genetikten yana şanslı olan kadınlardır.
devamını gör...

önyargılı başlık.
bir haftadır buradayım,
ne izmire gavur , ne de konyaya yobaz diyen bir entry veya başlık görmedim.
eğer varsa , başlık sahibi tarafından eklenmesi uygun olur .
aksi halde eşeğin aklına karpuz kabuğu sokma durumu olur bu durum ...
ayrıca her konuda olduğu gibi , şehirler konusunda yorum ve tespitler yapmak da oldukça doğal bir durum olup , meseleye siyasi gözle yaklaşılıyor demek , fikri neyse zikri odur mevzusu durumudur...
konyanın mutaassıp muhafazakar yapısıyla, izmirin modern çizgisine atıfta bulunmak, siyaset yapmak değil, gerçekleri ortaya koymaktır...

edit : başlık sahibi bana özelden mesaj yoluyla ' bir bitmediniz ' diyor .
belli ki yazıda da belirttiğim gibi önyargıyla buraya gelmiş, birilerine saldırmak için yer arıyor.
ben düşüncemi yazar geçerim.
kimin ne düşündüğü umrumda değil.
yaptığım tespit yanlış ise , doğrusunu ortaya koyar beni ikna edersin , ben senden özür de dilerim.
ama başka bir icraat yok ve salt kuru saldırıysa amaç, ben de sana,
' biz değil, siz biteceksiniz ' der geçerim...
devamını gör...

dünya üzerindeki onlarca şehri video şeklinde gezerek izleyebiliyorsunuz, hangi şehri geziyorsanız o ülkenin radyosunu dinliyorsunuz.

buradan
devamını gör...

yani tam işlerimi ayarlamıştık düzenimize göre, yeni bir karar daha çıktı. tiksindim ya.
devamını gör...

ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
devamını gör...

bu versusu asla kabul etmiyorum bir urfalı olarak. dört büyük kitaba diss mi attınız da allah böyle bir başlık açmayı düşürdü aklınıza yahu? *

çiğköfte, yanına limon ve de şalgam olursa size şirinler köyü'nü gösterir. suşi ile na şuradan şuraya gidemezsiniz. o da kültürdür, ses edemem ama mazur görün ki anadolu çocuğuyuz.
devamını gör...

"unutmak mı, delisin,
gitmesem de bekler orada deniz.
gelirsem, bilmelisin
benim beklememdir burada deniz.

gitmek gibi geleceğim
denizin delisine.
delinin denizi gibi
o ne kadar giderse."

demiş özdemir asaf ve son noktayı koymuştur, unutmak imkansızdır.
devamını gör...

en güzel anılarımın çocukluk yıllarıma dayanması sebebiyle sık sık geleceğim başlık olacaktır.
bir gün annem ve ben şehirler arası bir yolculuğa çıkmıştık. araç dinlenme tesisinde mola verdi ve biz annemle birlikte lavaboya gittik. aracın kalkmasını dışarıda bekleyelim dedik, evet buraya kadar her şey normal. ardından, aracın kalkmasına yakın kapıya yaklaştık, tam o sırada bir kalabalık oldu ve ben annemin elini kaybettim. tekrar annemin elini bulduğumda annemin elinde bir gariplik hissettim. sanki biraz daha büyük, biraz daha tüylüydü ve ısrarla benim elimi tutmak istemiyordu. bu olaya o an anlam veremedim ama çok da önemsemedim, ısrarla sıkı sıkı tuttum annemin elini, elimi zorla tuttuğunu hissettiğim annem de bırakmadı sağ olsun anne yüreği sonuçta.
sonra otobüse bindik ve ben yerimizi bulabilmek için anneme baktım "yerimiz neredeydi?" dercesine. ama annemi görünce annemde de bir değişiklik olduğunu gördüm, annem annem gibi değildi biraz değişmişti. bir hayli esmerleşmiş bıyıkları ve sakalları çıkmıştı. işte o an anladım elini tutmaya çalıştığım kişinin annem olmadığını ve avazım çıktığı kadar tıpkı şu şekilde ağlamaya başladım "senin ellerin kıllı benim annemin elleri kıllı değildi, annneeeğğğ nerdesin kıllı elli adam var buradaaaağğğğ".
şimdi gözünüzün önüne şöyle bir manzara getirin lütfen;
adam bir yandan beni sakinleştirmeye çalışıyor bir yandan otobüstekiler ne olduğunu anlamaya çalışıyor bir taraftan da arkadan annemin sesi geliyor "buradayım buradayım sana seslenmeye çalışıyorum beni duymuyorsun annem, tuttun amcanın elini yürüdün gittin."
meğerse ben o kalabalıkta annemin eli diye amcanın elini tutmuşum, amca elimi bırakmak istemiş ama ben ısrarla amcanın elini bırakmamışım. bu olayın sonrasında sanki elini zorla tutmaya çalıştığım amca suçluymuş gibi adama kötü kötü bakmış "senin ellerin kıllı anneminkiler değil" demiştim. * annem amcadan özür dilemiş bana olayı anlatmaya çalışmıştı ama neden bilmem ben asla ikna olmamıştım. o gün bugündür el takıntım var sözlük, eller benim için önemli.
devamını gör...


yaşanılanlar,görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun,macera insanoğlu için büyük bir nimetti.çünkü dünyadaki en büyük mutluluk,bu dünyanın şahidi olmaktı.

ihsan oktay anar-puslu kıtalar atlası(yanlış hatırlamıyorsam)
devamını gör...

hayattan ümidi kestiğiniz o anda, artık ölsem bile arkamda bırakacağım bir şey yok acı çekmekten kurtulurum en azından diye düşündüğünüz hayatınızın o en dip döneminde ortaya çıkar. sizi hayata bağlar. hoş gelmiştir.. iyi ki gelmiştir. hiç gitmesindir.*
devamını gör...

bu ağaçtan yapılan ürünler hafif olduğu için tercih edilir fiyat olarak uygun ama malzeme olarak dayanıksız olur kavak ağacı. eskiden, yaşadığım şehirde her yer kavaktı. 4. katta olan evimin balkonuna gelirdi ağacın yarısı. bakar bakar evde yangın çıksa acaba burdan ağaca atlayabilir miyim diye sürekli kafamda aksiyon senaryoları yazardim.
baharda milletin alerjisi var diye kese kese bitirdiler dün farkettim, lan bu kavaklar nereye gitti diye. 15 yıl sonra bunu yeni farketmek de..
devamını gör...

esra hankulu'ya ait ön otopsi raporunun cikmasi durumu (malum karakter siniri)...

umitcan uygun'un yaninda ölu olarak bulunan esra hankulu'nun on otopsi raporu tamamlandi. hankulu'nun otopsi sonucuna gore beyin zarinda darbe ve travmatik nedenli olmayan kanama ve akcigerlerinde iltihaplanma tespit edildi. bununla beraber vucudunda herhangi bir yaralanma, kesici-delici alet izine de rastlanmadi. emniyet kaynaklarindan alinan bilgiye gore de hankulu'nun ölümü yapilan tespitlere gore asiri dozda uyusturucudan kaynakli. cikan bu raporun sonucu ve elde edilen tum bulgular, daha detayli inceleme icin istanbul adli tip kurumuna sevk edildi.

bunun yaninda hankulu'nun olumune iliskin, icinde umitcan uygun denilen sahsiyetinde bulundugu uc kisi uyusturucu temini ve fuhusa aracilik yapma suclarindan haklarinda sorusturma baslatildi.
ilgili haber icin
devamını gör...

eğitip büyütmek hoş bir tabir değil bence. değiştirmek, iyi etmek, hoş birine dönüştürmek diyebiliriz. ayrıca, eğitip büyüteceksek doğurmayı yeğlerim.
devamını gör...

hijyenik pedi geçtim, iç çamaşırı almak için bile utanan kızlar var. bir erkek ihtiyacı için zorlanmadan prezervatif alabiliyor ama bir kız ihtiyacı için utanmadan iç çamaşırı dahi alamıyor. peki, neyiz biz? gelişmekte olan bir ülke mi? güldürmeyin.

