(bkz: yok öyle bir şey)
devamını gör...

7. gün

ben sabah insanıyım. öyle geç ayılan, afyonu sonradan patlayan insanlardan değilim. sabahları çok dinç oluyorum. kafam gün içerisinde bir daha hiç sabah çalıştığı kadar iyi çalışmıyor. iş hayatımda da en zor işleri, en karmaşık, en sıkıntılı sorunları hep öğleden önce ele alırım. en çok sabahları çalışırım. beni çocuk gibi heyecanlandırdığı için sabahın köründe uyandıran ve gün içerisindeki diğer seanslara kıyasla en çok parçayı yerleştirdiğim puzzle balkonumda olmasa açık havayla hiç temas etmemiş olacaktım bu 7 gün boyunca. 7 gündür evdeyim, market dahil hiç dışarı çıkmadım gibi basit bir cümle kurmak yerine 77 kelimelik 7 cümle kurmuşum, bu da bana dert olsun. ne çok 7 var yahu...! üç nokta, ünlem. dikkat isterim.

10 gün daha var. bir bu kadar, üstüne bir de üstüne 72 saat. düşündükçe delirecek gibi oluyorum. bir noktada elime poşet alıp muhakkak ki çıkacağım dışarı o belli bir şey de bu kısıtlanma haline, bu yasaklara, bu beceriksizliğin bedelini saçma sapan uygulamalarla bizim ödüyor oluşumuza sinirlenmekten kendimi alıkoyamıyorum. ömrümüzden 1 sene 2 ay çalındı daha şimdiden. daha ne kadar ödememiz gerekiyor? bu topraklarda doğmanın diyeti, ederi ne kadar? gitmek istiyorum. gitmek için bir şeyler yapıyor musun diye sor, yapmıyorum! oturduğum yerde sövüyorum çocuk gibi. saçmalığın dik alası.

her şey o kadar da boktan değil tabi. dün ilk radyo yayınımı yaptım mesela burada. bir garip heyecan, bir akıl tutulması hali. sesim falan titredi. noktalama işaretleriyle dans eden ergen miko büyümüş ve düzey, düzlem, evrilmek kelimeleriyle dans etmeye başlamış onu fark ettim. bir insan aynı kelimeleri hemen her cümlesinde kullanır mı yahu? olabiliyormuş demek. yasakladım bu kelimeleri bir süreliğine kendime. biraz çıkarmam lazım günlük dilimden. sonra bir yerde dönerim nasıl olsa.

annemi özledim. tabi anneler gününün yaklaşıyor olmasının da hüznü çöktü galiba biraz. babamı kaybettiğimizden beri kadın bir orada, bir burada. bana gelmedi, ilginç. yani aslında değil de, ilginç diyerek hafifletiyorum sebeplerini. ne yapayım?

dün karmakarışık rüyalar gördüm. hatta bir yerde, artık nevermore mahlasını kullanan yazarımız cjuufs'un bir ülke adı olduğunu falan gördüm rüyamda. ne demek ki cjuufs diye googlelamış, bir şey bulamamış, çok şahsi bir şey olabileceğini, sorulan bir soruyu yanıtsız bırakma yükünü karşı tarafa yüklemek istemediğimi düşünüp sormaktan vazgeçmiştim öncesinde. ama bugün mesajını yanıtlarken artık değiştirdiğine göre pek de öyle düşündüğüm gibi bir anlamı olmayacağını tahmin ederek sordum. merak edeniniz varsa siz de sorun. pek bir tatlıymış anlamı. zaten buraya kadar pek az kişi okumuştur nevermore'cum. meraklanma patlamaz mesaj kutun.*

m1: yahu bir kağıt kalem alsan ya eline kadın. neden gerçekten günlük gibi kullanıyorsun bu başlığı? deli misin?
m2: soruyor musun?
m3: gerçekten soruyor.
devamını gör...

ne olduğu, kim olduğu bilinmeyen ancak en bilge olduğuna karar verilen iskandinav mitolojisi figürü. odin'de bunu bildiğinden olsa gerek kendisini danışmanı olarak atamıştır. öngörüleri hep tuttuğu için ona kehanet tanrısı diyenlerde vardır.

adı ''hatırlayan bilge'' anlamına gelir. evrendeki tüm sırlara vakıf olduğuna inanılır. urd kuyusunun mülkiyeti kendisine aittir. tapu senedini üzerine yapmıştır. burada bahçeli müstakil bir evi vardır. gjallarhorn adı verilen boynuzu her sabah kalktığında suya daldırır ve içer. böylece bilgeliğini korumaya devam eder.

odin, danışmanının bu bilgeliğinden çok etkilendiği için, bende azıcık şu kaynaktan nasiplensem fena olmaz der ve kılık değiştirerek urd kuyusunun yolunu tutar. mimir'den bir damla su ister. üstat, ''öyle beleşe olmaz efendi!'' diyerek çıkışır odin'e. ''bu sudan içmek istiyorsan kendinden bir şeyler vermelisin.'' diye ekler ve postayı koyar.

odin'de iki gözüm var zaten birini vereyim madem diyerek gözünü söker ve atar kuyunun içine.

bedel ödenmiştir. mimir doldurur gjallarhorn'u, iç bakalım der gülerek. odin suyu kana kana son damlasına kadar içer. aydınlanmanın kralını yaşar. tek gözü vermiştir ama artık her şeyi daha net görmektedir. geçmiş, gelecek ayağının altına serilmiştir. kıs kıs gülerek mekanı terk eder.

aradan zaman geçer odin, yardımcı olması için mimir'i, aesir tanrısı hoenir'e gönderir. hoenir, mimir sayesinde, muntazam kararlar verir. düşmanı vanir bu duruma gıcık olur, ''bir haltı da bilme be mübarek!'' diyerek mimir'in kellesini alır ve odin'e gönderir.

odin, sükunetini bozmaz. mimir'in başını alır güzelce okşar. ona büyülü sözler fısıldar. çeşit çeşit bitki karışımlarıyla bu dahiyane başı ovalar. bayağı bir uğraştıktan sonra mimir'in kellesi gözlerini açıverir. odin sorular sormaya başlar. mimir'in kellesi yine eskisi gibi bilgece yanıtlar vermektedir. durum kotarılmıştır. odin derin bir oh çeker. olan mimirin vücuduna olmuştur.

en nihayetinde odin mimir'in kellesini, kendi gözünün bulunduğu urd kuyusuna atar. gjallarhorn'u, heimdallr'a emanet eder. böylece hikaye sona erer. ta ki, boru tekrar üflenene kadar...
devamını gör...

orta asya türklerinde göçebe yaşam tarzı nedeniyle sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel şartlar köleliğe uygun değildi. orta doğu toplumlarında her zaman kölelik vardı. türkler köleliği ilk olarak iran’a geldiklerinde görerek (kavram olarak önceden öğrenmişlerdi) 9. yy’da yerleşik yaşama geçmeyle paralel olarak uygulamaya başladılar.

türklerdeki kölelik grekoromen kölelikten farklıdır. grekoromen kölenin hiçbir hakkı yoktur. boyunluklarında “beni sahibime götür. sahibim şu” yazardı. abd’de 19. yy.’da bile kullanıldı. pompei’de* evlerin alt katlarında köle odaları bulundu. üstteki sefih hayatın aksine sıkıştırılmış toprak zeminli, duvarda halkaların zincirlerin olduğu ortamlarda kalıyorlardı. kırsal alanda ise yakılmasın diye taş yapılarda gece kapı üstlerine kilitlenerek kalıyorlardı. roma imparatorluğu’nun son dönemlerinde halkın %90’ı köleydi, tüm iş gücünü köleler oluşturuyordu. orta çağdaki serfler (köylüler) de korunma amaçlı derebeyine biat eden bir tür gönüllü köle insanlardı.
hristiyanlık romalılardan kölelik kurumunu devraldı. daha sonra gelecek islam’ın çok büyük bir hızla geniş alanlara yayılmasının bir sebebi de müslüman olan herkese eşitlik vaadi ve köle azad etmenin sevap olduğuna inanılmasıdır.

türkler’de iki tür kölelik vardı.
1. savaşlarda ele geçirilenler
2. satın alınanlar

savaşlarda ele geçirilenler müslümansa köle yapılamazdı, müslüman olurlarsa azad edilirlerdi. niteliksiz olanlar kürek mahkumu yapılıyor, belli bir süre çalıştıktan sonra azad ediliyordu. cervantes 7 yıl kürek mahkumluğu yaptırıldıktan sonra azad edilmiştir. savaşta ele geçirilen yetenekli zanaatkar gayrimüslimler ise köle yapılırdı. onlara gulam denilirdi. örneğin bir demirci köle yapıldığında günlük belli bir işi yapması beklenirdi. yaşam tarzı olarak grekoromen kölelerden farklılardı. ev sahibi olur, evlenirlerdi. ülkelerine gidemezlerdi.
tarımsal iş gücünü köleler değil reaya (halk) sınıfı denilen köylüler oluştururdu.

genellikle afrika’da köle tüccarları güzel ve sağlıklı gençleri yakalar, erkekler hadım edilir, bu köleler önce mısır’da sonra şam’a, halep’e ve en iyileri istanbul’a getirilerek satılırlardı. afrika’dan getirilen köleler evlerde (şehirde saray, yalı, konak; taşrada bey evi, çiftlik vb) özel hizmetlerde (yemek, giyim vb) çalıştırılır, bir süre sonra veya müslüman olurlarsa hemen azad edilirlerdi. azad edilenler genelde aynı yerde kalır, pozisyonları yükselir, maaş alarak çalışmaya devam ederlerdi. eski türk filmlerindeki karikatürize edilmiş arap bacı karakteri önce köle, sonra azad edilip halayık* olan, evin bir ferdidir. pargalı ibrahim rum çeteciler tarafından köle olarak manisa’da şehzade süleyman’a satılmış, gelir gelmez müslüman olduğu için azad edilmiş, italyanca ve latince bilen çok zeki bir genç olduğu için süleyman’ın müsahibi* olarak yaşamış ve yükselmiştir. osman hamdi bey’in* babası ethem paşa da çocukken köle olarak istanbul’da satılmış bir rum’du.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

destekte miko varsa en kral final boss'a bile kafa göz dalarsınız hiç düşünmeden ki hayatınıza dokunuyorsa, her türlü destekte miko vardır. öyle bir toplar ki arkanızı, çoğunlukla arkanızın toplanması gerektiğinin farkında bile değilsinizdir. öylece savaştığınızı sanır, görmeyi bilmeyecek kadar körseniz de tek başıma boss kestim dersiniz.

anasının karnından support doğmuş, bi de ben warrior'um diye geziyor garibim kaç yıldır. ben seni çözdüm miko, bana güven.*
devamını gör...

--- alıntı ---
1930'lu yıllarda amerika'da büyükbabası ve büyükannesiyle birlikte yaşayan, 5 yaşındaki kızılderili küçük ağaç lakaplı çocuğun, doğayla iç içe ve barış içinde yaşamasını konu alan forest carter romanıdır.
--- alıntı ---

küçük ağaç anne ve babasını kaybettikten sonra büyükbaba ve büyükannesiyle yaşamaya başlar. bildiğimiz pedagojik yöntemlerle değil de, kızılderililerin şahıslarına münhasır adetleri doğrultusunda büyütür onu büyükbabası. sevgi, merhamet, duyarlılık gibi duyguları öğrenerek büyüdüğü için de duygusal zekası iyi gelişir küçük ağacın.

kitabın konusu bana ağaç yaşken eğilir sözünü hatırlatıyor. türk kültüründeki motiflerle kızılderililerin motifleri arasındaki benzerlik nedeniyle zaten bu kitabı doğal ve kendine yakın buluyor insan. kitabı okudukça küçük ağaç ile birlikte büyüyor, kendinden bir şeyler bulabiliyorsun ve hatta onun gibi yetiştirilmiş olsaydım keşke diye geçiriyorsun içinden.

doğanın kendi örnekleri üzerinden mesajlar veren bir romandır:

--- alıntı ---
...yalnızca arı, kullanabileceğinden daha fazlasını depolar. bu yüzden ayı tarafından soyulur…. paylarından fazlasını depolayan ve kendilerini besleyen insanlar için de bu böyledir. ellerindekini kaptırırlar. bu konuda savaşlar olur... uzun konuşmalar yaparak paylarından fazlasını ellerinde tutmaya çalışırlar. bir bayrağın onlara bunu yapma hakkını verdiğini söylerler...
--- alıntı ---
devamını gör...

annemin dediği kadar var.

babam biz öl desek ölecek bir adam. yerim onu. tek isteği hep yanında olmamız ama olsun onun için tüm erkeklerin üstünü tek kalemde çizerim.
devamını gör...

ayrımcılık ve bölünmelere yol açacaktır, keza bu hak kürtlere verilirse, tatarlara, çerkezlere, lazlara ve daha bir çok etnik kökene verilmelidir. iki şehir öteden gelen insanla iletişim kuramaz hale geliriz. bunun en iyi örneği hindistandır.
bunun örneğini bizzat yaşadığım için söylüyorum, iş yaptığımız bir firmada hindistanlı bir üretim şefi vardı, rahat anlaşabilsinler diye hindistanlı bir operatör işe alınmıştı. operatörün işe başladığı gün aslında aynı dili konuşmadıkları ortaya çıktı.
çevrenizde olan insanlarla iletişim kurmaya ve birbirimizi anlamaya devam etmenin tek yolu aynı dili konuşmaktır bu nedenle eğitimin dili tek kalmalıdır.
edit: hindistan çok uluslu bir devlet olduğu için öyleymiş, cahilliğime verin.
ancak hindistanın durumu olayın absürt olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
düzeltme için ıslak imza' ya teşekkürler
devamını gör...

tek bir kelimeyle üç seçenek sunan nefis bir öyküyü nemli gözlerle tamamladığımız yayın:

yüzleş(me)


eşine benzerine rastlamadığım bu şahane çalışmaya canlı canlı tanık olduğumuz için dünyanın en şanslı radyo dinleyicileriyiz. sevgili güneş ve robnaja'nın akıl almaz bir emekle ortaya çıkardığı bu oyun kitabı öyküsü için çok teşekkürler. ruhunuza sağlık.
devamını gör...

“herkesin bir kusuru var, onunki bendim.”

selim temo

öyle işte.
devamını gör...

kafada yazmak...
devamını gör...

alıkoymaya çalışmaya ne gerek var ki? bol bol yiyelim ne güzel. şu sıcak günlerde kavum, karpuz olmasa ne yapardık ki biz? ne renk katardı yazlarımıza?
devamını gör...

ideal bir termodinamik çevrim.

bir sistem, termodinamik bir süreç sonunda ilk haline dönüyorsa bir çevrim gerçekleştirmiş demektir. bu sisteme iş verilebilir ya da sistem kendisi iş yapabilir.

bir ısı makinesinde, sistem 2 depo arasında ısı aktarımı yapabilir. sıcak depodan ısıyı çekip soğuğa aktaran bir makine, bu işlemin tam tersini de yapabilir. ancak sıcaktan soğuğa ısı aktarımı kendiliğinden de gerçekleşebilirken, tersini yapabilmek için makineye dışarıdan iş verilmelidir.

sistemin yalıtıldığını, sistemde ısı kaybı ve sürtünmenin olmadığını varsayarak inceleyelim.

ilk adımda sistem, sıcak depodan ısıyı çeker. sistem içindeki gaz genleşir ve piston yukarıya doğru itilir. bu durumda bir iş yapılmış olur. gaz basıncı düşer. depoyla temas kesilmediği için gazın sıcaklığı değişmez ama entropisi artar.

ikinci adımda gazın depoyla teması kesilir. gaz genleşmeye devam eder ve pistonu itmek için iç enerjisinden harcar. bu yüzden sıcaklığı biraz düşer.

üçüncü adımda, gaz soğuk depoyla temas ettirilir. piston aşağıya inmeye başlar. soğuk kaynağa ısı geçişi olur ve sistemin entropisi azalır.

son adımda gazın depoyla teması yine kesilir. sistemin dışında kalan çevre pistonu aşağıya iter ve iş yapar. gazın sıcaklığı ve iç enerjisi artar. entropi sabit kalır ve gaz ilk durumuna dönmüş olur.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

giderayak

handan, hamamdan geçtik ,
gün ışığındaki hissemize razıydık ,
saadetinden geçtik ,
ümidine razıydık ,
hiçbirini bulamadık ,
kendimize hüzünler icat ettik ,
avunamadık .
yoksa biz...
biz bu dünyadan değil miydik?
devamını gör...

o evrende çok karışık, arada geçerken sarı yağmurluklu çocuğuda görüyorum.
(bkz: dark)
devamını gör...

"yemek"
çocukluğumuzdan beri evde, sonra işyerinde, aç televizyonu orada, gir internete sosyal medyaya heryerde yiyecek içecek, bir yemek konusu sürekli..
acıkınca yersin bişeyler geç git budur yani..
bu kadar öncelikli bir konu olmamalı..
hayatımızda en önemli şey bumudur yani..
hayatta çok daha önemli kavramlar, konular işler güçler var, daha anlamlı deneyimler var, ve insan birçok şeyi, uzun süre birşey yemediyse daha iyi algılıyor, örneğin sabah kahvaltı edilmezse, öğlene kadar insan daha verimli oluyor, beyni daha hızlı çalışıyor, daha üretken oluyor, fiziksel olarak deseniz vücut kendini onarıyor yeniliyor daha esnek daha dinamik oluyor, bu bilimsel bir gerçek..
yeteri kadar yememiz yeterli ve inanın çok çeşitli yemek bile yediğimiz şeylerin etkisini faydasını azaltıyor, ne kadar az çeşit ve ne kadar az yersek o kadar sağlıklı, uzun yaşıyoruz, vücudumuzdan, ruhumuzdan o kadar maximum performans alıyoruz ama yemek yemekten, yemek konuşmaktan diğer milyonlarca daha iyi alternatife ne vakit kalıyor ne enerji.. çok saçma..
devamını gör...

her şey mümkün. bir gün bende giderim belki. *
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bir adanalı olarak...
devamını gör...

her ortamın kankacı tipleri var; bunlar maalesef kendi bireyselliklerini örgütleyememiş asalak tipler. grup halinde yaşayıp bütün gün onun bunun dedikodusunu yapıyorlar. hayatsızlar. ama her yerdeler. maalesef çok fazlalar.

moderasyon dediğin de senin benim gibi tipler. belli bi inanışları, hayat görüşleri var. geçen gün bana nasıl başlık açmam gerektiğiyle ilgili bir mod bir şey yazmış. cevap bile vermedim. küçücük bir otoriteyi böylesine hunharca kullanmak bana komik geldi. nasıl yazacağıma kararı sen mi vereceksin? ben iki dil okur yazarıyım. türkçem kadar keskindir bildiğim diller. üreten bir adamım. bana neyi nasıl yapacağımı sen mi öğreteceksin? tahsilin belli değil, hiyerarşideki yerin belli değil, kimsin nesin belli değil ama modsun ya anasını satayım gel tavsiye ver.

işini yapacak insanlar tabii. yapsınlar da. fakat haddimizi de bilelim. kankaların ortada at koştururken ve dokunulmazken özgürce fikrini belirtme hakkını hiçbir kuruma, otoriteye devretmemiş olan bizler üzerinde baskı kuramazsın. sana abilerin eğlen diye mod olma şansı tanımış olabilirler gülüm fakat gerçek hayatta bi hiçsen burada da bir hiçsin.

çifte standart bu güzel milletin büyük kusurlarından biri. görüldüğü an en ağır şekilde aşağılanmalıdır bu haller. asla taviz verilmemeli. o mod bana mesaj atacak cesareti nasıl bulabiliyor mesela? cevap vermedim fakat hangi cüret seni benim üzerimde otorite kılıyor? sen kimsin ki?
devamını gör...

sözlük ruhunun önemsendiğini gösteren gelişme. seri oylama ile karşı tarafa hadi beni de oyla dönemi kapanmıştır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim