100 bin liraya evlenilir mi sorunsalı
evliliğin ön şartı cebinizdeki paraysa, en kısa yoldan çıkışa yönelin. uzaktan beliren ışık büyük olasılıkla son sürat üzerinize gelen bir trenin farlarıdır.
devamını gör...
herkes mahlasına yakışanı yapsın
bekleyin, kenarda ölüp geleceğim.
devamını gör...
dibe vurmuş insanlara tavsiyeler
sizinle aynı durumu yaşamamış insanların düşüncelerini umursamayın.
devamını gör...
ediz hun
türk aktör, yeşilçam'ın olmazsa olmazı. yakışıklı ve karizmatik bir istanbul beyefendisi. asıl mesleği diş hekimliğidir. 1963 yılında ses dergisinin açtığı yarışmaya katılıp birinci seçildi. sinemaya 'genç kızlar' filmi ile başlamıştır. yönetmen nevzat pesen'dir. aynı filmde türkan şoray ve hülya koçyiğit de yer almaktadır. ayrıca türkan şoray ve hülya koçyiğit'in beraber rol aldıkları ilk ve tek filmdir. daha sonra salon beyefendisi rollerinin aranan yüzü olmuştur. şahsen kendisine en çok yakıştırdığım aktris filiz akın'dır. tabi ki ben sinemadan bahsediyorum. kendisi daha sonra o zamanlar hostes olan berna hanım ile evlenmiştir. bu evlilikten bir kızı vardır. 70'li yılların sonuna doğru sinema sektörünün farklı ihtiyaçları ona hitap etmeyince, beyaz perdeden uzaklaştı ve yurt dışına yerleşti . 2011 yılında ikincisi düzenlenen malatya film festivalinde yaşam boyu onur ödülüne layık görüldü. bir dönem anap milletvekilliği de yapmıştır. biyoloji üzerine eğitim almış ve bu eğitimden sonra kaktüs yetiştiriciliğine el atmış. sosyal medyadan takip ettiğim ve beğendiğim beyefendi bir kişilik. kendisine uzun ömürler diliyorum.
devamını gör...
erkekler neden uzun yaşamaz sorunsalı
stres,fazla düşünmek, türkiye'de yaşamak.
devamını gör...
havanın tam intiharlık olması
çay da demleyebilirsiniz bence.
("ne kadar harika bir gün. çay mı demlesem, kendimi mi assam karar veremiyorum." diyen anton çehov'un kararsızlığına düşmüşlere bir tavsiye...)
("ne kadar harika bir gün. çay mı demlesem, kendimi mi assam karar veremiyorum." diyen anton çehov'un kararsızlığına düşmüşlere bir tavsiye...)
devamını gör...
şarkılarda geçen etkileyici sözler
...yenik düşüyor herşey zamana
biz büyüdük ve kirlendi dünya...
yeni türkü - telli telli
mor ve ötesi - telli telli
biz büyüdük ve kirlendi dünya...
yeni türkü - telli telli
mor ve ötesi - telli telli
devamını gör...
ford fiesta
küçük ama bir o kadar şirin bir araba. yakında alacağım arabadır ayrıca.
devamını gör...
it's a man's man's man's world
genelde it's a man's world olarak bilinen şarkıdır. ancak söz yazarlarından olan ve şarkıyı söyleyen james brown, 1963 yapımı hit komedi filmi it's a mad mad mad mad world filminden etkilenerek şarkı adına fazladan man's man's kısmını eklemiştir. ilgili film için bkz şu link
şarkının sözleri aslında brown'ın vokalistliğini yapan ve bir zamanlar sevgilisi olan betty jean newsome'a ait. incil'de geçen ayetlerden ve tabii ki sevgilisi olan james brown'dan esinlenmiş.
kabul etsenizde etmesenizde bu dünya erkek egemen bir dünya. şarkı baştan bunu vurguluyor gibi gözüksede aslında daha girişinde canımız ciğerimiz kadınlarıda yüceltiyor:
this is a man's world, this is a man's world
but it wouldn't be nothing, nothing without a woman or a girl
şarkı ile iki tane kayıt bırakayım. birincisi orjinali, diğeri ise james brown, luciano pavarotti ile söylüyor:
şarkının sözleri aslında brown'ın vokalistliğini yapan ve bir zamanlar sevgilisi olan betty jean newsome'a ait. incil'de geçen ayetlerden ve tabii ki sevgilisi olan james brown'dan esinlenmiş.
kabul etsenizde etmesenizde bu dünya erkek egemen bir dünya. şarkı baştan bunu vurguluyor gibi gözüksede aslında daha girişinde canımız ciğerimiz kadınlarıda yüceltiyor:
this is a man's world, this is a man's world
but it wouldn't be nothing, nothing without a woman or a girl
şarkı ile iki tane kayıt bırakayım. birincisi orjinali, diğeri ise james brown, luciano pavarotti ile söylüyor:
devamını gör...
sedat peker
çektiği videolarda ortaya bir sürü iddia attı ve sağlam bir şekilde delillendirmedi. bu yüzden herhangi bir iddiası yanlışlandığı zaman diğer söyledikleri de çöpe gidecek gibi duruyor. ilgi toplayıp pazarlıkta elini güçlendirmek adına böyle bir şey yapmış olabilir fakat pazarlık yaptığı kimselerden istediği gibi karşılık alamadı. artık iddialarını daha da büyültüp delillendirme vakti geldi. aksi halde ilgiyi kaybeder.
devamını gör...
bugün kendin için ne yaptın sorusu
yazarların gün içinde kendilerine geçtiği kıyakların yazıldığı başlık.
çay.
dün de çay.
yarın da kısmetse yine çay.
bu ara çaydan gidiyoruz.
canım sıkıldı.
çay.
dün de çay.
yarın da kısmetse yine çay.
bu ara çaydan gidiyoruz.
canım sıkıldı.
devamını gör...
obez insanlardan ekstra sağlık vergisi alınsın
evet z kuşağını bitirdik, x kuşağını bitirdik, kalın bacaklıları bitirdik, ince bacaklıları da araya kaynattık. sıra geldi obezlere.
ayrıştıracak sırada ne var gerçekten merak içerisindeyim.
tanım: obez insanlardan ekstra sağlık vergisi alınmasını isteyen yazarın açtığı başlık.
ayrıştıracak sırada ne var gerçekten merak içerisindeyim.
tanım: obez insanlardan ekstra sağlık vergisi alınmasını isteyen yazarın açtığı başlık.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
çok sevdiğim ve kaybetmekten çok korktuğum insanları hissetmeyi severim. bedenlerini, ruhlarını, saç tellerinden dudak kıvrımlarına kadar. sadece dokunmaya cesaret edebileceğim insanlara dokunurum. elleri, yüzleri ve saçlarıyla oynar hafızama sonsuz kez kaydetmek isterim. küçüklükten gelen bir alışkanlık bu. mesela sevdiğim biriyle uyurken yanağını tutarım hep, gitmesinden korktugum için midir? bilinmez.
hayatımda en değer verdiğim insan, ailem dediğim kişi, bana aile olan biri. saçları yumuşacık. çok seviyorum onlarla oynamayı. elleri incecik. burnu hafif kemerli, dudakları ince, kirpikleri gür. parka gidiyoruz birlikte, kucağıma yatıyor. ben onun yüzü ve saçlarıyla oynuyorum o bana saatlerce büyük bir hevesle bir şeyler anlatıyor. ıkimiz de küçüğüz ama yaşlıyız.
üzerinden aylar geçiyor. gitmek zorunda kalıyorum. sadece bedenlerimiz ayrılıyor. hala her gün konuşuyoruz. yine günlerin birinde arıyorum, açan yok. bir hafta ulaşamıyorum ona. her gün defalarca arıyorum pes etmeden. bir hafta sonra arıyor beni. hastanedeyim diyor. hastaymışım
"neymiş" diyorum, "hastalığın neymiş?"
biz de bilmiyoruz ki diyor. daha bulamadılar hastalığımı.
1 ay yatıyor hastanede. hala tanı koyulamıyor. bir denek misali her gün farklı bir ilaç deneniyorlar üzerinde. bir ay sonra görmeye gidiyorum onu...
o sevmeye kıyamadığım saçları var ya. dökülmüş hepsi. o incecik zarif elleri delik deşik olmuş iğne izleriyle. o kirpikleri yok artik. zayıf olan bedeni daha da zayıflamış yok olmak ister gibi. gülümsüyorum sadece. konuşamıyorum. konuşursam....
3 yıl gözlerimin önünde eriyor, elimden hiçbir şey gelmeden yok oluşunu izliyorum. ıçimden küfürler savuruyorum hayata. dinmek bilmiyor nefretim.
çaresizlik... bir kor gibi yakıyor içimi
ne benim küçük vücudum, ne de onun bitmiş ruhu dayanıyor bu acıya. gözlerimin önünde yalvarıyor bana. "nolur" diyor. "öleyim artık, bitsin, dinsin bu acılar "
"şşstt geçecek canımın içi, geçecek. hayallerimizi gerçeklestirecegiz, deme öyle"
gözlerime öyle bir acıyla ve çaresizlikle bakıyor ki. ölmek istiyorum, yok olmak. hiç var olmamış olmak o öyle baktıkça ben bir yaş daha yaşlanıyorum. onun gözünden göz yaşları aktıkça nefret ediyorum ağlamaktan.
neyse fazla uzattım lafı yine. ilk sigaramı onun gidişine yakıyorum. ondan geriye bir battaniye ve bir fotoğraf kalıyor bana. yavaş yavaş sesini unutmaya başlıyorum önce. daha sonra rüyalarıma da uğramaz oluyor. en son ne zaman geldi rüyalarıma, hatırlamıyorum...
bu gece saat 5 e dogru. parmak uçlarımda hissediyorum onu. saçlarının her telini, olmayan kirpiklerini, dudaklarını, yüzünün her bir zerresini. hissediyorum gülümsüyor. ağlıyorum, deliler gibi ağlıyorum. gitme diyorum yalvarırım gitme. yine bir başıma bırakma beni şu dünyada, yalvarırım...
o gidiyor, ben uyanıyorum, tekrar uyumak istiyorum, uyuyamayacak kadar bitkinim. yastığım sırılsıklam. ağzımın içi bok gibi. canım acıyor, ruhumun her zerresi...
hayatımda en değer verdiğim insan, ailem dediğim kişi, bana aile olan biri. saçları yumuşacık. çok seviyorum onlarla oynamayı. elleri incecik. burnu hafif kemerli, dudakları ince, kirpikleri gür. parka gidiyoruz birlikte, kucağıma yatıyor. ben onun yüzü ve saçlarıyla oynuyorum o bana saatlerce büyük bir hevesle bir şeyler anlatıyor. ıkimiz de küçüğüz ama yaşlıyız.
üzerinden aylar geçiyor. gitmek zorunda kalıyorum. sadece bedenlerimiz ayrılıyor. hala her gün konuşuyoruz. yine günlerin birinde arıyorum, açan yok. bir hafta ulaşamıyorum ona. her gün defalarca arıyorum pes etmeden. bir hafta sonra arıyor beni. hastanedeyim diyor. hastaymışım
"neymiş" diyorum, "hastalığın neymiş?"
biz de bilmiyoruz ki diyor. daha bulamadılar hastalığımı.
1 ay yatıyor hastanede. hala tanı koyulamıyor. bir denek misali her gün farklı bir ilaç deneniyorlar üzerinde. bir ay sonra görmeye gidiyorum onu...
o sevmeye kıyamadığım saçları var ya. dökülmüş hepsi. o incecik zarif elleri delik deşik olmuş iğne izleriyle. o kirpikleri yok artik. zayıf olan bedeni daha da zayıflamış yok olmak ister gibi. gülümsüyorum sadece. konuşamıyorum. konuşursam....
3 yıl gözlerimin önünde eriyor, elimden hiçbir şey gelmeden yok oluşunu izliyorum. ıçimden küfürler savuruyorum hayata. dinmek bilmiyor nefretim.
çaresizlik... bir kor gibi yakıyor içimi
ne benim küçük vücudum, ne de onun bitmiş ruhu dayanıyor bu acıya. gözlerimin önünde yalvarıyor bana. "nolur" diyor. "öleyim artık, bitsin, dinsin bu acılar "
"şşstt geçecek canımın içi, geçecek. hayallerimizi gerçeklestirecegiz, deme öyle"
gözlerime öyle bir acıyla ve çaresizlikle bakıyor ki. ölmek istiyorum, yok olmak. hiç var olmamış olmak o öyle baktıkça ben bir yaş daha yaşlanıyorum. onun gözünden göz yaşları aktıkça nefret ediyorum ağlamaktan.
neyse fazla uzattım lafı yine. ilk sigaramı onun gidişine yakıyorum. ondan geriye bir battaniye ve bir fotoğraf kalıyor bana. yavaş yavaş sesini unutmaya başlıyorum önce. daha sonra rüyalarıma da uğramaz oluyor. en son ne zaman geldi rüyalarıma, hatırlamıyorum...
bu gece saat 5 e dogru. parmak uçlarımda hissediyorum onu. saçlarının her telini, olmayan kirpiklerini, dudaklarını, yüzünün her bir zerresini. hissediyorum gülümsüyor. ağlıyorum, deliler gibi ağlıyorum. gitme diyorum yalvarırım gitme. yine bir başıma bırakma beni şu dünyada, yalvarırım...
o gidiyor, ben uyanıyorum, tekrar uyumak istiyorum, uyuyamayacak kadar bitkinim. yastığım sırılsıklam. ağzımın içi bok gibi. canım acıyor, ruhumun her zerresi...
devamını gör...
zengin güzelliği
en az 3-4 kuşaktan beri zengin olan ailelerde kalıtımsal olarak ortaya çıkan güzellik çeşitidir. sonradan kazanılan parayla elde edilemez ve estetik güzellik değildir. tını olarak da farklı bir türkçe konuşurlar bu da sonradan öğrenilemez.
not: ünlülerden ya da sonradan zengin olanlardan bahsetmiyorum.
not: ünlülerden ya da sonradan zengin olanlardan bahsetmiyorum.
devamını gör...
yedinci kıta
haneke reisin izleyiciyi güzelce bi tokatlayan ilk uzun metraj filmi. uyku getiriyor mu, evet, orası şüphesiz. mecburuz.
üç bölümden oluşuyor: ilk bölümde ailenin hayatı, işi gücü vesaire, ikinci ve en sıkıcı olan bölümde artık bu rutinlerin nirvanasına erişleri ve bundan mütevellit derin bir bunalıma sürüklenmeleri, son bölümde de işbu bunaltıcı durumların çözümünü anlatıyo daha çok. tokadı tam olarak bu bölümde yiyoruz.
eyvallah günlük rutinlerin zaten ne kadar can sıkıcı ve baskıcı olduğunu biliyoruz da yüzümüze de bu kadar vurmana gerek yoktu diye mektup yollayasım geldi haneke'ye.
bitirdikten sonra lan vay anasını eden bi film.
annenin kızı öldürmesi olsun, aile içi soğukluk olsun bana biraz abartı geldi reisülcumhurumuzun dediği gibi. ama film sonuçta ne yapsın adam.. sanki haneke bilmiyor anasını satıyım hayatın anlamsızlığının bir ailenin kendi kendini katletmesine kolay kolay yol açmayacağını..
monotonluğun arşıalasında olsan bile o paraları klozete atıp sifonu kimse çekmez.. yani bu coğrafyaya biraz ters bi film. kıçı rahata erince pek varoluşsal sancılar olmaz bu topraklarda.. adamlar sıkıcılık ve anlamsızlık yüzünden intihar ediyo ya hali vakti yerlerinde bi de.. garip.. tabii intiharın sebebi bu kadar basite indirgemiyorum ama özünde bu yani birbirimizi kandırmaya gerek yok..
küçük kızın "sütün tadı acı" dediği sahne biraz iç burkmadı değil.. ama niyeyse balıkların ölümü daha sarsıcıydı..
sana puanım 10 üzerinden 9 yedinci kıta.
tavsiye: izlemeyin.
üç bölümden oluşuyor: ilk bölümde ailenin hayatı, işi gücü vesaire, ikinci ve en sıkıcı olan bölümde artık bu rutinlerin nirvanasına erişleri ve bundan mütevellit derin bir bunalıma sürüklenmeleri, son bölümde de işbu bunaltıcı durumların çözümünü anlatıyo daha çok. tokadı tam olarak bu bölümde yiyoruz.
eyvallah günlük rutinlerin zaten ne kadar can sıkıcı ve baskıcı olduğunu biliyoruz da yüzümüze de bu kadar vurmana gerek yoktu diye mektup yollayasım geldi haneke'ye.
bitirdikten sonra lan vay anasını eden bi film.
annenin kızı öldürmesi olsun, aile içi soğukluk olsun bana biraz abartı geldi reisülcumhurumuzun dediği gibi. ama film sonuçta ne yapsın adam.. sanki haneke bilmiyor anasını satıyım hayatın anlamsızlığının bir ailenin kendi kendini katletmesine kolay kolay yol açmayacağını..
monotonluğun arşıalasında olsan bile o paraları klozete atıp sifonu kimse çekmez.. yani bu coğrafyaya biraz ters bi film. kıçı rahata erince pek varoluşsal sancılar olmaz bu topraklarda.. adamlar sıkıcılık ve anlamsızlık yüzünden intihar ediyo ya hali vakti yerlerinde bi de.. garip.. tabii intiharın sebebi bu kadar basite indirgemiyorum ama özünde bu yani birbirimizi kandırmaya gerek yok..
küçük kızın "sütün tadı acı" dediği sahne biraz iç burkmadı değil.. ama niyeyse balıkların ölümü daha sarsıcıydı..
sana puanım 10 üzerinden 9 yedinci kıta.
tavsiye: izlemeyin.
devamını gör...
2250 yılında normal sözlük başlıkları
devamını gör...
normal sözlük'te moderatörler seçimle belirlensin kampanyası
"ula bu olay yöneticileri* size n'etti?" dememe sebep olan cümle.
şu an sözlükten bu kadar keyif alıyorsam ve vaktimi ayırıp, bildiğim şeyleri iyice araştırıp buraya tanım olarak girmek istiyorsam bunun büyük oranda sebebi çok tatlı ve çok çalışkan olan olay yöneticileridir.
mesela bir bilen adlı olay yöneticisi* sözlük'e dair yazdığım olumlu-olumsuz görüşlerimin olduğu bir metni attığımda oldukça ilgili ve kibar bir şekilde karşıladı. devamında görevi dahilinde olmamasına rağmen o yoğunluğunda baya sohbet ettik.
sözlük'ümüzün pamuk şekeri bir diğer olay yöneticimiz* homeros ile, gece gündüz fark etmeden ünlemli* cevaplarıyla, attığınız portakalları soyar ve oturur beraber yersiniz.
bambaşka bir örnek daha size, eğer eyluling adlı olay yöneticimiz tanımızı artılıyorsa bilin ki doğru yoldasınız. çünkü takip edebildiğim kadarıyla forumsal cevaplara en çok karşı gelen olay yöneticilerinden biri.
kafa sözlük online butonu'na günün hangi saatinde bakarsanız bakın, atacağınız portakallara cevap verecek en az 1-2 tane olay yöneticisi görebilirsiniz. bunları bu kadar detaylı anlattım çünkü burada emek var. şu an bu yazıdan benim hiçbir çıkarım ya da beklentim yok. ama yazmazsam vicdanım rahat etmez. bir grup insan bir araya gelip hiçbir zorunlulukları olmamasına rağmen bu kadar emek veriyorlarsa bize de şikayet etmek yerine sizi görüyoruz ve seviyoruz demek düşer.
şu an sözlükten bu kadar keyif alıyorsam ve vaktimi ayırıp, bildiğim şeyleri iyice araştırıp buraya tanım olarak girmek istiyorsam bunun büyük oranda sebebi çok tatlı ve çok çalışkan olan olay yöneticileridir.
mesela bir bilen adlı olay yöneticisi* sözlük'e dair yazdığım olumlu-olumsuz görüşlerimin olduğu bir metni attığımda oldukça ilgili ve kibar bir şekilde karşıladı. devamında görevi dahilinde olmamasına rağmen o yoğunluğunda baya sohbet ettik.
sözlük'ümüzün pamuk şekeri bir diğer olay yöneticimiz* homeros ile, gece gündüz fark etmeden ünlemli* cevaplarıyla, attığınız portakalları soyar ve oturur beraber yersiniz.
bambaşka bir örnek daha size, eğer eyluling adlı olay yöneticimiz tanımızı artılıyorsa bilin ki doğru yoldasınız. çünkü takip edebildiğim kadarıyla forumsal cevaplara en çok karşı gelen olay yöneticilerinden biri.
kafa sözlük online butonu'na günün hangi saatinde bakarsanız bakın, atacağınız portakallara cevap verecek en az 1-2 tane olay yöneticisi görebilirsiniz. bunları bu kadar detaylı anlattım çünkü burada emek var. şu an bu yazıdan benim hiçbir çıkarım ya da beklentim yok. ama yazmazsam vicdanım rahat etmez. bir grup insan bir araya gelip hiçbir zorunlulukları olmamasına rağmen bu kadar emek veriyorlarsa bize de şikayet etmek yerine sizi görüyoruz ve seviyoruz demek düşer.
devamını gör...
28 temmuz 2021 süleyman soylu'nun mülteci açıklaması
her zamanki gibi popülist söylemlerden ,manipülasyon yaratmaktan öteye gitmeyen açıklamadır.
yiyen yesin biz tokuz!
yiyen yesin biz tokuz!
devamını gör...
sen de yap güzel oluyor
hepimizin vombatların ürkekliği ile yaşadığımız dünya da, aslında herkese karşı iyimser, ciddi, resmi, soğukkanlı, yardım sever ve bizden ona bir kötülüğün gelmeyeceğini hissetirip onun size zarar verme sebebinin ve cesaretinin olamayacağını havası göstermenin herkesin sempati ve merakını kazandırır.
devamını gör...