pisagor
m.ö. 5. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen, platon'un varlık felsefesine önemli derecede etki etmiş, presokratik dönemin etkin okul ve din geleneğinin kurucusu filozof ve tarikat lideri.
antikitenin varlık ve oluş tartışmasında mutlak ve değişmez varlık düşüncesini savunmuş, evreni de mutlak ve değişmez varlık biçimi olarak sayılar ve geometrik şekiller üzerinden yorumlamıştır. pythagorasçılık adıyla bir okul olarak devam eden bu düşünce, sayılara ve geometrik şekillere atfettiği teolojik anlamlarla bir din haline gelmiş ve pythagorasçılığı bir tarikat haline getirmiştir. platon'un ezeli ve ebedi mutlak varlık olarak ideaların dünyevi imgesi bağlamında sayı ve geometriye atfettiği özel anlam, pythagoras'ın platon üzerindeki derin etkisinin neticesidir.
antikitenin varlık ve oluş tartışmasında mutlak ve değişmez varlık düşüncesini savunmuş, evreni de mutlak ve değişmez varlık biçimi olarak sayılar ve geometrik şekiller üzerinden yorumlamıştır. pythagorasçılık adıyla bir okul olarak devam eden bu düşünce, sayılara ve geometrik şekillere atfettiği teolojik anlamlarla bir din haline gelmiş ve pythagorasçılığı bir tarikat haline getirmiştir. platon'un ezeli ve ebedi mutlak varlık olarak ideaların dünyevi imgesi bağlamında sayı ve geometriye atfettiği özel anlam, pythagoras'ın platon üzerindeki derin etkisinin neticesidir.
devamını gör...
ölümüne en çok üzüldüğünüz yazar
attila ilhan.
lise yıllarında okuldan kaçmıştım. cebimdeki parayla bir adet jack london-beyaz diş aldım, bir adet de simit. kalan para ise eve dönüş için yol paramdı. kafama esti, arkadaşlarla kitap fuarına gittik. attila ilhan'ın söyleşisine katılmak için salonun giriş kapısını açtım, o da kapının iç tarafındaymış çıkıyormuş. aramızda 1 metre var, göz göze geldik, gülümsedi. bir şey diyemedim, kalbim çarpıyordu, kenara çekilerek yol verebildim sadece. standa gidiyordu sanırım imza için. peşine takıldım, sıraya girdim. sonra baktım herkes bir attila ilhan kitabı alıp sıraya giriyor. benim elimde beyaz diş var. olsun dedim, bunu imzalatırım. sıra yaklaşırken olmaz dedim, ayıp olur, bir bende yok kitap. çıktım sıradan.
olsun seneye yine gelir, benim de elimde kitabım olur, o güler yüzüyle hoşça karşılar beni, biraz muhabbet eder imzalatırım kitabımı dedim. gelemedi :/
lise yıllarında okuldan kaçmıştım. cebimdeki parayla bir adet jack london-beyaz diş aldım, bir adet de simit. kalan para ise eve dönüş için yol paramdı. kafama esti, arkadaşlarla kitap fuarına gittik. attila ilhan'ın söyleşisine katılmak için salonun giriş kapısını açtım, o da kapının iç tarafındaymış çıkıyormuş. aramızda 1 metre var, göz göze geldik, gülümsedi. bir şey diyemedim, kalbim çarpıyordu, kenara çekilerek yol verebildim sadece. standa gidiyordu sanırım imza için. peşine takıldım, sıraya girdim. sonra baktım herkes bir attila ilhan kitabı alıp sıraya giriyor. benim elimde beyaz diş var. olsun dedim, bunu imzalatırım. sıra yaklaşırken olmaz dedim, ayıp olur, bir bende yok kitap. çıktım sıradan.
olsun seneye yine gelir, benim de elimde kitabım olur, o güler yüzüyle hoşça karşılar beni, biraz muhabbet eder imzalatırım kitabımı dedim. gelemedi :/
devamını gör...
stajyer patron aşkı
bu yaz staj yaptığım yerde başıma gelen olay.
altı üstü bir ay staj yapacağım. canım babam ayarlamış bir yer. ilk gün en güzel kıyafetlerimi giydim, makyajımı yaptım gittim iş yerine. ilk önce beni bir süzdüler. bir masa verdiler, bir de bilgisayar. sen takıl burada, biz sana iş veririz dediler. ben de öyle takılıyorum internette. bir gün, iki gün derken bir hafta geçti. kimsenin iş verdiği yok. ben de daldım patronun odasına, dedim ben buraya boş oturmaya mı geldim. iş vermeyeceksiniz gideyim. patron da 28 yaşında amerika'da eğitimi bitirmiş gelmiş bayağı havalı bir tip. babası işi buna bırakmış galiba. önce bir afalladı bu, sonra bana bir dosya verdi ve bu yarın gireceğimiz ihalenin dosyası. incele ve önerilerin varsa bana gel dedi. dosyayı oturdum inceledim, rezalet. bir sürü yazım hatası falan. hepsini düzelttim, birkaç da ekleme yaptım götürdüm patrona. bir dosyaya baktı bir bana. baktım hayran hayran bakıyor, ben dedim gideyim.
ertesi gün ihaleyi bizim firma kazandı. patron bana ne iltifatlar ediyor, yemeğe davet ediyor falan. ama ben onun bildiği kızlardan değilim, yer miyim bu numaraları. ben yüz vermedikçe adam bana aşık oldu. yalvarıyor artık. ben köşe bucak kaçıyorum. çok sıkıntılı geçti kalan günler. en son giderken seneye de burada staj yap, okul bitince de gel başla dedi. sonraki günlerde de habire mesaj falan gönderiyor, bunalttı resmen. telefon numaramı değiştirdim, her yerden engelledim. en son babama haber göndermiş, istemeye gelelim diye. babam da sen stajda ne haltlar yedin deyip dövdü beni. bela oldu adam başıma, kurtulamıyorum.
altı üstü bir ay staj yapacağım. canım babam ayarlamış bir yer. ilk gün en güzel kıyafetlerimi giydim, makyajımı yaptım gittim iş yerine. ilk önce beni bir süzdüler. bir masa verdiler, bir de bilgisayar. sen takıl burada, biz sana iş veririz dediler. ben de öyle takılıyorum internette. bir gün, iki gün derken bir hafta geçti. kimsenin iş verdiği yok. ben de daldım patronun odasına, dedim ben buraya boş oturmaya mı geldim. iş vermeyeceksiniz gideyim. patron da 28 yaşında amerika'da eğitimi bitirmiş gelmiş bayağı havalı bir tip. babası işi buna bırakmış galiba. önce bir afalladı bu, sonra bana bir dosya verdi ve bu yarın gireceğimiz ihalenin dosyası. incele ve önerilerin varsa bana gel dedi. dosyayı oturdum inceledim, rezalet. bir sürü yazım hatası falan. hepsini düzelttim, birkaç da ekleme yaptım götürdüm patrona. bir dosyaya baktı bir bana. baktım hayran hayran bakıyor, ben dedim gideyim.
ertesi gün ihaleyi bizim firma kazandı. patron bana ne iltifatlar ediyor, yemeğe davet ediyor falan. ama ben onun bildiği kızlardan değilim, yer miyim bu numaraları. ben yüz vermedikçe adam bana aşık oldu. yalvarıyor artık. ben köşe bucak kaçıyorum. çok sıkıntılı geçti kalan günler. en son giderken seneye de burada staj yap, okul bitince de gel başla dedi. sonraki günlerde de habire mesaj falan gönderiyor, bunalttı resmen. telefon numaramı değiştirdim, her yerden engelledim. en son babama haber göndermiş, istemeye gelelim diye. babam da sen stajda ne haltlar yedin deyip dövdü beni. bela oldu adam başıma, kurtulamıyorum.
devamını gör...
eşyaların köşesine ayağını çarpmak
yazarken bile içimin bir hoş eden, acısını doğru düzgün tasvir edemeyeceğim, herkesin mutlaka başına gelen illet deneyim.
tecrübelerime dayanarak çarptığınız ayağınız serçe parmağıysa oturur ağlarsınız.
tecrübelerime dayanarak çarptığınız ayağınız serçe parmağıysa oturur ağlarsınız.
devamını gör...
yalakalık
daha birkaç yıl önce kızılderili topraklarına gelen beyaz adamlar, 1867'de kabilelere ulaklar gönderdiğinde tosawi, comanche kabilesinin reisiydi. bu ulaklar dediki, gelip teslim olmayan herkesi düşman sayıp, saldıracağız. bazı kabileler bunu umursamadı, çünkü asırlardır kendi ülkelerinde barış içinde yaşıyorlardı ve niye gidip beyazlara teslim olsunlardıki. ama tosawi onlar gibi değildi, kabilesini alıp beyazların kalesine götürdü. generalin karşısına çıkarıldığında, hemen gelip teslim olduğu için beğenileceğinden emindi ve yalakalığını yaptı. kırık dökük bir ingilizce ile "ben tosawi, iyi kızılderili" dedi. tosawi'nin bu yalaka sözlerine rağmen general sheridan "gördüğüm en iyi kızılderili, ölü kızılderilidir" dedi. bu olay o kadar meşhur oldu ki, başka ülkelerdeki ırkçılar bile kendi ülkelerinin etnik halkları için kullandı.
devamını gör...
seni seviyorum demenin farklı şekilleri
devamını gör...
kadın yazarların takipçi sayısının çok olması
bu başlık cinsiyet üzerinden değerlendirme yapalım 'haydi gelin' demeye getirilmiş. benim düşüncem; burası instegram değil yazarak kendimizi ifade ettiğimiz bir yer ve yazarların sadece ne yazdığıyla ilgilenilmesi gerekli.çoğunluğun da gerçekten böyle yaptığını düşünüyorum. hiçbir yazısıyla örtüşmediğin bir yazarı sırf kadın diye takip etmek kişinin nerede olduğunun farkına varamaması sözlük olayını algılayamamasıdır.buranın amacının bir iki kız düşürmek* olmadığını biliyoruz. tek derdimiz içimizi rahatlatıp yazmak olsun ve ben genelde hep bu düşüncede olan yazarlarla karşılaştım burada yani durum o kadar da vahim değil. istisnalar olur elbet onlarında kaideyi bozmadığının kanaatindeyim. sözlükteki kadın yazarların takipçi sayılarına bu yaklaşımla bakmak yerine ne yazdıklarına bakmak daha incelikli bir karar olacaktır.
devamını gör...
atatürk'ün dinsiz olduğu iddiası
bir iddiadır.
ayrıca dinsiz olabilir. banane atatürk'ün inanışından.
ha dini olanların nasıl kişiler olduğunu biliyoruz o ayrı.
ayrıca dinsiz olabilir. banane atatürk'ün inanışından.
ha dini olanların nasıl kişiler olduğunu biliyoruz o ayrı.
devamını gör...
wonderwall (yazar)
güzel tanımlar yazan, güzel alıntı ve şiirler paylaşan; şimdinin çaylağı, geleceğin yazarı. bir süredir takipteyim ve yazdıklarıyla hiç hayal kırıklığına uğratmadı. ileride bu başlık değerlenecek, yerimizi alalım.*
devamını gör...
geceye acı bir tecrübe bırak
acırsan acınacak hâle gelirsin.
devamını gör...
türk tipi teselli yöntemleri
bence en önemlisi ve en yaygın olanlardan biri olur öyle’dir. her duruma uygundur.
- şu sol tarafımda bir ağrı var.
- olur öyle.
- bizim eve hırsız girmiş.
- olur öyle.
- buzullar eriyor, dünyanın çok az zamanı kaldı.
- olur öyle.
- ısırıldım, zombiye dönüşmek üzereyim
- olur öyle.
bence her şeyin çözümüdür.
olur öyle.
- şu sol tarafımda bir ağrı var.
- olur öyle.
- bizim eve hırsız girmiş.
- olur öyle.
- buzullar eriyor, dünyanın çok az zamanı kaldı.
- olur öyle.
- ısırıldım, zombiye dönüşmek üzereyim
- olur öyle.
bence her şeyin çözümüdür.
olur öyle.
devamını gör...
kendine el uzatan tanrı karşısında adem’in rahatlığı
sistine şapeli’nin tavanında bulunan ve michalengelo tarafından 1511 dolaylarında yapılmış olan creazione di adamo isimli freske bakarken beni düşüncelere sevk eden rahatlıktır.

freskte anadan üryan bir vaziyette bir dağ yamacı ya da kayanın üzerinde oturmakta olan adem’e tanrı elini uzatır ve ona hayat verir. beyazlar içindeki saçı sakalı ağarmış tanrı adem’e doğru uzanırken arkasında bu olayı seyretmekte olanların arasında tam tanrının sol kolunun altında havva bulunmaktadır. kalan onbir kişi ise adem ve havva’nın soyundan gelecek olan insan ırkını temsil eder. tanrı adem’e sağ elini azimle uzatırken adem sol eliyle hafif bir uzanma hareketi yapar.
bu kısa girizgahtan sonra gelelim asıl konumuza. bu freski ilk gördüğüm andan itibaren beni rahatsız eden şey adem’in rahat tavırları oldu. daha yaratılma aşamasındaki bu rahatlık gerçekten takdire şayan. evrenin yaratıcısı, cennet ve cehennemin sahibi tanrı, adem’e elini uzatıyor ona hayat vermek için ama adem’in dünya yansa bir kalbur samanı yanmayacak gibi. sanki “ sen yarattın sen düşün” der gibi bir havada.
tanrı güçlükle uzanmaya çalışırken adem zahmet edip iki santim oynamıyor yerinden. hiç kalkamam, der gibi bir eda ile elimi tutmak isteyen bir yolunu bulur tutar, diyor sanki tanrıya.
ben geleneksel bir yöntemle yetiştirilmiş bir adam olduğum için hala babamın yanında uzanıp yatamam, bacak bacak üstüne bile atamam. ama adem sere serpe uzanıyor, oturuşunu bile değiştirmeden. gerçekten hayret verici bir olay.
bir de anadan üryan. üstümü başımı düzelteyim derdine de düşmüyor asla. insan sormadan edemiyor: tanrıdan utanmadın da arkasındaki havva’dan ve gelecekteki evlatlarından da mı utanmadın?
bence freskin ismi adem’in yaratılışı değil modern ve edebi bir tabirle söylemek gerekirse tanrı karşısında rahatlık seviyem olmalıydı.
ademoğulları olarak içinde yaşadığımız gezegene karşı duyduğumuz bu aymazlığın, bu umursamazlığın nedeni bu olmalı. rahatımızdan ödün vermemek, kendi kendimize düşkün olmamız hep bu nedenden bence.

freskte anadan üryan bir vaziyette bir dağ yamacı ya da kayanın üzerinde oturmakta olan adem’e tanrı elini uzatır ve ona hayat verir. beyazlar içindeki saçı sakalı ağarmış tanrı adem’e doğru uzanırken arkasında bu olayı seyretmekte olanların arasında tam tanrının sol kolunun altında havva bulunmaktadır. kalan onbir kişi ise adem ve havva’nın soyundan gelecek olan insan ırkını temsil eder. tanrı adem’e sağ elini azimle uzatırken adem sol eliyle hafif bir uzanma hareketi yapar.
bu kısa girizgahtan sonra gelelim asıl konumuza. bu freski ilk gördüğüm andan itibaren beni rahatsız eden şey adem’in rahat tavırları oldu. daha yaratılma aşamasındaki bu rahatlık gerçekten takdire şayan. evrenin yaratıcısı, cennet ve cehennemin sahibi tanrı, adem’e elini uzatıyor ona hayat vermek için ama adem’in dünya yansa bir kalbur samanı yanmayacak gibi. sanki “ sen yarattın sen düşün” der gibi bir havada.
tanrı güçlükle uzanmaya çalışırken adem zahmet edip iki santim oynamıyor yerinden. hiç kalkamam, der gibi bir eda ile elimi tutmak isteyen bir yolunu bulur tutar, diyor sanki tanrıya.
ben geleneksel bir yöntemle yetiştirilmiş bir adam olduğum için hala babamın yanında uzanıp yatamam, bacak bacak üstüne bile atamam. ama adem sere serpe uzanıyor, oturuşunu bile değiştirmeden. gerçekten hayret verici bir olay.
bir de anadan üryan. üstümü başımı düzelteyim derdine de düşmüyor asla. insan sormadan edemiyor: tanrıdan utanmadın da arkasındaki havva’dan ve gelecekteki evlatlarından da mı utanmadın?
bence freskin ismi adem’in yaratılışı değil modern ve edebi bir tabirle söylemek gerekirse tanrı karşısında rahatlık seviyem olmalıydı.
ademoğulları olarak içinde yaşadığımız gezegene karşı duyduğumuz bu aymazlığın, bu umursamazlığın nedeni bu olmalı. rahatımızdan ödün vermemek, kendi kendimize düşkün olmamız hep bu nedenden bence.
devamını gör...
yeşil göz vs mavi göz
mavi göz bazen itici gelebiliyor ama yeşil göz'ün itici geldiğini hiç görmedim.
oyumu yeşil göz'den yana kullanıyorum.
oyumu yeşil göz'den yana kullanıyorum.
devamını gör...
yazarlar arasında arkadaşım var mı merakı
varsa kesin tanımıştır çünkü berserk_gloria nickini senelerdir her yerde kullandığım için artık bir anonim değildir..
devamını gör...
aşık olmak
her insanın hayatında mutlaka yaşaması gereken bir olaydır
devamını gör...





