profiline yazmış zaten devlet hiçbir şey değil diye. bu saatten sonra devletin muz cumhuriyeti olmadığını göstermesi kaldı böyle insanlara.
devamını gör...

afrika'nın savan bölgelerinde yaşamını devam ettiren, göz alıcı renkleriyle göreni ciddi manada büyüleyen bir kuş türü.

normalde kuşların birçok türünde yuvayı erkek kuşlar yapar. güzelce örülen kamış, taş, ot gibi materyaller, dişisini beklemeye ve yuva olmayı gözlemeye başlar ancak alakargalar için bu durum tam tersidir. dişi kuş yuvayı yapar, daha sonra üreme mevsimi başlar.
yavruları da pek bir nazlıdır. yumurtadan çıkma için anne-babalarının yumurtayı kırmasını beklerler. biraz da saldırgandırlar. *

bu türün bir de mavisi vardır ki sormayın gitsin! o kadar güzeldir ki bakmaya doyamazsınız!
devamını gör...

çünkü doğumgünlerinde alkışlar yapmak güzel.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bugün iki kere yaşadığım. daha öncede yaşadım da, üstüne başlığı görünce yazayım dedim.
benim sözlükte huyum nicklere bakmadan okumak. uzun yazıysa, beğendiysem beğenisi verir öyle en son görürüm nicki. kısa yazıysa, cümlenin sonuna doğru görürüm.
şimdi kendi yazılarımı görüp, başkasının gibi okumaya başladım. ne güzel yazmış, aynı benim gibi düşünüyor, vayy be ne süper yazar, bunun gibisi zor bulunur falan diyerek (tabii ki böyle şeyler demedim(u: swh) sadece fikri bana yakın yazarmış dedim) okuyup, bir yerden sonra ya da sonunda nicki görüp, "aa benmişim ya" diyip gülümsetti. hoş bir durum.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu işte bir terslik var sanki :)
devamını gör...

13 yaşındaki çocuk dersin ama dünyaya at gözlükleri ile bakan ak çomarlardan çok çok daha ileri görüşlü ve aklı başında.
devamını gör...

şişman değilim ben pofuduğum
devamını gör...

stephen hawking'in gelecek ile ilgili korkuları nelerdi?

stephen hawking, yakın zamanın en ünlü, en başarılı, en azimli fizikçilerinden birisiydi.

hawking her ne kadar yakın zamanda hayatını kaybetmiş olsa da gelecek ile ilgili bazı şeylerden endişe duyduğunu ifade etmişti ölmeden önce.

ilk olarak şu an bile çok tehlikeli bir seviyeye ulaşmış olan küresel ısınmadan korktuğunu söylemişti. küresel ısınma ne yazık ki şu an bile çok tehlikeli boyutlara ulaştı ve geri dönülemez durumda. yani dünyanın sıcaklığının arttığını her yerde duyabilirsiniz. öyle ki berber sohbetlerine bile malzeme çıkarır oldu bu bahis. hawking'in korkusunun sebebi ise küresel ısınma yüzünden insanlığın yok olabileceği düşüncesi. zaman haklı çıkarır mı bilinmez ama haklı çıkmamasını umuyorum.

bir diğer korkusu ve uyarısı ise her ne kadar komplo teorisi gibi gelse de ileride tehlikeli olabileceklerini söylediği yapay zeka konusuydu. yapay zeka şu an için insanlığa çok faydası olan bir alan, ancak birkaç yapay zekanın belirli bir süre geçtikten sonra insanların anlayamadığı bir dilde kendi aralarında yeni bir dil oluşturup konuşması gibi olaylar yapay zekanın eğer kötü kullanılırsa çok tehlikeli olabileceğini gözler önüne seriyor. bununla ilgili senaryolar kuruluyor ve filmler yapılıyor. her birimiz bunları her gün görüyor ve umursamıyoruz. umarız ki yanılır hawking...

dünya dışı yaşam veya uzaylıların pek arkadaş canlısı olmadığını düşünen hawking, onlara ulaşmaya çalışmanın tehlikeli olabileceği konusunda da endişeliydi ve bunu bir kaç kez dile getirmişti. yani ona göre arkadaş canlısı olanlar olsa da bir tane bile düşmanlık yapabilecek ırk varsa ve bizden üstün ise ne yazık ki insanlığın sonunu getirebilir. ve yine bununla da ilgili senaryolar ve filmleri oldukça fazla görmekteyiz.

en sonuncu endişesi ise dünya'nın 2600'lü yıllara kadar artan nüfus, artan enerji kullanımı, yüksek sıcaklık gibi etkenler yüzünden artık dayanamayıp bir nevi öleceğini söylemişti. bu da ne yazık ki insanlığın sonu anlamına geliyor.

buradaki tüm korkulan ve endişelerinin yanı sıra hawking, insanlığın başka alanlara yayılması gerektiğini, bu sayede toptan yok olmaktan kurtulabileceğimizi söylemiş ve bizlere en yakın yıldız sistemi olan alpha centauriye bir an önce insanların yerleştirilmesi gerektiğini ve bu tür projelere destek verilmesi gerektiğini söylemişti.

zaman hawking'i ne kadar haklı çıkarır bilinmez ancak şu da bir gerçek ki her insanın sonu kendi ölümünden ibaret...*
devamını gör...

(bkz: halikarnas balıkçısı) mavi sürgünü #479160 sabırlık otu ile başlar:

‘ sabırlık vardır, güneşin ateş yağdırdığı iklimlerde biter.anasının memesini tutan yavru gibi toprakları kavrayan köklerinden uçları süngülü dik yapraklarını salar. cehennemde yanan ifrit gibi on yıl alevlerde yavaş yavaş büyür ve güneşte parlayan bitkisel bir anıt olur.on yıllarca aldığı ışıkla sıcaklığı, bir kıymığını bile alıkoymadan yeni bir kılıkta yine yaratılışa verir. böylelikle en yalın tanımıyla iyi insana benzer: hayattan aldığını, yine fazlasıyla gene yaşama verir. ‘

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
sabırlık otu (agave ) çoğunlukla aloe vera ile karıştırılan bir çöl bitkisidir, yazarın da anlattığı gibi çok sıcak iklimleri tercih eder. meksika’da çöllerde sıkça rastlanan agave, unesco dünya mirası listesinde yer alır. mavi olan türü tekila yapımında ; bazı türleri de dokumacılık, gıda sektörü, eczacılık ve kozmetikte kullanılır. bir hasır ya da halat , karamelli bal tadında bir şurup ya da bir ilaç olarak insanlığa yararı dokunur.
on onbeş yıldan sonra çiçek açabildiği için sabırlık otu adını alır. bazı kaynaklara göre altmış ila yüz yıl kadar yaşamaktadır, bu ona yüzyıl bitkisi denmesine de yol açar. çiçek açmasından sonra, belki de tüm enerjisini bu uzun ve gösterişli ürüne harcadığından ölür. çiçeklerinin güney kıyılarında dekorasyon amaçlı olarak kullanıldığını son zamanlarda görüyoruz.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
not: ülkemizde sürmekte olan yangınlarda ağaçlar gibi, diğer bitkiler gibi sabır otları da yanıp tutuştu. ’insan’ elinde doğanın yok oluşunu çaresizce izlemek çok kötü. sabır isteyen bu bitkinin çiçeği, bir çamın ulu gövdesi, ağacı ev yapmış kuşun yumurtadan çıkan yavruları, orman toprağına sığınmış binlerce hayvan küller halinde havaya, suya toprağa karışıyor şimdi.
insanlığımızı, vicdanımızı yoklamak ; neyi yanlış yaptığımızı sorgulatmak için derimize nüfuz ediyor şimdi. kabaağaçlı' nın iyi insana benzettiği bu ot ve niceleri yüreğimizle birlikte yanıyor acı bir kokuyla.
devamını gör...


125 farklı yazarın belirlediği bir listede zamanımıza kadar yazılmış en iyi roman olarak görülmüş lev tolstoy tarafından yazılmış, rus habercisi'nin 1873-1877 yılları arasındaki döneminde, bölümler hâlinde basılmış roman.



başlık anna karenina şeklinde düzeltilirse şahane olacak.
devamını gör...

size inat gidip artı oy ve fav attım.

tamam bu entry bile değil böyle oy alması tamamen anlamsız ama şurada atıp tutanların yazdıklarını da görüyoruz sanki kendiniz manas destanı yazıyorsunuz *.
devamını gör...

sakin bir ortamda ve çıplak ayakla çimlerin üzerinde yürümek kesinlikle işe yarıyor. hazır ülkede birazcık da olsa yeşil alan bulabiliyorken için bu fırsatı kaçırmayın bence. yarın ne olacağı belli olmaz. *
devamını gör...

"antibiyotikler ve saatler, ne kadar dakiktirler,

içmesem olmaz."
devamını gör...

bir elias canetti mucizesi, bir edebiyat başyapıtı, bir iyileşmez hastalık olan dev kitaptır.

elias canetti tek bir roman yazmıştır ve bu romanı da edebiyat severler için hayranlık dozunun artması konusunda yeter de artar bile. kafka hayranı olan canetti dönüşüm gibi yakın bir eser yazma niyetinden olduğunu yazdığı denemelerde dile getirmiş olmasına rağmen, körleşme ile bu amacına ulaşamamış ve dev bir romanla son bulmuştur kafka’ya öykünme çabası.

romanın baş kahramanı olan kien bütün bibliyofillerin hayali olabilecek bir hayat sürmektedir. diyebiliriz ki kien, jorge luis borges’in cennetini evinde yeniden kurmuştur. 25.000 kitaplık bir kütüphanesi olan evinden insanlardan kendini soyutlamış şekilde yaşayan kien kimseyle etkileşim kurmayarak kendine ait bir dünyada huzur içinde yaşamaktadır.

kien bir savunma mekanizması olarak kullanır körleşmeyi. bu biraz da kendi içine çevirmiş olmasıdır gözlerini ya da kitaplarına.

kitap üç bölümden oluşur;

1. dünyasız bir kafa: bu bölümde kien dünyaya, dünyanın içinde yaşayanlara, herhangi bir iletişim çabasına, yazılı olmayan her türlü etkileşime kapalı olarak hayatını sürdürür ve bu kien’e sonsuz bir mutluluk sınırsız bir huzur vermektedir.

2. kafasız bir dünya: kien’in huzuru ve mutluluğu anlaşmalı bir evlilik yaptıktan sonra alt üst olunca kendini kitaplarından uzakta ve kendini korumaya çalıştığı insanların arasında bulur. kitaplarla yaşamaya alışmış kien sıradan insanların arasında kendini sudan çıkmış balığa dönmüş bir halde bulur ve zamanında küçük gördüğü bu insanların elinde kukla olup varını yoğunu kaybeder.

3. kafadaki dünya: bu bölümde işin içine kien’in diyalektik yarısı diyebileceğimiz kardeşi girer ve işler olumlu yönde değişmeye başlar.

kien üç bölümlük bu hayat hikayesinde katı olan her şeyin eriyip yok olduğuna ve sonunda tekrar cennetin yolunu buluşuna şahit olur.

körleşmek için okuyun mutlaka.
devamını gör...

pandeminin bana kazandırdığı tek ve belki de en güzel alışkanlık günlük hayatta ziyaret etmeyi sevdiğim her yerin sanalını bulup buralara dadanmak oldu diyebilirim. bu nedenle ne kadar tarihi ve mimari yapı, resim sergisi, fotoğraf galerisi, online tiyatro vs varsa hepsine sarmış durumdayım.
eskiden bakıp geçtiğim resimlerin her bir ayrıntısının aslında ne kadar ince anlamları olduğunu keşfettikçe sanata olan saygım artıyor. işte şimdi yine minik ayrıntıların ince anlamlar barındırdığı bir resmi bırakıyorum buraya.
eserin ismi falcı, ressamı ise georges de la tour
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu eser aslında 1630 yılında tamamlanmış ancak taa 1960 yılında keşfedilerek metropolitan müzesi koleksiyonuna dahil edilmiştir. sağ üst köşede görmüş olduğunuz imza ressamın adını ve yerini söyler bize.
resmimizin baş karakteri fal baktıran ve muhtemelen burjuva sınıfına dahil olan çok genç bir adamdır. yanındaki çingene kadına el falı baktırmakta ve bu esnada yüz ifadesinden anladığımız kadarıyla temkinli ve tedirgin davranmaktadır.
el falı bakan çingene kadının elinde genç adamdan aldığı madeni para bulunmaktadır. birazdan fal bakmaya başlayacak olan yaşlı kadın ve fal baktıracak olan genç adamın çevresindeki kadınlara dikkat edersek genç adamın talihsiz bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. çünkü genç adam soyulmak üzeredir.
en soldaki kadın genç adamın cebinden para kesesini çekmeye çalışmakta, el falı bakan çingenenin yanındaki kadın ise genç adamın madalyonunu kesmeye çalışmaktadır. madalyonu keserken bir yandan genç adamı izlemekte ve asla renk vermemektedir.
resim sanki bir resim değil de bir tiyatro sahnesinden alıntılanan bir görüntüyü andırmaktadır. öyle ki herhangi bir aksilikte her şeyin büyüsü bozulacak genç adam içinde bulunduğu tuzağı anlayacaktır. karakterlerin içinde bulundukları rolleri bu kadar güzel taşımaları resmi ayrı güzel kılmaktadır.
bu ve bunun gibi bir sürü resmin detaylı analizi için şu sayfayı ziyaret edebilirsiniz: sanata gider
devamını gör...

zamanında bizim orada anadut işi yapan bir usta vardı. anadut dediğimiz, harmanda kullanılan üç dişli ağaçtan yapılma bir alet. çiviyle çakılarak hazır hale getiriliyor. tabi yaşı ve zamanı gelince her fani gibi o da öldü, gitti. bir gün mevzu, rahmetliden açılınca, öldüğünden haberi olmayan bir vatandaş ustadan bahsetti:
burada usta vardı, iyi hatırlarım, anadut çakıyordu.
verilen karşılık :
usta, anadutları öteki tarafta çakıyor şimdi.
devamını gör...

acunu oyalayıp acunda oyalanan
kıvılcımlı oklardan biri değildi yusuf
güzel olmasına güzeldi
ama bunu söylemek
dile denk düşmüyor nedense
çünkü denilmez
silahlı bir birliğe bakıp:
ne de güzel bir ordu!
güzelse de güzel denilmez ordulara
savaşı hatırlatan hiçbir şeyi gönül
yatkın bulmaz güzel kelimesiyle anlatmaya.
yusuf'un güzelliği
bir çarpışma gibi içrek
bir savaş gibi yaman
terk ediş uyandırmıyor gidişi
bir kalış sunmuyor durduğu zaman.


ismet özel-bir yusuf masalı
devamını gör...

milattan önce on dokuzuncu yüzyıla tarihlenmiş, eski mısır ''günlük yaşam için gerekli büyüler'' kitabı. ilk bulunduğu zaman eski mısır'ın incil'i benzetmeleri yapılmış olsa da bu kitap mısır dininin kutsal bir kitabı değil, seçkin ruhların öbür dünyaya gittikleri zaman zengin bir yaşama kavuşmalarına yardımcı olacak bir el kitabı idi.

bin yıldan uzun süredir kullanılan kitabın içinde iki yüze yakın büyü bulunur. birçok farklı büyünün bulunduğu birçok nüsha olsa da büyüler milattan önce 650 yılında düzenlenmiştir. büyüler genelde kefenlere, mezarlara, tapınaklara kazınıyordu. çoğu da papirüs dediğimiz kağıtlara yazılırdı. çoğunlukla hiyeroglif şeklinde veya sadeleştirilmiş şekillerle yazılırlardı.

zaman ilerledikçe konuşulan dil de değişti. yeni krallık zamanında, orta mısır dilini anlayan kişi az olmalıydı ki süslemeler giderek önem kazandı. bazı nüshalarda sadece bu geleneksel süslemeler kullanıldı. bu süslemeler daha sonraki yıllarda mezarlarda dekorasyon amacıyla da kullanıldı.

1999 yapımı the mummy filminde de bu kitap işlenir. kitap okunduktan sonra 3000 yıllık bir mühür kalkar ve lanetler dünyaya salınır.
devamını gör...

“hoyrattır bu akşamüstüler daima.
gün saltanatıyla gitti mi bir defa
yalnızlığımızla doldurup her yeri
bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
lavanta çiçeği kokan kederleri;
hoyrattır bu akşamüstüler daima.
dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
unutuşun o tunç kapısını zorlar
ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
işte, doğduğun eski evdesin birden
yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...
söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
insan, yağmur kokan bir sabaha karşı
hatırlar bir gün bir camı açtığını,
duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
halay çeken kızlar misali kolkola.
ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
ihtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
ayışığı gibi sürüklenip giden;
geceye bırakıp yorgun erkekleri
salınan etekler fısıltıyla, nazla.
ebedi âşığın dönüşünü bekler
yalan yeminlerin tanığı çiçekler
artık olmayacak baharlar içinde.
ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
her garipsi ayak izi kar içinde
dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.
ya sen! ey sen! esen dallar arasından
bir parıltı gibi görünüp kaybolan
ne istersin benden akşam saatinde?
bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
hatıraların bu uyanma vaktinde
sensin hep, sen, esen dallar arasından.
ey unutuş! kapat artık pencereni,
çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
çıkmaz artık sular altından o dünya.
bir duman yükselir gibidir kederden
macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
amansız gecenle yayıl dört yanıma
ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.”
ahmet muhip dranas şiiri.
devamını gör...

ironi değildir. bırakın da insanlar ne okumak istiyorsa okusun. yeter ki okusun.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim