” aylak olmak dünyanın en güç işiydi.”

zannedilir ki aylak olmak kolaydır, zamanını boşa harcamak, hiçbir şeyle meşgul olmamak, çalışacak bir işe sahip olmamak… oysa aylak adam’ı okuyanlar bilir, aylak olmak zordur, hele de zengin değil de paralıysanız. yapılacak çok iş vardır. mesela gidip yemek yediğiniz lokantalada müşteri olmamak, sokak isimlerini araştırmak, karşınızda oturan insanlara bir geçmiş uydurmak ve b.yi bulabilmek…

c iseniz eğer b.yi bulmak daha zordur çünkü bilmeseniz de hep bir adım önündesinizdir onun. size her gelişinde bacaklarını da getiren kadınlar vardır hayatınızda, düzen isteyen, dahası sizi anladığını sandıkça yanılan kadınlar…ve insanlar ” dökme kalıplarına uydurmadan sizi rahat edemezler.”

eğer c. iseniz ve bir babanız varsa geçmişte kalmış olması gereken, hayat zordur ziyadesiyle, zorlar sizi yaşamak. kulağınız kaşınır biteviye. kadınlarının bacaklaından korkarsınız, gözlerine bakarsınız en çok. c.yi bulmaktır umudunuz ve c.de size daha yakın birini.

“yoksa her şey benim olmadığım yerlerde benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?” diğer bir soru takılır zihninize tam soru işaretinin çengelinden.

insanların kurtuluşu için sizin bulduğunuz yollardan biri de sinemadır, tıpkı sesinizin yankılandığı bu yerin sakinleri gibi. dersiniz ki yusuf atılgan’ın kaleminden;


” çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor.sinemadan çıkmış insan. gördüğü film ona bir şeyler yapmış. salt çıkarının düşünen kişi değil. ama beş on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleri ile onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar. bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. kocaman sinemalar yapmalı. bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. iyi bir film görsünler. sokağa hep birden çıksınlar.”


ve bilirsiniz “siz sevilmez, sen sevilir” ve bilirsiniz karıncalar bilmeden severler ve adako’yu ve kuyaro’yu tanırsınız, ve isimlerin insanların en alakasız yanları olduğunu öğrenirsiniz…

ve b.yi ararsınız yine, yanınızdan geçerken bile, çarpıştığınızda bile…
ve ” ah, zehra…”
devamını gör...

dinlerken utanmak.
devamını gör...

bir zygmunt bauman kitabıdır. polonyalı sosyolog ve filozof bauman bu eserinde bireyin kendi öz gücüne dayanarak yaşamaya çalışmasını yaşam sanatı olarak değerlendirir.

değişen ve değişmeye mecbur olan toplumlarda yaşamak zorunda olan bireyin mutlu olma arayışını notlarla ve gözlemleriyle anlatır. mutlu olmak nedir ? mutsuzluk nedir ? gibi konuları örnekleriyle açıklar. mutluluk nasıl bir kavramdır enfes şekilde anlatılmış. özellikle modern toplumlarda insanın mutlu olma arayışı dramatik bir şekilde gözler önüne serilmiş.
mutlu olmak için seçimler yapıyoruz ve tek isteğimiz mutlu olmak. bu mutluluğu derinden incelemesi bir birey olarak beni garip hissettirdi. aydınlandım. bol bol şaşırdım okurken. yaşam sanatı kendi seçimlerimizle sanat yapmayı anlatıyor. her birey kendi yaşamının sanatçısı oluyor. olmaya çalışıyor.

yazar sadece mutluluk üzerinde durmuyor. yaşam, başarı gibi konular üzerinde gözlemlerini aktarıyor. bauman bilindiği gibi çok büyük bir düşünürdü. felsefe ile beraber ortaya kısa ve doyurucu bir kitap çıkarmış.

kitabın ilk yayınlanma tarihi 2008 yılıdır. ben versus yayınlarından olan basımını okudum. ayrıca ayrıntı yayınlarından çıkan baskısı da bulunuyor. kitapla tanışmam sosyoloji derslerinden hocamın tavsiyesi üzerine olmuştu. okurken sürekli bir düşündürten bir eserle karşılaştım. kitabı bitirdiğimde iyi ki bu kitabı okumuşum dedim. ayrıca bir kere okumanın yetmeyeceğini düşündüm. her sayfası nefis bilgilendirici analizlerle ve gözlemlerle doluydu. ileride tekrar okumayı düşünüyorum.
okurken tüketim toplumunun insanın mutlu olmasında ne kadar önemli bir etken olduğunu öğrendim. mutluluk ve mutsuzluk dediğimiz olay tüketim toplumuyla beraber çok akışkan bir hale geliyor.
kitapta çok hoşuma giden ve canımı yakan bir örnekten bahsedeceğim.
bir hanımefendi bir şort alıyor ve eve geliyor. eve gelince şorttan nefret ediyor. keşke almasaydım bu şortu berbat diyor. sonra dergi karıştırırken aldığı şortu derginin kapağında görüyor ve şorta aşık oluyor. şortu üzerinden uzun süre çıkarmıyor.
bu örnek benim çok hoşuma gitti. hepimiz böyleyiz. o derginin diğer sayısında o şort olmayacak ve mutluluğumuz bizi terk edecek.
yeni bir derginin yeni bir sayısında başka bir kıyafet göreceğiz ve ona ulaşıp mutlu olmayı isteyeceğiz.

bence kitaplar veya eserler bir soru üzerine yaratılır. bauman bu kitabı yazmadan önce belli başlı sorular sormuş. mutluluk arayıp bulunacak bir şey midir ? mutlu olmak bizi ziyaret eden bir şans mıdır ? bu soruların cevabını aslında kitapta vermeye çalışmış.
mutluluk kendi içimizde bulmamız gereken bir durumdur. bunu bulup yaşadığımız sürece kendi yaşamımızın sanatçısı olacağız.

not: kitabın pdf hali internette mevcut. okumak isteyenlere atabilirim. konu pdf kitap olduğu için fikirlerinizi şuraya yazarsanız memnun olurum. (bkz: pdf kitap okumak emek hırsızlığı mıdır sorunsalı)


mutluluk bir “hal” olarak tanımlanabilirse, bu durum isteklerin henüz tatmin edilmemesinden kaynaklanan heyecan olarak tarif edilebilir ancak.
devamını gör...

ikisinin de canı cehenneme diyerek dahil olduğum başlık. her halükarda kokuyor, insan vücudundan en az 3 gün çıkmıyor o çemenin kokusu. 30 yaşındayım, son 17 yıldır sırf bu sebepten pastırma yemedim, bu saatten sonra yemeyi de düşünmüyorum. pastırma yiyip ortalıkta kokarca gibi koku yayarak gezen insanlar net varoştur, avamdır ve de bencildir. pastırma yemezsen ölmezsin, ama o iğrenç ötesi kokuyu insanların burnuna soktuğunda mideleri bulanabiliyor, hiç küfür etmeyen insanlar bile aşka gelip yaratıcı küfürler sıralayabiliyor.
devamını gör...

dünyamın tek anlamlı günü. doğum günleri kutlu olsun.
devamını gör...

hangi gerçek? yok öyle bir gerçek. açın bir kitap okuyun. mesela radikal kadınları okuyun kate schatz’den. görün kadının tarih boyu süren mücadelesini. ortada bir düşmanlık yok. eşitlik için mücadele var.
devamını gör...

akıllı insana hatasını göster sana teşekkür eder. cahil insana hatasını göster sana küfür ve hakaret eder.
sadi şirazi (k.s.)
devamını gör...

cumartesi gecesinin dayanılmaz cazibesi eşliğinde mezelerle birlikte.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(bkz: biblioteca nacional do brasil)
bugün brezilya'dan bir kütüphaneye göz atalım istiyorum sizlerle. fotoğraflarını inceleyip hikayesini okuyunca bu kütüphaneye hayran kaldım, umarım sizler de seversiniz.
rio de janeiro'da bulunan bu kütüphane dünyanın yedinci en büyük kütüphanesi. latin amerika'nın en büyük kütüphanesi olması dışında onu özel kılan ve diğer kütüphanelerden ayıran önemli bir özelliği var.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
1775 yılında lizbon'da meydana gelen büyük bir deprem, yüzlerce binanın yıkılmasına ve binlerce insanın ölümüne neden oldu. işte bu depremde yıkılan binaların arasında royal ribeira palace'daki kraliyet kütüphanesi de yer alıyordu. kütüphane ülke için çok önemli bir yere sahip olduğundan dolayı portekiz kralı joseph kraliyet kütüphanesinin tekrar yapılması için çalışma başlattı. şehir yeniden bir deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğundan kütüphanenin brezilya'ya taşınması gündeme geldi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu sırada yaşanan napolyon savaşları kraliyet kütüphanesinin brezilya'ya taşınması için elverişli bir ortam yarattı. kütüphanenin ilk kısmı 1808 yılında ikinci kısmı 1810 yılında brezilya'ya taşındı. böylelikle sonraki yıllarda adı biblioteca nacional do brasil olacak kütüphane brezilya'ya kurulmuş oldu.
bugün yaklaşık olarak 10 milyon kitaba ev sahipliği yapan kütüphane unesco tarafından dünyanın önde gelen kütüphaneleri arasında yer alıyor.
kaynağın bir kısmı; kraliyet kütüphanesi
diğer kısmı; kraliyet kütüphanesii
düzeltme: tarihte rakam hatası, dikkati için sevgili 4-3-3 oynatan aykut 'a teşekkürler.
devamını gör...

fransızca épopée =destan kelimesinden gelir. oraya da yunancadan geçmiştir.
devamını gör...

tabi karnelere barış manço gibi 10 puan, 10 puan, 10 puan, şeklinde not verilirse millet uzaktan eğitimde çocuklar bir halt öğreniyor sanar.
devamını gör...

dikey (y) eksenli kamera hareketi. basitçe bir tripod üzerindeki kameranın sabit bir düzlemde aşağı veya yukarı hareketidir. kamera sabittir, eğimi değişir.

(bkz: pan) (bkz: dolly)
devamını gör...

kentsel dönüşüm alanı.
[url=hizliresim.com/wVB491]
devamını gör...

dua etmektir.
devamını gör...

özlemek, sevmekten daha gerçekçi bir duygudur.
-çıkarsız
-riyasız
-hesapsız/kitapsız söylenir

“özledim”

-ozgur1ey.
devamını gör...

kitapta bir çok cümle var altı çizilesi,

"belki de gökyüzü insanlardan uzak olduğu için bu kadar güzeldir."

küçük prens
devamını gör...

bu hafta brezilya’da uygulanmaya başlanmış, türkiye’de de uygulanmasını bekleyen ve dillendiren ekonomistler vardır. saçmadır. kişinin bankadaki belirli bir mevduatının bilmem yüzde kaçına vergi getirilir. insanlar da parasını alır yastık altına koyar, ekonomi çarkında nakit akışı eksilir, hırsızlara da gün doğar.
devamını gör...

başlığı görünce devam etme isteğimi depreştiren anime.
bu görsele, içeriğe sahip hiç anime izlememiştim ondan yıllarca erteledim ama herkes önerince ehh yeter be deyip başladım ve sevdim aksi gibi.
konusu babaları firari olunca ve anneleri de ölünce zaten simya(bir şeyi başka bir şeye dönüştürme. kimya dersinde altın olarak görmüştüm ama bu animede bambaşka bir şekilde işliyorlar. ) biliyoruz kullanalım diyen 2 velet ile başlıyor hikayemiz. ancak simyada eşit takas prensibi var al gülüm ver gülüm hesabı annelerini diriltmek uğruna biri ölüyor diğeri uzvunu kaybediyor. kardeşinin ruhu zırha hapisken analarına bir bakıyorlar ibliss şeytaaan görünümlü bir şey ağlaya zırlaya gömüyorlar sonra diyorlar ki gardaşımın bedenini geri getircez, yani bunun etrafında dönüyor her şey.
yok felsefe taşı, yok imansız kardeşin sevdası, savaşı falan derken akıp gidiyor su gibi şerefsizim.

yalnız her şeyi geçtim
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
şu görseldeki bölüm beni ağlatmıştı. küçük kızın sesi hala kulaklarımda.
izleyin, izlettirin kısaca birçok mesaj veriyor animede. eğlenceli sürükleyici falan aman be izleyin.
devamını gör...

istanbulda gidilip gezilmesi gereken müzelerden. ortamın ambiyansi sizi bir zaman yolcusuna çeviriyor ve kendinizi ağzınız açık bir şekilde ordan oraya giderken buluyorsunuz. klasik otomobiller, vagonlar ve daha nice nadide koleksiyon var müzede. deniz altına binebilmek için erken gelmek gerekiyor. biz 12.30 civarında müzede olmamıza rağmen yer kalmamıştı. ama diğer bölümlerde oldukça eğlenceli. ortalama 4 saat gibi bir süre de gezip kapanışı fenerbahçe vapurunda bulunan büfeden aldığınız çayınızla yapabilirsiniz.
güncel giriş ücretleri
yetişkin-28 tl
öğrenci-12 tl
devamını gör...

21 aralık'tan 31 ocak'a kadar devam eden, soğuk kış günlerine denir. zemheri de, arapça kırk sözcüğünden kaynaklanan erbain günleri olarak anılır. kışın en soğuk kırk günü anlamına gelir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim