maske takmanın olumlu yönleri
seni tanımamaları. konuşmak istemediğin insanlarla konuşmam. bir de buna gözlük şapka eklenince tam olur.
devamını gör...
kadir gecesinin bu yıl da ramazana denk gelmesi
ramazanla oruç bir araya geldi diyen alzheimer hastası büyük anneannemi hatırlatan başlık.
hastalığının daha ilk dönemlerinde çöp atarken görüyor babam onu.'nene nasılsın' diyor,o da,'iyiyim oğlum,ramazanla oruç bi araya gelmese daha iyi olurduk emme...' diye cevap veriyor.gülerdik önceden,sonra yanına gider hal hatır sorardık,hatırlasın bizi diye çabalardık.hayatımız böyle giderdi.
şimdi o yok.hala hatırlayıp gülüyoruz,ama yanına gidip konuşabileceğimiz bir 'mek nene'miz yok artık.gülüşler yerini acı bakışlara ve derin bir sessizliğe bırakıyor.yatağı boş,çocukları 70 yaşında öksüz,inekleri artık yok...
hastalığının daha ilk dönemlerinde çöp atarken görüyor babam onu.'nene nasılsın' diyor,o da,'iyiyim oğlum,ramazanla oruç bi araya gelmese daha iyi olurduk emme...' diye cevap veriyor.gülerdik önceden,sonra yanına gider hal hatır sorardık,hatırlasın bizi diye çabalardık.hayatımız böyle giderdi.
şimdi o yok.hala hatırlayıp gülüyoruz,ama yanına gidip konuşabileceğimiz bir 'mek nene'miz yok artık.gülüşler yerini acı bakışlara ve derin bir sessizliğe bırakıyor.yatağı boş,çocukları 70 yaşında öksüz,inekleri artık yok...
devamını gör...
siddal
bu sözlükte her yazısını severek okuduğum, sıkı takipçisi olduğum nadir yazarlardan biridir (bkz: yeşilevham). kendisinde garip bir şeyler var. çözemedim. nedense hiçbir iletişimimiz olmasına rağmen çok samimi buluyorum kendisini. yazdıkları, çizdikleri, üslubu...
her profiline girdiğimde uzun uzun, hiç sıkılmadan okuyorum tanımlarını. bugüne kadar ilgimi çekmeyen tanımı olmadı sanırım*. yazmayı hiç bırakmamasını dilediğim, çok değer verdiğim bir yazar. hep yaz, hep ol güzel dostum. keyifli sözlükler...
her profiline girdiğimde uzun uzun, hiç sıkılmadan okuyorum tanımlarını. bugüne kadar ilgimi çekmeyen tanımı olmadı sanırım*. yazmayı hiç bırakmamasını dilediğim, çok değer verdiğim bir yazar. hep yaz, hep ol güzel dostum. keyifli sözlükler...
devamını gör...
insanın yaşlandığını anladığı anlar
gençlikteki muhabbetlerini anımsadığı andır.
benim için bir kaç sene önceye tekabül eder.
avrupa ve asya'nın en güzide otellerinden birinde çalışıyorum... otelin personel kantinine hiç uğramadığımı farkettim. "ne yoz adammış" demesinler diye gençlerin oturduğu masaya oturdum. ooo abi hoşgeldin, beş gittin muhabbetinden sonra gençler, sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. hani diyorum "sorular bildiğim yerden gelse de ben de muhabbet etsem" . ama sorular hep bilmediğim yerlerden geliyor. "fenomen olmak, takipçi kasmak, organik fallower"... herhalde 45 dakika oturdum ama muhabbete hiç katılamadım. iki çaylarını içip ortamdan uzaklaştım. bilmediğim bir dil konuşuluyordu. hepsi de pırıl pırıl, zeki, güzel, seçmece çocuklar.
dimdik yürüyen benim, başım önüme düştü.
ırahmetli babaannem, anneannem, dedemle yaptığım muhabbetler aklıma geldi. atatürk'ün öldüğü gün nasıl ağlaştıklarını, dedemin savaş anılarını dinleyişimi anımsadım. hepsinin kemiği çoktan toz olmuştu.
lisede, üniversitede yaşıtlarımla yaptığım sohbetleri hatırladım. ne internet vardı o zamanlar ne facebook. inanır mısınız; lisedeyken fikirleri, felsefeyi tartışır, uzayan konular için birimizin evinde açık oturum tarzı toplantılar düzenlerdik. koministi, liberali, muhafazakarı saygıyla söz sırası beklerdik. "la gomünist, hooop mürteci, kafatasçı! eyyy liboş" gibi kelimelerle birbirimizi ünlesek bile kimsenin kalbi kırılmazdı. mine urgan, didem madak, ipek ongun okuyan kızlarla dalga geçerdik.*
okumak öyle mutat bir şeydi ki o zamanlar internet olsa bile o konudan bahsedilmez, kitap fotoğrafı çekilmezdi. (kitabın fotoğrafını çekmek istesek bile 24lük veya 36lık pozun dolmasını ve tab edilmesini beklemek lazımdı.
yaşım 140 falan değil gençler. 39-40 yaşındayım. aramızda çok fark yok. eskiden yüzyıllar süren kuşak farkı artık bir kaç yıla indi. tuvaletteki sifonu lüks olarak gören ben, bugün elimde akıllı telefonla entry giriyorum.
ama kabul ediyorum... (gbkz: yaşlandım)
benim için bir kaç sene önceye tekabül eder.
avrupa ve asya'nın en güzide otellerinden birinde çalışıyorum... otelin personel kantinine hiç uğramadığımı farkettim. "ne yoz adammış" demesinler diye gençlerin oturduğu masaya oturdum. ooo abi hoşgeldin, beş gittin muhabbetinden sonra gençler, sohbetlerine kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. hani diyorum "sorular bildiğim yerden gelse de ben de muhabbet etsem" . ama sorular hep bilmediğim yerlerden geliyor. "fenomen olmak, takipçi kasmak, organik fallower"... herhalde 45 dakika oturdum ama muhabbete hiç katılamadım. iki çaylarını içip ortamdan uzaklaştım. bilmediğim bir dil konuşuluyordu. hepsi de pırıl pırıl, zeki, güzel, seçmece çocuklar.
dimdik yürüyen benim, başım önüme düştü.
ırahmetli babaannem, anneannem, dedemle yaptığım muhabbetler aklıma geldi. atatürk'ün öldüğü gün nasıl ağlaştıklarını, dedemin savaş anılarını dinleyişimi anımsadım. hepsinin kemiği çoktan toz olmuştu.
lisede, üniversitede yaşıtlarımla yaptığım sohbetleri hatırladım. ne internet vardı o zamanlar ne facebook. inanır mısınız; lisedeyken fikirleri, felsefeyi tartışır, uzayan konular için birimizin evinde açık oturum tarzı toplantılar düzenlerdik. koministi, liberali, muhafazakarı saygıyla söz sırası beklerdik. "la gomünist, hooop mürteci, kafatasçı! eyyy liboş" gibi kelimelerle birbirimizi ünlesek bile kimsenin kalbi kırılmazdı. mine urgan, didem madak, ipek ongun okuyan kızlarla dalga geçerdik.*
okumak öyle mutat bir şeydi ki o zamanlar internet olsa bile o konudan bahsedilmez, kitap fotoğrafı çekilmezdi. (kitabın fotoğrafını çekmek istesek bile 24lük veya 36lık pozun dolmasını ve tab edilmesini beklemek lazımdı.
yaşım 140 falan değil gençler. 39-40 yaşındayım. aramızda çok fark yok. eskiden yüzyıllar süren kuşak farkı artık bir kaç yıla indi. tuvaletteki sifonu lüks olarak gören ben, bugün elimde akıllı telefonla entry giriyorum.
ama kabul ediyorum... (gbkz: yaşlandım)
devamını gör...
şarkıcı kalben'in takipçisine verdiği yanıt
kadın cümle sonunda seni çok seviyorum demiş. muhtemelen şimdi nefret ediyordur.
devamını gör...
kendimizle aramızdaki fark
en içimizde olan saf halimize karşın etrafa oynadığımız roldür bu fark.
hepimiz yaparız bunu. kabuklara sarar, iyice derinlere gömeriz kendimizi. kimseyi umursamıyorum diyenimiz bile bir yerlerde, bir zamanda kendi gibi olmaktan çekinmiştir belki korkmuştur belki istemsizce kendi gibi olmamıştır.
bir de kendimize yabancılaşmış hissettiğimiz evre vardır ki en matah durum da budur. yaptığımız eylemleri kendimizin yaptığına inanamayız. bazen asla dediğimiz şeyleri yaparken buluruz kendimizi.
esasında her gün hatta her saat değişiyoruz ve kendimiz olmak dediğimiz şey sabit kalmıyor. onunla aramızdaki fark açıldıkça açılıyor. bir zaman sonra etrafta bize biçilen rolü oynamaktan kendimizi kaybediyoruz, unutuyoruz. kimdim ben?neydim ben? derken buluyoruz kendimizi.
sonrası zaten malum;
nedensiz mutsuzluklar silsilesi, gülümserken içimize akan gözyaşları.
hepimiz yaparız bunu. kabuklara sarar, iyice derinlere gömeriz kendimizi. kimseyi umursamıyorum diyenimiz bile bir yerlerde, bir zamanda kendi gibi olmaktan çekinmiştir belki korkmuştur belki istemsizce kendi gibi olmamıştır.
bir de kendimize yabancılaşmış hissettiğimiz evre vardır ki en matah durum da budur. yaptığımız eylemleri kendimizin yaptığına inanamayız. bazen asla dediğimiz şeyleri yaparken buluruz kendimizi.
esasında her gün hatta her saat değişiyoruz ve kendimiz olmak dediğimiz şey sabit kalmıyor. onunla aramızdaki fark açıldıkça açılıyor. bir zaman sonra etrafta bize biçilen rolü oynamaktan kendimizi kaybediyoruz, unutuyoruz. kimdim ben?neydim ben? derken buluyoruz kendimizi.
sonrası zaten malum;
nedensiz mutsuzluklar silsilesi, gülümserken içimize akan gözyaşları.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
solar yine yanlnızlıkta
açan imge çiçekleri
sokaklar bir bozgun yeri
ezer en güzel düşleri
yapayalnız gecelerde
gizler evler acıları
çıkıp gelse ya nerede
masalların düş güzeli
önceleri ne çok umut...
unut çocuk gönlüm unut
giden gümüş günler şimdi
bir mavide gökçe bulut.
açan imge çiçekleri
sokaklar bir bozgun yeri
ezer en güzel düşleri
yapayalnız gecelerde
gizler evler acıları
çıkıp gelse ya nerede
masalların düş güzeli
önceleri ne çok umut...
unut çocuk gönlüm unut
giden gümüş günler şimdi
bir mavide gökçe bulut.
devamını gör...
iron maiden
pek sevdiğim, en sevdiğim, çok sevdiğim, yerlere göklere sığdıramadığım metal grubu.
grup basçısı steve harris* tarafından 1975'de londra'da kuruldu.
öncelikle çoğu metal grubunda olduğu gibi iron maiden'da da kadro değişiklikleri oldu. paul di'anno'nun gruptan ayrılmasıyla bruce dickinson* tam 6 ay sonra gruba dahil oldu. bruce dickinson'da evrenden mezaş alan insanlardan olduğu için taa 1980'de samson'ın vokaliyken iron maiden'ı canlı izlemesiyle bir gün bu güzide gruba ses olacağını biliyordu. grubun o an deep purple'a benzediğini düşünmüştü. tabii bruce'un gruba girmesinde clive burr'le olan ahbaplığının da rolü vardı. öte yandan steve harris' te az antenli değildi hani. paul'un günün birinde grubu yarı yolda bırakacağını hissettiğinden bir gözü hep diğer vokallerdeydi.
neyse efenim, sözün özü kader ağlarını ördü ve bruce dickinson ait olduğu yere geldi.
brucecuğumuz ilk konserinde yepyeni şarkılarla hölölölö yapanları susturduysa da dianno şarkılarını söylerken seyirciyi tamamen kazanmayı başaramamıştı.
iron maiden ilk defa albüm kaydı için şarkı yazacak olduğunda bruce samson ile yaptığı anlaşmadan dolayı albüme şarkı yazamıyordu. ilk iki albüm - iron maiden ve the number of the beast - yıllar önce yazılmış şarkıları kapsıyordu. hızlıca şarkı yazması gereken gruba bruce'un altında imzası bulunmasa bile gerek söz gerek müzik konusunda ciddi katkıları oldu. buna bir örnek prisoner olabilir. adrian smitth bu albümde farkını ortaya koysa da kulaklarımıza tatlı tatlı bağıran parçalar steve'in kaleminden çıkanlar oldu ve klasikler arasındaki yerlerini aldılar. bu klasiklerden biri de grubun en sevdiğim parçası run to the hills elbette.
grup ilerleyen zamanlarda da edebiyat, sinema ve tarihten etkilenerek söz yazmaya devam etti.
the number of the beast her ne kadar sevildiyse bir o kadar muhafazakar kesim tarafından topa tutulduğu da oldu. şeytanın sayısını barındırdığı için muhafazakarlar tepkiliydi. steve bu tepkinin onların lehine grup için bedavadan pr olduğunu düşünüyordu.
hikayeleri kaba taslak bu şekilde. tabii ben sevdiğim kısımları ekledim. dileyenlere tamamını google amca anlatır.
bu beylerin kendilerine her anlamda çok iyi baktığını ve oldukça donanımlı olduklarını da söylemeden geçmeyeyim. sağlıklarına dikkat ediyorlar ve kendilerini sürekli geliştiriyorlar. özellikle dickinson'un on parmağında on marifet var.
yeni keşfettiyseniz dinleyecek bir dünya parçaları var. hatta bir tanesini buraya bırakıp kaçayım ben*.
grup basçısı steve harris* tarafından 1975'de londra'da kuruldu.
öncelikle çoğu metal grubunda olduğu gibi iron maiden'da da kadro değişiklikleri oldu. paul di'anno'nun gruptan ayrılmasıyla bruce dickinson* tam 6 ay sonra gruba dahil oldu. bruce dickinson'da evrenden mezaş alan insanlardan olduğu için taa 1980'de samson'ın vokaliyken iron maiden'ı canlı izlemesiyle bir gün bu güzide gruba ses olacağını biliyordu. grubun o an deep purple'a benzediğini düşünmüştü. tabii bruce'un gruba girmesinde clive burr'le olan ahbaplığının da rolü vardı. öte yandan steve harris' te az antenli değildi hani. paul'un günün birinde grubu yarı yolda bırakacağını hissettiğinden bir gözü hep diğer vokallerdeydi.
neyse efenim, sözün özü kader ağlarını ördü ve bruce dickinson ait olduğu yere geldi.
brucecuğumuz ilk konserinde yepyeni şarkılarla hölölölö yapanları susturduysa da dianno şarkılarını söylerken seyirciyi tamamen kazanmayı başaramamıştı.
iron maiden ilk defa albüm kaydı için şarkı yazacak olduğunda bruce samson ile yaptığı anlaşmadan dolayı albüme şarkı yazamıyordu. ilk iki albüm - iron maiden ve the number of the beast - yıllar önce yazılmış şarkıları kapsıyordu. hızlıca şarkı yazması gereken gruba bruce'un altında imzası bulunmasa bile gerek söz gerek müzik konusunda ciddi katkıları oldu. buna bir örnek prisoner olabilir. adrian smitth bu albümde farkını ortaya koysa da kulaklarımıza tatlı tatlı bağıran parçalar steve'in kaleminden çıkanlar oldu ve klasikler arasındaki yerlerini aldılar. bu klasiklerden biri de grubun en sevdiğim parçası run to the hills elbette.
grup ilerleyen zamanlarda da edebiyat, sinema ve tarihten etkilenerek söz yazmaya devam etti.
the number of the beast her ne kadar sevildiyse bir o kadar muhafazakar kesim tarafından topa tutulduğu da oldu. şeytanın sayısını barındırdığı için muhafazakarlar tepkiliydi. steve bu tepkinin onların lehine grup için bedavadan pr olduğunu düşünüyordu.
hikayeleri kaba taslak bu şekilde. tabii ben sevdiğim kısımları ekledim. dileyenlere tamamını google amca anlatır.
bu beylerin kendilerine her anlamda çok iyi baktığını ve oldukça donanımlı olduklarını da söylemeden geçmeyeyim. sağlıklarına dikkat ediyorlar ve kendilerini sürekli geliştiriyorlar. özellikle dickinson'un on parmağında on marifet var.
yeni keşfettiyseniz dinleyecek bir dünya parçaları var. hatta bir tanesini buraya bırakıp kaçayım ben*.
devamını gör...
brenner tümörü
olguların %99'u benigndir.
tranzisyonel hücrelidir.(mesane epiteline benzer)
kahve çekirdeği hücreleri ve walthard aradıkları görülür.
tranzisyonel hücrelidir.(mesane epiteline benzer)
kahve çekirdeği hücreleri ve walthard aradıkları görülür.
devamını gör...
anneliğe has keyifler
çocukların öğlen uykusuna yattığı ve düşünülenden daha uzun süre uyuduğu o güzel saatlerde evin içindeki sessizliği dinlemek.
devamını gör...
sivri akıllılar
zeki alasya'nın yönetmenliğini yaptığı, izmir'de çekilmiş olan 1977 yapımı film. filmde otel personeli olan ama iş başa düşünce kadın kılığına giren metin akpınar'ın macerasına tanık oluyoruz.
devamını gör...
normalmisin
sözlüğe yeni katılan dostumun adıdır. kendisi çok sıkı arkadaşımdır. entelektüel bir insandır girdiği tanımları hoşlukla takip ediyorum sözlüğe çağırdığımda hemen geldi hoşgeldi.
devamını gör...
aşık olunan sözlük yazarının nickini öpmek
saf sevgi bu olsa gerek. kıyamam.*
devamını gör...
normal sözlük hunidaşlar kulübü
evvel mahsus selam eder, gözlerinizden öperim değerli hunidaşlar. deliye her gün bayram olsa dahi, hepinizin bayramı mübarek olsun demekten kendimi alamadım. bu vesile ile tüm kulüp üyelerimizin ve adaylarımızın bayramını kutluyorum. hunileriniz baki, tahtalarınızda her daim eksik olsun dilerim.
efendim malumunuz olduğu üzere kulübümüz hızla büyüyor. son gelişmeler sonrasında üye sayımız yediye çıktı. şartları yerine getireceğini beyan dostlarımız da var. şimdilik ''biz tam yedi huniyiz, 14 kollu bir deviz, var mı bize yan bakan hey! yan bakan hey! yan bakan...'' şeklinde takıldığımızı kıvançla ifade etmek ederiz.
evernevergreen, kaşkolnikov, mahlassızım ve mitosfer gücümüze güç katmaya huni de can olmaya gelmişlerdir. kendilerine selam olsun. kafadandeniz doğuştan tahtaları eksik olması hasebiyle üyeliğe çok yakın duruyor. lakin iron maiden konusunda aramızda ufak pürüzler kaldı onu da çözersek inşallah kendisi de aramıza katılacak. menajer oyunları olmazsa bu transferi yakında duyururuz diye düşünüyorum.
ve sizleri şu güzide eserle baş başa bırakıyorum.
efendim malumunuz olduğu üzere kulübümüz hızla büyüyor. son gelişmeler sonrasında üye sayımız yediye çıktı. şartları yerine getireceğini beyan dostlarımız da var. şimdilik ''biz tam yedi huniyiz, 14 kollu bir deviz, var mı bize yan bakan hey! yan bakan hey! yan bakan...'' şeklinde takıldığımızı kıvançla ifade etmek ederiz.
evernevergreen, kaşkolnikov, mahlassızım ve mitosfer gücümüze güç katmaya huni de can olmaya gelmişlerdir. kendilerine selam olsun. kafadandeniz doğuştan tahtaları eksik olması hasebiyle üyeliğe çok yakın duruyor. lakin iron maiden konusunda aramızda ufak pürüzler kaldı onu da çözersek inşallah kendisi de aramıza katılacak. menajer oyunları olmazsa bu transferi yakında duyururuz diye düşünüyorum.
ve sizleri şu güzide eserle baş başa bırakıyorum.
devamını gör...
nefret edilen insan tipi
kendim cidden kendim, bir insan 3 yıl boyunca istisnasız her sene bi vizesini kaçırabilir mi? kendimden başka, ne kadar kaygısız olursa olsun sınav unutabilen biri görmedim. her sene telafiye giriyorum yıldım artık kendimden ya.
bunu da vize geçtikten 4 gün sonra öğrendim yani şu an, uyku tutmadı sinirimden.
bunu da vize geçtikten 4 gün sonra öğrendim yani şu an, uyku tutmadı sinirimden.
devamını gör...
erkeklerin kin güdememesi
yine bir genellemeye kurban gittik. kin; cinsiyete bağlı bir özellik değildir diye düşünüyorum. insanın kişiliği ile ilgilidir. kadınların hepsi kindardır veya erkekler kin gütmezler diyemeyiz. çok kindar erkekler de gördüm kadınlar da. tam tersi hiç kin güdemeyen kadınlar ve erkekler de var. bunu cinsiyetlerle eşleştirmemeliyiz bence.
devamını gör...
ömür hanımla güz konuşmaları
beni anlatan dizeleri;
oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?
oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?
devamını gör...
yüksek lisans
doktoradan bir tık daha az hırpalayan akademik eğitim. illa akademisyen olacağım demiyorsanız yapmayın. yok ben akademik kariyer yapacağım diyorsanız hayatta kalma mücadelenizde başarılar dilerim. yükseği bitirip doktoradan da sağ çıkanı hayatta 50 level ileride görüyorum.
devamını gör...
kız arkadaşına peluş ayı hediye eden erkek
peluş oyuncak almayı alışkanlık haline getirmediği sürece sorun olduğunu düşünmüyorum.
ortalama standartlardaki bir kadının öyle ya da böyle hayatı boyunca bir peluş hayvanı oluyor nihayetinde.
ortalama standartlardaki bir kadının öyle ya da böyle hayatı boyunca bir peluş hayvanı oluyor nihayetinde.
devamını gör...
