1940 pulitzer ödülü ile 1962 nobel edebiyat ödülü almış olan john steinbeck'in kaleme aldığı mükemmel ötesi hikayesi inci...
efenim saygıdeğer yazarımız bu eserinde, mistik bir hava yaratmaya çalışmış aslında. kino adlı meşgali inci avlamak olan bir kızılderili ve onun karısıyla çocuğundan oluşan çekirdek ailesinin etrafını saran bir laneti konu alıyor desek, yanılmayız zannımca. günlerden bir gün, kino'nun huzurla özdeşleştirdiği ailesinin başına talihsiz bir olay gelir: bebeğini bir akrep sokar. gözağrıları ilk ve tek bebekleri coyotito'yu, kasabanın duydukça toplanan halkıyla beraber en yakın doktora götürürler. fakat çarelerine deva umdukları doktor, kino'nun ücret niteliğinde sunduğu değersiz incileri az bularak, çocuğunu iyileştirmeyi kabul etmez. kasabasına geri dönen kino ve ailesi, bebeklerini kurtarmak için son bir kez daha inci avına çıkıp değerli bir inci bulmayı umut etmektedirler. başlarına geleceklerden ise haberleri yoktur...
john steinbeck her eserinde olduğu gibi bu kitabında da insan ve insan üzerine düşünmeye zorlamıştır okuyucuyu. açgözlülük, paraya verilen önem, hayallere ulaşma yolları, hırs,, insanoğlunun zaafları... bunlar bizlere sunulan ve sayfaları çevirdikçe yeni bakış açıları edineceğimiz noktalar.
devamını gör...

kendini başarısız hisseden insanların duyduğu hastalıktır.
mesela çevre tarafından çok başarılı olarak adlandırılırlar ama kendilerini yetersiz görürler.
kendilerine güven duymazlar kendilerini hep başarısız zannederler.
ismi bir hikayeden geliyor.
--- alıntı ---

efsaneye göre, ‘akhilleus-aşil’ adıyla bilinen yarı tanrı, küçüklüğünde annesi tanrıça thetist arafından koruma içgüdüsü ile ayağından tutularak ölüler ülkesinin ırmağı styx’e batırıldı. tam bu sırada zeus’un gelmesiyle topuğu dışarıda kalan aşil’in sadece topuğundan vurularak öldürülebileceği söylendi.

--- alıntı ---

her insanın kusurlu bir tarafı vardır kimse mükemmel değildir demek bir nevi.
ülkemizde genelde çocuk büyüten insanlar sen mükemmelsin harikasın müthişsin diyerek çocuklarını yetiştirdiği için sık görülen bir sendromdur.
devamını gör...

varsayımda bulunma,kişisel algılama,kelimelerini özenle seç ve yapabildiğinin en iyisini yap. (dört anlaşma)
devamını gör...

kadın erkek eşitliğini savunan bir akım. kadının toplum içinde var olması gerektiğini savunur ama bazı yönleriyle sadece pozitif ayrımcılık ister.

bu işi sadece erkekler yapıyor, bu iş dalında kadınlar da olmalı der ama bunu sadece ve sadece yüksek gelirli iş grupları için der.

aynı işi yapan kadınlar, erkeklerden daha az maaş alıyor, (bkz: wage gap) var der ama bunu ispatlayacak bir delil sunamaz.

kadın erkek eşit der ama sonrasında 'bu yapılanma içerisinde yer alamazsın çünkü sen erkeksin' der.

bunu tüm femistler mi yapıyor? hayır. ama en çok kendini duyuran "feministler" bunu yapıyor. bu tutarsızlıklar da kadınların haklı davalarına balta vuruyor. kadının düşmanı gene kadın.
devamını gör...

hareket,karışım ve yaş problemleri.
devamını gör...

mümkünse ingiliz atı reca edeceğim sayın benjamin beyefendi.
devamını gör...

dünden beri aklımda olan, benden de eski, insanın içini kıpır kıpır yapan bir şarkı, benden tüm sözlüğe gelsin.
manfred mann
doo wah diddy diddy
devamını gör...

iyi niyetini gösterme küçüğüm'
kullanırlar..
devamını gör...

yukio mişima romandır.

vurulmuş yatıyor güzel şövalye,
sazlar ve kamışlar içinde.



