işçi, öğretmen ve pek çok meslek grubunun büyük bir kısmı aşılanmadığı halde başka bir ülkeye aşı bağışlamanın mantığını arıyorum fakat bulamıyorum.
(bkz: 12 nisan 2021 libya’ya 150 bin aşı verilecek olması)
devamını gör...

sürekli gerçekleştiremeyeceği hedefler koyup şüphesiz gerçekleştirememek.
yetersizlik, beceriksizlik ve öz güvensizlik duygusunu da beraberinde getirir.
devamını gör...

hiç bir "merak ederim insanı" ile tanıştınız mı? tanıştınız ve sonra yaşadınız mı o insanı?

söylemleri ile eylemleri genel itibariyle çelişmeyen insanlarla yaşamak kolaydır. kolay ve keyifli. önünü ardını düşünmenize gerek kalmaz. konu hakkında yeterli düzeyde tutarlı bir imaj çizmiş kişi yormaz. aldığınızı olduğu halde kabul eder ve yolunuza devam edersiniz. başka bir şey yapmak zorunda kalmazsınız. etmek istediğiniz ya da şartların olur verdiği süre boyunca devam ederken huzurunuz yerindedir. ben bir merak ederim insanı ile tanıştım. onunla yaşadım. hayatımda çok karşılaştığım bir profil değildi öncesinde. o yüzden başta farklı geldiğini itiraf etmem gerekiyor. buraya döneceğim.

sınırları olan biriyim ben. aile ilişkilerim; anne/babamla kurduğum diyaloglar üniversiteye kadar ve hatta sonrasındaki sürece de bir miktar sarkarak, problemli oldu ilk gençliğimde bu yüzden. hesap vermeyi sevmem. sorgulanmayı, yargılanmayı ve yadırganmayı da. tabi ki sorumluluklarımı gözetirim. alt soyum yok, dolayısıyla sorumluluğum da ama benden sorumlu olduklarını bildiğim üst soyuma karşı görevlerini bilmeyen biri olmadım hiç. kendi değer yargılarıma, sınırlarıma kadar en azından. ancak benim verdiğimden ötesi istendiğinde direnç gösterdiğim oldu. problemler de tam bu noktada yaşanıyordu. şimdi düşünüyorum, bugün olsa yine aynını yapar mıydım diye, muhtemelen içimden yapmak gelir ancak dizginlerdim tepkilerimi. yaşayacakları kadar yaşamayacaklardı sonuçta. eylesem ne olurdu onları? duymak istedikleri cevapları versem?
yaşamadı da. neyse kapıyorum konuyu. girmeyeceğim, dolayısıyla da dönmeyeceğim buraya.

bunla başladım çünkü sınırlarımı ihlal etmek konusunda doğal yoldan ehliyet sahibi olduğunu düşünen insanlardan söz etmeden, bu kümenin dışında kalan kişilerle kurduğum ilişkilerdeki mezkur yönü ifade edemezdim. seçici geçirgenliğimde aradığım ilk ve en önemli özelliklerden biri yine bu benim. dolayısıyla merak ederim insanlarını yekten elemiş olabilirim hayatım boyunca. elemek falan deyince çok çirkin oldu gerçi ama anladınız işte, hayatıma sokmamak, benim insanlarım olmamaları, tanıdık kategorisinden öteye geçememeleri falan. belki de yanlış yaptım bilemiyorum. yani her merak ederim insanı, her olmasa da ekseriyeti, tanıdığım, yaşadığım kişi gibiyse kesin yanlış yaptım. aman hof önemli mi? her neyse.

tamam tamam geliyorum konuya. dönüyorum yani. şimdi bu insanlar öyle ki, evet her şeyi merak ediyorlar. başta garip geliyor bu süreklilikli soru hali. soru, sorgu değil. ama işte sırrı buralarda bir yerlerde galiba. merak ederim insanının neyi, neden merak ettiği, merakını giderdiğinde bununla ne yaptığı. benim gibi bir insanın, her şeyim merak edilirken bundan bir an bile rahatsız hissetmemesini kişisel bir dönüşüm hikayesiyle bağdaştırmamız söz konusu olamaz. yani ben yapamam, kusura bakmayın siz de yapamazsınız. "o zamanlar rahatsız oluyormuşsun, şimdi olmuyorsun yani, ne var, herkes değişir?" yok annem, öyle değil o iş. nasıl? şöyle; ben döngümü takip eden adam tarafından "her zaman mı böyle oluyor, aldığım his farklı şu an" denerek, vajinal sıvısı merak edilen bir deneyim yaşamamdan söz ediyorum şu an. neredesin, ne yapıyorsun, yarım ağızlı bir günün nasıl geçti, ee o ne cevap verdi gibi bir şeyden değil.

sıkışık hissettiğimde, kafamda bir şeyler varken, çözemediğim sorunların üzerindeyken, soru cevaplamaktan baya dümdüz nefret eden biri olduğumdan söz etmiş miydim peki?* nefret kelimesini de öyle sık sık kullanmam. bilmeyenlere bilgi. ama işte benim deneyimimde merak ederim insanının cevap almak istediği hiçbir soru beni irrite etmedi. öyle zamanlarımda sorduğu sorular bile. evet çok seviyordum* ama konu bununla ilgili değil. daha önce de sevdim. yine seveceğim. bu deneyimi farklı kılan özelliğe sahip birey değil özelliğin kendisi, özelliğin türü. daha doğrusu bireyin özelliği dönüştürdüğü hali. dediğim gibi, merak ediyor, cevabı alıyor ve konu en ufak bir negatif yöne evrilmeden, hatta ana, duruma göre pozitif çıktılar üreterek nihayete eriyor. yahu böylesi olacaksa merakı geçtim, direkt negatif çağrışımları olan durumlar bile tolere edilebilir sanki. kıskançlık? hoff o çok zor ama imkansızı mümkün kılan insanlar var işte. çok acayip. demem o ki bir merak ederim insanıysanız çalışın o duygu üzerinde. daha iyi bir versiyonunu olabilir, olabiliyor. muş.

son bir şey daha söylemem lazım. bu konunun öznesi insana iadeli taahhütlü.* tamam her şey ve iyi ki. tamam evet, tabi ki öyle. ama dönüştürdüğün kavramlarımla ilgili bir miktar bozuğum sana. sen anlarsın o tür kızgınlığı. sende de vardır muhakkak. replikasına razı gelemeyeceğimiz, karşılığını bulamayacağımız şeyler hani. onları halletmek zor.

çok.
zor.
evet. noktalı.
devamını gör...

güney afrika cumhuriyeti'nin üç başkenti vardır.
pretoria, yürütme
cape town, yasama
bloemfontein, yargı başkentidir.
üç başkentin olmasının sebebi 100 küsur sene önce sömürge zamanı, ingiliz'lerin elindeki cape güçlerinin, hollanda'lıların elindeki orange free state ve transvaal kolonilerini işgal etmeleri ve daha sonra güney afrika cumhuriyeti'nin kurulması sırasında, "orange free state"'in, "bloemfontein" şehri ve "transvaal"'in, "pretoria" şehrine ortak başkentlik verilmiştir.
devamını gör...

izmir'in buca ilçesinde, dokuz eylül üniversitesi dokuzçeşmeler kampüsünün çok yakınında bulunan anıtsal nitelikteki bir tarihi kilisedir. daha önce burada yer alan bir şapele (müslümanlardaki mescid benzeri küçük kiliseler) levantenler bir takım eklemelerde bulunarak 1865'te inşa etmişler. 1961'de buca belediyesine devredilmiş, değişik yıllarda sanat merkezi ve evlendirme dairesi olarak hizmet verdikten sonra 2001 yılında türk protestan cemaatinin ibadet ihtiyaçları için devredilmiştir. yani teknik olarak hala buca belediyesine bağlı bir kültür sanat merkezidir. bahçesinde levantenlere ait anıtsal nitelikteki mezarların yanı sıra içerisinde antika bir org da vardır. pastörüne (protestanların imamı, rahibi gibi bir şey) değin cemaatinin tamamı türk olduğu için vaftizlerden ilahilere ve dulara kadar her ritüelin türkçe yapıldığı bu kilise ziyarete de açıktır.

www.bucabaptist.org/blank

devamını gör...

oysa ben bu gece, yüreğim elimde, sana bir sırrımı söyleyecektim.*
devamını gör...

kutlu, mutlu ve daim olsun bu güzel gün.
devamını gör...

dünyanın en güzel ismi olabilir çünkü neden olmasın?

ayrıca evimin kraliçesi olacak hanımefendinin de adı.

fotoğraftaki hali de etraftaki kedilere "bu adam benim, uzayın yoksa alırım dalağınızı!!" derken çekilmiş pozu.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bana pek tebessüm ettirmiyor fakat okuyanlara ettirebilir diye anlatmaya karar verdiğim anımdır.

hazırlıktayken derslere geç kalırdım birkaç dakika. bölüme geçince dedim ki, armysuzy nasıl başlarsa öyle gider, derslerine geç kalma. neyse işte sabah dersime gittim bir de akşam dersim vardı, evim yakın olduğu için eve döndüm. akşam okula giderken biraz erken gittim, sınıfa girdim, dolu görünce bir şaşırdım. dedim armysuzy bak yine geç kaldın hoca derse girmiş bile. tüm arkadaşlar bana baktı, ben tanıdık sima görürüm umuduyla onlara baktım ve merdivenlerden pıt pıt inerek bir yere oturdum. oturmamla başımdan aşağı kaynar sular dökülmesi bir oldu. hayır yani ayarım da yok ki, kendi dersimden önceki derse girmişim hem de derslerinin bitmesine 5 dakika kala. o zamanlar maske de yok, pespembe oldum hissediyorum. ders bitsin diye dualar ediyorum, hafif gülümserken içimden kendime kızıyorum falan derken hocanın bir de teneffüste ders işleyesi tuttu, çıkmıyor sınıftakiler bir türlü. neyse ders bittikten sonra yerimden kalkmadım bir tur da kendi dersime girdim. hoca beni ilk görünce neler hissetti acaba... arkadaşlar bu kız neden dersin sonunda geldi diye bir sorguladılar hissettim ama hoca hiç istifini bozmamıştı.
devamını gör...

cin sken ramazan ve yalan dolan fahri
devamını gör...

bugün yaklaşık 2 yıldır görüşmediğim bir dostumla görüştüm. bu iki yıl boyunca hiçbir şekilde iletişim kurmamıştık birbirimizle. bundan 2 yıl önce her bir ayrıntıma kadar bilen insan şu an bir yabancıydı benim için. konuşurken cümlelerimizin arasını uzun sessizlikler doldurdu hep. her bir sessizlik anında delirecek gibi hissettim. her saniyede biraz daha boğuluyordum sanki. 25 dakikanın ardından daha fazla dayanamadım bu ıstıraba ve kibarca kapattım telefonu. ayakta, elimde telefonla kaldım öyle, uzunca düşündüm. neden böyle olmuştu ki şimdi?

sonra o geldi aklıma. aylar önce gözlerimdeki o harika parıldamayla arkadaşıma “ruh eşimi buldum” diye bahsettiğim, sonsuz kere güvendiğim insanın benim için nasıl bir hiçe dönüştüğünü düşündüm. nasıl olabilmişti bu? nasıl bitmişti her şey, nasıl tüketmiştik her şeyi? yaşlandım sanki o an. binlerce yaş almışım gibi geldi.

aileme, arkadaşlarıma, kendime bile yabancılaşmıştım

çöktüm yere, bütün hislerim dile geldi sanki. bütün yorgunluklarım, kırgınlıklarım, özlemlerim, hüzünlerim, ağlamalarım, kahkahalarım bir anda konuşmaya başladılar kafamda ve yine o his…boşluk. kocaman bir hissizlik. yıllar sonra 2 saniye bile olsa hissettim o duyguyu. çok kısaydı ama beni bitirmeye yetti sanki.

biraz üçüncü kişi gözünden baktım kendime. ne çok değişmiştim öyle? halbuki insan değil miydik biz? değişmemiz çok normal değil miydi? hem güzel değil miydi değişmek? hayır ben değişmemiştim, yabancılaşmıştım. kendime, ruhuma, aklıma, fikrime, kalbime yabancılaşmıştım. kaybolmuştum sanki. kendimi unutmuştum ve ben buna değişmek diyerek hep bir kılıf uyduruyordum. kaçıyordum kendimden. bir enkazın altından çıkmıştım. her yerim yara bere içindeydi, ruhum kanıyor, kanatlarım kırılmıştı ama ben daha kendi yaralarımı sarmadan başkalarına yardıma koşmuştum hemen. oysa kendim yavaş yavaş kan kaybediyor, tükeniyordum. öyle bir durumdaydım ki başkalarına yardım edince yaralarımın iyileşeceğine inanıyordum sanki. halbuki kan kaybetmeye devam ediyordum, sadece artık acımı hissetmiyordum. kan kaybettikçe daha çok yoruldum, yoruldukça daha da zorladım kendimi. ne kitap okumaya ne film izlemeye ne de yazmaya gücüm kalmıştı artık. ruhum ağlıyordu halime. sonra balkona çıkıp bir sigara yaktım, arkada (bkz: kimseye etmem şikayet) çalıyor. bu aralar taktım çünkü ona. sonra oturduk ağladık birlikte. ben içime içime ağladım ruhum ise hıçkıra hıçkıra, isyan edercesine. sigara bittiğinde bir şeyler de bitmişti ama hala çözemedim. nedir o biten şey? ardından şarkı bitti. sonra ruhum sustu sessizce. ben masadan kalktım, balkona sarkan incir ağacı veda etti bana. ve beniçeri girdim
devamını gör...

bence zamanı hızlandırma ya da yavaşlatma olabilir. harika bir anı yavaşlatıp daha uzun yaşamak ya da hastane önündeki acılı bekleyişi hızlandırabilsek fena olmaz diye düşünüyorum.
devamını gör...

güzel günler çabuk geçer.
devamını gör...

perinçek'in elindeki portakalda %0.22 yazıyordu. bir süre bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalıştılar. bu bir işaret miydi?
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kendi varlığını kocasının parasıyla ispat eden, kendi başlarına hiçbir anlamı olmayan hanımlardır.
devamını gör...

bugün de böyle olsun

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

murat ali ersan
devamını gör...

neden, oksijen tüpü mü!? * bu kadar yıkıksan yaşama zaten. triggerlandım yine durduk yere.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim