günaydın sözlük
günaydın sözlük.
benim keyfim yerinde
sizler nasılsınız
hava mis gibi ankara'da.
tam beş altı kere ekmek almalık bir hava
çıkacam mecbur.
çok sevdiğim bir yazarım
bana, beni ve profilimi aklına getiren bir şarkı attı.
dinledim aynı ben, aynı profilim.
onu paylaşmak istiyorum.
keyifli bir gün dilerim sizlere de.
benim keyfim yerinde
sizler nasılsınız
hava mis gibi ankara'da.
tam beş altı kere ekmek almalık bir hava
çıkacam mecbur.
çok sevdiğim bir yazarım
bana, beni ve profilimi aklına getiren bir şarkı attı.
dinledim aynı ben, aynı profilim.
onu paylaşmak istiyorum.
keyifli bir gün dilerim sizlere de.
devamını gör...
türk halkının yüzde 60'ı aptaldır
arttırıyorum yüzde 87.22 'si aptaldır. *
devamını gör...
fakatmuzeyyen
...bu derin bir tutku. *
devamını gör...
jüstinyen salgını
m.s. 541'de i. justinianus batı ve doğu roma'yı birleştirmenin eşiğindeydi.
orta afrika'da ortaya çıkan veba salgını önce kuzey afrika'ya, oradan da konstantinopolis'e, yani istanbul'a geldi ve kısa zamanda bütün istanbul'a yayıldı. 10 bin kişiye kadar insanın öldüğü günler yaşandı. salgın o kadar büyüdi ki cesetler bile gömülmüyordu artık. istanbul'u çürüyen et kokusu sarmıştı.
hastalık justinianus'a da bulaştı. ölmediyse de aylarca hastalıkla mücadele etti. 500 bin kişilik konstantinopolis nüfusunun 100 bini bu olayda hayatını kaybetti. böylece i. justinianus'un italya'yı fethedip roma'yı birleştirme hayalleri de suya düştü.
salgın m.s. 524'te istanbul'u terk etmiş olsa da uzun süreler imparatorluğun sınırları içinde kaldı ve salgının dünya çapında tamamen sona ermesi için tam iki yüzyıl geçmesi gerekti. toplamda 30 ile 50 milyon yıl arası insanın hayatını kaybettiği tahmin edilmekte.
orta afrika'da ortaya çıkan veba salgını önce kuzey afrika'ya, oradan da konstantinopolis'e, yani istanbul'a geldi ve kısa zamanda bütün istanbul'a yayıldı. 10 bin kişiye kadar insanın öldüğü günler yaşandı. salgın o kadar büyüdi ki cesetler bile gömülmüyordu artık. istanbul'u çürüyen et kokusu sarmıştı.
hastalık justinianus'a da bulaştı. ölmediyse de aylarca hastalıkla mücadele etti. 500 bin kişilik konstantinopolis nüfusunun 100 bini bu olayda hayatını kaybetti. böylece i. justinianus'un italya'yı fethedip roma'yı birleştirme hayalleri de suya düştü.
salgın m.s. 524'te istanbul'u terk etmiş olsa da uzun süreler imparatorluğun sınırları içinde kaldı ve salgının dünya çapında tamamen sona ermesi için tam iki yüzyıl geçmesi gerekti. toplamda 30 ile 50 milyon yıl arası insanın hayatını kaybettiği tahmin edilmekte.
devamını gör...
okullar mayıs sonuna doğru açılabilir
artık olabilecek herseye hayırlısı be modundayım.
hayırlısı be.
hayırlısı be.
devamını gör...
ahkam kesmek
bir işin kendine has düşünce ve tutuma göre yürütülmesini istemek.
devamını gör...
iade-i ziyaret
osmanlı türkçesinde karşı ziyaret. ziyarete gelmiş olan kimsenin ziyaretine gitmek.
devamını gör...
din
en kârlı ticaret sektörüdür. özellikle cehalet ile kombine edildiğinde krallar gibi yaşatır.
devamını gör...
sözlüğün kalitesinin çok düşmesi
farklı sesler, farklı renkler, farklı kültürler,
hayatın belki de bir taraftan tatlısı, diğer taraftan tuzu biberi olan durum.
bireysel istekler, tercihler herkesin içinde azıcık da olsa varolan bencilliğin bir ürünü olarak, zaman zaman öne çıkabilmekte.
hepimiz yaptık, hala da yapabiliyoruz bu bencilce yaklaşımı.
yönetimin bu bağlamda elinden geldiğince iyiniyetli olduğunu düşünüyorum, zira istekler karşısında ellerinden geldiğince çözüm odaklı bir tavır sergilemekteler.
yani hiçbir yönetimin, bir yola girip, başına bela olacak meselelerin peşinden gittiğine veya gideceğine inanamıyorum.
durduk yere bu arkadaşlar neden böyle bir oluşumu hayata geçirip, bir de bir çok insanı karşılarına alsınlar.
haa, hata, eksik, yanlış her yerde herkeste olur, mesele hatada direnmemek, bundan dönmektir.
sürekli eleştirilen yönetim,
kimin, hangi cinsin, hangi yaş, eğitim grubunun, hangi dine mebsubun, hangi dili konuşanın, x , y, z , hangi kuşağın isteklerine cevap versin?
peki hal böyleyken, sözüm ona yazar ! olarak; kendimizi eleştirdik, sorguladık mı hiç? sanmıyorum, varsa da çok azdır bunu yapan.
ya adamlar, özellikle ben gibi sürekli eften püften başlıklardan yakınanlar için, bilgi kategorisi açtılar,
bizim bilgi kategorisi adeta tıbbi terimler ansiklopedisine döndü.
kim yaptı bunu, sen, ben, o.
3-5 puan fazla alacağım diye, tdk sözlüğünü kucağına kapan, ilim bilim tanımı girme yarışına girdi.
açık söylüyorum, bilim başlığını ilk başladığında bir kaç kez tıkladım, onun dışında girmedim, girmiyorum, böyle giderse girmeyi de düşünmüyorum. çünkü olay amacının dışına çıktı, birileri bilerek veya bilmeyerek bunu başardı. alsın tepe tepe kullansınlar bilgi başlığını şimdi. bunlara, bir kaç kez dikkat çekme anlamında imalı birşeyler de yazdım ama hiiiç oralı olan yok.
tam gaz devam..
şimdi soruyorum, ne yapsın yönetim buna , nasıl bir yol izlesin ?
haa, teşvik edici ekstra puan olmayabilirdi mesela, hatta hala bile kaldırılabilir o ekstra puan. bunu yapar en fazla , bu sefer de , iyice ayağa düşen yaklaşımlar, başlıklar kuşatıyor ortalığı.
ya bakın, kısaca biz buyuz ...
burasını rezil de vezir de edecek bizleriz.
o sebeple, sürekli eleştirmek, birilerini karalamak yerine, iyi, doğru, güzeli yapmaktan geri kalmayalım, bunda ısrarcı olalım, zaman içinde beğenmediğimiz o kötülerin de ya bize uyacağını, ya da buradan gideceğini düşünüyorum...
hayatın belki de bir taraftan tatlısı, diğer taraftan tuzu biberi olan durum.
bireysel istekler, tercihler herkesin içinde azıcık da olsa varolan bencilliğin bir ürünü olarak, zaman zaman öne çıkabilmekte.
hepimiz yaptık, hala da yapabiliyoruz bu bencilce yaklaşımı.
yönetimin bu bağlamda elinden geldiğince iyiniyetli olduğunu düşünüyorum, zira istekler karşısında ellerinden geldiğince çözüm odaklı bir tavır sergilemekteler.
yani hiçbir yönetimin, bir yola girip, başına bela olacak meselelerin peşinden gittiğine veya gideceğine inanamıyorum.
durduk yere bu arkadaşlar neden böyle bir oluşumu hayata geçirip, bir de bir çok insanı karşılarına alsınlar.
haa, hata, eksik, yanlış her yerde herkeste olur, mesele hatada direnmemek, bundan dönmektir.
sürekli eleştirilen yönetim,
kimin, hangi cinsin, hangi yaş, eğitim grubunun, hangi dine mebsubun, hangi dili konuşanın, x , y, z , hangi kuşağın isteklerine cevap versin?
peki hal böyleyken, sözüm ona yazar ! olarak; kendimizi eleştirdik, sorguladık mı hiç? sanmıyorum, varsa da çok azdır bunu yapan.
ya adamlar, özellikle ben gibi sürekli eften püften başlıklardan yakınanlar için, bilgi kategorisi açtılar,
bizim bilgi kategorisi adeta tıbbi terimler ansiklopedisine döndü.
kim yaptı bunu, sen, ben, o.
3-5 puan fazla alacağım diye, tdk sözlüğünü kucağına kapan, ilim bilim tanımı girme yarışına girdi.
açık söylüyorum, bilim başlığını ilk başladığında bir kaç kez tıkladım, onun dışında girmedim, girmiyorum, böyle giderse girmeyi de düşünmüyorum. çünkü olay amacının dışına çıktı, birileri bilerek veya bilmeyerek bunu başardı. alsın tepe tepe kullansınlar bilgi başlığını şimdi. bunlara, bir kaç kez dikkat çekme anlamında imalı birşeyler de yazdım ama hiiiç oralı olan yok.
tam gaz devam..
şimdi soruyorum, ne yapsın yönetim buna , nasıl bir yol izlesin ?
haa, teşvik edici ekstra puan olmayabilirdi mesela, hatta hala bile kaldırılabilir o ekstra puan. bunu yapar en fazla , bu sefer de , iyice ayağa düşen yaklaşımlar, başlıklar kuşatıyor ortalığı.
ya bakın, kısaca biz buyuz ...
burasını rezil de vezir de edecek bizleriz.
o sebeple, sürekli eleştirmek, birilerini karalamak yerine, iyi, doğru, güzeli yapmaktan geri kalmayalım, bunda ısrarcı olalım, zaman içinde beğenmediğimiz o kötülerin de ya bize uyacağını, ya da buradan gideceğini düşünüyorum...
devamını gör...
insana umudunu kaybettiren şeyler
herkes çevresindeki insanlardan bahsetmiş ama esas kötü olan insanın kendisinden umudunu kesecek noktaya gelmesidir.
bazen gerçekten bu noktaya geldiğim oluyor. sonra unutup veya üstünü kapatıp devam ediyorum "bir şekilde" ama...
eninde sonunda bir tarafımda patlayacakmış gibi geliyor hep.
tanım: kişinin bakış açısına bağlı olarak hayatı zehir edebilen ve hatta bitirebilen şeylerdir.
bazen gerçekten bu noktaya geldiğim oluyor. sonra unutup veya üstünü kapatıp devam ediyorum "bir şekilde" ama...
eninde sonunda bir tarafımda patlayacakmış gibi geliyor hep.
tanım: kişinin bakış açısına bağlı olarak hayatı zehir edebilen ve hatta bitirebilen şeylerdir.
devamını gör...
mirasyedi
tanzimatla beraber hayatımıza ve edebiyatımıza girmiş bir tip; kalan son parasıyla aç kalacağını bilse bile frak alabilen, sadece daha gelişmiş ve ileride gözükebilmek için tiyatro izleyicisi olan, genelde yarım yamalak fransızcası olan kişilerdir.
edebiyatımızdaki ilk örneği felatun bey ile rakım efendi'deki felatun bey'dir.
edebiyatımızdaki ilk örneği felatun bey ile rakım efendi'deki felatun bey'dir.
devamını gör...
sessizlik
konuşmak bir deneyim biçimidir. ama ille de sessizliğin yerini tutması gerekmez...
sessizlik sözlerin yokluğu demek değildir. doldurulması gereken bir boşluk değildir...
ozanlar, sessizliğin seslerine kulak verirler.
gündüz vassaf-cehenneme övgü
sessizlik sözlerin yokluğu demek değildir. doldurulması gereken bir boşluk değildir...
ozanlar, sessizliğin seslerine kulak verirler.
gündüz vassaf-cehenneme övgü
devamını gör...
normal sözlük'te 800 tanım girmek
(bkz: kırk fırın ekmek yemek).
devamını gör...
zenginlerin bilmediği zevkler
kaybedecek çok fazla şeyin olmadan yaşamak.
devamını gör...
normal sözlük’te tanıdık birilerine rastlamak
ay hayır cidden hayır bunu kaldıramam midem bulanır bi kere.
devamını gör...
bilinmeyen bir kadının mektubu
stefan zweig ile tanıştığım ilk kitap: bilinmeyen bir kadının mektubu (kitap).
kutsal olan aşkın insanın kısacık yaşamı içerisinde ne denli keskin ve paha biçilemez derecede acı verici olduğunu haykırır. kişinin kendine duyduğu saygı ve onuru aşkın yanında değersizdir belki. insan o kadar eğilir ki ayağa kalkamaz eğildiği kişi karşısında.
aşk için yaşamış, aşk için doğmuş bir kimseden bahsediyoruz. (kendi tarifiyle diyebilirim sanırım...) karşılıksız verilen, kutsallık atfedilebilen o pürüzsüz doğaya sahip -her şartta ve her zamanda varlığı korunacak olan- sevgisi insanın kabusunun da yegane kaynağıdır. ne denli mutsuzsan aşkın o kadar büyüktür belki. fakat kısacık insan yaşamı içerisinde süklüm püklüm gezinmek, gark olmak ne kadar doğrudur? muhtemelen insan -kısacık ömründe- bu soruyu illaki kendine sormuştur. şöyle der: "aşk için ölmeli mi? aşk için yaşanmalı mı? aşk nedir öyleyse! uğruna ölemeyeceksem, uğruna yaşayamayacaksam ve onun anısı uğruna sürünemeyeceksem niçin vardır o tarifsiz sevgi!"
bu düşünceler peşimi kovalamıştı bu kitabı okuduğum zaman. * en azından bunu anımsayabiliyorum. halen de bu düşüncelerden kurtulduğumu söylemek güç. bu kesin surette bir aşk problemidir gözümde.
insan bencil mi olmalı bizim tanınmış roman yazarı r. gibi? r. bencil miydi ki? şüphesiz epey de bencil olduğu söylenebilir. öbür taraftan herkes yaşamını bir şekilde "gerçekleştiriyor". bu da şu demek: kim nasıl mutluysa -bırakın- öyle yaşasın. seksen yaşındaki bir kadın çapkınlık yaparken mutluluk duyuyorsa, bırakın onu. o zaten mutlu. ya da en azından öyle sanıyor. ki gerçek olan önemli değildir biz insanlar için. önemli olan inanmaktır. gerçek aldatıcı, inanmak sahte olabilir. lakin inanç, gerçekten her zaman daha güçlüdür. bu bakımdan kitabımızın protagonisti her bakımdan kendince haklıydı. kendisine bir noktada yazık etmemişti. elbette kendisine inandığı aşk uğruna ruhsal ve bedensel acı çektirmesi pek de anlaşılır görünmüyor olabilir. yine de aşk bu. bütün büyüsü de bu kelimede yatıyor. halen anlayamadığımız bir konu. halen karanlıktayız belki.
kitabı beğenip beğenmememe gelirsek... pek sevdiğim söylenemez. romantizm bir noktada beni sıktı çünkü kitabın gerçekliğini zedeliyordu. rus romantizminde bunu hissetmezsiniz örneğin. fakat zweig bu gerçekçiliği tam anlamıyla sağlayamamış. yine de bir eser bu. elbette okunmasında fayda vardır ve okunmalıdır da. fakat abartılan bir kitaptır da. ülkemizde bir süredir esen zweig rüzgarından olsa gerek. *
ayrıca aşırı derecede söz tekrarı vardı ve bu beni bunalttı bazı zamanlar. sanki mektup yazarı şöyle diyordu: "çok kez söyleyeyim ki beni anlasın. anlama potansiyeline sahip birisi değil çünkü..."
diğer yandan bu tekrarlar kitabın da bir parçası. yani olmazsa olmaz da denebilir çünkü aşk duygusunu size veren bu cümlecikler, kelimecikler oluyor.
(mektup yazmayı ve okumayı seven ben, bu kitap ile mektuplara karşı biraz soğumuştur. bazı noktalarda kurguyu zedeleyici dramatikliğe rastladım ve gerçekçi olduğunu düşünemedim bir türlü. )
"çocuğum öldü, bizim çocuğumuz -şimdi dünyada, senden başka, sevebileceğim kimse kalmadı. fakat sen kimsin ki benim için? sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için? "
"çocuğumuz dün öldü -sen onu asla tanımadın. hiçbir zaman, rastlantı sonucu gerçekleşen kısacık karşılaşmalarda bile bu çiçek gibi açan, küçücük canlı, şöyle bir gelip geçerken dahi olsa senin bakışların tarafından hiçbir zaman okşanmadı."
"sen, benim için- sana nasıl söyleyebilirim? bu konuda her girişim yetersiz kalır-, evet, çünkü sen benim için her şeydin, bütün hayatımdın."
kutsal olan aşkın insanın kısacık yaşamı içerisinde ne denli keskin ve paha biçilemez derecede acı verici olduğunu haykırır. kişinin kendine duyduğu saygı ve onuru aşkın yanında değersizdir belki. insan o kadar eğilir ki ayağa kalkamaz eğildiği kişi karşısında.
aşk için yaşamış, aşk için doğmuş bir kimseden bahsediyoruz. (kendi tarifiyle diyebilirim sanırım...) karşılıksız verilen, kutsallık atfedilebilen o pürüzsüz doğaya sahip -her şartta ve her zamanda varlığı korunacak olan- sevgisi insanın kabusunun da yegane kaynağıdır. ne denli mutsuzsan aşkın o kadar büyüktür belki. fakat kısacık insan yaşamı içerisinde süklüm püklüm gezinmek, gark olmak ne kadar doğrudur? muhtemelen insan -kısacık ömründe- bu soruyu illaki kendine sormuştur. şöyle der: "aşk için ölmeli mi? aşk için yaşanmalı mı? aşk nedir öyleyse! uğruna ölemeyeceksem, uğruna yaşayamayacaksam ve onun anısı uğruna sürünemeyeceksem niçin vardır o tarifsiz sevgi!"
bu düşünceler peşimi kovalamıştı bu kitabı okuduğum zaman. * en azından bunu anımsayabiliyorum. halen de bu düşüncelerden kurtulduğumu söylemek güç. bu kesin surette bir aşk problemidir gözümde.
insan bencil mi olmalı bizim tanınmış roman yazarı r. gibi? r. bencil miydi ki? şüphesiz epey de bencil olduğu söylenebilir. öbür taraftan herkes yaşamını bir şekilde "gerçekleştiriyor". bu da şu demek: kim nasıl mutluysa -bırakın- öyle yaşasın. seksen yaşındaki bir kadın çapkınlık yaparken mutluluk duyuyorsa, bırakın onu. o zaten mutlu. ya da en azından öyle sanıyor. ki gerçek olan önemli değildir biz insanlar için. önemli olan inanmaktır. gerçek aldatıcı, inanmak sahte olabilir. lakin inanç, gerçekten her zaman daha güçlüdür. bu bakımdan kitabımızın protagonisti her bakımdan kendince haklıydı. kendisine bir noktada yazık etmemişti. elbette kendisine inandığı aşk uğruna ruhsal ve bedensel acı çektirmesi pek de anlaşılır görünmüyor olabilir. yine de aşk bu. bütün büyüsü de bu kelimede yatıyor. halen anlayamadığımız bir konu. halen karanlıktayız belki.
kitabı beğenip beğenmememe gelirsek... pek sevdiğim söylenemez. romantizm bir noktada beni sıktı çünkü kitabın gerçekliğini zedeliyordu. rus romantizminde bunu hissetmezsiniz örneğin. fakat zweig bu gerçekçiliği tam anlamıyla sağlayamamış. yine de bir eser bu. elbette okunmasında fayda vardır ve okunmalıdır da. fakat abartılan bir kitaptır da. ülkemizde bir süredir esen zweig rüzgarından olsa gerek. *
ayrıca aşırı derecede söz tekrarı vardı ve bu beni bunalttı bazı zamanlar. sanki mektup yazarı şöyle diyordu: "çok kez söyleyeyim ki beni anlasın. anlama potansiyeline sahip birisi değil çünkü..."
diğer yandan bu tekrarlar kitabın da bir parçası. yani olmazsa olmaz da denebilir çünkü aşk duygusunu size veren bu cümlecikler, kelimecikler oluyor.
(mektup yazmayı ve okumayı seven ben, bu kitap ile mektuplara karşı biraz soğumuştur. bazı noktalarda kurguyu zedeleyici dramatikliğe rastladım ve gerçekçi olduğunu düşünemedim bir türlü. )
"çocuğum öldü, bizim çocuğumuz -şimdi dünyada, senden başka, sevebileceğim kimse kalmadı. fakat sen kimsin ki benim için? sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için? "
"çocuğumuz dün öldü -sen onu asla tanımadın. hiçbir zaman, rastlantı sonucu gerçekleşen kısacık karşılaşmalarda bile bu çiçek gibi açan, küçücük canlı, şöyle bir gelip geçerken dahi olsa senin bakışların tarafından hiçbir zaman okşanmadı."
"sen, benim için- sana nasıl söyleyebilirim? bu konuda her girişim yetersiz kalır-, evet, çünkü sen benim için her şeydin, bütün hayatımdın."
devamını gör...
son zamanda artan vasat altı troll sayısı
sürekli "şöyle kadın", "şöyle erkek" tarzı troll başlıkları mumla arayacağım günler aklıma gelmezdi inanın. son bir haftadır artık siyaset, din vb. konularda da troll başlıklar açılıyor. haydi komik olsa gam yemeyeceğim amma, bırakın komikliği, espritüelliği; bu başlıklar bilakis diğer yazarları kışkırtmaktan başka hiçbir işe yaramıyor, ve de cidden hoş değil.
birkaç tane yalaka kankiniz dışında sizi kimse beğenmiyor, kimse gülmüyor, kimse bir şeylerine de takmıyor. üstüne bir de linç yiyorsunuz...
cidden, komik olmuyorsa zorlamayın dostlar. azıcık gururlu olup klavyenizin ömrünü başka alanlarda yazarak tüketin. dalga geçmek için söylemiyorum, inan sizi düşünerek böylesi daha iyi diyorum. eğer aşağıdaki beyefendi gibi olmak istemiyorsanız, sakin olup bana kulak vermelisiniz.
birkaç tane yalaka kankiniz dışında sizi kimse beğenmiyor, kimse gülmüyor, kimse bir şeylerine de takmıyor. üstüne bir de linç yiyorsunuz...
cidden, komik olmuyorsa zorlamayın dostlar. azıcık gururlu olup klavyenizin ömrünü başka alanlarda yazarak tüketin. dalga geçmek için söylemiyorum, inan sizi düşünerek böylesi daha iyi diyorum. eğer aşağıdaki beyefendi gibi olmak istemiyorsanız, sakin olup bana kulak vermelisiniz.
devamını gör...
bir kitaba başlama nedenleri
arka kapak yazısı ve kitabın ilk cümlesi.
devamını gör...

