rick and morty.
devamını gör...

portekizcede "sevdiğin kişinin saçlarında ellerini nazikçe dolaştırmak" anlamına gelir.
devamını gör...

kahve... sevemedim gitti bir türlü. bazen içnek için zorluyorum kendimi veya ortama ayak uydurmak için ama yok, çaya ihanet etmiş gibi hissediyorum. çayın o mis kokusu buram buram burnuma gelince hemen yarım bırakıp kahveyi, ezelden ebede yarenime koşuyorum.
devamını gör...

çorap alsanız beğenecektir. çok zorlamaya gerek yok.
devamını gör...

orman icinde olup denize 20 dk yürüme mesafeli olsa tadından yenmez. ama önceligim her zaman ormandır.
devamını gör...

bazı insanlar düşüncelerini duygularını gizleme konusunda master degree sahibidir. bunun için ekstra bir çaba harcaması da gerekmez çocukluktan öğrenimleri bu şekildedir. bir millet olarak ruslar bu konuda üstad konumundadır mesela.
ama bir esnaf olarak yine insan sarrafi ibaresini abartılı bir ifade buluyorum. sadece alanında uzman olduğunu konuda karşı tarafı tanıyabilirsin. işi insan olan psikologlar dahi bir dizi teste tabi tutuyor kişiyi önce.
devamını gör...

fransız simyacı (bkz: nicolas flamel) tarafından bulunduğuna inanılan iksirdir.

flamel'in mezarının kazılması ama cesedinin mezarda olmaması da bu iddiayı güçlendirmiştir.
devamını gör...

"insanın büyüdükçe mi artıyor dertleri , yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?"
"bakarken kıyamamak mı yoksa baktıkça doyamamak mıdır aşk?" sözlerinin sahibi naif şairimiz.
devamını gör...

olumlu, olumsuz eleştiriler bir şeyin gelişmesinde büyük bir yere sahiptir. saygı çerçevesinde yapılan eleştirilere saygı seviyesini aşarak savunma yapmak haklıysanız bile sizi haksız durumuna sokacaktır, ki insanların kendi düşüncelerini belirttiği bir konuda da haklıyı ve haksızı seçmek imkansıza yakındır.
3-5 kuruşluk muhabbetlere girmek yerine insanların kendi fikirlerini diğer fikre saygı duyarak belirtmesi yani ''sadece benim fikrim doğrudur'' algısından çıkıp fikrini belirten yazarla polemiğe girmeye çalışmaması bence daha doğrudur.

burası özgür bir platform mu onu zaman gösterir fakat içinde saygıyı barındıran bir platform olup bunu sürdürmesini çok isterim, ki böyle de olacağını düşünüyorum. ben şu an mutluyum, bakalım.
devamını gör...

3.500 üzerinde tanım biriktirdiğim halde terk ettiğim sözlüktür. (atma ziyalar için link hizmetim aktif)
yahu salın artık şu başlığı. isteyen ekşide yazsın isteyen burada devam etsin, benim için ekşi bitmiştir hesabım için tanım yedeğini mailime aldım daha da girmiyorum.

kanzuk'a ve nişanlısına buradan selam olsun*
devamını gör...

"yalnızlık insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. insan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder." der carl gustav jung. aslında burda farklı olmaktan doğan yalnızlıktan bahseder jung. aldoux huxley'in cesur yeni dünya adlı kitabındaki "eğer farklıysan yalnızlığa mahkûmsun" sözüyle oldukça paraleldir bu görüş. tam bu noktada düşünülmesi gereken soru şu: yalnızlık tercih mi zorunluluk mu? aslında ikisi de.

hala toplumda süregelen bir anlayışla yalnızlığı seven insanlar çekingen, asosyal ya da utangaç olarak nitelendirilmekte. tüm bunlara bağlı olabileceği gibi aslında bu durum bir tercih de olabilir. içe dönük insanlarda olduğu gibi. yukarıda sözünü de paylaştığım carl gustav jung tarafından ortaya atıldı içedönük-dışadönük tabiri. ona göre içedönük insanlar entelektüel fikirlerle ilgilenir ama bu dış dünyadan ziyade fikirlerden oluşan iç dünyaya yöneliktir. derin düşünür, sorgular ama gerçekleri kabul etmede zorlanır. kendisi ile baş başa kalabilmek dünyanın en tatlı şeyidir aslında onun için. o yüzden evde vakit geçirmekten, bir manzarayı oturup izlerken saatlerce düşünmekten sıkılmayıp aksine zevk alırlar. onlar için en güzel arkadas yine kendileridir. yalnızlık onlar için kutsaldır ve vazgeçilemez. işte bu noktada önemli olan bu durumu kabullenmek oluyor sanırım. kendimde yalnız kalma ihtiyacını görmeye başladıkça acaba bende mi bir sorun var diye çokça düşündüm. kalabalık arkadaş sohbetleri yerine odamın kapısını kapatıp kitaplarla baş başa kalma kalma fikri öyle güzeldi ki. tarkovski'nin çok beğendiğim bir sözü var "kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık saymayacağınız şekilde yetiştirin". sanırım bu söz benim için her şeyin özetiydi. insanların yalnız kalmaktan neden bu kadar çok korktuğunu hiç anlamadım sanırım. sonra fark ettim ki insanlar kendileri ile kalamıyor. çünkü kendilerini başkaları ile tamamlıyorlar. ama kendini sevemeyen başkalarını da gerçekten sevemez ki.

kendimizle vakit geçirmeyi sevmeyi, iç sesimizi dinlemeliyiz diye düşünüyorum. aslında aradığımız mutluluğu da o zaman bulacağız belki de. kendimizi dinlendiğimiz, hep bize uygun olmayan şeylerin peşinde olduğumuz için mutsuzuz belki de. bazen kitap sayfalarında kaybolmak, bazen filmle yolculuğa çıkmak, bir kadeh doldurup zamanda geriye akmak bazen kendimizi bulmak. kendimizle kalmaktan, içimizdeki sesle konuşmaktan korkmamalıyız. "yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez. kişi ancak yalnız olduğunda özgürdür çünkü. " der schopenhauer. sizi bir şeylerden alıkoyan her şeyden kurtulmak. kendi benliğimizin istediğini bilebilmek. artık çağımız tekdüze insanlar yaratıyor. aynı şeyleri seven, aynı şeyleri yapan, aynı şeyleri eleştiren. işte böyle bir durumda farklılık hissetmek, normal durumu eleştirmek bir zaman sonra kişiyi yalnızlığa itecektir. ve yine anlaşılan bir nokta daha var ki o da aynı şeyleri yapan insanların da aslında kendini yalnız hissettiği. araştırmalar da yalnızlık hissetme oranının gittikçe arttığını gösteriyor.

yalnızlık edebiyat ve sanat dünyasında oldukça öne çıkarılır. hatta picasso büyük bir yalnızlık olmadan, ciddi bir eser verilemez der. yalnızlığın yaratıcılığı artırdığı da çokça kabul görülür. kendinle kalabilmek, dış dünyadan kendi içine dönebilmek güzel bir eser için etkili midir bu da üzerine düşünülmesi gereken bir nokta diye düşünüyorum.
devamını gör...

ben de buradayım, kapı arkasında kalmayayım diyor gibi.

yakındır yeni üst bir makama yerleşmesi.
devamını gör...

kafkasya’daki lezgi bölgesinden çıkan büyük bir beceri ve ustalık isteyen bir danstır. zaman içinde tüm kafkas halkarı bu dansı kendi dansları olarak benimsemişlerdir. çeçenlerce lovzarg, kabardeylerce ıslamey, osetlerce zilga, azerilerce qaytağı, inguşlarca halhar ve türkiye’de şeyh şamil dansı olarak anılır. diğer ülkelerde ise lezginka dansı olarak bilinir.

rivayete gelince…ruslarla savaş esnasında şeyh şamil ve askerleri oldukça zor durumdadır. ablukaya alınmışlardır, ya teslim olacaklardır ya da çarpışarak öleceklerdir. şeyh şamil askerlerine kılıçlarını kınlarına sokma emri verir ve hızlı biçimde lezginka dansına başlar. askerleri de ona uyum gösterip lezginka dansı yapar. rus askerleri keyif içinde dansı seyrederken şeyh şamil ruslara epey yaklaşmıştır. aniden kılıcını çekip saldırır, askerleri de onun arkasından ruslara saldırır. rus askerleri afallarken, şeyh şamil ve askerleri kuşatmayı yarıp çıkarlar. karlar üzerinde lezginka dansı ve çevik hareketler ile ruslara kılıç saldırısında bulunmak cesaret ister. “sonunu düşünen kahraman olamaz” sözü de şeyh şamil’e aittir.
devamını gör...

aman aman bir yetenek istemeyen bir eylemdir. yaklaşık dört senedir kendim keserim. doğru taktikleri öğrenerek ilkinde yardım da alarak elinizi alıştırabilirsiniz.
devamını gör...

amerikalı gazeteci ve yazar.

eleştirdiği konuları olağanüstü hayal gücü ve mükemmel tasvirlerle bezeli şekilde anlatır. sanırım kafamdaki jack london tanımı tam olarak bu.

yıldız gezgini'nde hapishanedeki koşulları ve mahkumların maruz kaldığı işkenceleri anlatırken okuyucuyu bambaşka yerlere götürür. martin eden'da toplumdaki sınıflaşmadan ve bunun getirdiği yozlaşmadan bahsederken bir yandan da tertemiz bir aşkı anlatır. beyaz diş ve vahşetin çağrısı gibi kitaplarında hayvanlar, özellikle köpekler ve vahşi doğa hakkında epey bilgili olduğu görülebilir.
romanlarının yanı sıra biyografi, toplumsal eleştiri, fantastik türde hikaye derlemeleri de vardır.

1916'da henüz 40 yaşındayken hayatını kaybetmiştir. ölümü hakkında çeşitli söylentiler olsa da -bir okuyucusu olarak bana- intihar fikri daha mümkün gibi görünüyor.

overland monthly'de yazdığı öyküler, sonradan atlantic monthly adlı başka bir dergi tarafından keşfedilmesini sağlamış, aldığı telif ücreti 120 dolara çıkmış, jack london'un yayınevlerinin menziline girmesi de bu şekilde olmuş. üç kuruşluk telif ücretini beğenmezlik etmeyip dokuz ay boyunca düzenli bir biçimde o dergiye yazmaya devam etmesi, dünya çapında bilinir bir yazar haline gelmesini sağladığı için çok takdir edilesi bir hareket olmuş bence. *

overland monthly'de yazdığı öykülerin bir araya getirildiği bir kitap da var: the son of the wolf. türkçeye kurt dölü ve kurdun oğlu adlarıyla çevrilmiş, tüm bu entry, cem yayınları tarafından basılan bir edisyonun sunusundan gelmekte.
devamını gör...

en lipofilik lokal anesteziktir.
nöromuskuler blokajı çok güçlü yapar.
devamını gör...

içime acılar dolduran gerçektir. sanki hep beraber top oynuyoruz da kimse bana atmıyor gibi... naptım ben size vicdansızlar *
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bence de mantıklı bir hareket olur. desteklerim. lakin ya limonik orkların ve uruk hailerin saldırısına uğrarsak, böğüre böğüre buraya akın ederlerse, o zaman ne halt yiyeceğiz?

herkes, göğüs göğüse çarpışacağının sözünü veriyorsa ben tamamım. yoksa olmaz.

alttaki tanıma el cevap: millet göğüs göğüse çarpışmayı kabul etmiş, adam kıytırık bir yüzüğü taşımaya eriniyor.

çürük portakal işte ne olacak. yönetmenlik yaramadı sana. eru çarpsın da seni, eciş bücüş ol emi !
devamını gör...

prag.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim