meitneriyum
keşfinden önce hafif homologu iridyumla benzerliği nedeniyle “eka-iridyum” olarak da adlandırılmıştır.
almanya hessen eyaletine bağlı darmstad bölgesinde ki ağır iyon araştırma merkezi*nde 1982 yılında ilk kez sentezlenmiştir. bundan 3 yıl sonra rusya dubna’daki ortak nükleer araştırma enstitüsü* tarafından bu elementin varlığı doğrulanmıştır. bizmut'un bir izotopu olan bizmut-209 atomlarının demir izotopu olan demir-58 çekirdekleriyle 10 gün boyunca yüksek enerjili lineer bir hızlandırıcıda bombardımana tutulması sonucu meydana gelmiştir.
çıplak gözle görülemez. gözlemlenebilecek kadar fazla sentezlene bildiğinde renginin soluk gümüş beyaz veya metalik gri olabileceği ayrıca oda sıcaklığında ve normal şartlarda katı bir metal olacağı düşünülmektedir. paramanyetik madde olabileceği de düşünülen bu elementin kristal yapısının da yüzey merkezli kübik olabileceği tahmin edilmektedir.
atom numarası 109, sembolü mt olan sentetik, radyoaktif, transaktinit geçiş metali bir elementtir. doğada saf hali bulunmayan laboratuvarda üretilebilen süper ağır elementlerden birisidir. adı lise meitner* onuruna soyadından esinlenilerek türetilmiştir. ancak uluslararası temel ve uygulamalı kimya birliği* bu elementin adını geçici olarak unnilennium olarak kullanmıştır. 1997 yılında bu element için meitneriyum adından başka bir isim talebi gelmediği için isim kabul görmüştür.
canlılar için bilinen bir biyolojik rolü bulunmayan meitneriyumun radyoaktif olması sebebiyle toksik veya kanserojen olabileceğinden ve fazla miktarda sentezlenememesinden kaynaklı olarak her hangi bir kullanımı ve uygulaması bulunmamaktadır.
almanya hessen eyaletine bağlı darmstad bölgesinde ki ağır iyon araştırma merkezi*nde 1982 yılında ilk kez sentezlenmiştir. bundan 3 yıl sonra rusya dubna’daki ortak nükleer araştırma enstitüsü* tarafından bu elementin varlığı doğrulanmıştır. bizmut'un bir izotopu olan bizmut-209 atomlarının demir izotopu olan demir-58 çekirdekleriyle 10 gün boyunca yüksek enerjili lineer bir hızlandırıcıda bombardımana tutulması sonucu meydana gelmiştir.
çıplak gözle görülemez. gözlemlenebilecek kadar fazla sentezlene bildiğinde renginin soluk gümüş beyaz veya metalik gri olabileceği ayrıca oda sıcaklığında ve normal şartlarda katı bir metal olacağı düşünülmektedir. paramanyetik madde olabileceği de düşünülen bu elementin kristal yapısının da yüzey merkezli kübik olabileceği tahmin edilmektedir.
atom numarası 109, sembolü mt olan sentetik, radyoaktif, transaktinit geçiş metali bir elementtir. doğada saf hali bulunmayan laboratuvarda üretilebilen süper ağır elementlerden birisidir. adı lise meitner* onuruna soyadından esinlenilerek türetilmiştir. ancak uluslararası temel ve uygulamalı kimya birliği* bu elementin adını geçici olarak unnilennium olarak kullanmıştır. 1997 yılında bu element için meitneriyum adından başka bir isim talebi gelmediği için isim kabul görmüştür.
canlılar için bilinen bir biyolojik rolü bulunmayan meitneriyumun radyoaktif olması sebebiyle toksik veya kanserojen olabileceğinden ve fazla miktarda sentezlenememesinden kaynaklı olarak her hangi bir kullanımı ve uygulaması bulunmamaktadır.
devamını gör...
normal sözlük boşananlar kulübü
bende kulübe katılmak üzereyim. başlığı açan arkadaşın mahlasına bakınca annelerin kaderi kızlarına miras diyesim geldi.
devamını gör...
komşunun verdiği aşureyi çöpe atmak
bakın inanç açısından değil, oyle bir güzelliği çope atmak gunahtır. ben aşurenin konulduğu kabı bile yiyebilecek insanım. mert olun, delikanlı olun, yiğit olup kendinizi belli edin ve ben almayayım diye söyleyin.
millet aç aç.
millet aç aç.
devamını gör...
queen
ıngiliz rock grubu. döneminin en iyisidir. wembley'de verdiği live aid konseri tarihe geçmiştir. vokali freddie mercury öldükten sonra bile yeniden basılıp satışa sunulan bohemian rhapsody'si yok satarak rekor kırmıştır. bohemian rhapsody adında grubu ve freddie'yi anlatan filmi mevcuttur. bu film konser sahneleri birebir çekilen bir filmdir.
--! spoiler !--
filmi izlemeyenler için konser videosu spoiler içerir. filmde beni en etkileyen sahne binlerce kişinin mary austin için söylediği love of my life şarkısıdır. bu şarkı hala en iyi aşk şarkıları listesindedir.
--! spoiler !--
birebir konser sahneleri
--! spoiler !--
filmi izlemeyenler için konser videosu spoiler içerir. filmde beni en etkileyen sahne binlerce kişinin mary austin için söylediği love of my life şarkısıdır. bu şarkı hala en iyi aşk şarkıları listesindedir.
--! spoiler !--
birebir konser sahneleri
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
niğde, gümüşler manastırı'ndaki meryem ana freski, anadolu' da bulunmuş olan (bilinen) freskler arasında meryem ana'nın gülümsediği tek örnektir.
yani tadilat hatası vs. denilmişti ama aklımda en çok kalan bilgilerden biri bu.
yani tadilat hatası vs. denilmişti ama aklımda en çok kalan bilgilerden biri bu.
devamını gör...
banucabirhayat
ilginç yorumlarıyla yüzümüzü gülümseten, çiçeği burnunda olan yazar. çiçeklerden taç yapalım saçlarına. hoşgeldinn..
devamını gör...
2021 eurovision şampiyonuna uyuşturucu soruşturması
hakedilen bir birincilikti gerisi teferruat. ben sahne performansına yaptıkları müziğe bakarım varsa böyle bir durum zararı kendilerine.ben bu grubu måneskin'i sevdim yaptıkları müziğin ruhunu taşıyorlar. geçen sene kötü çocuk görünümlü izlanda grubu hatari vardı ev sahibi ülke israil de olmalarına rağmen cesurca filistin bayrağı'nı salladılar. dışardan baksan ne alaka dersin.
birkaç aykırı hareket yaptılar diye hemen karalamak saçma geldi.sonuçlar temiz çıkarsa ne olucak eurovision'a leke sürülmediği mi ispatlanacak.
bunları soruşturacaklarına gitsinler dünya starlarını soruştursunlar hepsi göz önünde. eurovision burası hepimiz uslu çocuğuz iki yüzlülüğüne gerek yok.
birkaç aykırı hareket yaptılar diye hemen karalamak saçma geldi.sonuçlar temiz çıkarsa ne olucak eurovision'a leke sürülmediği mi ispatlanacak.
bunları soruşturacaklarına gitsinler dünya starlarını soruştursunlar hepsi göz önünde. eurovision burası hepimiz uslu çocuğuz iki yüzlülüğüne gerek yok.
devamını gör...
kadın
tanım: bazıları xx, bazıları da* xy kromozomlu olan insan.
doğarken ağladı kadın. erkek çocuk bekliyorlardı. ailesi memnun kalmadı. annesi babasına nasıl açıklardı bunu. doğan ilk çocuklarının erkek olması gerekiyordu. geçen ay komşuları bu yüzden dayak yemişti. annesi zaten bıkmıştı dayaktan, şiddetten. kadınların kaderiydi ama bu. dayak cennetten çıkmıştı, hele hele kocasıyken dayağı atan. kocam en doğrusunu bilir diye düşündü. bazılarını şaşırtırdı bu "y kromozomu" bu kadar mı fark eder vay anasını. tek bir harf yüzünden daha güçlü, daha zeki oluyorlar. her şeyde ama her şeyde daha iyi oluyorlar. çünkü kızlar aptal. ama bu onların istediği.
doğumdan hemen sonra dayak yedi annesi. bu beklenmedik değildi. ama bu sefer hastaneye kaldırdılar. hastane de küçük bir yer. doktorlar, hemşireler tanıyordu artık onları. of, nasıl özenirdi oradaki çalışan kadınlara. kıskanırdı, ayıplardı ama. kocalarını da. nasıl başka erkeklerle çalışmalarına izin veriyorlardı. kocaları yoksa daha ayıp allah bilir kimlerle yatıp kalkıyorlar, evde kalmışlar, gencecik kadınlar bir başlarına duruyorlar ne kadar ayıp. güler yüzle karşıladılar onları ama bu güler yüzlerinin altında gözlerinde bir acıma duygusu saklıydı. aman bana niye acıyorlar dedi. kendilerine acısınlar bu yaşta, kadın başlarına... kocası ne kadar iyi bir adamdı. hem döver hem severdi işte. ne kadar iyi koskoca hastaneye getirmişti onu. her sefer hastaneye gelmezlerdi, sadece çok ciddi zamanlarda. bu dayak hikayesi de böyle bitti.
bebeği büyüdü artık okul çağına gelmişti. kocası pek hevesli değildi ama kız kıza işte hocaya gitsinler diyordu. hoca erkekti ama bir şey olmazdı hocadan. nasıl olsa koskoca hoca. kız gitmeye başladı köyün kızları ile. gittiler geldiler bir süre böyle devam etti. ah ama 10 yaşında sıcak bir yaz gününde sona kalmıştı. ve sona kalan dona kalır. hoca başındaki kocaman sarığı çıkarmıştı. yavaş yavaş yaklaştı ona. ne olduğunu anlamadı ki açıklasın. ama canı çok acımıştı. hem de çok. kanamasından belli değil miydi zaten? işte bu da kızın "namusunu" kaybetme hikayesi. artık kadın mı desek?
ailesi ses etmedi nasıl olsa hocaydı o. hem zaten laf etmesinler adları çıkmasın. hocanın karısı, onun yaşında çocukları vardı. 3 adet kuması bile vardı. 5 karıyla olmazdı allah ona kızardı. evlendiremediler. kuzeniyle evlendirdiler onlar da. belli bir yaşa kadar kardeş gibi büyüdüğü kuzeni artık kocası olmuştu. babamın bir bildiği vardır dedi, kocasıydı artık onun. o ne derse doğruydu, ondan izin almadan yemek bile yapamazdı.
o gün evlendiler. belinde yapmacık bir kırmızı kurdele vardı. hediye paketi gibi. her şey bir yalandan ibaret değil miydi? aman elalem ne der kurdelesiydi o. ona tecavüz eden adam kıydı nikahlarını. gözlerinin içine baka baka. acısını bir daha hissetti. düğün bitti. herkes oynadı, yemek dağıtıldı. çok eğlendiler. cenazede böyle bir şey yaparlar mıydı ki acaba?
gerdeğe girdiler. kan yoktu. kocası çok kızdı ölesiye dövdü, belki öldürdü. bilinci kapalıydı. adı şimdi "orospuya" çıktı. o ölürken ailesi, akrabaları onu ayıplıyordu. kim inanırdı tecavüze. tecavüz diye bir kavram bile yoktu.
bir gün kurban bıçağıyla geldi eve kocası. ama kurban yoktu ortalıkta. ya da vardı. o görememişti. mantıken insan dışarıya bakarsa kendini göremez. önce karnına sapladı. gözündeki öfke... ah çok büyüktü. sonra boğazını kesti. ölmüştü zaten. karnındaki bebek de onunla ölmüştü. ama daha iyiydi böyle bir dünyaya gelmemek. ne kadar şanslı bir bebekmiş o. tecavüz bebeği. ölüsüne bile tecavüz etti kocası. rahat rahat ölemedi bile.
işte bu kadardı kadının hikayesi gayet basit ve sade. tabi bize ne ki...
doğarken ağladı kadın. erkek çocuk bekliyorlardı. ailesi memnun kalmadı. annesi babasına nasıl açıklardı bunu. doğan ilk çocuklarının erkek olması gerekiyordu. geçen ay komşuları bu yüzden dayak yemişti. annesi zaten bıkmıştı dayaktan, şiddetten. kadınların kaderiydi ama bu. dayak cennetten çıkmıştı, hele hele kocasıyken dayağı atan. kocam en doğrusunu bilir diye düşündü. bazılarını şaşırtırdı bu "y kromozomu" bu kadar mı fark eder vay anasını. tek bir harf yüzünden daha güçlü, daha zeki oluyorlar. her şeyde ama her şeyde daha iyi oluyorlar. çünkü kızlar aptal. ama bu onların istediği.
doğumdan hemen sonra dayak yedi annesi. bu beklenmedik değildi. ama bu sefer hastaneye kaldırdılar. hastane de küçük bir yer. doktorlar, hemşireler tanıyordu artık onları. of, nasıl özenirdi oradaki çalışan kadınlara. kıskanırdı, ayıplardı ama. kocalarını da. nasıl başka erkeklerle çalışmalarına izin veriyorlardı. kocaları yoksa daha ayıp allah bilir kimlerle yatıp kalkıyorlar, evde kalmışlar, gencecik kadınlar bir başlarına duruyorlar ne kadar ayıp. güler yüzle karşıladılar onları ama bu güler yüzlerinin altında gözlerinde bir acıma duygusu saklıydı. aman bana niye acıyorlar dedi. kendilerine acısınlar bu yaşta, kadın başlarına... kocası ne kadar iyi bir adamdı. hem döver hem severdi işte. ne kadar iyi koskoca hastaneye getirmişti onu. her sefer hastaneye gelmezlerdi, sadece çok ciddi zamanlarda. bu dayak hikayesi de böyle bitti.
bebeği büyüdü artık okul çağına gelmişti. kocası pek hevesli değildi ama kız kıza işte hocaya gitsinler diyordu. hoca erkekti ama bir şey olmazdı hocadan. nasıl olsa koskoca hoca. kız gitmeye başladı köyün kızları ile. gittiler geldiler bir süre böyle devam etti. ah ama 10 yaşında sıcak bir yaz gününde sona kalmıştı. ve sona kalan dona kalır. hoca başındaki kocaman sarığı çıkarmıştı. yavaş yavaş yaklaştı ona. ne olduğunu anlamadı ki açıklasın. ama canı çok acımıştı. hem de çok. kanamasından belli değil miydi zaten? işte bu da kızın "namusunu" kaybetme hikayesi. artık kadın mı desek?
ailesi ses etmedi nasıl olsa hocaydı o. hem zaten laf etmesinler adları çıkmasın. hocanın karısı, onun yaşında çocukları vardı. 3 adet kuması bile vardı. 5 karıyla olmazdı allah ona kızardı. evlendiremediler. kuzeniyle evlendirdiler onlar da. belli bir yaşa kadar kardeş gibi büyüdüğü kuzeni artık kocası olmuştu. babamın bir bildiği vardır dedi, kocasıydı artık onun. o ne derse doğruydu, ondan izin almadan yemek bile yapamazdı.
o gün evlendiler. belinde yapmacık bir kırmızı kurdele vardı. hediye paketi gibi. her şey bir yalandan ibaret değil miydi? aman elalem ne der kurdelesiydi o. ona tecavüz eden adam kıydı nikahlarını. gözlerinin içine baka baka. acısını bir daha hissetti. düğün bitti. herkes oynadı, yemek dağıtıldı. çok eğlendiler. cenazede böyle bir şey yaparlar mıydı ki acaba?
gerdeğe girdiler. kan yoktu. kocası çok kızdı ölesiye dövdü, belki öldürdü. bilinci kapalıydı. adı şimdi "orospuya" çıktı. o ölürken ailesi, akrabaları onu ayıplıyordu. kim inanırdı tecavüze. tecavüz diye bir kavram bile yoktu.
bir gün kurban bıçağıyla geldi eve kocası. ama kurban yoktu ortalıkta. ya da vardı. o görememişti. mantıken insan dışarıya bakarsa kendini göremez. önce karnına sapladı. gözündeki öfke... ah çok büyüktü. sonra boğazını kesti. ölmüştü zaten. karnındaki bebek de onunla ölmüştü. ama daha iyiydi böyle bir dünyaya gelmemek. ne kadar şanslı bir bebekmiş o. tecavüz bebeği. ölüsüne bile tecavüz etti kocası. rahat rahat ölemedi bile.
işte bu kadardı kadının hikayesi gayet basit ve sade. tabi bize ne ki...
devamını gör...
kırmızı şehir
fas'ın başkentidir.
atlas dağlarının dibinde bulunmakta ve atlantik ile fas arasında bir geçiş noktası oluşturmaktadır.
orijinal adı berberi dilinde mur (n) akush olup anlamı "tanrının ülkesi"dir.
atlas dağlarının dibinde bulunmakta ve atlantik ile fas arasında bir geçiş noktası oluşturmaktadır.
orijinal adı berberi dilinde mur (n) akush olup anlamı "tanrının ülkesi"dir.
devamını gör...
kimseyi engellemeyen yazar
engellemek için bir sebebi olmayan yazardır.
okuyup geçen yazardır.
okuyup geçen yazardır.
devamını gör...
beyaz zambaklar ülkesinde
kendilerine gül bahçesi vadedilmemiş bir toplumun bataklıktan bir çiçek bahçesine dönüşünün yazıya dökülüşüdür beyaz zambaklar ülkesinde.
''yeni toplumlar yeni şarkılar üretirler'' diye bir söz geçiyor kitapta. yeni anlayışların, isteklerin ve hedeflerin oluşması kadar doğal şey olamaz bir devlette. eğer o anlayış, istek ve hedeflere gözler kör edilip kulaklar kapatılırsa, eski yöntemlere göre yol almaya çalışılırsa ve bir yeniliğe canavar görmüş gibi yaklaşılırsa, gideceğimiz tek yer geri olur.
ulu önder mustafa kemal atatürk şöyle der:
''umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.''
atamızın okunması gerektiğini söylediği kitabı okurken büyük bir umutsuzluk ve karamsarlık içerisinde olmaktan utanç duydum. belki bir 5-6 yıl önce okusam müthiş gaza gelirdim, hatta itiraf edeyim, ülkemizi kurtarma planları yapardım. birkaç yıl önce okusam, eğer çok istersek olur diye düşünür bitmeye doğru yol alan umudumu korumaya çalışırdım lakin bu yıl içerisinde okuduğumdan 'biz neden böyle olduk?' diye sormaktan ve herkesin kendisini düşündüğünden birlik olamayacağımız ve bir şeyleri değiştiremeyeceğimiz hakkında düşünmekten kendimi alamadım.
bir şeyleri kolay kolay değiştiremeyeceğimiz zaten şuradan belli, neden atatürk'ün okullarda rehber kitap olarak okutulması gerektiğini söylediği kitap okullarda okutulmadı bizlere? neden müfredatta yer almadı? neden kitap hakkında hiçbir tartışma içerisinde yer almadık?
neden düşünmek veya bir şeyleri değiştirmek istediğimizde hep önümüzde engellerle karşılaştık? ve en önemlisi, neden bu kadar umutsuz bireylere dönüştük?
yılların insanı umutsuzluğa sürüklediğini söyleriz fakat ülkemizde bizi umutsuzluğa sürükleyenin 'zaman' olmadığını çok iyi biliriz.
''yeni toplumlar yeni şarkılar üretirler'' diye bir söz geçiyor kitapta. yeni anlayışların, isteklerin ve hedeflerin oluşması kadar doğal şey olamaz bir devlette. eğer o anlayış, istek ve hedeflere gözler kör edilip kulaklar kapatılırsa, eski yöntemlere göre yol almaya çalışılırsa ve bir yeniliğe canavar görmüş gibi yaklaşılırsa, gideceğimiz tek yer geri olur.
ulu önder mustafa kemal atatürk şöyle der:
''umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.''
atamızın okunması gerektiğini söylediği kitabı okurken büyük bir umutsuzluk ve karamsarlık içerisinde olmaktan utanç duydum. belki bir 5-6 yıl önce okusam müthiş gaza gelirdim, hatta itiraf edeyim, ülkemizi kurtarma planları yapardım. birkaç yıl önce okusam, eğer çok istersek olur diye düşünür bitmeye doğru yol alan umudumu korumaya çalışırdım lakin bu yıl içerisinde okuduğumdan 'biz neden böyle olduk?' diye sormaktan ve herkesin kendisini düşündüğünden birlik olamayacağımız ve bir şeyleri değiştiremeyeceğimiz hakkında düşünmekten kendimi alamadım.
bir şeyleri kolay kolay değiştiremeyeceğimiz zaten şuradan belli, neden atatürk'ün okullarda rehber kitap olarak okutulması gerektiğini söylediği kitap okullarda okutulmadı bizlere? neden müfredatta yer almadı? neden kitap hakkında hiçbir tartışma içerisinde yer almadık?
neden düşünmek veya bir şeyleri değiştirmek istediğimizde hep önümüzde engellerle karşılaştık? ve en önemlisi, neden bu kadar umutsuz bireylere dönüştük?
yılların insanı umutsuzluğa sürüklediğini söyleriz fakat ülkemizde bizi umutsuzluğa sürükleyenin 'zaman' olmadığını çok iyi biliriz.
devamını gör...
çocukken okunan ilk kitap
suç ve ceza diyerek çıtayı arş-ı alaya çıkartacak yoksa ben ayşegül serisi demek istiyorum. çocukluğumun ilk kitaplarından utandım abi nasıl okuyabildiniz siz öyle kitapları?
devamını gör...
muğla ağzı
ege bölgesinde aydın, muğla, bodrum ağızları sanki farklı bir dil hüviyetine bürünmüş.
- tenal gıradık avostos geldimi
- zemeride gorklangoz toplardık yamırdan sonra
- bahar geldendeyse şelep gazardık
-mandelen baccalanı sulamıya başlardık ganalleden akan sunan
- ıscakla artdende çatma gocadık ölenleri, ıscakda benimiz solanıp gidedi
- samanı saklardık gışa, budeyi saradık eşege, demennere götürüdük un üğüddirmiye.
yukarıda geçen diyalogları, istanbul'dan, ankara'dan gelen villacı anlayamaz, yabancı kalır.
mesela dumbadiz demek, aşırı şişman demektir. çokuntuluk demek, toplantı anlamına gelir. adının önüne silimsek sıfatı konuldu mu, bu yemek konusunda mızmızlanan kişilerden bahsedildiğini işaret eder.
bize osmanlıca dilini hatırlatan, eğitimi ve mektebi olmayan, kendince kurallara, sözcüklere, jargonlara sahip, tadından da yenmeyen bir yöresel ağız.
eğer ki ahalisiyle kaynaşıp onlarla zaman geçirildi mi kapılan her bir sözcük ayrı bir kazanç.
- tenal gıradık avostos geldimi
- zemeride gorklangoz toplardık yamırdan sonra
- bahar geldendeyse şelep gazardık
-mandelen baccalanı sulamıya başlardık ganalleden akan sunan
- ıscakla artdende çatma gocadık ölenleri, ıscakda benimiz solanıp gidedi
- samanı saklardık gışa, budeyi saradık eşege, demennere götürüdük un üğüddirmiye.
yukarıda geçen diyalogları, istanbul'dan, ankara'dan gelen villacı anlayamaz, yabancı kalır.
mesela dumbadiz demek, aşırı şişman demektir. çokuntuluk demek, toplantı anlamına gelir. adının önüne silimsek sıfatı konuldu mu, bu yemek konusunda mızmızlanan kişilerden bahsedildiğini işaret eder.
bize osmanlıca dilini hatırlatan, eğitimi ve mektebi olmayan, kendince kurallara, sözcüklere, jargonlara sahip, tadından da yenmeyen bir yöresel ağız.
eğer ki ahalisiyle kaynaşıp onlarla zaman geçirildi mi kapılan her bir sözcük ayrı bir kazanç.
devamını gör...
şükrü erbaş
öyle bir güzelliğin var ki
önünden geçmediğin bahçeler çiçeklerini unutuyor
sular ışımıyor, kuşlar konacak dal bulamıyor
hiçbir pencereden ay ışığı girmiyor
azıcık gölgelensen
tanrı dünyamıza bulut bulut hüzünler indiriyor.
şükrü erbaş - otların uğultusu altında.
önünden geçmediğin bahçeler çiçeklerini unutuyor
sular ışımıyor, kuşlar konacak dal bulamıyor
hiçbir pencereden ay ışığı girmiyor
azıcık gölgelensen
tanrı dünyamıza bulut bulut hüzünler indiriyor.
şükrü erbaş - otların uğultusu altında.
devamını gör...
sözlüğün en sevilen yazarı
tüm sözlük kadınları.
erkeklerin tamamını engelledim.
neden kadınlar? çünkümsü çilek kokuyorlar.
erkeklerin tamamını engelledim.
neden kadınlar? çünkümsü çilek kokuyorlar.
devamını gör...
sonbahar
yönetmenliğini özcan alper'in yaptığı 2008 yapımı bir türk filmi. filmde olaylar hopa, çamlıhemşin, fırtına deresi taraflarında geçmektedir. başrolümüz yusuf (onur saylak), 22 yaşında bir üniversite öğrencisiyken cezaevine giriyor ve 10-12 yıl sonra özgürlüğüne (???) kavuşarak memleketine geri dönüyor, ama sağlık sorunlarıyla. hayatının son iki ayını eski anıları ve yaşanmışlıkları ve kendi içinde olan hesaplaşmasıyla sakin bir şekilde geçiriyor. durumundan da kimseyi haberdar etmemiştir.
film biraz yavaş/sıkıcı ilerliyor da olsa, son zamanlarını geçiren birinin hayatını izliyor olmanın düşüncesiyle de zaman ayırıp izlenebilir diye düşünüyorum.
bir de apolas lermi'nin bir şarkısı var klibinde bu filme ait görüntüler bulunuyor. aklıma gelmişken onu da buradan paylaşayım
film biraz yavaş/sıkıcı ilerliyor da olsa, son zamanlarını geçiren birinin hayatını izliyor olmanın düşüncesiyle de zaman ayırıp izlenebilir diye düşünüyorum.
bir de apolas lermi'nin bir şarkısı var klibinde bu filme ait görüntüler bulunuyor. aklıma gelmişken onu da buradan paylaşayım
devamını gör...
kategorize etmese ölecek hastalığı
genel olarak sözlüklerde görmeye alışkın olduğumuz bir olayı ya da ortak fikre sahip olan yazarları tanımlamak için yapılan kategorize etme girişimidir. ancak bazen bunun aşırı derecede abartıldığını düşünüyorum.
mesela sözlüğe kısa sürede çok tanım girmek ya da bunu alıntı paylaşarak yapmak illa ki tanım sayısı çok olsun diye yapılmaz.
ya da bir yazar sadece belli konularda tanım giriyorsa bu onu cahil yapmaz, onun bu konuda bilgisi olduğunu bunu paylaşarak kendini ifade ettiğini gösterir.
hadi bunları da geçtim tanımı sağ elle yapıyor diye bile eleştirecek kategorize edecek düzeye geldik.
gidip bu yazarları kategorize edip
"hep aynı konuda tanım giren yazar"
"sağ elle tanım girmesi gerekirken sol elle tanım giren yazar"
"az kelime ile tanım paylaşan yazar"
"masal gibi yazan yazar"
"entel olmasından rahatsız olduğum yazar" şeklinde sınıflandırmak bize ne katıyor mesela? neden sürekli bir ötekileştirme ayrıştırma çabası? bu hastalıktan en kısa zamanda kurtuluruz umarım.
mesela sözlüğe kısa sürede çok tanım girmek ya da bunu alıntı paylaşarak yapmak illa ki tanım sayısı çok olsun diye yapılmaz.
ya da bir yazar sadece belli konularda tanım giriyorsa bu onu cahil yapmaz, onun bu konuda bilgisi olduğunu bunu paylaşarak kendini ifade ettiğini gösterir.
hadi bunları da geçtim tanımı sağ elle yapıyor diye bile eleştirecek kategorize edecek düzeye geldik.
gidip bu yazarları kategorize edip
"hep aynı konuda tanım giren yazar"
"sağ elle tanım girmesi gerekirken sol elle tanım giren yazar"
"az kelime ile tanım paylaşan yazar"
"masal gibi yazan yazar"
"entel olmasından rahatsız olduğum yazar" şeklinde sınıflandırmak bize ne katıyor mesela? neden sürekli bir ötekileştirme ayrıştırma çabası? bu hastalıktan en kısa zamanda kurtuluruz umarım.
devamını gör...
türk tarihinin en iyi komedi dizisi
oyumu avrupa yakasından yana kullanıyorum.
devamını gör...
bi bitmediniz dedirtenler
kulaktan duyma sözle bilgiyi sonuna kadar savunan insanlar
devamını gör...
çözülmeli füj
bir sıkıntıdan muzdarip olan kişi beklenmedik bir anda ve anlaşılmaz bir şekilde, kim olduğunun farkında olmadan ve oraya nasıl geldiği hakkında hiç bir fikre sahip olmadan bir yerden bir yere dolaşır, durur. kimlik çözülmesi de denebilir.kimlik çözülmesi bozukluğu, kişinin düşünce, hafıza, duygu, hareket ve kişilik bilinciyle bağlantı yetersizliği üreten beyinsel bir sürecindeki ağır bir çözülmedir. ender görülen psikiyatik rahatsızlıklardan biridir.
devamını gör...