neden alkolik değilsin sorusu
devamını gör...
yazarların yaşamak isteyeceği ülkeler
(bkz: almanya)
devamını gör...
tarkan'ın en iyi şarkısı
budur.
devamını gör...
iki çeşit normal sözlük kullanıcısı olması
yazanlar ve okuyanlar. yazanlar pazardaki esnafken okuyanlar ise pazarda alışveriş yapmaya gelmiş olan müşterilerdir.
devamını gör...
normal sözlük’ün temizlik zamanının gelmesi
adını anmak istemediğim yazarlar z kuşağı defolup gitsin, sözlükten uzaklaştırılsın gibi gündem yapmışlardı ve aynı yazarların bu gibi sapkın başlıkları açan aynı zamanda altına üşüşen kişiler olduğunu görürsünüz. bu kişilerin tanım geçmişine baktığınızda bir tane doğru düzgün tanım yoktur hepsi forumsal değer taşıyan yazılardır. ben veya benim gibi düşünen arkadaşlar sözlüğün sahibi ya da moderatörü değiliz ama sözlüğün iyiliğini istemek bunu belirtmek en doğal hakkımız. daha bir hafta öncesine kadar sol frame mars'ı hedeflerken şimdi kars'ın yanından geçemez. sürekli pornografik içerikler ile ilgili birçok başlığın açılması sizce ne kadar doğrudur? burası tamamen interaktif sözlük formatı olsun tamamen bilgi içeriği paylaşalım demiyoruz ama bilgi içerikli yazılar yazan birçok yazarın bugün yazılarının değer görmediği için sitem ettiğini bizzat gördüm. sözlük cidden çok iyi ama kalabalıklaştıkça eleştirilen diğer sözlüklerden farkı kalmamaya başladı. umarım bir an önce düzelir.
devamını gör...
morali bozuk olunca uyuyan insan
morali bozuk olunca uyuyan var mı yaa? benim olan uykum da kaçıyor.
devamını gör...
sözlükte bol beğeni alma yolları
samimi olmak mı desek arkadaşlar. hayır müthiş beğenilerim yok ama samimi bulduğum güldüğüm herşeyi beğeniyorum. kadın olmak falan ise yaramıyor yani.
devamını gör...
25 kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü
kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü, 1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla bm genel kurulu kararı ile ilan edilen gündür.
bm genel kurulu 1999 yılında 25 kasım gününü kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü olarak ilan etti. --- alıntı ---
sosyal medyada, topluluklar içinde şiddeti kınayan bireyler; tenha da bizzat şiddeti uygulayanlar oluyor çoğu kez. şiddet sadece dövmek değildi. sözlü ve davranışsal olarak da şiddet uygulanmakta. umarım herkes bir şekilde farkındalık kazanır.
bm genel kurulu 1999 yılında 25 kasım gününü kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü olarak ilan etti. --- alıntı ---
sosyal medyada, topluluklar içinde şiddeti kınayan bireyler; tenha da bizzat şiddeti uygulayanlar oluyor çoğu kez. şiddet sadece dövmek değildi. sözlü ve davranışsal olarak da şiddet uygulanmakta. umarım herkes bir şekilde farkındalık kazanır.
devamını gör...
meniere hastalığı
tedavisinde histamin h1 analoğu betahistin kullanılmaktadır.
piyasa ismi vasoserc,betaserc olarak eczanelerde yerini alır.
piyasa ismi vasoserc,betaserc olarak eczanelerde yerini alır.
devamını gör...
bir erkeğin sizinle ilgilendiğini anlamanın yolu
onlarda tüm beden harekete geçer, kadın gibi ufak dokunuşlarla belli etmezler.
ama net olan gözler dudaklara kayar.
edit: gözlemci bir kadının girdiği tanımdır.
ama net olan gözler dudaklara kayar.
edit: gözlemci bir kadının girdiği tanımdır.
devamını gör...
öldürmeyip süründüren şeyler
belirsizlik.
oturup beklersiniz çaresiz. sonuç belli olsa bbir müdahalede bulunur, harekete geçersiniz. fakat belirsizlik içinde olmayan ihtimalleri bile kafanızda kurar, düşünceler içinde savrulur durursunuz.
oturup beklersiniz çaresiz. sonuç belli olsa bbir müdahalede bulunur, harekete geçersiniz. fakat belirsizlik içinde olmayan ihtimalleri bile kafanızda kurar, düşünceler içinde savrulur durursunuz.
devamını gör...
bir gün yazıp bir gün yazmayan erkek
can sıkıntısı sanırım,muhabbet edecek kimse olmayınca ortaya çıkan canlı türü.
kadın erkek farketmeyebilir.
kadın erkek farketmeyebilir.
devamını gör...
yazarların yazdığı hikayeler
trenden son anda atlamıştı. özgürlüğünü bu cesurca hamleye borçluydu. biraz daha geç atlasa köprüden aşağıdaki akan nehre uçacak belki de parçasını bile bulamayacaklardı. biraz daha erken yapayım dese inzibatların teftiş anına denk gelecek, yakayı ele verecekti. başarmıştı mustafa, kimselere yakalanmadan firar etmeyi becermişti.
cumhuriyetin ilk yılları. yokluk her yeri esareti altına almış. yıllarca süren savaş sonrası enkaz yerine dönmüş anadolu’da yaşama tutunmaya çalışan mağrur bir millet. elde avuçta ne varsa cepheye gönderen, kendinden önce vatanın istikbalini düşünen fedakar insanların yurdu. savaşlar bitmiş yepyeni filizlenen devletin tohumları atılmıştı. ama uzun seneler süren savaşın yarattığı tahribatın etkileri uzun yıllar atlatılamayacaktı. işte bu yıllarda mustafa ailesini geçindirmek için köyden sürekli şehre gelip gidiyor, orada hayvan pazarında koyun satıyordu. ekip biçtikleri anca kendi karınlarını doyurmaya yetiyordu.
yovanaki, anadolu’daki yunan azınlığın maceraperest bir ferdiydi. hikayesini ilginç kılan ise onun kaçak silah tüccarı olmasından mütevellitti. yovanaki anadolu’daki azınlık çetelerine yıllarca silah temini sağlamıştı. uzun zamandır aranıyordu ve sonunda karaman’da bir batakhanede enselendi. yargılanmak için karaman’dan konya’ya götürülecekti. zabitler ellerini kelepçeleyip trene bindirdiler. boncuk boncuk terliyordu yovanaki. asılması kesindi. zaten bu zamana kadar istim üstünde yaşamıştı sürekli ama hayatının bu kadar erken sonlanacak olması sebebiyle şimdi oturup çocuk gibi ağlamak istiyordu.
mustafa eniştesiyle görüşmek için karaman’a gelmişti. uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. hem bir hal hatır sormak hem de biraz borç istemeye gelmişti. hayvanların bir kısmı bu sene hastalıktan telef olmuştu. haliyle satıştan istediği kazancı elde edememişti. kışı çıkarabilmek, erzak yakacak temin edebilmek için biraz borca ihtiyacı vardı. bu sebeple eniştenin kapıyı çaldı, o da sağolsun ikiletmedi. bir yükü sırtından atmışcasına rahatlamış bir biçimde tren garına yollandı.
kompartımana girdiğinde elleri kelepçeli yunanı karşısında buldu. yanında iki zabit, ortalarına suçluyu almış karşısında oturuyorlardı. bir suçluyla aynı ortamı paylaşmak onu huzursuz etmişti. normalde suçlular bir yerden başka bir yere nakledilirken diğer insanlardan izole bir ortamda bulunurlar ama yovanaki’nin işi biraz aceleye gelmişti. yer olmadığından normal yolcular ile aynı kompartımanı paylaşıyordu. tren kalktı, karşılıklı yolculardan biri mutlu, huzurlu diğeri bedbaht, rahatsız bir ruh haliyle yolculuklarına başladılar. trenin kalkışından on beş dakika sonra zabitlerden biri hava alma bahanesiyle suçluyu arkadaşına emanet edip koridora çıktı. kapıya doğru yönelip bir sigara tellendirmeye başladı.
bu sırada diğer zabit inceden inceye mustafa’yı süzüyordu. sanki bir mevzu olsa uzun uzadıya konuşacak gibiydi ama üşeniyordu. yola çıkalı bir saat olmuştu ama diğer zabitten eser yoktu. paketi içse bitirirdi, nerede kiminle muhabbet ediyor diye hayıflandı suçlunun başını bekleyen. işin kötüsü tuvalet ihtiyacı hasıl olmuştu, zaten on beş dakikadır tutuyordu. elleri kelepçeli diyerek bir aklından geçirdi mahkumu yalnız bırakmayı. sonra tekrardan bakışları mustafa’nın üzerinde gezinmeye başladı. birader ben beş dakika hacet giderip gelene kadar bu yonana göz kulak olun mu diye sordu artık sonunda. dayanacak gücü kalmamıştı çünkü. içinden bir ses hayır mı desem başıma mesuliyet almasam diye bir ses geldi gitti mustafa’nın. neyse kısa sürer diyerek mahcup bir ifadeyle kabul etti.
zabit kompartımandan ayrılır ayrılmaz yovanaki girdi söze. nerelisin, kimlerdensin muhabbetinden sonra beni suçsuz yere asacaklar diye palavradan ağlamaya başladı. ben normalde aksi bir iş yapmadım, ortağım bana kazık attı, suç benim üstüme kaldı o kaçtı diyerek mustafa’nın kanına girmeye çalıştı. gel kardeş, sen bana yardım et, ben de sana yüklü yardım ederim kurtulunca dedi. şu an için ihtiyacı olmasa da – enişte sağolsun – zor günler ardı arkasına geliyordu. suçsuzluk durumuna inanır gibi oldu bir ara bizimkisi. bu zamanda ne hikayeler duyuyorlardı, yargısız infaz olmasın isterdi. zabit gelmeden trenden atlarız diyerek işlemeye devam ediyordu karşısındakini yovanaki. koridorda o sırada devriye gezen inzibatlardan biri aniden odaya daldı. her ikisi de dut yemiş bülbül gibi sustular aniden. neyse ki uzun durmadan diğer kompartımanlara göz ucuyla baka baka uzaklaştı inzibat. yovanaki son çare belindeki keseyi gösterdi göz ucuyla. bak buradaki altınları bölüşürüz. en son dayanamadı mustafa, sen benim başımı belaya mı sokacan birader durduk yere diyerek yakasından tutup silkeledi yunanı. sonunda heladan dönmeyi başaran zabit o anda kapıdan girdi. ikisini o halde görünce ne bu hal ne oluyor diyerek hiddetlendi. yovanaki direkt kıvrak bir biçimde söze girdi, bu herif beni kaçmaya ayartıyordu, karşılığında da altın kesemi istedi. mustafa neye uğradığını şaşırdı, nutku tutulmuştu. hayır, yok öyle bir durum demeye kalmadan zabitin sorgusu başladı. birader biz sana adam emanet ediyoruz ayırt diye mi diye öfkeli bir şekilde bağırdı. vatan haini misin sen kaçakçıyla bir oluyorsun.
mustafa ne yapacağını ne diyeceğini bilemedi, ter bastı bir anda her yanını, soğuk soğuk terledi. bir anda suçsuzken suçlu duruma düşmüştü, hem de gerçek suçlunun sözüyle. aniden yerinden fırladı. kompartımandan çıkıp kapıya doğru koştu can havliyle ve bir hamleyle açıp aşağı atladı. bizim suçsuz suçlumuz mustafa başarmıştı, firar etmeyi becermişti.
cumhuriyetin ilk yılları. yokluk her yeri esareti altına almış. yıllarca süren savaş sonrası enkaz yerine dönmüş anadolu’da yaşama tutunmaya çalışan mağrur bir millet. elde avuçta ne varsa cepheye gönderen, kendinden önce vatanın istikbalini düşünen fedakar insanların yurdu. savaşlar bitmiş yepyeni filizlenen devletin tohumları atılmıştı. ama uzun seneler süren savaşın yarattığı tahribatın etkileri uzun yıllar atlatılamayacaktı. işte bu yıllarda mustafa ailesini geçindirmek için köyden sürekli şehre gelip gidiyor, orada hayvan pazarında koyun satıyordu. ekip biçtikleri anca kendi karınlarını doyurmaya yetiyordu.
yovanaki, anadolu’daki yunan azınlığın maceraperest bir ferdiydi. hikayesini ilginç kılan ise onun kaçak silah tüccarı olmasından mütevellitti. yovanaki anadolu’daki azınlık çetelerine yıllarca silah temini sağlamıştı. uzun zamandır aranıyordu ve sonunda karaman’da bir batakhanede enselendi. yargılanmak için karaman’dan konya’ya götürülecekti. zabitler ellerini kelepçeleyip trene bindirdiler. boncuk boncuk terliyordu yovanaki. asılması kesindi. zaten bu zamana kadar istim üstünde yaşamıştı sürekli ama hayatının bu kadar erken sonlanacak olması sebebiyle şimdi oturup çocuk gibi ağlamak istiyordu.
mustafa eniştesiyle görüşmek için karaman’a gelmişti. uzun zaman olmuştu görüşmeyeli. hem bir hal hatır sormak hem de biraz borç istemeye gelmişti. hayvanların bir kısmı bu sene hastalıktan telef olmuştu. haliyle satıştan istediği kazancı elde edememişti. kışı çıkarabilmek, erzak yakacak temin edebilmek için biraz borca ihtiyacı vardı. bu sebeple eniştenin kapıyı çaldı, o da sağolsun ikiletmedi. bir yükü sırtından atmışcasına rahatlamış bir biçimde tren garına yollandı.
kompartımana girdiğinde elleri kelepçeli yunanı karşısında buldu. yanında iki zabit, ortalarına suçluyu almış karşısında oturuyorlardı. bir suçluyla aynı ortamı paylaşmak onu huzursuz etmişti. normalde suçlular bir yerden başka bir yere nakledilirken diğer insanlardan izole bir ortamda bulunurlar ama yovanaki’nin işi biraz aceleye gelmişti. yer olmadığından normal yolcular ile aynı kompartımanı paylaşıyordu. tren kalktı, karşılıklı yolculardan biri mutlu, huzurlu diğeri bedbaht, rahatsız bir ruh haliyle yolculuklarına başladılar. trenin kalkışından on beş dakika sonra zabitlerden biri hava alma bahanesiyle suçluyu arkadaşına emanet edip koridora çıktı. kapıya doğru yönelip bir sigara tellendirmeye başladı.
bu sırada diğer zabit inceden inceye mustafa’yı süzüyordu. sanki bir mevzu olsa uzun uzadıya konuşacak gibiydi ama üşeniyordu. yola çıkalı bir saat olmuştu ama diğer zabitten eser yoktu. paketi içse bitirirdi, nerede kiminle muhabbet ediyor diye hayıflandı suçlunun başını bekleyen. işin kötüsü tuvalet ihtiyacı hasıl olmuştu, zaten on beş dakikadır tutuyordu. elleri kelepçeli diyerek bir aklından geçirdi mahkumu yalnız bırakmayı. sonra tekrardan bakışları mustafa’nın üzerinde gezinmeye başladı. birader ben beş dakika hacet giderip gelene kadar bu yonana göz kulak olun mu diye sordu artık sonunda. dayanacak gücü kalmamıştı çünkü. içinden bir ses hayır mı desem başıma mesuliyet almasam diye bir ses geldi gitti mustafa’nın. neyse kısa sürer diyerek mahcup bir ifadeyle kabul etti.
zabit kompartımandan ayrılır ayrılmaz yovanaki girdi söze. nerelisin, kimlerdensin muhabbetinden sonra beni suçsuz yere asacaklar diye palavradan ağlamaya başladı. ben normalde aksi bir iş yapmadım, ortağım bana kazık attı, suç benim üstüme kaldı o kaçtı diyerek mustafa’nın kanına girmeye çalıştı. gel kardeş, sen bana yardım et, ben de sana yüklü yardım ederim kurtulunca dedi. şu an için ihtiyacı olmasa da – enişte sağolsun – zor günler ardı arkasına geliyordu. suçsuzluk durumuna inanır gibi oldu bir ara bizimkisi. bu zamanda ne hikayeler duyuyorlardı, yargısız infaz olmasın isterdi. zabit gelmeden trenden atlarız diyerek işlemeye devam ediyordu karşısındakini yovanaki. koridorda o sırada devriye gezen inzibatlardan biri aniden odaya daldı. her ikisi de dut yemiş bülbül gibi sustular aniden. neyse ki uzun durmadan diğer kompartımanlara göz ucuyla baka baka uzaklaştı inzibat. yovanaki son çare belindeki keseyi gösterdi göz ucuyla. bak buradaki altınları bölüşürüz. en son dayanamadı mustafa, sen benim başımı belaya mı sokacan birader durduk yere diyerek yakasından tutup silkeledi yunanı. sonunda heladan dönmeyi başaran zabit o anda kapıdan girdi. ikisini o halde görünce ne bu hal ne oluyor diyerek hiddetlendi. yovanaki direkt kıvrak bir biçimde söze girdi, bu herif beni kaçmaya ayartıyordu, karşılığında da altın kesemi istedi. mustafa neye uğradığını şaşırdı, nutku tutulmuştu. hayır, yok öyle bir durum demeye kalmadan zabitin sorgusu başladı. birader biz sana adam emanet ediyoruz ayırt diye mi diye öfkeli bir şekilde bağırdı. vatan haini misin sen kaçakçıyla bir oluyorsun.
mustafa ne yapacağını ne diyeceğini bilemedi, ter bastı bir anda her yanını, soğuk soğuk terledi. bir anda suçsuzken suçlu duruma düşmüştü, hem de gerçek suçlunun sözüyle. aniden yerinden fırladı. kompartımandan çıkıp kapıya doğru koştu can havliyle ve bir hamleyle açıp aşağı atladı. bizim suçsuz suçlumuz mustafa başarmıştı, firar etmeyi becermişti.
devamını gör...
keşke gerçek olsa denilen şeyler
şöyle gördüğümüz rüyaları kaydedecek bir cd kayıt cihazı olsa da gördüğümüz rüyaları cd'ye takıp seyretsek. mesela bu cd'leri satan işyerleri olurdu, başkalarının gördüğü rüyaları da satın alır, onlara da bakardık. ne acayip olurdu.
devamını gör...
sadece türkiye'de karşılaşılabileceği düşünülen şeyler
30 metre ilerideki üst geçidi kullanmak yerine trafiğin en işlek olduğu yerde karşıdan karşıya geçmek bunlardan birisi olan şeylerdir.
devamını gör...
kendine zarar vermek
ergenlik dönemi dediğimiz o delilik çağında yapılması oldukça normal olan eylem.
neden veya ne uğruna yapıldığı kimse tarafından bilinmez ancak birçok kişi ergenlik zamanlarında bunu yapmıştır. inkâr etmeyelim. benim kolumda dahi kuzenime özenerek koluma sapladığım camın 2 santimetre kadarlık bir izi bulunmakta. düşündükçe delirecek gibi oluyorum; bunu neden yaptım? bedenimle, kişiliğimle, kendimle alıp veremediğim neydi? hiçbir yanıt alamıyorum. sanırım o dönem ruh halimizdeki değişimler, anne-babaya karşı, çevreye karşı edindiğimiz hınç bu şekilde çıkıyordu dışarı.
ya da sadece özendiğimiz için yapıyorduk.
neden veya ne uğruna yapıldığı kimse tarafından bilinmez ancak birçok kişi ergenlik zamanlarında bunu yapmıştır. inkâr etmeyelim. benim kolumda dahi kuzenime özenerek koluma sapladığım camın 2 santimetre kadarlık bir izi bulunmakta. düşündükçe delirecek gibi oluyorum; bunu neden yaptım? bedenimle, kişiliğimle, kendimle alıp veremediğim neydi? hiçbir yanıt alamıyorum. sanırım o dönem ruh halimizdeki değişimler, anne-babaya karşı, çevreye karşı edindiğimiz hınç bu şekilde çıkıyordu dışarı.
ya da sadece özendiğimiz için yapıyorduk.
devamını gör...
full house
ailevi değerlere yönelik konsepte sahip komik, sıcak ve dayanışma dolu güzel bir diziydi.
zevkle izlerdik.
zevkle izlerdik.
devamını gör...