ülkenin geri kalmışlık belirtileri
(bkz: korna sesleri)
devamını gör...
az kişinin bildiği muhteşem web siteleri
dünya üzerindeki onlarca şehri video şeklinde gezerek izleyebiliyorsunuz, hangi şehri geziyorsanız o ülkenin radyosunu dinliyorsunuz.
buradan
buradan
devamını gör...
sözlük radyo istek saati
tenturdiyot' a katılıyor ve bir yol'a düş- mavi türkü' de ben rica ediyorum.
devamını gör...
normal sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması
ben, hiiiic üstüme alinmiyorum hatta öyle bir başlığın varlığından bile haberdar değilim, haberim yokmuş gibi çek panpa..
devamını gör...
atomların kökeni
evrendeki her şeyi oluşturan atomların çıkış noktası.
atom dediğimiz şey, proton ve nötron adlı parçacıkların çekirdek denen bir bölgede toplanması, bu çekirdeğin dışındaki bir hacimde de elektronların dolanmasından ibaret bir yapı. o halde bu parçacıkları bir araya getirip bir atom oluşturabiliriz diyebilirsiniz ama bu öyle normal koşullar altında yapılabilecek bir şey değil. zira çekirdekteki protonlar, pozitif yüklü parçacıklar ve birbirlerini itiyorlar. bunları bir arada tutmak için büyük bir enerji gerekiyor.
çekirdekteki proton ve nötronları bu şekilde bir arada tutmak için gereken sıcaklık, 100.000.000 kelvin civarında. doğal olarak biz bunu yeryüzündeki laboratuvarlarda oluşturamıyoruz. fakat bundan çok daha yüksek sıcaklık değerleri, evrenin oluşum anında, yani büyük patlama aşamasında mümkündü.
bahsi geçen dönemde ortada atomlardan ziyade, bağımsız atom altı parçacıklardan oluşan çok yoğun bir plazma vardı. büyük patlamanın hemen akabinde gerçekleşen kozmik enflasyon sonrasında ortam biraz "soğuduktan" sonra, bu parçacıkların bazıları, yani proton ve nötronlar, birbirlerine yapışmaya başladı. böylece ilk atom çekirdeklerinin temeli atılmış oldu. zaten pozitif yük olan protonların varlığı, negatif yüklü elektronların da zamanla ortama çekilmesi anlamına gelecekti.
bu şekilde hidrojen, helyum, lityum ve berilyum oluşmaya başladı çünkü bunlar en hafif ve basit atomlardı. bu sürece "büyük patlama nükleosentezi" diyoruz.
bu hafif elementlerin ortaya çıkışından yaklaşık 100.000.000 yıl sonra yavaş yavaş ağır elementler de oluşmaya başlayacaktı çünkü artık yıldızlar yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. yıldız çekirdekleri, sıcaklığı çok yüksek olan ikinci ortamdı. böylece bu ortam, hafif elementleri birbiriyle kaynaştırıp daha büyük elementlerin oluşumunu, yani nükleer füzyonu gerçekleştirmeyi başardı. zaten yıldızların enerjisi de bu yolla üretilir.
ancak bunun da bir sınırı vardır. periyodik tabloda demir atomuna kadar olan elementler (ki yaklaşık 22 taneler) bu yolla oluşabilir. fakat demir atomlarını birbirine kaynaştıracak güç yıldızlarda bile bulunmaz.
peki bundan daha ağır elementler nereden çıktı?
bu kez devreye "nötron yakalama" adlı süreç girer. nötronlar yüksüz parçacıklar olduğundan, atom çekirdeğine girmeleri, protonların girişinden kolaydır. üstelik bozunarak proton, elektron ve elektron antinötrinosu oluşturabilirler. bunun anlamı, atomda daha fazla proton ve elektron oluşması ve daha ağır bir atomun ortaya çıkmasıdır. bu süreç çok yaşlı yıldızlarda oldukça yavaş şekilde işler. bu nedenle bu yıldızlarda çok fazla ağır element oluşamaz.
aslında evrende var olan bol miktardaki ağır elementin süpernovalarla ortaya çıktığı düşünüldü uzun süre. fakat astrofizikçilerin ağır element üretimi için son gözde adayı, nötron yıldızı çarpışmaları. aslında nötron yıldızları da süpernovaların sonucu olduğundan, ağır elementlerin süpernovalar sonrasında oluştuğu fikri çok da yanlış sayılmaz.
nötron yıldızı çarpışmalarında (birleşme de diyebiliriz) "hızlı nötron yakalama" sürecinin devreye girdiği tahmin ediliyor. gözlemler de bu tahmini destekliyor.
bir de son derece kararsız olup hemen radyoaktif bozunmaya uğrayan çok ağır atomlar var. bunların bir kısmını yapay olarak üretmek mümkün.
atom dediğimiz şey, proton ve nötron adlı parçacıkların çekirdek denen bir bölgede toplanması, bu çekirdeğin dışındaki bir hacimde de elektronların dolanmasından ibaret bir yapı. o halde bu parçacıkları bir araya getirip bir atom oluşturabiliriz diyebilirsiniz ama bu öyle normal koşullar altında yapılabilecek bir şey değil. zira çekirdekteki protonlar, pozitif yüklü parçacıklar ve birbirlerini itiyorlar. bunları bir arada tutmak için büyük bir enerji gerekiyor.
çekirdekteki proton ve nötronları bu şekilde bir arada tutmak için gereken sıcaklık, 100.000.000 kelvin civarında. doğal olarak biz bunu yeryüzündeki laboratuvarlarda oluşturamıyoruz. fakat bundan çok daha yüksek sıcaklık değerleri, evrenin oluşum anında, yani büyük patlama aşamasında mümkündü.
bahsi geçen dönemde ortada atomlardan ziyade, bağımsız atom altı parçacıklardan oluşan çok yoğun bir plazma vardı. büyük patlamanın hemen akabinde gerçekleşen kozmik enflasyon sonrasında ortam biraz "soğuduktan" sonra, bu parçacıkların bazıları, yani proton ve nötronlar, birbirlerine yapışmaya başladı. böylece ilk atom çekirdeklerinin temeli atılmış oldu. zaten pozitif yük olan protonların varlığı, negatif yüklü elektronların da zamanla ortama çekilmesi anlamına gelecekti.
bu şekilde hidrojen, helyum, lityum ve berilyum oluşmaya başladı çünkü bunlar en hafif ve basit atomlardı. bu sürece "büyük patlama nükleosentezi" diyoruz.
bu hafif elementlerin ortaya çıkışından yaklaşık 100.000.000 yıl sonra yavaş yavaş ağır elementler de oluşmaya başlayacaktı çünkü artık yıldızlar yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. yıldız çekirdekleri, sıcaklığı çok yüksek olan ikinci ortamdı. böylece bu ortam, hafif elementleri birbiriyle kaynaştırıp daha büyük elementlerin oluşumunu, yani nükleer füzyonu gerçekleştirmeyi başardı. zaten yıldızların enerjisi de bu yolla üretilir.
ancak bunun da bir sınırı vardır. periyodik tabloda demir atomuna kadar olan elementler (ki yaklaşık 22 taneler) bu yolla oluşabilir. fakat demir atomlarını birbirine kaynaştıracak güç yıldızlarda bile bulunmaz.
peki bundan daha ağır elementler nereden çıktı?
bu kez devreye "nötron yakalama" adlı süreç girer. nötronlar yüksüz parçacıklar olduğundan, atom çekirdeğine girmeleri, protonların girişinden kolaydır. üstelik bozunarak proton, elektron ve elektron antinötrinosu oluşturabilirler. bunun anlamı, atomda daha fazla proton ve elektron oluşması ve daha ağır bir atomun ortaya çıkmasıdır. bu süreç çok yaşlı yıldızlarda oldukça yavaş şekilde işler. bu nedenle bu yıldızlarda çok fazla ağır element oluşamaz.
aslında evrende var olan bol miktardaki ağır elementin süpernovalarla ortaya çıktığı düşünüldü uzun süre. fakat astrofizikçilerin ağır element üretimi için son gözde adayı, nötron yıldızı çarpışmaları. aslında nötron yıldızları da süpernovaların sonucu olduğundan, ağır elementlerin süpernovalar sonrasında oluştuğu fikri çok da yanlış sayılmaz.
nötron yıldızı çarpışmalarında (birleşme de diyebiliriz) "hızlı nötron yakalama" sürecinin devreye girdiği tahmin ediliyor. gözlemler de bu tahmini destekliyor.
bir de son derece kararsız olup hemen radyoaktif bozunmaya uğrayan çok ağır atomlar var. bunların bir kısmını yapay olarak üretmek mümkün.
devamını gör...
ağlarsa anam ağlar gerisi kovalent bağlar
kimyacı esprisi. güldük mü? nayn. olsun yine de dilimize jimnastik olsun. şenlik olsun.
devamını gör...
türkiye'de hobi edinmenin bile imkansız olması
madem evdeyiz insan bir hobi edineyim, resim çizeyim yada kitap okuyayım dese her şey o kadar uçuk fiyatlı ki insanın hevesi kırılıyor. sulu boya yapayım diyorum youtubedan videolara baktığım zaman herkesin alın dediği sulu boya paleti 100 liradan aşağı değil. nefes alsak suç, hobi edinsek imkansız, isyan edince de vatan haini oluyoruz.
devamını gör...
kudu
doğu ve güney afrika'da yaşayan bir antilop türüdür. her şeyin yaratıcısı olan rabbimizin kudretinin bir kısmının ete kemiğe bürünmüş halidir. bir canlı tabiatta kendi kendine nasıl bu kadar güzel olmuş dedirten cinsten ibretlik bir canlı.

aynı zamanda animasyoncu hayao miyazaki'nin eserlerine ilham kaynağı olmuştur.

aynı zamanda animasyoncu hayao miyazaki'nin eserlerine ilham kaynağı olmuştur.
devamını gör...
depresyon belirtileri
enerjisizlik ,bitkinlik, yılgınlık, tahammülsüzlük,yorgunluk. ve tüm bunlara rağmen yapılacak bir dünya iş. depresif insanlara bir depresyondakilere iki kere selam olsun .
devamını gör...
cumbre vieja yanardağı
ispanya'nın kanarya adaları'nda la palma adası'ndaki 1949 metre yüksekliğinde bir yanardağdır. 1949 ve 1971 yıllarında da patlayan yanardağ en son 19 eylül 2021'de lav çıkışıyla beraber patlamıştır. lavlarla kaplanan bölgeden 6 binden fazla insan tahliye edildi.
son patlama
son patlama
devamını gör...
spente le stelle
"yıldızlar parlaklığını yitirdiginde" anlamına gelen italyanca harikulade şarkı adı. emma shapplin tarafından ilk söylenmiş. ülkemizde de ajda pekkan kendi yorumuyla bir güzel mest etmiştir. bu şarkının çok farklı bir havası vardır, dinleyince bana hak verirsiniz.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının elleri
yakında sözlüğe başka bi yerlerinizi de atacakmışsınız gibi hissediyorum ama hadi hayırlısı.
devamını gör...
edgar allan poe
karakterlerinin psikolojilerini ince ince incelemesi ile dostoyevski'ye de örnek olmuş bir yazardır. hatta onun için psikolojik incelemeyi edebiyata sokan ilk yazardır da derler, ancak ilk midir değil midir o kadarını bilemeyeceğim artık. fakat gerçekten çok güçlü bir üslubu vardır ve bu üslubu doğaçlama değil bilinçli olarak inşa eder. sanırım raven şiirini nasıl yazdığına dair bir makalesi vardı, orada kelimeleri tek tek arka arkaya geldiklerinde oluşturdukları tını ve bunun okuyucu üzerinde bıraktığı etkiyi düşünürek bilinçli bir şekilde seçtiğinden bahsediyordu. ben sadece şiirlerinde değil öykülerinde de aynı yöntemi kullandığını düşünüyorum. jonathan swift ile birlikte okuduğum en iyi ingilizce metinleri kendisinde buldum. bazen bu adamı lovecraft falan gibi gotik yazarlar ile birlikte anarlar bu da beni üzer. çünkü poe'nun 19. yüzyılın en büyük klasik yazarlarının derinliği seviyesine ulaşan bir kalitesi vardır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
yazın sonunda ben yine aynı bankta. geldim durmaya, dinlenmeye. bank tanıdık, sorgularım da yabancı değil, kulaklığımda. asfalt değişiyor ama. karşımda yol çalışması var. kazmışlar bi’ ton kuru gürültü.
skip intro.
yazlık/kışlık ayrımında kıyıda tozlanmış müzik defterimi gördüm. sabah ki bir saniyelik duraksayışım beni tüm gün düşündürüp, yine aynı noktaya getirdi.
piyano hocamin ilk, tek ve son isteğiydi nota yazmam. son, çünkü epeydir görmedim onu. büyük ihtimalle bir daha karşılaşmayız ben aramadıkça. şuan başka arayışlardayım. hayalleri yine ittim, gerçek hayata odaklandım. ne o piyano benim evime girecek, ne ben nota yazacağım. imkansızım, imkansız kalacak bunu fark etmenin acısındayım bugün.
neyse sudoku, acıyorsa acıyodur çek elini yarayı kurcalama.
skip intro.
yazlık/kışlık ayrımında kıyıda tozlanmış müzik defterimi gördüm. sabah ki bir saniyelik duraksayışım beni tüm gün düşündürüp, yine aynı noktaya getirdi.
piyano hocamin ilk, tek ve son isteğiydi nota yazmam. son, çünkü epeydir görmedim onu. büyük ihtimalle bir daha karşılaşmayız ben aramadıkça. şuan başka arayışlardayım. hayalleri yine ittim, gerçek hayata odaklandım. ne o piyano benim evime girecek, ne ben nota yazacağım. imkansızım, imkansız kalacak bunu fark etmenin acısındayım bugün.
neyse sudoku, acıyorsa acıyodur çek elini yarayı kurcalama.
devamını gör...
sirke ile yıkanmak
nazara iyi geldiği söylenen uygulama.
bense saçlarımı yumuşatmak için bazen yapıyorum. banyodan çıkmadan önce dökülen sirkeli su karışımı şampuan kalıntılarını alıyor, saçların yumuşak ve parlak olmasını sağlıyor. kısa süre sonra kokusu da geçiyor.
(bkz: no poo) akımı takipçileri geçiş döneminde (şampuan, sabun vb.yi tamamen bırakmadan önce) saç temizliği için sabun veya karbonatlı su kullanıyorlar (ikisi de bazik), duruladıktan sonra sirkeli suyla (asidik) yıkıyorlar. ben kafa derimin ph derecesini bozmak istemediğim için karbonat denemedim, kefil değilim, direkt tüm temizleme malzemelerini bırakıp no poo yapmıştım bir dönem, o da ayrı bir hikaye.
sirkeli suyu gözlere dikkat ederek deneyebilirsiniz. ama doğal her şey faydalı değil bence. doz ayarlamak falan problem. kimyasallara az maruz kalmak, saçları korumak ve doğal yağlanma mekanizmasını bozmamak için: her banyoda şampuan kullanmayın (haftada iki yeter), banyoda şampuan kullandığınızda bir kere şampuanlamak yeter (saç kirliyse az köpürür, temizse çok köpürür, ikinci şampuanlamada çok köpürmesi saçın zaten temiz olduğunu ve boşuna şampuanladığınızı gösteriyor), şampuanı saçta bekletmeyin, köpürtüp hemen durulayın, çok sıcak su saçın doğal yağını götürür, ılık su tercih edin.
not: #1189515 numaralı giride bahsedilen “sirkeli suyla ıslatılan bezin ateşi alması”na dair şu bilgiyi eklemek isterim. aslında şarapla ıslatılmış bez ateşi düşürüyor. şaraptaki alkol hızla buharlaşırken (buharlaşma ısısı sudan düşük) cildin ısısını emip ateşin düşmesine yardım ediyor. şarap kullanmayanlar bunu sirke ile yapmışlar. sirke ve su alkol kadar olmasa da elbette fayda sağlıyor (ıslak havlu sarılan karpuz da soğuyor bildiğiniz gibi, suyun karpuzdan ısı alarak buharlaşması nedeniyle)
bense saçlarımı yumuşatmak için bazen yapıyorum. banyodan çıkmadan önce dökülen sirkeli su karışımı şampuan kalıntılarını alıyor, saçların yumuşak ve parlak olmasını sağlıyor. kısa süre sonra kokusu da geçiyor.
(bkz: no poo) akımı takipçileri geçiş döneminde (şampuan, sabun vb.yi tamamen bırakmadan önce) saç temizliği için sabun veya karbonatlı su kullanıyorlar (ikisi de bazik), duruladıktan sonra sirkeli suyla (asidik) yıkıyorlar. ben kafa derimin ph derecesini bozmak istemediğim için karbonat denemedim, kefil değilim, direkt tüm temizleme malzemelerini bırakıp no poo yapmıştım bir dönem, o da ayrı bir hikaye.
sirkeli suyu gözlere dikkat ederek deneyebilirsiniz. ama doğal her şey faydalı değil bence. doz ayarlamak falan problem. kimyasallara az maruz kalmak, saçları korumak ve doğal yağlanma mekanizmasını bozmamak için: her banyoda şampuan kullanmayın (haftada iki yeter), banyoda şampuan kullandığınızda bir kere şampuanlamak yeter (saç kirliyse az köpürür, temizse çok köpürür, ikinci şampuanlamada çok köpürmesi saçın zaten temiz olduğunu ve boşuna şampuanladığınızı gösteriyor), şampuanı saçta bekletmeyin, köpürtüp hemen durulayın, çok sıcak su saçın doğal yağını götürür, ılık su tercih edin.
not: #1189515 numaralı giride bahsedilen “sirkeli suyla ıslatılan bezin ateşi alması”na dair şu bilgiyi eklemek isterim. aslında şarapla ıslatılmış bez ateşi düşürüyor. şaraptaki alkol hızla buharlaşırken (buharlaşma ısısı sudan düşük) cildin ısısını emip ateşin düşmesine yardım ediyor. şarap kullanmayanlar bunu sirke ile yapmışlar. sirke ve su alkol kadar olmasa da elbette fayda sağlıyor (ıslak havlu sarılan karpuz da soğuyor bildiğiniz gibi, suyun karpuzdan ısı alarak buharlaşması nedeniyle)
devamını gör...
zippo ile tek tabanca radyo yayını
arkadaşlar selam. naber? özlediniz mi çınn sesini? günlerden pazar, günlerden zippo. yine ince konulara temas ettiğim, psikolojik durumumuzu sorguladığım, müzikli, filmli, şakalı makalı sohbet muhabbet tarzlı yayınıma hepinizi bekliyorum. yayın saatini biliyorsunuz akşam 9.00 da görüşürüzzz.
devamını gör...
yazarların yazmayı tercih ettiği başlıklar
bazı yazarlarda bir serzeniş oluyor zaman zaman ,
sözlük sıkıcı, konular basit, aşk yok, siyaset çok, gençlere hitap ediyor, ilim bilim yok, goy goy çok, yaşlıların egemenliği vs.vs. türden başlıklar açılmakta.
ben de burada belki biraz formatın da dışına çıkarak, ilgi alanlarımızı yazabileceğimizi düşündüğüm bu başlığı açtım .
bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak.
mesela ben, gündemi takip etmeyi severim, gerçek gündemi, siyaseti, ekonomiyi, ülke ve dünya halklarının sorunlarını irdelemeyi daha çok tercih ediyorum.
bunu sürekli yaparak, acaba diğer yazarların zevk renk ve tercihlerini dikkate almıyor ve sözlükte tek düze bir gidişatı bencilce bir yaklaşımla körüklüyor olabilir miyim acaba diye düşünüyorum.
büyük katılımcı bir fikir beyanının da, ben gibi diğer yazarların da ufkunu açacağını, bunun da hem bireysel, hemde sözlük varlığına olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorum...
edit; bir çok konuda olduğu gibi, onu da severim bunu da şeklindeki yuvarlak tanımlardan ziyade, gerçekten samimî ve açık tanımların yapılmasının daha olumlu bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.
edit 2; görüldüğü üzere başlıklarla ilgili memnuniyetsizlik belirten yazarların, samimiyetsizliğini ortaya koyan başlık oldu bu. 'biz şikayet etmeye devam eder, çözüm için de herhangi bir katkıda bulunmayız ' deme gibi bir durum.
edit 3; bu #386205 tanıma ve sayın yazara özel mesaj yoluyla düşüncemi aktarmak istedim, ancak mesaj alımı kapalı olduğundan bu yolu kullanmak zorunda kaldım, yönetimin anlayışına sığınıyorum.
ben yukarıda aynen şu ifadeyi kullandım;
" bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak "
yani salt kendi tercihlerimizin peşinden koşmak, sürekli bunları aramak ve karşı tarafa da dikte etmek yerine, zor da olsa farklı fikirkere de şans tanısak ne kaybederiz diyorum.
çok güzel bir konu yakalamışsınız
( gümüş konusu ) ,ama keşke eksik veya yanlış da olsa, bunu başlık halinde koysaydınız ortaya.
buna benzer bir çok konuda olduğu gibi büyük olasılıkla bu konuya da büyük bir ilgi gösterilmeyecekti.
ama bir kişi bile bunu görür okur ve az da olsa fikir sahibi olursa ben bunu fayda olarak görenlerdenim .
ve söylediğim de tam da bu zaten,
kişiler, başlıkları, konuları beğenmediklerini söylemenin yanında, kendi ilgi alanlarını da ortaya koymaktan çekinmesinler, herkes fikrini açıkça paylaşsın,
bu durum, zaman içinde kişilerin aradığını bulduğu bir yer olma yolunda, sözlüğe olumlu katkı sağlayacaktır.
"yazar arkadaşımızın, sadece kendi takip ettiği konulara başlık açması yeterli zaten,"
demiş sayın yazar, yani adeta benim düşündüğümü söylemiş.
meselenin özü de zaten burada yatıyor, insanlar bir çok şeyi beğenmiyor ama beğendiği konuyla ilgili de bir tek başlık açmıyor.
yani gündem belirlemeyip, gündemin esiri oluyor.
sözlük sıkıcı, konular basit, aşk yok, siyaset çok, gençlere hitap ediyor, ilim bilim yok, goy goy çok, yaşlıların egemenliği vs.vs. türden başlıklar açılmakta.
ben de burada belki biraz formatın da dışına çıkarak, ilgi alanlarımızı yazabileceğimizi düşündüğüm bu başlığı açtım .
bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak.
mesela ben, gündemi takip etmeyi severim, gerçek gündemi, siyaseti, ekonomiyi, ülke ve dünya halklarının sorunlarını irdelemeyi daha çok tercih ediyorum.
bunu sürekli yaparak, acaba diğer yazarların zevk renk ve tercihlerini dikkate almıyor ve sözlükte tek düze bir gidişatı bencilce bir yaklaşımla körüklüyor olabilir miyim acaba diye düşünüyorum.
büyük katılımcı bir fikir beyanının da, ben gibi diğer yazarların da ufkunu açacağını, bunun da hem bireysel, hemde sözlük varlığına olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorum...
edit; bir çok konuda olduğu gibi, onu da severim bunu da şeklindeki yuvarlak tanımlardan ziyade, gerçekten samimî ve açık tanımların yapılmasının daha olumlu bir katkı sağlayacağını düşünüyorum.
edit 2; görüldüğü üzere başlıklarla ilgili memnuniyetsizlik belirten yazarların, samimiyetsizliğini ortaya koyan başlık oldu bu. 'biz şikayet etmeye devam eder, çözüm için de herhangi bir katkıda bulunmayız ' deme gibi bir durum.
edit 3; bu #386205 tanıma ve sayın yazara özel mesaj yoluyla düşüncemi aktarmak istedim, ancak mesaj alımı kapalı olduğundan bu yolu kullanmak zorunda kaldım, yönetimin anlayışına sığınıyorum.
ben yukarıda aynen şu ifadeyi kullandım;
" bundaki amacım, kimsenin ilgisini tercihini sorgulamak değil, tam tersine, bazen hepimizin içine düştüğü egoistçe yaklaşımdan bir nebze de olsa kurtulup, başka düşüncelere, başka fikirlere, başka tercihlere de zaman ayırıp, onlara da az da olda eğilim gösterip, ortada bir yerde buluşulabilir mi sorusuna cevap aramak "
yani salt kendi tercihlerimizin peşinden koşmak, sürekli bunları aramak ve karşı tarafa da dikte etmek yerine, zor da olsa farklı fikirkere de şans tanısak ne kaybederiz diyorum.
çok güzel bir konu yakalamışsınız
( gümüş konusu ) ,ama keşke eksik veya yanlış da olsa, bunu başlık halinde koysaydınız ortaya.
buna benzer bir çok konuda olduğu gibi büyük olasılıkla bu konuya da büyük bir ilgi gösterilmeyecekti.
ama bir kişi bile bunu görür okur ve az da olsa fikir sahibi olursa ben bunu fayda olarak görenlerdenim .
ve söylediğim de tam da bu zaten,
kişiler, başlıkları, konuları beğenmediklerini söylemenin yanında, kendi ilgi alanlarını da ortaya koymaktan çekinmesinler, herkes fikrini açıkça paylaşsın,
bu durum, zaman içinde kişilerin aradığını bulduğu bir yer olma yolunda, sözlüğe olumlu katkı sağlayacaktır.
"yazar arkadaşımızın, sadece kendi takip ettiği konulara başlık açması yeterli zaten,"
demiş sayın yazar, yani adeta benim düşündüğümü söylemiş.
meselenin özü de zaten burada yatıyor, insanlar bir çok şeyi beğenmiyor ama beğendiği konuyla ilgili de bir tek başlık açmıyor.
yani gündem belirlemeyip, gündemin esiri oluyor.
devamını gör...
oi va voi
anlamı "aman tanrım!" olan, (yidiş kökenli bir ünlem) ingiliz bir müzik grubudur. ingiltere, londra'da kurulan, 1990'ların sonlarında şekillenen,muazzam güzellikte ve sakinlikte müzikler yapan harika bir gruptur.
müziklerinde hem aşkenaz hem de sefarad yahudilerinin müziklerinin etkisinin yanı sıra klezmer ve yahudi ispanyolcası, doğu avrupa, özellikle bulgar halk müzikleri ve çağdaş elektronik müziğin etkileri görülür.
insanı farklı bir keyif seviyesine çekebilecek sakinlikte, neredeyse dinlediğim tüm parçaları aynı kalitede ve dinlenebilirlikte olan nadir gruplardan biridir ayrıca.
en sevdiğim iki parçası ;
bir de refugee parçasının bu canlı performansını mutlaka dinlemelisiniz.
müziklerinde hem aşkenaz hem de sefarad yahudilerinin müziklerinin etkisinin yanı sıra klezmer ve yahudi ispanyolcası, doğu avrupa, özellikle bulgar halk müzikleri ve çağdaş elektronik müziğin etkileri görülür.
insanı farklı bir keyif seviyesine çekebilecek sakinlikte, neredeyse dinlediğim tüm parçaları aynı kalitede ve dinlenebilirlikte olan nadir gruplardan biridir ayrıca.
en sevdiğim iki parçası ;
bir de refugee parçasının bu canlı performansını mutlaka dinlemelisiniz.
devamını gör...
ciddi ilişki bulmanın çok zor olması
ilişki zaten oldukça ciddi bir müessesedir sevgili yazarlar, o kişinin ciddiyetsizliğidir.
devamını gör...
kafa sözlük
yok arkadaş * ben yönetimle oturup çay içmeden, beraber vakit geçirmeden, bizzat tanışmadan bu hesaba dahil olmam.
hee, hepsiyle birebir tanışırım o zaman da burada kimsenin almayacağı seviyeyi seçerim
ama canlı kanlı görmek kırmızı çizgim. *
hee, hepsiyle birebir tanışırım o zaman da burada kimsenin almayacağı seviyeyi seçerim
ama canlı kanlı görmek kırmızı çizgim. *
devamını gör...