kedi fobisi
insanlar kedilerin umrunda değil. sen yaklaşsan bile o sana yaklaşmaz. korkabilinir tamam da abartmamak lazım. istese de sana büyük bir zarar veremez.
devamını gör...
ilkel doğasını reddeden insanoğlu
hayatın esası, özü "yeme-içme, barınma, uyuma ve cinsellik" ten ibaret. insanlar özlerindeki bu "ilkelliği/hayvanlığı" kabul etmedikçe, bununla barışmadıkça, birtakım kurallar, tabular ve yönlendirmelerle reddettikçe modern kesim insanında içe dönük çatışma yani depresyon, sıkıntı, bunalım, daha "varoş/taşra" kesim insanında ise dışa dönük çatışma kavga dövüş, öldürmeye meyil başlıyor. insanın kendiyle olan tüm çatışmaları dünyanın tümüne zarar veriyor, olan bitenin özeti bu bence…
devamını gör...
boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin keyfi bir biçimde gözaltına alınması
türkiye'nin en masum eylemlere bile müsait olmadığını gösteren olaydır.
devamını gör...
aynada kendini uzun uzun incelemek
hayatta neler yaptım, nerelere geldim, neler boşa gitti diye düşünürken yapılan şeydir.
bugün uyandım. oturdum aynanın karşısında; saçımdaki hangi beyaz hangi acıdan kalma, bu göz altı torbaları hangi gözyaşının eseri, bu kırışıklıklar hangi yaşanmışlıklarla dolu uzun uzun düşündüm. biraz acı verici bir eylem olduğunu farkettim.
bugün uyandım. oturdum aynanın karşısında; saçımdaki hangi beyaz hangi acıdan kalma, bu göz altı torbaları hangi gözyaşının eseri, bu kırışıklıklar hangi yaşanmışlıklarla dolu uzun uzun düşündüm. biraz acı verici bir eylem olduğunu farkettim.
devamını gör...
sözlük sevgililiği
günümüzde sosyal medyadan kurulmuyor mu ilişkiler niye olmasınmış? gayet olur. düşünsene bir insan senin dış görünüşünden, bakışından duruşundan değil de kafa yapından, düşüncelerinden, bunları ifade ediş şeklinden hoşlanıyor.* daha sağlam bir adım bence.
devamını gör...
babaya rağmen yapılan şeyler
saçlarımı özgürce savurabilmektir!
evet 1993 doğumlu bir gencin gözlerini açtığı andan itibaren doğduğu coğrafyaya karşı verdiği savaş bu.
ortaokula geçmemle bayramdan bayrama alınan pantolonları alınmamaya başlandı önce, sonra yeni bir tshirt bakmadık hiç.. olanlara da eskisin diye bakılıyordu, sistematik olarak bir çocuğun zorunlu başının örtülüşüydü bu aslında.kimse bu konuda fikrimi sormuyordu sormasına ama ne annem ne de babam islamiyet için değil adeta köydeki rutin bir süreç için başımın kapalı olmaısını istiyorlardı. bunu yıllar sonra artık başımı kapatmayacağımı söylediğimde" köye geldiğinde kapat bari"dediklerinde daha iyi anlayacaktım..zamana ihtiyacım vardı, 3-5 yıl değil üstelik eğitim hayatıma devam edebilmem için şarttı başımın kapalı olması.. yetti mi? yetmedi işe başlamak için şehir değiştirmemden tutun,kendi paramı kazanıyor olduğumda dahi korkumdan açamıyorum başımı.alıştığım, başka ihtimalim olmadığını sandığım için, korktuğum için istemeye istemeye hergün başımı örtmeye devam ediyordum.. çünkü 11 yaşımdan 21 yaşıma kadar gördüğüm sistematik baskının kölesi olmuştum.dahası benim o istemeyerek başımı örttüğüm örtüyü çıkarırsam köye gidemeyeceğimi düşünüyordum..lise son sınıfta başım açık olursa okula göndermeyeceğini söyleyen,her itirazımda ölümüne dayaklar yediğim babamın telefonunda iğrenç mesajlar yakaladım defalarca tanımadığı kadınlarla pis muhabbetlere giriyordu ki o zamanlar görüntülü arama vs yok, muhtemelen karşıdakinin kadın olduğunu sanıp annemi aldatıyordu, ağzından küfür kesilmiyor sağa sola uçan kuşa küfrediyordu ama benim başımın kapalı olmasını istiyordu. kendi belki benden 2 yaş büyük bir kız düşürme hayali yaşarken onun kızı edep, ahlak abidesi olacak hatta mümkünse aldığı eğitimler dini taraftan seçilecekti(hafızlık okulu , imamhatip lisesi vs).
ne büyük hayal ama ne büyük günahlardan arınma projesi.. çocuk değil adeta onu cennete götürecek amellerdik(!)ilkokul mezunu olmaları değil yaşama, ahlaka bakışlarının yanlış olmasıydı sorun.. evet benim kendi babam mini etek giydiysen tecavüzü hakedensin fikrine sahip, evet o ayıplayıp değiştirmeye çalıştığımız zihniyetin elinde esir büyüdüm ben.. onun kanından dünyaya geldim.. makyaj yaparsam erkek aradığımı söylerdi çünkü kendi bakımlı kadınlara düşüyordu.. aslında kendiyle, sapık zihniyetiyle savaşıyordu.. neyse ki tek kızdım.. bir ablam ölmüş daha 20 günlükken kim bilir benim kadar katlanamayacak,belki de daha asi olup daha çok eziyet görecekti.. şimdi düşününce ona hep kurtulmuş gözüyle baktığımı hatırlıyorum.. evet istemediğim bir yaşam tarzıyla nefes alıp veriyorken ölümü kurtuluş kabul ediyordum.. okumak için üstelik.. tüm çabam, gayretim o evden, köyden koşarak uzaklaşmaktı.. babamın her bakımlı kadının potansiyel tacizcisi olduğu evden olabildiğince uzakta yaşamak için çabalıyordum.. başardım da, gittim ama bir türlü kafamı açamıyordum babamın anlattığı gibi saçımı açınca, makyaj yapınca bir erkek için değil kendim için istediğimi biliyor ama yinede ikna edemiyordum kendimi.. sonra eşimle tanıştım,kendimi anlattım, istediklerimi başımın neden kapalı olduğunu vs.. öyle şefkatli öyle anlayışlıydı ki yadırgamadan uzun uzun anlattı, nasıl istiyorsan öyle yaşa ahlak bir başörtüden ibaret değil, seni ahlaklı yapmadığı gibi çıkarınca da ahlaksız olmayacaksın dedi.. kırmadan incitmeden.. çünkü problem asla başörtüsü değildi problem babamın tavrıydı.. gördüğüm baskıydı.. aldığım tehditler, kafamı yere vurarak yediğim dayaklardı.onca yıl sonunda ilk kez eşimle(ki o zaman sözlenmiştik) başım açık köye gidebildim.. başımı o zamanlar açsam arkamdan o***u olmuş diyecek dedikodunun allahını yapıp yediğimiz ekmeği boğazımızdan getirecek köy halkı şimdi kocası düşünsün artık onun sözü geçer diye lafını etmiyor..ne büyük ikiyüzlülük (!) başörtmeyi din dışında kullanan başka yerleşim yeri/topluluk var mı bilemiyorum ama geçen yaz katıldığım bir nikah töreninde yine kendi köyümde başı açık reşit olmuş 3 kadından biriydim.. koca köy ve bir diğerinin misafir olduğunu varsayarsak geriye başörtü mücadelesini kazanmış genc bir kız kalıyordu.. hiç tanımadığım halde gidip tebrik ettim bile :) ben başaramamıştım çünkü.. biraz zaman geçince ortamdan bulunan 7-8 kız "abla bizde evlenince açılacağız" dedi.. yapmayın bunu insanlara! diye bağırasım geldi..neden bu ısrarcılık, insanlar istemeye istemeye başını neden kapatsın ki.. ahlak, edep, başörtü ile kazanılan yahut kaybedilen birşey değil ki... niye bu kadar cahiliz, anadolunun bağrında nasıl bu kadar geride kalabildik hayret ediyorum.. ne olurdu medeni bir köy olsak, babam ç*küne sahip çıkmadığı için ben cezalandırılmasaydım mesela.. ne olurdu bu ortadoğu cahiliyetine denk gelmeden çocukluğumu yaşayabilseydim.. çok mu zor yahu bu seviyeye gelmek.. yüce yaradan alplerin eteğine serpiştirecek kadarda mı sevmiyor bizi. ne için bu kadar bilimsiz, eğitimsiz kaldık böyle ve yıllar geçmesine rağmen hala aynı anlayış devam ediyor.. baskıyla, dayakla, sistematik eziyetlerle darbelerle büyüyoruz.. sizin adını dahi duymadığınız şehrin bir köyünde kızlar doğmasaydım keşke diye uyanıyor sabahlara.. 2021 yılında hala evlenince başımı açacağım umudu taşıyorlar.. siz, pis iğrenç ruhlu sapık adamlar yüzünden kadınlar daha çocukken sen suçlusun sen kapan diye azarlanıyor..
evet 1993 doğumlu bir gencin gözlerini açtığı andan itibaren doğduğu coğrafyaya karşı verdiği savaş bu.
ortaokula geçmemle bayramdan bayrama alınan pantolonları alınmamaya başlandı önce, sonra yeni bir tshirt bakmadık hiç.. olanlara da eskisin diye bakılıyordu, sistematik olarak bir çocuğun zorunlu başının örtülüşüydü bu aslında.kimse bu konuda fikrimi sormuyordu sormasına ama ne annem ne de babam islamiyet için değil adeta köydeki rutin bir süreç için başımın kapalı olmaısını istiyorlardı. bunu yıllar sonra artık başımı kapatmayacağımı söylediğimde" köye geldiğinde kapat bari"dediklerinde daha iyi anlayacaktım..zamana ihtiyacım vardı, 3-5 yıl değil üstelik eğitim hayatıma devam edebilmem için şarttı başımın kapalı olması.. yetti mi? yetmedi işe başlamak için şehir değiştirmemden tutun,kendi paramı kazanıyor olduğumda dahi korkumdan açamıyorum başımı.alıştığım, başka ihtimalim olmadığını sandığım için, korktuğum için istemeye istemeye hergün başımı örtmeye devam ediyordum.. çünkü 11 yaşımdan 21 yaşıma kadar gördüğüm sistematik baskının kölesi olmuştum.dahası benim o istemeyerek başımı örttüğüm örtüyü çıkarırsam köye gidemeyeceğimi düşünüyordum..lise son sınıfta başım açık olursa okula göndermeyeceğini söyleyen,her itirazımda ölümüne dayaklar yediğim babamın telefonunda iğrenç mesajlar yakaladım defalarca tanımadığı kadınlarla pis muhabbetlere giriyordu ki o zamanlar görüntülü arama vs yok, muhtemelen karşıdakinin kadın olduğunu sanıp annemi aldatıyordu, ağzından küfür kesilmiyor sağa sola uçan kuşa küfrediyordu ama benim başımın kapalı olmasını istiyordu. kendi belki benden 2 yaş büyük bir kız düşürme hayali yaşarken onun kızı edep, ahlak abidesi olacak hatta mümkünse aldığı eğitimler dini taraftan seçilecekti(hafızlık okulu , imamhatip lisesi vs).
ne büyük hayal ama ne büyük günahlardan arınma projesi.. çocuk değil adeta onu cennete götürecek amellerdik(!)ilkokul mezunu olmaları değil yaşama, ahlaka bakışlarının yanlış olmasıydı sorun.. evet benim kendi babam mini etek giydiysen tecavüzü hakedensin fikrine sahip, evet o ayıplayıp değiştirmeye çalıştığımız zihniyetin elinde esir büyüdüm ben.. onun kanından dünyaya geldim.. makyaj yaparsam erkek aradığımı söylerdi çünkü kendi bakımlı kadınlara düşüyordu.. aslında kendiyle, sapık zihniyetiyle savaşıyordu.. neyse ki tek kızdım.. bir ablam ölmüş daha 20 günlükken kim bilir benim kadar katlanamayacak,belki de daha asi olup daha çok eziyet görecekti.. şimdi düşününce ona hep kurtulmuş gözüyle baktığımı hatırlıyorum.. evet istemediğim bir yaşam tarzıyla nefes alıp veriyorken ölümü kurtuluş kabul ediyordum.. okumak için üstelik.. tüm çabam, gayretim o evden, köyden koşarak uzaklaşmaktı.. babamın her bakımlı kadının potansiyel tacizcisi olduğu evden olabildiğince uzakta yaşamak için çabalıyordum.. başardım da, gittim ama bir türlü kafamı açamıyordum babamın anlattığı gibi saçımı açınca, makyaj yapınca bir erkek için değil kendim için istediğimi biliyor ama yinede ikna edemiyordum kendimi.. sonra eşimle tanıştım,kendimi anlattım, istediklerimi başımın neden kapalı olduğunu vs.. öyle şefkatli öyle anlayışlıydı ki yadırgamadan uzun uzun anlattı, nasıl istiyorsan öyle yaşa ahlak bir başörtüden ibaret değil, seni ahlaklı yapmadığı gibi çıkarınca da ahlaksız olmayacaksın dedi.. kırmadan incitmeden.. çünkü problem asla başörtüsü değildi problem babamın tavrıydı.. gördüğüm baskıydı.. aldığım tehditler, kafamı yere vurarak yediğim dayaklardı.onca yıl sonunda ilk kez eşimle(ki o zaman sözlenmiştik) başım açık köye gidebildim.. başımı o zamanlar açsam arkamdan o***u olmuş diyecek dedikodunun allahını yapıp yediğimiz ekmeği boğazımızdan getirecek köy halkı şimdi kocası düşünsün artık onun sözü geçer diye lafını etmiyor..ne büyük ikiyüzlülük (!) başörtmeyi din dışında kullanan başka yerleşim yeri/topluluk var mı bilemiyorum ama geçen yaz katıldığım bir nikah töreninde yine kendi köyümde başı açık reşit olmuş 3 kadından biriydim.. koca köy ve bir diğerinin misafir olduğunu varsayarsak geriye başörtü mücadelesini kazanmış genc bir kız kalıyordu.. hiç tanımadığım halde gidip tebrik ettim bile :) ben başaramamıştım çünkü.. biraz zaman geçince ortamdan bulunan 7-8 kız "abla bizde evlenince açılacağız" dedi.. yapmayın bunu insanlara! diye bağırasım geldi..neden bu ısrarcılık, insanlar istemeye istemeye başını neden kapatsın ki.. ahlak, edep, başörtü ile kazanılan yahut kaybedilen birşey değil ki... niye bu kadar cahiliz, anadolunun bağrında nasıl bu kadar geride kalabildik hayret ediyorum.. ne olurdu medeni bir köy olsak, babam ç*küne sahip çıkmadığı için ben cezalandırılmasaydım mesela.. ne olurdu bu ortadoğu cahiliyetine denk gelmeden çocukluğumu yaşayabilseydim.. çok mu zor yahu bu seviyeye gelmek.. yüce yaradan alplerin eteğine serpiştirecek kadarda mı sevmiyor bizi. ne için bu kadar bilimsiz, eğitimsiz kaldık böyle ve yıllar geçmesine rağmen hala aynı anlayış devam ediyor.. baskıyla, dayakla, sistematik eziyetlerle darbelerle büyüyoruz.. sizin adını dahi duymadığınız şehrin bir köyünde kızlar doğmasaydım keşke diye uyanıyor sabahlara.. 2021 yılında hala evlenince başımı açacağım umudu taşıyorlar.. siz, pis iğrenç ruhlu sapık adamlar yüzünden kadınlar daha çocukken sen suçlusun sen kapan diye azarlanıyor..
devamını gör...
stagnan hipoksi
iskemik hipoksi olarak da bilinen oksijen basıncı ve hemoglobin seviyesin normal iken kan akımının yetersiz olmasına bağlı dokulara oksijen ulaşamaması ile karakterize hipoksi türüdür.
devamını gör...
yazarlar şu an ışınlanacak olsa ışınlanacakları yer
özlediğim insanların yanına ışınlanırdım.
devamını gör...
a piece of your mind
sanırım bu aralar bu tarz dizilere çok takıldım. ama eve geldikten sonra böyle sıcak bir olay örgüsü olan diziyi izlemek iyi geliyor. geçen sene, yani 2020 senesinde çıkmış, 12 bölümlük dizidir. jung ha-in ve chae soo bin başrollerindeki çifti canlandırıyor. klasik bir romantizm gibi görünse de bu insanların arasında ilişkinin betimlenmesi ve olayların örgüsü çok tutarlı anlatılıyor.
seo woo isimli kadın karakterimiz bir ses mühendisidir ve müzisyenlerin kayıtlarını yapar. sisli bir günde aldığı haber üzerine kayıt stüdyosunu kapatmak zorunda kalmıştır ancak o gün hayatını değiştirecek biri ile tanışır. o günden sonra o kişinin hayatına bilmeden dahil olur. bu kişi ha won'dur.
ha won, yapay zeka yazılımcısıdır. yaptığı son yazılım ürünü ise insanların sesini ve kişiliğini kopyalayan bir cihazdır. bununla asıl amacı hayatındaki ailesi olarak gördüğü tek kişi olan ji soo adlı kadını bu cihaza aktarmaktır. ji soo, ha won ile birlikte oslo'da büyümüş ancak sonradan başkasıyla evlenmesiyle aralarına mesafe girmiştir. on seneye yakın bir zamandır görüşmeden hayatlarını idame ettiriyorlardır ancak ikisinin de hatırası birbirlerinde unutulmamak üzere zihinlerine kazılıdır.
yaşanan olaylar ve kahramanların duyguları sonucu olayın çıktığı yokuşlar başta mantıksız ve can sıkıcı görünse de empati yaptığınızda gerçekten anlayabiliyorsunuz. diziyi izlerken her duygu halini kendi içimde anlamlandırabildim ve nedense bu bana çok tuhaf geldi. belki çerezlik bir dizi sayılabilir ancak benim için öyle değildi. insanların birbirleri ile olan bağı ve buna olan sadakatleri, bakış açıları beni oldukça etkiledi. yaşanan her duygu değişiminin kendi içinde bir sebebi ve bu sebebin yadırganmaması gerektiğini gösterdi.
seo woo isimli kadın karakterimiz bir ses mühendisidir ve müzisyenlerin kayıtlarını yapar. sisli bir günde aldığı haber üzerine kayıt stüdyosunu kapatmak zorunda kalmıştır ancak o gün hayatını değiştirecek biri ile tanışır. o günden sonra o kişinin hayatına bilmeden dahil olur. bu kişi ha won'dur.
ha won, yapay zeka yazılımcısıdır. yaptığı son yazılım ürünü ise insanların sesini ve kişiliğini kopyalayan bir cihazdır. bununla asıl amacı hayatındaki ailesi olarak gördüğü tek kişi olan ji soo adlı kadını bu cihaza aktarmaktır. ji soo, ha won ile birlikte oslo'da büyümüş ancak sonradan başkasıyla evlenmesiyle aralarına mesafe girmiştir. on seneye yakın bir zamandır görüşmeden hayatlarını idame ettiriyorlardır ancak ikisinin de hatırası birbirlerinde unutulmamak üzere zihinlerine kazılıdır.
yaşanan olaylar ve kahramanların duyguları sonucu olayın çıktığı yokuşlar başta mantıksız ve can sıkıcı görünse de empati yaptığınızda gerçekten anlayabiliyorsunuz. diziyi izlerken her duygu halini kendi içimde anlamlandırabildim ve nedense bu bana çok tuhaf geldi. belki çerezlik bir dizi sayılabilir ancak benim için öyle değildi. insanların birbirleri ile olan bağı ve buna olan sadakatleri, bakış açıları beni oldukça etkiledi. yaşanan her duygu değişiminin kendi içinde bir sebebi ve bu sebebin yadırganmaması gerektiğini gösterdi.
devamını gör...
bir tanrıya inanmadan kutsal kitapları okumak
bir tanrıya inanıp, kutsal kitapları okumamak daha yaygın olduğu için garipsenen durum.
devamını gör...
yedi uyuyanlar
yanlarındaki köpeğin adının kıtmir olduğu uyuyanlardır. islamiyet'e göre kıtmir, cennetle müjdelenmiş on hayvandan biridir.
devamını gör...
kitabevi gezip internetten kitap alan tip
sahaf ve kitapevlerinin gereksiz tavırlarına maruz kalmak istemeyen, yüzde 50 kar elde etmeye çalışan çakallara pas atmayan kişidir. kitabevi gezdiği falan da yoktur. bütçesine göre davranan akıllı insandır.
amazonda kitaplar 5 liraya kadar düşmüşken affedersiniz de ben on katı ücret ödemeyi övemem.
amazonda kitaplar 5 liraya kadar düşmüşken affedersiniz de ben on katı ücret ödemeyi övemem.
devamını gör...
sabahattin ali sözleri
kimse senin nelerle başa çıkmaya çalıştığını, neleri yendiği, yenemediğini, kimlerin yanında olmak istediğini, nelerin ağrıttığını başını, neler hissettiğini, neleri hissetmekten korktuğunu, içini, senden daha iyi bilemez. o yüzden dik yürü hep, kendine, sadece kendin lazımsın.
devamını gör...
alternatif normal sözlük uygulaması
orda simge halinde parlıyor. ekrana ekmek banıcam sanırım... keşke keşke.
devamını gör...
bir insandan soğumanıza neden olacak şeyler
iki yüzlülük ya. nefret ediyorum nefrett. sana başka ötekine başka davranan insanlar. iğrenç.
bir de yalan söyleyenler. en ufak şey bile olsa, söylemeyin abi. o küçücük yalan tüm her şeyi alıp götürüyor. sinirlendim yine.
bir de yalan söyleyenler. en ufak şey bile olsa, söylemeyin abi. o küçücük yalan tüm her şeyi alıp götürüyor. sinirlendim yine.
devamını gör...
yaşar kemal
bir yörük kızı olarak yaşar kemal'i saygıyla anıyorum.
bugün ölüm yıl dönümü. sonsuz saygıyla...
çok öfkeli insanlarız. eskiden bizimkiler daha da öfkeli insanlarmış ya… neden bu kadar öfkeliyiz, neden bu kadar gözü dönmüş kişileriz, soğukkanlılıkla bir işe sarılıp onu niçin sonuna kadar vardırmıyoruz? bir arkadaşım var, çok uzun zamandır öfke üstüne konuşuyoruz onunla.
günlerdir, şu öfke duygusunun altından girdik, üstünden çıktık. diyor ki, öfke bir kendine güvensizliktir. öfke çaresizliğin arkasından gelir. daha da ağır konuşuyor, öfke dünyayı tanımamaktan, bilgisizlikten gelir. ben burada öfkeyi savunacak, kutsallaştıracak değilim… bazı yerlerde arkadaşımın düşüncesine katılıyorsam da, bazı yerlerde onunla birlik olamıyorum. öfke büyük bir inancın sonucu da olabilir gibime geliyor. öfke, kör bir duvarla karşılaşan, aydınlığı görmüş insanın öfkesi de olabilir.
öfke, karmakarışıklıktan da gelebilir.
her neyse, bizim bugünlerde işimiz öfke. öfkeyi neredeyse kutsal bir hale getireceğiz. öfke, işin kötüsü, moda olmaya doğru gidiyor. öfkeli adam diye, bazı kişileri hoş görüyorlar, zıpırlıklarına sünger de çekiyorlar.
bana kalırsa öfkemizin sebebini araştırmamız gerek.
….
türk halkı tembel, köylüsü, işçisi yeteri kadar çalışmıyor diyorlar. basını yetersiz, her şey yetersiz. geri kalmış bir memleketiz, elbette birçok yönümüz yetersiz olacak.
bu köylü niçin yetersiz? işçisinin derdi ne?
tembeldir, deyip işin içinden çıkıyoruz.
bu tembelliğin, varsa, sebebini bize bilim adamları niçin söylemiyorlar? besin yetersizliğinden mi, kötü bir gelenekten mi, toprağın yetersizliğinden mi?
bilim adamlarının tembelliğinden deyiveririz… peki bilim neden yetersiz, neden tembel?
sanatçımız neden taklitçi? tembelliğinden mi? kendisini yaratma, bulma çabasına varmadan, batıdan hazırlop!
aydına, köylüye, bilim adamına, bilim adamlarını uzaklaştıranlara veryansın ediyoruz.
belki bu haklı bir öfke. bir bozukluk olduğu belli.
öfkeyi bir yana atıp da şöyle bir düşünsek…
bir kısımları diyor ki, bu toplum toptan bozuk. bu, gemisini kurtaran kaptandır düzeni, bu altta kalanın canı çıksın düzeni, bu temeli sömürme olan düzen… bütün kötülüklerin temeli bu düzendir, diyorlar. suçu tüm düzene yüklüyorlar.
bana öyle geliyor ki, öfkeyi bıraksak da, düşünüp taşınsak da, gerçekten kötü olan bu düzenden yakayı kurtarsak… ne dersiniz, geç kalmadan bu işe hemen başlasak mı?
ucuz öfkelerden, ucuz yüklenmelerden, gününü gün etme yoksulluğundan, ucuz ünlerden vazgeçsek de… bence vakit kalmadı… hiç mi hiç kalmadı… yirminci yüzyıla gülünç olmayalım.
ucuz kazanç, ucuz bilim, ucuz sanat, ucuz ün… her şey ucuza…
yaşar kemal, 4 nisan 1962
bugün ölüm yıl dönümü. sonsuz saygıyla...
çok öfkeli insanlarız. eskiden bizimkiler daha da öfkeli insanlarmış ya… neden bu kadar öfkeliyiz, neden bu kadar gözü dönmüş kişileriz, soğukkanlılıkla bir işe sarılıp onu niçin sonuna kadar vardırmıyoruz? bir arkadaşım var, çok uzun zamandır öfke üstüne konuşuyoruz onunla.
günlerdir, şu öfke duygusunun altından girdik, üstünden çıktık. diyor ki, öfke bir kendine güvensizliktir. öfke çaresizliğin arkasından gelir. daha da ağır konuşuyor, öfke dünyayı tanımamaktan, bilgisizlikten gelir. ben burada öfkeyi savunacak, kutsallaştıracak değilim… bazı yerlerde arkadaşımın düşüncesine katılıyorsam da, bazı yerlerde onunla birlik olamıyorum. öfke büyük bir inancın sonucu da olabilir gibime geliyor. öfke, kör bir duvarla karşılaşan, aydınlığı görmüş insanın öfkesi de olabilir.
öfke, karmakarışıklıktan da gelebilir.
her neyse, bizim bugünlerde işimiz öfke. öfkeyi neredeyse kutsal bir hale getireceğiz. öfke, işin kötüsü, moda olmaya doğru gidiyor. öfkeli adam diye, bazı kişileri hoş görüyorlar, zıpırlıklarına sünger de çekiyorlar.
bana kalırsa öfkemizin sebebini araştırmamız gerek.
….
türk halkı tembel, köylüsü, işçisi yeteri kadar çalışmıyor diyorlar. basını yetersiz, her şey yetersiz. geri kalmış bir memleketiz, elbette birçok yönümüz yetersiz olacak.
bu köylü niçin yetersiz? işçisinin derdi ne?
tembeldir, deyip işin içinden çıkıyoruz.
bu tembelliğin, varsa, sebebini bize bilim adamları niçin söylemiyorlar? besin yetersizliğinden mi, kötü bir gelenekten mi, toprağın yetersizliğinden mi?
bilim adamlarının tembelliğinden deyiveririz… peki bilim neden yetersiz, neden tembel?
sanatçımız neden taklitçi? tembelliğinden mi? kendisini yaratma, bulma çabasına varmadan, batıdan hazırlop!
aydına, köylüye, bilim adamına, bilim adamlarını uzaklaştıranlara veryansın ediyoruz.
belki bu haklı bir öfke. bir bozukluk olduğu belli.
öfkeyi bir yana atıp da şöyle bir düşünsek…
bir kısımları diyor ki, bu toplum toptan bozuk. bu, gemisini kurtaran kaptandır düzeni, bu altta kalanın canı çıksın düzeni, bu temeli sömürme olan düzen… bütün kötülüklerin temeli bu düzendir, diyorlar. suçu tüm düzene yüklüyorlar.
bana öyle geliyor ki, öfkeyi bıraksak da, düşünüp taşınsak da, gerçekten kötü olan bu düzenden yakayı kurtarsak… ne dersiniz, geç kalmadan bu işe hemen başlasak mı?
ucuz öfkelerden, ucuz yüklenmelerden, gününü gün etme yoksulluğundan, ucuz ünlerden vazgeçsek de… bence vakit kalmadı… hiç mi hiç kalmadı… yirminci yüzyıla gülünç olmayalım.
ucuz kazanç, ucuz bilim, ucuz sanat, ucuz ün… her şey ucuza…
yaşar kemal, 4 nisan 1962
devamını gör...
makyaj yapmayan insan
temizlik, hafiflik, fazlalıktan uzaklık hissini seven insandır.
tercih meselesidir.
tercih meselesidir.
devamını gör...


