kunteper canavarı, cengiz üstün tarafından çizilen bir karikatür karakteridir. kunteper, bir mağarada yaşar ve isminin başka kişiler tarafından söylenmesinden nefret eder.
devamını gör...

doksanlı yılların sonunda kurulmuş olup ilk albümleri zehr-i zakkum 2007 yılında piyasaya çıkmıştır. teomanla düet yaptıkları albüme de ismini veren şarkılarıyla ilk tanımıştım kendilerini...
.....
"kırgın
bıkkın
dargın
yakarışların
lunaparkta unutulan bir çocuk sanki".......

devamını gör...

yadsınamaz bir gerçektir.

yıllardır profesyonel bir sözlük okuyucusu olduktan sonra* kafa, benim ilk sözlük yazarı deneyimini tattığım bir mecra oldu. başlarda bu nickaltı övgü muhabbeti hemen dikkatimi çekti. "aa, ne kadar kibar insanlar, güzel ifadelerle beğendikleri yazarları motive ediyorlar." demiştim. ilk kez sözlük yazarı olan kişilerin de bu klişeye dahil olmasıyla birlikte bu "övgü yarışı" bambaşka bir noktaya ulaştı.

bir süre sonra, kendimce yaptığım gözlemlerden çıkardığım sonuca göre, aslında gerçekten kıymetli yazarlar için başladığını düşünüdüğüm bu övgü işinde, ipin ucunun çoktan kaçırılmış olduğunu fark ettim. öyle ki, bazı yazarların bir diğerini överken kullandıkları cümleleri görünce, cıvık olarak nitelendirebileceğim bu yazarları, sanki smokin giymiş, önünü iliklemiş de öyle yazıyor gibi tahayyül etmeye başladım.

hatta yazarların pek çoğu, birbirlerini överken basmakalıp sözler kullanmaktan bile kaçınmamaya başladı. birbirini tekrar eden övgüler peş peşe yığılmaya başlayınca, bu işin samimiyetini sorgulamak durumunda kaldım. çünkü bazı yazarlar, bir başkasını överek kendini ön plana çıkarmaya çabalıyor gibiydi. her sosyal mecrada olduğu gibi burada da "tık"* alma hevesinin, nitelik ve kaliteyi talan ettiğine tanıklık ettikten sonra bu hususu fazla önemsememeye başlayıp, akışına bıraktım.

hatta başlarda irrite olduğum bu övgü yarışında benim kafamı rahatlatan olay, seri artı oy veren melekler oldu. parmağıyla ekranda bulunan bazı piksellere seri bir şekilde dokunmayı becerebilen kişilerin övgülere mazhar olduğunu gördükten sonra, bu işin samimi bir beğeniyi ifade etmekten çok, sözlük içi lobicilik olduğunu fark ettim. yeni yazarlar, bir süre takıldıktan sonra bu beğeni-övgü-takip lobiciliğini tecrübe edebilirler. belki de bu zaten sosyal medyanın doğasında olan bir şeydir, kullanmadığım için ben yeni fark etmiş olabilirim.

kimseye nereye, ne yazacaklarını tembihleyecek değilim. istediklerini yazıp çizebilirler. istedikleri yazarların tanımlarını okumadan beğenebilirler. karşılığında o yazarların içi boş övgülerinden tatmin olabilyorlarsa, ne mutlu onlara. ancak dışarıdan bakılınca bence* komik duruma düştüklerinin farkında değiller.

epeydir bu konuda söyleyeceklerimi biriktirip bir anda patlattıktan sonra, son sözüm de bu konudan rahatsızlık duyan yazarlara gelsin. burası kamuya açık bir platform, çeşit çeşit yazar var ve hepsi kuralları ihlal etmeden istediklerini yapmakta özgürler.* o yüzden şu övmüş şu beğenmiş gibi detaylara çok takılmayın. beğendiğiniz yazarlar için tabii ki övgü dolu tanımlar girin ama bunu yaparken... neyse siz daha iyisini bilirsiniz.
devamını gör...

bunu cüzzam gibi, bir hastalıkmış gibi algılamayı bırakın öncelikle. kimse bize mutlu olacaksın diye bir garanti vermedi, mutlu olmak zorunda da değilsiniz! yani mutlu olmamak kitap okumanızı, dizi izlemenizi vs. engellemiyor. az salın kendinizi lütfen!
devamını gör...

yazabileceğim 2 örneğim var kafamda:

rüya gördüğüm gecenin sabahında* normal olarak uyanıp güne başladıktan sonra bir anda rüyayı hatırlama anı. öyle ki, gözlerim kararıyor ve saniyelik de olsa başım dönmeye ve ağrımaya başlıyor. sanki rüya kafamda canlanıyor gibi oluyor. (ayağa kalkınca oluşan histen çok daha farklı.) bunun ardından "ben bunu daha önce yaşadım" hissiyatı kaplıyor vücudumu, öyle bir deneyimim olmasa dahi. ki bunun normal veya alışılmış olmayan bir durum olmasını dilediğimi itiraf etmeliyim, kendimi psişik* hissettiriyor.

denizde yüzerken* bir anda yaşadığını hissetmek. kulağa değişik geliyor ama şöyle düşünün: küçücük bir gezegenin uzaydan görülebilen, ondan da küçük olan su birikintisinde yüzüyorsunuz. her şeyden daha basitsiniz. tabii bunun herkese oluyor olma ihtimali çok yüksek.
devamını gör...

1999 yılında çukurova holding'in sahibi mehmet emin karamehmet tarafından kurulmuş, türkiye'nin star digital'den sonraki ikinci dijital yayın platformudur. 4 eylül 2000 tarihinde atlas yayıncılık anonim şirketi ile ortak girişim olan ışık tv'nin süper lig yayın haklarını almasından beri süper lig maç yayınlarını bünyesinde barındıran platform, 2016'da katar merkezli bein media group'a satılmıştır.

aynı zamanda son bir yıldır futbol yayınları konusunda batırmış platform olmaktadırlar. bunun da başlıca 3 sebebi vardır:

katar merkezli platform 21 kasım 2016 tarihinde yapılan tff yayın hakları ihalesini kazanarak süper lig ve 1.lig'i 2021-2022 sezonu sonuna kadar yayınlama ve uluslararası pazarlama hakkını elde etmiş ise de 2020 yılındaki covid-19'dan dolayı liglerin tatil edilmesini fırsat bilerek kulüplerin ödemelerini geciktirmiştir. bu nedenle tff bu yıl tekrar ihaleye çıkacak olup, bu ihale ile yayın haklarını kaptırması muhtemel platformdur. bu ilk ve aslında en büyük şoktur. çünkü digiturk'un kuruluşu süper lig'in yayın haklarını almasıyla başlamıştır.

ikinci şok, saran grubu'nun kanalı s sport'tan gelmiştir. platform, spor paketlerini alan üyelerine verdiği vaatlerden olan premier lig, bundesliga, formula 1 ve nba gibi çok izlenen organizasyonların yayın haklarını elinde bulunduran s sport kanalını 4 eylül 2020'de kaybetmiştir ve kanal platformdan ayrılmıştır. s sport'un sahibi saran holding'in konuyla ilgili açıklaması "digiturk'un sözleşme yükümlülüklerini yerine getirmediği ve geleceğe yönelik olumlu adımlar atılamaması" şeklinde olmuştur.

üçüncü şok da 2018-'21 dönemi uefa şampiyonlar ligi, uefa avrupa ligi ve uefa süper kupa'nın da yayın haklarını elinde bulunduran platformun, bu yıl sözleşmenin bitiyor olması nedeniyle yapılan 2021-'24 dönemi yayın hakları ihalesi için 31 mart 2021 tarihinde şartnameyi almış olmasına karşın uefa turnuvaları yayın haklarını satın alma girişiminde bulunmayacağının açıklanmasıdır.
devamını gör...

6 yaşında olarak sözlüğün yaş ortalamasını düşürdüğümü fark ettiğim başlık
devamını gör...

kafa sözlüğün ve karpatların en beyefendi yazarı. fanzin gibi profilini okumak isteyenler arama butonuna kadar yorulmasın kendisi na şuracıkta
devamını gör...

atatürk sırf bu açıdan bakınca bile mucize gibidir. böyle yobaz, bağnaz, kul olmaya alışmış bir toplumun içinden güneş gibi doğmuş, tüm hurafeleri yerle bir etmiştir. ona karşı kin kusanların tek derdi budur. düşünebildikleri tek şey kendisi ve devrimlerinden intikam almaktır.
devamını gör...

yoo, kasmıyor.
devamını gör...

her sabah kahvaltısında 40 g ekmek yerim. gün içinde bir daha ekmek tüketmem. tavsiye ederim. az yemek yersiniz, rahat uyursunuz...
devamını gör...

merdiven olmadığı zaman sandalye üstüne kat kat kırlent koyulması ve üzerine cambaz misali çıkılması suretiyle yapılan eylem ve en nefret ettiğim ev işi.
boyumuz da uzun değil ama hep bize kalıyor bu iş.
düşünürken kolum ve boynum ağrıdı.
devamını gör...

daha ben babamdan gelirken çikolata almasını istiyorum arkadaşlarım patır kütür evleniyor. durun yahu.
devamını gör...

sırrı süreyya önder'in yönetmenliğinin yanı sıra senaristliğini de yaptığı film 2006 yılında çekilmiş 2007 yılında ise gösterime girmiştir. başrollerinde özgü namal cezmi baskın umut kurt oynamıştır yine dilber ay oktay kaynarca gibi bir çok ünlü ismide filmde görmek mümkündür. 12 eylül darbesi sonrasında doğuda yerel halkın istibdat yönetimi ile ilişkilerini işlemiş ve yerel müzisyenlerin aile yaşantılarına yer vermiştir. komedi filmi olmasına rağmen duygusal yoğunluğu çok fazla olan sahneleri de yok değildir.

adıyamanda yerel müzisyenler olan gevendelerin sıkıyönetim komutanı tarafından düzenli bir orkestraya dönüştürülmeye çalışılması ile film sarpa sarmaya başlar. benim bu filme aşık olma sebeplerimden birisi ise daha önce hakkında yazdığım bacha bazi geleneğinin türkiye'de hala nasıl yaşatıldığına değiniyor olmasıdır. darbenin, kanlı, vurdulu kırdılı tüm süreçlerini ustaca bir şekilde anlatmış ama buna rağmen çok fazla şiddet sahnesine de yer vermemiştir. çok fazla ismin çok fazla kez ustalıkla hiciv edildiği filmin imbd puanı ise 7,2'dir.

devrimciyse canı yok mu?*
devamını gör...

kafamın uyuştuğu insan yok.
sanki yalnız yaşamak için doğanlardanım.

bir de sanırım eski kafa evli çiftlerin kafa yapısı var ben de . tek bir kişiyiyi tanıyayim ve onunla da evleneyim. ciddiyim bu konuda. uzun yıllar bekar kalıp hayraniyla evlenen tarkan'in da dedigi gibi "seveceksen ömürlük sev, bir günlük sevme " kanaatindeyim bende.

sanirim bu kafadan cikmam gerekiyor. tahammül etmem gerekiyor tüm insanlığa. yoksa koçişkosunun bir tanesi olmak hangi kızın hayali değil ki * her sabah ekmeğinin üstüne badem sütü kreması sürüp, krema üstüne baş harflerimizi bıçağın ucuyla kazıyıp öyle göndermek istiyorum işe. daraldınız değil mi tanimi okurken? siz bir de beni yazarken düşünün.

evlenmem ben ya deyip hala bekar kalmayı başaran yazarınızdan.
devamını gör...

kynodontas'dan sonra beni sinir hastası yapan yorgos lanthimos filmi. günümüz toplumuna ve ilişkilerine getirdiği eleştiriden dolayı bir parça sevgimi kazanmış olsa bile görüntü yönetmeninin gözlerinden öpmek dışında bu filme övgü dizemiyorum.filmekimi'nde bilet bulup son dakika aksiliği ile kaçırmıştım, film 2017 gibi aklıma düşünce evde pinekleyerek izledim belki ondan filme biraz gereksiz sinir oluyorum ama şu var ki film oldukça iyi sadece lanthimos için yetersiz kalıyor. lanthimos'un o sade ve doğal bir şekilde sunulmuş şiddeti bu filmde de var ama sanki bu sahnelerin yarısını çıkarmışlar filmden, öyle bir havası var. zekice tasarlanmış bir senaryo, iyi oyunculuklar - colin farrell için ayrı bir parantez açmak gerek, true detective sevgimden arınıp objektif bir biçimde adam rolünü oynamamış yaşamış dedirtiyor- ve iyi bir görüntü yönetmeni ama sonuç vasatın biraz üstü bir film. o distopik ortam güzel yakalanmış ama eksik ve tatsız gelen bir şey var yine de film bir noktadan sonra güzel bir ivme yakalıyor ve tamamen izleyiciye bırakılmış bir final sahnesi ile kapanıyor.



david karakteri -colin farrell etkisi ile- bize güzel bir sorgulama yaptırıyor. içine tıkılı kaldığımız sistemden sıyrılsak bile farkında olmadan yine de ona boyun eymeye devam ediyoruz ki david karakteri bunu shortsighted ablamız ile birlikteliğinde net bir şekilde gösteriyor. ( kadına ilgisinin başlama sebebinin onunda miyop olduğunu farketmesi ve daha sonra kadın kör olduğunda sistemin onaylayacağı bir birliktelik için kendi gözünü bıçakla oymaya karar vermesi buna net bir örnek.)

otelin kurallarının daha katı ve daha rahatsız edici olmasını beklerdim ama lanthimos beklediğimden daha az şiddet ögesini ön plana çıkarmış ve heartless woman olarak adlandırılan ablamızın donuk bir ifade ile bir köpeği tekmeleyerek ve karnını boydan boya keserek öldürmesi bile bu doğal vahşet noksanlığını kapatmaya yetmemiş. ayrıca bir diğer eksiklik loners dediğimiz ekibin avlanma riski olmasına rağmen inatla ormanda kalmaya devam etmesi. filmin ilerleyen dakikalarında otele karşı bir yıldırma politikası izlemeyi seçtikleri için bunu yaptıklarını öğrensek bile yine de bir eksiklik var; filmde diğer ülkelerden söz edilse bile asla aynı sistemi uygulayıp uygulamadıklarından söz edilmiyor, ee bu salaklar ne diye kaçıp başka bir ülkeye gitmiyorlar diye sorgulamaya başlıyoruz bir noktadan sonra. onun dışında muhtemelen filmin final sahnesi dışında en etkileyici sahnesi bana kalırsa david'in sevmediğimiz şeyleri seviyormuş gibi yapmanın, sevdiğimiz bir şeyi sevmiyormuş gibi yapmaktan daha zor olduğunu idrak ettiği sahneydi.



hotel manager: why a lobster?
david: because lobsters live for over one hundred years, are blue-blooded like aristocrats, and stay fertile all their lives. ı also like the sea very much.

he didn't burst into tears and he didn't think that the first thing most people do when they realise someone doesn't love them anymore is cry.

one day, as he was playing golf, he thought that it is more difficult to pretend that you do have feelings when you don't that to pretend you don't have feelings when you do.

devamını gör...

mesajın ya da mailin sonuna yazılabilecek güzel temenni.
devamını gör...

zuğaşi berepe 1993 yılında ilk lazca rock grubu olarak kurulmuştur. grubun türkçe adı "denizin çocukları"dır. mehmedali barış beşli ile kazım koyuncu, lazca rock yapma fikriyle bu grubu kurmuşlardır. grup 1998'de dağılmıştır. ardından kazım koyuncu, "dinmeyen müzik topluluğu" ile müzik kariyerine bir süre devam ettikten sonrasında kariyerine solo olarak devam etmiştir. iki albümleri vardır : vi mişkunan (bilmiyoruz) 1995 ve igzas (yürüyor) 1998 yılında çıkmıştır. ilk albüm genel olarak ikincisine göre daha zayıftır. kazım koyuncu, albüm için : "o zamanlar yeni şeyler yapmak isteyen bir yandan da içimizde rock ateşi olan çocuklardık. bizim için bir başlangıçtı fakat orada daha çok toydum, bu albümün kendimizi geliştirmemizde çok katkısı oldu" demişti.

güzel parçalarından birkaçı :
ma a koçi vore
igzas
anlat bana
devamını gör...

bu vekili çok ciddiye almamak gerekiyor. kendileri 20 yıl boyunca büyük başkanın şoförlüğünü yapmış, ardından istanbul gibi bir şehirde milletvekili olmuştur, şaka gibi öyle değil mi?
kendisi benim için ayrıca çok özeldir. mezuniyet pankartıma kendisinin mükemmel sözlerini bastırıp, yürümüştüm.
biliyorsunuz bir twit, bir yorum ile insanlar parmaklıklar ardına ittirilebiliyor, sözde hukuk devletimizde*.
aklımdan, büyük başkana özel yazılar yazıp, hapsi boylayıp, yurtdışına iltica etme fikri geçmedi değil. cesaret edemeyecek insan da değildim fakat ailem muhtemelen kahır olur ve yıpranırdı.
her neyse, bu vekil, bir gün mecliste skandal bir açıklama yapmıştı.
benim dedem bu matematiği, bu mühendisliği bulmamış olsaydı bu alman, bu amerikan, bu trumpın.... mesela bugün trumpa git, şu marketten oturduğun yerden, newyork'tan bakkala git, kahvaltılık al ve gel hesabını yap desen, benim dedem bu matematiği, ilmi, bilmi, teknolojiyi icat etmemiş olup, olduğu bi halde, vallahi billahi şu duvar kadar tahtaya ihtiyacı olurdu ki onun hesabını çıkarsın.o romen rakamları varya bildiğimiz bir kazık, iki kazık, üç kazık sonra v sonra çarpı, bir c çiz...benim dedem ona dedi ki (gbkz: bre gerizekalı! al şu sıfırı çarpmayı-bölmeyi de hesap yapmasını öğren ve sonra da bir de dedemi de öldürdü)
twitter.com/ahmethamdicamli...
videonun uzun versiyonunu bulamadım.
beyimiz pardon vekil bey iki yılda hayli geliştirmiş kendisini, tam cümle kurmayı öğrenmiş. konuşurken yeni ve popüler olan kavramları bile sıkıntısız bir şekilde cümle içinde kullanmış, vallahi helal olsun.
tühhh ya sözlü beyan değilmiş. bu beyanı kendisinin düşünüp, dile getirdiğini düşünmüş olmak da benim ayıbım olsun.*
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim