demet evgar
yaptığı her işin hakkını vererek oynayan tiyatro, dizi ve sinema oyuncusu.
şimdilerde alev alev daha önce avlu dizisi ile severek izlemiştim. oyunculuğu zaten mükemmel. bu iki dizi haricinde asıl en sevdiğim işleri;” bir kadın bir erkek” ve “bir kadın bir erkek iki çoçuk” idi. demet evgar ” zeynep”, emre karayel’ de “ ozan” karakteri ile diziye hayat vermişlerdir. dizi zaten iki kişilik diğer oyuncuların sadece sesleri var. çoçuk serisinde de +2 çocuk ekleniyor. canım sıkıldıkça açar açar izlerim hala bilmem kaçıncı tekrarlarını. unutmadığım bölümlerden biri düğün günleri diğeri de zeynep’in doğuma girdiği bölüm. bipli bipsiz anlarda oluyor tabi.
şimdilerde alev alev daha önce avlu dizisi ile severek izlemiştim. oyunculuğu zaten mükemmel. bu iki dizi haricinde asıl en sevdiğim işleri;” bir kadın bir erkek” ve “bir kadın bir erkek iki çoçuk” idi. demet evgar ” zeynep”, emre karayel’ de “ ozan” karakteri ile diziye hayat vermişlerdir. dizi zaten iki kişilik diğer oyuncuların sadece sesleri var. çoçuk serisinde de +2 çocuk ekleniyor. canım sıkıldıkça açar açar izlerim hala bilmem kaçıncı tekrarlarını. unutmadığım bölümlerden biri düğün günleri diğeri de zeynep’in doğuma girdiği bölüm. bipli bipsiz anlarda oluyor tabi.
devamını gör...
korsan
denizcilerin veyahut korsanların görünüşüne pek çoğumuz tanık olmuşuzdur. filmlerde ve kitaplarda betimlemelerine tasvirlerine rastlamışızdır. uzun veya kısa saçlı, kirli ve düzensiz giyinen, elinde şişesi, belinde kılıcı ve silahı eksik olmayan kaba insanlar olarak yansıtılmıştır hep korsanlar. ve bir ayrıntı daha var, genellikle küpe takarlar!
peki merak ettiniz mi korsanlar veya denizciler neden küpe takarlardı? aslında bu konuda tek bir cevap yok, birden çok teori var. ilki yolculuklar ve seyahatler! denizcilerin, yolculuklarını veyahut seyahatlerini anmak için küpeler taktığı söyleniyor. zaferleri kutlamak için takılan bu küpelerin ekvator geçildiğinde veyahut tehlikeli sulardan canlı çıkıldığında denizcilere verildiği düşünülüyor. başarıları, ölümsüzleştiriyorlar!
bazılarına göre de batıl inançları sebebiyle takıyorlardı. küpelerdeki metallerin büyülü güçleri olduğuna inanıyorlardı. bir tılsım gibi taşıyorlardı. kötü görüşü iyileştireceğine, deniz tutmasını engelleyeceğine hatta bir adamın boğulmasını engelleyeceğine inananlar vardı. savaş sırasında kulak tıkacı şeklinde kullanılması da düşünceler arasında. üzerlerinden sarkıtılan bal mumları, olası bir top ateşi sırasında tıkaç işlevi görebilirdi gerçekten.
kimileri için de para değerler için kullanıldılar. ölen bir denizcinin, karaya vurmuş birinin cenazesini karşılayabilirdi. hatta bazı denizcilerin küpelerinin iç kısmında ev limanları yazardı. yabancı topraklara gömülmemek için veyahut düzgün bir cenaze için ailelerine gönderilebilmesinin masrafını karşılardı. evet, korsanlar da uygun bir cenaze töreni hak ediyordu ve bu mücevherler ile karşılanabilirdi.
ve birçoğumuz korsanları asi, baş kaldıran karakterler olarak biliriz. küpelerin de bunları simgelemek amacı ile takıldığını düşünenler bulunur. sınıfsal ayrımın olduğu dönemlerde düşük sınıftan erkeklerin takı takmasını, küpe kullanmasını yasaklayan yasalar çıkmıştı ve korsanlar bunları zevkle çiğnediler! yasalar, insanları giysilerine, yediklerine ve içtiklerine göre ayırıyordu.
bir diğer bariz sebep de varlıklarını korumaktı. paralarının ortasında delikler açar onları küpe, kolye, bileklik niyetine takarlardı. bu şekilde, çalınmalarını önlemiş olurlardı. tarihçiler bu para mücevherlerden bulmuş olsalar da kimileri korsanlar hakkındaki çoğun şeyin hurafe olduğunu düşünür. göz bandı veya küpe takmadıklarını, onların sadece yakın yüzyıllarda yapılmış korsan imajı için kullanıldıklarına inanırlar. en dayanıklı tez, cenaze törenlerinin halledilmesi ve hırsızlıktan korunmak istemeleri şeklinde fakat bunların hepsini çocuk kitapları için resimler çizen amerikalı howard pyle'ın eseri olduğunu düşüneneler de var. kendisi 19. yüzyılın sonlarına doğru patlama yapan yayıncılığın önemli bir ismiydi ve sanıyorum günümüzde herkesin aşina olduğu korsan imajını zihinlerimize yerleştiren ilk kişiydi.
kaynak ve daha fazlası: livescience.com, medium.com, atlasobscura.com, illustrationhistory.org, benersonlittle.blog
peki merak ettiniz mi korsanlar veya denizciler neden küpe takarlardı? aslında bu konuda tek bir cevap yok, birden çok teori var. ilki yolculuklar ve seyahatler! denizcilerin, yolculuklarını veyahut seyahatlerini anmak için küpeler taktığı söyleniyor. zaferleri kutlamak için takılan bu küpelerin ekvator geçildiğinde veyahut tehlikeli sulardan canlı çıkıldığında denizcilere verildiği düşünülüyor. başarıları, ölümsüzleştiriyorlar!
bazılarına göre de batıl inançları sebebiyle takıyorlardı. küpelerdeki metallerin büyülü güçleri olduğuna inanıyorlardı. bir tılsım gibi taşıyorlardı. kötü görüşü iyileştireceğine, deniz tutmasını engelleyeceğine hatta bir adamın boğulmasını engelleyeceğine inananlar vardı. savaş sırasında kulak tıkacı şeklinde kullanılması da düşünceler arasında. üzerlerinden sarkıtılan bal mumları, olası bir top ateşi sırasında tıkaç işlevi görebilirdi gerçekten.
kimileri için de para değerler için kullanıldılar. ölen bir denizcinin, karaya vurmuş birinin cenazesini karşılayabilirdi. hatta bazı denizcilerin küpelerinin iç kısmında ev limanları yazardı. yabancı topraklara gömülmemek için veyahut düzgün bir cenaze için ailelerine gönderilebilmesinin masrafını karşılardı. evet, korsanlar da uygun bir cenaze töreni hak ediyordu ve bu mücevherler ile karşılanabilirdi.
ve birçoğumuz korsanları asi, baş kaldıran karakterler olarak biliriz. küpelerin de bunları simgelemek amacı ile takıldığını düşünenler bulunur. sınıfsal ayrımın olduğu dönemlerde düşük sınıftan erkeklerin takı takmasını, küpe kullanmasını yasaklayan yasalar çıkmıştı ve korsanlar bunları zevkle çiğnediler! yasalar, insanları giysilerine, yediklerine ve içtiklerine göre ayırıyordu.
bir diğer bariz sebep de varlıklarını korumaktı. paralarının ortasında delikler açar onları küpe, kolye, bileklik niyetine takarlardı. bu şekilde, çalınmalarını önlemiş olurlardı. tarihçiler bu para mücevherlerden bulmuş olsalar da kimileri korsanlar hakkındaki çoğun şeyin hurafe olduğunu düşünür. göz bandı veya küpe takmadıklarını, onların sadece yakın yüzyıllarda yapılmış korsan imajı için kullanıldıklarına inanırlar. en dayanıklı tez, cenaze törenlerinin halledilmesi ve hırsızlıktan korunmak istemeleri şeklinde fakat bunların hepsini çocuk kitapları için resimler çizen amerikalı howard pyle'ın eseri olduğunu düşüneneler de var. kendisi 19. yüzyılın sonlarına doğru patlama yapan yayıncılığın önemli bir ismiydi ve sanıyorum günümüzde herkesin aşina olduğu korsan imajını zihinlerimize yerleştiren ilk kişiydi.
kaynak ve daha fazlası: livescience.com, medium.com, atlasobscura.com, illustrationhistory.org, benersonlittle.blog
devamını gör...
eyluling ile youtube röportajı
saat 13.00'ten beri heyecanla beklediğim röportajdır. moderasyon ekibinden birilerini görmek çok mutlu etmiştir.
hate'in soruları yoldaş benjaminin silah zoruyla sorduğu hissiyatını uyandırmıştır zira hate'in röportaj boyuncaki tavrı (bkz: kamera arkası) ve duruşu akıllara şu sahneyi getirmiştir:
hate'in soruları yoldaş benjaminin silah zoruyla sorduğu hissiyatını uyandırmıştır zira hate'in röportaj boyuncaki tavrı (bkz: kamera arkası) ve duruşu akıllara şu sahneyi getirmiştir:
devamını gör...
1 mayıs işçi ve emekçi bayramı
ben daha küçükken aklım çok ermiyorken bu bayrama bir keresinde tüm sülale miting vardı ona gitmiştik. bir sanatçı vardı şarkılar söylemişti. her yer insan kaynıyor herkes mutlu, gülüyor, eğleniyor tam bir şenlik havası. en güzel yeri de 'bir mayıııs bir mayıııs işçinin emekçinin bayramııı' diye herkesin hep bir ağızdan bu marşı söylemesiydi. gaza gelip ben de yumruğum havada katılmıştım bu marşa. ne güzel bir gündü. hala hatırımda.
devamını gör...
şırnak
16 mayıs 1990 tarihinde çıkarılan bir yasayla şırkan şehri merkez olmak üzere, eskiden kendisi gibi siirt iline bağlı bulunan güçlükonak ilçesi ile mardin iline bağlı bulunan silopi, cizre, idil ve hakkari iline bağlı bulunan beytüşşebap ve uludere ilçelerini de içine alarak kurulmuş olan türkiye'nin 73. ilidir.
dicle nehri vadisinin iki yakasındaki topraklardan meydana gelen şırnak, kuzeyinde siirt, kuzeydoğusunda van, doğusunda hakkari, batısında mardin, güneyinde suriye ve ırak ile komşudur.
ilin hemen hemen tam ortasında bulunan il merkezi şırnak kenti, namaz dağının batı eteklerinde kurulmuş olan küçük bir yerleşim yeridir. kentin kuruluş tarihine dair elde veri yoktur. bazı kaynaklarda ve bazı eski haritalarda ilin ismi şirnak olarak da geçmektedir.
resmi olmamakla beraber, geçmişi nuh peygamber ile birlikte anılan şırnak, şehr-i nuh olarak da adlandırılır. yöreyle ilgili rivayete göre; büyük tufan'dan kurtulan nuh peygamber'in gemisi, sular çekildikten sonra cudi dağında karaya oturur.
gemiden inen nuh peygamber, şükür için burada kurban keser. daha sonra ailesi ile birlikte dağdan aşağı inip, kendisi kuzeyde şırnak şehrini, oğullarından yafes de batıda cizre şehrini kurar.
cizre ilçesindeki bir camiide bulunan beş metrelik sandukanın içinde nuh peygamber'in naaşının bulunduğuna inanılmaktadır. hatta, nuh'un gemisi'nin hâlen dağın doruğunda ya da civarda bir yerde olabileceğine dair fantastik inanışlar da vardır. söylenceden dolayı popüler hale gelen cudi dağının adı, yörede anlatılan başka söylencelerde de sıkça geçer.
tarih boyunca önemli kervan yollarının kavşak noktası olan cizre ve şırnak'ta, kürt aşiretleri yüzyıllar boyunca buradaki yolları ve önemli geçitleri denetim altında tutacakları özerk bir konuma sahip olmak istemişlerdir. bu yüzden yörede birçok ayaklanma vuku bulmuştur. yöredeki sıkıntılar bugün de terör eylemleriyle devam etmektedir. yöredeki başlıca yerleşim merkezlerinin eski isimleri, elki (beytüşşebap), cezire (cizre), zari (idil), girgimaç (silopi) ve kılaban (uludere) dı.
ilin siyasal ve toplumsal yapısında aşiret ilişkileri hâlâ geçerliliğini korumaktadır. kışı ilin güney kesimindeki kuytu yerlerde geçiren göçer aşiretler, yazın sürüleriyle birlikte dağlardaki sulak yaylalara çıkarlar. ilde gelişmiş bir sanayii kuruluşuna pek rastlanmaz. habur çayı'nın basra körfezine akan dicle nehrine katıldığı yerde, türkiye hem suriye, hem de ırak'a komşudur. özellikle karayoluyla ırak'tan gelen mallar, habur sınır kapısından ülkemize giriş yapar. şunu da belirtmek gerekir ki, yörede hayli yaygın olan sınır kaçakçılığı, burada yaşayan halkın geçimini sağladığı başlı başına bir ekonomik faaliyet alanıdır.
dicle nehri vadisinin iki yakasındaki topraklardan meydana gelen şırnak, kuzeyinde siirt, kuzeydoğusunda van, doğusunda hakkari, batısında mardin, güneyinde suriye ve ırak ile komşudur.
ilin hemen hemen tam ortasında bulunan il merkezi şırnak kenti, namaz dağının batı eteklerinde kurulmuş olan küçük bir yerleşim yeridir. kentin kuruluş tarihine dair elde veri yoktur. bazı kaynaklarda ve bazı eski haritalarda ilin ismi şirnak olarak da geçmektedir.
resmi olmamakla beraber, geçmişi nuh peygamber ile birlikte anılan şırnak, şehr-i nuh olarak da adlandırılır. yöreyle ilgili rivayete göre; büyük tufan'dan kurtulan nuh peygamber'in gemisi, sular çekildikten sonra cudi dağında karaya oturur.
gemiden inen nuh peygamber, şükür için burada kurban keser. daha sonra ailesi ile birlikte dağdan aşağı inip, kendisi kuzeyde şırnak şehrini, oğullarından yafes de batıda cizre şehrini kurar.
cizre ilçesindeki bir camiide bulunan beş metrelik sandukanın içinde nuh peygamber'in naaşının bulunduğuna inanılmaktadır. hatta, nuh'un gemisi'nin hâlen dağın doruğunda ya da civarda bir yerde olabileceğine dair fantastik inanışlar da vardır. söylenceden dolayı popüler hale gelen cudi dağının adı, yörede anlatılan başka söylencelerde de sıkça geçer.
tarih boyunca önemli kervan yollarının kavşak noktası olan cizre ve şırnak'ta, kürt aşiretleri yüzyıllar boyunca buradaki yolları ve önemli geçitleri denetim altında tutacakları özerk bir konuma sahip olmak istemişlerdir. bu yüzden yörede birçok ayaklanma vuku bulmuştur. yöredeki sıkıntılar bugün de terör eylemleriyle devam etmektedir. yöredeki başlıca yerleşim merkezlerinin eski isimleri, elki (beytüşşebap), cezire (cizre), zari (idil), girgimaç (silopi) ve kılaban (uludere) dı.
ilin siyasal ve toplumsal yapısında aşiret ilişkileri hâlâ geçerliliğini korumaktadır. kışı ilin güney kesimindeki kuytu yerlerde geçiren göçer aşiretler, yazın sürüleriyle birlikte dağlardaki sulak yaylalara çıkarlar. ilde gelişmiş bir sanayii kuruluşuna pek rastlanmaz. habur çayı'nın basra körfezine akan dicle nehrine katıldığı yerde, türkiye hem suriye, hem de ırak'a komşudur. özellikle karayoluyla ırak'tan gelen mallar, habur sınır kapısından ülkemize giriş yapar. şunu da belirtmek gerekir ki, yörede hayli yaygın olan sınır kaçakçılığı, burada yaşayan halkın geçimini sağladığı başlı başına bir ekonomik faaliyet alanıdır.
devamını gör...
geceye bir poyraz karayel repliği bırak
+"seni görmem lazım."
-"sen ne diyorsun ya benim seni komple içime çekmem lazım."
-"sen ne diyorsun ya benim seni komple içime çekmem lazım."
devamını gör...
yanlış telaffuz etmekten hoşlanılan kelimeler
-porkatal
-hıkçırık
-hıkçırık
devamını gör...
herkesle aram iyi olsun insanı
görünen o ki karaktersiz insanla karıştırılan kişi.
herkesle * aranız iyi olabilirken de gayet omurgalı bir insan olabilirsiniz. önce şunu anlayalım; fikirlerinizin çatıştığı, ters düştüğünüz herkesle kavga etmek, kanlı bıçaklı olmak, selamı sabahı kesmek zorunda değilsiniz. hiçbir şekilde anlaşamıyorsanız bile gördüğünüz yerde selam verebilir, ortamın şartlarına bağlı olarak konuşmak zorunda kalabilirsiniz. iyi olmazsınız belki ama kötü de olmazsınız. yaşınız ilerledikçe ve olgun bir insan oldukça "ite dalaşma çalıyı dolaş" sözü nedeniyle, kimseyle kötü olmamayı ve kendi işinize bakmayı öğrenirsiniz. buradan haksızlığa göz yumun anlamı da çıkmaz tabii, onu da bir kenara yazalım.
sıkıntı olan insan tipi, size farklı, başkalarına farklı konuşarak herkese yaranmaya çalışan ve arasını "bir gün bana lazım olur bu kişi" kafasıyla, yani menfaati için herkesle iyi tutmaya uğraşan modellerdir. bunun adı herkesle iyi geçinmek değil, ikiyüzlülüktür.
herkesle * aranız iyi olabilirken de gayet omurgalı bir insan olabilirsiniz. önce şunu anlayalım; fikirlerinizin çatıştığı, ters düştüğünüz herkesle kavga etmek, kanlı bıçaklı olmak, selamı sabahı kesmek zorunda değilsiniz. hiçbir şekilde anlaşamıyorsanız bile gördüğünüz yerde selam verebilir, ortamın şartlarına bağlı olarak konuşmak zorunda kalabilirsiniz. iyi olmazsınız belki ama kötü de olmazsınız. yaşınız ilerledikçe ve olgun bir insan oldukça "ite dalaşma çalıyı dolaş" sözü nedeniyle, kimseyle kötü olmamayı ve kendi işinize bakmayı öğrenirsiniz. buradan haksızlığa göz yumun anlamı da çıkmaz tabii, onu da bir kenara yazalım.
sıkıntı olan insan tipi, size farklı, başkalarına farklı konuşarak herkese yaranmaya çalışan ve arasını "bir gün bana lazım olur bu kişi" kafasıyla, yani menfaati için herkesle iyi tutmaya uğraşan modellerdir. bunun adı herkesle iyi geçinmek değil, ikiyüzlülüktür.
devamını gör...
serbest piyasa ekonomisi
özgür rekabet demektir. kapitalizme hizmet eder aynı zamanda. şimdi olay şöyle oluyor tam olarak; marketlerden örnek vereyim bu durumla ilgili. misal marketlerde bir ürün satılıyor, atıyorum bu ürünün fiyatı 25 liradır. başka market bu ürünün fiyatının 25 lira olduğunu görüp 26 lira yapıyor. zaten insanların başka alternatifi olmadığını gören marketlerde kendi çaplarında yarışıyorlar.
aslında halkı kazıklayıcı bi sistem. ha bu durumu benimsemiş olanlar da var, hatta destekleyenler çoğunlukla liberal kesim zira liberal kesim insanları eşit tutmadığı gibi üretim konusunda emekçiye değil de sermaye sahibine daha çok değer verir. halbuki emekçi olmadan üretim olur mu? olmaz tabii ki.
yani bu ekonomiden anlayacağımız üzere filler ve çimenler durumu mevcut. rekabet edenlere değil de rekabet içinde ezilenlere oluyor ne oluyorsa. bakın komünizm ne diyor? eşitlik diyor dimi? emek sermaye ilişkisinde her zaman emeği destekler dimi? bu ekonomik sistemde sadece mülk sahibi kazanır, üretici yine aynı maaşı alır hayatında hiçbir fark olmaz. kapitalizm ne kadar boktan bir sistemse bu da aynı şekilde öyledir. kimse kusura bakmasın.
aslında halkı kazıklayıcı bi sistem. ha bu durumu benimsemiş olanlar da var, hatta destekleyenler çoğunlukla liberal kesim zira liberal kesim insanları eşit tutmadığı gibi üretim konusunda emekçiye değil de sermaye sahibine daha çok değer verir. halbuki emekçi olmadan üretim olur mu? olmaz tabii ki.
yani bu ekonomiden anlayacağımız üzere filler ve çimenler durumu mevcut. rekabet edenlere değil de rekabet içinde ezilenlere oluyor ne oluyorsa. bakın komünizm ne diyor? eşitlik diyor dimi? emek sermaye ilişkisinde her zaman emeği destekler dimi? bu ekonomik sistemde sadece mülk sahibi kazanır, üretici yine aynı maaşı alır hayatında hiçbir fark olmaz. kapitalizm ne kadar boktan bir sistemse bu da aynı şekilde öyledir. kimse kusura bakmasın.
devamını gör...
whatsapp durumu yapılacak sözler
ne var, aklıma şimdi geldi ama yazamam.
orda bir çizgim var, yamulmasın.
orda bir çizgim var, yamulmasın.
devamını gör...
balkan göçmenlerindeki ırkçılık
balkan göçmenlerine ırkçılık yapan şahsın açtığı başlık.
devamını gör...
normal sözlük yabancı dil kulübü
ay liv in inglisss
devamını gör...
bir kadınla bir erkeği birbirine yakınlaştıran şey
"kader ortaklığı insanları birbirine yaklaştırır. aynı mücadeleyi veren insanların arasındaki sınırlar erir, önyargılar azalır."
devamını gör...
çirkin insanın gözlerinin içine bakıp çirkin olduğunu söylemek
gözlerinin içine bakıp sen insan mısın diye sorulması gereken kişidir. bunu bir insana nasıl diyebilirsin ki aklım almıyor' sen çok çirkinsin'. sanane, seni ne ilgilendirir demek gerek böylelerine yoksa bu haddini bilmezler sürekli sizi aşağılamaya kendine hak görecektir. size çirkin diyen birisi ile muhatap olmayın o ha onu da geçtim bakın gözlerinin içine sen insan mısın diye sorun. belki aklı başına gelir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
acı. bolca acı. çokça acı.
aşı vurulan sol kolumu kürek niyetine kullanıp, kazdığım yere kendimi gömesim var.
aşı vurulan sol kolumu kürek niyetine kullanıp, kazdığım yere kendimi gömesim var.
devamını gör...
pazartesi ders çalışmaya başlayan öğrenci
ablası da (bkz: pazartesi diyete başlayacağım)dır.
devamını gör...
bursa'da elinde bıçakla genç kızı takip eden afgan
o genç kızın çaldığı kapı 15 saniye geç açılsa basit bir saldırı olarak ab fonlu medya ile ümmetçi tayfanın haber sitelerinin satır aralarında kaybolup gidecekti.
ülke resmen işgal altında. bu doğurganlıkla 10 yıl sonra nüfusları ülkenin dörtte birine tekabül edecek.
türk halkının beynine mıh gibi çakması gereken tek gerçek var.
mülteciler bu ülkede kalmaya devam ederse ne siz, ne de çocuğunuz güvende olacak.
kim size mülteci seviciliği yapıyorsa bilin ki sizin ve çocuğunuzun düşmanıdır.
ülke resmen işgal altında. bu doğurganlıkla 10 yıl sonra nüfusları ülkenin dörtte birine tekabül edecek.
türk halkının beynine mıh gibi çakması gereken tek gerçek var.
mülteciler bu ülkede kalmaya devam ederse ne siz, ne de çocuğunuz güvende olacak.
kim size mülteci seviciliği yapıyorsa bilin ki sizin ve çocuğunuzun düşmanıdır.
devamını gör...
ramazan ayıyla ilgili en sevilen detay
güllaç.
devamını gör...
ilkokulda dışlanmak
dışlanmadım ama dışlanan başka bir sınıf arkadaşıma şahit olmuştum. kız, bize oranla biraz fazla gelişmişti. boyu uzun, hafif kiloluydu. 1. sınıf öğrencisi gibi değil de daha çok 4.-5. sınıf öğrencisi gibiydi.1 sınıfın 2. dönemine kadar okuma yazma öğrenemediği için de çok dışlanırdı. ailesinin maddi yetersizliğinden ötürü anne ve babası çalıştığı için, onunla pek ilgilenemezlerdi. ellerinden avuçlarından arttırdıkları ile bu kıza zar zor defter,kalem, okul malzemesi alırlardı.
sınıftaki diğer öğrenciler okuma yazmayı yeni öğrendikleri için ve kendilerini bir şey sandıkları için, kızın defterine saçma sapan şeyler çizer, küfürler yazarlardı. hatta bazen o defterin sayfalarını yırtıp çöpe atarlardı. onunla oyun oynamazlar, onu yok sayarlardı. okul çantasını tekmeler, kızın montunu bilerek yere atarlardı.
annesi bir gün kizinin defterinde ki yazıları görmüş. okula geldi kadin, kıyameti koparıyor. haklı da. tüm sınıfa bağırdı, çağırdı.sınıf hocamızla konuştu ve gitti. 3,4 öğrencinin uğraştığı ve dışladığı o kıza şimdi tüm sınıf cephe almıştı. 2. dönemin bitmesine az kalmıştı. herkes kızın yüzüne karsi okuma yazma ogrenemedigi için sınıfta kalacaksın!!! diye dalga geçmeye başladılar. bir tek ben anlayabiliyordum onu. üzülüyordum haline.
gittim bir teneffüs yanına. beni görünce dalga geçeceğimi sandı, koydu sıraya kafasını uyuyormuş gibi yapmaya başladı. alışmıştı çünkü kendisiyle dalga geçilmesine, çözümü uyuyo numarası yapmak da bulmuştu. "bak dedim ona sana defterimi vereceğim ve benim yazdıklarımı yazmaya çalış, ben sana okuma yazma öğreteceğim " demiştim. hoş benim durumum da çok farklı değildi ondan. yazmam da sıkıntı yoktu ama okurken heyecanlanırdım. her şeyi birbirine karıştırırdım. neyse 1-2 aya yakın tüm boş anlarımızda,teneffüste bazen okul çıkışlarında ders çalıştık. sonunda az da olsa bir ilerleme olmuştu onda. yazmaya ve yazdığını okumaya başlamıştı.
benimle arasının iyi olduğunu gören diğer sınıf arkadaşlarım da onla konuşmaya başlamıştı. artık dalga geçmiyorlar,eşyalarına zarar vermiyorlardı. çocuk psikolojisi işte. neyi görüyorsa onu örnek alıyor. zorba davranırsan zorbalık yapmaya, iyi davranırsan iyi yaklaşmaya başlıyor.
hatta hiç unutmam ikimiz de okuma yazma öğrenince yakamıza takılan o kırmızı kurdeleyi aldığımız da sevinçten ağlamıştık*
sınıftaki diğer öğrenciler okuma yazmayı yeni öğrendikleri için ve kendilerini bir şey sandıkları için, kızın defterine saçma sapan şeyler çizer, küfürler yazarlardı. hatta bazen o defterin sayfalarını yırtıp çöpe atarlardı. onunla oyun oynamazlar, onu yok sayarlardı. okul çantasını tekmeler, kızın montunu bilerek yere atarlardı.
annesi bir gün kizinin defterinde ki yazıları görmüş. okula geldi kadin, kıyameti koparıyor. haklı da. tüm sınıfa bağırdı, çağırdı.sınıf hocamızla konuştu ve gitti. 3,4 öğrencinin uğraştığı ve dışladığı o kıza şimdi tüm sınıf cephe almıştı. 2. dönemin bitmesine az kalmıştı. herkes kızın yüzüne karsi okuma yazma ogrenemedigi için sınıfta kalacaksın!!! diye dalga geçmeye başladılar. bir tek ben anlayabiliyordum onu. üzülüyordum haline.
gittim bir teneffüs yanına. beni görünce dalga geçeceğimi sandı, koydu sıraya kafasını uyuyormuş gibi yapmaya başladı. alışmıştı çünkü kendisiyle dalga geçilmesine, çözümü uyuyo numarası yapmak da bulmuştu. "bak dedim ona sana defterimi vereceğim ve benim yazdıklarımı yazmaya çalış, ben sana okuma yazma öğreteceğim " demiştim. hoş benim durumum da çok farklı değildi ondan. yazmam da sıkıntı yoktu ama okurken heyecanlanırdım. her şeyi birbirine karıştırırdım. neyse 1-2 aya yakın tüm boş anlarımızda,teneffüste bazen okul çıkışlarında ders çalıştık. sonunda az da olsa bir ilerleme olmuştu onda. yazmaya ve yazdığını okumaya başlamıştı.
benimle arasının iyi olduğunu gören diğer sınıf arkadaşlarım da onla konuşmaya başlamıştı. artık dalga geçmiyorlar,eşyalarına zarar vermiyorlardı. çocuk psikolojisi işte. neyi görüyorsa onu örnek alıyor. zorba davranırsan zorbalık yapmaya, iyi davranırsan iyi yaklaşmaya başlıyor.
hatta hiç unutmam ikimiz de okuma yazma öğrenince yakamıza takılan o kırmızı kurdeleyi aldığımız da sevinçten ağlamıştık*
devamını gör...
normal sözlük'te tüm yazarların evli olması
ortalık teneffüse çıkmış lise talebesi kaynıyor, ne evlisi.?
yanlış genellemedir.
yanlış genellemedir.
devamını gör...