akraba bağlarının kopuk olması
o kadar kopuk ki bağlarımız hepimiz türkiye'de yaşamamıza rağmen bazı kuzenlerimi tanımıyorum bile. hatta marmara,ege ve ankara'ya kadar dağılabilmişiz yani yakın illerdeyiz de. hepimiz birbirimize yük gibi bakıyoruz.
şikayetçi miyim, kesinlikle hayır. hatta mutluyum bu halimden neredeyse hepsi beş para etmez insanlar ama çevremdeki insanların bu bağları güçlü olduğunu görünce insan hayret etmiyor değil de sözlük.
edit: başlık düzeltilmiş
şikayetçi miyim, kesinlikle hayır. hatta mutluyum bu halimden neredeyse hepsi beş para etmez insanlar ama çevremdeki insanların bu bağları güçlü olduğunu görünce insan hayret etmiyor değil de sözlük.
edit: başlık düzeltilmiş
devamını gör...
rus edebiyatı vs fransız edebiyatı
fransız edebiyatının tüm çeşitliliğiyle birlikte belli ortak özellikler, eğilimler olarak ortaya çıkar. fransızcayı rus edebiyatıyla karşılaştırırken daha belirgin hale gelirler. bu edebiyatlar neredeyse aynı anda ortaya çıktı, ancak ülkelerin tarihlerindeki farklılıklar, dillerin özellikleri ve nihayet fransızların ve rusların karakteri, psikolojisi, her iki edebiyatın da özgünlüğünü tamamen farklı şiveler belirledi.
rus edebiyatını dünyadaki diğer edebiyatlardan ayıran çeşitli değişimlere dirençli bir özgünlüğü vardır. burada toplumsal ve tarihsel nedenler önemli bir rol oynamıştır. başlangıçta, rus edebiyatı çok dar bir okuryazarlık çemberine yönelik bir yönelimle ortaya çıktı.
aksine, fransız edebiyatı çok akıcı ve daha çeşitlidir. 12. yüzyıldan bu yana, şövalyelerin eğitimi için mahkeme talebi ortaya çıktığında ve sonraki tüm yüzyıllarda, nüfusun farklı kesimlerinin okuryazarlık seviyesi arttı, bu da kitaplara erişimin genişlediği anlamına geliyor. folklorun önemi azaldı ve edebiyatın seküler karakteri arttı. bu süreçlerin sonuçlarından biri, dini edebiyatın ahlaki temellerinin yerini seküler edebiyatın estetik kriterlerinin almasıdır.
rus edebiyatını dünyadaki diğer edebiyatlardan ayıran çeşitli değişimlere dirençli bir özgünlüğü vardır. burada toplumsal ve tarihsel nedenler önemli bir rol oynamıştır. başlangıçta, rus edebiyatı çok dar bir okuryazarlık çemberine yönelik bir yönelimle ortaya çıktı.
aksine, fransız edebiyatı çok akıcı ve daha çeşitlidir. 12. yüzyıldan bu yana, şövalyelerin eğitimi için mahkeme talebi ortaya çıktığında ve sonraki tüm yüzyıllarda, nüfusun farklı kesimlerinin okuryazarlık seviyesi arttı, bu da kitaplara erişimin genişlediği anlamına geliyor. folklorun önemi azaldı ve edebiyatın seküler karakteri arttı. bu süreçlerin sonuçlarından biri, dini edebiyatın ahlaki temellerinin yerini seküler edebiyatın estetik kriterlerinin almasıdır.
devamını gör...
öğretmenin trip atıp dersten çıkması
hiç, bir sınıfımı kontrol edemediğim için sınıfı terk ettiğimi hatırlamıyorum. insanız bazen öğrencilerimin bazen de benim zor zamanlar geçirdiğimiz oluyor. bazen ben onları üzüyorum, bazen de onlar beni üzüyor ama genel olarak sınıf yönetiminde çok zorlanmıyorum, sene başında belirlediğimiz kurallar silsilesi ile çözüyoruz. bir de birazcık sivri dilli bir öğretmen olduğumdan..................yargımachine'dir kendisi, pek bulaşmayın diye üst sınıfların tembihlerine maruz kaldıklarından biraz da temkinli yaklaşıyorlar bana karşı. ha buradan ben çok sertim mesajı falan vermeye çalışmıyorum hatta aksine bazen daha disiplinli olmalıyım, çok sabırlıyım diye düşündüğüm zamanlar oluyor. anlatmak istediğim genel olarak orta noktadayız. sıkıntı yaşarsak da biraz dolaşıp birbirimize, sonra yine olması gerekene dönüyoruz.
benim asıl anlatmak istediğim ise bunun tam tersini yaşadığım bir andır. sınıftan çıkamadığım, çakılıp kaldığım bir an.
bir gün dersteyiz telefonum çalıyor. sessizde olur dersteyken açmıyorum. tekrar çalıyor. yine açmıyorum. bir mesaj geliyor sonra. ablamdan "doktor dedi ki bu durum ölümcül olabilirmiş, hemen istanbul’a gitmem gerekiyormuş, hatta genetik olduğu için seni de ozi'yi de kontrol ettirmemiz lazımmış."
mesajı okuyorum. sınıfa dönüyorum. bugün burada bırakıyorum gençler, diyorum. şaşırıyorlar ama tabii ki ders bırakılmış coşku ile defterleri toplayıp sohbete başlıyorlar uğultuyla.
bense ne yapacağımı bilemez bir halde oturuyorum sandalyeye. son ders ama yirmi dakika var bitmesine. düşünüyorum. ablam ölebilir. benim ablam ölemez, ölmemeli diyorum. 4 yaşındaki yeğenim aklıma geliyor. ozi'cim annesiz büyüyemez diyorum. ablam ölürse ona ben bakarım ama ben annesinin yerini tutamam ki diyorum. düşündükçe gözümden yaşlar akıyor. kendimi durduramıyorum. sınıftaki uğultu yavaş yavaş azalıyor. çocuklar da şaşkın. benim gözyaşlarım defteri ıslatıyor. ece dayanamıyor geliyor yanıma, sarılıyor. "hocam iyi misiniz? hocam yapabileceğimiz bir şey var mı?" sesleri sarıyor etrafı. birazcık sakinleşmeyi başarıp konuşuyorum sonra ailemden kötü bir haber aldım,merak etmeyin her şey yoluna girecek diyorum. yüreğim parça parçayken ben o çocuklara meram anlatıyorum.
bu yüzdendir ki o kapıyı çarpıp giden öğretmenleri yargılamadan önce onların da insan olduğunu gözardı etmeden yazın lütfen. bazen okurken bu yazılanları canım acıyor, genellemeleri gördükçe utanıyorum.
benim asıl anlatmak istediğim ise bunun tam tersini yaşadığım bir andır. sınıftan çıkamadığım, çakılıp kaldığım bir an.
bir gün dersteyiz telefonum çalıyor. sessizde olur dersteyken açmıyorum. tekrar çalıyor. yine açmıyorum. bir mesaj geliyor sonra. ablamdan "doktor dedi ki bu durum ölümcül olabilirmiş, hemen istanbul’a gitmem gerekiyormuş, hatta genetik olduğu için seni de ozi'yi de kontrol ettirmemiz lazımmış."
mesajı okuyorum. sınıfa dönüyorum. bugün burada bırakıyorum gençler, diyorum. şaşırıyorlar ama tabii ki ders bırakılmış coşku ile defterleri toplayıp sohbete başlıyorlar uğultuyla.
bense ne yapacağımı bilemez bir halde oturuyorum sandalyeye. son ders ama yirmi dakika var bitmesine. düşünüyorum. ablam ölebilir. benim ablam ölemez, ölmemeli diyorum. 4 yaşındaki yeğenim aklıma geliyor. ozi'cim annesiz büyüyemez diyorum. ablam ölürse ona ben bakarım ama ben annesinin yerini tutamam ki diyorum. düşündükçe gözümden yaşlar akıyor. kendimi durduramıyorum. sınıftaki uğultu yavaş yavaş azalıyor. çocuklar da şaşkın. benim gözyaşlarım defteri ıslatıyor. ece dayanamıyor geliyor yanıma, sarılıyor. "hocam iyi misiniz? hocam yapabileceğimiz bir şey var mı?" sesleri sarıyor etrafı. birazcık sakinleşmeyi başarıp konuşuyorum sonra ailemden kötü bir haber aldım,merak etmeyin her şey yoluna girecek diyorum. yüreğim parça parçayken ben o çocuklara meram anlatıyorum.
bu yüzdendir ki o kapıyı çarpıp giden öğretmenleri yargılamadan önce onların da insan olduğunu gözardı etmeden yazın lütfen. bazen okurken bu yazılanları canım acıyor, genellemeleri gördükçe utanıyorum.
devamını gör...
sınavı ilk bitiren öğrenci
ya çok şey biliyordur, ya da hiçbir şey.
devamını gör...
panoramik fotoğraf
herhangi bir manzaraya ait tüm karelerin ayrı ayrı fotoğraflar çekilerek sonradan birleştirilmesiyle ortaya çıkan geniş açılı fotoğraf.
siz de kolaylıkla panoramik fotoğraflar çekebilirsiniz. herhangi bir yerde durun. elinize kameranızı alın ve birkaç derecelik küçük açılarla, 360 derecelik daireyi tamamlayacak şekilde kendi etrafınızda dönerek fotoğraflar çekmeye başlayın. bunu yaparken kameranızı yukarıya aşağıya oynatmamaya, yani sabit döndürmeye çalışın. en sonunda ortaya çıkan tüm fotoğrafları, mesela photoshop gibi bir program yardımıyla birleştirin. sonuçta elinizde bir panoramik fotoğraf olur.
aşağıdaki örneğin üst kısmında ayrı ayrı çekilmiş fotoğrafları, alt kısmında da birleştirilmiş hallerini görüyorsunuz:

(görsel, digital-photography-school. com'dan alıntıdır.)
bu da benim çektiğim bir tane (bazı hatalı yerler olmuş yolu kapatmamak için aceleyle çektiğimden):
siz de kolaylıkla panoramik fotoğraflar çekebilirsiniz. herhangi bir yerde durun. elinize kameranızı alın ve birkaç derecelik küçük açılarla, 360 derecelik daireyi tamamlayacak şekilde kendi etrafınızda dönerek fotoğraflar çekmeye başlayın. bunu yaparken kameranızı yukarıya aşağıya oynatmamaya, yani sabit döndürmeye çalışın. en sonunda ortaya çıkan tüm fotoğrafları, mesela photoshop gibi bir program yardımıyla birleştirin. sonuçta elinizde bir panoramik fotoğraf olur.
aşağıdaki örneğin üst kısmında ayrı ayrı çekilmiş fotoğrafları, alt kısmında da birleştirilmiş hallerini görüyorsunuz:

(görsel, digital-photography-school. com'dan alıntıdır.)
bu da benim çektiğim bir tane (bazı hatalı yerler olmuş yolu kapatmamak için aceleyle çektiğimden):
devamını gör...
erkeklerin sürekli fotoğraf istemesi
istemem. merak ediyorsam gider görüşürüm. insanları bunaltmayın.
devamını gör...
fitoplankton
plankton topluluğuna ait olan ototrof canlılardır. okyanus, deniz ve tatlı sularda yaşarlar.
çıplak gözle görülemezler ancak bir araya gelerek topluluk oluşturduklarında yapılarındaki klorofil sayesinde suya yeşil renk verirler.
besin kaynağı olmak bakımından da besin zincirinin önemli bir halkasını oluştururlar. okyanuslardaki neredeyse bütün besin döngülerinin temelinde fitoplanktonlar vardır.
çıplak gözle görülemezler ancak bir araya gelerek topluluk oluşturduklarında yapılarındaki klorofil sayesinde suya yeşil renk verirler.
besin kaynağı olmak bakımından da besin zincirinin önemli bir halkasını oluştururlar. okyanuslardaki neredeyse bütün besin döngülerinin temelinde fitoplanktonlar vardır.
devamını gör...
çalışma masanızdaki en ilginç şey
bir çalışma masam yok.
devamını gör...
bir yazara mesaj at
devamını gör...
yazarların yağmur yağarken hissettikleri
eklem ağrıları..
devamını gör...
mola dönüşü otobüsümü bulamayacağım stresi
fobi olmuştur çoğumuzda. allahım kaçırırsam sonsuza kadar bu soğuğu çekeceğim, sonsuza kadar pişmaniye yiyip, kafa yastıklarının üzerinde uyuyacağım, diye kâbus gördürtür insana.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
mevsimin kendine has buram buram bohem kokan günleri. hava kül rengi bulutlarla kaplı. evlerin bacalarını kollayan yıldırımlar eşliğinde bu gece de iki serseri yoldaş uyanık kaldı. uzak diyarlardan esen rüzgar beraberinde getirdiği hüznü masanın ucuna bıraktı. kalem-kağıt istanbul masalı'nın bu mevsimini anlatmaya yetmez. ağları eşliğinde yeni umutlara olta sallayan balıkçılar, vapurda kız kulesini selamlayan aşıklar, buğulu gözlerle kaybettiğinin mezarı başında dökülen yaprakları temizleyen bir genç. bunlardan herhangi birinin fotoğrafı yüzlerce kelimenin yerini tutar.
devamını gör...
akıp giden başlığa entry girince birden entrylerin kesilmesi
her zaman başıma gelen durum.
mükemmel bir başlık buluyorum, yüzlerce entry girilmiş. şakalar, komiklikler havada uçuşuyor, kimisi çok akıllıca şeyler yazıyor. her entry'nin altı onlarca beğeni dolu...
hemen aklıma mükemmel bir şaka, müthiş bir tespit geliyor. ben de yazayım, beni de oylasınlar, "sir mükemmel bir entry yazmışsın, altına imzamı atarım" diye mesaj atsınlar istiyorum.
entry'i yazarken heyecanlanıyorum, imla hatası yapmış mıyım diye tekrar tekrar kontrol ediyorum. yazdığım şeyi baştan okuyorum ve diyorum ki "ahahah kesin bin tane beğeni alır bu"
entry'i girip sayfayı otuz saniyede bir yeniliyorum ama ne bir beğeni var ne de bir mesaj. hatta artık o başlığa entry bile girilmiyor. bir anda herkes ofline sanki. "geldi yine tipini s..tiğim" diyorlar ve dağılıyorlar gibi.
mükemmel giden bir partiyi bok eden sosyopat gibi hissediyorum kendimi. partiye dans ede ede, elimde buzlu bir viskiyle geliyorum, müzik birden duruyor, herkes tiksintiyle bana bakıyor ve evlere dağılıyorlar.
neden böyle yapıyorsunuz lan? ben size nettim?
mükemmel bir başlık buluyorum, yüzlerce entry girilmiş. şakalar, komiklikler havada uçuşuyor, kimisi çok akıllıca şeyler yazıyor. her entry'nin altı onlarca beğeni dolu...
hemen aklıma mükemmel bir şaka, müthiş bir tespit geliyor. ben de yazayım, beni de oylasınlar, "sir mükemmel bir entry yazmışsın, altına imzamı atarım" diye mesaj atsınlar istiyorum.
entry'i yazarken heyecanlanıyorum, imla hatası yapmış mıyım diye tekrar tekrar kontrol ediyorum. yazdığım şeyi baştan okuyorum ve diyorum ki "ahahah kesin bin tane beğeni alır bu"
entry'i girip sayfayı otuz saniyede bir yeniliyorum ama ne bir beğeni var ne de bir mesaj. hatta artık o başlığa entry bile girilmiyor. bir anda herkes ofline sanki. "geldi yine tipini s..tiğim" diyorlar ve dağılıyorlar gibi.
mükemmel giden bir partiyi bok eden sosyopat gibi hissediyorum kendimi. partiye dans ede ede, elimde buzlu bir viskiyle geliyorum, müzik birden duruyor, herkes tiksintiyle bana bakıyor ve evlere dağılıyorlar.
neden böyle yapıyorsunuz lan? ben size nettim?
devamını gör...
eşek hoş laftan ne anlar
nedir bu eşeklerin çektiği
(bkz: eşek hoş laftan ne anlar)
(bkz: oku baban gibi, eşek olma)
eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer denesi kalır.
(bkz: eşek hoş laftan ne anlar)
(bkz: oku baban gibi, eşek olma)
eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer denesi kalır.
devamını gör...
ülkemizde yaşayan primatlar
genelde ortadoğu’daki ve kuzey afrika ülkelerinde yaşayan primatlardır. bu bölgelere çeşitli sebepler ile seyahat edenler veya seyahat etmek zorunda kalanlar doğal ortamlarında kimlik bulmuş bu primatlardan çokça görebilirler..
bunlar genellikle trafikte önünüze kırarak “toplumda uyanık davranarak 1-0 öne geçtiklerini”, “trafiği rahatlattıklarını” veya “iyi/aktif araba kullandıklarını” vb düşünerek yaptıklarına bir de kendilerince kılıf uydururlar. tepki verdiğinizde filan yaptığının modern toplumlarda “öküzlük” adı altında sınıflanacak bir aktivite olduğunu dahi anlamazlar. trafikte yaptıkları türlerine özgü davranışları, sırada, kaldırımda, çarşıda pazarda, plajda gösterirler. daha yeteneklilerinde görülen diğer takdire şayan davranışlar ise “balkondan aşağı sigara atmak, yediğinin çöpünü atmak”, “sağlık personeline saldırmak”, “yerlere tükürmek” vb dir. düşündükçe örnekler çok arttırılabilir ama bu yazıyı okuyarak anlayabilen seviyede türkçe bilen herkes bu primatların binlerce davranışına şahit olduğundan örnekleri kısa tutuyorum. maalesef herkesi kendi zeka kapasitesi içerisinde kabul etmek zorundayız. ama bizler için bu primatlardan bazılarının kendilerini modern toplumun üyesi zannediyor olması kötü…. birde şu güzellemeleri çok duyulur: “ülkemiz cennet yaaa” “buraları gibisi yoğğğh”… en ilginç benzetmeleri bu olsa gerek. başka yeri görmediklerinden veya görüp de ne gördüğünü anlamadıklarından veya oralarda kendilerini buradaki kadar doğayla başbaşa zannetmediklerinden olabilir. normal karşılamalıyız.
genelde bu tür platformlarda birçok avrupa ülkesinde yaşamak için kurulan hayallere ilişkin entryler okuyoruz. aslında ekonomik gelişmişlik yanında bu tür primatların fazlalığı da yaşamaya çalıştığımız bu yerde hayatı daha da fazla zorlaştırırarak bu ülkeden gitme konusundaki hisleri daha da perçinlemiyor mu?
ben 20 li yaşlarımda gitme şansım varken gitmedim… şimdi o dönem için kendime koyduğum hedeflerin hepsine eriştim ama pişman mısın sorusunun cevabı koca bir “evet” tir.
ülkemizde bulunan bu primatlara karşı eğitim de dahil olmak üzere tüm argümanları kullanarak mücadele edemeyeceğimize göre kendi hayatımızı güzelleştirecek yöntemleri hayata geçirmeliyiz. bunlardan birisi modern insanın evrimleşmesinin tamamlandığı bu yerlerde yaşamak diğeri ise burada yaşayamaya karar verenler için, yaşadığımız toplumla 0 iletişime girmek olabilir.
bunlar genellikle trafikte önünüze kırarak “toplumda uyanık davranarak 1-0 öne geçtiklerini”, “trafiği rahatlattıklarını” veya “iyi/aktif araba kullandıklarını” vb düşünerek yaptıklarına bir de kendilerince kılıf uydururlar. tepki verdiğinizde filan yaptığının modern toplumlarda “öküzlük” adı altında sınıflanacak bir aktivite olduğunu dahi anlamazlar. trafikte yaptıkları türlerine özgü davranışları, sırada, kaldırımda, çarşıda pazarda, plajda gösterirler. daha yeteneklilerinde görülen diğer takdire şayan davranışlar ise “balkondan aşağı sigara atmak, yediğinin çöpünü atmak”, “sağlık personeline saldırmak”, “yerlere tükürmek” vb dir. düşündükçe örnekler çok arttırılabilir ama bu yazıyı okuyarak anlayabilen seviyede türkçe bilen herkes bu primatların binlerce davranışına şahit olduğundan örnekleri kısa tutuyorum. maalesef herkesi kendi zeka kapasitesi içerisinde kabul etmek zorundayız. ama bizler için bu primatlardan bazılarının kendilerini modern toplumun üyesi zannediyor olması kötü…. birde şu güzellemeleri çok duyulur: “ülkemiz cennet yaaa” “buraları gibisi yoğğğh”… en ilginç benzetmeleri bu olsa gerek. başka yeri görmediklerinden veya görüp de ne gördüğünü anlamadıklarından veya oralarda kendilerini buradaki kadar doğayla başbaşa zannetmediklerinden olabilir. normal karşılamalıyız.
genelde bu tür platformlarda birçok avrupa ülkesinde yaşamak için kurulan hayallere ilişkin entryler okuyoruz. aslında ekonomik gelişmişlik yanında bu tür primatların fazlalığı da yaşamaya çalıştığımız bu yerde hayatı daha da fazla zorlaştırırarak bu ülkeden gitme konusundaki hisleri daha da perçinlemiyor mu?
ben 20 li yaşlarımda gitme şansım varken gitmedim… şimdi o dönem için kendime koyduğum hedeflerin hepsine eriştim ama pişman mısın sorusunun cevabı koca bir “evet” tir.
ülkemizde bulunan bu primatlara karşı eğitim de dahil olmak üzere tüm argümanları kullanarak mücadele edemeyeceğimize göre kendi hayatımızı güzelleştirecek yöntemleri hayata geçirmeliyiz. bunlardan birisi modern insanın evrimleşmesinin tamamlandığı bu yerlerde yaşamak diğeri ise burada yaşayamaya karar verenler için, yaşadığımız toplumla 0 iletişime girmek olabilir.
devamını gör...
zioland.00
kendi nickaltı'ma yaziim dedim
zioland.00 kendileri arada bir kafasını rahatlatmak için girer
yazmak güzel şeydir okuyanın olduğu sürece
zioland.00 kendileri arada bir kafasını rahatlatmak için girer
yazmak güzel şeydir okuyanın olduğu sürece
devamını gör...
serseri
necip fazıl kısakürek' in beğenilen şiiridir:
yeryüzünde yalnız benim serseri,
yeryüzünde yalnız ben derbederim.
herkesin dünyada varsa bir yeri,
ben de bütün dünya benimdir derim.
yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
aradım bir ömür, arkadaşımı.
ölsem dikecek yok mezar taşımı;
halime ben bile hayret ederim.
gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
gölgemin peşinden yürür giderim...
buradan
yeryüzünde yalnız benim serseri,
yeryüzünde yalnız ben derbederim.
herkesin dünyada varsa bir yeri,
ben de bütün dünya benimdir derim.
yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
aradım bir ömür, arkadaşımı.
ölsem dikecek yok mezar taşımı;
halime ben bile hayret ederim.
gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,
gölgemin peşinden yürür giderim...
buradan
devamını gör...
kaliteli yaşam için ucuz öneriler
elalem diye bi güruh varmış.ben küçükken annem sokaga çıkarken şort giymeme izin vermezdi "elalem ne der" diye... o elaleme çok kızmıştım birgun, nasilsa bizim eve gelirdi ,tanımıyorum ama "sanane benim sortumdan " deyip ağzının payını verecektim.her gelen kişi için "anne elalem bu teyze mi? bu abla mi?" diye uzunca bir süre aradim o elalemi.. çok sonra anladım ki elalem bir insan değil, insanların yarattığı toplum baskısiymis. işte bunu anladığım andan itibaren o "elalem " için yaşamayı bıraktım.diyecegim o ki kaliteli yaşam için elalem ne der diye yaşamayı bırakın. siz kendinizi bildiğiniz sürece el izler alem alkışlar.
devamını gör...