oscar wilde’ın bu dizeleri bende ilk okuduğum zaman kahramanlığa duyulan hayranlık duygusu, biraz üzüntü, biraz acıma uyandırmıştı. ancak yukio mişima’nın itiraflarını okuduktan sonra çok farklı bir yönden bakılabileceğini de anladım. yukio mişima’nın kitaplarını okumak elbette ki çok büyüleyici bir dünyaya yolculuk anlamı taşıyor ancak yazarın kendisi ve hayatı daha büyüleyici bir yerde duruyor. nedense bana don quijote‘yi hatırlatıyor mişima. mişima şövalyeliği değil ama samuraylığı savunuyordu, zaten samuraylar da doğunun şövalyeleri sayılmaz mı? ona göre japonya kültürel değerlerinden uzaklaşmaktaydı ve buna birinin “dur” demesi gerekiyordu

bir dövüş sanatları ustası olan mişima tatenokai üyeleri ile birlikte japonya silahlı kuvvetleri binalarında birine girip komutanı bağladıktan sonra bir manifesto okur ve beklediği tepkinin tam tersi bir tepki alır askerlerden. seppuku ile hayatına son veren mişima bunu da o ince zekasıyla bir sene önceden planlamış, hatta kafasını kesmesi için görevli ismi bile belirlemiştir. ki bu adam seppuku sırasında daha fazla acı çekmesine neden olacaktır.

hayatını bu şekilde bir intiharla sonlandıran mişima hakkında romanlar ve biyografiler yazılmıştır. kendi ülkesinde aşırı muhalif bulunan mişima dünyayı büyülemeyi başarmıştır.

özyaşamöyküsel romanı bir maskenin itirafları’nda hayatını doğduğu günden başlayarak anlatır, yazar. çünkü iddiası odur ki; mişima doğduğu günü hatırlamaktadır. bunu büyüklerine kanıtlayamamıştır belki ama ben her zaman yaptığım gibi yazarın yanında yer alacak ve ona inandığımı iç rahatlığıyla söyleyeceğim. mişima diğer erkek çocuklarından farklıdır zira “kötü alışkanlığını” ifa ederken kızları düşünmez, daha çok yunan heykellerindeki erkek vücutları ilgisini çekmektedir.palozzo rosso’nun aziz sebastiaus tablosu onun kutsal atlasıdır sanki.

ve ölü askerler, vücutları kanla sarmalanmış adamlar. bu durum onu diğerlerinden ayırır ve kötü bir çocukluk geçirmesine neden olur. ayrıca bedensel açıdan da kendini yetersiz hissetmektedir. bunu yenmek için dövüş sanatlarına merak salar ve öldüğünde önemli bir dövüş sanatı ustasıdır. sevdalandığı kişilere hep platonik bir bağla tutulmuştur. bir kızla geçen ilişkisinde kendini denemiştir. ancak kızla öpüştüğü anda o son umut ışığı da sönmüş ve artık kendini olduğu gibi kabullenme zamanı gelmiştir. o, insanlardan farklıdır, hemcinslerinden tamamen farklıdır. dünyaya herkesten farklı bakmaktadır ancak bunu anlaması uzun sürmüştür. mişima’nın bir maskenin itirafları kitabını okuduktan sonra hemen diğer kitaplarını da sipariş etme isteği uyandı içimde. çok doğrudan,sakınmadan, kendini gizlemeden kurduğu cümleler ona karşı bir acıma değil hayranlık duymanıza neden oluyor çünkü.

üç kez nobele aday gösterilen mişima bu ödülü kazanamamıştır ama çok yakın arkadaşı olan ve onunla aynı kaderi paylaşarak intihar eden yasunari kavabata1968 yılında bu ödülü alabilmiştir.
devamını gör...

çok güzel bir his.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

en sevdiğim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
yemek içinse barbun tava.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
yanında şu ikiliyle.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bunlar ne yapıyor ? ne vs’si bu ? nasıl bir karşılaşma bu ?

ihaleye girdilerse akp’li alır.

polislik, bekçilik ise mhp’li alır.

muhabbette chp’li alır.

ben bir patronsam chp’liyi işe alırım. ( tabi her şey sabit sadece parti değişiyorsa)

counter strike için adam lazımsa mhp’li.( onların internet kafe deneyini çok olur)

elimde satılık kareli ceket varsa akp’li alır.

satılık çiğ köfteci varsa mhp’li alır.

milli bayramda atatürk resmi ile caka satılacaksa chp’li alır.
devamını gör...

global yardım çağrısıdır.
hiç bu kadar sahipsiz ve çaresiz hissettiğim olmamıştı. vatandaşı sakinleştirecek açıklama yapmaktan bile acizler. yangınların başladığı günden itibaren kriz yönetilemedi buna rağmen bir tane dahi istifa gelmiş değil.. toplu akıl tutulması yaşanıyor sanki. allah yardımcımız olsun.
devamını gör...

kahvemi kapıp büyük bir keyifle dinlediğim yayındır. yalnızlık çok fazla açıdan ele alınabilecek derin bir konu, bunu kıymetli üç yazarımızdan dinlemek benim için bir zevk!
tercih edilmiş yalnızlık ile mecbur kalınmış yalnızlık arasındaki fark da uçurumdur. kimseyle paylaşamasan bile bir şeyleri kendinle paylaşabiliyorsan bunun yokluğunu daha az hissedersin. bu da değindiğiniz gibi kendini tanımaktan geçiyor. kendini tanımak sonu olmayan bir yolda yürümek gibidir, hiçbir zaman tam anlamıyla bitmez. ancak bu yola adım atmak bile çok büyük farklılık yaratır. hiç kimseye sahip değilsen bile kendine sahipsin aslında. ancak tabii ki dediğiniz gibi insan sosyal bir varlıktır, insan insana muhtaçtır, bu da yadsınamaz bir gerçek.
devamını gör...

normal bir vatandaş, bu sözleri kavgalı olduğu birine söylemez. bilir ki kişinin karısına, ailesine saldırılmaz. ayıptır. hadi ayıbı bir kenara koy, karşıdakini daha çok kışkırtırsın.

ama içişleri bakanı çıkıp televizyona bunu söyleyebiliyor. hem de kim için? bir mafya için. acayip kafalar.
devamını gör...

yeri gelmişken bende naçizane fikrimi söyleyeyim başlığı açan yazardan bağımsız. evet şu sıralar bana da sıkıcı geliyor ama başlıklardan şikayet ediyorsan eğlenceli olsun diyorsan bu da senin elinde,bu seçeneği bize yaratabilirsin bizde nasibimizi alırız.(eğlenceyi dozunda kullanmalı aman dikkat)maalesef burada başlık açanı ilk eleştirip sonra cevap yazan çok arkadaş var belki bende dahilimdir buna, önce linç sonra cevap mantığı işliyor.hafif eğlenceli başlığı açan ya ucunu kaçıyor ya da çok ciddi tepkiler veriliyor bu da başlık açma konusunda yazarların girişken olmamalarına sebebiyet verilebilir. gerçekten şu mizah işini güzel yapan yazar arkadaşlar varsa ortaya çıksın derim.nerede saklanıyorsunuz bakim? ben ilk kaydolanlardan olduğum için belki de erken tükettim bilemiyorum.yeni gelenlerin daha fazla yazacağı şey vardır.çok uzattım.. sözcük bu ara durağan ama bende bu konuda yaratıcı değilim maalesef sadece boş boş yazıyorum işte..
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kafanı kes boşluktan kurtul
devamını gör...

el oyunları çetele tutarken gizli ceplerde
keman sesi küçük kırmızı balığın homurtusuna karışıyor
kadın kemanın tellerinden sarkıyor
baş aşağı
küçük kırmızı balık, ölü yavrularını yerken
protez kahkahalar bırakıyor su’ya
kelimeler akvaryumun şeklini alıyor
kadın, kotası dolmuş bir serenatın
son notasından düşerken
birileri susturuyor tüm sesleri

kadınlığını arşınlayan biri
kesip atıyor
çocukluğunu emzirdiği göğüslerini

bir başkası gölgesine bıraktığı ayak izlerini ararken
günahlarını kamçılıyor, derin

bilmediği karanlık coğrafyalarda
başka başka adamlar doğuruyor diğeri
besliyor günahlarını
an’ın ve iç seslerin darbesinde fısıltılar;
-hadi, tecrit et bizi senden.
hadi, çıkar bizi içinden.

(klavyenin boşluk tuşuna oturuyor biri,
diğeri siliyor tüm yazdıklarını...)

yedinci dem şiiri*
devamını gör...

19. yüzyılın ikinci yarısında (1870'lerde) ortaya çıkan realizmin ileri aşaması bir edebiyat akımı.

doğalcılıkda denen akımın oluşmasında bu yüzyıldaki çeşitli buluşların, fizik, kimya, biyoloji, fizyoloji alanındaki gelişmelerin de etkisi olmuştur.


naturalizmin özelliklerine maddeler halinde değinirsek:

*tarafsız bir gözleme ve ön yargısız bir deneye dayanır
*olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurulur (determinizm)
*kişiliğin oluşumunda çevrenin yanı sıra soyaçekimin de etkisine inanılır. (mendel)
*sanatçı bir bilim adamı, doğa bir laboratuvar, insan da bir denek yahut deney aracıdır edebiyat ise bir ameliyat masasıdır
*kişiler yetiştikleri çevreye ve aldığı eğitime uygun konuşturulur
*yazar, kişiliğini gizleyip tutanak yazar gibidir
*iğrenç ve kötü olaylar olduğu gibi aktarılır.
*”sanat toplum içindir” ilkesi hakimdir (realizmden bir farkı da budur)
*daha çok olumsuz çevre ve tipler ele alındığı için dile baya bir argo sözcük hakimdir.


temsilcilerine gelirsek;

fransa'da: emile zola, g. de maupassant, goncourt kardeşler , alphonse daudet
amerika: john steinbeck


türk edebiyatında bu edebiyatın etkisi görülenlerin birkaçı: nabizade nazım, ahmet mithat efendi, beşir fuat, hüseyin rahmi gürpınar
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim