cartoon network
birkaç sene önce cartoon network yöneticisinin bir açıklamasına denk gelmiştim.
"biz çok yanlış şeyler yaptık. johnny bravo gibi dizilerle çocuklara kötü örnek olduk. artık daha dikkatli olacağız. eski yapımlarımızı hassasiyetlere dikkat ederek yeniden yaratacağız." gibi şeyler demişti.
geçen gün kanala denk geldiğimde anladım ki, dediklerini yapmışlar. ben 10'in bebek versiyonu çıkmış. scooby-doo'ya baby tv efekti eklemişler sanki. zaten büyüklere hitap eden dizilerin hepsi bitmiş. o başkan ve sekreterin flörtleştiği powerpuff girls ü bile bebek işine çevirmişler.
kanalın başarısını sağlayan farklılık-özgünlük gitmiş. her tv kanalında (hatta boşver tvyi youtube'da bile) görebileceğimiz
"diçimiçi fılçalamalıyıj yolsa diçimiz çülül" temalı şeyler vardı.
"biz çok yanlış şeyler yaptık. johnny bravo gibi dizilerle çocuklara kötü örnek olduk. artık daha dikkatli olacağız. eski yapımlarımızı hassasiyetlere dikkat ederek yeniden yaratacağız." gibi şeyler demişti.
geçen gün kanala denk geldiğimde anladım ki, dediklerini yapmışlar. ben 10'in bebek versiyonu çıkmış. scooby-doo'ya baby tv efekti eklemişler sanki. zaten büyüklere hitap eden dizilerin hepsi bitmiş. o başkan ve sekreterin flörtleştiği powerpuff girls ü bile bebek işine çevirmişler.
kanalın başarısını sağlayan farklılık-özgünlük gitmiş. her tv kanalında (hatta boşver tvyi youtube'da bile) görebileceğimiz
"diçimiçi fılçalamalıyıj yolsa diçimiz çülül" temalı şeyler vardı.
devamını gör...
lgbt'yi engelledik çünkü biz müslüman bir devletiz
devamını gör...
en iyi arkadaş
en iyi arkadaş, yanındayken rol yapma gereği duymadığın, cümlelerini süzgeçten geçirmeden konuşabildiğin insan tanesidir.
harika bir şeydir.
harika bir şeydir.
devamını gör...
kadınlarınızı hafifçe dövünüz
(bkz: ona küçük tokatlar atın)
devamını gör...
alpay'ın zeki müren'le ilgili açıklamları
şarkıcı alpay'ın sabah gazetesine zeki müren'le ilgili verdiği demeçte tartışılacak açıklamalarda bulundu. açıklamalar şu şekilde :
zeki müren, her şeyi sansürleyen, müthiş güzel şarkıları bile repertuvarına almayan, son derece tutucu eski trt'nin türkiye'ye attığı en büyük kazıktır.
eski trt'yi düşünün. küçücük bir kelime yüzünden, bir nota yüzünden bir şarkıyı yayınlamıyor, hatta pek çok şarkıcıyı yasaklıyordu. ama iş zeki müren'e gelince, kısa eteklikle programa çıkardılar. başka şarkıcılara da kötü örnek oldu bu ağdalı, abartılı tavrı ve sesiyle kötü etkiledi.
gazinocular kralı fahrettin aslan ve trt onu bugünlere getirmiştir. gazinodaki programlarına herkes 'acaba bugün ne giyecek, ne hokkabazlık yapacak' merakıyla giderdi. etekler, dizinden başlayan apartman topuk ayakkabılar. bir de zeki müren kendi tanıtım metinlerini kendi yazardı. bir gün maksim gazinosu afişine yine kendisi 'sanat güneşi zeki müren' yazdırdı. ve adı öyle kaldı. yani kendi kendini 'sanat güneşi' ilan etti. bana sorarsanız türkiye'de tsm'nin sanat güneşi mustafa sağyaşardır. müthiş bir ses tevazu sahibi bir insandır. zeki müren'inki ise hokkabazlıktır.
daha önce de özdemir erdoğan, zeki müren hakkında açıklamalarda bulunmuştu. sosyal medyada bu açıklamalar benzer tepki aldı.
(bkz: özdemir erdoğan'ın zeki müren'le ilgili açıklamaları)
kaynak
kaynak
zeki müren, her şeyi sansürleyen, müthiş güzel şarkıları bile repertuvarına almayan, son derece tutucu eski trt'nin türkiye'ye attığı en büyük kazıktır.
eski trt'yi düşünün. küçücük bir kelime yüzünden, bir nota yüzünden bir şarkıyı yayınlamıyor, hatta pek çok şarkıcıyı yasaklıyordu. ama iş zeki müren'e gelince, kısa eteklikle programa çıkardılar. başka şarkıcılara da kötü örnek oldu bu ağdalı, abartılı tavrı ve sesiyle kötü etkiledi.
gazinocular kralı fahrettin aslan ve trt onu bugünlere getirmiştir. gazinodaki programlarına herkes 'acaba bugün ne giyecek, ne hokkabazlık yapacak' merakıyla giderdi. etekler, dizinden başlayan apartman topuk ayakkabılar. bir de zeki müren kendi tanıtım metinlerini kendi yazardı. bir gün maksim gazinosu afişine yine kendisi 'sanat güneşi zeki müren' yazdırdı. ve adı öyle kaldı. yani kendi kendini 'sanat güneşi' ilan etti. bana sorarsanız türkiye'de tsm'nin sanat güneşi mustafa sağyaşardır. müthiş bir ses tevazu sahibi bir insandır. zeki müren'inki ise hokkabazlıktır.
daha önce de özdemir erdoğan, zeki müren hakkında açıklamalarda bulunmuştu. sosyal medyada bu açıklamalar benzer tepki aldı.
(bkz: özdemir erdoğan'ın zeki müren'le ilgili açıklamaları)
kaynak
kaynak
devamını gör...
yazarların çocukken en çok korktuğu şeyler
kelebek. bu değişmedi.*
bir de televizyonun fişini çekmediğim sürece açık kalan, nokta kadar kırmızı bir ışığı vardı ondan çok çok korkardım. karanlığın içinde biri beni izliyormuş gibi gelirdi. bu da pek değişmemiş galiba, odamda böyle bir ışık varsa hala rahatsız olurum.
bir de televizyonun fişini çekmediğim sürece açık kalan, nokta kadar kırmızı bir ışığı vardı ondan çok çok korkardım. karanlığın içinde biri beni izliyormuş gibi gelirdi. bu da pek değişmemiş galiba, odamda böyle bir ışık varsa hala rahatsız olurum.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarından tavsiyeler
hiç kimseye güvenmeyin.
h i ç k i m s e y e.
hatta bazen aynada gördüğünüze...
o bile yanıltabilir sizi. * o bile... *
h i ç k i m s e y e.
hatta bazen aynada gördüğünüze...
o bile yanıltabilir sizi. * o bile... *
devamını gör...
uyuyarak para kazanmak
eğer şirkete başvuruda bulunsaymışım şuan bir servet sahibi olabilirmişim çünkü uyumak en sevdiğim aktivite (maalesef).
devamını gör...
yara bandı ilişkileri
eski sevgiliyi unutmak için yaşanan,kısa süreli bir ilişkidir.
devamını gör...
kendinle aran nasıl sorunsalı
kendime hakaret etmeye bayılırım. yaptığım her işe bir kulp bulurum. sürekli kavga halindeyimdir kalbim ile. kalbim ile aklım çatışırken bile araya girip üçüncü olurum hemen.
kendim ile nasıl bir derdim var bilmiyorum açıkçası.
sanırım kendimi kıskanıyorum.* ama ne olursa olsun iyiyiz biz. bir yüzü bir yüzünü tutmayan insanlar arasında parçalı bulutlu halimiz ile bile güzeliz.*
kendim ile nasıl bir derdim var bilmiyorum açıkçası.
sanırım kendimi kıskanıyorum.* ama ne olursa olsun iyiyiz biz. bir yüzü bir yüzünü tutmayan insanlar arasında parçalı bulutlu halimiz ile bile güzeliz.*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının başarıları
4 yaşımdan beri adımı okuyup yazabiliyorum.
devamını gör...
toplu taşıma araçlarında gıcık olunan tipler
sırf 65 yaş üstüne toplu taşıma ücretsiz diye sürekli gezmeye çıkan ve belki işten belki okuldan yorgun çıkan insandan sürekli yer isteyen tipler.
devamını gör...
kemalist teorisyen
akp'li olmayan ama genelde kılıçdaroğlu'na saldırdığı için akp'li görülen bir yazar. genelde akp yerine kılıçdaroğlu aleyhine tanımlar girdiği için doğal olarak akp'li bir troll görenler oluyor. oysa kendisi memleket partilidir. her gün ahmet altanlarla, perinçeklerle, kılıçdaroğlu ile yatar kalkar. siyaset dışında tanım girdiğine pek rastlamadım diyebilirim. aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor yani. kimi yazdığı şeylere katılırım ama hep aynı şeyleri yazıp yazıp durmanın ne anlamı var dedirtir efendim.
devamını gör...
kürk mantolu madonna
sabahattin ali'nin toplumcu gerçekçilik çizgisinden sıyrılıp yazdığı nadide eseri.
not: birazdan okuyacaklarınız kitabın edebi bir incelemesi niteliğindedir, dolasıyla hayli uzun... okumayacak arkadaşlar sol frameden devam etsin.
son birkaç yıldır en çok satanlar listesinden hiç düşmeyen, yediden yetmişe herkesin elinde gördüğüm, bilhassa sosyal medyada kapak yüzü ve içerisindeki sözleri ile yapılan paylaşımlar, sabahattin ali'nin bu eserine müthiş bir popülarite kazandırmıştı. belki üç beş yıl öncesinden başlayan bu furya, belirsizliğini koruyarak bir süre daha devam edecek gibi.
kitabın bu denli bir popülerlik kazanmasının esas mahiyetini merak ediyordum doğrusu. deyim yerindeyse yıllar sonra yeniden diriltildi bu eser. ama neden? neden herhangi bir yazarın, herhangi bir kitabı değil de, sabahattin ali'nin ''kürk mantolu madonna''sıydı. bahsi geçen kitabı öne çıkaran neydi? bunca yıldan sonra nasıl oluyordu da bu kadar geniş bir okur yelpazesinde rağbet görüyordu? kitabı okuma iştiyakımın temelinde yatan sebep buydu. kitabın içeriği ve edebi niteliklerinden ziyade, bir sosyolog gibi, toplumdaki bu popülaritenin sebebini öğrenmek adına okumaya koyuldum.
önsöz' de yer alan ''... dilinde ve anlatımında bir sadeleştirmeye gitmek gibi bir edebiyat barbarlığından kaçınan yayınevi...'' ibaresi bizlere, eseri, sabahattin ali'nin yazdığı kelimeler, cümleler ile okuyacağımız anlamına geldiğini kanıtlıyordu. kitabı okumaya başlamadan sevindirici bir haberdi. buradan yola çıkarsak; her edebi eser gibi ''kürk mantolu madonna''da da, başlıca, dil ve anlatım değerlendirilecek, irdelenecek ve gerekirse eleştirilecektir.
kitabın okuru pek yormadığına dikkat çekmek istiyorum. ilk kez 1943' de basılan eserin, günümüz türkçesine yabancı bir tarafı yoktu. osmanlıca kökenli kelimeler sık kullanılmamış. gayet açık ve anlaşılır bir türkçe ile kaleme alınmış. cumhuriyet sonrası dönemi düşündüğümüzde; harf devrimi ile beraber öztürkçeleştirilmeye çalışılarak üstünde enikonu oynanmış bir dil görüyoruz. böyle bir dilin oturması içinde belli bir zamana ihtiyaç duyulduğu muhakkak. bu çalışmaların devam ettiği dönemde ve henüz oturmamış bir dilde eser kaleme almak ise hem risktir, hem de büyük özveri ister. ''kürk mantolu madonna''yı da dil ve üslup bakımında incelerken bu ayrıntıları göz ardı etmemek gerekir.
sabahattin ali'nin ''kürk mantolu madonna''yı yazarken kullandığı dile hayran kalmamak elde değil. eser, sabahattin ali' nin, döneminin dilsel karışıklığından sıyrıldığını ve tükçeye ne kadar hakim olduğunu bizlere gösteriyor. duyguları ve olayları ifade ederken ki üslubu ise günümüz post-modern edebiyatçıları ve yazarlarına ders verilecek nitelikte. yazar, hiçbir anlam kargaşası yaşatmadan, sade bir anlatımla, duygu çoşkunumlarını ve olayları, rahatlıkla, tahayyül ettirebiliyor okuruna. söze girerken bahsettiğim '' okurunu yormayan'' anlatımı ise belirgin olarak betimlemelerde kendini hissettiriyordu. örnek vermek gerekirse:
--- alıntı ---
tekrar yüzüne baktığım zaman kalın ve biraz dağınık kaşlarını, bir şey düşünüyor gibi, kaldırmış olduğunu gördüm. gözkapaklarının ince mavi damarları belli oluyordu. siyah ve gür kirpikleri hafifçe titremekteydi ve bunların üzerinde mini mini birkaç yağmur damlası parlıyordu. saçları da yer yer ıslanmıştı.
--- alıntı ---
yukarıda maria puder adlı karakteri betimleyen sabahattin ali, bizlere, bayan puder'i kitabın içindeki kelimeler yığınından kurtarıp; gözümüzün önüne getirir derecesinde başarılı bir anlatım sergiliyordu. ve yormadan, bunaltmadan, bulandırmadan...
yalnızca betimlemeler değil; duygu devinimlerini de ifade edişi, yazarı, birçoklarında ayrı bir kefeye koymamızı gerektiriyordu.
--- alıntı ---
... yüzünü görmemiştim. onunla karşılaşmaktan bu kadar korktuğum halde şimdi beş altı adım arkasından yürüyordum. kadın bunu fark etmez görünüyordu. beni görmesi ihtimali karşısında saklanacak yer aradığıma göre ne diye buraya gelmiş ve yolunu beklemiştim? şimdi ne diye arkasından gidiyordum? acaba o muydu? gecenin herhangi bir saatinde bir sokaktan geçen bir kadının ertesi akşam gene aynı yerden geçmesi icap ettiğine nereden hükmediyordum? bütün bu suallere cevap verecek halde değildim. hiç eksilmeyen bir çarpıntı ile arkasından gidiyor ve birdenbire geriye bakıp beni görmesi ihtimalini düşündükçe daha çok heyecanlanıyordum...
--- alıntı ---
dil ve anlatım üzerine sözlerimi tamamlarken birtakım olgular üzerine kafamı kurcalayan sorunlara değinmek istiyorum. yarım asırdan fazla bir süre önce yazılan ve, daha önce bahsettiğim gibi, döneminin dilsel hengamesine rağmen bu denli nitelikli, akıcı, okurun zihnini uyandıran, bağlayan ve anlaşılır bir türkçe ile karşılaşınca doğrusu kendim ve nesildaşlarım adına utandım. dilimiz nereye gidiyor? kullandığımız türkçe ile kendimizi iyi ifade edebiliyor muyuz? sözlerin güzelliğini ve sihrini yavaş yavaş yitiriyor muyuz?... türkçemize sahip çıkmanın ve sabahattin ali çevresinde buna eğilmenin ilerleyen zamanlarda şahsımda çok su götüreceğini de belirtmek isterim.
cumhuriyet türkçesi, diye bir tarz olsa bunun en yetkin yazarlarından biri kuşkusuz sabahattin ali olurdu. zira,...
dipnot: kitap üzerine diğer değerlendirmelerim ilk fırsat bulduğum an devam edecektir. tekrar görüşmek dileğiyle, efendim. esen kalın!
not: birazdan okuyacaklarınız kitabın edebi bir incelemesi niteliğindedir, dolasıyla hayli uzun... okumayacak arkadaşlar sol frameden devam etsin.
son birkaç yıldır en çok satanlar listesinden hiç düşmeyen, yediden yetmişe herkesin elinde gördüğüm, bilhassa sosyal medyada kapak yüzü ve içerisindeki sözleri ile yapılan paylaşımlar, sabahattin ali'nin bu eserine müthiş bir popülarite kazandırmıştı. belki üç beş yıl öncesinden başlayan bu furya, belirsizliğini koruyarak bir süre daha devam edecek gibi.
kitabın bu denli bir popülerlik kazanmasının esas mahiyetini merak ediyordum doğrusu. deyim yerindeyse yıllar sonra yeniden diriltildi bu eser. ama neden? neden herhangi bir yazarın, herhangi bir kitabı değil de, sabahattin ali'nin ''kürk mantolu madonna''sıydı. bahsi geçen kitabı öne çıkaran neydi? bunca yıldan sonra nasıl oluyordu da bu kadar geniş bir okur yelpazesinde rağbet görüyordu? kitabı okuma iştiyakımın temelinde yatan sebep buydu. kitabın içeriği ve edebi niteliklerinden ziyade, bir sosyolog gibi, toplumdaki bu popülaritenin sebebini öğrenmek adına okumaya koyuldum.
önsöz' de yer alan ''... dilinde ve anlatımında bir sadeleştirmeye gitmek gibi bir edebiyat barbarlığından kaçınan yayınevi...'' ibaresi bizlere, eseri, sabahattin ali'nin yazdığı kelimeler, cümleler ile okuyacağımız anlamına geldiğini kanıtlıyordu. kitabı okumaya başlamadan sevindirici bir haberdi. buradan yola çıkarsak; her edebi eser gibi ''kürk mantolu madonna''da da, başlıca, dil ve anlatım değerlendirilecek, irdelenecek ve gerekirse eleştirilecektir.
kitabın okuru pek yormadığına dikkat çekmek istiyorum. ilk kez 1943' de basılan eserin, günümüz türkçesine yabancı bir tarafı yoktu. osmanlıca kökenli kelimeler sık kullanılmamış. gayet açık ve anlaşılır bir türkçe ile kaleme alınmış. cumhuriyet sonrası dönemi düşündüğümüzde; harf devrimi ile beraber öztürkçeleştirilmeye çalışılarak üstünde enikonu oynanmış bir dil görüyoruz. böyle bir dilin oturması içinde belli bir zamana ihtiyaç duyulduğu muhakkak. bu çalışmaların devam ettiği dönemde ve henüz oturmamış bir dilde eser kaleme almak ise hem risktir, hem de büyük özveri ister. ''kürk mantolu madonna''yı da dil ve üslup bakımında incelerken bu ayrıntıları göz ardı etmemek gerekir.
sabahattin ali'nin ''kürk mantolu madonna''yı yazarken kullandığı dile hayran kalmamak elde değil. eser, sabahattin ali' nin, döneminin dilsel karışıklığından sıyrıldığını ve tükçeye ne kadar hakim olduğunu bizlere gösteriyor. duyguları ve olayları ifade ederken ki üslubu ise günümüz post-modern edebiyatçıları ve yazarlarına ders verilecek nitelikte. yazar, hiçbir anlam kargaşası yaşatmadan, sade bir anlatımla, duygu çoşkunumlarını ve olayları, rahatlıkla, tahayyül ettirebiliyor okuruna. söze girerken bahsettiğim '' okurunu yormayan'' anlatımı ise belirgin olarak betimlemelerde kendini hissettiriyordu. örnek vermek gerekirse:
--- alıntı ---
tekrar yüzüne baktığım zaman kalın ve biraz dağınık kaşlarını, bir şey düşünüyor gibi, kaldırmış olduğunu gördüm. gözkapaklarının ince mavi damarları belli oluyordu. siyah ve gür kirpikleri hafifçe titremekteydi ve bunların üzerinde mini mini birkaç yağmur damlası parlıyordu. saçları da yer yer ıslanmıştı.
--- alıntı ---
yukarıda maria puder adlı karakteri betimleyen sabahattin ali, bizlere, bayan puder'i kitabın içindeki kelimeler yığınından kurtarıp; gözümüzün önüne getirir derecesinde başarılı bir anlatım sergiliyordu. ve yormadan, bunaltmadan, bulandırmadan...
yalnızca betimlemeler değil; duygu devinimlerini de ifade edişi, yazarı, birçoklarında ayrı bir kefeye koymamızı gerektiriyordu.
--- alıntı ---
... yüzünü görmemiştim. onunla karşılaşmaktan bu kadar korktuğum halde şimdi beş altı adım arkasından yürüyordum. kadın bunu fark etmez görünüyordu. beni görmesi ihtimali karşısında saklanacak yer aradığıma göre ne diye buraya gelmiş ve yolunu beklemiştim? şimdi ne diye arkasından gidiyordum? acaba o muydu? gecenin herhangi bir saatinde bir sokaktan geçen bir kadının ertesi akşam gene aynı yerden geçmesi icap ettiğine nereden hükmediyordum? bütün bu suallere cevap verecek halde değildim. hiç eksilmeyen bir çarpıntı ile arkasından gidiyor ve birdenbire geriye bakıp beni görmesi ihtimalini düşündükçe daha çok heyecanlanıyordum...
--- alıntı ---
dil ve anlatım üzerine sözlerimi tamamlarken birtakım olgular üzerine kafamı kurcalayan sorunlara değinmek istiyorum. yarım asırdan fazla bir süre önce yazılan ve, daha önce bahsettiğim gibi, döneminin dilsel hengamesine rağmen bu denli nitelikli, akıcı, okurun zihnini uyandıran, bağlayan ve anlaşılır bir türkçe ile karşılaşınca doğrusu kendim ve nesildaşlarım adına utandım. dilimiz nereye gidiyor? kullandığımız türkçe ile kendimizi iyi ifade edebiliyor muyuz? sözlerin güzelliğini ve sihrini yavaş yavaş yitiriyor muyuz?... türkçemize sahip çıkmanın ve sabahattin ali çevresinde buna eğilmenin ilerleyen zamanlarda şahsımda çok su götüreceğini de belirtmek isterim.
cumhuriyet türkçesi, diye bir tarz olsa bunun en yetkin yazarlarından biri kuşkusuz sabahattin ali olurdu. zira,...
dipnot: kitap üzerine diğer değerlendirmelerim ilk fırsat bulduğum an devam edecektir. tekrar görüşmek dileğiyle, efendim. esen kalın!
devamını gör...
tren paradoksu
bir düşünce paradoksudur. düzeneğimiz şöyle; bir trenin iki ucunda birer tane flaş var ve trenin tam ortasında iki tarafı hassas bir ışık algılayıcısı var. ışıklar, ışık algılayıcısının iki tarafına da aynı anda varırsa hiçbir şey olmaz ancak bir taraftaki ışık daha geç veya daha erken varırsa algılayıcıya bağlı bombalar patlar ve tren havaya uçar.
sorumuz ise şu;sabit hızla giden bir trende flaşlar aynı anda açılırsa tren patlar mı patlamaz mı?
aklımıza ilk gelen cevap patlamayacağı yönünde çünkü ışık hızı aynı ortamda sabittir, ışık trenin hızından yani bağıl hızdan etkilenmez dolayısıyla iki tarafa da aynı anda ulaşır ve herkes sağ salim yolculuğuna devam eder. ancak işler göründüğü kadar basit değil. 2 farklı durum var.
1. durum: gözlemci trenin içerisindeyse; gözlemciye göre tren sabittir ve ışıklar aynı anda alıcıya ulaşır, tren patlamaz.

2. durum: gözlemci trenin dışarısında bir yerden trene bakıyorsa; gözlemciye göre tren sabittir ve öndeki ışık trenin hareket yönüne ters yönde ilerlediği için alıcıya daha erken ulaşır, tren havaya uçar.

ve bu 2 durum da aynı oranda doğru. peki iki tip gözlemciyi aynı durumda olursa ne olur? yani bir gözlemci trenin içerisinden bir gözlemci de trenin dışarısından bakarsa tren patlar mı patlamaz mı? sanırım bunu öğrenmenin tek yolu denemek. benimle birlikte denemek isteyen portakal atabilir. tabi ben dışarıdan bakacağım.
sorumuz ise şu;sabit hızla giden bir trende flaşlar aynı anda açılırsa tren patlar mı patlamaz mı?
aklımıza ilk gelen cevap patlamayacağı yönünde çünkü ışık hızı aynı ortamda sabittir, ışık trenin hızından yani bağıl hızdan etkilenmez dolayısıyla iki tarafa da aynı anda ulaşır ve herkes sağ salim yolculuğuna devam eder. ancak işler göründüğü kadar basit değil. 2 farklı durum var.
1. durum: gözlemci trenin içerisindeyse; gözlemciye göre tren sabittir ve ışıklar aynı anda alıcıya ulaşır, tren patlamaz.

2. durum: gözlemci trenin dışarısında bir yerden trene bakıyorsa; gözlemciye göre tren sabittir ve öndeki ışık trenin hareket yönüne ters yönde ilerlediği için alıcıya daha erken ulaşır, tren havaya uçar.

ve bu 2 durum da aynı oranda doğru. peki iki tip gözlemciyi aynı durumda olursa ne olur? yani bir gözlemci trenin içerisinden bir gözlemci de trenin dışarısından bakarsa tren patlar mı patlamaz mı? sanırım bunu öğrenmenin tek yolu denemek. benimle birlikte denemek isteyen portakal atabilir. tabi ben dışarıdan bakacağım.
devamını gör...
türkiye'de feminizm
türkiye'deki feminizm "erkekler ölsün yaşasın kadınlar" ilkesini savunan feministlerden oluşuyor.
halbuki cinayet işleyen kadın da erkek de gerekli cezayı almalı. erkeği öldüren kadına iyi yapmış diyip cinayet işlemeyi güzellemeyin. feminizm bu değil.
halbuki cinayet işleyen kadın da erkek de gerekli cezayı almalı. erkeği öldüren kadına iyi yapmış diyip cinayet işlemeyi güzellemeyin. feminizm bu değil.
devamını gör...
a haber'i 3 kelime ile anlat
habercilik nasıl yapılmamalı.
devamını gör...
ne salak salak başlıklar bunlar ya
zekicesini üretmeyenin bunu söylemeye hakkı yoktur.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
devamını gör...
femme fatale
birlikte olduğu erkeklere sıkıntılar yaşatan, tehlikeli, seksi, kadınlar. fransızca ‘felakete neden olan kadın' anlamına geliyor. ''fam fatal' şeklinde okunuyor.
tevratta geçen femme fatale kadınlarına örnek olarak havva, lilith, delilah ve salomé sayılabilir.
tevratta geçen femme fatale kadınlarına örnek olarak havva, lilith, delilah ve salomé sayılabilir.
devamını gör...