o olmasın bu olmasın diye diye sözlüğü şekillendirmeye çalışan yazarların olması
artık bunları aşsak mı? insanların özgürlüğünü kısıtlamaya çalışmasak mı? herkes ilgilendiği konunun başlığına tanım girse, ilgilenmediği başlığı da görmezden gelip kaldığı yerden devam etse hiçbir sorun olmayacak ama bizde her şeye bir müdahale sorunu var. mesela spor başlığı olmasın, cinsiyetçi başlıklar olmasın, troll başlık olmasın, x kampanyası vs. bıdı bıdı.
sözlük burası sözlük, binlerce farklı düşüncenin bir araya geldiği platform. saygı çerçevesinde herkes istediğini paylaşabilir, bu kimseyi de zerre ilgilendirmez. bazıları kendi görüşüne ve fikrini ters/aykırı diye bir çok konudan memnun olmuyor diye, başkasının özgürlük anlayışını kısıtlayamaz. şimdi diyecekler ki onlarda bizim özgürlüğümüzü kısıtlıyor vs. burası kimsenin tekelinde değil, burası herkese açık bir platform ve dediğim gibi binlerce farklı düşünceye sahip insana ev sahipliği yapıyor.
her bir yazar ile fikir anlayışında uyumlu olacaksınız diye bir şey yok, zaten olamaz da bu imkansızdır. bundan dolayı bir zahmet başkalarının fikirlerini engellemeye/kısıtlamaya çalışmak yerine ilgilendiğiniz başlıklara tanım gireceksiniz, çok zor bir şey değil.
edit: benim kahvehane kültürüm yok ve hayatımda hiç gitmedim, kahveneye gidenler nasıl da biliyor.
sözlük burası sözlük, binlerce farklı düşüncenin bir araya geldiği platform. saygı çerçevesinde herkes istediğini paylaşabilir, bu kimseyi de zerre ilgilendirmez. bazıları kendi görüşüne ve fikrini ters/aykırı diye bir çok konudan memnun olmuyor diye, başkasının özgürlük anlayışını kısıtlayamaz. şimdi diyecekler ki onlarda bizim özgürlüğümüzü kısıtlıyor vs. burası kimsenin tekelinde değil, burası herkese açık bir platform ve dediğim gibi binlerce farklı düşünceye sahip insana ev sahipliği yapıyor.
her bir yazar ile fikir anlayışında uyumlu olacaksınız diye bir şey yok, zaten olamaz da bu imkansızdır. bundan dolayı bir zahmet başkalarının fikirlerini engellemeye/kısıtlamaya çalışmak yerine ilgilendiğiniz başlıklara tanım gireceksiniz, çok zor bir şey değil.
edit: benim kahvehane kültürüm yok ve hayatımda hiç gitmedim, kahveneye gidenler nasıl da biliyor.
devamını gör...
bayonetta
platinumgames çıkışlı efsane hack and slash serisi. her oyunda istisnasız ühüü bosslar çok yetersiz diye ağlaklık eden -souls serisi hariç- bana bile olmuş bu oyun dedirten bir garip çakma dmc. buradaki esas sıkıntı şu; dmc'nin ilk oyununda tasarımcı olan abimiz hideki kamiya devam oyunlarında yerini hideaki itsuno abimize kaptırınca -ki bu olaylardan sonra itsuno gidip dmc 2 gibi bir garabeti yaptı ama daha sonra nasıl olduysa aynı adam dmc 3 gibi bir efsaneyi de yaptı ya neyse- ben bu temayı kaptırır mıyım diyerek seksi, animevari ve karizmatik dante'nin çakması bayonetta diye bir kadın karakter yaratıyor ve dmc'nin ilk oyunlarında eksik olan ne varsa hepsini dolduruyor oyunun içine. headmistress fiora ve crimson viper çakması bu hanımefendiye biraz dante karizması, biraz da topukları silahlardan bir ayakkabı da ekleyince ortaya sağa sola atlayıp önüne geleni beş parçaya ayıran muhteşem bir hack 'n' slash karakteri çıkıyor. vasat altı ve klişenin de klişesi bir senaryoya sahip olmasına rağmen oynanışı rahatsız edici düzeyde etkilemiyor bu hatta zaten karakterin hızına ayak uydurmaya çalışırken senaryo arada kaynıyor.
en güzel tarafı da yılışık, saf iyi niyetli bir karakteri yönetmiyor olmak. hafızasını kaybetmiş bir umbra cadısı olarak onlarca farklı silah ve yumruklarımızla önümüze geleni biçe biçe gidiyoruz, bir oyundan daha ne bekleyebilirim ki?* sayısız combo yapabilme şansı tanıyan bir karakter bayonetta; scarborough fair ile düşmanın kafasında 9mm bir delik mi açsam, yumruklarımla suratını mı dağıtsam, oraya buraya zıplayıp kılıç mı sallasam veya hiç olmadı summonlarım var diyerek mevcut yeteneklerin yarısını bile kullanamadan bitiveriyor oyun -ki zaten 9-10 saatlik bir oynanış süresi var- sonra kendini tekrar oynatıyor. bir balder fightı var ki bu kadar şiirsel çok az şey oynamışımdır. gomorra zaten evlerden ırak. bak da boss nasıl tasarlanır gör şarap çanağına tükürdüğümün santa monica'sı.
en güzel tarafı da yılışık, saf iyi niyetli bir karakteri yönetmiyor olmak. hafızasını kaybetmiş bir umbra cadısı olarak onlarca farklı silah ve yumruklarımızla önümüze geleni biçe biçe gidiyoruz, bir oyundan daha ne bekleyebilirim ki?* sayısız combo yapabilme şansı tanıyan bir karakter bayonetta; scarborough fair ile düşmanın kafasında 9mm bir delik mi açsam, yumruklarımla suratını mı dağıtsam, oraya buraya zıplayıp kılıç mı sallasam veya hiç olmadı summonlarım var diyerek mevcut yeteneklerin yarısını bile kullanamadan bitiveriyor oyun -ki zaten 9-10 saatlik bir oynanış süresi var- sonra kendini tekrar oynatıyor. bir balder fightı var ki bu kadar şiirsel çok az şey oynamışımdır. gomorra zaten evlerden ırak. bak da boss nasıl tasarlanır gör şarap çanağına tükürdüğümün santa monica'sı.
devamını gör...
5 nisan 2021 özgecan hakkında video paylaşan kişinin tutuklanması
ruh hastası bir varlığın tutuklanması olayıdır. toplumumuz korkunç bir çürüme içerisinde, bunu yapan kişi sonucunda onaylanacağını biliyor -hem de binlerce kişi tarafından. çünkü atatürk'e hakaret eden, özgecan'a söylenmedik söz bırakmayan birçok kişi var bu ülkede.
bu tarz ruh hastalarını rehabilite etmeye çalışmamalı, tamamen toplumdan izole etmeliyiz. geri kazanılacak bir tip değil çünkü, eğitim vs. böylelerine işlemez. insancıl düşünmenin de bir yararı yok. hapis yatıp çıktıktan sonra da yine aynı hareketlere ve hatta daha fazlasına devam edecek çünkü.
bu tarz ruh hastalarını rehabilite etmeye çalışmamalı, tamamen toplumdan izole etmeliyiz. geri kazanılacak bir tip değil çünkü, eğitim vs. böylelerine işlemez. insancıl düşünmenin de bir yararı yok. hapis yatıp çıktıktan sonra da yine aynı hareketlere ve hatta daha fazlasına devam edecek çünkü.
devamını gör...
değeri sonradan bilinen şeyler
çocukluk
devamını gör...
28 mart 2021 süleyman soylu açıklaması
uyuşturucu satanların bacakları kırılıyordu hani? sen kefildin? eminim yanında çalışanlar satıcı hükmü yiyecek kadar zula yapıyorlardır. kırdıracak mısın bacaklarını? yoo. bikaç savcıya talimat verirsiniz önce, salınıverir. baktınız medya çok üstüne gidiyor, biraz tatil yapar gelir içeride. içeride de bakan olur nasılsa. keyif.
tanım: sırma saçlı kel aka soysuzun suçu kendinden atmaya çalışan açıklamaları.
tanım: sırma saçlı kel aka soysuzun suçu kendinden atmaya çalışan açıklamaları.
devamını gör...
kpss'ye çalışan sözlük yazarları
ankara'da dayınız yoksa boşuna kasmayın. sonra ağlarsınız.
devamını gör...
tim henman
gelmiş geçmiş en uyuz tenisçidir, ingiliz olduğu için, zamanında bolca abartıya uğramıştır.
overrated kelimesinin vücut bulmuş hali diyebiliriz bu arkadaşa.
overrated kelimesinin vücut bulmuş hali diyebiliriz bu arkadaşa.
devamını gör...
nick mason
pink floyd'un efsane bateristi. david gilmour ve roger waters arasındaki kavgalarda ortada kalmış mütevazı kişilik. bir röportajında david ve roger'ın kavgaları olmasaydı o albümleri yapamazdık demiş üstad.
devamını gör...
unutmak
en son okuduğum kitaplardan birindeki bilgiye göre insan beyni yaşanan kötü olayları çok kolay hatırlar ve unutmazken ,yaşanılan iyi olayları unutma eğilimindeymiş. yani çoğumuz geceleri uyutmayan, bir şarkı, bir kokuyla yaşanan tüm kötü olayları hemen hatırlayıveririz. bunun nedeni de şuymuş: düşünün evi temizliyorsunuz, ama tüm pislikleri halının altına süpürüyorsunuz. görünürde ev temiz, ta ki halı kaldırılana kadar. beyin çözülemeyen olayları bir türlü arşivleyemiyormuş. yani olay çözümlenmediği için, çözülene kadar önünüze pişirilip pişirilip geliyormuş. yöntemi de yüzleşmekmiş. çoğumuz yaşanılan kötü olayları hatırlamak yerine , aklımıza geldiği anda panikler hemen silmeye çalışırız. işte bu yanlışmış. diyelim travma yaşatan veya ona da gerek yok, sizi rahatsız eden olayı tekrar canlandırın kafanızda ve tüm yaşanılanları tek tek hatırlayıp, eğer kişiyse söylemek istediklerinizi söyleyip affetmek, olay ise bu olayın yaşandığını kabullenip kendinizi affetmek gerekiyormuş. yoksa o olaylar çözülene kadar temcit pilavı gibi karşınıza çıkıyormuş.
devamını gör...
uyku düzeni olmayan insanlar
bu saatte sözlüğe yazan insanlardır.
devamını gör...
geceye bir alıntı bırak
ne olmuştu da, ’’seninle dünyanın her yerine gelirim,’’ diyen müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı. nerelere gidiyordu? gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı? hangisi müzeyyen’ di? ya da müzeyyen kimdi? ilk tanıdığım kimdi, şimdiki kim?
ilhami algör, fakat müzeyyen bu derin bir tutku
ilhami algör, fakat müzeyyen bu derin bir tutku
devamını gör...
bim haftanın fantezi ürünleri kataloğu
bim kendini aştı. şaka falan sandım başlığı görünce, gerçekmiş . bu tarz ürünleri kadınlar buradan almaz sanırım? ya da kız arkadaşına gidip de buradan almazsın.
devamını gör...
1000. tanım
bininci tanımımdır. vatana millete hayırlı uğurlu olsun. daha nice tanımlara inşallah diyelim.
devamını gör...
normal sözlük arama çubuğu fasiliteleri
-- amme hizmetidir --
bazı yazar arkadaşlarımızın bazı özelliklerini bilmediği için sözlüğü kullanırken zorlandığını farkettim. bu sebeple arama çubuğumuzdaki bazı özelliklerden bahsetmek istiyorum
başlık arama:
çubuğa dümdüz bir metin yazdığınızda sadece başlıkları arar ve yanında çıkan (12) şeklindeki ifade başlıktaki aktif tanım sayısını gösterir. tıkladığınızda ise başlığa gider. olmayan bir başlık aradığınızda;
- entera basarak
- büyüteç butonuna tıklayarak
- sonuç kutusunda 'başlık bulunamadığı, açmak için tıkla' kısmına tıklayarak
başlığa gidip, altına tanım girerek başlığı açabilirsiniz.
yazar arama:
arama çubuğuna bir mahlası başında @ işareti koyarak ararsanız (örn: @kafa), mahlası kafa ile başlayan yazarlar listelenir. tıklamanız durumunda da profil sayfasına yönlendirilirsiniz. parantez içindeki rakam yazarın aktif tanım sayısını göstermektedir.
tanım numarası ile tanıma gitmek:
bu tamamen gizli bir özellik olup şu şekilde kullanılır. numarasını bildiğiniz bir tanımı başına iki adet # koyarak yazıp, entera/büyüteç butonuna bastığınızda o tanıma ait adrese gidebilirsiniz.
örn: ##100
bazı yazar arkadaşlarımızın bazı özelliklerini bilmediği için sözlüğü kullanırken zorlandığını farkettim. bu sebeple arama çubuğumuzdaki bazı özelliklerden bahsetmek istiyorum
başlık arama:
çubuğa dümdüz bir metin yazdığınızda sadece başlıkları arar ve yanında çıkan (12) şeklindeki ifade başlıktaki aktif tanım sayısını gösterir. tıkladığınızda ise başlığa gider. olmayan bir başlık aradığınızda;
- entera basarak
- büyüteç butonuna tıklayarak
- sonuç kutusunda 'başlık bulunamadığı, açmak için tıkla' kısmına tıklayarak
başlığa gidip, altına tanım girerek başlığı açabilirsiniz.
yazar arama:
arama çubuğuna bir mahlası başında @ işareti koyarak ararsanız (örn: @kafa), mahlası kafa ile başlayan yazarlar listelenir. tıklamanız durumunda da profil sayfasına yönlendirilirsiniz. parantez içindeki rakam yazarın aktif tanım sayısını göstermektedir.
tanım numarası ile tanıma gitmek:
bu tamamen gizli bir özellik olup şu şekilde kullanılır. numarasını bildiğiniz bir tanımı başına iki adet # koyarak yazıp, entera/büyüteç butonuna bastığınızda o tanıma ait adrese gidebilirsiniz.
örn: ##100
devamını gör...
yazarların mahlaslarının anlamı
saatlerce düşündükten sonra aklıma bir şey gelmemesiyle ortaya çıktı pek ahım şahım bir anlamı yok.
devamını gör...
10 kasım
yıllardır ilk defa kurumun tüm çalışanları toplandı seni anmak için ata'm! ve yine yıllardır ilk defa böyle yüksek sesle söylendi istiklal marşı. söyleyeceklerim bu kadar.
devamını gör...
stanislaw jerzy lec
ülkemizde daha çok aforizmalar olarak çevrilmiş koleksiyonu ile bilinse de şiirlerinde dili çok keskin kullanabilen hiciv ustası polonyalı şair. bu kısa şiirlerden en etkileyici olanı şüphesiz kendi mezarını kazan mezarcı* hakkında olanıdır ki bu şiirin altında oldukça trajikomik bir hikaye ve garip bir dehşet yatar. aslen yahudi olan lec, 1941 yıllarında tarnopol'de nazi toplama kamplarından birine düşer fakat iki defa kaçma girişiminde bulunduktan sonra ölüm cezasına çarptırılır. kendi mezarını kazmaya başladığı sırada başına dikilmiş olan askeri elindeki kürek ile yaralayıp/öldürüp kendi için kazdığı mezara atar ve kaçmayı başarır. bu kısa şiir tamamen bu olaya bir atıftır. lec'in hayatı bu ve bunun gibi onlarca garip tesadüfler ile doludur esasında. ikinci dünya savaşı yıllarında yahudi olmanın dehşetini yaşaması bir kenara bu büyük hiciv ustasının ismi de oldukça ilginçtir. lec veya lecz ibranice'de 'jester' kelimesinin karşılığıdır. bir çok kaynakta 'clown' olarak geçmekte ama türkçe olarak bu ayrımı nasıl yapacağımdan emin değilim. soytarı ve palyaço olarak yapılabilir sanıyorum. büyük bir hiciv ustasının soy adının keskin bir mizah anlayışı ile bilinen jester'ı karşılaması hoş bir tesadüf. lec'in aslen ünvanından vazgeçmiş bir aristokrat olduğunu da eklemek gerek. lec'in babası benon de tusch-letz'in avusturya-macaristan'a büyük hizmetlerinden ötürü baron ünvanını almıştır fakat lec bu ünvandan kendi rızası ile vazgeçmiştir.
yaşamının erken dönemlerinde bir partiye bağlı görünmese bile komünizm'e yakın olan lec -ki hayatının bir döneminde sovyet işbirlikçisi olarak bile anılmıştır- savaş sonrası dönemde sovyetler ile büyük anlaşmazlıklara düştü denilebilir. 49'lu yıllarda viyana'da basın ataşesi olduğu dönemlerde uğradığı haksızlıklardan ötürü ailesi ile birlikte israil'e yerleşmiş fakat uzun yıllar sonunda polonya'ya geri dönmeyi seçmiştir fakat bulduğu ülke, bıraktığı ülke değildir. alenen dışlanır, eserleri sansürlenir ve yasaklanır. yaşamının son yıllarına yakın tekrardan eserleri özgürlüğünü kazansa bile lec çok göz önünde bulunmadan yazmaya devam eder. 1939 yıllarında pek çok şairin ve yazarın -aleksander wat, władysław broniewski vb.- hiçbir sebep yokken sınır dışı edildiği, ortadan aniden kaybolduğu veya tutuklandığı o kaotik dönemi birinci elden yaşamış olan lec'in hayatının son dönemlerinde ön planda olmamayı seçmesi de gayet anlaşılabilir bir durum. bu yoğun sansür döneminde kendisini brecht'in eserlerini çevirmeye adamıştır. alman dili geleneğine yakın olan lec karl kraus ile bariz benzerlikler gösteriyor denilebilir ki eserlerinde sıklıkla heinrich heine'a atıfta bulunur. nerede okuduğumu hatırlamamakla beraber lec için czeslaw milosz'nun nesli denir; değişen, istikrarsız ve belirsiz bir dünyada doğmak ve ölmek. bu sözlerin arkasında vahşet, soykırım ve terör gizlidir. lec'in dünyaya bıraktığı aforizmalardan -ki kendisi aforizma demekten hoşlanmazdı- birinde söylediği gibi: bizler yalnızca çatal bıçak kullanmayı öğrenmiş yamyamlarız, fazlası değil.
he who had dug his own grave
looks attentively
at the gravedigger's work,
but not pedantically:
for this one
digs a grave
not for himself.
yaşamının erken dönemlerinde bir partiye bağlı görünmese bile komünizm'e yakın olan lec -ki hayatının bir döneminde sovyet işbirlikçisi olarak bile anılmıştır- savaş sonrası dönemde sovyetler ile büyük anlaşmazlıklara düştü denilebilir. 49'lu yıllarda viyana'da basın ataşesi olduğu dönemlerde uğradığı haksızlıklardan ötürü ailesi ile birlikte israil'e yerleşmiş fakat uzun yıllar sonunda polonya'ya geri dönmeyi seçmiştir fakat bulduğu ülke, bıraktığı ülke değildir. alenen dışlanır, eserleri sansürlenir ve yasaklanır. yaşamının son yıllarına yakın tekrardan eserleri özgürlüğünü kazansa bile lec çok göz önünde bulunmadan yazmaya devam eder. 1939 yıllarında pek çok şairin ve yazarın -aleksander wat, władysław broniewski vb.- hiçbir sebep yokken sınır dışı edildiği, ortadan aniden kaybolduğu veya tutuklandığı o kaotik dönemi birinci elden yaşamış olan lec'in hayatının son dönemlerinde ön planda olmamayı seçmesi de gayet anlaşılabilir bir durum. bu yoğun sansür döneminde kendisini brecht'in eserlerini çevirmeye adamıştır. alman dili geleneğine yakın olan lec karl kraus ile bariz benzerlikler gösteriyor denilebilir ki eserlerinde sıklıkla heinrich heine'a atıfta bulunur. nerede okuduğumu hatırlamamakla beraber lec için czeslaw milosz'nun nesli denir; değişen, istikrarsız ve belirsiz bir dünyada doğmak ve ölmek. bu sözlerin arkasında vahşet, soykırım ve terör gizlidir. lec'in dünyaya bıraktığı aforizmalardan -ki kendisi aforizma demekten hoşlanmazdı- birinde söylediği gibi: bizler yalnızca çatal bıçak kullanmayı öğrenmiş yamyamlarız, fazlası değil.
he who had dug his own grave
looks attentively
at the gravedigger's work,
but not pedantically:
for this one
digs a grave
not for himself.
devamını gör...