üstelik hiç utanmam, diyen kızlar bile kasaya giderken saklama ihtiyacı hissediyorlar. çok üzülüyorum öyle olduklarını görünce. okulda bile bazı arkadaşlarıma ben alırdım, sen utanmıyorsun, derlerdi. beni yollarlardı. hak mı bu kızlara bu tavır? *
devamını gör...

hipotansiyon, küçük sessiz kalp, sistemik venöz basınçta artma (juguler venöz dolgunluk, yani boyundaki damarda genişleme) ile karakterize kalp tamponadı durumunda görülen triada verilen özel isimdir.
devamını gör...

sanıldığı gibi aldatılmayacak/boşanılmayacak erkektir. şu tuhaf genellemelerden vazgeçemediniz gitti.

bunu yapan erkek, önce insan olduğunu unutmamış bir bireydir. insanlar yorulabilir, hasta olabilir, o gün ruh hali uygun değildir, canı hiçbir şey yapmak istemiyor olabilir... her şey insanlar için sonuçta; robot değiliz hiçbirimiz ki her gün periyodik olarak yorulmadan, hastalanmadan aynı eylemleri tekrarlayalım. anlayışlı bir erkeğin kalkıp yardım etmesi kadar normal ve güzel bir şey yok. bir insanı sırf iyi niyetli ve yardımsever diye aldatan ya da boşayan varsa da bir doktora görünsün derim naçizane.
devamını gör...

yanlışlıkla kendimi koyup değiştiremediğim başlıktır
devamını gör...

bilim adamı.

ne biliiim adamı oldum büyüyünce.
devamını gör...

ağız tükürük, yemek borusu, mide, safra kesesi, ince bağırsak ve en sonunda kalın bağırsak hakkında çok farklı bilgileri anlaşılabilir bir dille anlatan bir kitap.
benim için en ilginç bilgi bağırsakların tüylü oluşu.
devamını gör...

zenon, i.ö. 5. yüzyılda yaşamış ve bugün üzerine pek az bildiğimiz eski yunanlı bir filozoftur. ne yazık ki günümüze hiçbir yapıtı kalmamıştır. zenon üzerine bildiklerimizi daha çok eflatun’a (parmenides adlı yapıtına) ve aristo’ya (fizik adlı yapıtına) borçluyuz.
zenon kolay kolay yutulmayacak bir düşüncenin savunucusu olan parmenides’in sadık bir öğrencisiydi. parmenides şu inanılmaz düşünceyi savunuyordu: gerçek tektir ve değişmez. çokluk, değişim ve hareket aslında yokturlar ve duyularımızın bizi kandırmasından kaynaklanırlar...
zenon hocasının felsefesiyle alay edenleri susturmak için dört paradoks geliştirir. zenon’un günümüze kalmasını sağlayan aşağıda açıklamaya çalışacağım (ve ne derece ciddi olduklarını göstermek amacıyla savunacağım) işte bu dört paradokstur. bugün, yani 2500 yıl sonra bile, bu dört paradoks üzerine tartışma dinmemiştir ve gün geçtikçe filozoflar bu konuda daha fazla düşünce üretmektedirler. bertrand russell, henri bergson, alfred north whitehead, zenon’un paradokslarını konu etmiş çağdaş filozoflardan birkaçıdır. sanırım hegel de konu etmiştir. tolstoy savaş ve barış’ında zenon’un paradokslarından sözeder.

aşil’le kaplumbağa
zenon, paradokslarının birinde, yarıtanrı aşil’le kaplumbağayı yarıştırır. kaplumbağa aşil’den çok daha yavaş olduğundan, aşil’in önünden başlar yarışa. zenon, aşil’in kaplumbağayı hiç yakalayamayacağını savunur.
gerçekten de aşil’in kaplumbağayı yakalayabilmesi için, önce kaplumbağanın yarışa başladığı ilk noktaya erişmesi gerekmektedir. aşil bu noktaya eriştiğindeyse, kaplumbağa biraz daha ilerde olacaktır. şimdi aşil, kaplumbağanın bulunduğu bu yeni noktaya erişmelidir. aşil, kaplumbağanın bulunduğu bu yeni noktaya vardığındaysa, kaplumbağa biraz daha ilerde olacaktır. çünkü kaplumbağa durmamaktadır. bu böyle sürer gider ve aşil kaplumbağaya hiçbir zaman erişemez.
yaşamda böyle olmaz demeyin. parmenides de, zenon da, sizin gibi, yaşamda aşil’in kaplumbağayı yakalayacağını biliyorlar. ancak, gördüğümüzün gerçek olmadığını, duyularımızın bizi aldattığını ileri sürüyorlar.
bu paradoks üzerine biraz düşünelim. aşil yarışa kaplumbağanın 100 metre gerisinden başlasın. aşil saniyede 100 metre koşsun. kaplumbağa da saniyede 10 metre koşsun. varsayalım ki öyle... aşil’in yarışa başladığı noktaya a0 adını verelim. aşil bir saniye sonra kaplumbağanın bulunduğu ilk noktaya, a1 noktasına erişecektir. bu bir saniyede kaplumbağa 10 metre yol alacaktır ve a2 noktasına varacaktır. aşil a2 noktasına 1/10 saniye sonra varacaktır. bu 1/10 saniyede kaplumbağa 1 metre gitmiş olacaktır. aşil bu 1 metreyi, 1/100 saniyede koşacaktır...
paradoks olur da matematikçiler boş durur mu? matematikçiler bu paradoksu çözmüşler. şöyle çözmüşler:
buradan

demek ki, der matematiçiler, aşil,
1 + 1/10 + 1/100 + 1/1000 + ...
saniyede kaplumbağaya erişir. basit bir aritmetik bu sonsuz toplamın 10/9 olduğunu gösterir. dolayısıyla aşil kaplumbağayı 10/9 saniye sonra, yani 2 saniyeden, hatta 1,2 saniyeden az bir zamanda yakalar.
filozoflar bu yanıttan pek hoşnut kalmazlar. her şeyden önce sonsuz toplamdan rahatsız olurlar. matematikçilerin matematik yaparken sonsuz tane sayıyı toplamalarına sözetmezler, göz yumarlar, ama gerçek yaşamdan alınmış bir probleme uygulanmasına karşı çıkarlar. matematiğin gerçek yaşama her zaman uygulanabildiği nerden biliniyor?
matematik, doğa yasalarını bulmaya çalışır. bunu da oldukça iyi başarır. örneğin matematik sayesinde uçaklar, trenler, binalar yapılır, hatta aya gidilir. matematiğin birçok uygulaması vardır. bu uygulamalar matematiğin doğayı anlamamızı sağlayan başarılı bir yöntem olduğunu gösterir. ama her yere her zaman matematik uygulanabilir mi? örneğin, iki elma artı üç armut beş meyve eder, çünkü 2 + 3 = 5’tir. ama bu matematiksel gerçeği iki litre suyla üç litre alkole uygularsak, beş litre sıvı elde edeceğimiz çıkar, ki bu da yanlıştır. demek ki matematiği uygularken dikkatli olmalıyız.
doğa, matematiğin tam bir modeli değildir. doğa matematiğin ancak yaklaşık bir modeli olabilir.
üstelik, yukardaki hesap, aşil’in kaplumbağayı 10/9 saniyede yakalayacağını göstermiyor. yukardaki hesap gösterse gösterse aşil’in kaplumbağayı eğer yakalarsa 10/9 saniyede yakalayacağını gösteriyor. aşil’in kaplumbağayı yakalayıp yakalamadığını bilmiyoruz ki, ne zaman yakalayacağı sorusunu sorup yanıtlayalım... sorumuz, aşil’in kaplumbağayı ne zaman yakalayacağı değil, yakalayıp yakalayamayacağı...
yanlış anlaşılmasın, çağdaş filozofların çoğu – hepsi değil ama
– aşil’in kaplumbağayı yakalayacağına inanıyorlar. filozofların derdi bu değil. filozofların derdi zenon’un paradoksu... zenon’un paradoksunda yanlış nerde? eğer mantığımızı kullanarak saçma bir sonuç kanıtlarsak, mantığımızda (yani ya varsayımlarımızda ya çıkarım kurallarımızda) bir yanlış var demektir. bu yanlışı bulmalıyız.
zenon’un bu paradoksunda bir başka sorun daha var. o da şu: aşil kaplumbağayı yakalamak için sonsuz tane iş yapmalı; önce a1 noktasına gitmeli, sonra a2 noktasına gitmeli, sonra a3 noktasına gitmeli... sonsuz tane iş yapabilir miyiz? işte en önemli soru bu. matematikçi kendi düşünsel dünyasında sonsuz tane sayıyı toplayabilir, ama biz, yaşamda, sonsuz tane sayıyı toplayamayız. sonsuz tane iş yapamayız. en azından sonsuz tane iş yapabileceğimizi düşünmek oldukça zor.
yoksa aşil kaplumbağaya erişmek için sonlu tane mi iş yapıyor? bu soruya geçmeden önce zenon’un ikinci paradoksundan söz edelim.

ikiye bölünme
zenon, salt aşil’in kaplumbağayı yakalayamayacağını söylemekle yetinmiyor. aşil’in bir noktadan bir başka noktaya gidemeyeceğini de söylüyor. diyelim aşil a noktasında ve b noktasına gidecek.
aşil a’dan b’ye gitmek için önce yolun yarısına gitmeli. yolun yarısına gittikten sonra kalan yolun yarısına gitmeli. daha sonra kalan yolun yarısına... bu böylecene sonsuza değin sürer. diyelim a’yla b arasındaki uzaklık 1 metre. aşil önce 1/2 metre gitmeli. gittiğini varsayalım. geriye 1/2 metre kalır. şimdi aşil kalan bu 1/2 metrenin yarısına gitmeli, yani 1/4 metre daha gitmeli. geriye 1/4 metre daha kalır. aşil bu kalan 1/4 metrenin yarısına gitmeli, yani 1/8 metre daha gitmeli... daha sonra 1/16 metre daha gitmeli...
aşil sonsuz iş yapamayacağından b noktasına varamaz...
havada uçan bir oka bakalım. okun sonsuz tane iş yaptığını, yani sonsuz tane noktadan geçtiğini varsayalım. beynimiz okun sonsuz noktadan geçişini algılıyabilir mi? bunu düşünmek oldukça zor. olsa olsa beynimiz okun havada sonlu tane fotoğrafını çekiyordur ve bu fotoğrafları bir sinema şeriti gibi gözümüzün önünden geçiriyordur. bu konuya birazdan geleceğim. paradoksa geri dönelim. ama şimdilik, beynimizin dışdünyayı sonlu biçimde algıladığını aklımızda tutalım.
okur belki sonsuz tane iş yapabileceğimizi düşünüyordur: birinci iş, ikinci iş, üçüncü iş... o zaman sonsuz iş yapmaya sondan başlayalım! birinci paradoksa çok benzeyen bu ikinci paradoksu biraz değiştirip, aşil’in, bırakın b noktasına gidememesini, yerinden bile kımıldayamayacağını da kanıtlayabiliriz. gerçekten de aşil’in a’dan b’ye gidebilmesi için önce yarı yola gitmesi gerekir. yolun yarısına gidebilmesi için önce yolun dörtte birine gitmesi gerekir. ama daha önce yolun sekizde birine gitmesi gerekir... daha önce de on altıda birine gitmesi gerekir… dolayısıyla aşil a noktasından öteye adımını atamaz bile. ilerleyebileceği bir nokta yoktur ki! gideceği her noktanın önce yarısına gitmesi gerekmektedir.
yoksa a’yla b arasında ve a’dan hemen sonra gelen bir nokta mı var? galiba öyle...
paradoksun ikiye bölmekten kaynaklandığı kesin. aşil’in gitmesi gereken fiziksel uzaklığı hep ikiye bölüyoruz. demek ki fiziksel uzaklığı (uzayı) durmadan ikiye bölemeyiz. demek ki bir zaman sonra ikiye bölemememiz gerekir. ikiye böle böle, bir zaman sonra öylesine küçük bir uzaklık elde ederiz ki, elde edilen bu miniminnacık uzaklık bir kez daha ikiye bölünemez. bir başka deyişle, uzay sürekli değildir. uzay, bölünmeyen en küçük uzay parçacıklarından oluşmuştur. 20. yüzyılın parçacık kuramı da bu yönde düşünmemiz gerektiğini söylemiyor mu zaten? bu uzay parçacıklarına uzaybirim diyelim.
uzayın uzaybirimlerden oluştuğunu kanıtladık (!). her uzaklık sonlu sayıda uzaybirimden oluşur.

üçüncü paradoks
zenon’un üçüncü paradoksuna göre, hareket yoktur, hiçbir şey hareket edemez. uçan bir ok ele alalım örnek olarak. okun hareket ettiğini sanıyoruz değil mi? zenon yanıldığımızı kanıtlıyor.
ok her an durmaktadır. inanmazsanız okun havada bir fotoğrafını çekin. fotoğrafta okun durduğunu göreceksiniz. demek ki ok her an durmaktadır. ok her an durduğuna göre hep duruyor demektir. öyle değil mi? okun hareket edebilmesi için en az bir an hareket etmesi gerekmektedir. oysa ok her an durmaktadır. her an durmakta olan ok hep durmaktadır.
uzayın sürekli olamayacağını yukarda gördük. uzay küçük, çok küçük, bölünemeyen uzaybirimlerinden oluşmuştur. okun bir uzaybirimi uzunluğunda olduğunu varsayalım. uzaybirim uzunluğundaki ok, bir uzaybiriminin içinde hareket edemez, çünkü okun o uzaybiriminde hareket edebilmesi için, okun uzaybiriminden daha kısa olması gerekir ki, uzaybirimden daha kısa bir nesne olamayacağını biliyoruz. her uzaybiriminde hareketsiz duran ok, hep hareketsizdir.
sinema da öyle değil midir? sinema ekranında yürüyen bir insan aslında yürümeyen binlerce insan resminin gözümüzün önünden hızla geçmesi değil midir? doğada hareket de aslında hareketsizlik değil midir?
uçan ok her an durmaktadır. ama bir sonraki uzaybiriminde varolmaktadır. bergson’un da dediği gibi, aynen sinema ekranında yürüyen bir insan örneği, ok bize hareket edermiş gibi görünmektedir. oysa her an durmaktadır.

dördüncü paradoks
zenon’un son paradoksunu anlamak kolay değil. yukarda da dediğim gibi zenon’dan yazılı bir yapıt yok elimizde. zenon’un paradokslarını bize aktaran aristo. aristo’nun aktardığı biçim pek anlaşılır gibi değil. bu yüzden dördüncü paradoksun çeşitli yorumları var. vereceğim yorum aristo’nun aktardığı yorum değil ama ona çok yakın.
yukarda, uzayın sürekli olmadığını, bölünmeyen uzaybirimlerden oluştuğunu kanıtladık, daha doğrusu zenon kanıtladı. şimdi aşağıdaki şekle bakalım:
buradan

her kare bir uzaybirimini simgelesin. sol üst köşede a nesnesi, sağ alt köşede b nesnesi var. a ve b aynı anda ve aynı hızla “hareket” etsinler. a sağa, b sola gitsin. bir zaman sonra a sağdaki karede, b de soldaki karede olur.
şimdi paradoksal soruyu soralım: a ve b nerde karşılaştılar?
hiç karşılaşmadılar! çünkü aralarında karşılaşabilecekleri bir yer yok!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim