şaşırmamak.
bu +50 yaş özelliğe kavuşmamda katkısı olan, en başta sevgili ülkeme ve hayatıma giren insanlara teşekkür ederim.
devamını gör...

bu kadar çok seveninin olması gözümü yaşarttı zira çevrem dinlediğimi söylediğimde yüzünü ekşiten insanlarla dolu.
kariyeri boyunca aşk hayatıyla magazincilerin ağzına meze olmuş bir şarkıcı. başarıları yerine birlikte olduğu erkeklerle gündeme getirilerek ataerkinin kurbanı olmuştur zaman zaman.
son 5 yıldır falan aynı kişiyle beraber olduğundan magazinciler her gece ağlıyor.*
ayrıca 2009 mtv müzik ödüllerinde kanye west sapığının kurbanı olmuştur. taylor swift adayları arasında beyoncé'nin de olduğu bir ödülü aldığında kanye sahneye fırlayıp bunu beyoncé hak ediyordu.s.s diye zırvalamıştır. düşünün 20 yaşında sektöre hızlıca ve nispeten yeni girmiş bir genç kadının elinden mikrofonu alıp zırvalıyor. üstelik bu sadece taylor'a değil beyoncé'ye de yaptığı kocaman bir ayıp. eğer ortada savunulacak bir durum varsa beyoncé kendini savunamıyor mu? sanane lan daly... neyse sonra beyonce kendi ödül aldığında taylor'ı sahneye davet edip sözünü bitirmesini istemiştir ki bu da beyoncé'nin yüceliğini gösteriyor.
olayın videosu
devamını gör...

katılmadığım başlıktır. en basit şekilde vereceğim örnek her gun sözlükte zibilyon tane yazardan komik ve sempatik olduğuma yönelik akın akın mesajlar alıyorum. özellikle bu gün mesaj kutum doldu doldu taştı. (bkz: 26 ocak 2021 kafa sözlüğün aşırı kasması).
devamını gör...

kullanmadığınız muhabbet kuşu varsa alabilirim
devamını gör...

"bu hayatta en tehlikeli şey gerçekleşmiş hayallerdir."
devamını gör...

az önce karşıma çıkan bir video sonrası aklıma düşen,deli yürek dizisinden bir karakterdir.bol bol çay içer ve çay içmeye teşvik eder.güzel hikayeleri ve sözleri vardır. bunlardan bazılarını paylaşmak istedim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

güzellik ve çirkinlik bir gün deniz kıyısında karşılaşmışlar. biri diğerine hadi denize girelim demiş. giysileri çıkarıp yüzmüşler. biraz sonra çirkinlik sudan çıkıp güzelliğin giysilerini giyip gitmiş. sonra güzellik kıyıya çıkmış kendi giysilerini bulamayınca çıplak kalmamak için çirkinin elbiselerini giymiş.o gün bugündür, erkek ve kadınlar güzellikle çirkinliği birbirine karıştırır olmuş. ama önceden güzelliği ve çirkinliği görmüş olanlar giysilere aldanmaz kimin hangisi olduğunu tanırlar.



nasreddin hoca çarşıda dolaşırken gevezenin biri:
- "efendi, az önce nar gibi kızarmış bir tepsi baklava götürdüler," demiş.
hoca aldırış etmeksizin ;
- "bana ne ?" demiş.
- "amma, baklava tepsisini sizin eve götürdüler" demiş geveze.
hoca terslemiş adamı;
- "o zaman sana ne


aşık insan aşkını zorlayıp durmaz,aşk o dur ki sevdiğin kişi senden nefret etse bile aşkın eksilmez. aşk dediğin can vermektir, can verilir değiş tokuş edilmez.
buradan




-ben bir dostumun güvenini kaybetsem var ya; kapısının dibinde, eşiğinde dururum köpek gibi, ta ki beni affedene kadar.

-hayatta üç en üstün erdem vardır yusuf’um, üç erdem; biri seninle bağını koparmış kişiyle yeniden bağ kurman, ikincisi, senden esirgeyen kişiye cömertlik etmen, üçüncüsü de sana kötülük edeni bağışlaman.

-aşkın yarısı bozgundur be yusuf’um, kara sevda kara dağları bile dağıtır.

-helada uyuyunca rüyada kendini krallık tahtında oturmuş görürsün, emme uyandığında yalnızca kendi pisliğinin değil başkalarının pisliğinde de durmuş kalmışsındır.

-sen başkalarının felaketlerinden ibret al ki başkaları senin felaketlerinden ibret almasın.

-hayat bedel ödemekten başka bir şey değil! hiç yokken, ortalarda sen diye biri yokken geliyon hayatta varolan biri oluyon, yoktan varoluyon. eee... bedava mı varolcan? varoldun mu, başın dertte demektir!

buradan


sen şaşıymışsın diyom şaşı, biri iki görüyon; ustanın biri çırağına demiş ki "evladım bana şu şişeyi ver","hangi şişeyi" demiş çırak.
usta "şu şişeyi" diye tekrar etmiş. çırak yine diretmiş(b:"ama burda iki şişe var hangisini istiyorsun").
usta demiş ki:(b:"evladım iki şişe varsa bir tanesini kır öbürünü getir")
çırakta şişenin birini kırmış birde bakmış ki öteki şişe de yok



gülü seviyorsan dikenine katlanacaksın.dikensiz gül olmaz ama illa dikensiz olsun diyorsan lale var,zambak var,sümbül var,karanfil var, varoğlu var ama dikensiz gül yok.





güzel adamdın kuşçu güzel.
devamını gör...

katıldığım önermedir. eğitim sistemi çalışmaya dayalıdır. öğretmenler de bu sisteme uyum sağlayarak çalışkan öğrencileri daha çok severler. sınavlar çalışkanlığı ölçer. çünkü patronlara çalışkan işçiler lazımdır. ne kadar çok çalışıyorsanız, o kadar iyi bir kölesiniz demektir. bazen patronlarınız tarafından tebrik edilirsiniz, çalışkan olduğunuz için. aslında çalışkanlığınız onlara değil, size yarar sağlasa tebrik edilmezsiniz, umurlarında bile olmazsınız. tebrik ettikleri şey çalışkanlığınız değil, daha verimli bir köle olmanızdır.

okullar bilgiyi öğrenmeyi öğretmez, bilgiyi öğretir. oysa öğrenciler depolama alanı değildir. okulda öğrenilen bilgilere günümüzde çok kolay ulaşılabilir. zaten önemli olan bilgiyi öğrenmek değil, bilgiyi doğru yorumlayabilmektir. fakat okullarda bilgiyi yorumlamanız istenmez. çünkü sistem için önemli olan doğru düşünen, sorgulayan, araştıran bireyler yetiştirmek değil; öğrencilerin çalışkanlığına göre değerlendirme yapmaktır.
devamını gör...

ebeveynlerim yanımda iken kendimi zincirlerle duvara bağlanmış gibi hissediyorum. ne ne yapmak istediğimi ben planlayabiliyorum ne de düşüncelerimi tamamıyla sizinle planlayabiliyorum. sizinle iken beynimi çıkarıp kenara koyuyorum. böyle olması en azından sorgulamamı devreden çıkarıp daha katlanılabilir hale getiriyor durumumu.
9 senedir neredeyse tamamen sizden uzak durmak için eğitim hayatımı sebep ederek uzaklaştım. bunun son bulması beni tekrardan çok geriyor. sırf sizden uzaklaşmak için bir iş bulup çalışmak istiyorum.
devamını gör...

kuşkusuz dizilerdeki en iyi ikili alf ve şanslıdır. diğerleri ikincilik mücadelesi yapar. *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kurtlar vadisindeki zaza dayı karakterinin fetişisti olduğu bölge. cinsiyet ayırt etmiyor kendisi kulak memesi görünce mincikliyor.
devamını gör...

vatanından uzak bir şairin kendisine tamamen yabancı bir ülkedeki gözlemlerini başarılı şekilde aktaran 1983 yapımı andrey tarkovski filmi. kendisinin italya'da çektiği ilk film olarak da bilinir.

filmin en unutulmaz sahnesi ''bir delinin haykırışı''dır. şuradan türkçe altyazılı şekilde sahneyi izelmek mümkün:


-- spoiler --

insanoğlu dinle!
domenico burada, bagno vignoni’nin delisi.
hayır, onun deli olmadığını biliyorum.
öyleydi, bunu anlayacaksın.
o burada roma’da, bir gösteri için.
üç gündür konuşmalar yapıyor.


nasıl gidiyor?
kalbin nasıl?
bilmiyorum, sınıra dayandım.
içimde hangi atam konuşuyor?
hem aklımda hem de bedenimde…
aynı anda ayrılamam.
bu yüzden tek kişi olamıyorum.
kendimi aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum.
fazla büyük usta kalmadı.
zamanımızın gerçek kötülüğü budur.
kalbin yolları gölgelerle kaplanmış.
yararsız görünen seslere kulak vermeliyiz.
okul duvarları, asfalt ve refah reklâmlarının
uzun kanalizasyon boruları ile dolu beyinlere…
böceklerin vızıltıları girmeli.

her birimizin gözlerini ve kulaklarını…
büyük bir rüyanın başlangıcı olan şeylerle doldurmalıyız.
birisi piramitleri yapacağımızı haykırmalı.
yapmamamızın bir önemi yok!
o isteği beslemeliyiz…
ve ruhun köşelerini esnetmeliyiz…
sınırsız bir çarşaf gibi.
dünyanın ilerlemesini istiyorsanız…
el ele vermeliyiz.
sözüm ona sağlıklıları…
sözüm ona hastalarla karıştırmalıyız.

siz sağlıklı olanlar!
sağlığınız ne anlama gelir?
insanoğlunun bütün gözleri, içine…
daldığımız çukura bakıyor.
özgürlük faydasızdır…
eğer gözlerimizin içine bakmaya…
yemeye, içmeye ve…
bizimle yatmaya cesaretiniz yoksa!
dünyayı yıkıntının eşiğine getirenler…
sözüm ona sağlıklı olanlardır.

insanoğlu dinle!
senin içinde su, ateş…
ve sonra kül…
ve külün içindeki kemikler.
kemikler ve küller!
gerçekliğin içinde veya…
hayalimde değilken, ben neredeyim?
işte yeni anlaşmam:
geceleri güneşli olmalı…
ve ağustos da karlı.
büyük şeyler sona erer…
küçük şeyler baki kalır.
toplum böylesine parçalanmaktansa…
yeniden bir araya gelmeli.
sadece doğaya bak
hayatın ne kadar basit olduğunu göreceksin.
bir zamanlar olduğumuz yere dönmeliyiz…
yanlış tarafa döndüğümüz noktaya.
hayatın ana temellerine geri dönmeliyiz…
suları kirletmeden…

deli bir adam size…
kendinizden utanmanızı söylüyorsa…
ne biçim bir dünyadır burası!

şimdi müzik
müzik!

ah... anne!

başının etrafında dolaşan…
ve sen güldükçe berraklaşan…
o hafif şey havaymış.

-- spoiler --
devamını gör...

ıncir kayısı ya da hurma arası ceviz. çok da lezizdir efenim.
devamını gör...

gitmek istediğim bir ispanya şehridir. en kısa zamanda umarım.
devamını gör...

okumamla birlikte tebessüm ettiğim başlıktır. dünyanın en saf , en kaygısız , en sevgi dolu gülüşüdür. gülerken gözüken o dişsiz damaklar daha bir kabartır iştahınızı, kokusunu içinize çeke çeke öpersiniz gülerken şişen tombul yanaklarını.(bkz: siz yine de yapmayın öyle şeyler, corona var)
(bkz: durduk yere mutlu eden şeyler)
devamını gör...

kendi ağzıma kürekle vurma isteği uyandıran his.
size de oluyor mu bilmiyorum ama bende işleyiş şu şekilde gerçekleşiyor:
önce yaşadığım her olumsuz şey minik minik birikiyor. ilk başta bunun farkında olmuyorum, ya görmezden geliyorum ya da o an tolere ediyorum sanırım. sonra o biriken minik şeylerin yavaş yavaş sinir tellerimi germeye başladığını hissediyorum.
işte kilit nokta burası.
gerilen tellerim ve ben bir yerden sonra minik patlamalar yaşıyoruz. kızılmayacak şeye gerildiğimi, büyütülmeyecek şeylere tahammülümün kalmadığını hissediyorum. hah işte tam da bu anda "getirin küreği vurayım kurtulayım" diyorum. *
çevreme çok fazla yansıtmamaya çalışsam da beni iyi tanıyan insanlar ters giden bir şeylerin olduğunu hissediyor ve usul usul kayboluyorlar. *
neyse ki çok uzun sürmüyor, sürse kendime katlanamazdım çünkü.*
düşünsenize ortalıkta sürekli şu şekilde dolaşan birinin olduğunu;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

istek yapabilir miyim sayın eyluling hanım.*


heyecanla beklediğimiz radyo programıdır.
devamını gör...

adını bilmiyorum ama bu:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yaşamındaki kalitesizliği, türlü hodbinliklerle ambalajlayıp toplumun bütün kesimlerine sunması; ardından da, bunu ajitasyon malzemesi haline getirmesiyle kitleleri birbirine düşürmesidir.

gelir adaletsizliğinin ayyuka çıktığı bu dönemde, "kıt kanaat" modelinin güncellenmiş halidir aslında bütün sorun. zengin/yoksul ayrımının temelinin sorgulanmadığı; ya gereksiz bir "herkes eşit olsun, herkes aynı arabaya binsin, aynı evde otursun" gülünçlüğüyle yaklaşıldığı yahut sefaleti yaşayan insanların kimliklerinin övüldüğü, anlaşılmazlar hiyerarşisindeki en düşük rütbedir.

peki nedir olması gereken ya da insanca olan? yaşamak nedir? kültürü nasıl tanımlıyoruz mesela? kültürü anlamadan, olumlu özellikleri bir kenara ayrılmadan; olumsuz her bir durumun ve kimliğin arkasındaki düşüncenin kutsandığı bir yerde, yaşamın kalitesinden bahsedilebilir mi? insani özelliklerden gittikçe uzaklaşan vasıflarımız, ilkellikle ve zorbalıkla örülü geçmişimiz serilmeden ortaya, anlaşılabilir mi insan olmanın ne demek olduğu?

her bir cenah ve düşünce biçimi bize, insanların ekonomik göstergeleri yanlış yorumladığını doğrularcasına tespitler ve önermeler sunuyor; yapılan bütün hatalar, sınıf bilinci olsun olmasın, kendi zümrelerini ihya etme kaygısı taşıyanların, bu kaygıyı ekonomik göstergelerden bağımsız ele aldığını gösteriyor. bu sonuç da bizi, birbirimizin meziyetlerini, kabiliyetlerini; sanatını veya zanaatini anlamaktan uzaklaştırıyor, bizi birbirimize düşman ediyor.

halbuki zenginlik, bir sınıf göstergesinden ya da bir vasıftan çok, arka planındaki ekonomik göstergenin sorgulanmamasından kaynaklı bir durumdur. kişilerin ya da kurumların, parayı nasıl kazandığı sorgulanmadığı takdirde, insanların kendi ekonomik skalasındaki gruplara da düşman olabileceği rahatlıkla anlaşılabilir; bu da, isyan ve özgürlük hareketlerinin yanlış şekillerde anlaşılmasına, hatta bir topluluğun başka bir topluluk üzerinde faşizan tutumlar sergilemesine zemin hazırlayabilir.

insanca yaşamak insan olmaktan geçiyorsa şayet, -ki öyle- eksikliklerimizin farkında olmakla başlayacağız işe. kültür ve değer üretiminin, gelecek nesilleri umursama kaygısı taşımadan, sadece o anki durumu ve olayı yorumlayarak, nesnel bakış açısından bir an olsun bile sapmaksızın geliştireceğimiz çözümlerle, sınıf bilincine nefes aldıracağız; herhangi bir doktrin ya da kişinin referans alınarak sözlerinin eğilip büküldüğü bir dünya düzeninde, kişinin kendini tanıyabilmesi ve sorunlu noktalarını düzeltebilmesi pek de mümkün görünmüyor. ideolojiler, birbirimizi yok etmemiz için tabandan tavana yayılarak, evrende kırıntı halinde bile kalmayan özgürlüğümüzü elimizden alıyor.

sorunlarımızın, iktisadi koşullardan bağımsız bir güç aracı olarak kullanılması, elbette devlet ve onun biricik sevgilisi medyanın eliyle vücut bulan bir olgu; ancak burada atlanılan şey, yıllarca güce/menfaate/paraya/zenginliğe "nasıl" ulaştığımız değil, bunların -bilhassa zenginliğin- kötü olduğu; dolayısıyla tam tersi durumların da -sefalet-, kişilikten ayrı ya da kişiliğe bağlı bir şekilde erdemli olma eşiği olarak algılanışı...

bu algı, paranın nasıl ve ne şekilde kazanıldığını da anlamamıza engel oluyor.

bir düğün konvoyuna saldıran eli silahlı kişilerin, para vermeyen damat ve gelini hunharca dövmesi ya da içlerinden birini öldürmesi; daha ilk başta, yıllar boyu topluma angaje edilmeye çalışılan bu saçmalığın iflas ettiğini gösteriyor bize.

insanları fakirleştiren sistemleri yönetenlerin, aynı zamanda fakirliği kutsadıkları ve ona "erdemin zirvesi" rolünü biçtiklerini unutmamak gerek. bir insanın modernliği, erdemi; sefaleti ya da "insanca yaşama" olgusunu doğru tahlil edebilmesi için, maneviyat güzellemelerinden çok, madde düzlemindeki somut yaklaşımları ve verileri ele alması gerekliliği, her zaman hafızalarımızın ilk sırasında yer bulmalı.

çünkü "zenginlik" de "fakirlik" de, hem kavramsal olarak, hem de toplumsal sınıfların mücadelesi bazında, illüzyondan ileri gidemeyen ve esas konuşulması elzem olan meselelerden bizi alıkoyan bir engel.

lotodan büyük ikramiye size çıktı; dün orta direk bir hayatınız varken, bugün kimsenin aklı havsalası almayacak bir servetin üzerinde oturuyorsunuz. bu paranın çalışılmadan kazanılmış olması, şans faktörünün dünya üzerindeki en ciddi ve insanların hayatındaki yanılsamayı alaşağı edecek en büyük güç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. insanlar; yaptıkları işten memnun olmadıklarına kılıf bulabilmek için, işlerinden niçin memnun olamadıklarını, dolayısıyla sistemi sorgulamak yerine, "kolay para" formülünü seçip, "şans"ın kendilerine güleceği düşüncesiyle bu çarkı döndürüyorlar.

bu biraz da, ihtiyaç/tüketici kredisi çekip, borcunu başka bankalardan çektiği parayla kapatmaya benziyor.

sistem ve onu yöneten eller, bu durumun farkında olduğu için, çok ciddi bir müdahaleye ihtiyaç duymaksızın, içinizdeki "sınıfını aşağılama ve ondan kurtulma" güdüsünü kullanıyorlar; ardından, "insanca yaşama" edebiyatı pompalanıp asgari müştereklerde buluşulacak yaşam biçimi gölgelenerek, sefaletle ekonomik uçurumu yaratan düzenin varisleri karşı karşıya getiriliyor; azınlıktaki insanların fikirleri de "arada kalmışlık" ile itham ediliyor.

bu tür bir savunma mekanizması da yeterince gereksiz aslında. "bu parayı nasıl kazandın, nereden buldun" sorusu her tür sorunu; rüşvetçiliği, yağmacılığı, talanı ve hırsızlığı çözebilecekken; toplumumuzun her katmanınında bulunan; adeta bir hastalık haline gelen ve inanmadığımız halde alkışladığımız "tırnaklarımla kazıyarak geldim" yalanı, aslında ne zenginlik kavramını, ne de fakirliği anlamak istediğimizi gösteriyor.

biz empatiyi, yaşanan olay ya da durum üzerine yapmıyoruz. (ki, empati oldukça gereksiz bulduğum bir kavram).

insanları; fakirken de, zenginken de yargılamak için, kendi hayatlarımızdaki sorunların temeline inmeden yorumlar yapıyoruz. "güçlü olan dengeyi belirler" düsturu; bizim için sadece güçlüden yana olmayı değil, o gücü kendi sınıfımızdakileri yok etmek için kullanmayı da meşru hale getiriyor. bugünün dünyasında da, aslında kendi ellerimizle yükselttiğimiz, ekonomik gücü ortalamanın bir tık üzerindeyken zirveye çıkarttığımız onlarcası var.

biz onlara reyting verdik, para verdik, güç verdik; ihtişamlı gökdelenlerinde ve plazalarında bizi ezmelerini sağlayacak, goygoyumuzu iki birayla orgazm seviyesine çıkaracak hayatlar bahşettik onlara. kendi ellerimizle yaptık bunu. ciğeri beş para etmezleri soktuk hayatımıza; "sanat" adı altındaki soytarılıklarını, "siyaset" adı altındaki bel altı piyasasını onlardan gördük; ama bu, biraz da bizim içimizdekilerin onların diliyle ve fikriyle hayat bulmasıydı aslında. şimdi de kalkmış, ölen insanların çalıştığı avm'leri boykot edip, en küçüğünden en afilli esnafına/işletmesine kadar hiçbirine para kazandırmamamız gerektiği halde/yerde, hepsini baş tacı ediyor; "ne yapalım herkes böyle" deyip, insanlıktan alamadığımız nasibi yaşam biçimimize tahvil ederek, kalan üç kuruşluk ömrümüzün faizini yemeye çalışıyoruz.

ne diyeyim. kafam çok karıştı. sorunlarımızın temelinde, insanlığın kendisiyle yüzleşememesi sonucu sığındığı bahaneler var. her gün milyon dolarları kaldıran bu çark kendiliğinden oluşmuyor ya; biz de gönüllü olarak bu değirmene su taşımaya, hatta suyun kendisi olmaya razı olduk.
devamını gör...

batırmak değilde iyi giden bir şey'in başına bir şey gelmesinden korkmak. korktuğun şey'in başına gelmesiyle düşünsel mahvetme döngüsünü gerçekleştirmiş olman diyelim. iyi geleni, iyi giden olarak göndermenin mantığını aslında pek çözebilmiş değilim. o mantıksızlığın içinde de neyi batırıp batırmadığımı algılayamıyorum maalesef.
dosto'nun bir sözü vardır;
insan bazen acı çekmeye fena halde aşıktır. hâl böyle olunca iyi giden bir şey'i korumak hayli zorlaşır. dosto kadar olmasamda bende fena değilim bu konuda. iyi mi gidiyor, kötü mü ve daha kötü ne olabilir? sorularının anlam kargaşası içinde pes edip çok güzel çuvallayanlardanım. kendime puanım: 10 üzerinden 8.5
yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.*
devamını gör...

keşfetmediğimiz bir sürü yazar var, onları takibe alırsak akışın sıkıcılığından kurtulabiliriz.
t: kanaatimce sayı azlığının getirdiği, zamanla kaliteli yazarlara yenilerinin eklenmesiyle çözüleceğini umduğum durum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim