smultronstalle
isveççe bir sözcüktür. stresliyken ve gerginken neşelenmek, rahatlamak ve iyi hissetmek adına, kişinin sevdiği ve kişi için özel bir anlamı olan yere gitmesi anlamına gelmektedir.
devamını gör...
de facto
demografik anlamda her bireyin bulunduğu yerleşkeden ayrılmaksızın tek gün içerisinde teker teker sayımının yapılması anlamına gelmektedir.
siyasi coğrafya alanında ise fiili olarak var olmak, hukuken tanınmak olarak genelleyebileceğimiz bir kavramdır.
siyasi coğrafya alanında ise fiili olarak var olmak, hukuken tanınmak olarak genelleyebileceğimiz bir kavramdır.
devamını gör...
yazarların kafasında yankılanan replik
- japonlar amerika'ya saldırmış artık bir dünya savaşımız var.
-sen takma kafana müzaffer. "senin savaşın sana yeter."
-sen takma kafana müzaffer. "senin savaşın sana yeter."
devamını gör...
saçma şarkı sözleri
honki ponki toni nok
çalona bimbo bori rok
muşi muşi hobobo kozi zok
çiki çiki şayne tiki tak tok.
çalona bimbo bori rok
muşi muşi hobobo kozi zok
çiki çiki şayne tiki tak tok.
devamını gör...
manisa ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesi
çivici katil'in hala içinde yatmakta olduğu hastane. tabi o zararlılar tarafında, c blokta, demir parmaklıklar ardında yatıyor. zaman veya tarih kavramı yok. gündüz, gece.. hiçbiri yok. hiçbirinin de hiçbir önemi yok.
zararsız olanlar serbest, kantinde çalışanlar var, bahçede gezenler var. bazıları eskiden kaçmaya çalışırdı, hastanenin hemen yanı askeriye olduğu içinde kaçamazlardı ve bazen tek tek, bazende bir unimogla hastaneye iade edilirlerdi. hala aynı mı bilmiyorum..
hatırladığım kesif bir sidik kokusu.
hastalar ne yaptığını bilmiyor. bazıları sizi takip ediyor, sizi izliyor. koridorlar boyu. korkuyorsunuz. ''bir şey yapar mı?'' diye soruyorsunuz hemşireye. ''yok'' diyor hemşire ''bir şey yapmaz.''
sigara isteyen oluyor. bir şey anlatmak isteyen oluyor. oturup yerdeki taşları sayan var. bütün gün öylece düşünen var. gündüz çok düzgün olup akşam sizi yakanızdan silkerek uyandıran bir asker var. bir üsteğmen. yakanızdan silkiyor sizi gecenin bir vakti ve uyanıyorsunuz. uyandığınızı görünce gidip tekrar yatağına yatıyor. sabahları çok düzgün bir insan; yatağını geriyor, yemeğini yiyiyor, düzgün bir diksiyonla konuşuyor ama akşamları çok farklı. hakkari'den geldiğini söylüyor. kimsesi var mı bilmiyorum. sormuyorum da. sorulur mu bu?
burada genellikle terk edilenleri, kimsesi olmayanları görüyoruz. ne yaptıklarını bilmiyorlar.
bir tanım yazmak zor. denedim ama olmuyor.
zararsız olanlar serbest, kantinde çalışanlar var, bahçede gezenler var. bazıları eskiden kaçmaya çalışırdı, hastanenin hemen yanı askeriye olduğu içinde kaçamazlardı ve bazen tek tek, bazende bir unimogla hastaneye iade edilirlerdi. hala aynı mı bilmiyorum..
hatırladığım kesif bir sidik kokusu.
hastalar ne yaptığını bilmiyor. bazıları sizi takip ediyor, sizi izliyor. koridorlar boyu. korkuyorsunuz. ''bir şey yapar mı?'' diye soruyorsunuz hemşireye. ''yok'' diyor hemşire ''bir şey yapmaz.''
sigara isteyen oluyor. bir şey anlatmak isteyen oluyor. oturup yerdeki taşları sayan var. bütün gün öylece düşünen var. gündüz çok düzgün olup akşam sizi yakanızdan silkerek uyandıran bir asker var. bir üsteğmen. yakanızdan silkiyor sizi gecenin bir vakti ve uyanıyorsunuz. uyandığınızı görünce gidip tekrar yatağına yatıyor. sabahları çok düzgün bir insan; yatağını geriyor, yemeğini yiyiyor, düzgün bir diksiyonla konuşuyor ama akşamları çok farklı. hakkari'den geldiğini söylüyor. kimsesi var mı bilmiyorum. sormuyorum da. sorulur mu bu?
burada genellikle terk edilenleri, kimsesi olmayanları görüyoruz. ne yaptıklarını bilmiyorlar.
bir tanım yazmak zor. denedim ama olmuyor.
devamını gör...
doğu ekspresi
daha çok anlat” dedim.
“hoşuna gidiyor mu?”
“çok. elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“gider gibi yaparız.''
doğu ekspres deyince benim aklıma gelen satırlar bunlar. belki bir gün bunu yaşamak için binerim o trene. kim bilir? gider gibi yapmayız da, gideriz belki..
“hoşuna gidiyor mu?”
“çok. elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“gider gibi yaparız.''
doğu ekspres deyince benim aklıma gelen satırlar bunlar. belki bir gün bunu yaşamak için binerim o trene. kim bilir? gider gibi yapmayız da, gideriz belki..
devamını gör...
mobbing
yöneticilerin, fazla zeki, uyanık, haklarını bilen, gözünü korkutamayacağı ve kendini koltuğundan edeceğini düşündüğü personel(ler)ine sürekli aynı işi vermesi veya daha zor işleri farklı günlerde daha sık vermesine, sürecin sürekli tekrarlanmasına dayalı yıldırma, iş şevkini kırmaya ve başarısız göstermeye dayalı olarak iş bıraktırmaya çalışması eylemidir. ahlak, vicdan, onur kavramları olmayan insanların yaptığı davranıştır.
devamını gör...
demo
ingilizce demonstration “gösterme” sözcüğünden türetilmiştir.
müşteriye fikir edinebilmesi için ücretsiz verilen nümune. bazı önemli özellikleri çalışmayan oyun veya yazılım örnek verilebilir.
müşteriye fikir edinebilmesi için ücretsiz verilen nümune. bazı önemli özellikleri çalışmayan oyun veya yazılım örnek verilebilir.
devamını gör...
adalet denilince akla gelen şeyler
yeminle aklima bir sey gelmedi. konuya o derece uzak kalmışız yani.
devamını gör...
akp'nin pandemi bahanesiyle gece hayatını bitirmesi
fransız sosyal teorisyen michel foucault'un salgın hastalıklarla ilgili bir incelemesi vardı. sanıyorum biyopolitikanın doğuşu eserinde geçiyordu. geçen sene hukuk fakültesini bitirmeye çalışırken, soyut derslerden birinde verilen bir tez ödevi için araştırma yaparken rastlamıştım. şayet üşenmezsem, teorisyenin başlığına bir ara ayrıntılı bir yazı yazarım; ancak özetle şunu belirtebilirim ki türkiye'de salgın yönetimi foucault'un metaforu ile "su çiçeği" yönetiminden "veba" yönetimine doğru dönüşmeye başladı.
yarınların özgürlüğü için çok ince bir çizgiden geçiyoruz. bu tarz cüretler insan hakları üzerinde ağır yaralar açacak yeni cüretlere önayak olabilir.
bir de şu var ki, çok kişinin bunu kabul edecek zeka kapasitesi yoktur fakat; gece hayatı ya da benim deyimimle günah turizmi toplumu diri, sakin ve çalışkan tutan; faydası zararından kat be kat fazla olan bir mekanizmadır. tarih boyunca eğlencesi özgür bırakılmış medeniyetler, baskı altında sıkılan medeniyetlerden daha üretken olmuşlardır. nazi almanyasında dahi, kasvetli ve aşırı ciddi gündüzleri, zevkle dolu ışıltılı geceler izlemiş; aceleye getirilen bir savaş ortamı olmasa uzun yıllar sürdürülebilecek bir denge sağlanmıştı.
şimdi bu durumdaki türkiye, yoz bir zümrenin hastalıklı siyasal orgazmını sağlayabilmek için üzerine fazla düşünülmemiş hamleler elinde geriye götürülmekte. önce gece saatlerine konulan sokağa çıkma yasakları, sonrasında yasak günlerinde ve kapanma dönemindeki alkol satış yasağı, şimdi de bu... bunun kokusu çok önceden geliyordu ancak gerçekten en fazla üzüldüğüm şey şu: bize bunları yapan güruh, bizi yönetmek için yeterince zeki değil. yazık benim ülkeme.
yarınların özgürlüğü için çok ince bir çizgiden geçiyoruz. bu tarz cüretler insan hakları üzerinde ağır yaralar açacak yeni cüretlere önayak olabilir.
bir de şu var ki, çok kişinin bunu kabul edecek zeka kapasitesi yoktur fakat; gece hayatı ya da benim deyimimle günah turizmi toplumu diri, sakin ve çalışkan tutan; faydası zararından kat be kat fazla olan bir mekanizmadır. tarih boyunca eğlencesi özgür bırakılmış medeniyetler, baskı altında sıkılan medeniyetlerden daha üretken olmuşlardır. nazi almanyasında dahi, kasvetli ve aşırı ciddi gündüzleri, zevkle dolu ışıltılı geceler izlemiş; aceleye getirilen bir savaş ortamı olmasa uzun yıllar sürdürülebilecek bir denge sağlanmıştı.
şimdi bu durumdaki türkiye, yoz bir zümrenin hastalıklı siyasal orgazmını sağlayabilmek için üzerine fazla düşünülmemiş hamleler elinde geriye götürülmekte. önce gece saatlerine konulan sokağa çıkma yasakları, sonrasında yasak günlerinde ve kapanma dönemindeki alkol satış yasağı, şimdi de bu... bunun kokusu çok önceden geliyordu ancak gerçekten en fazla üzüldüğüm şey şu: bize bunları yapan güruh, bizi yönetmek için yeterince zeki değil. yazık benim ülkeme.
devamını gör...
platonik aşk
küçük prens gibi kendi gezegeninde yaşamaktır. trip yok, aldatmak yok, hediye derdi yok, aradı aramadı yok.
devamını gör...
ceteris paribus
tr. diğer tüm değişkenler sabitken
"ceteris paribus, hızlı koşan at yavaş koşan attan daha iyidir." denilebilir örnek olarak.
ya da başka bir örnek: "para basarsanız, ceteris paribus, paranız değer kaybeder."
ya da biraz fantezi yapmak icap ederse; "ceteris paribus, ziyaretin kısası makbuldür" de diyebilirsiniz fakat bu yanlış anlamalara yol açabilir. çünkü doğrusu, ziyaretin kısas'ı, yani karşılıklı olanı makbüldür olacaktır. tabi bu yanlışlık ceteris paribus'tan kaynaklanmaz.
ceteris paribus'u anlayan kişi, aslında zihinsel bir sıçrama yaşar. (bkz: leap of faith). tartışmalarda ortak bir sonuca ulaşamayışımızın sebebi işte o seviyede olmayışımızdır. çünkü hep "sana katılıyorum ama şu da var", "haklısın ama buna ne diyorsun" gibi argümanlarla tartıştığımız şeyden uzaklaşır, başka konulara yelken açarız. yaptığımız tartışma, bir açıdan sesli düşünme mastürbasyonu haline gelir. (bkz: beyin fırtınası). özeleştiri yapanlar tartışmalardan zevk alır. ama aşk, bir sahip olma aktivitesine dönüşmüş ise, her zaman objeleştirilen bir taraf da olacaktır. yani tartışmalarda aşağılık duygulara kapılıp seslerini yükseltenler... en sonunda karşıdakine "abi ceteris paribus diyorum anlamıyor musun" serzenişleriyle karşı çıkmak icap etse de, gerçekliğin önüne geçen önyargıların dünyasında hayatta kalmak için sesi çok çıkanın söylediğine katlanarak yaşamaya devam ederiz.
sonuç olarak ceteris paribus önemlidir. severiz kendisini. ama hayatı o denli bilimselleştirdiğimizde rengini kaybeder mi? diye de sormamak, ceteris paribus, hiç de hoş olmayacaktır. o yüzden yaşasın delilik.
"ceteris paribus, hızlı koşan at yavaş koşan attan daha iyidir." denilebilir örnek olarak.
ya da başka bir örnek: "para basarsanız, ceteris paribus, paranız değer kaybeder."
ya da biraz fantezi yapmak icap ederse; "ceteris paribus, ziyaretin kısası makbuldür" de diyebilirsiniz fakat bu yanlış anlamalara yol açabilir. çünkü doğrusu, ziyaretin kısas'ı, yani karşılıklı olanı makbüldür olacaktır. tabi bu yanlışlık ceteris paribus'tan kaynaklanmaz.
ceteris paribus'u anlayan kişi, aslında zihinsel bir sıçrama yaşar. (bkz: leap of faith). tartışmalarda ortak bir sonuca ulaşamayışımızın sebebi işte o seviyede olmayışımızdır. çünkü hep "sana katılıyorum ama şu da var", "haklısın ama buna ne diyorsun" gibi argümanlarla tartıştığımız şeyden uzaklaşır, başka konulara yelken açarız. yaptığımız tartışma, bir açıdan sesli düşünme mastürbasyonu haline gelir. (bkz: beyin fırtınası). özeleştiri yapanlar tartışmalardan zevk alır. ama aşk, bir sahip olma aktivitesine dönüşmüş ise, her zaman objeleştirilen bir taraf da olacaktır. yani tartışmalarda aşağılık duygulara kapılıp seslerini yükseltenler... en sonunda karşıdakine "abi ceteris paribus diyorum anlamıyor musun" serzenişleriyle karşı çıkmak icap etse de, gerçekliğin önüne geçen önyargıların dünyasında hayatta kalmak için sesi çok çıkanın söylediğine katlanarak yaşamaya devam ederiz.
sonuç olarak ceteris paribus önemlidir. severiz kendisini. ama hayatı o denli bilimselleştirdiğimizde rengini kaybeder mi? diye de sormamak, ceteris paribus, hiç de hoş olmayacaktır. o yüzden yaşasın delilik.
devamını gör...
atatürk'ün türkçe'ye kazandırdığı terimler
büyük önder mustafa kemal atatürk yazmış olduğu geometri isimli kitabında yer verdiği ve türkçe'ye kazandırdığı kelimeler aşağıdaki gibidir:
boyut
teğet
uzay
eksi
artı
çarpı
bölü
üçgen
dörtgen
beşgen
çokgen
köşegen
türev
ek bilgi: 1937 yılında basılan bu kitabın yeni baskısı türk dil kurumu yayınları arasında yer almaktadır.
boyut
teğet
uzay
eksi
artı
çarpı
bölü
üçgen
dörtgen
beşgen
çokgen
köşegen
türev
ek bilgi: 1937 yılında basılan bu kitabın yeni baskısı türk dil kurumu yayınları arasında yer almaktadır.
devamını gör...
osmanlıca bilen yazarlar
bir kardeşimizin sınavı için osmanlıca bilen yazar aradığımız başlıktır.
not: yardım kısmına nasıl atılıyor otomatik mi oluyor bilmediğim için kafasını ağrıttığım yazarlardan özür dilerim.
not: yardım kısmına nasıl atılıyor otomatik mi oluyor bilmediğim için kafasını ağrıttığım yazarlardan özür dilerim.
devamını gör...
sarılmak
belki de insanı en iyi hissettiren eylemlerden biridir. sevdiklerine, seni sevenlere sarılmak çok güzel bir duygu. ne yazık ki pandemi dolayısıyla, dikkat etmemiz gereken eylemdir.
devamını gör...
içinde babanızın koştuğu bir anı
bana bisiklet sürmeyi öğretirken peşimden koşardı düşmeyeyim diye.
devamını gör...
hamileler sokağa çıkmasın diyen yobaz
yobaz acaba ağaç kovuğundan mı cıktı?
ya da annesi onu neyzen tevfik'in de dediği gibi "doğurmayıp ...tı" mı?
ya da annesi onu neyzen tevfik'in de dediği gibi "doğurmayıp ...tı" mı?
devamını gör...
dead poets society
oh captain, my captain
devamını gör...


