az önce bir sokak röportajında denk geldiğim çomar dayı söylemi.


akp'li adam "geçinemiyorum diyen gebersin" dedi, genç kadından tokat gibi yanıt geldi:

"bir test kitabı 80-90 lira. 16 yıl boyunca okuyup markette kasiyer mi olacağım? adam allah diyor diye oy veriyorsunuz"


şu kadının yerinde ben olsaydım şu dayının ağzını burnunu kırardım.

buradan
devamını gör...

çok seviyorum çok güveniyorum ayağına dostlarınızın ailenizin sırları anlatılmaz.
devamını gör...

yeryüzündeki en yaygın bağımlılıklardan biridir.

kahve ve çay, ucuz ve rahat ulaşılabilirliği, üstüne legal oluşuyla bugün hemen herkesin hayatında. eşsiz kokusu, kıvamı ve çeşitli işlenme türleriyle bizi içine çeken, rahatlamamızı sağlayan içecekler bunlar. öyle ki sigarasını kahvesiz/çaysız içemeyen, bir fincan kahve olmadan güne başlayamayan milyonlarca insan var. her ne kadar bu örnekler size çok masum gelse de, yüzünüzü güldürse de bu çay ve kahve çılgınlığı, kafein bağımlılığını da beraberinde getiriyor.

sadece çay ve kahveden örnek vermiş olsam da meşrubat olarak içtiğimiz hemen her içecekte kafein bulunuyor (çikolatalı her şey, soğuk çay ve kola gibi çeşitli endüstriyel içecekler). öyle ki kafeinsiz diye satılan kahvelerin dahi bir fincanında 4 mg kadar kafein bulunduğu söyleniyor. bir bardak çayda 40-80 mg, bir fincan kahvede ise 70-100 mg kafein bulunduğu su götürmez bir gerçek (tabi ki çayın demliliği ve kahvenin sertliği, işleme biçimine göre kafein miktarları değişebilir).

kafein bağımlısı olduğumuzu nasıl anlarız?
bir gün içinde ortalama ne kadar kahve, çay ve endüstriyel içecek tükettiğinizi hesaplayabilirsiniz. günde ortalama 7-8 bardak çayla birlikte 2-3 fincan kahve içen hemen her insanda kafein bağımlılığı baş gösteriyor. ilk başlarda günde 300 mg ile temelleri atılır, daha sonraları bu miktar 700 mg'ın üstüne çıkar. kafein bağımlılarının günlük aldıkları kafein miktarı 700 mg civarlarında dolaşıyor.

bununla birlikte vücuduna yeterli miktarda kafein almayan bağımlılar, belli bir noktadan sonra uyku problemleri, halsizlik, konsantrasyon eksikliği, motivasyon düşüklüğü, düşünsel aktivitede yavaşlama ve asabiyet gibi belli başlı belirtiler gösteriyor.

günde 4-5 fincan kahve içen ve 10 bardak çayın altına düşmeyen bir bağımlı olarak tanımımı yazdım, kahve-sigara yapmaya gidiyorum... *
devamını gör...

vııı. henry'nin, uğrunda siyasi/dini yasaları bile değiştirmeyi göze aldığı eski ingiltere kraliçesi. aynı zamanda 45 yıl boyunca ingiltere kraliçesi olan ı. elizabeth'in de annesidir.

boleyn kızının romanlara, filmlere, dizilere konu olmuş hayatı oldukça trajik biçimde sonlandı.

hayatını anlatacağım ama biraz da, bu konuyu işleyen tüm dizi, film ve kitapların spoiler'ını vermiş olacağım. ona göre okumalısınız bu sürükleyici yaşam öyküsünü.

***

olaylar şöyle başlar:

vııı. henry, tudor hanedanındandır. abisi, galler prensi olan arthur tudor, aragonlu catherine ile evlendikten 14 ay sonra ölür. catherine, henry ile evlendirilir. henry, krallığın devamı için erkek çocuk bekler ancak catherine'in mary dışındaki tüm hamilelikleri düşükle sonuçlanır.

henry erkek evlat sahibi olamadığı için mutsuzdur. aslında catherine, kendisinden birkaç yaş da büyük olduğundan, henry ile bir anne şefkati benzeri hislerle oldukça iyi ilgilenmekte ve erkek çocuk konusu dışındaki evlilikleri gayet iyi yürümektedir. fakat kral son derece çapkın bir tiptir. erkek çocuk sahibi olamamak, etrafındaki kadınlara alıcı gözüyle bakmasının önünü açar ve bingo! bir gün onu görür: anne boleyn.

***

anne, saraya gelmeden önce başka ülkelerin kraliçeleri için nedimelik yapmıştır. son derece dikkat çekici ve neşeli bir kızdır. tuhaf olan, o sırada kardeşi mary'nin, henry'nin metresi olmasıdır. anne, kendisini geliştirmesi için tekrar yurt dışına gönderilir. bu kez gerçekten erkeklerle, hatta kralla bile, birçok konuda aşık atabilecek seviyede eğitim gördüğünden, kendine güveni son derece yerindedir. bir yandan da gözünü, hırslı ailesinin de teşvikiyle, kraliçelik makamına dikmiştir. üstelik kardeşi gibi metres olarak kalmaya hiç mi hiç niyeti yoktur.

aldığı eğitim ve kendine güveniyle kralın ilgisini çekmeyi başarır. catherine'i de, kardeşi mary'i de kralın gözünden düşürür. henry körkütük aşıktır ve anne ile evlenebilmek adına her şeyi göze alır. ancak bir sorun vardır; dönemin oldukça sıkı olan dini yasakları nedeniyle, böyle bir şey yapması neredeyse imkânsızdır. fakat henry kafaya koymuştur anne ile evlenmeyi. bu uğurda bir çıkış yolu ararken bir şey bulur: o anki kraliçe catherine'in, abisiyle olan evliliği...

henry çalışmalara başlar. abisinin karısıyla evlendiği için lanetlendiğini söylemeye başlar herkese. lanetlendiği için de çocuğu olmamaktadır. bu nedenle o evliliğin mutlaka ama mutlaka bitmesi gerekmektedir. catherine, hayatta kalan kızları mary'i hatırlatır ve lanetlenmiş olsaydılar mary'nin de doğmayacak olduğu gerçeğini gözüne sokar henry'nin. fakat henry nuh der, peygamber demez.

katolik kilisesi de henry'nin karşısındadır bu konuda. tabii işin içinde siyasi bir boyut da vardır. ingiltere ile başta ispanya olmak üzere diğer bazı ülkelerin ilişkilerinin bozulması bu evliliğin bozulmasına bağlıdır çünkü. ancak hiçbir şey henry'nin umurunda değildir. bu nedenle vatikan ile de ilişkisini keser ve anglikan kilisesi'ni kurar. dini konularda da yetkiyi kendisi ele alır. böylece kendi boşanmasını da onaylar ve anne ile evlenir. ancak henry'den başka seven yoktur yeni kraliçeyi...

***

boleyn kızı, evlenmelerinden önce krala sürekli olarak erkek evlat doğurma vaadinde bulunmuştur. catherine "beceremiyor"dur ama anne bu işi kesinlikle yapacaktır. kral da büyük bir umutla o günleri beklemeye başlar. ancak işler hiç de umdukları gibi olmaz. anne, önce bir kız çocuğu doğurur ki bu kız daha sonra kraliçe olacak olan ı. elizabeth'tir. fakat bundan sonra arka arkaya düşükler yapmaya başlar. tıpkı catherine'in durumuna düşmüştür artık çünkü kral yavaş yavaş anne'in hırslarından da kendisinden de bıkmıştır ve erkek çocuk doğuramıyor oluşu nedeniyle, kralın gözü yine başka kadınlara kaymaya başlamıştır.

kral bu kez, saraydaki genç bir kadın olan jane seymour'a aşık olur. halk zaten eski kraliçe catherine'den yanadır ve anne'den nefret etmektedir. onu, krala büyü yaparak kendisine bağlayan bir cadı olarak görmektedirler. bu söylentiler kralın kulağına kadar gelir ve kral da aynen bu şekilde düşünmeye başlar.

***

anne için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. zira kral bu kez de ondan kurtulmayı koymuştur kafasına. gözünün önünde jane ile kırıştırmaktadır. anne ise catherine'in tersine, bunları görmezden gelebilecek bir tip değildir. kıskançlık krizleri geçirir, herkesin önünde krala hakaretler ettiği zamanlar bile olur... en sonunda kral, ondan kurtulmak için düğmeye basar.

yıl 1536'dır. mark smeaton, henry norris, sir francis weston, william brereton ve kendi abisi george boleyn ile zina yapmakla suçlanır anne boleyn. üstelik abisinin karısı bile bu yönde ifade vermiştir gizlice. zina suçuna vatana ihaneti de eklerler ve bu konuların hiçbirine ilişkin yeterli delil olmadığı halde, bahsi geçen tüm isimler suçlu bulunarak idama mahkûm edilir. özel olarak getirilen bir fransız cellat, anne'in infazını gerçekleştirir.

anlaşılan o ki catherine'in ahının bedelini tamamen onunla aynı duruma düşerek, hatta daha da ağır biçimde ödemiştir. zira catherine idam edilerek değil, hasta yatağında ölmüştü.

***

bu konulara ilgisi olanlar aşağıdaki eserlere bir göz atmalı derim. kitap, film, dizi karışık yazıyorum:

- the tudors
- boleyn kızı
- anne of the thousand days
- the six wives of henry vııı
- henry vııı and his six wives
- henry vııı


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sonunda isimsiz alkolikler terapi grubundan çıkıp sözlüğe teşrif edebilmiş yazarımsı. terapi işe yaramamış olsa gerek mafya organizasyonunda bile tutunamadığı halde kendini mafya babası sanıyor ya garibim. canım yanmasın diye beni önce öldürüp sonra yakacakmış... şu inceliğe bak. ne kadar temiz bir vicdan çünkü onu hiç kullanmıyor! buralarda kafa sözlük'e devrim yapacak olan ulu bir kişi olarak gezinebilirsiniz ama bana yutturamazsınız bu numaraları efendi! biz senin kimlerin adamı olduğunu çok iyi biliriz. belgelerim var açtırmayınız şimdi benim ağzımı. ayrıca güzel pasta yaptığına dair duyumlar aldım o yüzden çok sataşmak istemiyorum çünkü çıkarlarıma ters düşüyor. yengeç düz yürümez eyy homeros* pastamı isterim.

"yazarlara erbabı mansıptan biri inek demiş
reddedilmez böyle bir söz, amma ki pek can sıkar
olsa da yazarlar inek, inek diyen bilmez mi ki
adminler, moderatörler de yazarlardan çıkar."
devamını gör...

lisede kafanı sıraya koyunca yakın arkadaşın sırtına montunu örtmesi.
devamını gör...

kafadan kaybettirecek bir muhabbet.

-başka hesabın var mı bi yerde?
+kafa sözlük'te yazıyorum.
-kafa sözlük mü?
+evet. ortam falan çok güzel.
-kadınların hep genellendiği yer değil mi orası?
+yok yaaa birkaç trollün işi onlar.
-sen yapmıyorsun yani?
+işim olmaz ya...erkek feministm ben zaten.
-(ben de yedim) hmm ne güzel.
+ehihihi!
devamını gör...

erzurum'da bir vatandaş alacaklısından parasını alamayınca hoparlör ve megafonla dükkanının önünde bağırmış.

aramaya baktım ama alakalı başlık bulamadım.


devamını gör...

istiklal marşımız bizzat 'türk' milletine ithaf edilerek yazılmıştır. her bir mısrasında milli duygular en güzel şekilde işlenmiştir.

kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
cânı, cânânı, bütün varımı alsın da hudâ,
etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ

yukarıdaki kıtalardan da açıkça belli bence bunu tartışmaya açmak abest ve hoş değil.mesela bu mısrada şöyle diyor : 'garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar' yani batının bizim ufkumuzu ,bağımsızlığımızı kısıtlamaya çalışmasından bahsetmiş mehmet akif daha sonraki mısrada ise batı medeniyetlerinin rezilliklerini şöyle dışa vurmuş:"medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar? yani sözde medeni olan batılıları gayet güzel yermiş.lütfen milli değerlerimizin kıymetini bilelim ,mehmet akifinde dediği gibi allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın.
devamını gör...

siz her şeyi yanlış anlamışsınız efendim, üzüldüm.
devamını gör...

buradan
devamını gör...

ilk olarak müzikte ve görsel sanatlarda ortaya çıkmış, sadeliğin ve nesnelliğin ön planda tutulduğu bir akımdır. hegel'in şu sözü minimalizmi oldukça güzel bir şekilde açıklamaktadır: “sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır.”

bahsetmiş olduğumuz gibi minimalizm, ilk olarak bir sanat akımı olarak ortaya çıkmış daha sonra hayatın çeşitli alanlarına uygulanmış bir yaşam felsefesine dönüşmüştür.

görsel sanatlarda şekilciliğin ve duyguya verilen aşırı tepkiye karşı olarak doğmuştur. bu yüzden minimalistler, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekmişlerdir. o dönemki minimalist sanatçılar genel olarak heykel üzerine çalışmalar yapmışlardır.

müzikte ortaya çıkmış minimalizm akımı ise, biçimciliğe tepki olarak doğmuştur. minimalist müzisyenler, eserlerinde basit ve sık tekrarlayan melodileri tercih etmişlerdir. bu akımın ünlü bestecileri arasında ise yann tiersen, john adams, philip glass gibi isimler bulunmaktadır.

bahsetmiş olduğumuz gibi ilk olarak bir sanat akımı olarak ortaya çıkan bu akım, daha sonra hayatın tüm alanlarına uygulanır hale gelmiştir. özellikle tüketim çılgınlığının inanılmaz boyutlara ulaştığı, insanların sahip olmak ve satın almak üzerindeki büyük takıntıları içinden çıkılmaz bir boşluk oluşturmuştur ruhumuzda. o boşluğu gidermek adına yapmış olduğumuz eşyalara önem arz etme hareketi, aslında içimizdeki o boşluğu gittikçe büyütmektedir. eşyalar ile doldurduğumuz evlerde maalesef ruhumuza yer kalmamıştır artık. işte bu noktada bir baştan başlamanın adıdır minimalizm.

minimalist insan olmak, sadece daha az eşya ile hayat yoluna koyulmak değil, düşüncelerden, insanlardan, yaşam tarzından, alışkanlıklardan, kısacası maddi-manevi bütün fazlalıklarımızdan kurtulmak demektir.

büyüklerimiz bize eskilerle ilgili anılar anlattığında aslında minimalizm izlerini o anılarda bulabiliriz. eskiyen eşyaların atılmak yerine tamir edildiği, kullanılmayan eşyaların başka eşyalarda kullanılarak hem tasarruf hem yenilik yaratıldığı, fazlasına değil yetecek kadarına sahip olunan o yılları dinlediğimizde hepimizin içine bir huzur dolar. çünkü bizler çokluğun getirmiş olduğu azlık ile hayatımızı gereksiz şekilde doldurduk.

minimalist bir yaşamı benimsemek istiyorsak ilk önce bizlere yük olan her şeyden kurtulmamız gerek. bu fazla eşyalar da olabilir, gereksiz düşünceler de olabilir, bize zarar veren eşyalar da olabilir. çok olmasının değerli olmadığını kendimize ifade etmeli, sadeliğin mükemmel huzuruna bırakmalıyız kendimizi.
devamını gör...

aslında hareket etmeyen nesnelerin hareket ediyormuş gibi algılanması durumuna denir. ışıklı tabelalardaki ışıkların yanıp sönme hızının hareket algısı yaratması gibi bir durum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türk vatandaşının tanımını şu sözlerle ifade eden ve maalesef ki katledilmiş olan kıymetli bir yazar ve gazetecidir.

devamını gör...

bambaşka ve çok güzel bir türkiye'de uyanmak.
devamını gör...

nedir gerçekten bu kadar zor olan,
seni derin düşüncelerde boğan, girdaplara sokan, çaresizlik ile sınayan. nedir seni bu kadar yoran, üzen, korkutan.
nedir bu kadar zor olan?
sonunda ölüm olduğunu bile bile yaşmak mı? kabul edilmek mi? anlatmak mı? anlaşılmak mı? anlaşmak mı?
sevmek mi? sevilmek mi? dik durmak mı? cesur olmak mı? yoksa cesur taklidi yapmak mı? gülmek mi zor olan yoksa ağlamak mı?
yenilmek mi bu kadar zor olan, yenilgiyi kabul etmek mi?
bilmek, öğrenmek, anlamak istiyorum. bunu sizler ile konuşmak istiyorum.
birbirimizden haberimiz yok. birbirimizden uzağız, birbirimizi tanımıyoruz ve birbirimiz için hayatı zorlaştırıyoruz.
tanışalım istiyorum.

yazdıklarınız, ilk makinist ile son istasyon radyo yayınında kullanılacaktır. orada konuşulacaktır.
devamını gör...

bu şarkı:


şarkı saçma değil de, benim ezbere biliyor olmam saçma.
devamını gör...

mersin'den.
(bkz: nazife bilgin hazar)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kişi, okuduğu ve izlediği materyallere aşırı odaklandığı zaman, beyninin objektif, sorgulayan, hayal ile gerçeği ayırt eden, sunulanın doğru-yanlış analizini gerçekleştiren mantıklı bilinç tarafını kısmen de olsa devreden çıkarır. genelde ergenlik öncesi çocuklarda bu eğilim daha fazladır, doğal olarak.
ve algıladığı pek çok şey bilinçaltına istemeden de olsa giriverir. film yapımcıları, reklam sektörü bunu zaten iyi bilirler ve beynin bu özelliğini kullanıp, çeşitli tekniklerden de yararlanarak kişi üzerinde istedikleri türden etkileri yaratabilirler.

beynin bilinçaltı kısmının bilinçten çok daha büyük yer kapladığı ve bilinçli yaptığımızı "sandığımız" birçok şeyin bilinçaltı şartlandırmalar neticesinde ortaya çıktığı psikiyatride bilinen bir olgu. evet, insanların yüzde yüzü ya da çoğunluğu şiddet içerikli eserleri okur ya da izlerse tamamen etkilenir, kendini iyice kaptırır, normalleştirir demek çok iddialı bir sav olur lakin bir kişinin bile bu yönde etkilenmesi, bu tip eserler hakkında durup düşünmek için sebeptir: şiddeti ne yönde ve ne kadar vermeliyiz?
devamını gör...

mustafa kemal atatürk’ten kafa sözlükte bile rahatsız olan, ismini yazmaktan korkan, şerefsiz, haysiyetsiz, omurgasız ne çocuğu olduğu belli olmayan, yalan kanına işlemiş, tehlikeli olduğunu sananlar varken çok da şaşırtmayan durumdur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim