geceye bir şarkı bırak
sevda kuşun kanadında open.spotify.com/track/5jIU...
devamını gör...
ikinci el araba piyasası
çıldırmış ve çıldırmaya devam eden piyasa.
2019 ekim ayında yurtdışına taşınmadan evvel sahip olduğumuz iki arabayı 75.000 ve 86.000 tl den ekim ayında sattım. o dönemde bu paralarla dolar aldım. kur 5.70 civarıydı. 28.000 dolar ediyordu.
aynı arabaları şu an satacak olsam 1 yıl yaşlanmış ve kilometreleri 10.000 artmış şekilde elimi öpene 125.000 ve 140.000 liraya satabilirdim. yaklaşık 35.000 dolar eder.
yaşanan artış kesinlikle döviz kuru etkisinden öte bir boyutta. ötv de bir miktar artmış olabilir fakat yine de bu fiyatlar bu derece yüksek olmamalı. bunun altında yatan en büyük sebep arz düşerken talebin artmasıdır. talebi arttıran ise iki ana unsur var:
1- covid dolayısı ile toplu taşımadan kaçınmak için iyi kötü herkes ayağını yerden kesecek bir araba almak istiyor oluşu.
2- elinde parası olanın türk lirasında tuttuğu sürece negatif reel faiz dolayısıyla faize bile parasını pul olması, zarar etmesi. araç piyasası da yükselişte olduğu için millet arabayı yatırım aracı olarak görmeye başladı
bu piyasayı devlet düzeltemez, bunu ancak talebi düşürerek vatandaş düzeltebilir. zorunlu değilse bu fiyatlara almayın aldırmayın.
2019 ekim ayında yurtdışına taşınmadan evvel sahip olduğumuz iki arabayı 75.000 ve 86.000 tl den ekim ayında sattım. o dönemde bu paralarla dolar aldım. kur 5.70 civarıydı. 28.000 dolar ediyordu.
aynı arabaları şu an satacak olsam 1 yıl yaşlanmış ve kilometreleri 10.000 artmış şekilde elimi öpene 125.000 ve 140.000 liraya satabilirdim. yaklaşık 35.000 dolar eder.
yaşanan artış kesinlikle döviz kuru etkisinden öte bir boyutta. ötv de bir miktar artmış olabilir fakat yine de bu fiyatlar bu derece yüksek olmamalı. bunun altında yatan en büyük sebep arz düşerken talebin artmasıdır. talebi arttıran ise iki ana unsur var:
1- covid dolayısı ile toplu taşımadan kaçınmak için iyi kötü herkes ayağını yerden kesecek bir araba almak istiyor oluşu.
2- elinde parası olanın türk lirasında tuttuğu sürece negatif reel faiz dolayısıyla faize bile parasını pul olması, zarar etmesi. araç piyasası da yükselişte olduğu için millet arabayı yatırım aracı olarak görmeye başladı
bu piyasayı devlet düzeltemez, bunu ancak talebi düşürerek vatandaş düzeltebilir. zorunlu değilse bu fiyatlara almayın aldırmayın.
devamını gör...
fotoğrafçılık
bir sene öncesine kadar amatör olarak yapmaya çalıştığım bir hobiydi.
telefonumun kamerasının bozulmasıyla birlikte maalesef ara vermek zorunda kaldım.
telefonumun kamerasının bozulmasıyla birlikte maalesef ara vermek zorunda kaldım.
devamını gör...
20'lik diş
kendi özerkliğini ilan etmeye kararlı bir grup emekçi. küçük ağız ve çene yapısına da sahip olsan illa ki kıyıdan köşeden çıkar gelirler. ağrısından hiç bahsetmiyorum çünkü burada bir emek var. aman yamuk da çıktık falan diye düşünmezler. önemli olan sonuçtur, başarıya ulaşmaktır. tabi kuytu köşelerde kalıp düzenli fırçalanamadığında ömürlerini erken tamamlamaktadırlar çoğunlukla.
devamını gör...
durduk yere insanı mutlu eden şeyler
bir samimi gülüş.
devamını gör...
thedansözkiller
espirili mahlası -ki böyle mahlaslara bayılırım- güzel mi güzel tanımlarıyla sözlükte her daim var olsun.keyifli yazmalar tatlı yazarcım.
devamını gör...
şebnem ferah
sesi gibi kişiliği de çok güçlü olan nadir insanlardan şarkıları hep yaşıyacak
devamını gör...
kuzey yemin ederim bilmiyordum (yazar)
efenim kendisi benim dilekbuddy'mdir. çok güzel yazıları vardır ve takiiiiiiip edilmesi gereken değerli bir yazardır. duyuruluur.*
devamını gör...
antidepresan etkisi gösteren şeyler
mümkünse yeşil ormanlık su kenarı bir yerde uzun süre kalıp düşünmek.
devamını gör...
hayvan çiftliği
george orwell'ın 1945'te yazdığı siyasal alegorik romanı. roman sovyet rusya'da sosyalizm adı altında dayatılan stalinizmin bir eleştirisidir.
hayvanlar artık emeklerini sömüren mr. jones (kapitalizmi ve/ve ya ekim devrimi'nde indirilen çar 2. nicholas'ı temsil eder) a karşı domuzlar liderliğinde isyan ederler (ekim/ bolşevik devrimi). yönetime daha zeki oldukları için domuzlar geçer (komunist parti liderlerini temsil eder). napoleon (stalin) ve snowball (trotsky)adındaki iki domuz yönetimin başındadır. tüm hayvanların eşit olacağı ve sadece kendileri için çalışacakları söylense de zamanla konulan kurallar tek tek manipülasyonlarla çiğnenmeye başlar. domuzlar insanlar gibi giyinmeye, insanlarla iş ortaklıkları yapmaya başlarlar. napoleon ve snowball arasında yel değirmeni inşaası (stalin ve trotsky'nin endüstriyelleşme hakkındaki zıt görüşleri) üzerine çıkan anlaşmazlıktan sonra napoleon köpeklerini (cheka, gizli sovyet polisi) snowball'un üzerine salarak onu çiftlikten yollar. fakat çiftlikte yaşanan her olumsuzlukta buna sebep olanın snowball olduğu şeklinde dedikodular düzenli olarak squealer (pravda, yandaş sovyet gazetesi) tarafından yayılır. hayvanlar defalarca kez yel değirmeni inşaa etmek zorunda bırakılır, domuzlar zenginleştikçe diğerleri daha da fakirler, iyice zorlanmaya başlarlar. çok çalışmaya kendini adamış at boxer (işçi sınıfı) bu uğurda canından olur. bu arada domuzlar artık insanlar gibi giyinmeye davranmaya başlamış, evde yaşamak yasak olduğu halde evde yaşamaya başlamışlar, insanlar gibi giyinmek yasak olduğu halde insanlar gibi giyinmeye başlamışlar ve hatta arka ayakları üzerinde insanlar gibi yürümeye başlamışlardır ki bu stalin yönetiminin kapitalizmden hiçbir farkı olmadığını göstermektedir. kurallarını yazdıkları duvardaki en temel kural "bütün hayvanlar eşittir" maddesi bile "bütün hayvanlar eşittir, bazıları daha eşit" şeklinde değiştirilmiştir. napoleon'un mr. pilkington (britanya) ve mr. frederick (hitler) ile yaptığı iş görüşmeleri de anlamlıdır. keresteleri mr. pilkington'a satacakken son anda sürpriz şekilde mr. frederick'e satması sovyet rusya ve almanya arasındaki saldırmazlık paktını, mr frederick'in sahte para ödemesi de hitler'in bu pakta uymayarak sovyet rusya'ya saldırmasını temsil eder. romanın sonunda artık o ana kadar manipüle edilip kendi zihinlerini sorgulayan hayvanlar domuzlar ve insanlar arasında hiçbir fark olmadığını kesin olarak anlarlar.
hayvanlar artık emeklerini sömüren mr. jones (kapitalizmi ve/ve ya ekim devrimi'nde indirilen çar 2. nicholas'ı temsil eder) a karşı domuzlar liderliğinde isyan ederler (ekim/ bolşevik devrimi). yönetime daha zeki oldukları için domuzlar geçer (komunist parti liderlerini temsil eder). napoleon (stalin) ve snowball (trotsky)adındaki iki domuz yönetimin başındadır. tüm hayvanların eşit olacağı ve sadece kendileri için çalışacakları söylense de zamanla konulan kurallar tek tek manipülasyonlarla çiğnenmeye başlar. domuzlar insanlar gibi giyinmeye, insanlarla iş ortaklıkları yapmaya başlarlar. napoleon ve snowball arasında yel değirmeni inşaası (stalin ve trotsky'nin endüstriyelleşme hakkındaki zıt görüşleri) üzerine çıkan anlaşmazlıktan sonra napoleon köpeklerini (cheka, gizli sovyet polisi) snowball'un üzerine salarak onu çiftlikten yollar. fakat çiftlikte yaşanan her olumsuzlukta buna sebep olanın snowball olduğu şeklinde dedikodular düzenli olarak squealer (pravda, yandaş sovyet gazetesi) tarafından yayılır. hayvanlar defalarca kez yel değirmeni inşaa etmek zorunda bırakılır, domuzlar zenginleştikçe diğerleri daha da fakirler, iyice zorlanmaya başlarlar. çok çalışmaya kendini adamış at boxer (işçi sınıfı) bu uğurda canından olur. bu arada domuzlar artık insanlar gibi giyinmeye davranmaya başlamış, evde yaşamak yasak olduğu halde evde yaşamaya başlamışlar, insanlar gibi giyinmek yasak olduğu halde insanlar gibi giyinmeye başlamışlar ve hatta arka ayakları üzerinde insanlar gibi yürümeye başlamışlardır ki bu stalin yönetiminin kapitalizmden hiçbir farkı olmadığını göstermektedir. kurallarını yazdıkları duvardaki en temel kural "bütün hayvanlar eşittir" maddesi bile "bütün hayvanlar eşittir, bazıları daha eşit" şeklinde değiştirilmiştir. napoleon'un mr. pilkington (britanya) ve mr. frederick (hitler) ile yaptığı iş görüşmeleri de anlamlıdır. keresteleri mr. pilkington'a satacakken son anda sürpriz şekilde mr. frederick'e satması sovyet rusya ve almanya arasındaki saldırmazlık paktını, mr frederick'in sahte para ödemesi de hitler'in bu pakta uymayarak sovyet rusya'ya saldırmasını temsil eder. romanın sonunda artık o ana kadar manipüle edilip kendi zihinlerini sorgulayan hayvanlar domuzlar ve insanlar arasında hiçbir fark olmadığını kesin olarak anlarlar.
devamını gör...
lisede yaşanmış en garip olay
mezun olabildim. ihtimal vermiyordum hadi 2. 3. sınıf fena değildim ama birinci sınıf çok canımı sıkmıştı.
devamını gör...
kız çocuk vs erkek çocuk
hic cocuk.
devamını gör...
gıybet
serdar ortaç baş yapıtlarından bir tanesi olan şarkı. çekemiyollaaağ bissiii kıskanıyolllaağ bissi
devamını gör...
siya siyabend
can evimden vuran grup.
devamını gör...
8 mart dünya emekçi kadınlar günü rozeti
malum sözlük konuşur,kafa sözlük yapar!
hayırlı olsun efendim.
hayırlı olsun efendim.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin'i görecek miyiz sorunsalı
uslu bir yazar olursanız gerçekleşeceğini düşündüğüm durumdur. (bkz: merak etmeyin yoldaş sizi bulur)
devamını gör...
hayatının aşkını normal sözlük'te bulmak
-nasip de varsa
+ee?
-bu gada.
önce hayatımı bulabilirsem, olabilitesi neden olmasın olan durumdur.
+ee?
-bu gada.
önce hayatımı bulabilirsem, olabilitesi neden olmasın olan durumdur.
devamını gör...
van'da 70 köpeğin işkenceyle öldürülmesi
hayvanları koruma kanunu'nun, hayvanları koruyamadıkları bariz bir şekilde ortada. bu olan olaydan bağımsız olarak söylüyorum, bu olanlarda devletinde payı çok büyük. bu 70 köpeği işkence ile öldüren zaten insan falan değil, biyolojik atık falan diyeceğim ama o bile değil yani, siz doldurun altını.
devletin bu olaylarda payı ve hatası azımsanmayacak kadar çok. peki neden? hayvanları gerçekten koruyan bir yasa çıkarmıyorlar, neden çıkarmıyorlar anlamak çok güç, bir kediye işkence eden, ya da bir köpeği öldüren vesaire, alacağı cezayı zaten önceden biliyor. spor salonunun kameralarının kaydettiği olayda, hamile bir kediyi darp eden kadın kılıklı insan artığının savunmasını hatırlayın, "insana vurmadım sonuçta, bir kediye vurdum" diye hırlamıştı o insan artığı. maalesef insanımızın gözünde hayvanların bir değeri ne yazık ki yok, sorsan bir çoğu müslümanım falan der, inandıkları din ile de bir alakaları yok iki yüzlüler.
peki burada devletin üzerine düşen nedir? ilk başta şuan hizmet veren barınaklardan çok daha büyük barınaklar inşa etmek. eğitimli personeli oralarda görevlendirmek. ardından sokaktaki tüm köpekleri toplamaları şart, lütfen hayvanseverlik adı altında köpektaparlık yapıp saldırmayın, bizim insanımızda sokak hayvanlarına karşı en ufak bir saygı sevgi falan yok, sonra bu tip olaylar oluyor ve yine üzülen bizler oluyoruz. devletin bu sahipsiz hayvanları toplamasıyla görevi son bulmuyor, hayvanları koruyan ve eziyet edildiğinde ya da öldürüldüklerinde failin ağır hapis cezası alması şart. ayrıca artık bir hayvan sahiplenmek bu kadar kolay olmamalı, abd'de olduğu gibi o sahiplendiği hayvan sahiplenen kişiye zimmetlenmeli. ve eğer sahiplendiği hayvana karşı, sorumsuzca davranışları tespit edilirse ağır bir ceza ve bir daha hayvan sahiplenememe gibi yaptırımlarla cezalandırılmalı.
tabii bunlar hep hayal, bunlar tam demokratik ülkelerde olur.
devletin bu olaylarda payı ve hatası azımsanmayacak kadar çok. peki neden? hayvanları gerçekten koruyan bir yasa çıkarmıyorlar, neden çıkarmıyorlar anlamak çok güç, bir kediye işkence eden, ya da bir köpeği öldüren vesaire, alacağı cezayı zaten önceden biliyor. spor salonunun kameralarının kaydettiği olayda, hamile bir kediyi darp eden kadın kılıklı insan artığının savunmasını hatırlayın, "insana vurmadım sonuçta, bir kediye vurdum" diye hırlamıştı o insan artığı. maalesef insanımızın gözünde hayvanların bir değeri ne yazık ki yok, sorsan bir çoğu müslümanım falan der, inandıkları din ile de bir alakaları yok iki yüzlüler.
peki burada devletin üzerine düşen nedir? ilk başta şuan hizmet veren barınaklardan çok daha büyük barınaklar inşa etmek. eğitimli personeli oralarda görevlendirmek. ardından sokaktaki tüm köpekleri toplamaları şart, lütfen hayvanseverlik adı altında köpektaparlık yapıp saldırmayın, bizim insanımızda sokak hayvanlarına karşı en ufak bir saygı sevgi falan yok, sonra bu tip olaylar oluyor ve yine üzülen bizler oluyoruz. devletin bu sahipsiz hayvanları toplamasıyla görevi son bulmuyor, hayvanları koruyan ve eziyet edildiğinde ya da öldürüldüklerinde failin ağır hapis cezası alması şart. ayrıca artık bir hayvan sahiplenmek bu kadar kolay olmamalı, abd'de olduğu gibi o sahiplendiği hayvan sahiplenen kişiye zimmetlenmeli. ve eğer sahiplendiği hayvana karşı, sorumsuzca davranışları tespit edilirse ağır bir ceza ve bir daha hayvan sahiplenememe gibi yaptırımlarla cezalandırılmalı.
tabii bunlar hep hayal, bunlar tam demokratik ülkelerde olur.
devamını gör...
tolstoy vs dostoyevski
evet, saçma bir versus olduğunu ben de düşünüyorum ama uğruna güzelim memleketimizde kavgaların da çıkmasına sebebiyet verebilen bir versus kendisi.
benim seçeceğim tercih (her ne kadar zor bir tercih olsa da) dostoyevski olacak. belirtmeden edemeyeceğim, iki yazara ait kitaplardan en çok beğendiğim (bkz: savaş ve barış)'tır. sadece bir kitapla sınırlandırılacak olsaydım savaş ve barış'ın karamazov kardeşlerden çok daha iyi olduğunu belirterek tercihimi tolstoy'dan yana kullanırdım.
gelelim neden dostoyevski'yi seçtiğime:
karamazov kardeşlerde din unsuru her ne kadar yoğun bir şekilde ön planda olsa da tolstoy'un neredeyse bütün eserlerinde din unsuru kendini gerçek anlamda hissettiriyor, bu benim ilgimi çok da çekmeyen bir durum olmasının yanında karamazov kardeşlerdeki yansıtılan din (bence) ahlaktan, iyi insan olmaktan yana geri planda kalıyor. oysa tolstoy hıristiyanlığı gözümüze soka soka işliyor.
dostoyevski'nin insan psikolojisi tahlillerini daha çok beğeniyor, her ne kadar karakterlerinin neredeyse hepsinin psikolojik sıkıntıları olsa da gerçeği daha çok yansıttığını düşünüyorum. (dostoyevski'nin buradaki averajı, daha sefil bir hayat yaşadığı için olduğunu düşünenlerdenim)
dostoyevski'nin romanlarında karakterlerin analizi çok başarılı yapıldığı için ( burada tolstoy başarısızdır demiyorum) roman boyunca karakterleri birbiriyle karıştırmıyoruz, kimden bahsettiğini derhal hatırlıyoruz. oysa tolstoy'da ( (bkz: savaş ve barış), (bkz: anna karenina) ) karakterlerin birbirine girdiğini, hikayenin sonunda bazılarının hatırlanmadığını görüyoruz. romanlarının kurgusunda dostoyevski tolztoy'un eline su dökemez, o bir gerçek.
daha fazla uzatmak da istemiyorum. her ikisine de okuyun, her ikisi de dünya edebiyatında yerleri doldurulamayacak büyük üstadlardır. saygıyla, selamlar.
benim seçeceğim tercih (her ne kadar zor bir tercih olsa da) dostoyevski olacak. belirtmeden edemeyeceğim, iki yazara ait kitaplardan en çok beğendiğim (bkz: savaş ve barış)'tır. sadece bir kitapla sınırlandırılacak olsaydım savaş ve barış'ın karamazov kardeşlerden çok daha iyi olduğunu belirterek tercihimi tolstoy'dan yana kullanırdım.
gelelim neden dostoyevski'yi seçtiğime:
karamazov kardeşlerde din unsuru her ne kadar yoğun bir şekilde ön planda olsa da tolstoy'un neredeyse bütün eserlerinde din unsuru kendini gerçek anlamda hissettiriyor, bu benim ilgimi çok da çekmeyen bir durum olmasının yanında karamazov kardeşlerdeki yansıtılan din (bence) ahlaktan, iyi insan olmaktan yana geri planda kalıyor. oysa tolstoy hıristiyanlığı gözümüze soka soka işliyor.
dostoyevski'nin insan psikolojisi tahlillerini daha çok beğeniyor, her ne kadar karakterlerinin neredeyse hepsinin psikolojik sıkıntıları olsa da gerçeği daha çok yansıttığını düşünüyorum. (dostoyevski'nin buradaki averajı, daha sefil bir hayat yaşadığı için olduğunu düşünenlerdenim)
dostoyevski'nin romanlarında karakterlerin analizi çok başarılı yapıldığı için ( burada tolstoy başarısızdır demiyorum) roman boyunca karakterleri birbiriyle karıştırmıyoruz, kimden bahsettiğini derhal hatırlıyoruz. oysa tolstoy'da ( (bkz: savaş ve barış), (bkz: anna karenina) ) karakterlerin birbirine girdiğini, hikayenin sonunda bazılarının hatırlanmadığını görüyoruz. romanlarının kurgusunda dostoyevski tolztoy'un eline su dökemez, o bir gerçek.
daha fazla uzatmak da istemiyorum. her ikisine de okuyun, her ikisi de dünya edebiyatında yerleri doldurulamayacak büyük üstadlardır. saygıyla, selamlar.
devamını gör...

