yazarların itiraf köşesi
bugün liseden yakın arkadaşlarımdan birinin evlilik haberini aldım ve bildiğin şoka girdim yav insanlar böyle nasıl evlenebiliyor ya da evliliğin kıyısına yakın sularda geziyorlar ben o kadar uzağım ki haha ne diyeceğimi bilemedim kısa bir tebrik mesajı attım.ben hâlâ büyüdüğümü kabullenemiyorum millet evleniyor ben ikinci bir üniversiteye mi başlasam diye düşünüyorum valla bilemedim kim doğrusunu yapıyor.tabiki herkesin yaşantısı hayata bakışı çevresi bilmem nesi aynı değil ama yıllarca aynı sıralarda oturduğun aynı dertlerle dertlendiğin aynı yolun yolcusu olduğun insanlarla belli bir zaman sonra nasıl bu kadar değişik yollara saparsın pek anlayamıyorum.
devamını gör...
sözlük radyosu
yeni hali çok iyi olmuş dediğim radyo. yahu kıskandım. insanın radyo programı yapası geliyor he. hey gidi günler. of. ellerinize sağlık efenim.
devamını gör...
gary snyder
herkes onun hakkında bir tanımlama yapar. bir çok sıfatı var. gezgin, çevirmen, beat kuşağı temsilcisi, yazar, denemeci.. liste uzayıp gider. benim ve birçoğumuz için ise en başta şairdir o. zen kaçıklarının ana karakterlerindendir, zeni japonya dağlarındaki tapınaklarda öğrenmiştir. şiiri ise kabinlerde, ormanlarda ve denizlerde öğrenmiştir -o zamanın insanları şimdikinden farklıymış demek ki, öğrenmek istediklerini kaynağından öğreniyorlarmış- onun için bir önemi olmadığına eminim ama pulitzer ödüllüdür.
şiirleri ve yazılarında dualizmi, her çeşit ayrımı reddeder. doğa ona göre dışarıda bir yerlerde olmadığı gibi içimizde bir yerde de değildir. doğaya gidilmez zaten doğadayızdır. onun özgürlük tanımı ise var oluşçularınki gibidir. özgürlük elde edilmez, verilmez, alınmaz, satılmaz. özgür olmaktan başka bir çare yoktur. gaia’ya şiirler yazar, bütün biyosferin tek bir yaşayan organizma olduğundan bahseder. çok iyi bir yürüyüşçüdür zira güzel ve anlamlı şiirler yazabilmek için güzel ve anlamlı yolları arşınlamak gerekir. beat kuşağının en iyi şairidir desem haksızlık ediyormuş gibi düşünmem.* konuştuğumuz dile çok çok az eseri çevrilmiştir. yine de hiç yoktan iyi. rexroth gibi o da japon ve çin şiirini incelemiş bunları ingilizce litaratüre katmıştır. iyi şiir yazmak için gerekli olan başka bir şey ise kapınıza gelen sorunlara yüz çevirmemektir demiş ve kapımıza gelen ekolojik yıkıma yüz çevirmemiştir. bugün greta’lar ile öğrendiğimiz türlerin yok olması ve iklim krizine çok önceden ses çıkarmış amerikan ekoloji hareketinin en önemli isimlerindendir. orada da kendi sesini duyuramadığını düşünmüştür. onun sesi “yaban”dır. derin ekoloji geleneğinin teorisyenlerindendir desem abartmış olmam.
mücadele dolu ve yorucu hayatının ardından nevada dağlarında yabanda yaşamaya başladı. hâlâ yaşıyor ve ne şanslıyız ki hâlâ yazıyor. konuştuğumuz dile çok az yazısı ve şiiri çevrildi ama hiç yoktan iyidir. 92 yaşındaki bu adam dünya üzerindeki en güzel ifadelerden birine sahip. sözlerini sözlerimize katalım, en azından sağda solda muhabbet ederken onunla aynı dönemde yaşamış olmanın mutluluğundan bahsedelim. madem aforizmalar çağındayız madem postmodernizm hüküm sürüyor nefes alıp verdiğimiz bu coğrafyada o zaman ben de aşağıya bir kaç alıntısını bırakayım. belki birileri görür de hislenir, merak eder, araştırır.
hiçbir şeyinizin olmaması için, hiçbir şeyiniz olmalı
etik bir yaşam dikkat, nezaket ve üslup sahibi bir yaşamdır...
yaban yerler geçici olarak azalıyor olabilir ama yabanıllık asla yok olup gitmeyecektir. bir yabanıllık hayaleti tüm gezegenin üzerinde: özgün bitki örtüsünün milyonlarca mini micik tohumu bir kuzey kutbu kırlangıcının ayağındaki çamurda, kuru çöm kumlarında ya da rüzgarda saklı.
aslına bakarsanız sadeliğe, yerinde bir cüretkârlığa, iyi bir mizaha, şükrana, cömertçe çalışmaya ve oynamaya ve bolca yürümeye adanmış bir yaşam bizi hakiki varlık dünyasına ve onun bütünlüğüne yaklaştırır.
gerisi artık sizde. ben yapacağımı yaptım.
şiirleri ve yazılarında dualizmi, her çeşit ayrımı reddeder. doğa ona göre dışarıda bir yerlerde olmadığı gibi içimizde bir yerde de değildir. doğaya gidilmez zaten doğadayızdır. onun özgürlük tanımı ise var oluşçularınki gibidir. özgürlük elde edilmez, verilmez, alınmaz, satılmaz. özgür olmaktan başka bir çare yoktur. gaia’ya şiirler yazar, bütün biyosferin tek bir yaşayan organizma olduğundan bahseder. çok iyi bir yürüyüşçüdür zira güzel ve anlamlı şiirler yazabilmek için güzel ve anlamlı yolları arşınlamak gerekir. beat kuşağının en iyi şairidir desem haksızlık ediyormuş gibi düşünmem.* konuştuğumuz dile çok çok az eseri çevrilmiştir. yine de hiç yoktan iyi. rexroth gibi o da japon ve çin şiirini incelemiş bunları ingilizce litaratüre katmıştır. iyi şiir yazmak için gerekli olan başka bir şey ise kapınıza gelen sorunlara yüz çevirmemektir demiş ve kapımıza gelen ekolojik yıkıma yüz çevirmemiştir. bugün greta’lar ile öğrendiğimiz türlerin yok olması ve iklim krizine çok önceden ses çıkarmış amerikan ekoloji hareketinin en önemli isimlerindendir. orada da kendi sesini duyuramadığını düşünmüştür. onun sesi “yaban”dır. derin ekoloji geleneğinin teorisyenlerindendir desem abartmış olmam.
mücadele dolu ve yorucu hayatının ardından nevada dağlarında yabanda yaşamaya başladı. hâlâ yaşıyor ve ne şanslıyız ki hâlâ yazıyor. konuştuğumuz dile çok az yazısı ve şiiri çevrildi ama hiç yoktan iyidir. 92 yaşındaki bu adam dünya üzerindeki en güzel ifadelerden birine sahip. sözlerini sözlerimize katalım, en azından sağda solda muhabbet ederken onunla aynı dönemde yaşamış olmanın mutluluğundan bahsedelim. madem aforizmalar çağındayız madem postmodernizm hüküm sürüyor nefes alıp verdiğimiz bu coğrafyada o zaman ben de aşağıya bir kaç alıntısını bırakayım. belki birileri görür de hislenir, merak eder, araştırır.
hiçbir şeyinizin olmaması için, hiçbir şeyiniz olmalı
etik bir yaşam dikkat, nezaket ve üslup sahibi bir yaşamdır...
yaban yerler geçici olarak azalıyor olabilir ama yabanıllık asla yok olup gitmeyecektir. bir yabanıllık hayaleti tüm gezegenin üzerinde: özgün bitki örtüsünün milyonlarca mini micik tohumu bir kuzey kutbu kırlangıcının ayağındaki çamurda, kuru çöm kumlarında ya da rüzgarda saklı.
aslına bakarsanız sadeliğe, yerinde bir cüretkârlığa, iyi bir mizaha, şükrana, cömertçe çalışmaya ve oynamaya ve bolca yürümeye adanmış bir yaşam bizi hakiki varlık dünyasına ve onun bütünlüğüne yaklaştırır.
gerisi artık sizde. ben yapacağımı yaptım.
devamını gör...
kitap okumanın ağaç katliamına eş olması
ben, olumsuz bakmadım başlığa*, bilakis e-kitap kast edilmiştir diye düşündüm. ki kendi hayatımda da, yarı yarıya 10 yıldır, 2-3 yıldır ise tamamiyle e-kitap tercih ediyorum.
bence tercih edilebilir...
bence tercih edilebilir...
devamını gör...
cumhuriyet
"cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir."
mustafa kemal atatürk
mustafa kemal atatürk
devamını gör...
böyle buyurdu zerdüşt
tek seferde okuyup bitireyim derseniz baltayı taşa vuracağınız veya balatayı sıyıracağınız bir kitap. hayat boyu kısım kısım ve tekrar tekrar okunması gereken bir başucu eseri. zerdüşt'ün önkonuşması adlı bir bölüm vardır ki okurken zevkten dört köşe eder. herkes için ve hiç kimse için bir kitap diyor friedrich nietzsche. bu nitelemeyi dibine kadar hakeden bir kitap. eğer bu ağza göre bir kulak değilseniz okumayı bırakmakta fayda var.
“inlemek isteyen, ellerini açıp yalvarmak isteyen tüm korkak şeytanları kovun içinizden, diye bağırdığımda, -zerdüşt tanrısızdır- diye bağırıyorlar.”
“sahiden, her şeye iyi ve üstelik bu dünyaya da en iyi diyenleri de sevmem. bulduğu ile yetinenler derim bunlara. bulduğu ile yetinmek, her şeyi tadabilmek; en iyi damak zevki değildir bu! yemek seçen en inatçı dillere ve midelere saygı duyarım ben, “ben”, “evet” ve “hayır” demeyi öğrenmişlerdir onlar. oysa her şeyi çiğnemek ve hazmetmek- tam bir domuz tarzıdır bu! her zaman i-a demek, sadece eşek öğrenir bunu ve eşek tinli biri!”
“daha iyi oyuncuların bir ön oyunuyum ben, ey kardeşlerim! bir örneğiyim! benim örneğime göre davranın! eğer uçmayı öğretmiyorsanız, daha hızlı düşmeyi öğretin!”
“siz, daha yüce insanlar, bunu öğrenin benden; pazaryerinde hiç kimse inanmaz daha yüce insana. orada konuşmak mı istiyorsunuz, pekala! ama ayaktakımı göz kırpar, “hepimiz eşitiz,” diye. “siz daha yüce insalar,” böyle göz kırpar ayaktakımı, “daha yüce insan yoktur. hepimiz eşitiz; insan insandır, tanrının önünde, hepimiz eşitiz!” tanrının önünde! oysa artık bu tanrı öldü ama biz ayaktakımının önünde eşit olmak istemiyoruz. siz daha yüce insanlar, uzaklaşın pazaryerinden!”
“gerçekten ben, pençelerine inme indiği için kendilerini iyi zanneden zayıflara gülerim.”
“fakat dostlarım size yüreğimi tam açayım; eğer tanrılar var olsaydı ben tanrı olmamaya nasıl dayanabilirdim. o halde tanrı yoktur.”
“inlemek isteyen, ellerini açıp yalvarmak isteyen tüm korkak şeytanları kovun içinizden, diye bağırdığımda, -zerdüşt tanrısızdır- diye bağırıyorlar.”
“sahiden, her şeye iyi ve üstelik bu dünyaya da en iyi diyenleri de sevmem. bulduğu ile yetinenler derim bunlara. bulduğu ile yetinmek, her şeyi tadabilmek; en iyi damak zevki değildir bu! yemek seçen en inatçı dillere ve midelere saygı duyarım ben, “ben”, “evet” ve “hayır” demeyi öğrenmişlerdir onlar. oysa her şeyi çiğnemek ve hazmetmek- tam bir domuz tarzıdır bu! her zaman i-a demek, sadece eşek öğrenir bunu ve eşek tinli biri!”
“daha iyi oyuncuların bir ön oyunuyum ben, ey kardeşlerim! bir örneğiyim! benim örneğime göre davranın! eğer uçmayı öğretmiyorsanız, daha hızlı düşmeyi öğretin!”
“siz, daha yüce insanlar, bunu öğrenin benden; pazaryerinde hiç kimse inanmaz daha yüce insana. orada konuşmak mı istiyorsunuz, pekala! ama ayaktakımı göz kırpar, “hepimiz eşitiz,” diye. “siz daha yüce insalar,” böyle göz kırpar ayaktakımı, “daha yüce insan yoktur. hepimiz eşitiz; insan insandır, tanrının önünde, hepimiz eşitiz!” tanrının önünde! oysa artık bu tanrı öldü ama biz ayaktakımının önünde eşit olmak istemiyoruz. siz daha yüce insanlar, uzaklaşın pazaryerinden!”
“gerçekten ben, pençelerine inme indiği için kendilerini iyi zanneden zayıflara gülerim.”
“fakat dostlarım size yüreğimi tam açayım; eğer tanrılar var olsaydı ben tanrı olmamaya nasıl dayanabilirdim. o halde tanrı yoktur.”
devamını gör...
amorf
efenim fransızca "amorphe" sözcüğünden türkçeye devşirilmiş "biçimsiz" anlamına gelen sözcük.
devamını gör...
galata kulesi'nin önünde bir kişinin kendini cayır cayır yakması
adamın neden bunu yaptığına dair bir bilgi göremedim ama nasıl bir story bağımlısı olduğumuzu gördüm. herkes durmuş izliyor, hikaye atmak için video, selfie çekiyor.
bu sadece bize has değil dünya geneline bir anda işlemiş bir durum olma yolunda hızla ilerliyor. her şeye o kadar alıştık ki. şaşırmıyoruz, korkmuyoruz. hatta farklı gördüğümüzden bir şey olsa da story atsak moduna girdik sanki.
bir insanın kendisini yakacak raddeye gelmesi kadar üzücü ve korkutucu bence insanlığımızın bu denli bitmesi.
bu sadece bize has değil dünya geneline bir anda işlemiş bir durum olma yolunda hızla ilerliyor. her şeye o kadar alıştık ki. şaşırmıyoruz, korkmuyoruz. hatta farklı gördüğümüzden bir şey olsa da story atsak moduna girdik sanki.
bir insanın kendisini yakacak raddeye gelmesi kadar üzücü ve korkutucu bence insanlığımızın bu denli bitmesi.
devamını gör...
zımbırtı
sözlükte "telli bir çalgının acemice çalınışından çıkan uyumsuz, çirkin ses." anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...
ödünç kitap
lügatımıza kazandırılmış bu iki kelime, oldukça fazla kişinin canın yanmasına; en önemlisi benim canımı acıtmaya yetiyor. yeni bir khk çıkarılarak yasaklanmasını istediğim bir tümcedir.
devamını gör...
konu neydi radyo yayını
merhaba kafa sözlük!
sağlıklı ve huzurlu günler. bu akşam konu neydi podcasti, ileri bilgisayar teknolojilerinin desteğini alarak sizlere sözlük radyosu üzerinden seslenmeye çalışacak.
podcast'in içeriğinden kısaca bahsetmemiz gerekirse; gülünç, didaktik, naif bir bedende iki özgür ruhun kılıçlar kullanmadan savaşmasına ısrarla karşı çıkan sadece ve sadece sevgiyi savunan bir podcast.
tarifinde zorlandığımız olguların temelleri bazen yeniden atılıyor bazen yıkılıp yeniden inşa ediliyor. pek çok kez tanınmayacak hale getirilene kadar tartaklanıyor ya da tartaklanmıyor(tartaklanma kelimesini bu yazıda 2 defa kullanmak istedik)
siz değerli insanların sesinin evrende yankılanacağı bir olumlama için hepinizi bu akşam saat 21:00'da sözlük radyosuna bekliyoruz.
not: sanat mafyası ile başımızı belaya sokmak istemiyoruz. yatırım tavsiyesi değildir.
sağlıklı ve huzurlu günler. bu akşam konu neydi podcasti, ileri bilgisayar teknolojilerinin desteğini alarak sizlere sözlük radyosu üzerinden seslenmeye çalışacak.
podcast'in içeriğinden kısaca bahsetmemiz gerekirse; gülünç, didaktik, naif bir bedende iki özgür ruhun kılıçlar kullanmadan savaşmasına ısrarla karşı çıkan sadece ve sadece sevgiyi savunan bir podcast.
tarifinde zorlandığımız olguların temelleri bazen yeniden atılıyor bazen yıkılıp yeniden inşa ediliyor. pek çok kez tanınmayacak hale getirilene kadar tartaklanıyor ya da tartaklanmıyor(tartaklanma kelimesini bu yazıda 2 defa kullanmak istedik)
siz değerli insanların sesinin evrende yankılanacağı bir olumlama için hepinizi bu akşam saat 21:00'da sözlük radyosuna bekliyoruz.
not: sanat mafyası ile başımızı belaya sokmak istemiyoruz. yatırım tavsiyesi değildir.
devamını gör...
gülşen'in bakanı istifaya çağırması
gülşen, birçok ünlü ismin takınması gereken tavrı takınmıştır.
ünlü şarkıcı gülşen, 23 nisan kutlamasında koruma altındaki 10 yaşındaki çocukla kamera karşısına geçen ve ramazan dolayısıyla çikolata ikram etmeyen aile ve sosyal hizmetler bakanı derya yanık'a tepki göstererek istifaya davet etti.
haberin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz
ünlü şarkıcı gülşen, 23 nisan kutlamasında koruma altındaki 10 yaşındaki çocukla kamera karşısına geçen ve ramazan dolayısıyla çikolata ikram etmeyen aile ve sosyal hizmetler bakanı derya yanık'a tepki göstererek istifaya davet etti.
haberin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz
devamını gör...
nickaltı ile başlayan aşk
yine nickaltı ile biter.
devamını gör...
masör006
ankara kızılaydaki kartvizitleri hatırlatan yazar.
devamını gör...
fas çayı
fas çayı olarak ta anılan nane çayı, çay ve naneden oluşan fas kökenli sıcak içilen bir içecektir. mağrip bölgesinde, orta ve batı afrika’da oldukça popülerdir. bu bölgelerde bulunan ülkelerin önemli bir kısmı eski fransız sömürgesi olmasından dolayı günümüzde fransa’da da çokça tüketilen bir lezzettir.

tarihçesine gelecek olursak, 9.yy’da bir tüccar olan süleyman isimli bir mağriplinin çin’e yaptığı seyahatlerini not aldığı yazılarında, çayın çinliler için neredeyse kutsal görüldüğünü ve sosyal hayatın çok önemli bir parçası olduğunu aktarmaktadır. çay hakkında, çin’de bulunanlar dışında günümüze ulaşan en eski bilgidir. çayın pakistan, iran, arap yarımadası ve türkiye’den sonra mısır’a 16.yy’da ulaştığı tahmin ediliyor ancak libya çölünün ötesine geçmiyor.
çin’in yeşil çayı ancak 17.yy. sonlarında mağrip ülkelerine ulaşmaya başlıyor. 18.yy.’da ingilizlerin hindistan’da ürettikleri çayları fas’ta bulunan limanlara ulaştırmaya başlamasıyla bölgede çay yavaş yavaş sosyal hayatta yerini bulmaya başlıyor. hindistan’da ingilizlerin, hindiçin’de fransızların, endonezya’da ise hollandalıların çay yetiştiriciliğini büyük ölçüde geliştirmesiyle çay artık nadir bulunan bir bitki olmaktan çıkıyor ve dünyanın birçok bölgesinde tüketimi artıyor.
o döneme kadar mağrip ülkelerinde nanenin demlenmesiyle elde edilen bir içecek günlük hayatta çokça tüketiliyordu, çayın bölgeye ulaşması ve her eve girmeye başlamasıyla nane ve yeşil çayın demlenmesiyle elde edilen yeni bir içecek ortaya çıktı ve kısa sürede bölge halkının çokça tükettiği bir tat halini aldı. bu yeni lezzet zaman içinde yavaş yavaş ta olsa kültürel bir gelenek ve ulusal bir içecek halini almaya başladı. bölgenin göçebe halkları sayesinde nane çayı tüm mağrib’e, sonrasında orta ve batı afrika’ya kadar yayıldı.
kaynak
aynı zamanda benim bir faslı'nın elinden içme şansını bulduğum çaydır. nanesi sert değildir, çok hoş bir aroma katar. eğer fırsatını bulursanız muhakkak denemeniz gereken bir lezzettir.

tarihçesine gelecek olursak, 9.yy’da bir tüccar olan süleyman isimli bir mağriplinin çin’e yaptığı seyahatlerini not aldığı yazılarında, çayın çinliler için neredeyse kutsal görüldüğünü ve sosyal hayatın çok önemli bir parçası olduğunu aktarmaktadır. çay hakkında, çin’de bulunanlar dışında günümüze ulaşan en eski bilgidir. çayın pakistan, iran, arap yarımadası ve türkiye’den sonra mısır’a 16.yy’da ulaştığı tahmin ediliyor ancak libya çölünün ötesine geçmiyor.
çin’in yeşil çayı ancak 17.yy. sonlarında mağrip ülkelerine ulaşmaya başlıyor. 18.yy.’da ingilizlerin hindistan’da ürettikleri çayları fas’ta bulunan limanlara ulaştırmaya başlamasıyla bölgede çay yavaş yavaş sosyal hayatta yerini bulmaya başlıyor. hindistan’da ingilizlerin, hindiçin’de fransızların, endonezya’da ise hollandalıların çay yetiştiriciliğini büyük ölçüde geliştirmesiyle çay artık nadir bulunan bir bitki olmaktan çıkıyor ve dünyanın birçok bölgesinde tüketimi artıyor.
o döneme kadar mağrip ülkelerinde nanenin demlenmesiyle elde edilen bir içecek günlük hayatta çokça tüketiliyordu, çayın bölgeye ulaşması ve her eve girmeye başlamasıyla nane ve yeşil çayın demlenmesiyle elde edilen yeni bir içecek ortaya çıktı ve kısa sürede bölge halkının çokça tükettiği bir tat halini aldı. bu yeni lezzet zaman içinde yavaş yavaş ta olsa kültürel bir gelenek ve ulusal bir içecek halini almaya başladı. bölgenin göçebe halkları sayesinde nane çayı tüm mağrib’e, sonrasında orta ve batı afrika’ya kadar yayıldı.
kaynak
aynı zamanda benim bir faslı'nın elinden içme şansını bulduğum çaydır. nanesi sert değildir, çok hoş bir aroma katar. eğer fırsatını bulursanız muhakkak denemeniz gereken bir lezzettir.
devamını gör...
ayhan ışık'a mektuplar
sadri alışık'ın, 29 yıllık dostu ayhan ışık 'ın vefatından sonra ona yazdığı mektuplardır.
aralarındaki dostluk ve sevgi öyle kuvvetlidir ki, sadri'nin ayhan'a olan vefası, onu yad etmeleri öylesine güçlüdür ki, kendini dost bilenleri mahçubiyete koyar.
sadri, ayhan'ı öylesine seviyordu ki, ayhan gittikten sonra bitap oldu. içkiye her zamandan fazla düştü, kariyerini hiçe saydı, gelen teklifleri kabul etmedi uzun süre.
evindeki barda ayhan ışık köşesi yaptı, resmine bakıp, "kral'ın şerefine" dedi kadehini kaldırdı, sabahın ilk ışıklarına kadar içti, ayhan ışık'ın eşiyle uzun yıllar konuşmadı, çünkü ayhan için eşi yeterince yas tutmamıştı ona göre.
sadri alışık yılbaşı gecelerini ayhan ışık'ın mezarı başında geçirmeye başladı, mezarının başında sabahlar ve onunla konuşurdu.
birkaç yıl sonra foyası meydana çıkınca, yine ayhan'a uğradığı yılbaşı akşamlarında gidip aldılar sadri'yi, mezarlıktan sadri alışık topladılar.
yıllar sonra ayhan ışık mezarı başında anıldığı bir vakit, mikrofon sadri alışık'a uzatıldığında, "ayhan'ı anlatmak mümkün değil" dedi, ondan sitayişle bahsettikten sonra, "bana gelince, ben çok fena özlüyorum..." diyecek, bunun akabinde omzuna teselli olarak yanındaki sanatçıların elleri değecekti.
böylesine bir dostluğa çok çok fazla imrendim hep.

* * *
sayın ayhan ışık
zincirlikuyu mezarlığı
ıstanbul
"ayhan'cığım, radyoda ilhan irem
"işte hayat, sensiz de yaşanıyor" diye bağırıyor.
"sensiz de sürüyor"
"akıp gidiyor, sensiz de yaşanıyor"
ve herkes bir ağızdan,
"işte hayat böyledir " diyor.
bugün tam beş ay oldu.
serap iyi, * gülşen * de çok iyi, merak etme ...
gülşen'i, senden sonraki günlerde
birkaç kez üstüste görmüştüm evinizde
şimdi rastlamıyorum.
serap'ı bebek'te sık sık gördüğüm halde tanıyamadım.
yanındaki çocuk tanıştırmasa,
neredeyse kimliğini soracaktım ... "
aralarındaki dostluk ve sevgi öyle kuvvetlidir ki, sadri'nin ayhan'a olan vefası, onu yad etmeleri öylesine güçlüdür ki, kendini dost bilenleri mahçubiyete koyar.
sadri, ayhan'ı öylesine seviyordu ki, ayhan gittikten sonra bitap oldu. içkiye her zamandan fazla düştü, kariyerini hiçe saydı, gelen teklifleri kabul etmedi uzun süre.
evindeki barda ayhan ışık köşesi yaptı, resmine bakıp, "kral'ın şerefine" dedi kadehini kaldırdı, sabahın ilk ışıklarına kadar içti, ayhan ışık'ın eşiyle uzun yıllar konuşmadı, çünkü ayhan için eşi yeterince yas tutmamıştı ona göre.
sadri alışık yılbaşı gecelerini ayhan ışık'ın mezarı başında geçirmeye başladı, mezarının başında sabahlar ve onunla konuşurdu.
birkaç yıl sonra foyası meydana çıkınca, yine ayhan'a uğradığı yılbaşı akşamlarında gidip aldılar sadri'yi, mezarlıktan sadri alışık topladılar.
yıllar sonra ayhan ışık mezarı başında anıldığı bir vakit, mikrofon sadri alışık'a uzatıldığında, "ayhan'ı anlatmak mümkün değil" dedi, ondan sitayişle bahsettikten sonra, "bana gelince, ben çok fena özlüyorum..." diyecek, bunun akabinde omzuna teselli olarak yanındaki sanatçıların elleri değecekti.
böylesine bir dostluğa çok çok fazla imrendim hep.

* * *
sayın ayhan ışık
zincirlikuyu mezarlığı
ıstanbul
"ayhan'cığım, radyoda ilhan irem
"işte hayat, sensiz de yaşanıyor" diye bağırıyor.
"sensiz de sürüyor"
"akıp gidiyor, sensiz de yaşanıyor"
ve herkes bir ağızdan,
"işte hayat böyledir " diyor.
bugün tam beş ay oldu.
serap iyi, * gülşen * de çok iyi, merak etme ...
gülşen'i, senden sonraki günlerde
birkaç kez üstüste görmüştüm evinizde
şimdi rastlamıyorum.
serap'ı bebek'te sık sık gördüğüm halde tanıyamadım.
yanındaki çocuk tanıştırmasa,
neredeyse kimliğini soracaktım ... "
devamını gör...
bustos domecq vakayinameleri
bir jorge luis borges ve adolfo bioy cassres’in ortaklaşa yazdıkları honorio bustos domecq imzalı ikinci kitaptır.
honorio bustos domecq kurgusal bir yazardır. iki büyük yazarın ortak zihinlerinin pırıl pırıl ışığı sonucu ortaya çıkmıştır ve ismini de iki yazarın dedelerinin isimlerinin bir kolajından alır.
iki yazarın ortak yaratımı olan domecq’i ilk kez don isidro parodiye altı bilmece kitabı ile tanımıştım ve o zaman da çok sevmiştim. o kitap çok farklı bir polisiye kitabıydı çünkü suçları aydınlatmaya çalışan dedektif bir mahkumdu ve her şeyi dört duvar arasında fikir yürüterek çözüyordu.
bu sefer kurgusal yazarımız tarz değiştirmiş eleştiri yazıları yazmaya karar vermiş ancak bunu yine kendine has bir tarzda yapmış. yazdığı denemeler çeşitli sanat dalları hakkında ve bu sanat dallarında uzmanlaşmış büyük sanatçılar hakkında. işin ilginç yanı ise aslında böyle sanatçıların gerçekte hiç var olmamaları.
özellikle dünyanın en ünlü klasikleşmiş kitaplarını harfi harfine kopyalayıp altına kendi imzasını attıktan sonra yayınlayan büyük yazarla ilgili yazdığı deneme benim en hoşuma giden deneme oldu.
bence kesinlikle okunması gereken bir kitap. var olmayan yazarların var olmayan eserleri hakkında var olmayan bir yazar tarafından yazılmış eşsiz bir eser.
honorio bustos domecq kurgusal bir yazardır. iki büyük yazarın ortak zihinlerinin pırıl pırıl ışığı sonucu ortaya çıkmıştır ve ismini de iki yazarın dedelerinin isimlerinin bir kolajından alır.
iki yazarın ortak yaratımı olan domecq’i ilk kez don isidro parodiye altı bilmece kitabı ile tanımıştım ve o zaman da çok sevmiştim. o kitap çok farklı bir polisiye kitabıydı çünkü suçları aydınlatmaya çalışan dedektif bir mahkumdu ve her şeyi dört duvar arasında fikir yürüterek çözüyordu.
bu sefer kurgusal yazarımız tarz değiştirmiş eleştiri yazıları yazmaya karar vermiş ancak bunu yine kendine has bir tarzda yapmış. yazdığı denemeler çeşitli sanat dalları hakkında ve bu sanat dallarında uzmanlaşmış büyük sanatçılar hakkında. işin ilginç yanı ise aslında böyle sanatçıların gerçekte hiç var olmamaları.
özellikle dünyanın en ünlü klasikleşmiş kitaplarını harfi harfine kopyalayıp altına kendi imzasını attıktan sonra yayınlayan büyük yazarla ilgili yazdığı deneme benim en hoşuma giden deneme oldu.
bence kesinlikle okunması gereken bir kitap. var olmayan yazarların var olmayan eserleri hakkında var olmayan bir yazar tarafından yazılmış eşsiz bir eser.
devamını gör...
baltalı ilah
zagor diye bilirdik.
devamını gör...
bilal erdoğan'ın üniversite sınavı önerisi
20 yıldır iki elinizle bir ***i doğrultamamışsanız, küçücük çocukların kafasına kurdeleyi erken kesti diye vuruyorsanız, tank-palet'i, şeker fabrikalarını, aselsan'ı ve daha nicelerini satıp/ satma yolunda ilerliyorsanız, herkesin kendi düşüncesine göre davranması gerekirken kendi düşüncelerinizi zorla yerleştirmeye çalışıyorsanız, bir insana tapıyorsanız, hak hukuk dinlemeden seçimlerde oy çalıyorsanız, ülkenin geleceğini, kaderini belirleyen referandum gibi olaylarda hileye başvuruyorsanız, ülkemi parsel parsel satıyorsanız, tacizi tecavüzü meşrulaştırdıysanız sizin vatana ihanetten yargılanmanız gerekir.
ya da bilal'e anlatır gibi anlatayım.
türkiye'nin sizden kurtulması gerekir.
ya da bilal'e anlatır gibi anlatayım.
türkiye'nin sizden kurtulması gerekir.
devamını gör...
rütbe madalya puan peşinde koşan yazar
buradaki her yazardır. şimdi yemeyelim birbirimizi, yalan söylemeyelim ama dimi??? yoksa insan niye yazsın, çizsin…
geçen yine dürüstüm…
geçen yine dürüstüm…
devamını gör...