lizozom
"intihar keseciği" olarak da adlandırılır. aslında intihardan ziyade bir savunma ya da oluşum, başkalaşım aşamasıdır.
ölümden sonra da bu organel grupları otolizi sağlayarak çürümeye yardımcı olur.
ölümden sonra da bu organel grupları otolizi sağlayarak çürümeye yardımcı olur.
devamını gör...
sait faik abasıyanık
türk öykücülüğünde yeni bir devir başlatmış ve modern öykünün en güzel örneklerini vermiş yazardır. kitaplarının telif haklarını darüşşafaka'ya bağışlamıştır. şuan kitapları iş bankası yayınları tarafından basılmaktadır. şiirleri, öyküleri kadar rağbet görmemiştir. eheh zaten ustalığı da öykülerindedir.
devamını gör...
16 şubat 2021 bilim kurulu toplantısı
devamını gör...
hüseyin nihal atsız
"o gece felekten bir gece çaldım,
ömrümde son defa bahtiyar oldum;
ölürken yaşadım, yaşarken öldüm
ve.. sustum, sükutu besteler gibi."
ömrümde son defa bahtiyar oldum;
ölürken yaşadım, yaşarken öldüm
ve.. sustum, sükutu besteler gibi."
devamını gör...
karadeliğin içinde ne var sorunsalı
astrofiziksel bir soru.
işin sözlük kısmını bilemem; başlıklar, uçurulan yazarlar hangi kara deliklerde kayboluyor, bir fikrim yok. fakat gerçek kara delikler için 3-5 şey yazabilirim.
kara deliğin içinde ne var? şimdilik bildiğimiz tek cevap bu: tekillik.
normalde bir yıldız bir beyaz cüceye dönüştüğünde elimizde bolca serbest elektronun bulunduğu bir çekirdek var demektir. eğer yıldız nötron yıldızına dönüşürse bu kez elimizde bolca nötronun bulunduğu yoğun bir çekirdek var demektir. fakat kara deliğe dönüşen bir yıldızın çekirdeğindeki (ya da bir galaksinin merkezinde oluşan kara deliğin içindeki) maddenin yapısı hakkında bir bilgimiz yok. tek bildiğimiz bu noktada bilinen fizik yasalarının geçerliliğini kaybettiği. olay ufkundan sonra kütle çekim kuvvetinin nasıl çalıştığı hakkında pek fikrimiz yok.
işin sözlük kısmını bilemem; başlıklar, uçurulan yazarlar hangi kara deliklerde kayboluyor, bir fikrim yok. fakat gerçek kara delikler için 3-5 şey yazabilirim.
kara deliğin içinde ne var? şimdilik bildiğimiz tek cevap bu: tekillik.
normalde bir yıldız bir beyaz cüceye dönüştüğünde elimizde bolca serbest elektronun bulunduğu bir çekirdek var demektir. eğer yıldız nötron yıldızına dönüşürse bu kez elimizde bolca nötronun bulunduğu yoğun bir çekirdek var demektir. fakat kara deliğe dönüşen bir yıldızın çekirdeğindeki (ya da bir galaksinin merkezinde oluşan kara deliğin içindeki) maddenin yapısı hakkında bir bilgimiz yok. tek bildiğimiz bu noktada bilinen fizik yasalarının geçerliliğini kaybettiği. olay ufkundan sonra kütle çekim kuvvetinin nasıl çalıştığı hakkında pek fikrimiz yok.
devamını gör...
kanser hastası çocuklara yardım etkinliği
ne yapsak kârdır. 1 kitap fiyatı bir paket sigaranıza denk, yapabilirsiniz arkadaşlar. milyonlar bağışlayamayız bir çoğumuz ama en azından bir tane bir şeyde olsa faydamız dokunsun, içimiz ısınsın.
devamını gör...
her şeyi kafaya takma sorunu
çok temiz bir biçimde geyik muhabbetine çevirebileceğiniz bir sorundur. ben iç seslerimi bir takım yazar ve filozofların görünümlerinde hayal ediyorum, kafama taktığım her şey aniden çok komik durumlara dönüşüyor. hayal edin abi; sokrates kant'ı yumruklamaya çalışıyor 'bunun bununla ne alakası var sığır seni' diyerek, köşede kollarını dizlerine sarmış james joyce ileri geri sallanıyor, voltaire desen oppenheimer ile dota oynuyor arada kant ve sokrates'in arasına engels girip bir iki yumruk sallıyor derken ortalık 56. dert tasa kalmıyor insanda. sen niye kafana takacaksın ki bırak sorun neyse içerde popper ile carr birbirini yumruklasın. hatta iki animevari tekme ve kılıç hareketi falan da ekleyince mükemmel oluyor. öyle yuvarlak masa şövalyeleri gibi oturup sorunu kendi aralarında tartışmalarına da gerek yok. mary astell'in cornelius sulla'yı tekmelediği bir senaryoyu başka nerede göreceksin sanki?
devamını gör...
hasan cihat örter
ankara'da tunus caddesi'nde gezinirken karşı kaldırımda başında beresi, uzun saçlı, sırtında gitar kılıfı taşıyan birini gördüm. bu adama çok benziyordu, belki de kendisiydi.
devamını gör...
yurt dışında olup türkiye'de olmayan şeyler
en önemlisi mülkiyet hakkı. devlet bir malına göz koysun yeter ki.
her türlü alıyor onu senden. kamu yararı diyip çıkıyor işin içinden.
mahkemeye veriyorsun sonuç yok, birde bunlar müslüman.*
her türlü alıyor onu senden. kamu yararı diyip çıkıyor işin içinden.
mahkemeye veriyorsun sonuç yok, birde bunlar müslüman.*
devamını gör...
kedi burnu
çok tatlı, minnacık bir şey. genelde ıslak olur. miniciktir. yüzünü avucumun içine alıp sıkıştıra sıkıştıra sevme isteği bir bende yok di mi??*
devamını gör...
süleyman soylu'nun yeğeninin thodex ortağı çıkması
şu klişeyi şuraya iliştirelim
süleyman soylu’nun randevuya eklemlenerek gelmiş dediği #thodex ceo’su faruk fatih özer’in süleyman soylu’nun öz yeğeni hasan berk ışık ile ortak olduğu ve randevunun yeğeni tarafından özel olarak ayarlandığı ortaya çıktı. hasan berk ışık soylu’nun kız kardeşinin oğlu
kaynak



süleyman soylu’nun randevuya eklemlenerek gelmiş dediği #thodex ceo’su faruk fatih özer’in süleyman soylu’nun öz yeğeni hasan berk ışık ile ortak olduğu ve randevunun yeğeni tarafından özel olarak ayarlandığı ortaya çıktı. hasan berk ışık soylu’nun kız kardeşinin oğlu
kaynak



devamını gör...
ucuz şarap
köpek öldüren derler.
gazoz ile karıştırıp içenleri çok gördüm.
ayrıca neyin kalitesi anasını satayım? üzümün suyunu çıkarmışlar, biraz alkol karıştırmışlar, al sana köpek öldüren.
kendine saygısı olan içmez.
gazoz ile karıştırıp içenleri çok gördüm.
ayrıca neyin kalitesi anasını satayım? üzümün suyunu çıkarmışlar, biraz alkol karıştırmışlar, al sana köpek öldüren.
kendine saygısı olan içmez.
devamını gör...
arthur rimbaud
"ben bir başkasıdır" diyen ozandır. içinde derin anlam barındıran bu cümleyi yıllardır düşünüyorum.
devamını gör...
şarkılarla geçtim aranızdan radyo yayını
eveeet sayın yazarlarım, geldik 3. haftamıza*.
ilk hafta değerli büyüğümüz kazım koyuncu'yu anarak yayınlarımıza başlamıştık.
ikinci haftamız da bir diğer saygıdeğer büyüğümüz haluk levent'i konuştuk, andık.
üçüncü haftamızda ise sizlerle benim için çok özel bir yere sahip olan bir grubu konuşalım istiyorum: pilli bebek.
geçen hafta ankara'dan biraz bahsedince bu programda bol bol ankara, behzat ç. ve pilli bebek konuşalım istedim.
bir zamanlar gitmek için hayalini kurduğum şehirden temelli ayrılmama birkaç hafta kaldı. son ankara zamanlarımda, en sevdiğim grubu; sizlerle dinlemek, konuşmak, anıları paylaşmak istiyorum.
pilli bebek grubuyla ya da şarkılarıyla olan anılarınız varsa mutlulukla yayınımda paylaşmak isterim. ister buradan, ister mesaj kutusundan paylaşabilirsiniz. paylaşım yapacak yazarlarımıza, dinleyecek yazarlarımıza, hatta dinlemeyen yazarlarımıza da şiiimmmdiden teşekkürler.
bugün saatler gece yarısına 1 kala, 11'de radyoda sizi bekliyorum.
ilk hafta değerli büyüğümüz kazım koyuncu'yu anarak yayınlarımıza başlamıştık.
ikinci haftamız da bir diğer saygıdeğer büyüğümüz haluk levent'i konuştuk, andık.
üçüncü haftamızda ise sizlerle benim için çok özel bir yere sahip olan bir grubu konuşalım istiyorum: pilli bebek.
geçen hafta ankara'dan biraz bahsedince bu programda bol bol ankara, behzat ç. ve pilli bebek konuşalım istedim.
bir zamanlar gitmek için hayalini kurduğum şehirden temelli ayrılmama birkaç hafta kaldı. son ankara zamanlarımda, en sevdiğim grubu; sizlerle dinlemek, konuşmak, anıları paylaşmak istiyorum.
pilli bebek grubuyla ya da şarkılarıyla olan anılarınız varsa mutlulukla yayınımda paylaşmak isterim. ister buradan, ister mesaj kutusundan paylaşabilirsiniz. paylaşım yapacak yazarlarımıza, dinleyecek yazarlarımıza, hatta dinlemeyen yazarlarımıza da şiiimmmdiden teşekkürler.
bugün saatler gece yarısına 1 kala, 11'de radyoda sizi bekliyorum.
devamını gör...
ödülün aslında zararlı olduğu gerçeği
şartlı koşullanmaya giriyor evet. birey iyi bir şey yaptığında ödül olarak zararlı alışkanlıklara yöneltebiliyor. bilinçaltında böyle bir etkisi oluyor maalesef.
devamını gör...
the elephant man
bernard pomerance tarafından 1977'de yazılan tiyatro oyunu.
sonrasında 1980 yılında, david lynch tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır.
fil adam, toplumun bize en küçük yaşlarımızdan itibaren dayattığı estetik, güzellik, şekilcilik kavramlarına vurgu yapıyor. hatta tabiri caizse bu kavramları, muhammed ali clay gibi sağlı sollu kroşelerle, ringin köşesine sıkıştırıyor. böylece izleyiciye de ayna tutmuş oluyor.
küçük yaşlardan itibaren, genel kabullerimizin ve önyargılarımızın esiri olduğumuz bu mevzu, filmin ilerleyen her karesinde, izleyici de havlu atma isteği doğuruyor.
insanın içinden ''tamam artık yeter! vurma! nakavt!'' diye bağırmak geliyor.
toplum tarafından ötekileştirilen, hor görülen, sırf görüntüsü sebebiyle yalnızlığa itilen ''ucube'' ''çirkin'' ''deli'' vesaire kavramlarla yaftalanan insanlara karşı yapılan haksızlık, filmi bitirip yerinizden kalktığınızda içinize bir yumru gibi oturuyor. istediğiniz kadar vicdan sahibi olun, istediğiniz kadar iyi davranmaya çalışın, bu gerçekliğin önüne geçemiyor olmanız dahi bu hisleri iliklerinize kadar hissetmeniz için kafi.
işin garip tarafı dr. frederick treves karakterinin, john marrick'e yardımcı olmaya çalışırken yaşadığı ruhsal dalgalanmaların, seyirci de oluşan dalgalanmalarla benzerlik göstermesi... bu da filmin hedeflediği şeyin ne olduğunu anlamamıza ziyadesiyle yardımcı oluyor. yani o yumruğu illaki yiyeceğiz.
tabi doktor treves'i anthony hopkins'in canlandırıyor oluşu da, bu duyguyu iyice yukarılara taşıyor.
filmde üzerinde durulması gereken çok fazla şey var. lakin bunları yine filmi izlemeyenler açısından ipucu oluşturacağı düşüncesi yazmamayı tercih ediyorum. toplumsal katmaların etik dışı hareketleri, farklı sınıfsal kesimlerin sınıfta kalan ahlaki anlayışları, vicdanları susturmak için atılan türlü türlü taklalar...
fil adam muhakkak izlenmesi gereken bir film.
izleyecek olanlara şimdiden iyi seyirler dilerim.
izlemiş olanlar içinse söyleyeceğim şey şu ; belki o aynayı kendimize tutmanın zamanı yeniden gelmiştir.
sonrasında 1980 yılında, david lynch tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır.
fil adam, toplumun bize en küçük yaşlarımızdan itibaren dayattığı estetik, güzellik, şekilcilik kavramlarına vurgu yapıyor. hatta tabiri caizse bu kavramları, muhammed ali clay gibi sağlı sollu kroşelerle, ringin köşesine sıkıştırıyor. böylece izleyiciye de ayna tutmuş oluyor.
küçük yaşlardan itibaren, genel kabullerimizin ve önyargılarımızın esiri olduğumuz bu mevzu, filmin ilerleyen her karesinde, izleyici de havlu atma isteği doğuruyor.
insanın içinden ''tamam artık yeter! vurma! nakavt!'' diye bağırmak geliyor.
toplum tarafından ötekileştirilen, hor görülen, sırf görüntüsü sebebiyle yalnızlığa itilen ''ucube'' ''çirkin'' ''deli'' vesaire kavramlarla yaftalanan insanlara karşı yapılan haksızlık, filmi bitirip yerinizden kalktığınızda içinize bir yumru gibi oturuyor. istediğiniz kadar vicdan sahibi olun, istediğiniz kadar iyi davranmaya çalışın, bu gerçekliğin önüne geçemiyor olmanız dahi bu hisleri iliklerinize kadar hissetmeniz için kafi.
işin garip tarafı dr. frederick treves karakterinin, john marrick'e yardımcı olmaya çalışırken yaşadığı ruhsal dalgalanmaların, seyirci de oluşan dalgalanmalarla benzerlik göstermesi... bu da filmin hedeflediği şeyin ne olduğunu anlamamıza ziyadesiyle yardımcı oluyor. yani o yumruğu illaki yiyeceğiz.
tabi doktor treves'i anthony hopkins'in canlandırıyor oluşu da, bu duyguyu iyice yukarılara taşıyor.
filmde üzerinde durulması gereken çok fazla şey var. lakin bunları yine filmi izlemeyenler açısından ipucu oluşturacağı düşüncesi yazmamayı tercih ediyorum. toplumsal katmaların etik dışı hareketleri, farklı sınıfsal kesimlerin sınıfta kalan ahlaki anlayışları, vicdanları susturmak için atılan türlü türlü taklalar...
fil adam muhakkak izlenmesi gereken bir film.
izleyecek olanlara şimdiden iyi seyirler dilerim.
izlemiş olanlar içinse söyleyeceğim şey şu ; belki o aynayı kendimize tutmanın zamanı yeniden gelmiştir.
devamını gör...



