bunu görünce aklıma "rüzgarı dizginleyen çocuk"yani william kamkwamba geldi. kamkwamba'da elektrik olmayan bir köyde, bir kütüphanede gördüğü kitaplara merakı ile başlayan elektrik üretme öyküsünü anlatmıştı kitabında. sanırım filmi de varmış. böyle insanlar iyi ki varlar dostlar. ayrıca kitabı da tavsiye ederim.
devamını gör...

kurgusal bir karakter tarafından tüketilen bir yiyeceğin ya da içeceğin izleyen insan üzerinde yarattığı yanıltıcı yeme ya da içme dürtüsüdür.

yıllar önce ninja kaplumbağaları izlerken ilk kez hissettiğim bu dürtü raphael’in çikolatalı pizza yapması ve ekibin bu pizzayı afiyetle yemesi ile benim böyle bir pizzaya karşı konulmaz bir iştah duymamla başladı.

dört kaplumbağa çikolatalı pizzayı hapır hupur yemesi ve şapur şupur sesler çıkarıp beğenilerini ifade etmesi benim kafamda bu pizzanın dayanılmaz bir lezzette olduğu yanılsaması yarattı. çok zaman sonra içimde kalan bu iştahı dindirmek için çikolatalı pizza denediğimdeyse sonuç tam bir hayal kırıklığı idi. bir dilim dahi yiyemedim. berbattı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

daha sonra the young and the restless dizisinde herkesin aşık olduğu sam’in sevgilisi dedektif kyle masters’ın sürekli süt içmesi ve bunu içerken oldukça karizmatik olması da bende süte karşı bir iştah uyandırdı. ben de süt içmeliydim ve evimden alt kata bir itfaiye merdiveni ile inmeliydim. ikincisini asla yapamadım ama gidip bolca süt içtim ve sütün insanı bakü- ceyhan boru hattındaki kadar gazla doldurabileceğini öğrendim. berbattı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

2001 yılında ise k-pax filminde kevin spacey’nin kabuğunu soymadan yediği muz benim geçmiş manyaklığımı yeniden uyandırdı ve muzun kabuklu yendiğinde daha lezzetli olacağını düşünmeme neden oldu zira prott karakterini oynayan spacey öyle iştahla yemişti ki kabuklu muzu lezzetsiz olma ihtimali yoktu. elbette hemen muz alıp denedim ve sonuçta kendimi amatör ve toplumdan dışlanmış bir maymun gibi hissettim. berbattı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

son örneğim ise friends dizisinin izdüşümü olan how i met your mother’dan. dizide bir bölümde marshall yıllar önce yediği mükemmel hamburgeri arıyor ama bir türlü bulamıyorlardı. bir sürü hamburgerci gezip kıtlıktan çıkmış gibi hamburger yiyen ekip içimde hamburgere karşı büyük bit iştah uyandırdı elbette. ama koşa koşa gidip yendiğim hamburgerden marshall’ın gözlerini devire devire yediği hamburgerin tadını alamadım. berbattı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bunun gibi başka bir sürü örnek verilebilir. kurgusal iştah insanı olmayacak maceralara sürükleyebilir. zararlıdır. berbattır.
devamını gör...

dünden beri bizzat yaşadığım duruma binaen bu başlığı açtım.

kendimce birşeyler yazıp çizmeye çalıştığım bu ve benzer mecralarda kişilerle birebir sürtüşme yaşamaktan özellikle kaçınmama rağmen, hiç kimseyi bireysel olarak konu etmememe rağmen, tam da bu söylediklerimi oldukça rahat biçimde yapan bir kesim var .

gerek entry altına, gerekse özelden mesaj yoluyla , karşısındaki kişinin kim olduğuyla ilgili hiç bir fikri olmadan ,
öğüt vermeye kalkanlar
git şunu öğren diyenler,
ben bilirim sen bilmezsin tarzı kişiye üstten bakan , kendini beğenmiş havasında olanlar ,
ukala ukala kelimelerle cevap yazanlar ,
daha az önce açtığım bir başlığın altına, açık açık ' çöp başlık ' diyebilecek kadar hadsiz olanlar, vs.
bunları çoğaltmak mümkün.

yazdıklarımı beğenmeyebilirsin,
sana, hayat görüşüne ters olabilir,
bir çok yazı benim hayat görüşüme de ters ama, her işin bir usulü var.

bunu bireysel hakarete , hadsizliğe götürmeden de pekala dile getirebilirsin.
kaldı ki, kimsenin bir diğerinden üstünlüğünün olmadığı bu tür yerlerde bunu en iyi biçimde yapmanın yolu da yine akıl kullanılarak üretilmiş cümlelerdir.

düşünür, bana bireysel saldırıya girişmeden pekala cevap verebilirsin.
ha bunu yapamıyorsan da , burada durma zaten , yanlış yerdesin .

ben yanılıyo olabilirim, sen gibi 'ben bilirim ' demiyorum.
ancak bunu belirtmenin etik bir yolu olduğunu, senin de bunu bulman , öğrenmen gerektiğini söylüyorum.

sözlük kurallarının dışında da olsa , şu andan itibaren bireysel hadsizliğe giren her türlü davranışı, yaklaşımı, yazıyı karşılıksız bırakmayacağımı bildirir , gerekirse bunları açık açık deşifre edeceğimi tüm katılımcılara bildiririm .

herkes haddini bilecek nokta

edit; evet , bu durum ülkenin sorunu olabilir,
bu ülke sorunudur deyip susalım, dile getirmeyelim , bu sorunla yaşamaya devam mı edelim ?

ben dile getiricem, sen dile getireceksin , bu kafa yapısındaki sorunluları , bir sekilde olması gerektiği kulvara getireceğiz.
aksi halde bunu kabullenmiş olmuyor muyuz ?

edit 2 ;
yazar arkadaşlar okumadan , meselenin özünü anlamadan gelip direkt yorum yapıyor.
sözlüklerin kaderi sanırım bu .

ben eleştiriden kaçan korkan bir insan değilim.
ancak eleştiri diyorum , hakaret değil.
ışın içine hakaret girince olayın rengi değişiyor.
adam gelmiş bana özel mesajla saldırıyor, yetmiyor direkt bana entry yazıyor. sözlüklerde böyle bir üslub yok diye biliyorum ben .
fikrini söyler çekilirsin kenara. karşılıklı bire-bir sohbete devam etmezsin .
burada tam da bu yapılıyor.
ıs mesaja dönüyor, orada da bir sürü densizlik alıp başını gidiyor .
ıs eleştiriden çok ahlaksızlığa terbiyesizlige doğru evriliyor .

ben şimdi bu başlık altında beni haksız gören yazarların başlıklarına gidip , hepsine tek tek bıkıp usanmadan ' bu başlıklar çöp , bir boka yaramazlar ' yazicam .
öyle ya eleştiri özgürlüğüm var ve onu kullanabilirim.
kimse de bundan rahatsız olmayacak .olan olursa buradaki yazılarını gösteririm kendilerine.
bunu mu yapalım meselenin özünü anlamanız için ?
devamını gör...

ateşin insana güven vermesi, bulunuşundan sonra o zamanın insanlarının yabani hayvanlardan korunmasıyla açıklanabilir. ateşin güven vermesi insanlık tarihinin ilk toplu genetik özelliğidir.
devamını gör...

#62379

burada değindiğim konudur.

bir süre daha yazar alımlarımız açık olduğu için, ne yazık ki uçurmak da pek bir çözüm değildir.
devamını gör...

bahar aylarında bir sorun çıkmaz ise yapacağım eylemdir. voyager 1 satürn'ün yanından çekerken çektiği fotoğrafa bakınca vatan millet, ırk din safsatalarının ne kadar da gereksiz olduğunu düşünüyorum. neden vatan kisvesi altında beni yolmalarına izin vereyim ki, neden aynı şeyi 2 ayda alabilecek iken burada kalıp 24 ayımı vereyim. mutluluk endekslerinde son sırayı paylaşan ve fikir özgürlüğünün olmadığı bir yerde kalmanın pek de bir esprisi kalmadı.
herkese iyi gitmeler

9 aralık editi : korona vaka sayısı düşüşe geçmişe benziyor uk'de. bu güzel haberdi, ki zaten 8 aralık itibariyle de aşılamaya geçtiler. (bkz: #122424">#122424)
kısa sürede vaka sayılarını 1000'in altında görmek bizleri sevindirecektir.

edit : dünenki verilere bakıp düşüşe geçiyor derken bugün 16,578 vaka verip üzmüştür. ''nyt latest update'' kısmını takip ede ede kaç aydır gına geldi!
zaten bizdeki stres yetmiyormuş gibi bir de orayı takip edip stres çekiyoruz. ben verileri direk ingiltere devlet sitesinden takip ediyorum. dileyenler buradan takip edebilirler.
buradan

napoleon hill, think and grow rich kitabında der ki : inançla desteklenen arzunun gücüne inanıyorum. çünkü bunun sıfırdan başlayan insanları güç ve zenginliğe götürdüğünü gördüm.
kendimize inanmaya ve çalışmaya devam. elbet bir gün olacak.
devamını gör...

tuz gölü
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

fransız şair jacques prévert tarafından brest şehrinin bombalanması üzerine yazılmış; savaşın yalnızca şehirleri tahribata uğratmayacağını hüzünlü bir tesadüf ile kemiklerimize kazıyan şiir. barbara; yağmurun altındaki bilinmeyen kadın. sevgilisi ile sıkıca sarılıyor, savaş henüz sıyırıp geçmemiş şakaklarından ve uzak düşmemişler birbirlerinden. şiiri okurken orada öylece bu manzarayı izleyen kişiye dönüşüyor insan; bu mutlu manzaranın etkisinde kalmış ve bu tanımadığı iki insanın savaştan sağ çıkıp çıkmadığı hakkında merak ve hüzün duyan o şaire. savaş bizden pek çok şey götürür; doğduğumuz evler yıkılır, caddelerinde yürüdüğümüz şehirler yanar ve kimliksiz cesetlerin kokusu onlarca yıl havada asılı kalır fakat bir de küçük ölümler vardır, ayrı düşmüş insanlar ve brest'te ona ne olduğunu bilmediğimiz kadın; barbara. yunanlılar için barbara ismi 'yabancı' anlamına geliyor, tanışılmamış bir kadın için güzel bir isim seçmiş prévert. şiir, şairin paroles isimli derlemesinde bulunuyor ve çeviri sırasında şiirin ismi değişikliğe uğramamış.

teoman aktürel çevirisi:


anımsa barbara
yağmur yağıyordu o gün brest'te durmadan
yürüyordun gülümseyerek yağmur altında
şaşkın hayran sırılsıklam
anımsa barbara
siam sokağında rastladım sana
yağmur yağıyordu brest'te durmadan
gülümsüyordun
gülümsüyordum
tanımıyordum seni
sen de beni tanımıyordun

anımsa gene de anımsa o günü
unutma
saçağın altına sığınmış bir adam
adını ünledi
barbara
seğirttin ona doğru yağmur altında
şaşkın hayran sırılsıklam
atıldın kollarına
anımsa bunu barbara
sen diyorum diye de bana kızma
sen diyorum bütün sevdiklerime
ancak bir kez görmüşsem bile
sen diyorum bütün sevişenlere
tanımasam bile

anımsa barbara
unutma
o yumuşak mutlu yağmuru
mutlu yüzüne yağan
o mutlu kente yağan
denize yağan
tersaneye yağan
quessant gemisine yağan yağmuru

ah barbara
ne hırboluktur savaş
n'oldun şimdi sen
o demir o çelik o kan yağmuru altında
ya o adam n'oldu seni yürekten
kucaklayan
öldü mü kaldı mı n'oldu

ah barbara
yağmur yağıyor brest'te durmadan
eskiden nasıl yağıyorsa öyle
ama artık bildiğin gibi değil bura yok oldu her şey
yıkık bitik bir yas yağmuru şimdi yağan
demir çelik kan fırtınası bile değil
itler gibi kuyruğunu titreten
bulutlar yalnız bulutlar

brest'te sular boyunca yitip giden itler
çürümek için gidiyor uzaklara
hiçbir şey kalmayan brest'ten
çoook uzaklara



barbara

rappelle-toi barbara
ıl pleuvait sans cesse sur brest ce jour-là
et tu marchais souriante
é panouie ravie ruisselante
sous la pluie
rappelle-toi barbara
ıl pleuvait sans cesse sur brest
et je t'ai croisée rue de siam
tu souriais
et moi je souriais de même
rappelle-toi barbara
toi que je ne connaissais pas
toi qui ne me connaissais pas
rappelle-toi
rappelle-toi quand même ce jour-là
n'oublie pas
un homme sous un porche s'abritait
et il a crié ton nom
barbara
et tu as couru vers lui sous la pluie
ruisselante ravie épanouie
et tu t'es jetée dans ses bras
rappelle-toi cela barbara
et ne m'en veux pas si je te tutoie
je dis tu à tous ceux que j'aime
même si je ne les ai vus qu'une seule fois
je dis tu à tous ceux qui s'aiment
même si je ne les connais pas
rappelle-toi barbara
n'oublie pas
cette pluie sage et heureuse
sur ton visage heureux
sur cette ville heureuse
cette pluie sur la mer
sur l'arsenal
sur le bateau d'ouessant
oh barbara
quelle connerie la guerre
qu'es-tu devenue maintenant
sous cette pluie de fer
de feu d'acier de sang
et celui qui te serrait dans ses bras
amoureusement
est-il mort disparu ou bien encore vivant
oh barbara
ıl pleut sans cesse sur brest
comme il pleuvait avant
mais ce n'est plus pareil et tout est abimé
c'est une pluie de deuil terrible et désolée
ce n'est même plus l'orage
de fer d'acier de sang
tout simplement des nuages
qui crèvent comme des chiens
des chiens qui disparaissent
au fil de l'eau sur brest
et vont pourrir au loin
au loin très loin de brest
dont il ne reste rien.
devamını gör...

nietzsche’nin felsefe öğretisi, kendi çağına tümden bir karşı çıkış olarak görülmektedir. sözleri de insanı akılcılığın kıskacından kurtarıp kendisi üzerinden düşünmesini sağlamaktır.
doğrular ve yanlışlar yoktur sadece yorumlar vardır.
korkarak yaşarsan yalnızca hayatı seyredersin.
insanlar ışığın çevresinde toplaşırlar daha iyi görmek için değil daha iyi parıldamak için.
yaşamın kıyısına yaklaşanlar onu daha iyi tanırlar.
yokluk büyük varlıktır azizim yeter ki fark edebilesin.
kılavuz öğrencisine bütün izleri göstermeli ama gideceği yolu seçmemelidir.
insan aşağı gördüğü sürece değil yalnızca eşit ya da yüksek gördüğünde nefret eder.
pek çok şeyi azar azar bilmektense bir şeyi tam olarak bilmek daha iyidir.
fatihler şansa inanmaz.
seni seviyorsam sana ne bundan.
öldürmeyen acı beni güçlendirir.
uçurumları sevenin kanatları olmalı.
bu dahil bütün genellemeler yanlıştır.
seni övdükleri sürece kendi yolunda gittiğini sanma sakın başkasının yolunda gidiyorsun.
bilgi ermişleri olmak elinizden gelmiyorsa hiç değilse bilgi savaşçıları olun.
en iyisi sevinmeyi öğrenelim böylece başkalarına acı vermeyi ve acıları düşünmeyi unuturuz.
insan sıkı tutmalı yüreğini çünkü gitmesine izin verirse çok geçmeden aklı da gider peşinden.
yaşama karşı sorumluluğumuz daha yücesini yaratmaktır. daha alçağını değil.
sonraki işim düşünmek oldu. kendimi onsuz düşünmek. anlatabiliyor muyum?
bir insan kirli düşüncelere sahip olduğu için utanmaz. bir başkasının o kirli düşüncesini bilme ihtimali utandırır.
kişi ışığını karartmayı bilmelidir böceklerden ve hayvanlardan kurtulmak için.
kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız, önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz.
karşına çıkabilecek en kötü düşman her zaman sen kendin olacaksın sen kendin pusuda bekleyeceksin kendini.
sizin kökeniniz nereden geldiğiniz değildir. bundan sonra onurunuzu oluşturan tersine nereye gittiğinizdir.
iyi olduğun için herkesin sana adil davranacağını beklemek vejetaryen olduğun için boğanın saldırmayacağını düşünmeye benzer.
elimizde bir çiçek varken gözümüze yalnızca dikenleri görünür uzaklarda ise bir diken vardır gözümüz hep çiçeğini görür!
ahlak, ta başlangıçtan beri ikna etme sanatındaki bütün şeytanlıkları bilir. bugün bile onun yardımına başvurmayan hiçbir konuşmacı yoktur.
nerededir güzellik? tüm istemimle istemek zorunda olduğum yerdedir sevmek ve yok olmak istediğim yerdedir sadece bir imge olarak kalmasın diye.
bazı sırlar vardır yalnız dostlara anlatılacak. bazı sırlar vardır dostlara bile anlatılmayacak. bazı sırlar vardır kendimize bile açıklanmayacak.
insan hatasını bir başkasına itiraf ettiğinde unutur onu; ama çoğu kez öteki kişi bunu unutmaz.
devamını gör...

'dinin sahtesi siyasete karışmış olandır.' cümlesiyle hatırladığım değerli gazeteci.
devamını gör...

izmir, anneanne şarkısı, düeti.

hayatımda dinlediğim en güzel sese sahip kişi oydu, hayatımda duyduğum en güzel memleket şarkısı da bu.

yannis kotsiras yine harlamıştır ateşi, bize düşen yolunda ölmek.

anneanne evi 2 katlı, çevresindeki köylerin aksine mübadele öncesinde çoğunluğunun türk olduğu bir köyde, bahçeli, bahçesinde menengiç ağacı, taş fırın, tulumba var. anneanne evinin merdivenleri var, alt kat kiler, alt katta yarısı toprağa gömülü kocaman zeytinyağı küpleri, anforalar var. alt katın bir tarafı hayatımda yediğim en güzel üzümü veren asma, öbür tarafı incir ağacı. evin duvarları o kadar kalın ki büyük bir insan bile pencere içlerine rahat rahat oturabilir, ben ise küçücük çocuğum bana ne ki?
pencereden bakıyorum, karşımda şu an artık ayakta olmayan yıllar önce bir yıldırıma esir düşmüş fıstık çamı. insan, hatta küçük bir çocuk fıstık çamına aşık olur mu? ben olmuştum, çünkü koca ovanın en görkemli, en koruyucu ağacı idi o, o pencere içine sığdığım ev gibiydi, o her bayram kapısına dayanmak için can attığım mavi gözlü kadın, anneannem gibiydi.
merdiven korkulukları yoktu anneanne evinin, merdiven korkuları yoktu hiçbirimizin, o merdivenin her basamağında bembeyaz kireç boyalı peynir tenekeleri, her birinin içinde anneanne yadigarı acem karanfilleri.
her bir basamağın kokusu ayrı, her beyaz boyalı tenekenin özü farklıydı sanki, ya da ben küçüçük çocuktum sadece.
anneannem o merdivenin başında durup bana bakardı, en çok bana bakardı, en sevdiği torunu bendim, ya da en salak / en güvensiz olanı.
bir gün merdivene açılan evinin kapısında otururken bu türküyü söylemeye başladı, 6 da açılan trt'den bir saat önce 5 de açılan yunan radyosundan sonra ilk kez duyduğum yunanca kelimeleri kullanarak, usul usul, sakin sakin. en alt basamağa oturdum, gözlerimi ona diktim, eşi müftü, eşi tüm çocuklarını karışık eğitim veren köy enstitüsüne gönderen, eşi zamansız ölen, eşi öldükten sonra koca ev, koca köy, koca dünyayı tek başına omuzlayan kadını seyrettim. her erkek çocuğu annesine aşıktır ama sanırım ben anneanneme daha büyük bir aşkla bağlıydım, - ki hala da öyle içimde biryerler.
bitirdi anneannem o syminaiki tragoudia'yı, beni yanına çağırdı, içerden getirdiği nohut mayalı ekmek ve yanında kelle peyniri koyduğu tepsiyi yanıma koydu.

ve türkümüz bir daha da hiç susmadı.
devamını gör...

ışık yayan bir kaynağın önüne, ondan daha soğuk olan bir gaz koyduğunuzda, ışığın elektromanyetik tayfında göreceğiniz karanlık çizgiler.

normal bir ışığını tayfını, bir prizma yardımıyla alırsak karşımıza hemen hemen şöyle bir manzara çıkar:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

diyelim ki güneş'in tayfını alacağız ama yine diyelim ki güneş ışığının önüne, güneş'ten daha soğuk olan bir gaz koyduk. bu gazın atomlarındaki elektronlar, güneş ışığındaki fotonları bir anlamda "emer" ve bu elektronların enerji seviyelerine karşılık gelen dalga boylarında, tayf üzerinde siyah birer çizgi şeklinde iz kalır. bu defa elde edeceğimiz manzara şöyledir:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu çizgilere soğurma çizgisi denir ve genel olarak bu tür tayflara da soğurma tayfı denir.
devamını gör...

çocukken sokaktaki arkadaşlarımla akşam on bire kadar oyun oynamayı, kahkahalarımızın duvara yankılandığı günleri özledim.
devamını gör...

bir kere ağzını hayra aç, güzel konuş be adam dedirtesi açıklamalardır.

delaware eyaletinde açıklamalarda bulunan biden, ülkede virüs nedeniyle günlük can kayıplarının 3 bin civarında olduğuna dikkat çekti.

gelecek aylarda on binlerce daha can kaybı yaşanacağını dile getiren abd'nin seçilmiş başkanı, aşıların bunu durduramayacağını savundu. buradan
devamını gör...

mğslum gğrses.
devamını gör...

katılmadığım başlıklardan bir tane daha. sözlukteki dostlarımın çoğu 30 yaş üstü ama hepsi de kaliteli yazarlar. bazı şeyleri görmüş geçirmiş ve tecrübelerini paylaşıyorlar. hepsini de büyük bir zevkle okuyorum.
devamını gör...

artık piyasa da olmayan ama ilk izlediğim gezi programı sonrası içimde hayalini kurduğum şey.
bunu yapabilenler aydınlatsa hiç de fena olmaz hani.
devamını gör...

askıda yemek uygulaması ile çok güzel bir şey yapmış olan lokanta. hiç gitmedim ama yukarıda kalsın diye yazmak istiyorum , keşke başlık sabitlense belki insanlara bir faydamız dokunur.
devamını gör...

o kadar kırıldım, örselendim, ötekileştirildim, yanlışlandım ve dışlandım ki artık bir şey hissedemiyorum. onlar benim bir şey hisseden yerlerimi de kırıp attılar. tutunacak ellerimi kestiler benim...
sonra bir gülü verdiler.
ben de onlara gülüverdim.
istemiyorum artık sizin zor sevginizi.
peşimi bırakın...

siz artık kocaman bir boşluksunuz.
devamını gör...

ukde kalmak, yapılamayan bir işten dolayı bunun akılda kalması anlamına gelmektedir.

hepimizin içimde ukde kaldı dediğimiz şeyler vardır. benim de var. çok sevdiğim ingilizce bir kitap vardı, henüz türkçe'ye tercüme edilmemişti. onu türkçe'ye çevirmeyi çok istemiştim ama olmadı maalesef. sonra o kitabın türkçesini de okudum, neyse ki güzel bir şekilde çevrilmiş. meslektaşımı tebrik eder, ukdesi kalan yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim. *
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim