ders seçimini onaylamayan danışman hoca
hakkında iyi şeyler duymadığımdan on beş dakikada onaylaması garibime giden hoca, neyse ki kıl olana denk gelmedik.
nasıl on beş dakika içinde onaylamış olabilirsin ki? bilgisayarın başında nöbet mi tutuyorsun ya da ben yanlış mı görüyorum?
nasıl on beş dakika içinde onaylamış olabilirsin ki? bilgisayarın başında nöbet mi tutuyorsun ya da ben yanlış mı görüyorum?
devamını gör...
türkiye'nin her sene yüzde 7 büyümesi
tersine büyüyor evet. eksiye doğru. giren bize giriyor vergi olarak, hiç mi farketmiyosunuz?
devamını gör...
radyo tiyatrosu
görüntü olmadan, sesli olarak sahnelenen ve radyolarda paylaşılan radyo tiyatrolarıdır.
bu yıl doğum günüme birkaç ay kala youtube'da tanıştım kendileriyle. dinlerken o anları yaşıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. o kadar nahif, o kadar hayatın içinden alınan ve gerçekleri önümüze seren tiyatrolar oluyor ki, insan 21. yüzyılın verdiği ağırlığın altından bir süreliğine de olsa kurtuluyor. özellikle ''kayıp şeyler dükkanı''nı dinlemenizi öneririm.
zaman bize ait değildir ki yitirelim, zaman insanlardan bağımsızdır. biz onu tanısak da vardır tanımasak da, zamanı geçirmeye çalışsak da akar, durdurmaya çalışsak da, çoğunlukla öldürmeye çalışırız ama o hiç ölmez.
bu yıl doğum günüme birkaç ay kala youtube'da tanıştım kendileriyle. dinlerken o anları yaşıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. o kadar nahif, o kadar hayatın içinden alınan ve gerçekleri önümüze seren tiyatrolar oluyor ki, insan 21. yüzyılın verdiği ağırlığın altından bir süreliğine de olsa kurtuluyor. özellikle ''kayıp şeyler dükkanı''nı dinlemenizi öneririm.
zaman bize ait değildir ki yitirelim, zaman insanlardan bağımsızdır. biz onu tanısak da vardır tanımasak da, zamanı geçirmeye çalışsak da akar, durdurmaya çalışsak da, çoğunlukla öldürmeye çalışırız ama o hiç ölmez.
devamını gör...
insanlık tarihindeki en önemli icat
1 - dil - ki insan iletişim kurabilsin, bunun getirileri çok fazla çünkü herşeyin başı
2- yazı - tarihi ve bilgi aktarımını üst seviylere çıkarmış, insanlık yazıdan sonra hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı
3 - sanırım ateş, bu da hemen hemen herşeye yarıyor, yani şuanli teknoloji kullanmak için gereken enerji yada ısı bile hala bu ilkel icadımız sayesinde gerçekleşiyor.
2- yazı - tarihi ve bilgi aktarımını üst seviylere çıkarmış, insanlık yazıdan sonra hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı
3 - sanırım ateş, bu da hemen hemen herşeye yarıyor, yani şuanli teknoloji kullanmak için gereken enerji yada ısı bile hala bu ilkel icadımız sayesinde gerçekleşiyor.
devamını gör...
fakirleri avutmak için uydurulmuş şeyler
"amaan kim bilir onların ne dertleri var. azıcık aşım ağrısız başım." minvalde bir şeylerdir.
devamını gör...
cuma namazı
5 vakit namaz kılmasamda aksatmamaya çalıştığım namaz . diğer namazlara göre 4 rekat sünnet kılınıp hutbeden vaaz verilir. sonra 2 rekat farz kılınıp ardından son 4 sünnet daha kılınıp bitirilir.
devamını gör...
hame
devamını gör...
sözlüğe 90'lardan bir şarkı bırak
tulga.
devamını gör...
sevmek vs sevilmek
kendim bile duygularımdan kolay kolay emin olamıyorken birinin beni sevdiğine ikna etmesi kolay değil. bu yüzden sevmek diyorum , daha garanti.
devamını gör...
insanın kendini çaresiz hissettiği anlar
kırıldığını kimsenin görmediği, anlamadığı an.
devamını gör...
kitaplarda en sinir bozan durum
kuşkusuz kötü çeviri diğerleri bir şekilde halloluyor.
devamını gör...
yokluğu boşluk yaratan şeyler
gece ve gündüz iletişim halinde olduğun insanın hayatından çekilivermesi.
devamını gör...
kız mısın diye mesaj atan erkek yazar
isim vermek istemiyorum ama birisi bana "dişi misin?" yazmıştı.
devamını gör...
engelli biriyle evlenmemek
çocukluğumda aksini düşündüğüm eylemidir.
adı burcu'ydu. annesi oturduğumuz sitenin çocuk parkına getirir salıncakta sallardı. zihinsel engelliydi ve çok farklı bir enerjisi vardı. burcu ve annesiyle karşılaştığımda sokakta top oynuyorsam eğer soluklanma bahanesine durup onu seyrederdim. evdeysem, kimi zaman camdan sarkıp kimi zaman da gizliden gizliye perdenin kenarından onu izlerdim.
çok güzeldi, zihinsel engelini kavrayacak yaştaydım ama sallanırken savrulan saçları, öylesine saf kahkahaları ve inci gibi parlayan dişleriyle büyüsüne kapılıp giderdim. adını öğrendiğim gibi zamanla oturduğu apartmanı bile buldum. tesadüfen de olsa ona sitenin sınırları dışında denk gelmek beni çok sevindirmişti. çünkü her hafta annemle çıktığım pazartesi pazarının kurulduğu cadde üzerinde oturuyorlardı.
annesinin elinden tutup bizim parka sallanmaya geldiğinde, çok sefer deli divane olduğum topun peşinde koşmayı bıraktığımı hatırlıyorum. çünkü onun salıncakta sallanırken mutluluğunu görmek beni herşeyden alıkoyuyordu. balkondan annem seslense ve sevdiğim yemeği pişirdiğini söyleyip beni eve girmem için ikna etmeye çalışsa bile dönüp bakmazdım. güzel yüzlü burcu ve en büyük eğlencesi olan salıncakta sallanmasını izleyip onun mutluluğuna ortak olmak, herkesten gizlediğim tutkum haline gelmişti.
o zamanlar aklım evlilik mevzularına çok etmese de onunla bir hayat kurduğumu hayal ederdim. hayalimde hep mutluydu, gülüyordu ve ben de onun güzel yüzünü görüp huzurla doluyordum. çocuk aklımla bile acaba onu hayatım boyunca böyle güldürebilir miyim diye düşündüğüm, kendimce hayallere daldığım çok olurdu.
aradan çok uzun zaman geçti. aynı muhitte oturmama rağmen çocukluğuma dair unutmadığım bir karakter olan burcu'yu yıllar sonra tekrar gördüm. o ana kadar hiçbir şekilde karşıma çıkmamıştı. onu gördüğüm zaman bir koşu yanına gidip sarılmak istedim ama onun için yabancının tekiydim, hatta yanındaki annesi için de. içimden geldiği gibi ona asla sarılamayacağımı bilmek canımı çok yakmıştı.
askere gitmeden önce, birliğime katılmama 15, 20 gün varken zaman geçsin diye oturduğumuz yere yakın bir kafede garsonluk yaptım. burcu ve annesini en son orada gördüm. sanki onları ilk defa görüyorumuşcasına karşıladım, siparişlerini aldım ve servislerini açtım. annesi pizza istedi. ben de pizzayı çok severim.
belki de 15 yıl geçmişti anne ve kızı ilk gördüğüm günden beri. zaman onu değiştirmişti sanki. çocukluğumda göründüğünden daha durgun, belki biraz daha tedirgin ve huzursuz gibiydi. ya ben? ben de çocukluğumdaki gibi hayat dolu görünüyor muydum acaba dışarıdan? birazdan çok severek yiyeceği pizzasını ona götürürken hissiz gibi olduğumu hatırlıyorum. buz gibi.
ah be burcu. seni son gördüğümde ne hissedeceğimi bilemesem de bir zamanlar seni çok sevdiğimi söylemek isterdim. çocuk aklı mı derler yoksa çocuk kalbi mi bilmem. salıncakta sallanırkenki mutluluğunu her zaman olmasa da hep hatırlayacağım. bir sonraki yaşamda beraber sallanacağımızdan o kadar eminim ki. hem de en güneşli günlerde yine bizim sitenin parkında. umarım hayat senin için hep mutlu olduğun şekilde, annen için de biraz daha kolay geçmiştir.
adı burcu'ydu. annesi oturduğumuz sitenin çocuk parkına getirir salıncakta sallardı. zihinsel engelliydi ve çok farklı bir enerjisi vardı. burcu ve annesiyle karşılaştığımda sokakta top oynuyorsam eğer soluklanma bahanesine durup onu seyrederdim. evdeysem, kimi zaman camdan sarkıp kimi zaman da gizliden gizliye perdenin kenarından onu izlerdim.
çok güzeldi, zihinsel engelini kavrayacak yaştaydım ama sallanırken savrulan saçları, öylesine saf kahkahaları ve inci gibi parlayan dişleriyle büyüsüne kapılıp giderdim. adını öğrendiğim gibi zamanla oturduğu apartmanı bile buldum. tesadüfen de olsa ona sitenin sınırları dışında denk gelmek beni çok sevindirmişti. çünkü her hafta annemle çıktığım pazartesi pazarının kurulduğu cadde üzerinde oturuyorlardı.
annesinin elinden tutup bizim parka sallanmaya geldiğinde, çok sefer deli divane olduğum topun peşinde koşmayı bıraktığımı hatırlıyorum. çünkü onun salıncakta sallanırken mutluluğunu görmek beni herşeyden alıkoyuyordu. balkondan annem seslense ve sevdiğim yemeği pişirdiğini söyleyip beni eve girmem için ikna etmeye çalışsa bile dönüp bakmazdım. güzel yüzlü burcu ve en büyük eğlencesi olan salıncakta sallanmasını izleyip onun mutluluğuna ortak olmak, herkesten gizlediğim tutkum haline gelmişti.
o zamanlar aklım evlilik mevzularına çok etmese de onunla bir hayat kurduğumu hayal ederdim. hayalimde hep mutluydu, gülüyordu ve ben de onun güzel yüzünü görüp huzurla doluyordum. çocuk aklımla bile acaba onu hayatım boyunca böyle güldürebilir miyim diye düşündüğüm, kendimce hayallere daldığım çok olurdu.
aradan çok uzun zaman geçti. aynı muhitte oturmama rağmen çocukluğuma dair unutmadığım bir karakter olan burcu'yu yıllar sonra tekrar gördüm. o ana kadar hiçbir şekilde karşıma çıkmamıştı. onu gördüğüm zaman bir koşu yanına gidip sarılmak istedim ama onun için yabancının tekiydim, hatta yanındaki annesi için de. içimden geldiği gibi ona asla sarılamayacağımı bilmek canımı çok yakmıştı.
askere gitmeden önce, birliğime katılmama 15, 20 gün varken zaman geçsin diye oturduğumuz yere yakın bir kafede garsonluk yaptım. burcu ve annesini en son orada gördüm. sanki onları ilk defa görüyorumuşcasına karşıladım, siparişlerini aldım ve servislerini açtım. annesi pizza istedi. ben de pizzayı çok severim.
belki de 15 yıl geçmişti anne ve kızı ilk gördüğüm günden beri. zaman onu değiştirmişti sanki. çocukluğumda göründüğünden daha durgun, belki biraz daha tedirgin ve huzursuz gibiydi. ya ben? ben de çocukluğumdaki gibi hayat dolu görünüyor muydum acaba dışarıdan? birazdan çok severek yiyeceği pizzasını ona götürürken hissiz gibi olduğumu hatırlıyorum. buz gibi.
ah be burcu. seni son gördüğümde ne hissedeceğimi bilemesem de bir zamanlar seni çok sevdiğimi söylemek isterdim. çocuk aklı mı derler yoksa çocuk kalbi mi bilmem. salıncakta sallanırkenki mutluluğunu her zaman olmasa da hep hatırlayacağım. bir sonraki yaşamda beraber sallanacağımızdan o kadar eminim ki. hem de en güneşli günlerde yine bizim sitenin parkında. umarım hayat senin için hep mutlu olduğun şekilde, annen için de biraz daha kolay geçmiştir.
devamını gör...
birini sevmenizi sağlayan detaylar
samimi olması, neşeli olması, gizemli olmaması.*
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
açardın,
yalnızlığımda
mavi ve yeşil,
açardın.
tavşan kanı, kınalı - berrak.
yenerdim acıları, kahpelikleri...
gitmek,
gözlerinde gitmek sürgüne.
yatmak,
gözlerinde yatmak zindanı
gözlerin hani?
"to be or not to be" değil.
"cogito ergo sum" hiç değil...
asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
durdurulmaz çığı
sonsuz akımı.
içmek,
gözlerinde içmek ayışığını.
varmak,
gözlerinde varmak can tılsımına.
gözlerin hani?
canımın gizlisinde bir can idin ki
kan değil sevdamız akardı geceye,
sıktıkça cellad,
kemendi...
duymak,
gözlerinde duymak üç - ağaçları
susmak,
gözlerinde susmak,
ustura gibi...
gözlerin hani?
devamını gör...
beni bir kişi anladı
onu da sonsuza kadar kaybettim zaten.
devamını gör...
evlenmek için sebepler
tabi ki çocuk.
devamını gör...

