilinmekte, bundan dolayı bilim camiası plüton'daki bu yükseltilerin buz tutmuş bir su üzerinde olabileceğinden şüphe duymaya başladılar.
plüton'un yüzeyi ile ilgili en çok bilinen şekil ise tombaugh regio diye adlandırdığımız, kalp şeklinde görülen açık renkli bir bölgedir. görüntülenen bu bölgedeki kalbin her iki yarısı da parlak olmasına karşın, farklı iki jeolojik bölgedir. kalbin batı tarafı olan ve sputnik planum diye adlandırılan bölge doğu tarafından çok daha pürüzsüz ve düz denebilecek bir yapıdadır. boylamasına ölçüldüğünde kalbin yüksekliği 1590-1600 kilometre büyüklüğündedir. eski araştırmalara göre bakıldığında, bahsettiğimiz bu batı tarafı, donuk azot karı ile dolmuş olan bir çarpışma krateridir. bu bölgede, ölçümü yapılmış olan en yüksek karbonmonoksit yoğunluğu bulunmaktadır.
plüton ile ilgili videolar çeken new horizons aracı ise büyük bir hızda yoluna devam ediyor. şu an bizlere uzaklığı yaklaşık olarak 50 au. 1 au, güneş ve dünya arasındaki mesafeye eşit. ne kadar uzakta olduğunu düşünmeniz neredeyse imkansızlaşıyor.
new horizons uzay aracının güneş sistemi'nden çıkabilmesi yaklaşık 9.5 yıl sürdü. saatte yaklaşık olarak 58 bin kilometre hızla giden bu araç oldukça önemli bir konumda. ancak hala güneş rüzgarları new horizons uzay aracına etki edebiliyor. yaklaşık 25 sene daha yolculuk yaparsa bizim güneş’imizin rüzgarlarının etkisinden çıkıp diğer yıldızların rüzgarlarına maruz kalabilecek kadar uzağa gitmiş olacak.

new horizons kelimesinin, türkçe karşılığı “yeni ufuklar” anlamına geliyor. bir piyano büyüklüğündeki bu uzay aracı kuşkusuz insanlık için önemli araştırmalara imza atıyor.
kaynakça:
1- www.astronomievi.com/cuce-g...
2- tr.wikipedia.org/wiki/Pl%C3...
plüton çok ama çok uzakta bir yerde. kuiper kuşağı’nın en yakınındaki yapılardan bir tanesi. önceki zamanlarda plüton'un fotoğraflanması da çok zordu. ancak 2006 yılında fırlatılan "new horizons uzay aracı" bizlere plüton’un en net görüntülerini ve yüzeyini aktarmıştı ve bu görüntülerden sonra plüton’un ne kadar soğuk olduğunu anlayabildik.

cüce gezegen sınıfında bulunan plüton'un dış görünüşü new horizons uzay aracının marifetiyle kayıt altına alındıktan sonra, dünyamızın üzerinde bulunan dağlar ve tepelerle karşılaştırılması mümkün olabilecek ve yükseklikleri 3500 metreye kadar çıkabilen dağların varlığı bilim insanları için çok büyük bir veri kaynağı oldu. açıkçası plüton'un yüzeyini kaplamış olan metan ve azot buzlarının bu yüksekliklere mukavim olacak kadar güçlü olmadıkları bilinmekte, bundan dolayı bilim camiası plüton'daki bu yükseltilerin buz tutmuş bir su üzerinde olabileceğinden şüphe duymaya başladılar.
plüton'un yüzeyi ile ilgili en çok bilinen şekil ise tombaugh regio diye adlandırdığımız, kalp şeklinde görülen açık renkli bir bölgedir. görüntülenen bu bölgedeki kalbin her iki yarısı da parlak olmasına karşın, farklı iki jeolojik bölgedir. kalbin batı tarafı olan ve sputnik planum diye adlandırılan bölge doğu tarafından çok daha pürüzsüz ve düz denebilecek bir yapıdadır. boylamasına ölçüldüğünde kalbin yüksekliği 1590-1600 kilometre büyüklüğündedir. eski araştırmalara göre bakıldığında, bahsettiğimiz bu batı tarafı, donuk azot karı ile dolmuş olan bir çarpışma krateridir. bu bölgede, ölçümü yapılmış olan en yüksek karbonmonoksit yoğunluğu bulunmaktadır.
plüton ile ilgili videolar çeken new horizons aracı ise büyük bir hızda yoluna devam ediyor. şu an bizlere uzaklığı yaklaşık olarak 50 au. 1 au, güneş ve dünya arasındaki mesafeye eşit. ne kadar uzakta olduğunu düşünmeniz neredeyse imkansızlaşıyor.
new horizons uzay aracının güneş sistemi'nden çıkabilmesi yaklaşık 9.5 yıl sürdü. saatte yaklaşık olarak 58 bin kilometre hızla giden bu araç oldukça önemli bir konumda. ancak hala güneş rüzgarları new horizons uzay aracına etki edebiliyor. yaklaşık 25 sene daha yolculuk yaparsa bizim güneş’imizin rüzgarlarının etkisinden çıkıp diğer yıldızların rüzgarlarına maruz kalabilecek kadar uzağa gitmiş olacak.

new horizons kelimesinin, türkçe karşılığı “yeni ufuklar” anlamına geliyor. bir piyano büyüklüğündeki bu uzay aracı kuşkusuz insanlık için önemli araştırmalara imza atıyor.
kaynakça:
1- www.astronomievi.com/cuce-g...
2- tr.wikipedia.org/wiki/Pl%C3...
devamını gör...
othello
şimdiye kadar hiç görmedim ben, kulak yoluyla iyileştirildiğini yürek acısının...
william shakespeare’in en ünlü trajedilerinden biridir othello. bu oyunu cinthio tarafından yazılan “moor of venice” adlı kısa hikâyesine dayanarak, 1603 yılında yazmıştır. insanları tanımak istiyorsan psikoloji kitaplarını değil, tiyatro oyunlarını okuyun derler.
oyun dört ana karakter etrafında döner: othello, karısı desdemona, muhafız komutanı cassio ve güvendiği akıl hocası iago.
othello kıbrıs’taki venedik koloni ordusunun osmanlılarla savaştığı dönemde başarılı ve saygı duyulan mağrip - mısır dışında kuzey afrika ülkelerinde yaşayan arap ya da bedevi - kökenli bir komutandır. halk ve ileri gelenler tarafından çok sevilen bu komutan desdemona’ya aşık olur.
şehrin ileri gelenlerinden birinin kızı olan desdemona da othello’yu sevmektedir. önceleri saygı duyulan othello’nun arkasından bu mağribi beyaz evliliği sonucu birçok dedikodu çıkar. her şeye rağmen evlenen othello ve desdemona’nın mutlulukları halkın dedikoduları ve iago’nun kötülükleriyle bir trajediye döner.
ırkçılık, aşk, kıskançlık ve ihanet konularına sahip olması sayesinde günümüze kadar sevilen ve okunan bir eser olarak kalmıştır. othello, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda türkiye’de taşra şehir ve kasabalarında gezgin çadır ve halk tiyatrolarında yaygın olarak “arabın intikamı” adıyla temsil edilmiştir.
oyunun ismi her ne kadar “othello” olsa da aslında iago’nun sözde intikamını almak için ilmek ilmek işlediği entrikaları ve adeta ‘kuklalaştırdığı’ oyun kişilerini nasıl kullandığını izleriz ve şu soruları da sorarız:
ulaşılmaz olana sevgi daha mı büyüktür?
elde edilen şey cazibesini yitirir mi?
seven insan mı kıskanır? sevdiğini zannedip güvenmeyen insan mı kıskanır?
hangi yara birdenbire iyileşmiştir?
devamını gör...
nickaltı klişeleri
''beğenileriyle mutlu eden yazar'' ile ''iade-i ziyaret'' klişelerini görünce tüylerim diken diken oluyor. ikincisi hele, kankacı diye adımızı çıkaracaksınız yahu, karşılıklı düşünerek nickaltı yazan mı var da böyle bir zorunluluk hissediyorsunuz* içinizden geliyorsa yazın işte, iade-i ziyaret nedir.
neyse, bana pek yazılmıyor ama kime yazıldığını görsem içimden ağlayarak yas tutar, gün boyu aklımdan çıkarmam o yazarı. bunu hak etmiyorsunuz..
neyse, bana pek yazılmıyor ama kime yazıldığını görsem içimden ağlayarak yas tutar, gün boyu aklımdan çıkarmam o yazarı. bunu hak etmiyorsunuz..
devamını gör...
sıfır takipçisi olan bir yazarı ciddiye almak
ortalık çok takipçisi olup da zırvalayan insanlarla dolu
devamını gör...
erkeklerin tahammül edilemeyen hareketleri
önünden kadın geçerken kadının mabadına düşmeleri. adam baya eğiliyor, gözleriyle kadının peşinden gidiyor. ensesine yapıştırasım geliyor böyle tiplerin.
devamını gör...
wie geht es dir
almancadan dilimize çevrildiğinde nasılsın? anlamına gelen soru cümlesidir. birçok şekilde cevaplayabiliriz.
- danke, es geht mir gut!
- na ja, es geht so!
- es geht mir schlecht!
- es geht mir prima!
- es geht!
edit: yazım hatası.
- danke, es geht mir gut!
- na ja, es geht so!
- es geht mir schlecht!
- es geht mir prima!
- es geht!
edit: yazım hatası.
devamını gör...