buyur?
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aslında bir erdemdir, sadece karşınızdaki kişinin sınırları aşmasına izin vermemeniz gerekir. kendi üzüntünüzü geri plana atıp ego yapmamak, bu öyle kıymetli bir şey ki. bunu yaptığımı fark ettiğim an çok duygulanmıştım, "ben" kavramını aşıp belki de empati kurması zor olan bir insanı teselli etmiş, onunla empati kurmuştum. elbette bu andan sonra daha fazla üzülmemek için ve kendime olan saygımdan dolayı o kişi ile iletişimimi kesmiştim, yine de kendimle gurur duyduğum bir an olarak kaldı. günün birinde öldüğümde tanrıya "o kadar da boktan ve bencilce yaşamadım, belki de sadece bir an bile olsa kendimi aştım ve iyi bir insan oldum" diyebileceğim.
devamını gör...

kalbinde hapsolmuş, uçamayan kuş. içinden çıkmak için çırpındıkça telaşı artan ama hareketsiz de kalamayan bir kuş.
çok değişik bir sancı. insanı mahveden türden.
devamını gör...

yaz kış fark etmeksizin günümü zehir eden hastalık.
göz kaşıntısı ve hapşırık kriziyle başlıyor acayip bir burun akıntısıyla devam ediyor. kalıcı bir tedavisi yok mu bu hastalığın?
devamını gör...

bizzat oskar kokokschka tarafından elias canetti ile yaptığı bir sohbet esnasında büyük ve affedilmez bir suç olarak görülerek yapılan kan donduran itiraftır.

avusturyalı ressam, şair ve oyun yazarı olan oskar kokoschka resimlerini modernizm akımından yol alarak yapar ve oldukça da başarılıdır.

peki iyi bir ressam olan oskar kokoschka ikinci dünya savaşının çıkmasından nasıl sorumlu olur? aslında cevap çok basit. kendisi de ünlü bir ressam olmak isteyen adolf hitler, oskar kokoschka ile aynı burs programına başvurur. viyana akademisi ise daha iyi bir ressam olan oskar kokoschka’yı kabul edip hitler’i geri çevirir.

oskar kokoschka yaptığı bu itirafın sonunda şöyle bir sonuca varır. ona göre; eğer oskar yerine hitler kabul edilseydi akademiye asla siyasete bulaşmayacak, nasyonel sosyalizm diye bir hareket olmayacak, almanya dünyaya kafa tutmayacak ve ikinci dünya savaşı hiç yaşanmayacaktı.

çok temelsiz bir mantık silsilesi olsa da insan “ ya hitler akademiye kabul edilseydi?” diye sormadan edemiyor.

bu itiraf bana hitler ile ilgili bir hikayeyi anımsattı. bir gün bir adam bir medyuma gider ve medyum adama milyonlarca insanın ölümüne neden olacağını söyler. medyuma hemen inanan adam bu katliamın önüne geçmek için kendini bir trenin önüne atarak öldürmeye karar verir. raylara uzandığında etrafa küçük bir çocuğun dolandığını ve gelen trenin farkında olmadığını görür. hemen çocuğa doğru koşar ve çocuğu kurtarır. kaldığı yerden intiharına devam etmeden önce çocukla arasında şöyle bir diyalog geçer:

- ismin nedir senin, çocuk?
- adolf hitler.
devamını gör...

gece ve gündüz tayfasının anlayış farkını gösteren olay.
gececi tayfa içki falan içiyor herhalde, biraz bonkör oluyorlar.
gündüzcü tayfa iş güç koşturmaca derken gerginler biraz, ne oyu len okuduğuma dua et diyorlar.
devamını gör...

mülakat için sıra bekleyen adaylar.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yağmur ünal.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok zor bir iştir. yazın sıcağında sık ağaçların arasında kulak böceklerinin orana burana girdiği yerde yapılan aktivitedir.
devamını gör...

nispeten işe yarıyor. ben pek anlamadım bu olayı.
devamını gör...

klasik bir dan brown romanı, yine aynı labirentin içinde aynı yollardan ilerliyoruz. din ve bilim çatışması üzerine kurulu aralarda sanata ve tarihe yönelik serpiştirilmiş bir kaç detaya sahip sıradan bir kitap. ben brown'ın ne yarattığı karakterleri ne de betimlemelerini severim fakat edmond kirsch karakteri ilgi çekiciydi. onun dışında brown yine kendini hapsettiği şemanın içinden çıkamamış, aynı kitapları robert langdon karakteri hariç bir kaç karakter ismi değişmiş hâlde tekrar okumaktan farkı yok. ben kitabı jean-christophe grangé ve dan brown karşılaştırması hakkında ufak bir fikrim olsun diye okuyup bitirdim açık ara grangé betimlemeleri ile ortalama eserler verirken brown vasat altı olabilir yalnızca.

--! spoiler !--

tahmin edilebilir olsa bile kitaptaki tek hoş detay; winston'ın kendi yaratıcısını hatta biraz abartırsak kendi 'tanrısını' öldürmesiydi.

--! spoiler !--
devamını gör...

zaman içinde kadın da erkekde değişiyor. ilk zamanlarda boyunu postunu huyunu suyunu sevdiğiniz insan yıllar içinde aynı sizin gibi bambaşka biri haline gelebiliyor. aynı anda değişime uğramak ya da birbirinin degismine ayak uydurmamak evliliği sorun haline getiren noktalardan birisi. evlilikte ilk ve tek amaciniz mutlu olup mutlu etmek ise yeterince mutlu olduğunuzu ve mutlu ettiğinizi düşündüğünüzde evliliğiniz sizin için heyecan verici ve anlamlı hale gelmekten uzaklasabilir. gerçekten neden evlendiğiniz ve evlilikten ne beklediğinizi çok iyi belirlemeniz gerekir.
devamını gör...

1858 doğumlu osmanlı türk sanat müziği bestecisi, kanun ve keman sanatçısı.
devamını gör...

2018 çıkışlı, uganda yapımı biyografik film.

1971 askeri darbesiyle başlayan diktatörlük dönemi işkencelerine maruz kalan, aralarında jose mujica'nın da bulunduğu 3 adamın yaşam hikayesini anlatır. içlerinden yalnızca üçünün..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

uzun zamandır böyle bir film seyrettiğimi hatırlamıyorum. nasıl bir film? gördüğümüz sahnelerin gerçek olmamasını dileyeceğimiz türden bir film.
şöyle bir alıntıyla başlar:


adam mahkûma baktı ve memura sordu:
'mahkûm kaç yıl ceza aldığını biliyor mu?'
memur cevapladı:
'hayır, bunu kendi vücuduyla hissedecek.'
(franz kafka / ceza sömürgesi)



her biri ayrı hücrelerde. konuşmak yasak, dışarıyı seyretmek yasak, herhangi bir şeyi seyretmek yasak. sık sık bulundukları ceza evleri/karakollar değiştirilirken başlarına bir çuval geçirildi çünkü dışarıyı görmek ve nerede olduklarını bilmek de yasak. delirmeye mahkum edildiler. öyle ki; gittikleri bir ceza evinde, hücre içine bile sınırlar çizildi ve ötesine geçmeleri yasaklandı.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

zaman içinde rosencof ve nato hücre duvarlarına vurarak iletişim kurmaya başladılar. insanın küçücük bir etkileşimle bile kendini/zihnini nasıl ayakta tutabildiğini görmek çok etkileyiciydi.

hatta bu şekilde satranç bile oynadılar ve bence filme dair en etkileyici detaylardan biriydi.

mujica onlar kadar şanslı değildi. tamamen kendisiyle başbaşa kaldı ve gerçeklikten kopmamak, düşünmemek için çok çabaladı.

spoiler vermeme konusunda temel becerilerden yoksun olduğum için daha fazla bir şey söylemeyeceğim. seyretmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. ayrıca netflix'te bulabilirsiniz.
devamını gör...

mimarlıkta geçen, bütün ile onu oluşturan parçalar arasındaki oransal ilişkiye denir. istanbul boğazı'nın altın oranı misali. karşısına bakınca ne çok uzak, ne de çok yakın. yalnızca buraya has bir durum.
devamını gör...

o güzel kadına talibim abi , hem tarifede uyuyorum *
devamını gör...

doğu karadeniz'de * yağı alınmış sütün kestirilmesi ve ardından pişirilip bez torbaya koyulup süzülmesi ile elde edilen, yağı tuzu olmadığı için imansız peynirde denilen, kahvaltılık, böreklik, ömrü az olan peynir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

russell’ın dediğine göre birçok insan bu soruya ‘yaşamak için mücadele’ cevabını verirmiş.russell bu sözü önemsiz olan bir şeye değer kazandırmak için bulunmuş yanlış bir deyim olduğunu doğrusunun da ‘başarı için mücadele’ olduğunu söyler. bu mücadeleyi yapanların ise korktukları şey sabah kahvaltısını bulamamak değil servetini arttıramama olasılığıdır.rekabetten bahsediyor sonra korkunç ve inatçı olduğunu söylüyor.tedavisi ise ölçülü bir hayatta , makul ve sakin zevklerin rolünü kabul etmekle mümkündür. diyor en sonunda.

ben bu soruyu ilk okuduğumda hayat zevkine engel olan şeyin mecburiyetlerimiz olduğunu düşündüm. yaşamaya mecburuz en başında, sevmeye mecburuz, yemek yemek ,müzik dinlemek bile mecburiyetlerimizden kaynaklanıyor ,çalışmak ,para kazanmak ,insanlarla tanışmak vs. hayatta kalabilmek için mecburuz tüm bu şeylere. ama tüm bu şeylerin aynı zamanda yaşama zevk kattığı da yadsınamaz. yani kısır bir döngü oldu benim için bu cevap.
devamını gör...

az önce 100. takipçisi olmayı başardığım yazar, duygulandım.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bazen de anne-baba olduğunda daha çok anlayamıyorsun babanı. bir kendine bakıyorsun, çocuğun için verdiğin emeğe, sevgiye, ilgiye; bir de kendi babana bakıyorsun anlayamıyorsun. nasıl bu kadar ilgisiz, sevgisiz olabilmiş diye
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim