mehmet pişkin
''taşan bir bardakta, son damlayı sorumlu tutmak saçma.'' gibi bir sözün sahibi.
o kadar haklı ki. huzur içinde uyu güzel insan!
o kadar haklı ki. huzur içinde uyu güzel insan!
devamını gör...
ya kızım beni deli etme ben aradığımda o telefon açılacak diyen erkek
kadını kendince kontrol altında tutma, sınırlama, güvensizlik ve paranoyaklık hali gün geçtikçe şiddetlenecek olan erkektir.
telefon pek kullanmayan benim bir dönemimi böyle bir erkekle geçirmişliğim var. o telefon genelde yanımda olmadığından ona göre vaktinde açılmıyordu. bi kavgadan sonra tamam telefonu herkes gibi yanımda tutmaya alişamıyorum deyip telefon kullanmaktan vazgeçmişliğim vardı. gerçekten blöf yapmamıştım ama üç gün sonra geri adım atıp telefonu kavga konusu yapmayacağını söylemişti. evet yapmadı ama başka başka şeyler çıktı. sonuç olarak zararlardır, uzak durulması gerekir.
telefon pek kullanmayan benim bir dönemimi böyle bir erkekle geçirmişliğim var. o telefon genelde yanımda olmadığından ona göre vaktinde açılmıyordu. bi kavgadan sonra tamam telefonu herkes gibi yanımda tutmaya alişamıyorum deyip telefon kullanmaktan vazgeçmişliğim vardı. gerçekten blöf yapmamıştım ama üç gün sonra geri adım atıp telefonu kavga konusu yapmayacağını söylemişti. evet yapmadı ama başka başka şeyler çıktı. sonuç olarak zararlardır, uzak durulması gerekir.
devamını gör...
anneler günü
bütün annelerin , anneler gününü kutluyorum, allah annelerimizi başımızdan eksik etmesin, hayatta olmayan annelerin mekanı cennet olsun.
devamını gör...
ankara'nın en güzel yanı
pavyoncu tayfa dışında gerçekten cumhuriyet insanlarından oluşması. eğitimi, kültürü adım atar atmaz hissetmek.
devamını gör...
bir ilkbahar sabahı
bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç
çılgın gibi koşarak kırlara uzandın mı hiç
bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç
bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç
geçen günlere yazık yazık etmişsin gönül sen
öyleyse hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen
çılgın gibi koşarak kırlara uzandın mı hiç
bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç
bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç
geçen günlere yazık yazık etmişsin gönül sen
öyleyse hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen
devamını gör...
mansur yavaş
kendisinden son derece memnun olunan ankara belediye başkanıdır.
ötekinden farkını gösteremedi, martı koymaktan başka iş yapmadı diyen tayfanın çok büyük ihtimalle geçmiş dönemlerden gelen mamaları kesilmiştir.
kendisini tanımam, ne belediye ile ne de taşeron firmalar ile gram iş ilişkim ya da akrabalığım bulunmamaktadır ancak sırf eleştirmek olsun diye laf söylenince, şehrin her tarafına dinazor diken, eser diye apartman aydınlatması koyan adamdan farkı yok denince biraz geriliyorum açıkçası.
mansur yavaş, polatlı ilçesinin kronik hale gelen içme suyu hattının iyileştirilmesi projesine başlamıştır.
etimesgut türk kızılayı caddesine, iki adet battı çıktı yaparak trafiği ciddi ölçüde rahatlatmıştır. hem de öbür başkanın sözde şehir girişi olan yerlere ne idüğü belli olmayan kapı diktiği paraya.
sincan - ayaş yolu üzerinde köprülü kavşak inşaatı devam etmekte olup, yenikent -sincan organize sanayi bağlantısı yine bir battı çıktı ile geçen sene çözüme kavuşturulmuştur.
yirmi yıl sonra belki de ilk kez, covid öncesi dönemde, toplu taşıma araçları, metrolar temizlenmeye başlamıştır.
bunlar ilk aklıma gelenler. bir de pandemi sürecinde başlatılan ve devletin bir kısmına engel getirdiği sosyal yardım kampanyaları var.
mansur yavaş size fazla arkadaşlar. kar yağdığı zaman "yollar neden tuzlanmıyor" diye yazdığınız zaman "tuzladık, inanmazsan yala da bak" diyen adamlar lazım.
gidin ötede oynayın.
ötekinden farkını gösteremedi, martı koymaktan başka iş yapmadı diyen tayfanın çok büyük ihtimalle geçmiş dönemlerden gelen mamaları kesilmiştir.
kendisini tanımam, ne belediye ile ne de taşeron firmalar ile gram iş ilişkim ya da akrabalığım bulunmamaktadır ancak sırf eleştirmek olsun diye laf söylenince, şehrin her tarafına dinazor diken, eser diye apartman aydınlatması koyan adamdan farkı yok denince biraz geriliyorum açıkçası.
mansur yavaş, polatlı ilçesinin kronik hale gelen içme suyu hattının iyileştirilmesi projesine başlamıştır.
etimesgut türk kızılayı caddesine, iki adet battı çıktı yaparak trafiği ciddi ölçüde rahatlatmıştır. hem de öbür başkanın sözde şehir girişi olan yerlere ne idüğü belli olmayan kapı diktiği paraya.
sincan - ayaş yolu üzerinde köprülü kavşak inşaatı devam etmekte olup, yenikent -sincan organize sanayi bağlantısı yine bir battı çıktı ile geçen sene çözüme kavuşturulmuştur.
yirmi yıl sonra belki de ilk kez, covid öncesi dönemde, toplu taşıma araçları, metrolar temizlenmeye başlamıştır.
bunlar ilk aklıma gelenler. bir de pandemi sürecinde başlatılan ve devletin bir kısmına engel getirdiği sosyal yardım kampanyaları var.
mansur yavaş size fazla arkadaşlar. kar yağdığı zaman "yollar neden tuzlanmıyor" diye yazdığınız zaman "tuzladık, inanmazsan yala da bak" diyen adamlar lazım.
gidin ötede oynayın.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
kopamayan, takıntılı, bağlanma sorunu olan bir insanım sanırım. bunu neye dayanarak söylüyorum tam emin değilim. belki içimdeki mükemmeliyetçilik duygusu belki de kaybetmeyi sindirememe… kaybetmek derken; bu akşam işten çıkınca beni eve hızlıca ulaştıracak aracı yakalamak için koştururken her günkü ritüelim gereği anneme ben çıktım bilgisini verdim. sanki neden veriyorsam? neden mi veriyorsun? bu dünyada seni önemseyen insanlar listesinin başında annen yazıyor kızım… öyle şeyler deme, saçmalama…
bu bilgi haricinde işle alakalı kısa bir iletişim daha oldu. bu konuşmaları telefonla yaparken elbette kulaklık kullandım. elim kolum zaten dolu. telefonu kulağıma dayamam için ekstra bi kol daha gerekiyor. sonrasında ne oldu hatırlamıyorum. eve geldim kulaklık yok. arama çalışmalarım minibüsten indikten sonra başladı. ne yaşarsam yaşayayım geriye dönüp karanlık noktalara ışık tutmayı çok severim. yine aynısını yapmaya çalıştım. bu sefer ışığın gücü kalmamış, pili bilmiş, tozlanmış. halbuki yarım saat öncesi.
eve geldim anneme ve abime durumu anlattım. her ikisinin tepkisi aynı: “ ammaaaaannn üzülme güzelim, yenisini alırız.” ben yenisini istemiyorum ki. hem yeni “bazen” güzel gelmiyor. hele ki kaybettiğim bir şey söz konusu olunca. kendime kızıyorum. kendimi cezalandırıyorum. kendimle alıp veremediğim ne bilmiyorum. eşyalara, insanlara, anlamlara * anlam yüklemek beni çok yoruyor artık. bir şeylerin ters gitmesinden yoruldum. zihnimin bu kadar dağınık ve karışım olmasından yoruldum. yapmam gerekenleri unutmaktan yoruldum. kendimden yoruldum.
son olarak; kaybetmeyi sevmediğimi hissetmekten yoruldum…
bu arada beni eve hızlıca ulaştıracak araca da yetişemedim. ama içimdeki koşturma ve telaş duygusu her daim var. geç kalmış olmak beni alabora ediyor. yine de geç kalıyorum; bazen otobüse, bazen hayata, en çok bir insana…
bu bilgi haricinde işle alakalı kısa bir iletişim daha oldu. bu konuşmaları telefonla yaparken elbette kulaklık kullandım. elim kolum zaten dolu. telefonu kulağıma dayamam için ekstra bi kol daha gerekiyor. sonrasında ne oldu hatırlamıyorum. eve geldim kulaklık yok. arama çalışmalarım minibüsten indikten sonra başladı. ne yaşarsam yaşayayım geriye dönüp karanlık noktalara ışık tutmayı çok severim. yine aynısını yapmaya çalıştım. bu sefer ışığın gücü kalmamış, pili bilmiş, tozlanmış. halbuki yarım saat öncesi.
eve geldim anneme ve abime durumu anlattım. her ikisinin tepkisi aynı: “ ammaaaaannn üzülme güzelim, yenisini alırız.” ben yenisini istemiyorum ki. hem yeni “bazen” güzel gelmiyor. hele ki kaybettiğim bir şey söz konusu olunca. kendime kızıyorum. kendimi cezalandırıyorum. kendimle alıp veremediğim ne bilmiyorum. eşyalara, insanlara, anlamlara * anlam yüklemek beni çok yoruyor artık. bir şeylerin ters gitmesinden yoruldum. zihnimin bu kadar dağınık ve karışım olmasından yoruldum. yapmam gerekenleri unutmaktan yoruldum. kendimden yoruldum.
son olarak; kaybetmeyi sevmediğimi hissetmekten yoruldum…
bu arada beni eve hızlıca ulaştıracak araca da yetişemedim. ama içimdeki koşturma ve telaş duygusu her daim var. geç kalmış olmak beni alabora ediyor. yine de geç kalıyorum; bazen otobüse, bazen hayata, en çok bir insana…
devamını gör...
marie curie
7 kasım 1867’de varşova polonya’da dünyaya gelmiştir. rusya hakimiyetindeki polonya’da kadınların üniversiteye gitmesi yasaktır dolayısıyla marie curie ve ablası fransa’ya gidip orada eğitim alabilmek için çalışıp para biriktirmeye başlamışlardır. bir süre sonra parayı biriktirebilip fransa’ya eğitim için gitmişlerdir. ablası tıp, kendisi ise paris üniversitesi’nde fizik okumuştur. bir laboratuvarda çalışmaya başlamış ve o laboratuvarın sahibi pierre curie ile evlenmiştir. uranyumla yaptığı deneyler sonucunda radyoaktiviteyi keşfetmiş, bulduğu elemente memleketini anmak için polonyum ismini vermiştir. birkaç başarısı ise şöyle:
nobel ödülü alan ilk kadındır.
avrupa'da doktora yapmış ilk kadındır.
paris üniversitesi'nde ders veren ve aynı üniversitede profesör unvanı alan ilk kadındır.
iki farklı alanda nobel ödülü almış tek insandır.
nobel ödülü alan ilk kadındır.
avrupa'da doktora yapmış ilk kadındır.
paris üniversitesi'nde ders veren ve aynı üniversitede profesör unvanı alan ilk kadındır.
iki farklı alanda nobel ödülü almış tek insandır.
devamını gör...
6 haziran 2021 sedat peker'in 9. videosu
genel bir özet yaptı. bazı iddialarını yineledi. binali yıldırım'ın oğlu erkan yıldırım'ın servetinin hollanda'nın açıkladığı rakamlardan daha fazla olduğunu, 3 milyar dolar civarında olduğunu söylüyor. en çok kendisine "ajan" denmesine bozulmuş. bölümün teması bu oldu. devletin, kendisini öldürmek için yabancı suikastçilerle (sırp, arnavut, rus) görüşme yaptığını söyledi. otel değiştirmek zorunda kalmış.
habertürk'teki tartışma programına epey takmış. veyis ateş'in kayıtları var dedi, ileride yayınlayacak sanırım.
yıldırım demirören'in doğan holding'i satın almak için ziraat bankası'ndan çektiği 750 milyon doları daha geri ödemediğini söyledi.
yeni bir karakter katıldı. sezgin baran korkmaz. hem amerika'da hem de türkiye'de aranan bir vatandaşmış kendisi. google iş insanı diyor aratınca. bodrum'da oteli de varmış. paramount otel. bu otelde dönen kirli pazarlıklardan bahsetti. bu otelde veyis ateş'in, rasim ozan kütahyalı'nın da takıldığını söylüyor.
silivri'de intihar eden genç emniyet müdürünün ölümüne sebep olmakla suçladığı koruma daire başkanı ekrem güler'in işbankası'na sızma girişimlerini anlattı.
süleyman soylu'nun, organize suçlardan sorumlu emniyet genel müdür yardımcısı resul hor vasıtasıyla sezgin baran korkmaz'ın 45 milyon dolarına ve de oteline konmak istediğini anlatıyor.
esas meseleye, yani rte ile olan hukukuna ileride değineceğini tekrarladı.
habertürk'teki tartışma programına epey takmış. veyis ateş'in kayıtları var dedi, ileride yayınlayacak sanırım.
yıldırım demirören'in doğan holding'i satın almak için ziraat bankası'ndan çektiği 750 milyon doları daha geri ödemediğini söyledi.
yeni bir karakter katıldı. sezgin baran korkmaz. hem amerika'da hem de türkiye'de aranan bir vatandaşmış kendisi. google iş insanı diyor aratınca. bodrum'da oteli de varmış. paramount otel. bu otelde dönen kirli pazarlıklardan bahsetti. bu otelde veyis ateş'in, rasim ozan kütahyalı'nın da takıldığını söylüyor.
silivri'de intihar eden genç emniyet müdürünün ölümüne sebep olmakla suçladığı koruma daire başkanı ekrem güler'in işbankası'na sızma girişimlerini anlattı.
süleyman soylu'nun, organize suçlardan sorumlu emniyet genel müdür yardımcısı resul hor vasıtasıyla sezgin baran korkmaz'ın 45 milyon dolarına ve de oteline konmak istediğini anlatıyor.
esas meseleye, yani rte ile olan hukukuna ileride değineceğini tekrarladı.
devamını gör...
hatır-pesend
sevilen, beğenilen ve takdir gören kişi anlamında olan osmanlıca bir kelime.
devamını gör...
dünyanın çivisinin çıkması
bana bir çekiç verin geri çakayım.
insanoğlu dünyayı mahvetmiştir. bazen düşünürüm; iyi geldik bu yaşa kadar hala yaşayabiliyoruz bu dünyada diye.
kimse kusura bakmasın, ben de bir erkeğim, ama bunda erkeklerin çok büyük etkisi bulunmakta.
hiçbir kadın tarihte savaş başlatmamıştır. bir kadın bir kadına tecavüz etmemiştir, aşkına karşılık alamadığı için hiçbir kadın birini öldürmemiştir veya boşandığı eşine musallat olmamıştır... örnekleri siz de çoğaltabilirsiniz.
insanoğlu dünyayı mahvetmiştir. bazen düşünürüm; iyi geldik bu yaşa kadar hala yaşayabiliyoruz bu dünyada diye.
kimse kusura bakmasın, ben de bir erkeğim, ama bunda erkeklerin çok büyük etkisi bulunmakta.
hiçbir kadın tarihte savaş başlatmamıştır. bir kadın bir kadına tecavüz etmemiştir, aşkına karşılık alamadığı için hiçbir kadın birini öldürmemiştir veya boşandığı eşine musallat olmamıştır... örnekleri siz de çoğaltabilirsiniz.
devamını gör...
tüm umutları terk ettikten sonra gelen huzur ve mutluluk hissi
iş ve aşk hayatında başarıya ulaşılacağına dair tüm o saçma, ayağı yere basmayan beklentileri, belli bir yaştan sonra mecburen terk etmenin akabinde oluşan beklentisizlikten, adamsendecilikten kaynaklanan huzur, mutluluk ve kurtulmuşluk duygusu. özgürlük.
devamını gör...
kandil geceleri
müslüman olduğunu iddia eden ülkelerin çoğunda, sanki bir dini vecibeymiş gibi kutlanan, kuran ve sünnette olmayan bid'at ritüelleridir.
hristiyanların yortularına özentiden başka bir şey değildir.
bunlar; kandil geceleri olarak adlandırılan mevlid, regaib, mirac, beraat ve kandil geceleridir.
kandil gecesi ismi; 2. selim zamanında nam kazanmış ve minarelerde kandiller yakılmak suretiyle kutlandığı için kandil adıyla itibar kazanmıştır.
(diyanet ansk. de böyle diyor)
diyanetin böyle demesine rağmen, neden ısrarla kutlanıyor?
hah! işte burada devreye "siyaset" giriyor. yani "devletin dini yoktur politikası vardır" düsturuyla, islamı hayatın pratiğinden çıkararak, insanları mübarek(!) gün ve gecelere sabitleyip, pasifize etme amaçlı devlet politikası güdümünde kutlanıyor.
hicretten yaklaşık 300 yıl sonra; mısır'da fatımiler mevlid kandilini icat ediyor, 400 yıl sonra da kudüs'te regaib ve berat geceleri ortaya çıkıyor.
yani, ne kuran ve ne de sünnette bilgisi ve belgesi olmayan bu geceler, zamanla tüm islam dünyasını zehirli sarmaşık gibi zaptediyor.
namaz toplu halde cemaatle kılınır, sonraki hemen tüm ibadetler bireyseldir. camilerde toplanıp "kutsal gece" argümanıyla ibadet(!) ederek bedava yorulanlara duyurulur.
edit: #455882 şu gecede 40 rekat namaz kılarsan 1000 şehit sevabı.. bu kandilin ertesinde bir gün oruç tutarsan 70 yıllık günahın silinir gibi saçma sapan şirklere yol açtığı için; peygamber tarafından her bidat sapıklık olarak bildirilmiştir.
sahabede uygulaması var mı? o zaman peygamber de uygulamamıştır ve dolayısıyla bidat'tır.
hristiyanların yortularına özentiden başka bir şey değildir.
bunlar; kandil geceleri olarak adlandırılan mevlid, regaib, mirac, beraat ve kandil geceleridir.
kandil gecesi ismi; 2. selim zamanında nam kazanmış ve minarelerde kandiller yakılmak suretiyle kutlandığı için kandil adıyla itibar kazanmıştır.
(diyanet ansk. de böyle diyor)
diyanetin böyle demesine rağmen, neden ısrarla kutlanıyor?
hah! işte burada devreye "siyaset" giriyor. yani "devletin dini yoktur politikası vardır" düsturuyla, islamı hayatın pratiğinden çıkararak, insanları mübarek(!) gün ve gecelere sabitleyip, pasifize etme amaçlı devlet politikası güdümünde kutlanıyor.
hicretten yaklaşık 300 yıl sonra; mısır'da fatımiler mevlid kandilini icat ediyor, 400 yıl sonra da kudüs'te regaib ve berat geceleri ortaya çıkıyor.
yani, ne kuran ve ne de sünnette bilgisi ve belgesi olmayan bu geceler, zamanla tüm islam dünyasını zehirli sarmaşık gibi zaptediyor.
namaz toplu halde cemaatle kılınır, sonraki hemen tüm ibadetler bireyseldir. camilerde toplanıp "kutsal gece" argümanıyla ibadet(!) ederek bedava yorulanlara duyurulur.
edit: #455882 şu gecede 40 rekat namaz kılarsan 1000 şehit sevabı.. bu kandilin ertesinde bir gün oruç tutarsan 70 yıllık günahın silinir gibi saçma sapan şirklere yol açtığı için; peygamber tarafından her bidat sapıklık olarak bildirilmiştir.
sahabede uygulaması var mı? o zaman peygamber de uygulamamıştır ve dolayısıyla bidat'tır.
devamını gör...
rayonizm
rayonizm, ışıncılık ya da rayizm 20. yüzyılın ilk yarısında, 1911-14 yılları arasında rusya'da gelişen bir sanat akımıydı. ışık ışınlarından türetilen doğrusal çizgiler ile yapılan bu soyut sanat mihayil larionov ve nataliya gonçarova tarafından, edebiyatta fütürizm'in kurucusu filippo tommaso marinetti'yi moskova'daki bir turnesinde dinledikten sonra geliştirilmişti.
gonçarova 1909 yılında rayonist denebilecek eserler yapmaya zaten başlamıştı fakat 1912'de gonçarova ve larionov rayonist manifesto'yu yazdı ve 1913'te yayımladılar. bu avangard (yenilikçi) sanat anlayışının ismi yansıtılan zıt renkli ışık ışınlarının dinamik kullanımından gelmektedir. bu, kesişen ve yansıyan ışınların tabloda yer aldığı akım kısa süreli olsa da rus soyut resminin gelişmesinde önemli bir adım olmuştur.
rayonizm, ışığın manzara veya şehir manzaraları üzerindeki etkisine dayanıyordu. 1954 yılında sanatçı michel larionov, kendi eseri olan noktyurn (nocturne) (tr: gece) hakkında ''bu resim odessa'daki alacakaranlıktan esinlenmiştir. evlerin merdivenleri, iç ve dış cephelerinin birleştirilmesi sorunudur ve koyu renklerin gövdesinin yarı açık tonlar üzerindeki baskısını temsil eder. bu resmin sorunu, bu tonları belirli bir düzende düzenlemektir. yarı ışık ışınlarının karanlık ışınlarla çatışmasıdır.'' yorumunda bulunmuştu.
çeşitli nesneler üzerinden yansıyan ışınların birbirleri ile çatıştığı bu sanat akımında nesneler sadece yansıyan ışınların başlangıç noktaları konumundaydı. değer yaratacak olan şey ışığın kendisiydi. 1895'te alman fizikçi wilhelm conrad röntgen bir maddeyi kartona koyduğunda bile parladığını gördü. ışığın katı maddenin içinden geçerek parlamaya devam etmesi bazı kimseler için ışığın, nesneden daha öncelikli olması fikrine ilham oldu. yani rayonistlerin fikirlerinde, gerçek dediğimiz şeyler ışığın ikincilleriydi. bu yüzden gerçek dediğimizi resmetmeyi değersiz gördüler.
bunu larionov'un "rayizm, nesnelerin dış hatlarıyla, hatta biçimsel renkleriyle bile değil, her şeyin birliğini oluşturan ışınların bitmek bilmeyen ve yoğun dramasıyla ortaya çıkan uzayın resmidir." sözü ile de anlayabiliyoruz. sadece geleceğe bakmayı değil, geçmişin yükünden kurtulmayı da kapsıyordu yazdıkları manifestonun konusu. sanatın zaman kavramı ile incelenemeyeceğini söylüyor, bireyselliği de reddediyorlardı. batı kültürüne net bir karşıtlık belirttikleri halde geliştirdikleri akımın kübizm, fütürizm ve orfizm gibi batı stillerinin bir sentezi olduğunu da kabul etmişlerdi.
kaynakça ve daha fazlası: tate.org.uk, theartstory.org, britannica.com, ideelart.com, vikipedi
gonçarova 1909 yılında rayonist denebilecek eserler yapmaya zaten başlamıştı fakat 1912'de gonçarova ve larionov rayonist manifesto'yu yazdı ve 1913'te yayımladılar. bu avangard (yenilikçi) sanat anlayışının ismi yansıtılan zıt renkli ışık ışınlarının dinamik kullanımından gelmektedir. bu, kesişen ve yansıyan ışınların tabloda yer aldığı akım kısa süreli olsa da rus soyut resminin gelişmesinde önemli bir adım olmuştur.
rayonizm, ışığın manzara veya şehir manzaraları üzerindeki etkisine dayanıyordu. 1954 yılında sanatçı michel larionov, kendi eseri olan noktyurn (nocturne) (tr: gece) hakkında ''bu resim odessa'daki alacakaranlıktan esinlenmiştir. evlerin merdivenleri, iç ve dış cephelerinin birleştirilmesi sorunudur ve koyu renklerin gövdesinin yarı açık tonlar üzerindeki baskısını temsil eder. bu resmin sorunu, bu tonları belirli bir düzende düzenlemektir. yarı ışık ışınlarının karanlık ışınlarla çatışmasıdır.'' yorumunda bulunmuştu.
çeşitli nesneler üzerinden yansıyan ışınların birbirleri ile çatıştığı bu sanat akımında nesneler sadece yansıyan ışınların başlangıç noktaları konumundaydı. değer yaratacak olan şey ışığın kendisiydi. 1895'te alman fizikçi wilhelm conrad röntgen bir maddeyi kartona koyduğunda bile parladığını gördü. ışığın katı maddenin içinden geçerek parlamaya devam etmesi bazı kimseler için ışığın, nesneden daha öncelikli olması fikrine ilham oldu. yani rayonistlerin fikirlerinde, gerçek dediğimiz şeyler ışığın ikincilleriydi. bu yüzden gerçek dediğimizi resmetmeyi değersiz gördüler.
bunu larionov'un "rayizm, nesnelerin dış hatlarıyla, hatta biçimsel renkleriyle bile değil, her şeyin birliğini oluşturan ışınların bitmek bilmeyen ve yoğun dramasıyla ortaya çıkan uzayın resmidir." sözü ile de anlayabiliyoruz. sadece geleceğe bakmayı değil, geçmişin yükünden kurtulmayı da kapsıyordu yazdıkları manifestonun konusu. sanatın zaman kavramı ile incelenemeyeceğini söylüyor, bireyselliği de reddediyorlardı. batı kültürüne net bir karşıtlık belirttikleri halde geliştirdikleri akımın kübizm, fütürizm ve orfizm gibi batı stillerinin bir sentezi olduğunu da kabul etmişlerdi.
kaynakça ve daha fazlası: tate.org.uk, theartstory.org, britannica.com, ideelart.com, vikipedi
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çıkma teklifi hikayesi
aynı ünv. aynı bölümdeydik, ben üç, o ikinci sınıftaydı. 2 aydır görüşüyoruz, her buluşmamızda daha da yakınlaşıyoruz.
artık kararımı vermiş, teklif edecektim. çiçeğimi aldım her zaman buluştuğumuz yurdun yanındaki parkta buluştuk.
"senden çok hoşlanıyorum, gözüm senden başkasını görmüyor" dedim.
mest olmuş bana bakıyordu. devam ettim.
"ben seninle daha fazla vakit geçirmek istiyorum, daha yakın olmak istiyorum böyle şeyler nasıl söylenir bilemiyorum ama.. benimle çıkar mısın ?" dedim yutkuna yutkuna..
"biraz düşüneyim mi? bana bir hafta ver" dedi.
o bir haftada herhalde 7 kilo verdim "acaba ne diyecek " diye düşünmekten.
insan garip bir varlık, ne kadar kötüye alıştırsa da kendini içerde hep bir umut yeşeriyor engel olamıyorsun.. ben beraber sinemaya gittiğimizi, sarıldığımızı, beraber tatillere gittiğimizi, mezun olup aynı eve çıktığımızın hayallerini kuruyordum o bir haftada.. gözüme zerre uyku girmiyordu.
o beklenen gün geldi çattı. yine aynı parkta buluştuk.
"düşünme fırsatın oldu mu ?" dedim
"oldu" dedi.
"peki düşündün mü ?" dedim.
gülümsedi ve " çok zekisin" dedi.
ben de gülümsedim.
gözlerimin içine baktı ve o allah'ın belası ebru gündeş şarkısıyla arabesk arabesk cevap verdi.
"ben seçilmem seçerim"
...
şimdi hala bekar.. at kafası..
artık kararımı vermiş, teklif edecektim. çiçeğimi aldım her zaman buluştuğumuz yurdun yanındaki parkta buluştuk.
"senden çok hoşlanıyorum, gözüm senden başkasını görmüyor" dedim.
mest olmuş bana bakıyordu. devam ettim.
"ben seninle daha fazla vakit geçirmek istiyorum, daha yakın olmak istiyorum böyle şeyler nasıl söylenir bilemiyorum ama.. benimle çıkar mısın ?" dedim yutkuna yutkuna..
"biraz düşüneyim mi? bana bir hafta ver" dedi.
o bir haftada herhalde 7 kilo verdim "acaba ne diyecek " diye düşünmekten.
insan garip bir varlık, ne kadar kötüye alıştırsa da kendini içerde hep bir umut yeşeriyor engel olamıyorsun.. ben beraber sinemaya gittiğimizi, sarıldığımızı, beraber tatillere gittiğimizi, mezun olup aynı eve çıktığımızın hayallerini kuruyordum o bir haftada.. gözüme zerre uyku girmiyordu.
o beklenen gün geldi çattı. yine aynı parkta buluştuk.
"düşünme fırsatın oldu mu ?" dedim
"oldu" dedi.
"peki düşündün mü ?" dedim.
gülümsedi ve " çok zekisin" dedi.
ben de gülümsedim.
gözlerimin içine baktı ve o allah'ın belası ebru gündeş şarkısıyla arabesk arabesk cevap verdi.
"ben seçilmem seçerim"
...
şimdi hala bekar.. at kafası..
devamını gör...
eyvallah
hikmet anıl öztekin kitabı.
eyvallah (seyyah) ve
eyvallah (varacağını bilemediğin yola çıkar mıydın?)
"ve bağırdı annem, tam kapıdan çıkarken; "yüreğini ört..! -insanlar soğuk,üşürsün.."
eyvallah 1 - hikmet anıl öztekin
eyvallah (seyyah) ve
eyvallah (varacağını bilemediğin yola çıkar mıydın?)
"ve bağırdı annem, tam kapıdan çıkarken; "yüreğini ört..! -insanlar soğuk,üşürsün.."
eyvallah 1 - hikmet anıl öztekin
devamını gör...
kuzey ege'de görülen deniz salyaları
çöp kutusu alışkanlığı olmayan kaç kişinin şişesi o denize saplandı? yıllar boyu kaç hanenin, kaç fabrika ve tesisin ne kadar miktar atığı denizi boğuyor?
acil eylem planı kadar acil insan planı da uygulanmalı. insanın para hırsı, cahilliği, aymazlığı, vurdumduymazlığı, görmezden gelmesi ile de mücadele edilmeli.
acil eylem planı kadar acil insan planı da uygulanmalı. insanın para hırsı, cahilliği, aymazlığı, vurdumduymazlığı, görmezden gelmesi ile de mücadele edilmeli.
devamını gör...
karagöz ve hacivat
gösteri, iki karakterin tezatlığı üzerine kuruludur. karagöz açık sözlü, biraz kaba saba, hacı cav-cav ise daha bir kibar ve bilgilidir. aralarında oluşan bu karakter farkı, yanlış anlaşılmalara ve karagöz'ün hiddetlenmesine neden olur. gösteri de, genel olarak karagöz'ün attığı kötek ile son bulur.
devamını gör...

