polimat
polimat yunanca kökenlidir. polu- (çok) ile mathês- (öğrenmek) kelimelerinden türetilmiştir
çok bilen gibi bir anlamı vardır.
çok bilen gibi bir anlamı vardır.
devamını gör...
annelerin unutulmayan sözleri
"orada" istisnasız bu...
-anne ilaç kutun nerede?
+orada...
...
-anne randevu alacağım kimliğin lazım çantanı nereye koydun?
+orada...
...
orası tam olarak neresi?
neresi tam olarak? mutfakta mı? salonda mı odanda mı? antrede mi?
söyle anne neresi orası?
neresi anne neresi?
hangi dolap?
konum at anne!
-anne ilaç kutun nerede?
+orada...
...
-anne randevu alacağım kimliğin lazım çantanı nereye koydun?
+orada...
...
orası tam olarak neresi?
neresi tam olarak? mutfakta mı? salonda mı odanda mı? antrede mi?
söyle anne neresi orası?
neresi anne neresi?
hangi dolap?
konum at anne!
devamını gör...
christophe colomb'un ahanda hindistan'ı buldum demesi
(bkz: christophe colomb)
amerika'yı bularak hindistan la bu diyen değerli kâşifin yanılgısının yıl dönümü.
12 ekim 1492 senelerden bir sonbahar sabahı. hava hafif soğuk. hindistan yolunda bir garip christophe' a mürettebat soruyor:"ne zaman bitecek bu çile.aç kaldık susuz kaldık ". kaptan düşünceli. etraf sisli. şöyle ufka bakıyor ve o müthiş sözü söylüyor :"ahanda hindistan yelkenler fora".
not: bugun amerika'nın keşfi. anlatılanlar hayal ürünüdür.
amerika'yı bularak hindistan la bu diyen değerli kâşifin yanılgısının yıl dönümü.
12 ekim 1492 senelerden bir sonbahar sabahı. hava hafif soğuk. hindistan yolunda bir garip christophe' a mürettebat soruyor:"ne zaman bitecek bu çile.aç kaldık susuz kaldık ". kaptan düşünceli. etraf sisli. şöyle ufka bakıyor ve o müthiş sözü söylüyor :"ahanda hindistan yelkenler fora".
not: bugun amerika'nın keşfi. anlatılanlar hayal ürünüdür.
devamını gör...
anadolu ajansı'nın japonya'da esnaf zor durumda haberi
te alahım ya, bunu akıl etmek için nasıl bir kurnazlık gerekir, empati yapamıyorum,
bu haberi anlamam için yeterli bilgim yok bilinçaltımda...
işleri güçleri tiyatro ya...
bu haberi anlamam için yeterli bilgim yok bilinçaltımda...
işleri güçleri tiyatro ya...
devamını gör...
feridun düzağaç şarkıları
sözleriyle içimizdeki o ince yere dokunan şarkılardır. elbette ki; onun gibi nice sanatçılar var ancak feridun düzağaç'ın yeri çok ayrıdır.
içimden şehirler geçiyor. her durakta duruyor, inmiyorsun.
"dört yanım hasret, unutulmuş bir oda gibiyim. açıklarımda batmış yüz binlerce gemi, limanım yorgun yastan..."
gibi sorgulatan sözler geçer bu şarkılarda. *
içimden şehirler geçiyor. her durakta duruyor, inmiyorsun.
"dört yanım hasret, unutulmuş bir oda gibiyim. açıklarımda batmış yüz binlerce gemi, limanım yorgun yastan..."
gibi sorgulatan sözler geçer bu şarkılarda. *
devamını gör...
yaş ilerledikçe katlanılması zor şeyler
boşa geçirilen zaman..
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
bugün oturdum ölümü düşündüm
kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde
dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım
bugün oturdum ölümü düşündüm
yağmur altında ya da karanlıkta
bir başıma kalmış gibi.
sevgilim böylesine alımlıyken
güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol
iyice belirmişken gökyüzünde
onarırken, sararken hayat
çocukların incinmiş gülüşlerini
artık her park yeri bir apartman inşaatı
her sokak bir otomobil nehriyse de.
bugün oturdum ölümü düşündüm
soğuk camlara dayayarak yüzümü
kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi
yaşayan ya da artık yaşamayan dostları
bugün oturdum ölümü düşündüm
örterek yüreğime kara bir tülü.
bugün oturdum ölümü düşündüm
kapkara bir gece penceremi dalarken
öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu
yiğitliğin, özverinin, sevginin
arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu.
bugün oturdum ölümü düşündüm
bir darağacında ya da yolda yürürken
bugün oturdum ölümü düşündüm
yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken *
kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde
dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım
bugün oturdum ölümü düşündüm
yağmur altında ya da karanlıkta
bir başıma kalmış gibi.
sevgilim böylesine alımlıyken
güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol
iyice belirmişken gökyüzünde
onarırken, sararken hayat
çocukların incinmiş gülüşlerini
artık her park yeri bir apartman inşaatı
her sokak bir otomobil nehriyse de.
bugün oturdum ölümü düşündüm
soğuk camlara dayayarak yüzümü
kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi
yaşayan ya da artık yaşamayan dostları
bugün oturdum ölümü düşündüm
örterek yüreğime kara bir tülü.
bugün oturdum ölümü düşündüm
kapkara bir gece penceremi dalarken
öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu
yiğitliğin, özverinin, sevginin
arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu.
bugün oturdum ölümü düşündüm
bir darağacında ya da yolda yürürken
bugün oturdum ölümü düşündüm
yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken *
devamını gör...
hanabiko
san francisco hayvanat bahçesi, 1971 doğumlu, 46 yaşındayken yaşama veda eden bilgili, zeki ve tatlı dişi goril.
ingilizce 2000 kelime bilen, işaret dilindeki 1000 kelimeyi de kolaylıkla kullanan, 7 yaşında iken kendi çektiği resmiyle national geographic dergisinin kapağında boy gösteren dişli bir dişiydi.
bakıcısı dr. patterson'ın dediğine göre, "herkes onun sert ve huysuz olduğunu düşüyordu. fakat öyle değildi. çok tatlı bir bebekti. william'la çok iyi anlaşırdı. "
ölmeden önce kendisine yöneltilen "hayvanlar ölünce nereye gider?" sorusuna "konforlu bir deliğe," şeklinde cevap vermiştir.
ingilizce 2000 kelime bilen, işaret dilindeki 1000 kelimeyi de kolaylıkla kullanan, 7 yaşında iken kendi çektiği resmiyle national geographic dergisinin kapağında boy gösteren dişli bir dişiydi.
bakıcısı dr. patterson'ın dediğine göre, "herkes onun sert ve huysuz olduğunu düşüyordu. fakat öyle değildi. çok tatlı bir bebekti. william'la çok iyi anlaşırdı. "
ölmeden önce kendisine yöneltilen "hayvanlar ölünce nereye gider?" sorusuna "konforlu bir deliğe," şeklinde cevap vermiştir.
devamını gör...
katran kara
bir deniz toprak şarkısıdır.
yokluğun katran kara,
varlığına talibim.
çok şeyim yok şu hayatta,
bir sen varsın bir kalbim.
öyle işte.
yokluğun katran kara,
varlığına talibim.
çok şeyim yok şu hayatta,
bir sen varsın bir kalbim.
öyle işte.
devamını gör...
millennials
y kuşağının eş anlamlısı. milenyumlar.
en büyük kuşak (the greatest generation) 1901-1927 arası doğanlar.
sessiz kuşak (the silent generation): 1928-1945 arasın doğanlar.
baby boomers: 1946- 1964 arası doğanlar.
x kuşağı: 1965- 1980 arası doğanlar.
millennials: 1981-1995 arası doğanlar.
z kuşağı: 1996- 2010 arası doğanlar.
alfa kuşağı: 2011- 2025 arası doğanlar.
nesillerin yaş aralıkları belirlenirken genellikle savaşlar ve icatlar temel alınmış. ikinci dünya savaşı sonrası doğanlar, internetli bir dünyaya doğanlar gibi. sonuçta her ülke için bu yıllar tam bir karşılık bulmaz. abd'de televizyonun yaygınlaşması, kablolu yayın ve türkiye'de tek kanallı yıllar gibi. ilk özel kanal 1990'da (star 1) açılmış. şunun şurasında internete mirc'e icq'ya, winamp ve napster'a ne kalmış. her nesil kendi müzik ve kılık kıyafet akımlarını yaratmış. ne değişmemiş, siyaset hep kirliymiş.
ben yine de doğum tarihi kendi nesil aralığının başlarında ve sonlarında olanları biraz şanssız buluyorum. biraz daha yalnız.
onlar x-y-z- alfa diye belirleyip dursun. şunu unutmayalim. 9. sınıftayken lise son sınıflar gözümüze çok büyük ablalar abiler gibi gelir. bir çoğu ile göz teması kurmaya çekiniriz. biz lise son oldugumuzda ise , şimdiki 9. sınıflar çok fena, bu nesil bir acayip, biz böyle değildik diye düşünürüz.
fırsat buldukça da bir önceki ve sonraki nesile bok atarız. bu değişmez. kimse kimseyi anlamaya çalışmaz. küçük bir çatışma mi oldu, çıkarına mı dokundu, hemen başlarız 'zaten bu z kuşağı yok mu' demeye.
bitmez bu nesil tartışmaları sonuçta. e ne yapacağız? kafa dengi birilerini bulacağız.
en büyük kuşak (the greatest generation) 1901-1927 arası doğanlar.
sessiz kuşak (the silent generation): 1928-1945 arasın doğanlar.
baby boomers: 1946- 1964 arası doğanlar.
x kuşağı: 1965- 1980 arası doğanlar.
millennials: 1981-1995 arası doğanlar.
z kuşağı: 1996- 2010 arası doğanlar.
alfa kuşağı: 2011- 2025 arası doğanlar.
nesillerin yaş aralıkları belirlenirken genellikle savaşlar ve icatlar temel alınmış. ikinci dünya savaşı sonrası doğanlar, internetli bir dünyaya doğanlar gibi. sonuçta her ülke için bu yıllar tam bir karşılık bulmaz. abd'de televizyonun yaygınlaşması, kablolu yayın ve türkiye'de tek kanallı yıllar gibi. ilk özel kanal 1990'da (star 1) açılmış. şunun şurasında internete mirc'e icq'ya, winamp ve napster'a ne kalmış. her nesil kendi müzik ve kılık kıyafet akımlarını yaratmış. ne değişmemiş, siyaset hep kirliymiş.
ben yine de doğum tarihi kendi nesil aralığının başlarında ve sonlarında olanları biraz şanssız buluyorum. biraz daha yalnız.
onlar x-y-z- alfa diye belirleyip dursun. şunu unutmayalim. 9. sınıftayken lise son sınıflar gözümüze çok büyük ablalar abiler gibi gelir. bir çoğu ile göz teması kurmaya çekiniriz. biz lise son oldugumuzda ise , şimdiki 9. sınıflar çok fena, bu nesil bir acayip, biz böyle değildik diye düşünürüz.
fırsat buldukça da bir önceki ve sonraki nesile bok atarız. bu değişmez. kimse kimseyi anlamaya çalışmaz. küçük bir çatışma mi oldu, çıkarına mı dokundu, hemen başlarız 'zaten bu z kuşağı yok mu' demeye.
bitmez bu nesil tartışmaları sonuçta. e ne yapacağız? kafa dengi birilerini bulacağız.
devamını gör...
unutmak
benim açımdan çok mümkün olmayan olay. herşeyi hatırlarım, öyle de yetenekliyimdir yani*
devamını gör...
sıkıya gelemeyen insan
kendimi anlatan bir başlık açayım dedim. elbet bir tek ben değilimdir. öyle hırslı öyle başarılı olmak neyimize en ufak birşey'de pofff offff cufff az biraz sabret yok. armut piş ağzına düş olmaz. neye güveniyorsunuz efendim babanız mı zengin cıkk hemen şu kapıdan dışarı çık!
hadi birazda kendimizi dövelim.
hadi birazda kendimizi dövelim.
devamını gör...
seks bağımlılığı
kişilik bozukluğu olarak değerlendirilen seks bağıımlılığında, kişi cinsel dürtülerini kontrol edemeyerek çok sık ve fazla sayıda partnerle ilişkiye girer. sürekli cinsel içerikli düşünme, cinsel içerikli uyaranları tercih etme, düşüncelerini davranışa dönüştürme, cinsel içerikli davranışın ardından çökkünlük yaşama döngüsünden çıkamaz.
devamını gör...
lgbt
zamanında psikolojik şiddet uyguladığım topluluktur.
üniversitenin ilk yılında 6 ay yurtta kalmıştım. 4 kişi kaldığımız odada bir adet gey vardı. ismi berktuğ (gerçek ismi bir peygamer, birde halife isminden oluşuyor. berktuğ kendine taktığı bir isimdi o yüzden bu ismi kullanacağım). kendisi o zamanlar benim gibi ekşi sözlük yazarıydı. benim gibi buraya geldiyse veya gelecekse bu başlığa gireceğini biliyorum. kendisine özür niyetiyle bunları anlatıyorum. umarım bir gün okursun.
küçük bir şehirden hafif çomar versiyonum ile metropole giriş yaptım ve üniversitenin ilk yılında kendimi yurtta buldum. yurt odasına son giren ben olmuştum. ilk üç kişi bir hafta önceden gelmiş. girdiğim ilk saat arkadaşlardan biri ''iyi bari sen normal birine benziyorsun'' dedi. o zaman anlamamıştım ne olduğunu. daha sonra durumun farkına vardım.
berktuğ'nun gey olduğunu bir hafta içinde anladım. zaten saklamıyordu. çok açık feminen davranışları vardı. konuşmasını geç yürümesi bile bir kadını andırıyor. ilk haftalar bir gözü açık uyudum ''bana mı bakıyor'' ''bir şey mi düşünüyor'' diye kafamda deli sorular. zamanın biraz ilerlemesiyle odadaki diğer iki elemanla çok sıkı arkadaş olduk. durumu birbirimize açtık. herkes aynı düşünüyor. içlerinden 'süper zeka' olan kardeşimizin aklına bir fikir geldi. bence berktuğ'u korkutalım gerçekten gey mi yoksa numaram mı yapıyor anlarız dedi.(bak bak kafalara bak pırıl pırıl maşallah zeka akıyor) tamam dedik nasıl yapacağız. bana bırakın dedi.
oda karanlık berktuğ yemeğe gitmiş, süper zeki arkadaşım karanlıkta kapının arkasında bekliyor. elinde bir deodorant diğer elinde çakmak. berktuğ odaya giriyor. süper zeki elaman berktuğ'a doğru mini bir alev yaklaştırıyor. berktuğ çığlık atıyor. o çığlıktan sonra bizim küçük beynimizde taşlar ufaktan oturuyor. kısaca anlatmak gerekirse bir erkeğin atamayacağı derecede tiz bir çığlık.
beynimiz daha gelişimini tamamlayamadığı için çocuğa baskı yapmaya devam ediyoruz. bu seferde konu banyoda (ortak) bırakılan tüy dökücü kremler vs. bizden uzak tut görmeyelim muhabbeti yapıyoruz. tamam diyor berktuğ dolabına koyuyor.
her gün odaya bir yurt dolusu adam toplayıp sabahlara kadar kağıt oynayıp hiç konuya ilgisi olmayan berktuğ'un varlığına saygı göstermiyoruz.
aynı yemek masasına oturmayı tercih etmiyoruz. (kendimden nefret ettim şuan) denk gelirse çok ses etmiyoruz.
bizim süper zeki arkadaş ile büyük bir kavga ediyorlar. konuda berktuğ'un sabah banyoda çok vakit geçirmesi. küfürler havada uçuşuyor. en son benim arkadaş. ''sana küfür etmiyorum gerçek neyse onu söylüyorum'' diyor. ben hiç karışmıyorum olaya ama yıllardır arkadaşımın ettiği son sözü aklımdan çıkaramıyorum. berktuğ çok mutsuz tabi ki.
o selam vermedikçe vermiyoruz. konuşmadıkça konuşmuyoruz. (lan sana ne *mk sana ne sana ne! gider istediğini yapar sana giren çıkan ne ? ben onu anlamıyorum. 10 metrekarede odada 4 kişi yaşıyorsun zaten sen kimsin de kime tavır yapıyorsun. hayır niye niye ? gerçekten geçmişime gitsem ilk yapacağım iş kendimi tokatlamak)
böyle onlarca olay sayabilirim. halbuki iyi bir insandı lan. akşam meyve soyardı bize çocuk, karşılık beklemezdi. ben kız arkadaşımla buluşacağım zaman ''nefret o gömlek sana hiç olmamış beyaz olan daha iyi onu giy'' gibi ürpertici yorumları olsa da niyeti iyiydi. zaten erkek arkadaşı vardı. ben kısa sürede yurttan apar topar ayrıldığım için kendisiyle vedalaşamadım. keşke o vedayı yapsaydım. yıllardır unutamıyorum.
berktuğ senden özür dilerim. senin kiminle ne yaptığın beni ilgilendirmez. istersen git ağaçla seviş saygı duyarım. o zaman çomarmışım bunu şimdi dönüp bakınca anlıyorum. günah çıkarmak için yazmıyorum bu yazıyı gerçekten pişman olduğum için yazıyorum. elimden gelen tek şey senden özür dilemek. her tavrım için, her ön yargım için, her sözüm için, her sana haksızlık ettiğim an için özür dilerim.
üniversitenin ilk yılında 6 ay yurtta kalmıştım. 4 kişi kaldığımız odada bir adet gey vardı. ismi berktuğ (gerçek ismi bir peygamer, birde halife isminden oluşuyor. berktuğ kendine taktığı bir isimdi o yüzden bu ismi kullanacağım). kendisi o zamanlar benim gibi ekşi sözlük yazarıydı. benim gibi buraya geldiyse veya gelecekse bu başlığa gireceğini biliyorum. kendisine özür niyetiyle bunları anlatıyorum. umarım bir gün okursun.
küçük bir şehirden hafif çomar versiyonum ile metropole giriş yaptım ve üniversitenin ilk yılında kendimi yurtta buldum. yurt odasına son giren ben olmuştum. ilk üç kişi bir hafta önceden gelmiş. girdiğim ilk saat arkadaşlardan biri ''iyi bari sen normal birine benziyorsun'' dedi. o zaman anlamamıştım ne olduğunu. daha sonra durumun farkına vardım.
berktuğ'nun gey olduğunu bir hafta içinde anladım. zaten saklamıyordu. çok açık feminen davranışları vardı. konuşmasını geç yürümesi bile bir kadını andırıyor. ilk haftalar bir gözü açık uyudum ''bana mı bakıyor'' ''bir şey mi düşünüyor'' diye kafamda deli sorular. zamanın biraz ilerlemesiyle odadaki diğer iki elemanla çok sıkı arkadaş olduk. durumu birbirimize açtık. herkes aynı düşünüyor. içlerinden 'süper zeka' olan kardeşimizin aklına bir fikir geldi. bence berktuğ'u korkutalım gerçekten gey mi yoksa numaram mı yapıyor anlarız dedi.(bak bak kafalara bak pırıl pırıl maşallah zeka akıyor) tamam dedik nasıl yapacağız. bana bırakın dedi.
oda karanlık berktuğ yemeğe gitmiş, süper zeki arkadaşım karanlıkta kapının arkasında bekliyor. elinde bir deodorant diğer elinde çakmak. berktuğ odaya giriyor. süper zeki elaman berktuğ'a doğru mini bir alev yaklaştırıyor. berktuğ çığlık atıyor. o çığlıktan sonra bizim küçük beynimizde taşlar ufaktan oturuyor. kısaca anlatmak gerekirse bir erkeğin atamayacağı derecede tiz bir çığlık.
beynimiz daha gelişimini tamamlayamadığı için çocuğa baskı yapmaya devam ediyoruz. bu seferde konu banyoda (ortak) bırakılan tüy dökücü kremler vs. bizden uzak tut görmeyelim muhabbeti yapıyoruz. tamam diyor berktuğ dolabına koyuyor.
her gün odaya bir yurt dolusu adam toplayıp sabahlara kadar kağıt oynayıp hiç konuya ilgisi olmayan berktuğ'un varlığına saygı göstermiyoruz.
aynı yemek masasına oturmayı tercih etmiyoruz. (kendimden nefret ettim şuan) denk gelirse çok ses etmiyoruz.
bizim süper zeki arkadaş ile büyük bir kavga ediyorlar. konuda berktuğ'un sabah banyoda çok vakit geçirmesi. küfürler havada uçuşuyor. en son benim arkadaş. ''sana küfür etmiyorum gerçek neyse onu söylüyorum'' diyor. ben hiç karışmıyorum olaya ama yıllardır arkadaşımın ettiği son sözü aklımdan çıkaramıyorum. berktuğ çok mutsuz tabi ki.
o selam vermedikçe vermiyoruz. konuşmadıkça konuşmuyoruz. (lan sana ne *mk sana ne sana ne! gider istediğini yapar sana giren çıkan ne ? ben onu anlamıyorum. 10 metrekarede odada 4 kişi yaşıyorsun zaten sen kimsin de kime tavır yapıyorsun. hayır niye niye ? gerçekten geçmişime gitsem ilk yapacağım iş kendimi tokatlamak)
böyle onlarca olay sayabilirim. halbuki iyi bir insandı lan. akşam meyve soyardı bize çocuk, karşılık beklemezdi. ben kız arkadaşımla buluşacağım zaman ''nefret o gömlek sana hiç olmamış beyaz olan daha iyi onu giy'' gibi ürpertici yorumları olsa da niyeti iyiydi. zaten erkek arkadaşı vardı. ben kısa sürede yurttan apar topar ayrıldığım için kendisiyle vedalaşamadım. keşke o vedayı yapsaydım. yıllardır unutamıyorum.
berktuğ senden özür dilerim. senin kiminle ne yaptığın beni ilgilendirmez. istersen git ağaçla seviş saygı duyarım. o zaman çomarmışım bunu şimdi dönüp bakınca anlıyorum. günah çıkarmak için yazmıyorum bu yazıyı gerçekten pişman olduğum için yazıyorum. elimden gelen tek şey senden özür dilemek. her tavrım için, her ön yargım için, her sözüm için, her sana haksızlık ettiğim an için özür dilerim.
devamını gör...
musicbuddy
devamını gör...
kitap kulübü hikaye tamamlama yarışması
ilk defa sözlük bünyesinde yapılan bir yarışmada birinci oldum. gözyaşım pıt. bir sonraki yarışmaya da katılmayı düşünüyorum. *
devamını gör...



