foucault sarkacı
paris' te panteon kilisesinde bulunur. bkz: #241846
yukarıda da bahsedildiği gibi fransız fizikçinin adı ile bilinen bir sarkaçtır. konu ile ilgili iki dakikaık video aşağıdadır:
yukarıda da bahsedildiği gibi fransız fizikçinin adı ile bilinen bir sarkaçtır. konu ile ilgili iki dakikaık video aşağıdadır:
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
/aklını kaşık kaşık yemek istiyordu kadın
en ateşli sevişmelerden daha çok haz verecekti sanki ona
yaşamak, görmek ve dinlemek
sebepsiz bir tutkuya kelepçeliydi bir nevi
aklı oyunlarında durgun
dili sözlerinde suskundu
meydandan başlayıp koşmaya
kızgın denizlerde sönmekti tek arzusu/
her yer karanlık olsa da önünü az çok seçebiliyordu. gözleri alışmıştı karanlığa. uykudan yeni uyanmanın verdiği mahmurlukla ağır ağır mutfağa ilerledi. aspiratörün düğmelerini eliyle yokladıkan sonra en kenardakine basarak aspiratörün ışığını açtı. hala oturma odasından şarkı sesleri geliyordu. yine şarkı dinlerken uymuş olmalıydı. yanan turuncu ışık uykudan yeni kalkmış ve karanlığa alışmış gözlerini acıtsa da şimdiden alışmaya başlamıştı. mutfak lavabosunda yüzünü yıkadı, dirseklerini dayadı tezgaha. karşısındaki pencereden ay gülümsüyordu kendisine. bir selam verdi ona.telefon? telefonu neredeydi? hızlı adımlarla oturma odasına yöneldi. ayakları sorduğu sorunun cevabını vermişti bile. masanın üzerinde duran telefonu yatmadan önce koyduğu yerden aldı. bildirimlere bakarken aynı zamanda da mutfağa dönüyordu. canı deliler gibi sigara is... hassss**** ayağını vurduğu kapı eşiğine savurduğu küfürle birlikte derin bir nefes aldı. birkaç mesaj ve şarjının az kaldığını gösteren uyarı dışında bildirim yoktu. bir arama bekliyordu, belki de bir ses, bir nefes. ocağın kenarında duran sigara paketine yöneldi. 1,3,4,6... 6 sigarası kalmıştı. "sigara almalı" diye düşündü. içlerinden bir tanesini alıp dudaklarına götürdü. saçlarını yakmamak adına eliyle toplayıp ocakta yaktı sigarasını. ciğerlerine çektiği zehirli dumanın tadı yayıldı ağzına. ocağın üzerinde duran çaydanlığın yüzeyindeki yansımasına denk gelmesiyle duraksadı bir an. aklındaki tüm sorular ve yanıtlar uçup gitti. günlerdir aynalardan kaçmasına rağmen yakalanmıştı işte kendisine. dağınık saçları, şişmiş göz altları ve çökmüş yüzü hiç iyi şeyler anlatmıyordu ona. içinde garip bir telaş aynı zamanda da bitkinlik vardı. hem sokaklarda deliler gibi bağıra bağıra koşmak hem de tüm gün yatağında yatmak istiyordu. çaydanlığa biraz su koyup altını yaktı. biraz kahve ayılmasına yetecekti. tezgahın kenarına çöküp bacaklarını çekti kendisine. aklında deli sorular ve cevaplar, cevapların getirdiği yeni sorular ve yeni cevaplar... koca bir döngü, büyük bir çıkmaz. sigarasından derin bir nefes alırken sıkıca kapattı gözlerini. bir şeyi görmeye bile mecali yoktu sanki. susmak istiyordu, sadece susmak. beyninin içinde dönüp duran tilkileri bir bir öldürmek... çaydanlıktan taşan suyun sesiyle geldi kendisine. bitmiş sigarasının külleri üzerine dökülmüştü. üzerini silkeleyerek ayağa kalktı. suyun altını söndürdü. bir bardak kahve ve bir dal sigara alarak balkona çıktı. turuncu sokak lambasının aydınlattığı sokak bomboş ve sessizdi. ağustos ayının ortasında olmasına rağmen üşüdüğünü hissetti kadın. sandalyeye oturacakken sigarasını yakmadığını fark etti. sabır dilenircesine derin bir nefes alarak mutfak masasının üzerinde duran çakmağa yöneldi. masanın üzerindeki ayrıntıyla duraksadı bir an. deli gibi ağlamak geliyordu içinden. çakmağı hızlıca alarak balkondaki sandalyesine oturdu. sigarasını yakmak istiyordu, sigarasını yakmak ve o zehirli dumanı ciğerlerine çekmek. lakin elleri inadına deliler gibi titriyordu. bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. fakat ne gözünden bir damla yaş geliyordu ne de sesi çıkıyordu. sadece hıçkırıyor, nefessiz kalıyor ve nefes almaya çalışıyordu. arkada yalnızlığım diyordu (bkz: zuhal olcay). geçen sayısız dakikalar ardından kendine geldi kadın. gitmeli diye düşündü, çok uzaklara gitmeli. tutunarak zor bela kalktı yerinden. son bir kez gecenin soğuğunu çekti içine ve içeriye girdi. aspiratörün ışığını kapatıp mutfaktan çıktı. ardından kapanan dış kapının sesi yankılandı karanlıkta... o sırada tezgahın üstünde bir ışık belirdi önce, ardından bir melodi... telefonu çalıyordu, peki ya arayan kimdi?
en ateşli sevişmelerden daha çok haz verecekti sanki ona
yaşamak, görmek ve dinlemek
sebepsiz bir tutkuya kelepçeliydi bir nevi
aklı oyunlarında durgun
dili sözlerinde suskundu
meydandan başlayıp koşmaya
kızgın denizlerde sönmekti tek arzusu/
her yer karanlık olsa da önünü az çok seçebiliyordu. gözleri alışmıştı karanlığa. uykudan yeni uyanmanın verdiği mahmurlukla ağır ağır mutfağa ilerledi. aspiratörün düğmelerini eliyle yokladıkan sonra en kenardakine basarak aspiratörün ışığını açtı. hala oturma odasından şarkı sesleri geliyordu. yine şarkı dinlerken uymuş olmalıydı. yanan turuncu ışık uykudan yeni kalkmış ve karanlığa alışmış gözlerini acıtsa da şimdiden alışmaya başlamıştı. mutfak lavabosunda yüzünü yıkadı, dirseklerini dayadı tezgaha. karşısındaki pencereden ay gülümsüyordu kendisine. bir selam verdi ona.telefon? telefonu neredeydi? hızlı adımlarla oturma odasına yöneldi. ayakları sorduğu sorunun cevabını vermişti bile. masanın üzerinde duran telefonu yatmadan önce koyduğu yerden aldı. bildirimlere bakarken aynı zamanda da mutfağa dönüyordu. canı deliler gibi sigara is... hassss**** ayağını vurduğu kapı eşiğine savurduğu küfürle birlikte derin bir nefes aldı. birkaç mesaj ve şarjının az kaldığını gösteren uyarı dışında bildirim yoktu. bir arama bekliyordu, belki de bir ses, bir nefes. ocağın kenarında duran sigara paketine yöneldi. 1,3,4,6... 6 sigarası kalmıştı. "sigara almalı" diye düşündü. içlerinden bir tanesini alıp dudaklarına götürdü. saçlarını yakmamak adına eliyle toplayıp ocakta yaktı sigarasını. ciğerlerine çektiği zehirli dumanın tadı yayıldı ağzına. ocağın üzerinde duran çaydanlığın yüzeyindeki yansımasına denk gelmesiyle duraksadı bir an. aklındaki tüm sorular ve yanıtlar uçup gitti. günlerdir aynalardan kaçmasına rağmen yakalanmıştı işte kendisine. dağınık saçları, şişmiş göz altları ve çökmüş yüzü hiç iyi şeyler anlatmıyordu ona. içinde garip bir telaş aynı zamanda da bitkinlik vardı. hem sokaklarda deliler gibi bağıra bağıra koşmak hem de tüm gün yatağında yatmak istiyordu. çaydanlığa biraz su koyup altını yaktı. biraz kahve ayılmasına yetecekti. tezgahın kenarına çöküp bacaklarını çekti kendisine. aklında deli sorular ve cevaplar, cevapların getirdiği yeni sorular ve yeni cevaplar... koca bir döngü, büyük bir çıkmaz. sigarasından derin bir nefes alırken sıkıca kapattı gözlerini. bir şeyi görmeye bile mecali yoktu sanki. susmak istiyordu, sadece susmak. beyninin içinde dönüp duran tilkileri bir bir öldürmek... çaydanlıktan taşan suyun sesiyle geldi kendisine. bitmiş sigarasının külleri üzerine dökülmüştü. üzerini silkeleyerek ayağa kalktı. suyun altını söndürdü. bir bardak kahve ve bir dal sigara alarak balkona çıktı. turuncu sokak lambasının aydınlattığı sokak bomboş ve sessizdi. ağustos ayının ortasında olmasına rağmen üşüdüğünü hissetti kadın. sandalyeye oturacakken sigarasını yakmadığını fark etti. sabır dilenircesine derin bir nefes alarak mutfak masasının üzerinde duran çakmağa yöneldi. masanın üzerindeki ayrıntıyla duraksadı bir an. deli gibi ağlamak geliyordu içinden. çakmağı hızlıca alarak balkondaki sandalyesine oturdu. sigarasını yakmak istiyordu, sigarasını yakmak ve o zehirli dumanı ciğerlerine çekmek. lakin elleri inadına deliler gibi titriyordu. bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. fakat ne gözünden bir damla yaş geliyordu ne de sesi çıkıyordu. sadece hıçkırıyor, nefessiz kalıyor ve nefes almaya çalışıyordu. arkada yalnızlığım diyordu (bkz: zuhal olcay). geçen sayısız dakikalar ardından kendine geldi kadın. gitmeli diye düşündü, çok uzaklara gitmeli. tutunarak zor bela kalktı yerinden. son bir kez gecenin soğuğunu çekti içine ve içeriye girdi. aspiratörün ışığını kapatıp mutfaktan çıktı. ardından kapanan dış kapının sesi yankılandı karanlıkta... o sırada tezgahın üstünde bir ışık belirdi önce, ardından bir melodi... telefonu çalıyordu, peki ya arayan kimdi?
devamını gör...
nipple piercing
görmesi bile insanın canını acıtan, içten içe tutup çekme isteği uyandıran, meme ucu piercing'i. kimsenin memesine karışmak gibi bir derdim yok fakat sebebi neydi ki, demekten kendimi alamıyorum.
görsel eklemiycem, merak eden gugullasın.
görsel eklemiycem, merak eden gugullasın.
devamını gör...
bilet
tdk'ya göre; "para ile alınan ve konser, sinema, tiyatro vb. eğlence yerlerine girme, ulaşım araçlarına binme veya bir talih oyununa katılma imkânını veren belge."
"tópos mou, nasıl olur?
cehennemin biletlerini çoktan almamış mıydık biz? o ilk duvarı yıkıp yanına geldiğimde, hani rüzgar denizden ediyordu o gece? zakkum konularının ne kadar baygın ve ağır olduğunu, üstümüze yapışıp kaldığını hatırlamıyor musun? yerlerde hasırlar vardı, evin yanında hayıtlar?
hiçbir şey hatırlamıyor musun? ilk sen öpmüştün beni be kadın? ben sana bakıyordum, içerisi karanlıktı, ay ışığının vücudumuza dokunmasına saatler vardı ve üstümüz iyot ve zakkum kokuyordu?
o bilet hâlâ cebimde benim, üstelik iki kişilik..
hiç mi hatırlamıyorsun?
"tópos mou, nasıl olur?
cehennemin biletlerini çoktan almamış mıydık biz? o ilk duvarı yıkıp yanına geldiğimde, hani rüzgar denizden ediyordu o gece? zakkum konularının ne kadar baygın ve ağır olduğunu, üstümüze yapışıp kaldığını hatırlamıyor musun? yerlerde hasırlar vardı, evin yanında hayıtlar?
hiçbir şey hatırlamıyor musun? ilk sen öpmüştün beni be kadın? ben sana bakıyordum, içerisi karanlıktı, ay ışığının vücudumuza dokunmasına saatler vardı ve üstümüz iyot ve zakkum kokuyordu?
o bilet hâlâ cebimde benim, üstelik iki kişilik..
hiç mi hatırlamıyorsun?
devamını gör...
ekonomik kriz
ekonominin temel yapı taşları olarak kabul edilen mal, hizmet, üretim, döviz fiyatları üzerinde kabul edilebilir seviyelerin ötesinde yaşanan şiddetli dalgalanmalara ekonomik kriz adı verilmektedir.
devamını gör...
taziye evinde yapılmaması gerekenler
yakınlarına acının yağmur olup yağdığı taziye evlerinde öyle can sıkan şeyler yapılır ki o an delirip evden kovmamak için sabır üstüne sabır dilenir.
gereksiz siyaset içeren konuşmalar ve hatta bu yüzden tartışmak
yemek beklemek
teselli edeceğine can yakıcı sözler söylemek
hastalıklarını saymak
durmadan başkalarını örnek göstermek gibi konuşmalar ilk aklıma gelenler.
sessizce sabır dileyip gidene kadar durmayı beceremeyecekseniz gitmeyin daha iyi.
gereksiz siyaset içeren konuşmalar ve hatta bu yüzden tartışmak
yemek beklemek
teselli edeceğine can yakıcı sözler söylemek
hastalıklarını saymak
durmadan başkalarını örnek göstermek gibi konuşmalar ilk aklıma gelenler.
sessizce sabır dileyip gidene kadar durmayı beceremeyecekseniz gitmeyin daha iyi.
devamını gör...
anneni mi çok seviyorsun babanı mı sorunsalı
ikisini de ama şey, biz babacıyız birazcık evet birazcık..
devamını gör...
en ahmet kaya özelliğiniz
hep sonradan gelir aklım başıma.
devamını gör...
sabah olunca gelen hayat çok güzel la hissi
o his nereden gelmektedir? neden bana gelmemektedir? akşama doğru bana da geldiği olmuştur ama sabah uyanınca hayat nasıl güzel gelebilir? uyanmak mesela hiç güzel değil. yine de belki bir gün bana da gelir de, ben de denerim nasıl bir hismiş.
devamını gör...
steampunk öğretisi
evren analog bir saat gibi çarklardan oluşur. her şey bir çarktır. insanlar, böcekler, moleküller, soğanlar, develer her şey.
her çark bir başka çarkın hareketiyle döner yani hareket eder, sen bunu kelebek etkisi diyince daha iyi anlarsın ama çark metaforu daha aydınlatıcıdır. özgür iradeden bahsedilemez zaten kimse sana özgürsün demiyor. ben şunu söyleyebilirim ama özgür olmakla bir işin yoktur evrende, evren özgürlükle ilgilenmez.
bütün çarkların uyumlu hareketi evrendeki işlerin dönmesini sağlar. saat gibi tik tak işler her şey. çarklar yok olmaz daha küçük parçalara ayrılıp hareketin devamını sağlar yada birleşip daha büyük çarklara dönüşerek işlemeye devam eder. çarka hareketi veren enerji ise buhardır. kazanda kaynayan suyun basıncıyla sistem işler. buna da çarkıfelek denir.
her çark bir başka çarkın hareketiyle döner yani hareket eder, sen bunu kelebek etkisi diyince daha iyi anlarsın ama çark metaforu daha aydınlatıcıdır. özgür iradeden bahsedilemez zaten kimse sana özgürsün demiyor. ben şunu söyleyebilirim ama özgür olmakla bir işin yoktur evrende, evren özgürlükle ilgilenmez.
bütün çarkların uyumlu hareketi evrendeki işlerin dönmesini sağlar. saat gibi tik tak işler her şey. çarklar yok olmaz daha küçük parçalara ayrılıp hareketin devamını sağlar yada birleşip daha büyük çarklara dönüşerek işlemeye devam eder. çarka hareketi veren enerji ise buhardır. kazanda kaynayan suyun basıncıyla sistem işler. buna da çarkıfelek denir.
devamını gör...
sözlüğü terk ediyoruz kampanyası
(bkz: yolun açık olsun paşam)
hep yapmak istemiştimtim.
arkadaş, beğenmiyorsan çekip gidersin. bu nifak tohumları ekmek niye? yani eline ne geçecek? hadi üç kişiyi kandırdın, sözlükten gittiniz, çıkarın ne olacak?
inşallah terk edersin.
hep yapmak istemiştimtim.
arkadaş, beğenmiyorsan çekip gidersin. bu nifak tohumları ekmek niye? yani eline ne geçecek? hadi üç kişiyi kandırdın, sözlükten gittiniz, çıkarın ne olacak?
inşallah terk edersin.
devamını gör...
selamsız bandosu
nesli çölgeçen'in 1987 yapımı filmidir. filmin lokomotifi şener şen olsa da, uğur yücel, ali uyandıran ve üstün asutay da filmi tabiri caizse oyunculukları ile bir üst noktaya taşırlar. hikayeler mühimdir hele ki mizahi/taşlama bir film yapıyorsanız hikayenin işlenişi ve konu örgüsü daha da önem kazanır. işte selamsız bandosu'nun hikayesi de böyle. sizi acı acı güldüren cinsten. kahkaha attığınız yerler olduğu kadar, içlendiğiniz ve hüzünlendiğiniz çokça yer mevcut.
selamsız, allah'ın bile adını hatırlamadığı bir bedeldir ve cumhurbaşkanın trenle yapacağı yurt gezisinde selamsızdan geçeceği öğrenilince, belediye başkanı bu fırsatı ıskalamaz istemez. ancak köyde ne tren istasyonu ne de cumhurbaşkanını karşılayabilecek bir bando vardır...
tabi buradan sonrası biraz ipucu içerecek o yüzden filmi izlememiş olanlar aşağıdaki iki paragrafı okumasın derim * neden mi spoiler penceresini kullanmıyorum? sevmiyorum. açılıyor, kapanıyor falan bildiğiniz gıcık oluyorum. netice olarak üzerime düşeni yaptım mı? yaptım. * ha bu arada okusanız dahi filmden alacağınız tat değişmez diye düşünüyorum, öyle de keyifli bir filmdir.
efendim, selamsızın belediye başkanı latif * adı gibi latif bir zat. bir siyasetçi de olmaması gereken meziyetlere sahip. adam her şeyden evvel selamsıza adamış kendisini. sürekli selamsız için kafa yoruyor. kişisel ikbal falan yok gözünde. cumhurbaşkanı mevzusu ortaya çıkınca da, bir fırsat görüyor kendince ve değerlendirmek istiyor. biraz da hayalperest bir karakter, nahif bir adam anlayacağınız. psikoloğa gitse seni üzmüşler denilecek tarzda bir nahifliği var. atom karınca gibi beldesinin açıklarını kapamaya çalışıyor. işe de ilk olarak bando kurmakla başlıyor. malum cumhurbaşkanı karşılanacak. öyle lay lay lom olmaz bu işler. bu işin belirli bir protokolü var. e hal böyleyken bandoyu yönetecek bir şef de lazım. veriyor gazeteye ilanı. ilanı okuyup gelen 1 kişi var. yani adamın elinde başka seçenek de yok. adam ordudan atılmış eski bir bando şefi. ufakta bir kusuru var; bildiğiniz alkolik. kanımca filmdeki en enteresan karakterlerden birisidir murat şef *. onun gelgitlerini, yıkılışını, tekrar ayağa kalkışını izlemek keyiflidir. neden sonra çalışmalar başlar. bando bir anda cazibe merkezi haline gelir. selamsız ahalisi beldenin kurtuluşunu bando da görmektedir ve işte zurnanın zırt dediği yerde burasıdır. zira futbol takımının başkanı ve latif'in belalısı tahir * bu duruma çok bozulur. o andan itibaren de futbol takımı, bando gerginliği başlar. başkan latif, murat şefin tekrar içkiye başlamaması için 40 bin takla atarken bu olayların yaşanması hiç de iyi olmamıştır. yaşanan gerginlikler şefin şişenin dibini görmesine neden olur. böylece selamsızın umudunu bağladığı bando, şefinden yoksun şekilde çalışmalarına devam eder. hatırladığım kadarı ile murat şef bir akşam üzeri yine yıkılmış ve bezgin bir haldeyken başkanla birlikte selamsız sokaklarında yürümektedir. artık başkan da bunalmıştır. selamsızdan ayrılacağını falan söyler. sarılacağı son ümit kırıntısı alkol şişesinin dibini boylamıştır ona göre. murat şef o esnada evlerden gelen enstrüman seslerini duyunca ve ahalinin bando için hala çabaladığını anlayınca fikrini değiştirir. hoş sahnedir bu anlattığım sahne içinde güzel ayrıntılar barındırır. şef insanları yüzüstü bırakmak istemez ve yeniden bandonun başına geçer. bu arada bando, futbol takımının maçına gidip marşlarla takıma destek verince bu küçük belde en nihayetinde kenetlenir ve büyük güne hazır hale gelir. sayılı gün de gelip geçmiştir zaten.
tren yavaşça yaklaşır. herkes tam kadro oradadır. trenden selamlama minvalinde süleyman demirel'in şapkasına benzer bir şapka sallanır .bu esnada musa * tren duracak ümidiyle sürekli halıyı taşımakla meşguldür. ama tren geçer gider. işte o anda musa'nın trenin peşinden koşması, tüm umutlarını yitiren ahalinin bandonun çaldığı mastikaya, çekingen bir şekilde eşlik etmeye başlaması iç burkar. o sahne insanın kabine bıçak gibi saplanır. onca emek, onca hazırlık bir el sallama ve şapkayı görmek için olmuştur.
selamsız bandosu türk sinema tarihinde eleştirel mizah anlamında önemli bir yere sahiptir. günümüzde insanların sadece argo konuştuğu, adam gibi bir konusu ve olay örgüsü olmayan filmlerin komedi filmi olarak nitelenip, baş tacı edildiği şu dönemde selamsız bandosu, zübük, züğürt ağa ve benzeri filmler hak ettiği değeri görmediği gibi yenileri de çekilmiyor artık. bu da toplumun gerek algısının, gerekse ilgisinin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor. aynı zamanda izleyicinin beğenisinin de günümüzde bu tabloya bakarak basitleştiğini/basitleştirildiğini söyleyebiliriz. toplumsal dönüşüm işte böyle bir şey. sizi bir kere kalitesize alıştırdılar mı? kaliteyi hatırlamak zor olduğu gibi talep etmek de imkansız hale geliyor. kaliteli mizahın mazide değil ati de olduğu günleri görmek temennisi ile...
izlemeyenler içinde amme hizmeti yapayım. buyurun efendim açın izleyin.
selamsız, allah'ın bile adını hatırlamadığı bir bedeldir ve cumhurbaşkanın trenle yapacağı yurt gezisinde selamsızdan geçeceği öğrenilince, belediye başkanı bu fırsatı ıskalamaz istemez. ancak köyde ne tren istasyonu ne de cumhurbaşkanını karşılayabilecek bir bando vardır...
tabi buradan sonrası biraz ipucu içerecek o yüzden filmi izlememiş olanlar aşağıdaki iki paragrafı okumasın derim * neden mi spoiler penceresini kullanmıyorum? sevmiyorum. açılıyor, kapanıyor falan bildiğiniz gıcık oluyorum. netice olarak üzerime düşeni yaptım mı? yaptım. * ha bu arada okusanız dahi filmden alacağınız tat değişmez diye düşünüyorum, öyle de keyifli bir filmdir.
efendim, selamsızın belediye başkanı latif * adı gibi latif bir zat. bir siyasetçi de olmaması gereken meziyetlere sahip. adam her şeyden evvel selamsıza adamış kendisini. sürekli selamsız için kafa yoruyor. kişisel ikbal falan yok gözünde. cumhurbaşkanı mevzusu ortaya çıkınca da, bir fırsat görüyor kendince ve değerlendirmek istiyor. biraz da hayalperest bir karakter, nahif bir adam anlayacağınız. psikoloğa gitse seni üzmüşler denilecek tarzda bir nahifliği var. atom karınca gibi beldesinin açıklarını kapamaya çalışıyor. işe de ilk olarak bando kurmakla başlıyor. malum cumhurbaşkanı karşılanacak. öyle lay lay lom olmaz bu işler. bu işin belirli bir protokolü var. e hal böyleyken bandoyu yönetecek bir şef de lazım. veriyor gazeteye ilanı. ilanı okuyup gelen 1 kişi var. yani adamın elinde başka seçenek de yok. adam ordudan atılmış eski bir bando şefi. ufakta bir kusuru var; bildiğiniz alkolik. kanımca filmdeki en enteresan karakterlerden birisidir murat şef *. onun gelgitlerini, yıkılışını, tekrar ayağa kalkışını izlemek keyiflidir. neden sonra çalışmalar başlar. bando bir anda cazibe merkezi haline gelir. selamsız ahalisi beldenin kurtuluşunu bando da görmektedir ve işte zurnanın zırt dediği yerde burasıdır. zira futbol takımının başkanı ve latif'in belalısı tahir * bu duruma çok bozulur. o andan itibaren de futbol takımı, bando gerginliği başlar. başkan latif, murat şefin tekrar içkiye başlamaması için 40 bin takla atarken bu olayların yaşanması hiç de iyi olmamıştır. yaşanan gerginlikler şefin şişenin dibini görmesine neden olur. böylece selamsızın umudunu bağladığı bando, şefinden yoksun şekilde çalışmalarına devam eder. hatırladığım kadarı ile murat şef bir akşam üzeri yine yıkılmış ve bezgin bir haldeyken başkanla birlikte selamsız sokaklarında yürümektedir. artık başkan da bunalmıştır. selamsızdan ayrılacağını falan söyler. sarılacağı son ümit kırıntısı alkol şişesinin dibini boylamıştır ona göre. murat şef o esnada evlerden gelen enstrüman seslerini duyunca ve ahalinin bando için hala çabaladığını anlayınca fikrini değiştirir. hoş sahnedir bu anlattığım sahne içinde güzel ayrıntılar barındırır. şef insanları yüzüstü bırakmak istemez ve yeniden bandonun başına geçer. bu arada bando, futbol takımının maçına gidip marşlarla takıma destek verince bu küçük belde en nihayetinde kenetlenir ve büyük güne hazır hale gelir. sayılı gün de gelip geçmiştir zaten.
tren yavaşça yaklaşır. herkes tam kadro oradadır. trenden selamlama minvalinde süleyman demirel'in şapkasına benzer bir şapka sallanır .bu esnada musa * tren duracak ümidiyle sürekli halıyı taşımakla meşguldür. ama tren geçer gider. işte o anda musa'nın trenin peşinden koşması, tüm umutlarını yitiren ahalinin bandonun çaldığı mastikaya, çekingen bir şekilde eşlik etmeye başlaması iç burkar. o sahne insanın kabine bıçak gibi saplanır. onca emek, onca hazırlık bir el sallama ve şapkayı görmek için olmuştur.
selamsız bandosu türk sinema tarihinde eleştirel mizah anlamında önemli bir yere sahiptir. günümüzde insanların sadece argo konuştuğu, adam gibi bir konusu ve olay örgüsü olmayan filmlerin komedi filmi olarak nitelenip, baş tacı edildiği şu dönemde selamsız bandosu, zübük, züğürt ağa ve benzeri filmler hak ettiği değeri görmediği gibi yenileri de çekilmiyor artık. bu da toplumun gerek algısının, gerekse ilgisinin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor. aynı zamanda izleyicinin beğenisinin de günümüzde bu tabloya bakarak basitleştiğini/basitleştirildiğini söyleyebiliriz. toplumsal dönüşüm işte böyle bir şey. sizi bir kere kalitesize alıştırdılar mı? kaliteyi hatırlamak zor olduğu gibi talep etmek de imkansız hale geliyor. kaliteli mizahın mazide değil ati de olduğu günleri görmek temennisi ile...
izlemeyenler içinde amme hizmeti yapayım. buyurun efendim açın izleyin.
devamını gör...
sorunlu aile hayatı
kişiyi ruhsal olarak çöküntüye uğratan durumdur sorunlu aile hayatı. mutsuzluğu, acıyı çok yakından tanıdıkları için hiçbir şey kolay kolay yıkmaz onları çünkü daha acısını yaşamışlardır, bilmişlerdir, görmüşlerdir. olgun olurlar. küçük mutlulukları bilirler. ve inanırlar ki kendi ailesini seçemedikleri için oluşturacak oldukları aileyi özenle seçer, çabalarlar.
devamını gör...
hayatınızın mottosu olan sözler
hiç kimse izlemiyormuş gibi dans et. hiç incinmemiş gibi sev. hiç kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle. ve dünya cennetmiş gibi yaşa.
~mark twain
~mark twain
devamını gör...
kitap okumak
kitap okumak farklı bir kültür.
bu alışkanlığı bana kazandıran canım abime sevgilerimi iletiyorum. o beni duyuyor biliyorum.*
saatlerce duvarda asılı hareketli bir kutuya bakıp günü bitirmek ne denli bir acı olurdu benim için. 14 senedir o kutudan uzak kalan ve bundan son derece mutlu olan bir insanım. 'allasen sen evde hiç mi tv izlemiyorsun?' diyenlere benim evimde yıllardır öyle bir alet yok diyorum ve hayret nidaları yükseliyor.*
bana göre çok sıradan bir durum. 'canın sıkılınca ne yapıyorsun sen?' sorusuna 'niye canım sıkılsın ben bizzat kendime yetiyorum' diyorum inanamıyorlar. düşünsenize bu zamanda koca karısına, ana çocuğuna yetemiyor... yahu ben bana nasıl yeterim? bende şoklardayım şuan.*
okuyun arkadaşlar bol bol okuyun.
yürüyüş yapın.
hayal kurun.
kendinizle zaman geçirmekten korkmayın...
sevin yahu kendinizi az bu nedir böyle!
bu hayatta yalnızca siz varsınız. siz yoksanız hayatta yok bunu not edin bir yere! bu kıyağımı da unutmayın... *
önce kendinizi sonra tüm dünyayı sevmeye var mısınız ? elleri göreyim. *
bu alışkanlığı bana kazandıran canım abime sevgilerimi iletiyorum. o beni duyuyor biliyorum.*
saatlerce duvarda asılı hareketli bir kutuya bakıp günü bitirmek ne denli bir acı olurdu benim için. 14 senedir o kutudan uzak kalan ve bundan son derece mutlu olan bir insanım. 'allasen sen evde hiç mi tv izlemiyorsun?' diyenlere benim evimde yıllardır öyle bir alet yok diyorum ve hayret nidaları yükseliyor.*
bana göre çok sıradan bir durum. 'canın sıkılınca ne yapıyorsun sen?' sorusuna 'niye canım sıkılsın ben bizzat kendime yetiyorum' diyorum inanamıyorlar. düşünsenize bu zamanda koca karısına, ana çocuğuna yetemiyor... yahu ben bana nasıl yeterim? bende şoklardayım şuan.*
okuyun arkadaşlar bol bol okuyun.
yürüyüş yapın.
hayal kurun.
kendinizle zaman geçirmekten korkmayın...
sevin yahu kendinizi az bu nedir böyle!
bu hayatta yalnızca siz varsınız. siz yoksanız hayatta yok bunu not edin bir yere! bu kıyağımı da unutmayın... *
önce kendinizi sonra tüm dünyayı sevmeye var mısınız ? elleri göreyim. *
devamını gör...
anormal sözlük haber ajansı
evet değerli okuryazarlar uzun bir süre sonra yeniden sizlerle birlikteyiz. sözlüğün adının değişmesiyle birlikte sözlükte bir çok şeyin de değişmiş olduğunu söylemek yanlış olmaz. bir zamanların kızıl öfkesi benjamin'in değişerek geliştiğini (!) üzerindeki kızıl gömleği büyük bir hışımla fırlatıp attığını görmek çoklarını büyük bir mutsuzluğa gark etse de, bu durumdan ziyadesiyle memnun olan bir kitle olduğu da gözlerden kaçmıyor. yoldaş işe adını değiştirerek başladı. artık kendisine normal benjamin diyor. lakin kazın ayağının öyle olmadığını siz okurlarımızla paylaşmak isteriz. benjamin'in yaptığı atılımlar ve kurduğu yeni ilişkilerin hiç normal olmadığının altını çizmememiz gerekiyor.
muhabirlerimizin yönetimdeki kaynaklardan aldığı bilgiler dudak uçuklatan cinsten. noktasına virgülüne dokunmadan söylenenleri aktarıyoruz.
yani işte o gün geldi. sözlüğün adının değiştiği gün. yönümüzü değiştiriyoruz dedi. rus defterini kapatıyoruz. ayılık mayılık artık bu işler bize ters. bize yahudilerin ticari zekası lazım. bu sebeple artık kızıl değil mavi ana rengimiz olacak. orak - çekiçle işimiz bitti. tarlayı zaten yeterince sürüp, ekinleri hasat, yazarları haşat ettik diyerek hepimizi şoke etti. tabi ben çok şaşırmıştım. şaka mı yapıyorsun yoldaş diye sorduğumda, gülümseyerek bana döndü ve şunları söyledi. ''artık yoldaş yok. bana benjamin netenyahu diyeceksiniz.'' diyerek şaşkınlığımın bir kaç kat daha artmasına sebep oldu. göbeğiyle ünlü yöneticimiz de o esnada pis pis sırıtıyordu. gözüme buda heykeli gibi gözükmüş olsa da dişlerimi sıkarak sustum. çünkü baskı aygıtları da değişmişti. artık karşımızda kgb kırıntıları yoktu. benjamin netenyahu mossad ile anlaşmış, davut yıldızını alnımızın çatına çakmaya niyetlenmişti.
evet değerli okuryazarlar küçük dilinizi yuttuğunuzu biliyoruz ama daha anlatacaklarımız bitmedi. bir diğer kaynağımızın söyledikleri ise şöyle;
''sözlüğün demografik yapısını değiştirmemiz lazım.'' diyerek devam etti. eski yazarlarla bu iş olmayacak. bunlar reklamsız sözlüğe alışmış. gelir kanallarımızı tıkayabilecek, köhne bir düşünce yapısına sahipler. o yüzden bunların sözlükteki etkinliğini seyreltmemiz lazım. nasıl zamanında kazıklı taifesini buraya kavimler göçü suretiyle getirdik. şimdi sırada ikinci dalga göç projemiz var. ulu dağının eteğindeki taşları buraya bir dökelim de, görsünler hanyayı konyayı dedi ve pis bir kahkaha attı. bizler kendisine buz kesmiş gibi bakarken, sadece tek bir arkadaş keyiften göbeğini ovuşturmakla meşguldü. o göbeğini ovuşturdukça bizim stres ibremiz yoğuşmalı kombi misali yavaş yavaş artıyordu. yahu karartmayın enseyi diye devam etti. böyle iyi olacak. hem reklamsız sözlüğe alışanlara bu özelliği para ile satacağız, hem de yeni gelenlerin sayıca fazla ve aktif olması sayesinde tıklamada 2071 hedefimize emin adımlarla yürüyeceğiz. ayrıca bu yeni gelenler diğerleri gibi muhalif olmayacak bizim tarafımızda saf tutacak. biz de bundan kelli şu memnuniyetsiz eskilerin muhalefet baskısından kurtulup rahatlayacağız.
bu arada muhabirlerimiz mavi öfke benjamin netanyahu'nun yasa dışı yollarla sözlüğe getirmeye devam ettiği göçmenlerin fotoğraflarına ulaştı;
buyurun;

bu arada inancımız odur ki, yeni gelen arkadaşlarımız benjamin butonun bu oyununu bozacak dirayete ve izana sahiptir. bir olalım diri olalım, benjamin'in bu oyununu bozalım.
ve sloganımız gelsin;
mavi öfke benjamin netenyahu, tüm bunlar neden yahu?
açık mert korkusuz anormal sözlük haber ajansı özel haberini okudunuz.
sürç-i lisan ettiysek af ola!
muhabirlerimizin yönetimdeki kaynaklardan aldığı bilgiler dudak uçuklatan cinsten. noktasına virgülüne dokunmadan söylenenleri aktarıyoruz.
yani işte o gün geldi. sözlüğün adının değiştiği gün. yönümüzü değiştiriyoruz dedi. rus defterini kapatıyoruz. ayılık mayılık artık bu işler bize ters. bize yahudilerin ticari zekası lazım. bu sebeple artık kızıl değil mavi ana rengimiz olacak. orak - çekiçle işimiz bitti. tarlayı zaten yeterince sürüp, ekinleri hasat, yazarları haşat ettik diyerek hepimizi şoke etti. tabi ben çok şaşırmıştım. şaka mı yapıyorsun yoldaş diye sorduğumda, gülümseyerek bana döndü ve şunları söyledi. ''artık yoldaş yok. bana benjamin netenyahu diyeceksiniz.'' diyerek şaşkınlığımın bir kaç kat daha artmasına sebep oldu. göbeğiyle ünlü yöneticimiz de o esnada pis pis sırıtıyordu. gözüme buda heykeli gibi gözükmüş olsa da dişlerimi sıkarak sustum. çünkü baskı aygıtları da değişmişti. artık karşımızda kgb kırıntıları yoktu. benjamin netenyahu mossad ile anlaşmış, davut yıldızını alnımızın çatına çakmaya niyetlenmişti.
evet değerli okuryazarlar küçük dilinizi yuttuğunuzu biliyoruz ama daha anlatacaklarımız bitmedi. bir diğer kaynağımızın söyledikleri ise şöyle;
''sözlüğün demografik yapısını değiştirmemiz lazım.'' diyerek devam etti. eski yazarlarla bu iş olmayacak. bunlar reklamsız sözlüğe alışmış. gelir kanallarımızı tıkayabilecek, köhne bir düşünce yapısına sahipler. o yüzden bunların sözlükteki etkinliğini seyreltmemiz lazım. nasıl zamanında kazıklı taifesini buraya kavimler göçü suretiyle getirdik. şimdi sırada ikinci dalga göç projemiz var. ulu dağının eteğindeki taşları buraya bir dökelim de, görsünler hanyayı konyayı dedi ve pis bir kahkaha attı. bizler kendisine buz kesmiş gibi bakarken, sadece tek bir arkadaş keyiften göbeğini ovuşturmakla meşguldü. o göbeğini ovuşturdukça bizim stres ibremiz yoğuşmalı kombi misali yavaş yavaş artıyordu. yahu karartmayın enseyi diye devam etti. böyle iyi olacak. hem reklamsız sözlüğe alışanlara bu özelliği para ile satacağız, hem de yeni gelenlerin sayıca fazla ve aktif olması sayesinde tıklamada 2071 hedefimize emin adımlarla yürüyeceğiz. ayrıca bu yeni gelenler diğerleri gibi muhalif olmayacak bizim tarafımızda saf tutacak. biz de bundan kelli şu memnuniyetsiz eskilerin muhalefet baskısından kurtulup rahatlayacağız.
bu arada muhabirlerimiz mavi öfke benjamin netanyahu'nun yasa dışı yollarla sözlüğe getirmeye devam ettiği göçmenlerin fotoğraflarına ulaştı;
buyurun;

bu arada inancımız odur ki, yeni gelen arkadaşlarımız benjamin butonun bu oyununu bozacak dirayete ve izana sahiptir. bir olalım diri olalım, benjamin'in bu oyununu bozalım.
ve sloganımız gelsin;
mavi öfke benjamin netenyahu, tüm bunlar neden yahu?
açık mert korkusuz anormal sözlük haber ajansı özel haberini okudunuz.
sürç-i lisan ettiysek af ola!
devamını gör...
pilav kaşıkla mı çatalla mı yenir sorunsalı
kaşıkla yemeği tercih ederim. çatal biraz uğraştırıyor.
devamını gör...
inanmak başarmanın yarısıdır
tek başına inanmak yetmez dediğim düşünce.
başarmanın yarısı; mantıklı bir plan yapmak, yol haritası çizmek, ve bu plana uyulduğunda başarıya ulaşılacağına inanmaktır.
kalan yarısı da bu planı düzgünce uygulamaktan ibaret.
başarmanın yarısı; mantıklı bir plan yapmak, yol haritası çizmek, ve bu plana uyulduğunda başarıya ulaşılacağına inanmaktır.
kalan yarısı da bu planı düzgünce uygulamaktan ibaret.
devamını gör...
anormal sözlük haber ajansı
yoldaş benjamin franklin'in gece baskınları ne anlama geliyor?
evet değerli yazarlar, bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde sözlükte bazı garip olaylar yaşandı. bunlardan en önemlisi daha önce haberini yaptığımız ve sizlere tüm ayrıntılarını aksettirmeye çalıştığımız, dady'nin rehin tutulması mevzusuydu. bizim haberimizden sonra yoldaş kamuoyundan gelen baskılara dayanamayarak, dady'i serbest bıraktı. elbette bunu bağımsız medyanın bir zaferi olarak görüyoruz. ancak bu olayın hemen ardından yaşanmaya başlayan gelişmelerin de endişe verici olduğunun altını çizmek isteriz.
dady'nin serbest bırakılmasını müteakip, yoldaş ilginç bir şekilde yazarların nick altında kol gezmeye ve kendisini göstermeye başladı. her ne kadar söylemleri olumlu ve motive edici olsa da, olayın aslında bu kadar basit olmadığını bilmenizi istiyoruz
kulislerden aldığımız bilgilere göre yoldaş ve ekibi dady olayından sonra iktidarlarının çatırdadığını ve sallantıda olduğunu düşünmeye başlamış. hal böyle olunca, kendilerini sözlükte göstermek adına, bu sözde nick altı gezmelerini düzenleyerek, yazarların hal ve hatırlarını sorma yoluna gitmişler. asıl amacın ise yazarlara göz dağı vermek olduğu söyleniyor. yönetimden adını vermek istemeyen üst düzey bir görevli muhabirimize şu açıklamaları yaptı;
''aslına bakarsanız, bu gece ziyaretleri düşünüldüğü kadar basit bir olay değil. yoldaş ben buradayım, gözüm üzerinizde, ona göre hareket edin, dady'nin başına gelenler bir gün hepinizin başına gelebilir mesajını vermek istedi. biz buna bir nevi aba altından sopa göstermek diyebiliriz. gidişat değişmezse devreye uzun süreli sürgün kararları girebilir.''
açıklamalardan da anlaşıldığı üzerine buzdağının görünmeyen kısmı inanın hepimizi çok tehlikeli bir noktaya doğru sürüklüyor. sözlüğün demokrasi güçlerini yaşanan bu elim gelişmeler karşısında güç birliği yapmaya davet ediyoruz.
kafa sözlük baharı, mellisho ve jön kafacılar üzerine bir değerlendirme
yukarıdaki haberimizde bahsettiğimiz olaylar çerçevesinde sözlükte yaşananları değerlendirmenin faydalı olacağını düşünüyoruz.
yazarların gece vakti evlerinden alınıp metruk binalarda rehin tutulmaları, yine yazarların nick altlarından onlara göz dağı verilmesi suretiyle hizaya çekilmek istenmeleri, yoldaş ve ekibinin istibdat özlemi içerisinde olduğunu gözler önüne seriyor.
hal böyle olunca sözlükteki istibdat karşıtlarının ''jön kafacılar '' teşkilatını kurma girişimi içerisinde oldukları kulağımıza geldi/geliyor.
bu oluşumla ilgili ise ortalıkta dolaşan türlü türlü iddialar var. bunlardan en önemlisi mellisho'nun bu olaylar içerisindeki yeri ve eylemsellik sürecine katkısı üzerine söylenenler. yine adını vermek istemeyen üst düzey bir yöneticiden aldığımız bilgiye göre mellisho'nun mesaj kutusunda ''jön kafacı'' olduğundan şüphelenilen yazarlara gönderilen şöyle bir metin bulunmuş;
başka sözlüklerden geldiler
ellerinde susmak bilmeyen klavyeleriyle
ne kadar diplere bastırılsa
o kadar boğulmak bilmez tanımlarıyla, başlıklarıyla
ağır ağır geldiler...
sonra her gün geldiler artarak geldiler
beğenileri, favorileri ve karma puanlarıyla
nüktedan tanımlar girer gibi geldiler
pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
su gibi ateş gibi
her gün yeni klavyeler eklendi klavyelerine
yeni başlıklarla tanıştı gözleri
her gün yeni kabuklar çatladı
yeni gözler okumaya başladı söylediklerini
bir sözlük oldular sonunda
ve adını değiştirdiler sözlüğün.
yine aldığımız bilgilere göre, bu şiirsel metnin ortaya çıkması ile birlikte, yönetimde büyük bir tedirginlik baş göstermiş ve duruma acil olarak müdahale edilmesi gerektiği konusunda karar birliğine varılmış.
kaynağımızın bu konuda söylediklerini aynen aktarıyoruz.
''o gece hiçbirimizin gözüne uyku girmedi. sözlüğün bir karşı devrim süreci ile karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz. bunun içinde bazı önlemler almamız kaçınılmaz oldu. hesap dondurma özelliğini bu yüzden getirdik. böylece elimiz rahatlayacak. yazarlar bu karşı devrimci güruhun sözlükten kendi istekleriyle ayrıldıklarını düşünecekler. bizim uyarılarımıza ve taleplerimize olumlu yaklaşmayan güruha karşı uygulanacak en mantıklı çözüm bu gibi gözüküyordu. aksi taktirde olaylar bizim kontrolümüzden çıkabilir. ve sözlükte kalkışma yaşanabilir. buna kesinlikle müsaade etmeyeceğiz.''
evet değerli yazarlar, biz sadece objektif ve tarafsız habercilik yapmaya çalışıyoruz. aktardığımız gelişmeleri aklı selim içerisinde değerlendirip, kendinizi ona göre konumlandırmanız faydalı olacaktır.
özgür haber ajansını okudunuz.
evet değerli yazarlar, bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde sözlükte bazı garip olaylar yaşandı. bunlardan en önemlisi daha önce haberini yaptığımız ve sizlere tüm ayrıntılarını aksettirmeye çalıştığımız, dady'nin rehin tutulması mevzusuydu. bizim haberimizden sonra yoldaş kamuoyundan gelen baskılara dayanamayarak, dady'i serbest bıraktı. elbette bunu bağımsız medyanın bir zaferi olarak görüyoruz. ancak bu olayın hemen ardından yaşanmaya başlayan gelişmelerin de endişe verici olduğunun altını çizmek isteriz.
dady'nin serbest bırakılmasını müteakip, yoldaş ilginç bir şekilde yazarların nick altında kol gezmeye ve kendisini göstermeye başladı. her ne kadar söylemleri olumlu ve motive edici olsa da, olayın aslında bu kadar basit olmadığını bilmenizi istiyoruz
kulislerden aldığımız bilgilere göre yoldaş ve ekibi dady olayından sonra iktidarlarının çatırdadığını ve sallantıda olduğunu düşünmeye başlamış. hal böyle olunca, kendilerini sözlükte göstermek adına, bu sözde nick altı gezmelerini düzenleyerek, yazarların hal ve hatırlarını sorma yoluna gitmişler. asıl amacın ise yazarlara göz dağı vermek olduğu söyleniyor. yönetimden adını vermek istemeyen üst düzey bir görevli muhabirimize şu açıklamaları yaptı;
''aslına bakarsanız, bu gece ziyaretleri düşünüldüğü kadar basit bir olay değil. yoldaş ben buradayım, gözüm üzerinizde, ona göre hareket edin, dady'nin başına gelenler bir gün hepinizin başına gelebilir mesajını vermek istedi. biz buna bir nevi aba altından sopa göstermek diyebiliriz. gidişat değişmezse devreye uzun süreli sürgün kararları girebilir.''
açıklamalardan da anlaşıldığı üzerine buzdağının görünmeyen kısmı inanın hepimizi çok tehlikeli bir noktaya doğru sürüklüyor. sözlüğün demokrasi güçlerini yaşanan bu elim gelişmeler karşısında güç birliği yapmaya davet ediyoruz.
kafa sözlük baharı, mellisho ve jön kafacılar üzerine bir değerlendirme
yukarıdaki haberimizde bahsettiğimiz olaylar çerçevesinde sözlükte yaşananları değerlendirmenin faydalı olacağını düşünüyoruz.
yazarların gece vakti evlerinden alınıp metruk binalarda rehin tutulmaları, yine yazarların nick altlarından onlara göz dağı verilmesi suretiyle hizaya çekilmek istenmeleri, yoldaş ve ekibinin istibdat özlemi içerisinde olduğunu gözler önüne seriyor.
hal böyle olunca sözlükteki istibdat karşıtlarının ''jön kafacılar '' teşkilatını kurma girişimi içerisinde oldukları kulağımıza geldi/geliyor.
bu oluşumla ilgili ise ortalıkta dolaşan türlü türlü iddialar var. bunlardan en önemlisi mellisho'nun bu olaylar içerisindeki yeri ve eylemsellik sürecine katkısı üzerine söylenenler. yine adını vermek istemeyen üst düzey bir yöneticiden aldığımız bilgiye göre mellisho'nun mesaj kutusunda ''jön kafacı'' olduğundan şüphelenilen yazarlara gönderilen şöyle bir metin bulunmuş;
başka sözlüklerden geldiler
ellerinde susmak bilmeyen klavyeleriyle
ne kadar diplere bastırılsa
o kadar boğulmak bilmez tanımlarıyla, başlıklarıyla
ağır ağır geldiler...
sonra her gün geldiler artarak geldiler
beğenileri, favorileri ve karma puanlarıyla
nüktedan tanımlar girer gibi geldiler
pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
su gibi ateş gibi
her gün yeni klavyeler eklendi klavyelerine
yeni başlıklarla tanıştı gözleri
her gün yeni kabuklar çatladı
yeni gözler okumaya başladı söylediklerini
bir sözlük oldular sonunda
ve adını değiştirdiler sözlüğün.
yine aldığımız bilgilere göre, bu şiirsel metnin ortaya çıkması ile birlikte, yönetimde büyük bir tedirginlik baş göstermiş ve duruma acil olarak müdahale edilmesi gerektiği konusunda karar birliğine varılmış.
kaynağımızın bu konuda söylediklerini aynen aktarıyoruz.
''o gece hiçbirimizin gözüne uyku girmedi. sözlüğün bir karşı devrim süreci ile karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz. bunun içinde bazı önlemler almamız kaçınılmaz oldu. hesap dondurma özelliğini bu yüzden getirdik. böylece elimiz rahatlayacak. yazarlar bu karşı devrimci güruhun sözlükten kendi istekleriyle ayrıldıklarını düşünecekler. bizim uyarılarımıza ve taleplerimize olumlu yaklaşmayan güruha karşı uygulanacak en mantıklı çözüm bu gibi gözüküyordu. aksi taktirde olaylar bizim kontrolümüzden çıkabilir. ve sözlükte kalkışma yaşanabilir. buna kesinlikle müsaade etmeyeceğiz.''
evet değerli yazarlar, biz sadece objektif ve tarafsız habercilik yapmaya çalışıyoruz. aktardığımız gelişmeleri aklı selim içerisinde değerlendirip, kendinizi ona göre konumlandırmanız faydalı olacaktır.
özgür haber ajansını okudunuz.
devamını gör...
sevgiyi bir cümleyle tanımla
eksikliğini bir ömür yaşadığım ve yaşamaya devam ettiğim çok güzel duygu.
devamını gör...