şirinevler
semt adı. eğer başka bir duraktan şirinevlere gelmişseniz inmeniz pek mümkün olmaz. çünkü orada bekleyen insanların buna izin vermediğini defalarca yaşadım o çaresizlikle diğer durakta indim.
devamını gör...
şu an yapmak istenen şey
kış mevsimine geri dönmek istiyorum. soğuktan nefes alamıyordum ama hava şimdiki gibi bunaltıcı değildi.
devamını gör...
aşk için gidilen en uzun mesafe
kendimi aşıp sana geldiysem dünyalar kadar yol almama gerek yok aslında
devamını gör...
gidesi gelmek
ilk kez gidesin geldiğinde belki bir tatile çıkarsın sözlük. geri dönersin, döndüğünde evini özlediğini anlar ve kavuştuğun için gitmenin en güzel yanı eve dönmek diye düşünürsün. bir kez gittiğinde, gitme isteğinin tekrar doğacağını bilmezsin. her döndüğünde, döndüğün yere ait olmadığını daha iyi anlarsın. her anladığında tekrar gitmek istersin. bir süre sonra temel ihtiyaçlarından biri halini almış olur gitme isteği. acıktın yedin. susadın içtin. uykun geldi uyudun. ya gidesin geldiğinde? her seferinde geri döndün. hatta gitmek istediğin ve vardığın yerden de gitmek istedin. kısır döngüye hoş geldin. ihtiyaçlar hiyerarşisinde ikinci basamakta kaldın. hala senden üst basamaklarda yapman gerekenleri bekliyorlar sözlük. acaba gitme istencimizde de özgür müyüz?
varamayacağımız yerlere gitmek istemekle yanlış mı yapıyoruz? hoş, yola çıkmadan varamayacağını bilemezsin.
varamayacağımız yerlere gitmek istemekle yanlış mı yapıyoruz? hoş, yola çıkmadan varamayacağını bilemezsin.
devamını gör...
kağıttan hayatlar
az önce bitirdiğim netflix tarafından yayınlanan türk filmidir.
başrolünde çağatay ulusoy oynuyor.
filmi genel olarak beğendim güzel bir film ortaya çıkmış.
müzik kullanımı kamera kullanımı verilmek istenen mesaj son derece gerçek ve güzeldi.
diyaloglar biraz yavan ve romantik geldi bana orası biraz üzdü.
film çok fazla dram olmaya çalışıp son 10 dakikasında dram oluyor ve seyirciyi gerçekten üzüyor. kullanılan müzikler derbeder ve filme uygun müziklerdi.
çağatay ulusoy klasik bir oyunculuk performansı sergilemiş klasik her zaman olduğu gibi güzel ve başarılı oynamış.
performansında üste çıkan bir durum yoktu ama aşağı düşen bir durumda yoktu.
sosyal medyada görüyorum özellikle film çıktıktan sonra adam sahnede ağlıyor millet yorum yapıyor abi oyuncu yaaa fena yaaa.
olum sakin olun adam ağlıyor lan ağlamakla oyunculuk ne alaka performans değerlendirmesi iyi ağlaması mı anlamıyorum.
ayrıca her kakayı beğenmeyen tipler mutlaka filmi beğenmeyeceklerdir saygı duyuyorum.
maalesef insanlarda bir tür kaka fırlatma olayı var.
mesela bir yapım türk yapımı olduğu zaman hemen bir testis geçme hemen çamur atma olayı başlıyor.
yapmayın lütfen lan güzel film güzel filmdir kötü film kötü filmdir böyle değerlendirmek lazım.
türk yapınca kötü olmuştur mantığından uzak duralım artık ezmeyin lan kendinizi.
filmde sevdiğim kısımlar yaşanılan hayatların gerçekliği oldu
herkes sokakta kağıt toplayan sokakta uyuyan insanlar görüyor değil mi ?
sokakta yaşayan insanlar görüyoruz hatta onlardan korkuyoruz balicisi tinercisi ürkütüyor bizi.
işte film tam olarak o gördüğümüz insanların hayatının merkezine sokuyor bizi.
anne sevgisi aile sevgisi şefkat özlem gibi kavramları bilmeyen insanlar karşımıza çıkıyor.
bir sahne var ailesiz bir çocuk genç yaşta ölmek istiyor çünkü öbür dünyada annesi onu tanısın istiyor. darmadağın etti mesela o sahne çok üzüldüm.
mehmet ali’nin hastalığı garip hareketleri bize gösterildikçe mevzuyu anladım ama ona rağmen zevk aldım.
son 10 dakika zaten filmin vermek istediği mesajı çok güzel aktarıyor seyirciye.
ayrıca çağatay ulusoy ölüm sahnesi cesetinin yerde yatması falan beni delibal filmine götürdü aynı şekilde hissettirdi.
filmin ismini beğenmedim zaten filmin ismi mücadele çıkmazı olacakmış ama sonradan kağıttan hayatlar olmuş.
sebebini izleyince anladım son kısımda anlatılan mevzu filmin ismi olmuş.
bir adam kağıttan hayatlar kurmak istiyor çabalıyor falan filan.
aile sevgisi görmemiş bir insan çocukluğunu yaşıyor yaşamaya çalışıyor üzücü bir hikaye.
genel olarak 10/6.5 veririm bu filme duygulandım beğendim.
filmin girişinde bulunan iki yazı.
sokakta büyüyen kimsesiz çocuklara ithafen.
çocukların ağladığı bir dünyada kahkahalar ancak zalim olur.
son olarak (bkz: ağlama anne).
başrolünde çağatay ulusoy oynuyor.
filmi genel olarak beğendim güzel bir film ortaya çıkmış.
müzik kullanımı kamera kullanımı verilmek istenen mesaj son derece gerçek ve güzeldi.
diyaloglar biraz yavan ve romantik geldi bana orası biraz üzdü.
film çok fazla dram olmaya çalışıp son 10 dakikasında dram oluyor ve seyirciyi gerçekten üzüyor. kullanılan müzikler derbeder ve filme uygun müziklerdi.
çağatay ulusoy klasik bir oyunculuk performansı sergilemiş klasik her zaman olduğu gibi güzel ve başarılı oynamış.
performansında üste çıkan bir durum yoktu ama aşağı düşen bir durumda yoktu.
sosyal medyada görüyorum özellikle film çıktıktan sonra adam sahnede ağlıyor millet yorum yapıyor abi oyuncu yaaa fena yaaa.
olum sakin olun adam ağlıyor lan ağlamakla oyunculuk ne alaka performans değerlendirmesi iyi ağlaması mı anlamıyorum.
ayrıca her kakayı beğenmeyen tipler mutlaka filmi beğenmeyeceklerdir saygı duyuyorum.
maalesef insanlarda bir tür kaka fırlatma olayı var.
mesela bir yapım türk yapımı olduğu zaman hemen bir testis geçme hemen çamur atma olayı başlıyor.
yapmayın lütfen lan güzel film güzel filmdir kötü film kötü filmdir böyle değerlendirmek lazım.
türk yapınca kötü olmuştur mantığından uzak duralım artık ezmeyin lan kendinizi.
filmde sevdiğim kısımlar yaşanılan hayatların gerçekliği oldu
herkes sokakta kağıt toplayan sokakta uyuyan insanlar görüyor değil mi ?
sokakta yaşayan insanlar görüyoruz hatta onlardan korkuyoruz balicisi tinercisi ürkütüyor bizi.
işte film tam olarak o gördüğümüz insanların hayatının merkezine sokuyor bizi.
anne sevgisi aile sevgisi şefkat özlem gibi kavramları bilmeyen insanlar karşımıza çıkıyor.
bir sahne var ailesiz bir çocuk genç yaşta ölmek istiyor çünkü öbür dünyada annesi onu tanısın istiyor. darmadağın etti mesela o sahne çok üzüldüm.
mehmet ali’nin hastalığı garip hareketleri bize gösterildikçe mevzuyu anladım ama ona rağmen zevk aldım.
son 10 dakika zaten filmin vermek istediği mesajı çok güzel aktarıyor seyirciye.
ayrıca çağatay ulusoy ölüm sahnesi cesetinin yerde yatması falan beni delibal filmine götürdü aynı şekilde hissettirdi.
filmin ismini beğenmedim zaten filmin ismi mücadele çıkmazı olacakmış ama sonradan kağıttan hayatlar olmuş.
sebebini izleyince anladım son kısımda anlatılan mevzu filmin ismi olmuş.
bir adam kağıttan hayatlar kurmak istiyor çabalıyor falan filan.
aile sevgisi görmemiş bir insan çocukluğunu yaşıyor yaşamaya çalışıyor üzücü bir hikaye.
genel olarak 10/6.5 veririm bu filme duygulandım beğendim.
filmin girişinde bulunan iki yazı.
sokakta büyüyen kimsesiz çocuklara ithafen.
çocukların ağladığı bir dünyada kahkahalar ancak zalim olur.
son olarak (bkz: ağlama anne).
devamını gör...
dandelin küreleri
bir koniye ve içerisinden geçen bir düzleme teğet olan küreler. germinal pierre dandelin adlı fransız matematikçi tarafından tanımlandıklarından onun adıyla anılırlar. bazı matematiksel ispatlarda, astronomideki gök cisimlerine ilişkin bazı hareketlerin açıklanmasında kullanılırlar.
şekilde görülen m ve m' merkezli küreler, birer dandelin küresidir:

(görsel, alchetron. com'dan alıntıdır.)
şekilde görülen m ve m' merkezli küreler, birer dandelin küresidir:

(görsel, alchetron. com'dan alıntıdır.)
devamını gör...
bulantı
ana karakter roquentin'in dünyaya ve insana karşı duyduğu mide bulantısını son sayfalara kadar sartre'ın bir şekilde kelimelerle kusmasını beklediğimiz kitap. fakat işin inceliği aslında burada yatıyor; sonsuz bir tiksinti, bitmek bilmeyen bir bulantı...
dibe batıp çıkmaktan ziyade insana sonu olmayan bir düşüş gibi hissettiriyor. bir noktada yere çakılmak gerekecek belki ama asla zemine çarpmayacağınızı biliyorsunuz. işte tam olarak kitabı okurken deliliğin sınırlarında geziyor gibi hissetmenizin temel nedeni sanıyorum ki bu. selahattin hilav çevirisini önermekle beraber aslında roquentin'in kendine bu denli yabancılaşmasını bence sartre'ın kendi kelimeleri ile okumak daha çarpıcı olacaktır.
--- alıntı ---
je n'ai pas besoin de faire des phrases. j'écris pour tirer au clair certaines circonstances. se méfier de la littérature. ıl faut tout écrire au courant de la plume sans chercher les mots.
je n'avais pas le droit d'exister. j'étais apparu par hasard, j'existais comme une pierre, une plante, un microbe. ma vie poussait au petit bonheur et dans tous les sens.
--- alıntı ---
edit: imla.
dibe batıp çıkmaktan ziyade insana sonu olmayan bir düşüş gibi hissettiriyor. bir noktada yere çakılmak gerekecek belki ama asla zemine çarpmayacağınızı biliyorsunuz. işte tam olarak kitabı okurken deliliğin sınırlarında geziyor gibi hissetmenizin temel nedeni sanıyorum ki bu. selahattin hilav çevirisini önermekle beraber aslında roquentin'in kendine bu denli yabancılaşmasını bence sartre'ın kendi kelimeleri ile okumak daha çarpıcı olacaktır.
--- alıntı ---
je n'ai pas besoin de faire des phrases. j'écris pour tirer au clair certaines circonstances. se méfier de la littérature. ıl faut tout écrire au courant de la plume sans chercher les mots.
je n'avais pas le droit d'exister. j'étais apparu par hasard, j'existais comme une pierre, une plante, un microbe. ma vie poussait au petit bonheur et dans tous les sens.
--- alıntı ---
edit: imla.
devamını gör...
erdoğan'ın insanlar yurtdışına gitmek istemiyor açıklaması
gençlerin %76'sına hayvan mı demek istemiş ben anlamadım?
devamını gör...
günaydın
günaydın, herkese güzel , sağlıklı, mutlu, bir hafta sonu diliyorum.
günaydın benim gibi işe gitmek zorunda olan erkenci arkadaşlar, sizede hayırlı işler diliyorum.
günaydın benim gibi işe gitmek zorunda olan erkenci arkadaşlar, sizede hayırlı işler diliyorum.
devamını gör...
aşk-ı memnu nihal karakteri
nihale 3 saniye bakınca bayılıyosunuz
devamını gör...
suit up
ayak uydurmak, uyum sağlamak, bulunulan ortama uymak anlamına gelen ingilizce bir phrasal verb’dür. bunun dışında bir spor müsabakasına katılmak için forma giymek ya da üniforma giymek anlamlarında da kullanılır.
ama tabii ki dünyaya bu anlamıyla yapılmadı bu söz. dil yaşayan, hatta insandan daha büyük bir coşku ile yaşayan bir şey olduğu için anlam değişiklikleri de kaçınılmaz oluyor.

bu kaçınılmaz anlam değişikliğine neden olan şey ise benim de sevdiğim ama tuhaf bir abartı ile sarılmış olan how i met your mother dizisi oldu.
dizinin çoğu bölümden üzerinde birbirinden şık takım elbiselerle gördüğümüz barney stinson genelde en yakın arkadaşı olan ted mosby’nin eğitiminin bir parçası olarak kurar bu cümleyi.
ted mosby asla iflah olmayacak bir romantik olduğu için bu dış görünüş ile ilgili öneriyi asla dinlemese de tam bir womanizer olan barney ona suit up diyerek yol göstermek için çaba harcamaya devam etmektedir.
ancak dizinin beşinci sezonun on ikinci bölümü girls vs. suits‘de barney listesinde bulunmayan bir kızı tavlamakla vazgeçilmezi olan takım elbise arasında seçim yapmak zorunda kalınca olaylar harika bir müzikale de dönüşür.

velhasılı efendim bu yazıyı okurken you’d better suit up.
ama tabii ki dünyaya bu anlamıyla yapılmadı bu söz. dil yaşayan, hatta insandan daha büyük bir coşku ile yaşayan bir şey olduğu için anlam değişiklikleri de kaçınılmaz oluyor.

bu kaçınılmaz anlam değişikliğine neden olan şey ise benim de sevdiğim ama tuhaf bir abartı ile sarılmış olan how i met your mother dizisi oldu.
dizinin çoğu bölümden üzerinde birbirinden şık takım elbiselerle gördüğümüz barney stinson genelde en yakın arkadaşı olan ted mosby’nin eğitiminin bir parçası olarak kurar bu cümleyi.
ted mosby asla iflah olmayacak bir romantik olduğu için bu dış görünüş ile ilgili öneriyi asla dinlemese de tam bir womanizer olan barney ona suit up diyerek yol göstermek için çaba harcamaya devam etmektedir.
ancak dizinin beşinci sezonun on ikinci bölümü girls vs. suits‘de barney listesinde bulunmayan bir kızı tavlamakla vazgeçilmezi olan takım elbise arasında seçim yapmak zorunda kalınca olaylar harika bir müzikale de dönüşür.

velhasılı efendim bu yazıyı okurken you’d better suit up.
devamını gör...
erkeklerin sürekli fotoğraf istemesi
hiç hoslanmayacagim durumdur. evde pijamalarimla, saçım başım daginikken bırakın fotoğraf cekmeyi yatağımdan bile kalkmam. bir süre sonra büyük ihtimalle rahatsız olur, konuşmayı bitiririm.
devamını gör...
saldıray abi
"şuradan şuraya sevişmek nasip olmasın." yemininin sahibi.
devamını gör...
sözlüğü terk ediyoruz kampanyası
türk dilinin yanlış kullanılması, yanlış kullanımına karşı sözlük yönetiminden ses çıkmaması sebebi ile katıldığım kampanyadır.
bir işi yapıyorsan doğru yap. beceremiyorsan, yarım yamalak yapıyorsan da yapma. uyarılara karşı yanlış yapmaya devam etmek cahillik belirtileri arasında sayılabilir.
toplumuzun genelinde doğruyu söyleyenin değil, cambazlık yapanın, şaklabanlık yapanın değer gördüğünü biliyoruz. mesela, sağlam müzik bilgisini eserlerine yansıtan sanatçıların değil, dandik popçuların daha çok değer gördüğü toplumda yaşadığımız gibi, bu sözlükte de aynı durum geçerli.
okuduğunu anlamayan, ne yazdığını bilmeyen, fikir üretemeyen yazarların değer gördüğü bir sözlük. bu rezil durumu destekleyen sözlük yöneticileri de var.
balık baştan kokar. yönetim kadrosu kalitesi ne ise sözlük de öyledir. ülkenin durumu ne ise her ortamda benzer şekilde işliyor olaylar. pisliğe bulanmış. kalitesini kaybetmiş bir toplum. kokuşmuş. ama konuştuğunu ve pisliğe bulanmış olduğunu farketmiyor. sorsanız dünyayı kurtaracak kişiler onlar. çok güzel kurtarıyorsunuz. bilginin değer görmediği, şaklabanlığın değer gördüğü ortamda çok güzel işler başarıyorsunuz. bravo. okuduğunu anlamamaya devam. ne yazdığını bilmemeye devam. şaklabanlığa devam. buyurun ortam sizin olsun.
bir işi yapıyorsan doğru yap. beceremiyorsan, yarım yamalak yapıyorsan da yapma. uyarılara karşı yanlış yapmaya devam etmek cahillik belirtileri arasında sayılabilir.
toplumuzun genelinde doğruyu söyleyenin değil, cambazlık yapanın, şaklabanlık yapanın değer gördüğünü biliyoruz. mesela, sağlam müzik bilgisini eserlerine yansıtan sanatçıların değil, dandik popçuların daha çok değer gördüğü toplumda yaşadığımız gibi, bu sözlükte de aynı durum geçerli.
okuduğunu anlamayan, ne yazdığını bilmeyen, fikir üretemeyen yazarların değer gördüğü bir sözlük. bu rezil durumu destekleyen sözlük yöneticileri de var.
balık baştan kokar. yönetim kadrosu kalitesi ne ise sözlük de öyledir. ülkenin durumu ne ise her ortamda benzer şekilde işliyor olaylar. pisliğe bulanmış. kalitesini kaybetmiş bir toplum. kokuşmuş. ama konuştuğunu ve pisliğe bulanmış olduğunu farketmiyor. sorsanız dünyayı kurtaracak kişiler onlar. çok güzel kurtarıyorsunuz. bilginin değer görmediği, şaklabanlığın değer gördüğü ortamda çok güzel işler başarıyorsunuz. bravo. okuduğunu anlamamaya devam. ne yazdığını bilmemeye devam. şaklabanlığa devam. buyurun ortam sizin olsun.
devamını gör...
bim firması araba üretirse olabilecek şeyler
aynı gün bozulurdu.
devamını gör...
burçlarla ilgili az bilinenler
teraziler dengesiz değildir.
devamını gör...
bir kediye en çok yakışan renk
yakınlarda sokakta gördüğüm bir kedinin rengi siyah, gri, beyaz üçlemesinden oluşuyordu. hayatta gördüğüm en güzel kedi rengiydi.
devamını gör...
er ryan'ı kurtarmak
spielberg'in yönettiği 1998 yapımı savaş filmi.normandiya çıkarması sahnesi çok konuşulmuştur.savaşın gerçek yüzünü adeta insanın suratına çarpmaktadır.tom hanks ve matt doman öne çıkan oyunculardır.upham'a küfretmeden duramazsınız.zira er ryan'ı bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir!
devamını gör...

