nihilist
nihil hiç anlamına gelir. kendini ontolojik ve ideolojik açıdan nihilciliğe yakın bulan insanlar için kullanılan tabirdir. peki nihilistler neye inanır? hiçbir şeye. nasıl yani...
nihilistler metafiziği kabul etmezler, bu açıdan ateistlere benzerler. fakat ateistlerin aksine maddeyi yani materyalizmi de kabul etmezler. çünkü hiçbir şeyin gerçek olmama ihtimali vardır. bu açıdan septisizmden bahsetmek yanlış olmasa da septiklerden farklı olarak maddenin gerçek olma ihtimaline inanmadıkları, olsa bile bunun kanıtlanamayacağı, kanıtlansa bile buna inanamayacaklarını düşünürler.
ilk nihilist diyebileceğimiz isim gorgias'dır, i.ö 400lerde yaşadığı biliniyor. "hiçbir şeyi bilemeyiz, bilsek bile anlayamayız, anlasak bile anlatamayız, anlatsak bile kanıtlayamayız..." gibi pek çok düşünce deneyinin sonucunda cevaba varamamayı da bir yol kabul etmiştir. yani herhangi bir şeyden emin olmak zorunda değiliz çünkü olamayız.
bu boğucu karanlık yaşam biçimi herkesin kaldırabileceği bir şey değildir. öyle ki nihilist olduğunu iddia edenlerin büyük bölümü intihar etmiş ya da intihar girişiminde bulunmuştur. varlığı reddeden diğer düşünce sistemlerinden bazıları da absürdizm ve varoluşçuluktur. sartre'ın öncülüğünde gelişen varoluşçuluk akımı bu bunalımı önlemek için insanın kendi anlamını kendisinin yaratması gerektiğini ileri sürer. absürdizmin temsilcisi kabul ettiğimiz albert camus ve onun düşüncesini benimseyenler ise genelde bu bunalıma kafa yormayan, hiçlikle eğlenen, hayatın absürtlüğüne gülen geçen insanlardır. nihilistlere dönecek olursak, hiçbir şeye inanmayan bu insanlar ne için yaşıyor? muhtemelen bilmiyorlar onlar da. bir nihiliste bu soruyu sormamanızı şiddetle tavsiye ederim çünkü kendini bunu düşünmekten uzak tutmaya çalışırken düşünmek zorunda kalınca intihara meyillenebilir.
ahlaki nihilizm.
bu nedir? ahlaki kuralların anlamsızlığını savunur. yani nihilizm denince aklımıza gelen nietzsche'yi aslında nihilist olarak tanımlamak doğru olmayacaktır. etiksel nihilist demek daha doğru. nietzsche de şunu söyler, bakış açısına göre her şey değişebiliyorsa kesin bir ahlaktan söz etmek mümkün değildir. o halde ahlak kuralları anlamsız ve boştur. yani bir aslanın gözünden insanı yemek karnını doyurmak ve olumlu bir olay iken insanın gözünden aslana yem olmak korkunç bir facia. demek ki ahlak kuralları tamamen subjektif ve geçerliliği olmayan kavramlar.
nihilistler metafiziği kabul etmezler, bu açıdan ateistlere benzerler. fakat ateistlerin aksine maddeyi yani materyalizmi de kabul etmezler. çünkü hiçbir şeyin gerçek olmama ihtimali vardır. bu açıdan septisizmden bahsetmek yanlış olmasa da septiklerden farklı olarak maddenin gerçek olma ihtimaline inanmadıkları, olsa bile bunun kanıtlanamayacağı, kanıtlansa bile buna inanamayacaklarını düşünürler.
ilk nihilist diyebileceğimiz isim gorgias'dır, i.ö 400lerde yaşadığı biliniyor. "hiçbir şeyi bilemeyiz, bilsek bile anlayamayız, anlasak bile anlatamayız, anlatsak bile kanıtlayamayız..." gibi pek çok düşünce deneyinin sonucunda cevaba varamamayı da bir yol kabul etmiştir. yani herhangi bir şeyden emin olmak zorunda değiliz çünkü olamayız.
bu boğucu karanlık yaşam biçimi herkesin kaldırabileceği bir şey değildir. öyle ki nihilist olduğunu iddia edenlerin büyük bölümü intihar etmiş ya da intihar girişiminde bulunmuştur. varlığı reddeden diğer düşünce sistemlerinden bazıları da absürdizm ve varoluşçuluktur. sartre'ın öncülüğünde gelişen varoluşçuluk akımı bu bunalımı önlemek için insanın kendi anlamını kendisinin yaratması gerektiğini ileri sürer. absürdizmin temsilcisi kabul ettiğimiz albert camus ve onun düşüncesini benimseyenler ise genelde bu bunalıma kafa yormayan, hiçlikle eğlenen, hayatın absürtlüğüne gülen geçen insanlardır. nihilistlere dönecek olursak, hiçbir şeye inanmayan bu insanlar ne için yaşıyor? muhtemelen bilmiyorlar onlar da. bir nihiliste bu soruyu sormamanızı şiddetle tavsiye ederim çünkü kendini bunu düşünmekten uzak tutmaya çalışırken düşünmek zorunda kalınca intihara meyillenebilir.
ahlaki nihilizm.
bu nedir? ahlaki kuralların anlamsızlığını savunur. yani nihilizm denince aklımıza gelen nietzsche'yi aslında nihilist olarak tanımlamak doğru olmayacaktır. etiksel nihilist demek daha doğru. nietzsche de şunu söyler, bakış açısına göre her şey değişebiliyorsa kesin bir ahlaktan söz etmek mümkün değildir. o halde ahlak kuralları anlamsız ve boştur. yani bir aslanın gözünden insanı yemek karnını doyurmak ve olumlu bir olay iken insanın gözünden aslana yem olmak korkunç bir facia. demek ki ahlak kuralları tamamen subjektif ve geçerliliği olmayan kavramlar.
devamını gör...
ilk buluşmada pizza yiyen kız
yönetime açık çağrı! yalvarıyorum şu onu yiyen kız, kakası mor kız, şöyle kadın, böyle kadın başlıklarını başıboşlara falan taşıyın veya ayrı, akışta gözükmeyecek bir başlık açın. inanın huzur gelecek sözlüğe, huşu akacak. kadınlar da destekleyecektir bu tutumu eminim. en enerjik sabahımda bile sözlükten soğuyorum yeminle. bu bir imdat çağrısıdır!
devamını gör...
malazgirt savaşı başlarken meydanı bulamayınca komutanım whatsapp'tan konum atar mısınız diyen asker
whatsapp güvenli değildi diye savaş sonrası dayak yemiştir.
devamını gör...
çalışma hayatının ilk kuralı
hepimizin bildiği basit kurallardır. kendini yönetemeyen işini de yönetemez.
devamını gör...
ibrahim tatlıses
12 eylül zamanı darbeye karşı aziz nesin, attila ilhan, tarık akan gibi aydınların başını çektiği aydınlar bildirisine imza atmış. bu yüzden de polis sorgusunda kooperatif için imza topladıklarını zannedip imza attığını söylemiş.
devamını gör...
sözlüğe yön veren yazarlar
muhtemelen konum atmış yazarlardır.
açalım navigasyonu bakalım bakalım.
açalım navigasyonu bakalım bakalım.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin
yoldaş'ın karşısında iskemlede oturan siyah tişörtlü eleman kim?
devamını gör...
tuvalet kağıdı fiyatlarının saçmalaması
birçok market dolaşıp birim fiyatına ve adetine bakarak alıyorum. markette biraz fazla zaman geçirmeme neden oluyo ama 75 tl ne be, hangimizinki o kadar değerli?
devamını gör...
kiri ağacı
çok hızlı büyüyebilen, toprak seçmeyen, verimsiz topraklarda yetişebilen bir ağaçtır.
normal ağaçların 10 katı kadar (bkz: karbondioksit) emerek atmosferdeki (bkz: sera gazı emilimi)ni azaltır. fazla suya gerek duymadan ışığı fazla olan sıcak ve kurak iklimlerde yetişebilir. yaprakları (bkz: nitrojen) yoğunluklu olduğu için döküldüğünde toprağı besler ve daha verimli kılar. mor çiçekleri ile arıları kendine çeken bu güzel ağaç 5 yılda 12 metre büyüyerek 27 metre boyuna ulaşabilir. ağaçların yükseklikleri kadar köklerinin yerde ilerlediğini düşünürsek (bkz: erozyon)u önlemede de etkili olduğu söylenebilir. uzmanların (bkz: küresel ısınma ve çölleşme) konusunda destek sağlayacağını düşündüğü ağaçtır.
normal ağaçların 10 katı kadar (bkz: karbondioksit) emerek atmosferdeki (bkz: sera gazı emilimi)ni azaltır. fazla suya gerek duymadan ışığı fazla olan sıcak ve kurak iklimlerde yetişebilir. yaprakları (bkz: nitrojen) yoğunluklu olduğu için döküldüğünde toprağı besler ve daha verimli kılar. mor çiçekleri ile arıları kendine çeken bu güzel ağaç 5 yılda 12 metre büyüyerek 27 metre boyuna ulaşabilir. ağaçların yükseklikleri kadar köklerinin yerde ilerlediğini düşünürsek (bkz: erozyon)u önlemede de etkili olduğu söylenebilir. uzmanların (bkz: küresel ısınma ve çölleşme) konusunda destek sağlayacağını düşündüğü ağaçtır.
devamını gör...
anormal sözlük haber ajansı
evet değerli yazarlar, bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde sözlükte bazı olaylar yaşandı. öncelikle bu haberleri yazmak için gerekli merciden yetki alındığını belirtmek ve güncel konulara değinmek isterim.
sözlükten havadisler:
yoldaş benjamin franklin: 'sözlüğü satma' geyiğinden bıkmadılar usanmadılar. neyseki melis birkanın instagramına bakarak sakinleşiyorum. yavaştan ben artık işin teknolojik kısmındayım mazereti ile tüm sorumlulukları yazarlara ve ekibe devrediyorum. sözlükteki kaliteli güncellemelerin çoğalma sebebi budur şeklinde açıklamalarda bulundu.
meja ve gaunter o' dimm tatilden dönmeyi unuttu mu derken iko döndü ve entry altındaki gri çizgileri yok etti. tanrım neden? aramızda sınır yok veya gözleriniz yorulsun da dövüşmen nickaltlarında sübliminali mi vermek istenildi? merak etmekteyiz.
ateist kaplumbağa: dağlara gidiyorum sudoku, tırmanışım yavaş olacak fakat dönüşü yuvarlanarak çözeceğim. ben yokken ajansı sen devral, buralar sana emanet evlat!
- ne diyeyim? peki babacığım, kabuğuna zeval gelmesin. ters dönmeden, uçarak dönmeni tavsiye ediyorum.
pavlov diziler, kitaplar, discord kulüpleri derken rozet üretimini durdurdu mu?
hi my i run kitap dağıtırken navigasyonun gazabına uğrayıp sözlüğün yolunu bulamadı gibi söylemler aldık anonym bir kaynaktan.
uykusuz kahve: detay ver detay!
gomercan izini nasil kaybettirdi?
bengaripsengüzeldünyaumutlu moderatör olup, dergiyle ilgilenip, radyo yayını yaparken arkadaşlarını ihmal mi etti? bilemiyoruz. bunlar hep cevapsiz sorular veya sorunsallar.
geldi yaz ayları gevşer gönül yayları:
bubbles çok beğenilen bu şiiri kimin için yazdı?
boyu 2.10
kilosu 90
yar ben dünyayı neyleyim,
içinde sen yoksan
kükrer gibi sesi
bir içim su çehresi
kokmuyu da nefesi
bulunmaz noksan
kızınca bir volkan
gülünce cennet
ömür boyu aç kalırım
bilsem ki sen toksan
ey yar hadi naz etme
eğil de görem yüzünü
boyum gögsüne geliyo
bitirsen bu hüzünü
ah bubbles, sana bol şans diliyorum. umarım teoman gibi müziği bırakmazsın.
gannicus: mod olmak istiyorum sudoku, on yıllık bir yazar olarak tanım nasıl yazılmaz göstereceğim onlara! zaten 7/24 sözlükteyim hiç değilse yaralı parmağa işeyeyim. her şeye üşenirim ama sorumluluk almaktan asla gocunmam. ventilatörüm, nutellam ve çayım ile göreve hazırım. versinler portakalı görsünler etkiyi.
peki satranç oyuncularımız ne yapmakta?
hafız çıldırarak sekülerleşti ve bıraktı oyunu. yayladağ lokumu rakiplerini sadece kıvrak zekası ile değil, garantici kişiliğinden ötürü kara büyülerle de egale ediyor. son duyumlarımıza göre leylimley ile mordor yolunda daha etkili büyüler araştırmak için kindred'e yönelmekteler.
aşkın büyüsüne kapılan kindred mikrofonumuza konuştu: tanım girmeye fırsat olmuyor sudoku, destansı bir aşkla meşgul olduğum için ne kadar içimden ansiklopedi gibi tanımlar girmek gelse de, gözlerim o'ndan başka bir şey görmüyor.
beşiktaşlı bektaşi radyo anonsu yaparken yanlışlıkla listedeki tüm isimleri mi okudu? yoksa hazır mikrofonu yakalamışken tüm tanıdıklarıma selam göndereyim mi dedi?
elma kurdu: yıkar geçer bir dostun düşmancasına hamlesi, ismini vermek istemiyorum, sadece kurtlarımdan arındığım için mutluyum.
amaterasu: su için ablalarım, abilerim bolca su!
devrin: sevgi pıtırcıklarından usandı: artık nickaltı görmek istemiyorum sudok, yeter ulan.
cenk: dur sestram, ben tanım yazıyorum, üç güne biter, o zaman konusuruz.
evet değerli yazarlar, biz sadece objektif ve tarafsız habercilik yapmaya çalışıyoruz. aktardığımız gelişmeleri aklı selim içerisinde değerlendirip, kendinizi ona göre konumlandırmanız faydalı olacaktır.
açık, mert, korkusuz kafa sözlük haber ajansını okudunuz. sürç-i lisan ettiysek af ola! keyifli sözlükler dileriz.
sözlükten havadisler:
yoldaş benjamin franklin: 'sözlüğü satma' geyiğinden bıkmadılar usanmadılar. neyseki melis birkanın instagramına bakarak sakinleşiyorum. yavaştan ben artık işin teknolojik kısmındayım mazereti ile tüm sorumlulukları yazarlara ve ekibe devrediyorum. sözlükteki kaliteli güncellemelerin çoğalma sebebi budur şeklinde açıklamalarda bulundu.
meja ve gaunter o' dimm tatilden dönmeyi unuttu mu derken iko döndü ve entry altındaki gri çizgileri yok etti. tanrım neden? aramızda sınır yok veya gözleriniz yorulsun da dövüşmen nickaltlarında sübliminali mi vermek istenildi? merak etmekteyiz.
ateist kaplumbağa: dağlara gidiyorum sudoku, tırmanışım yavaş olacak fakat dönüşü yuvarlanarak çözeceğim. ben yokken ajansı sen devral, buralar sana emanet evlat!
- ne diyeyim? peki babacığım, kabuğuna zeval gelmesin. ters dönmeden, uçarak dönmeni tavsiye ediyorum.
pavlov diziler, kitaplar, discord kulüpleri derken rozet üretimini durdurdu mu?
hi my i run kitap dağıtırken navigasyonun gazabına uğrayıp sözlüğün yolunu bulamadı gibi söylemler aldık anonym bir kaynaktan.
uykusuz kahve: detay ver detay!
gomercan izini nasil kaybettirdi?
bengaripsengüzeldünyaumutlu moderatör olup, dergiyle ilgilenip, radyo yayını yaparken arkadaşlarını ihmal mi etti? bilemiyoruz. bunlar hep cevapsiz sorular veya sorunsallar.
geldi yaz ayları gevşer gönül yayları:
bubbles çok beğenilen bu şiiri kimin için yazdı?
boyu 2.10
kilosu 90
yar ben dünyayı neyleyim,
içinde sen yoksan
kükrer gibi sesi
bir içim su çehresi
kokmuyu da nefesi
bulunmaz noksan
kızınca bir volkan
gülünce cennet
ömür boyu aç kalırım
bilsem ki sen toksan
ey yar hadi naz etme
eğil de görem yüzünü
boyum gögsüne geliyo
bitirsen bu hüzünü
ah bubbles, sana bol şans diliyorum. umarım teoman gibi müziği bırakmazsın.
gannicus: mod olmak istiyorum sudoku, on yıllık bir yazar olarak tanım nasıl yazılmaz göstereceğim onlara! zaten 7/24 sözlükteyim hiç değilse yaralı parmağa işeyeyim. her şeye üşenirim ama sorumluluk almaktan asla gocunmam. ventilatörüm, nutellam ve çayım ile göreve hazırım. versinler portakalı görsünler etkiyi.
peki satranç oyuncularımız ne yapmakta?
hafız çıldırarak sekülerleşti ve bıraktı oyunu. yayladağ lokumu rakiplerini sadece kıvrak zekası ile değil, garantici kişiliğinden ötürü kara büyülerle de egale ediyor. son duyumlarımıza göre leylimley ile mordor yolunda daha etkili büyüler araştırmak için kindred'e yönelmekteler.
aşkın büyüsüne kapılan kindred mikrofonumuza konuştu: tanım girmeye fırsat olmuyor sudoku, destansı bir aşkla meşgul olduğum için ne kadar içimden ansiklopedi gibi tanımlar girmek gelse de, gözlerim o'ndan başka bir şey görmüyor.
beşiktaşlı bektaşi radyo anonsu yaparken yanlışlıkla listedeki tüm isimleri mi okudu? yoksa hazır mikrofonu yakalamışken tüm tanıdıklarıma selam göndereyim mi dedi?
elma kurdu: yıkar geçer bir dostun düşmancasına hamlesi, ismini vermek istemiyorum, sadece kurtlarımdan arındığım için mutluyum.
amaterasu: su için ablalarım, abilerim bolca su!
devrin: sevgi pıtırcıklarından usandı: artık nickaltı görmek istemiyorum sudok, yeter ulan.
cenk: dur sestram, ben tanım yazıyorum, üç güne biter, o zaman konusuruz.
evet değerli yazarlar, biz sadece objektif ve tarafsız habercilik yapmaya çalışıyoruz. aktardığımız gelişmeleri aklı selim içerisinde değerlendirip, kendinizi ona göre konumlandırmanız faydalı olacaktır.
açık, mert, korkusuz kafa sözlük haber ajansını okudunuz. sürç-i lisan ettiysek af ola! keyifli sözlükler dileriz.
devamını gör...
instagram tipi tanım beğenme özelliği
işte bu dediğim özelliktir. test edip onaylandı.
devamını gör...
en iyi arkadaş
sizi olduğunuz gibi sever, hatalarınızla birlikte.
ego yapmaz, o aramadı ben de aramayayım demez.
en önemlisi kafanız fena uyuşur o arkadaşla.
sabahlara kadar muhabbet edersiniz de
anlamazsınız güneşin nasıl doğduğunu
iyi ki varsın en iyi arkadaşım!
ego yapmaz, o aramadı ben de aramayayım demez.
en önemlisi kafanız fena uyuşur o arkadaşla.
sabahlara kadar muhabbet edersiniz de
anlamazsınız güneşin nasıl doğduğunu
iyi ki varsın en iyi arkadaşım!
devamını gör...
büyük ev ablukada
son zamanlarda ününe ün katmayı başarabilen alternatif indie rock grubu. hatta indie rock grupları içerisinde en başarılı ve en popülerleri demek yanlış olmaz sanırım.
2012 çıkışlı ful faça albümleri ve 2017 çıkışlı fırtınayt albümlerinin yanı sıra, bir de ay şuram hala ağrıyor isimlerinde bir albümleri bulunmaktadır ki, konser kaydıdır.
2012 çıkışlı ful faça albümleri ve 2017 çıkışlı fırtınayt albümlerinin yanı sıra, bir de ay şuram hala ağrıyor isimlerinde bir albümleri bulunmaktadır ki, konser kaydıdır.
devamını gör...
normal sözlük - yedikule hayvan barınağı yardım kampanyası
harika insanların harika kampanyası. en hızlı biçimde desteğimi verdim isterdim daha çok bağış yapabileyim ama bu kadar elimden geldi. en birinci sözlük olmayabiliriz şu an ama gönüllerde birinci olma yolunda emin adımlarla ilerleniyor tebrik ediyorum hepinizi.
devamını gör...
bir işle uğraşırken başınızda bekleyen gereksiz kişi
motivasyonunuzu düşürmekten ve işinizi baltalamaktan başka bir işe yaramayan kişidir. eş olur, kardeş olur, komşu olur veya yoldan geçen hiç tanımadığınız biri olur piyangodan kim çıkarsa şansınıza artık.
mesela; bir şeyi tamir etmeye çalışırken bir anda başınızda belirir ve sürekli size direktifler vermeye başlar. kibar bir şekilde yardıma ihtiyacınız olmadığını belirtirsiniz, kendiniz halledebileceğiniz söylersiniz ama nafile.
'yanlış yapıyorsun, bu böyle yapılmaz' gibi cümlelerle sinirlerinizi bozmak suretiyle konuşmaya devam eder. içinizden 'ya bi defol git' deseniz de kırıcı olmamak için susar ve zorlu şartlar altında işinizi yapmaya devam edersiniz.
mesela; bir şeyi tamir etmeye çalışırken bir anda başınızda belirir ve sürekli size direktifler vermeye başlar. kibar bir şekilde yardıma ihtiyacınız olmadığını belirtirsiniz, kendiniz halledebileceğiniz söylersiniz ama nafile.
'yanlış yapıyorsun, bu böyle yapılmaz' gibi cümlelerle sinirlerinizi bozmak suretiyle konuşmaya devam eder. içinizden 'ya bi defol git' deseniz de kırıcı olmamak için susar ve zorlu şartlar altında işinizi yapmaya devam edersiniz.
devamını gör...
sexapel
ingilizce kelime öbeği sex appeal'den türkçeye geçmiş, anlamı ise cinsel çekicilik olan sözcük.
devamını gör...
marcus licinius crassus
ölümü hakkında doğruluğu tartışılan iki kaynak mevcut: plutarch the parallel lives'ın xviii. bölümü olan the comparison of nicias and crassus'da başka bir şey anlatır cassius dio ise dio's rome xl*'ın v. bölümünde* daha sembolik bir ölümden söz eder. bu iki kaynağın hangisinin gerçeğe daha yakın olduğunu tartışmadan önce crassus kadar manipülatif bir politikacı ve askeri anlamda güçlü bir stratejist olan bir figürün nasıl bu kadar basit hatalar yapıp kendi sonunu getirdiğini anlamak gerekir. bunun için ise part'lar ile olan savaşından çok daha öncesine, hırslarının temel kaynağı olan rekabete göz atmak lazım geliyor.
söylenenin aksine crassus kariyerine köle ayaklanmalarından çok daha önce başlamış, ilk kayda değer başarısını collina kapısı muharebesinde yakalamıştır fakat bu muharebe onu hırsları yüzünden ölüme götürecek olan marcus licinius crassus - gnaeus pompeius magnus rekabetinin de görünen başlangıcı olarak tarihte yer alır çünkü bu muharebenin sonucunda lucius cornelius sulla felix ile pompeius arasında gelişen akrabalık ilişkisi - sulla'nın üvey kızının pompeius ile evlenmesine onay vermesi- crassus'u iyiden iyiye genç pompeius'a karşı kışkırtmıştır. köle ayaklanmalarındaki başarısı ise askeri olarak gerçek bir başarı olsa bile kariyeri açısından hüsrandan başka bir şey getirmemiştir. bunun üzerinde de kısaca durmam gerekecek çünkü konu yine pompeius ile bağlantılı.
pompeius başarıları ile yükselmeye devam ederken bu süreçte spartaküs'ün ön ayak olduğu köle isyanını bastırmak ile görevlendirilen crassus isyanı bastırmayı başarsa bile görünürde bitirici hamleyi yapan pompeius pastadan daha büyük bir pay almıştır ve bu durum crassus'un daha da hırslanmasına sebep olur çünkü açıkça isyan birliklerinin direncini kıran crassus olsa bile isyanı tam olarak sonlandıran pompeius'un lejyonları olmuştur ve bu durum crassus'un ondan daha az ödüllendirilmesine ve başarısının gölgelenmesine sebep olur. crassus bunu açıkça itibar saldırısı olarak görse bile içten içe hırslanmaya devam etmiş fakat görünürde bir şey yapmamıştır.
burada ek bir bilgi vermek gerekirse eğer, crassus'un appian yolunda çarmıha gerdiği köleler george r.r. martin'e esin kaynağı olmuş ve a song of ice and fire serisinde meeren'de çarmıha gerilen köleler roma birliklerinin bu uygulamalarından yola çıkılarak yazılmıştır.
bu süreçten sonra pompeius doğu'ya yaptığı seferler ile gittikçe askeri anlamda adından söz ettirmeye devam etti ve daha sonrasında bu iki rakip gaius julius caesar'in ön ayak olması ile beraber first triumvirate ittifakında bir araya geldi ama crassus ne kadar çıkarlarına uyduğu için bu ittifakta yer alsa da içten içe pompeius'a karşı bilenmeye devam eder.
en sonunda kendini kanıtlama çabası, pompeius'a karşı içinde kök salmış olan kıskançlık ve hırs ile gözlerini part imparatorluğuna dikti. düşünülenin aksine crassus rakibini küçümsemiyordu, eğer küçümseseydi bu zaferi istemez ve hiç gerek olmadığı halde partlara saldırmazdı. o pastadaki büyük payın peşinde olduğu için gözlerini bu imparatorluğa dikmişti zaten. asıl mesele kendini olduğundan daha büyük görmesi veya diğerlerinin onu böyle görmesini istemesiydi. neticede hırslarının kurbanı oldu ve hiç lüzumu olmayan bu savaşta kral ii. orodes'in emrinde olan komutan spahbod surena tarafından katafrakt'ların da ezici gücüyle beraber hüsrana uğradı. sırf hırslarından ve pompeius'dan daha yetkin olduğunu kanıtlama çabasından ötürü armenia'nın göndermeyi talep ettiği birlikleri reddetmesiyle beraber de partların oldukça ezici bir zaferle carrhae muharebesi'nden çıkması kaçınılmaz bir hale geldi. plutarch bu muharebenin detaylarını çok anlatmasa bile part'ların nasıl ezici bir üstünlük kurduğundan söz etmiştir.
crassus'u ölüme götüren yol hırslarıydı ama ölümü nasıl gerçekleşti? tanımın başında ele aldığım konuya bu noktada girmek daha uygun olur çünkü öncesi için aktardığım bilgiler kafi. baştan belirtmek gerekirse crassus'un ölümü yüksek ihtimalle plutarch'ın anlattığı biçimde; kafası ve elleri kesilip part kralı ii. orodes'e gönderilmesi ile gerçekleşmiştir ama bu dio'nun anlatısını yanlış veya yalan olarak adlandırmaya yetmez. plutarch ve/veya plutarkhos daha genç yaşında akhaia prokonsülüne elçi olarak gönderilmesinden itibaren roma'da pek çok bilgiye erişebilme şansını elde etmiştir ve eserlerinde de ne inançlarının ne kişisel düşüncelerinin ne de bir millete duyulan yakınlığın izleri görünmez. olabildiğince gerçekçi bir anlatım sunmayı amaçlamış ve tarihi çarpıtmamaya özen göstermiştir. elbette bu demek değil ki birebir bir aktarım söz konusu. edward hallett carr'ın what is history eserinde de altını çizdiği gibi tarihsel gerçekliği objektif bir biçimde aktarabilmek kısmen mümkün değildir bundan ötürü tarih, tarihçinin yazdığıdır yani kısmi bir gerçekliktir yalnızca. yine de plutarch'ın tutumu, roma'da bulunan kaynaklara erişimi ve crassus'un dönemine cassius dio'dan daha yakın olması sebebi ile crassus'un ölümüne dair aktardıkları bu kısmi gerçekliğe en uygun düşen anlatıdır ama dediğim gibi bu cassius dio'nun hatalı bir bilgi verdiğini göstermiyor.
cassius dio'ya baktığımızda görünürde olmayan bir gerçeklikle beraber daha öğütvari bir anlatı ile aktarıyor crassus'un ölümünü ama bu sembolizmde ufak bir yanlışlık söz konusu ama ondan daha sonra bahsedeceğim. dio'nun anlatımına göre crassus boğazına altın dökülerek öldürülmedi, bu başlıktaki yanlış bilgilendirmelerden bir diğeri. cassius dio dio's rome xl - 26. bölümde açıkça belirtir ki crassus ya canlı bir biçimde düşmanın eline geçmesin diye kendi lejyonerlerinden biri tarafından öldürülmüştür ya da oldukça ağır yaralandığından ötürü düşman tarafından öldürülmüştür. yani dio boğazına altın dökülerek öldürüldü diye bir ifade kullanmamış ölümü hakkında kesin bir bilgi olmadığını belirterek öldürüldükten sonra boğazına erimiş altın döküldüğünden söz etmiştir yani iki tarihçi birbirinin söylediğine zıt bir şey dile getirmemiştir esasında sadece dio fazladan bir detay aktarır crassus'un ölümüne dair. bu ise iki ihtimali ortaya çıkarır:
birinci ihtimal dio ve plutarch'ın anlatısı birbirinin uzantısı olabilir yani crassus öldürüldükten sonra gerçekten boğazına erimiş altın dökülmüş ve daha sonra kafası ve elleri kesilerek kral ii. orodes'e gönderilmiş olma ihtimali olasıdır.
ikinci ihtimal ise cassius dio'nun aktardığı bilgi tarihi bir gerçekliği ifade etmese bile carrhae muharebesi sonrası partların veya romalıların arasında dolaşmaya başlayan söylentilerden ileri geliyor olabilir ki bu ihtimal ilkine göre daha olasıdır bana kalırsa. yani dio bir söylentiyi gerçekmiş gibi aktarmış olabilir. eğer romalıların arasında yayılan bir söylenti ise bunun esas sebebi crassus'un pek çok dost edindiği gibi pek çok düşman edinmesinden kaynaklanıyor çünkü crassus yanan evleri söndürmek için sahiplerinden o evleri düşük bir ücrete alıp yeniliyor ve daha yüksek fiyata satıyordu ki zaten zengin bir aileden gelmeyen crassus bu şekilde zenginleşmeye başlamıştır ve savaş ganimetlerini paylaşmaktan sık sık kaçındığı da belirtilir bundan ötürü kendi halkı arasında düşmanlar edinmesi kaçınılmazdı. yine de tarih bize aynı zamanda crassus'un oldukça iyi bir hitabet yeteneğine sahip olduğundan, ne kadar pinti olsa da zaman zaman işine yarayacaksa oldukça cömert davrandığından ve alt tabakada bulunan insanlara dahi muazzam bir kibarlık ile yaklaştığından da söz eder. gerçek bir manipülasyon ustası olduğundan ötürü edindiği düşman sayısı yüksek ihtimalle dost edindiklerinden oldukça azdı. bu yüzden bu söylentilerin partlar arasında yayılması çok daha olası. orduların zaman zaman güç gösterisinde bulunmak için yersiz katliamlar yaptıkları, etrafa ve düşmanlara korku salmak için bunları abartarak aktardıkları bir gerçek. ve yine şu var ki partların krali ii.orodes'in bu savaşı anlamsız bulup crassus'a elçiler gönderdiğini de aktarıyor bize tarih. yani üstünlükle kazandığı savaşı aslında hiç istemiyordu orodes ve böyle büyük bir zaferden sonra; part imparatorluğuna saldırmakta ısrarcı olmuş zengin romalının trajik ölümü söylentisinin yayılması tam bir kazan-kazan durumu oluşturuyordu. eğer tarihi anlatı bir söylentinin ürünü ise belirttiğim sebeplerden ötürü muhtemelen partlardan çıkmış bir söylentiden ileri geliyordur.
ama yine başa dönecek olursak ve dio'nun sembolizm kaygısı ile uydurma bir tarih yaratmaya çalıştığından söz edersek -ki dio her ne kadar roma sevgisinden ötürü objektif kalmayı başaramasa bile bu tarz öğütvari bir üslup hiç benimsememiştir- bu sembolizmin başlı başına hatalı olduğunu söylemekte fayda var. crassus için para yalnızca hırslarının bir uzantısıydı, kendi yıkımını getiren şey paraya olan tutkusu değil hırslarının gözünü boyamasaydı. para onun için amaçtan ziyade araç oldu çünkü o zamanlar roma'da bir roma vatandaşının statüsü ona bağlılığı bulunanların sayısı ile ölçülüyordu ve crassus doğru yerde parayı doğru bir biçimde harcayarak -bağışlar ve yüksek mevkide olan veya olma ihtimali olan kişilere verilen borçlar ile- kendi mevkisini sağlamlaştırma amacı güdüyordu. para onu hırslarının yönlendirdiği yolda daha hızlı ilerlemesini sağlayan bir taşıttan farksızdı.
o yüzden böyle sembolik bir ölüm daha başından hatalıdır çünkü crassus paranın değil hırslarının kölesiydi ve daha 60 yaşında ona tarihe hüsranla geçecek olan bir ölümü getiren de bundan başka bir şey değildi.
yani esasında demek istediğim şu ki, tarih; senin, benim veya onun anlattığı değildir. tarih kısmi bir gerçeklik olarak sunulur ve verilen bu kısmi gerçeklik ile mevcut veriler ışığında gerçekliğe en yakın olan senaryoyu yaratmaktan ileri gelir ama bu yine de onu gerçek kılmaya yetmez. bu sadece gerçeğe en yakın senaryoyu bulma oyunundan ibarettir hepsi bu. crassus'un ölümü hakkında olası gerçek nedir ne değildir -şayet zamanda belirli bir tarihe istemli bir biçimde yolculuk yapabilmek mümkün olmaz ise- hiç bir zaman tam olarak bilinemeyecek bir gizemden ibarettir. ne tarihçilerin tamamen objektif ve tarafsız olduğu kesindir ne de yazılı kaynakların birebir gerçeği hiç çarpıtmadan aktarmış olduğu.
söylenenin aksine crassus kariyerine köle ayaklanmalarından çok daha önce başlamış, ilk kayda değer başarısını collina kapısı muharebesinde yakalamıştır fakat bu muharebe onu hırsları yüzünden ölüme götürecek olan marcus licinius crassus - gnaeus pompeius magnus rekabetinin de görünen başlangıcı olarak tarihte yer alır çünkü bu muharebenin sonucunda lucius cornelius sulla felix ile pompeius arasında gelişen akrabalık ilişkisi - sulla'nın üvey kızının pompeius ile evlenmesine onay vermesi- crassus'u iyiden iyiye genç pompeius'a karşı kışkırtmıştır. köle ayaklanmalarındaki başarısı ise askeri olarak gerçek bir başarı olsa bile kariyeri açısından hüsrandan başka bir şey getirmemiştir. bunun üzerinde de kısaca durmam gerekecek çünkü konu yine pompeius ile bağlantılı.
pompeius başarıları ile yükselmeye devam ederken bu süreçte spartaküs'ün ön ayak olduğu köle isyanını bastırmak ile görevlendirilen crassus isyanı bastırmayı başarsa bile görünürde bitirici hamleyi yapan pompeius pastadan daha büyük bir pay almıştır ve bu durum crassus'un daha da hırslanmasına sebep olur çünkü açıkça isyan birliklerinin direncini kıran crassus olsa bile isyanı tam olarak sonlandıran pompeius'un lejyonları olmuştur ve bu durum crassus'un ondan daha az ödüllendirilmesine ve başarısının gölgelenmesine sebep olur. crassus bunu açıkça itibar saldırısı olarak görse bile içten içe hırslanmaya devam etmiş fakat görünürde bir şey yapmamıştır.
burada ek bir bilgi vermek gerekirse eğer, crassus'un appian yolunda çarmıha gerdiği köleler george r.r. martin'e esin kaynağı olmuş ve a song of ice and fire serisinde meeren'de çarmıha gerilen köleler roma birliklerinin bu uygulamalarından yola çıkılarak yazılmıştır.
bu süreçten sonra pompeius doğu'ya yaptığı seferler ile gittikçe askeri anlamda adından söz ettirmeye devam etti ve daha sonrasında bu iki rakip gaius julius caesar'in ön ayak olması ile beraber first triumvirate ittifakında bir araya geldi ama crassus ne kadar çıkarlarına uyduğu için bu ittifakta yer alsa da içten içe pompeius'a karşı bilenmeye devam eder.
en sonunda kendini kanıtlama çabası, pompeius'a karşı içinde kök salmış olan kıskançlık ve hırs ile gözlerini part imparatorluğuna dikti. düşünülenin aksine crassus rakibini küçümsemiyordu, eğer küçümseseydi bu zaferi istemez ve hiç gerek olmadığı halde partlara saldırmazdı. o pastadaki büyük payın peşinde olduğu için gözlerini bu imparatorluğa dikmişti zaten. asıl mesele kendini olduğundan daha büyük görmesi veya diğerlerinin onu böyle görmesini istemesiydi. neticede hırslarının kurbanı oldu ve hiç lüzumu olmayan bu savaşta kral ii. orodes'in emrinde olan komutan spahbod surena tarafından katafrakt'ların da ezici gücüyle beraber hüsrana uğradı. sırf hırslarından ve pompeius'dan daha yetkin olduğunu kanıtlama çabasından ötürü armenia'nın göndermeyi talep ettiği birlikleri reddetmesiyle beraber de partların oldukça ezici bir zaferle carrhae muharebesi'nden çıkması kaçınılmaz bir hale geldi. plutarch bu muharebenin detaylarını çok anlatmasa bile part'ların nasıl ezici bir üstünlük kurduğundan söz etmiştir.
crassus'u ölüme götüren yol hırslarıydı ama ölümü nasıl gerçekleşti? tanımın başında ele aldığım konuya bu noktada girmek daha uygun olur çünkü öncesi için aktardığım bilgiler kafi. baştan belirtmek gerekirse crassus'un ölümü yüksek ihtimalle plutarch'ın anlattığı biçimde; kafası ve elleri kesilip part kralı ii. orodes'e gönderilmesi ile gerçekleşmiştir ama bu dio'nun anlatısını yanlış veya yalan olarak adlandırmaya yetmez. plutarch ve/veya plutarkhos daha genç yaşında akhaia prokonsülüne elçi olarak gönderilmesinden itibaren roma'da pek çok bilgiye erişebilme şansını elde etmiştir ve eserlerinde de ne inançlarının ne kişisel düşüncelerinin ne de bir millete duyulan yakınlığın izleri görünmez. olabildiğince gerçekçi bir anlatım sunmayı amaçlamış ve tarihi çarpıtmamaya özen göstermiştir. elbette bu demek değil ki birebir bir aktarım söz konusu. edward hallett carr'ın what is history eserinde de altını çizdiği gibi tarihsel gerçekliği objektif bir biçimde aktarabilmek kısmen mümkün değildir bundan ötürü tarih, tarihçinin yazdığıdır yani kısmi bir gerçekliktir yalnızca. yine de plutarch'ın tutumu, roma'da bulunan kaynaklara erişimi ve crassus'un dönemine cassius dio'dan daha yakın olması sebebi ile crassus'un ölümüne dair aktardıkları bu kısmi gerçekliğe en uygun düşen anlatıdır ama dediğim gibi bu cassius dio'nun hatalı bir bilgi verdiğini göstermiyor.
cassius dio'ya baktığımızda görünürde olmayan bir gerçeklikle beraber daha öğütvari bir anlatı ile aktarıyor crassus'un ölümünü ama bu sembolizmde ufak bir yanlışlık söz konusu ama ondan daha sonra bahsedeceğim. dio'nun anlatımına göre crassus boğazına altın dökülerek öldürülmedi, bu başlıktaki yanlış bilgilendirmelerden bir diğeri. cassius dio dio's rome xl - 26. bölümde açıkça belirtir ki crassus ya canlı bir biçimde düşmanın eline geçmesin diye kendi lejyonerlerinden biri tarafından öldürülmüştür ya da oldukça ağır yaralandığından ötürü düşman tarafından öldürülmüştür. yani dio boğazına altın dökülerek öldürüldü diye bir ifade kullanmamış ölümü hakkında kesin bir bilgi olmadığını belirterek öldürüldükten sonra boğazına erimiş altın döküldüğünden söz etmiştir yani iki tarihçi birbirinin söylediğine zıt bir şey dile getirmemiştir esasında sadece dio fazladan bir detay aktarır crassus'un ölümüne dair. bu ise iki ihtimali ortaya çıkarır:
birinci ihtimal dio ve plutarch'ın anlatısı birbirinin uzantısı olabilir yani crassus öldürüldükten sonra gerçekten boğazına erimiş altın dökülmüş ve daha sonra kafası ve elleri kesilerek kral ii. orodes'e gönderilmiş olma ihtimali olasıdır.
ikinci ihtimal ise cassius dio'nun aktardığı bilgi tarihi bir gerçekliği ifade etmese bile carrhae muharebesi sonrası partların veya romalıların arasında dolaşmaya başlayan söylentilerden ileri geliyor olabilir ki bu ihtimal ilkine göre daha olasıdır bana kalırsa. yani dio bir söylentiyi gerçekmiş gibi aktarmış olabilir. eğer romalıların arasında yayılan bir söylenti ise bunun esas sebebi crassus'un pek çok dost edindiği gibi pek çok düşman edinmesinden kaynaklanıyor çünkü crassus yanan evleri söndürmek için sahiplerinden o evleri düşük bir ücrete alıp yeniliyor ve daha yüksek fiyata satıyordu ki zaten zengin bir aileden gelmeyen crassus bu şekilde zenginleşmeye başlamıştır ve savaş ganimetlerini paylaşmaktan sık sık kaçındığı da belirtilir bundan ötürü kendi halkı arasında düşmanlar edinmesi kaçınılmazdı. yine de tarih bize aynı zamanda crassus'un oldukça iyi bir hitabet yeteneğine sahip olduğundan, ne kadar pinti olsa da zaman zaman işine yarayacaksa oldukça cömert davrandığından ve alt tabakada bulunan insanlara dahi muazzam bir kibarlık ile yaklaştığından da söz eder. gerçek bir manipülasyon ustası olduğundan ötürü edindiği düşman sayısı yüksek ihtimalle dost edindiklerinden oldukça azdı. bu yüzden bu söylentilerin partlar arasında yayılması çok daha olası. orduların zaman zaman güç gösterisinde bulunmak için yersiz katliamlar yaptıkları, etrafa ve düşmanlara korku salmak için bunları abartarak aktardıkları bir gerçek. ve yine şu var ki partların krali ii.orodes'in bu savaşı anlamsız bulup crassus'a elçiler gönderdiğini de aktarıyor bize tarih. yani üstünlükle kazandığı savaşı aslında hiç istemiyordu orodes ve böyle büyük bir zaferden sonra; part imparatorluğuna saldırmakta ısrarcı olmuş zengin romalının trajik ölümü söylentisinin yayılması tam bir kazan-kazan durumu oluşturuyordu. eğer tarihi anlatı bir söylentinin ürünü ise belirttiğim sebeplerden ötürü muhtemelen partlardan çıkmış bir söylentiden ileri geliyordur.
ama yine başa dönecek olursak ve dio'nun sembolizm kaygısı ile uydurma bir tarih yaratmaya çalıştığından söz edersek -ki dio her ne kadar roma sevgisinden ötürü objektif kalmayı başaramasa bile bu tarz öğütvari bir üslup hiç benimsememiştir- bu sembolizmin başlı başına hatalı olduğunu söylemekte fayda var. crassus için para yalnızca hırslarının bir uzantısıydı, kendi yıkımını getiren şey paraya olan tutkusu değil hırslarının gözünü boyamasaydı. para onun için amaçtan ziyade araç oldu çünkü o zamanlar roma'da bir roma vatandaşının statüsü ona bağlılığı bulunanların sayısı ile ölçülüyordu ve crassus doğru yerde parayı doğru bir biçimde harcayarak -bağışlar ve yüksek mevkide olan veya olma ihtimali olan kişilere verilen borçlar ile- kendi mevkisini sağlamlaştırma amacı güdüyordu. para onu hırslarının yönlendirdiği yolda daha hızlı ilerlemesini sağlayan bir taşıttan farksızdı.
o yüzden böyle sembolik bir ölüm daha başından hatalıdır çünkü crassus paranın değil hırslarının kölesiydi ve daha 60 yaşında ona tarihe hüsranla geçecek olan bir ölümü getiren de bundan başka bir şey değildi.
yani esasında demek istediğim şu ki, tarih; senin, benim veya onun anlattığı değildir. tarih kısmi bir gerçeklik olarak sunulur ve verilen bu kısmi gerçeklik ile mevcut veriler ışığında gerçekliğe en yakın olan senaryoyu yaratmaktan ileri gelir ama bu yine de onu gerçek kılmaya yetmez. bu sadece gerçeğe en yakın senaryoyu bulma oyunundan ibarettir hepsi bu. crassus'un ölümü hakkında olası gerçek nedir ne değildir -şayet zamanda belirli bir tarihe istemli bir biçimde yolculuk yapabilmek mümkün olmaz ise- hiç bir zaman tam olarak bilinemeyecek bir gizemden ibarettir. ne tarihçilerin tamamen objektif ve tarafsız olduğu kesindir ne de yazılı kaynakların birebir gerçeği hiç çarpıtmadan aktarmış olduğu.
devamını gör...
ayın en çalışkan 10 yazarı hakkında ne dediler
(bkz: benim burada ne işim var denilen anlar)
tövbe estağfurullah, kendimi kadınlar hamamına götürülmüş çocuk gibi hissediyorum. benden başka er kişi yok mu burada? bi kapıya çıkıp sigara içebiliyor muyum peki? anladım, sağol.
tövbe estağfurullah, kendimi kadınlar hamamına götürülmüş çocuk gibi hissediyorum. benden başka er kişi yok mu burada? bi kapıya çıkıp sigara içebiliyor muyum peki? anladım, sağol.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
devamını gör...
kingdom come: deliverance
bir rol yapma oyunu. oyunun en temel amacı, olabildiğince gerçekçi bir rol yapma amacı sunması. bir demircinin oğlu olarak başlıyoruz ve bu yüzden hiçbir becerimiz yok. herhangi bir şeyde iyi olmayarak başlıyoruz. diğer birçok oyunun aksine seçilmiş insan değiliz. bu yüzden gidip rastgele köylülere saldırırsanız görürsünüz ki dayak yiyorsunuz. bu çok gerçekçi atmosferde karakterimizi bir dizi aksiyondan geçirerek geliştirmeye çalışıyoruz. oyunun bu çok gerçekçi olma çabasına bir örnek vereyim, mesela elinize bir kitap geçerse harfler rastgele gözüküyor çünkü okuma bilmiyorsunuz. eğer bir script bulursanız ve o size okumayı öğretirse ilk başta zor okuyorsunuz. bunu da bazı kelimeleri karıştırarak yapmışlar. mesela: bne gidioyrum yazıyor çünkü okuma seviyeniz düşük. daha sonra, okudukça bu düzeliyor. bence gayet güzel bir yaklaşım olmuş okumayı öğrenmeyi gösterme açısından. oyundaki diğer özellikler de böyle. herhangi bir alanda hiç iyi değiliz ve ancak o alana yoğunlaşırsak gelişebiliyoruz. mesela, bu bir oyun diyip iki hayduta dalarsanız işiniz anında biter.
oyun, 13. yy bohemya'sında geçiyor. bohemya, günümüzde çek cumhuriyetidir, oyun o bölgelerde geçiyor. yanlış hatırlamıyorsam başta sigismund var ancak ülke bir savaş içinde. bu savaş, tabi ki bizi de etkiliyor. savaşın vahşetini görme şansı elde ediyoruz. aynı zamanda, bohemya'da o zaman yaşamak nasıl bir his ve şehirler nasıl bunları da görme şansı elde ediyoruz. tarih sevenler için çok güzel bir oyun. o anın dokusunu gerçekten iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
oyunu yapan şirketin indie olmasından dolayı animasyonlar rezil rüsva seviyede. sanki kuklalarmış gibi ve hiçbir hareket doğal değil ancak küçük bir stüdyonun motion capture yapmasını beklemek mümkün olmaz. bu yüzden, bunu görmezden gelmeniz lazım.
son olarak, hayatımda gördüğüm en ama en aptal dizayn fikrini bu oyunda gördüm ve bunu paylaşmak istiyorum. oyun ilk çıktığında saviour schnapps denen içkiye sahip değilseniz oyunu kaydedemiyordunuz. yani, sadece içki içerek kaydoluyordu. hayatımda bu kadar aptalca bir şey ne gördüm ne duydum gerçekten. sonra oyundan çıkarken kaydet ve çık seçeneği eklediler neyse ki.
en son olarak, modlanabilir bir oyun. sevmediğiniz özellikleri modlayabilirsiniz.
oyun, 13. yy bohemya'sında geçiyor. bohemya, günümüzde çek cumhuriyetidir, oyun o bölgelerde geçiyor. yanlış hatırlamıyorsam başta sigismund var ancak ülke bir savaş içinde. bu savaş, tabi ki bizi de etkiliyor. savaşın vahşetini görme şansı elde ediyoruz. aynı zamanda, bohemya'da o zaman yaşamak nasıl bir his ve şehirler nasıl bunları da görme şansı elde ediyoruz. tarih sevenler için çok güzel bir oyun. o anın dokusunu gerçekten iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
oyunu yapan şirketin indie olmasından dolayı animasyonlar rezil rüsva seviyede. sanki kuklalarmış gibi ve hiçbir hareket doğal değil ancak küçük bir stüdyonun motion capture yapmasını beklemek mümkün olmaz. bu yüzden, bunu görmezden gelmeniz lazım.
son olarak, hayatımda gördüğüm en ama en aptal dizayn fikrini bu oyunda gördüm ve bunu paylaşmak istiyorum. oyun ilk çıktığında saviour schnapps denen içkiye sahip değilseniz oyunu kaydedemiyordunuz. yani, sadece içki içerek kaydoluyordu. hayatımda bu kadar aptalca bir şey ne gördüm ne duydum gerçekten. sonra oyundan çıkarken kaydet ve çık seçeneği eklediler neyse ki.
en son olarak, modlanabilir bir oyun. sevmediğiniz özellikleri modlayabilirsiniz.
devamını gör...