şu an okuduğum gazap üzümlerinde altını çizdiğim bir kısım :
“gideceğimiz yer iki bin millik yolmuş diyorlar. ne kadar sürer sence, tom? haritada gördüm. koca dağlar var! kartpostallardaki gibi. onları aşıp gideceğiz. ne kadar sürer onca yolu gitmek acaba, tommy?”
“bilmiyorum. belki iki hafta, belki de, şansımız varsa, on gün falan. bak, anne, kaygılanmayı kes. dur, sana kodese girmekle ilgili bir şey söyleyeyim. habire çıkacağın günü düşünüp duramazsın. deli olur insan. yaşamakta olduğun günü düşüneceksin... her günü geldiği gibi al.

yıllardır şu durum bi geçsin bunu da o zaman yaparım gibi yaşıyorum ama böyle yaparak gelecek zamanı beklerken anı kaybettiğimi fark ettim, bi şeyleri beklemek zaten yeterince yıpratıcıyken, şimdiyi de yaşayamamak bu durumu iyice katmerliyor.
ara ara okuyacağım tomun bu sözlerini.
devamını gör...

ingilizce sınavında " three de 2 tane mi e var?" diye soran arkadaşıma "evet" demiştim. sınavdan sonra yanıma gelip thhre şeklinde yazdığını söylemişti. "e yi sorup niye h yazdın?" diye sorduğumda da "e dedim zaten e" diye h'yi göstermişti. keşke trakyalı olduğunu sınavda hatırlasaydım.
devamını gör...

tarihi 1920lere kadar dayanan bir antikoagülan (kan sulandırıcı) ilaç.

1920ler civarı amerikada sığırlar arasında bilinmeyen bir sebeple bir salgın başgösterir. basit cerrahi işlemlerden sonra bile hayvanlar kanaya kanaya ölür, kovboyları geçim sıkıntısına sokar. dönemin veterinerleri ve bilimadamları bunu araştırmaya başlar --hikaye kısmını geçiyorum-- sonunda da etken maddeyi bulur: coumarin.

coumarin tatlış tatlış kokan bir şey, hatta sırf bu yüzden sığırları telef eden bitki sweet clover (taş yoncası ya da kokulu sarı yonca) olarak isimlendirilmiş. buradaki sweet (tatlı) ismi bitkinin tadından değil kokusunun hoşluğundan gelir. doğal olarak coumarin ve metabolitlerini üreten bitkiler de sadece sarı yonca ile sınırlı değil. tonka fasulyesi (tonka bean, dipteryx odorata) ve yoğurt otu (woodruff, galium odoratum) yüksek miktarda üretirken meyan kökü ailesinin bazıları, lavantagiller, kiraz, çilek, siyah frenküzümü gibi bazı çiçeklerde ve bitkilerde de az miktarda bulunmaktaymış. bu maddenin (coumarin'in) bitkiler tarafından üretilmesinin sebebi aslında acı tadı. kokusunun güzel ve cezbedici olmasına karşın acı tadı yüzünden hayvanlar bu meyvelerden uzak durur ve yemezlermiş (ben çok kez çilek yiyen kertenkele ve sümüklüböcek gördüm. bu bilgi bence yalan heheh).

gelelim artık son kısma. bu coumarin izole edilip, tanımlanıp, iyice karakterize edildikten ve etkileri anlaşıldıktan sonra 1941'de bu coumarin'in ilk metaboliti olan dicoumarol, 1948'de ise warfarin'in kendisi piyasaya ilaç olarak sürüldü. ilginizi çekecek bir bilgi olarak şunu paylaşabilirim, warfarin piyasaya beşeri kullanım için değil rodentisit (fare zehri) olarak sürüldü.

1950lerin başında bir asker bu warfarinden kendine enjekte ederek intihar etmeye kalkınca apar topar askeri hastaneye kaldırılıp warfarinin panzehri olan vitamin k verilip tamamen kurtarılınca medikal araştırmalar başlar. günümüzde de coumadin ismiyle ticari olarak satılmaya devam etmektedir.

yani dedenizin kullandığı kan sulandırıcı ilaç 70 yıl önce fare zehri olarak piyasadaydı. bilim çok güzel bişey işte. işbu entry psilosibin ve kuşlarına armağan edilmiştir *
devamını gör...

boş yapan yazarlardır.

ayrıca,

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

cebindeki para için seninle olan kadından hayır bekleyemezsin. git sağlam güvenilir bir ajanstan güzel bir escort kirala yine aynı amaca hizmet eder. hiç değilse kendini kandırmamış olursun.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aşı olduk diye sevindik. kopacaksa kopsun kıyamet. zaten annemiz üzülmesin diye yaşıyoruz.
devamını gör...

toplumsal bir biçimde körleşmeyi vurucu bir şekilde anlatan jose saramago romanı. körlük okumaya başladığınız ilk andan itibaren korku ağıyla zihnimizi örmeye başlıyor. okuyucusuna kör olma korkusu düşüncesini okuma boyunca derinden hissettiriyor. saramago kitapta fizyolojik körlükten ziyade toplumsal körlüğe dikkat çekiyor. kitapta yer ve zaman konusunda bir belirsizlik mevcut. trafik ışıklarında aniden kör olan bir karakterle yolculuk başlıyor. sonrasında şu anda yaşadığımız pandemi dönemini anımsatan bir biçimde körlük yavaş yavaş yayılıyor. bunun sonucunda karantina dönemi başlıyor. akıl hastanesinde karantina altına alınan körler arasında çekişmeler, hayatta kalma mücadelesi saramago'nun etkileyici üslubuyla çarpıcı bir gerçeklikle okuyucuya aktarılıyor. okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalınan kitaplardandır.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu şehrin gökyüzünü çok seviyorum.
devamını gör...

kimse götürmeyecek beni kırlangıçların şölenine. uçmayı hayal eden kuş, ölmek üzere...
füruğ ferruhzad
devamını gör...

nil ayısı diyen yazarımızla aynı kaderi yaşamıştık. hayvanlara yazılanlar nil balığı, nil timsahı, nil aslanı ve nilüferdi. bu utancın üzerine herkes sessizce kendine on puan yazıp geçmişti.
devamını gör...

şahane olacağından emin olduğum bu programı dinlemeyi görev bilirim.(bkz: swh) radyo başında olacağım programdır.
devamını gör...

içsel çatışma ya da iç çatışma da denilebilinir; id, ego, süperego arasındaki uyuşmazlıktır. bir nevi benlik kavgası. yaşamımızın sonuna kadar edeceğimiz benim kavgam diyebileceğimiz bir sorunsal.
ne istiyorum?
ne söylüyorum?
ne yapıyorum?
eğer bu soruların cevapları birbirine uymuyor ve tutarsızlık yaşanıyorsa içsel çatışmanın kapısına dayandınız demektir. her zaman o kapının önündeyiz gerçi o da ayrı bir konu.

şöyle örneklendirelim;
patronunuza kızdınız. istifa edip üzerinede ağzınıza geleni söyleyeceksiniz. ama paraya ihtiyacınız var, çalışmanız gerekiyor. hadi o gün patlamadınız ama bir gün bunu yapacağınıza eminsiniz. ego'nuz başka bir iş bul sonra istediğini yap der. ama öfke nöbetleri buna engel olur. çok tanıdık geldi bu hikaye değil mi? söylediniz gitti. e ne oldu içinizle yaptınız hesap çarşıya uymadı. işsiz kalıp zor durumda kaldınız. o zaman şöyle yapalım. bir yandan iş arayıp bir yandan patronu idare edelim off böyle uzayıp gidiyor işte bu düşüncelerin hepsi bir iç çatışma örneği oldu bize. bir olay karşısında ne istiyorumu iyi analiz etmek ve doğru hareket etmek. verilen ani kararı kestirememek bazen ahlaki normları yıkar vicdan azabı çektirir. evett bende az sövmedim o patrona ne fena adam.

id sol taraftaki melek, süperego sağ taraftaki ikiside omuzunda fısır fısır konuşuyor seslerini duyuyorsunuz değil mi?
ilk akla gelen dürtü'nün ağır sonuçları göz önüne alınarak, bilinçdışına bastırılarak gönderilmesi gerekliliğinin altı çizilir. bastırılma iyi yapıldığında dürtü ortadan kaybolur. tabii bu her zaman iyi sonuç vermez. içine ata ata ne hâle geldin öyle denilir sonra. offf burada da ben çatışmaya girdim iyi mi?
devamını gör...

varoşlarla ne tür bir derdi olduğunu anlayamadığım yazardır. benim bildiğim, zenginler züğürtlerin çenesinin yorulmasına sebep olurdu. bu arkadaşın durumunda tam tersi galiba.
devamını gör...

gidelim buralardan ve beni hatırla şarkılarını asla dinlemekten vazgeçmeyeceğim şarkıcıdır.
devamını gör...

muhtemelen herhangi bir şey olmadığı halde dikkat çekme amaçlı olarak açılmış başlık.

ismi lazım olmayan bir yerde çok sık olurdu bu...
devamını gör...

chick lit: chicken literature: piliç edebiyatı

bir tür edebi akımdır. bu türde ciddi, can sıkıcı problemlerden uzak, genç yaştaki kadın karakterler ana kahramandır. bu kadınların alışveriş, aşk, cinsellik, ilişki, güzellik, kilo, erkekler gibi konular dışında bir dertleri yoktur. genellikle edebi kaygı taşımayan akıcı kitaplardır. okuyucuya, keyifli vakit geçirmek dışında bir vaatleri bulunmaz.

en çok okunan türlerden biridir. okuyucuyu yormaz. karamsarlık içeren ögeler neredeyse yoktur, olsa da gerçek hayattan kopuktur. bir rujunu kaybetmesi, yolda yürürken üzerine sıçrayan çamur bu karakterlerin başına gelen en kötü şeyler olabilir.

kitap isimleri birbirinin kopyası gibi, kapakları ise hediye paketinden farksız bir şekilde rengarenk ve alabildiğine süslenmiştir.
devamını gör...

bu başlığa kendimi yazmamak için zor tutuyorum kendimi.
devamını gör...

eski bir arkadaşımın bana yaşattığı durumdur. ben o kırılmasın diye ortamı yumuşatmaya çalışıp olayı çözelim diye uğraşırken onun beni kırmamak için çaba göstermediğini görmem ne yalan söyleyeyim beni çok üzmüştü. hani derler ya düşman kör atıcıdır nereden vuracağını bilmez ama dost çok iyi nişancıdır nereden vuracağını iyi bilir diye aynı öyle oldu. beni öyle bir yerden vurdu ki bir baktım kırmayayım derken kırılan ben olmuşum. ondan sonra konuşmadık da, zaten böylesi daha iyi sanırım.
devamını gör...

her şeyin mantıksal açıklamasını yapmaktan vazgeç bazı şeyler duygusaldır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim