öğretmenlerin ideal eş olarak görülmesi
bu konuda bir anım bile var sene 1999.
yeni evliyim, evin yakınında bir okulda sözleşmeli ingilizce öğretmenliği yapıyorum.
bir öğretmen yanıma geldi
-hocam bizim bir akraba var da sizi ona düşünmüştüm, dedi
-ben evliyim hocam, dedim
-hadi ya, var mı senin gibi tanıdığın bekar bir öğretmen, dedi
benim gibi olan ama bekar olan öğretmen arıyorlardı.
kışın 15 gün, yazın 3 ay izni olan, genelde yarım gün çalışılan, kaynanası bile hastalansa izin alınacak başka bir meslek olmadığı için, ideal eş mesleği olarak görülen, mesleğin fanlarının, görücüler olarak görülmesi durumu.
yeni evliyim, evin yakınında bir okulda sözleşmeli ingilizce öğretmenliği yapıyorum.
bir öğretmen yanıma geldi
-hocam bizim bir akraba var da sizi ona düşünmüştüm, dedi
-ben evliyim hocam, dedim
-hadi ya, var mı senin gibi tanıdığın bekar bir öğretmen, dedi
benim gibi olan ama bekar olan öğretmen arıyorlardı.
kışın 15 gün, yazın 3 ay izni olan, genelde yarım gün çalışılan, kaynanası bile hastalansa izin alınacak başka bir meslek olmadığı için, ideal eş mesleği olarak görülen, mesleğin fanlarının, görücüler olarak görülmesi durumu.
devamını gör...
yazarların en sevdiği türk sanat müziği eserleri
- sorma
- odasına girdim fincan elinde
- odasına girdim fincan elinde
devamını gör...
pratik bilgiler
bu soğuk günlerde ısınmanız için sizinle çok pratik bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. bu bilgi de pike+yorgan kombinasyonuna dayanmaktadır ancak buradaki püf nokta ise pikenin yorganın altına koymaktır, böylelikle çok daha çabuk ısınabilirsiniz.
devamını gör...
kişisel alan
bu coğrafyada fertlerin sahip olduğu koruması ve savunması en zor olan şeylerden biridir. herkesçe ihmal edilebilir, ihlal edilebilir hatta istismar edilebilir. iyi niyetle, hadsizlikle, münasebetsizlikle, umursamazlık yahut bencillikle... kişisel alanına sahip çıkmaya çalışan, bunun mücadelesini verenlere kolaylıklar diliyorum. vazgeçmeyelim, biz kazanacağız.
devamını gör...
dış dünya ile hiç temasa geçmemiş kabileler
teknolojinin ve ulaşımın günümüzde geldiği nokta itibariyle inanması güç gelse de dünya üzerinde hiçbir şekilde temasa geçilmemiş 100'e yakın ilkel toplum (kabile) bulunmaktadır.
aslında bu toplumların bir kısmıyla helikopter, uçak ve dronlarla fotoğraflarını çekme amacıyla temasa geçilebilmiştir. bunlara "minimal olarak temasa geçilmiş kabileler" denilmektedir. her ne kadar temasa geçilmiş, modern dünyanın varlığından haberdar olmuş olsalar da "hiç temasa geçilmemiş kabileler"den pek farklı değillerdir.
gördükleri şeyi tam olarak anlayıp anlamadıkları, modern dünya hakkında tahmin yürütebildikleri şüphelidir. genelde bir çoğu helikoptere ok ve mızrak fırlatarak uzaklaştırmaya çalışmış, bir tehdit olarak algılamıştır. hatta bu kabileler yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalmış, ormanın daha derinlerine yerleşmişlerdir.
hiçbir şekilde temasa geçilmeyen kabilelerin sayısı ise tam bilinmemekle birlikte elbette daha azdır. dronlar aracılığıyla elde edilen görüntülerin daha önce keşfedilen kabilelere ait olup olmadığının tespit edilememesi de bu sayıya ulaşmayı engellemektedir.
peki dünya bu konuda ne düşünüyor?
ülkelerce, bu kabileleri kendi haline bırakma yönünde bir politika izlenmektedir. ancak büyük bir fikir ayrılığı bulunduğunu da söylemek gerekir.
bir taraf, iletişime geçilmesi gerektiğini savunurken; birçok bilim adamının da desteklediği taraf bu görüşü reddetmektedir. çünkü bu insanların bağışıklık sistemi hakkında bir fikrimiz yok, bizimki gibi olmayabilir ve çok basit bir hastalık onlar için ölümcül olabilir.
ki; tarihte maalesef bunun örneklerine rastlamak mümkün. 1981'de kolombiya'daki nukak insanları ile temasa geçilmiş ve kabileye solunum yolu hastalıkları bulaştırılmış, kabilenin yarısının ölümüyle sonuçlanmıştır.
yine benzer bir girişim, 2014 yılında brezilya'da temasa geçilen kabilenin grip nedeniyle üçte birinin ölmesi, geri kalanların da ağır etkilenimi şeklinde sonuçlanmıştır.
ayrıca işin içinde iletişime geçenlerin zarar görmesi tehlikesi de var. yetkililerin uyarılarını dinlemeyen meraklı turistler, din adamları, belgeselciler kabile üyeleri tarafından yaralanmış ya da öldürülmüştür. bunlar arasında 1974'te national geographic için belgesel çekmek isteyen ve bacağına mızrak atılan bir yönetmen de bulunmaktadır.
tüm bunları göz önüne alıp düşününce kendi hallerine bırakma fikrine daha yakın hissediyorum. ancak yine de bir yanım "ya bize ihtiyaçları varsa? ya daha iyi bir yaşam hakkını ellerinden alıyorsak?" diye düşünmeden edemiyor.
aslında bu toplumların bir kısmıyla helikopter, uçak ve dronlarla fotoğraflarını çekme amacıyla temasa geçilebilmiştir. bunlara "minimal olarak temasa geçilmiş kabileler" denilmektedir. her ne kadar temasa geçilmiş, modern dünyanın varlığından haberdar olmuş olsalar da "hiç temasa geçilmemiş kabileler"den pek farklı değillerdir.
gördükleri şeyi tam olarak anlayıp anlamadıkları, modern dünya hakkında tahmin yürütebildikleri şüphelidir. genelde bir çoğu helikoptere ok ve mızrak fırlatarak uzaklaştırmaya çalışmış, bir tehdit olarak algılamıştır. hatta bu kabileler yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalmış, ormanın daha derinlerine yerleşmişlerdir.
hiçbir şekilde temasa geçilmeyen kabilelerin sayısı ise tam bilinmemekle birlikte elbette daha azdır. dronlar aracılığıyla elde edilen görüntülerin daha önce keşfedilen kabilelere ait olup olmadığının tespit edilememesi de bu sayıya ulaşmayı engellemektedir.
peki dünya bu konuda ne düşünüyor?
ülkelerce, bu kabileleri kendi haline bırakma yönünde bir politika izlenmektedir. ancak büyük bir fikir ayrılığı bulunduğunu da söylemek gerekir.
bir taraf, iletişime geçilmesi gerektiğini savunurken; birçok bilim adamının da desteklediği taraf bu görüşü reddetmektedir. çünkü bu insanların bağışıklık sistemi hakkında bir fikrimiz yok, bizimki gibi olmayabilir ve çok basit bir hastalık onlar için ölümcül olabilir.
ki; tarihte maalesef bunun örneklerine rastlamak mümkün. 1981'de kolombiya'daki nukak insanları ile temasa geçilmiş ve kabileye solunum yolu hastalıkları bulaştırılmış, kabilenin yarısının ölümüyle sonuçlanmıştır.
yine benzer bir girişim, 2014 yılında brezilya'da temasa geçilen kabilenin grip nedeniyle üçte birinin ölmesi, geri kalanların da ağır etkilenimi şeklinde sonuçlanmıştır.
ayrıca işin içinde iletişime geçenlerin zarar görmesi tehlikesi de var. yetkililerin uyarılarını dinlemeyen meraklı turistler, din adamları, belgeselciler kabile üyeleri tarafından yaralanmış ya da öldürülmüştür. bunlar arasında 1974'te national geographic için belgesel çekmek isteyen ve bacağına mızrak atılan bir yönetmen de bulunmaktadır.
tüm bunları göz önüne alıp düşününce kendi hallerine bırakma fikrine daha yakın hissediyorum. ancak yine de bir yanım "ya bize ihtiyaçları varsa? ya daha iyi bir yaşam hakkını ellerinden alıyorsak?" diye düşünmeden edemiyor.
devamını gör...
bir erkeğin en tehlikeli cümlesi
tek mi yaşıyorsun? daha çakalları bu soruyu
ailenle mi yaşıyorsun? olarak yumuşatarak sorar.
ha bir de nerede yaşıyorsun vardır ki aynı çakal uzun yol yapmak istemiyor.
bu sorudan sonra ışık hızında uzayın. adamın muhtemelen ilk 3 sorusundan 2si buydu 3.sü de daha önce biriyle oldun mu olacaktır.
aynı çakal başıma kalır mi diye düşünüyor zaar.
ailenle mi yaşıyorsun? olarak yumuşatarak sorar.
ha bir de nerede yaşıyorsun vardır ki aynı çakal uzun yol yapmak istemiyor.
bu sorudan sonra ışık hızında uzayın. adamın muhtemelen ilk 3 sorusundan 2si buydu 3.sü de daha önce biriyle oldun mu olacaktır.
aynı çakal başıma kalır mi diye düşünüyor zaar.
devamını gör...
arthur
başlığı görünce hüzünlenenlerdenim. çok severdim.
devamını gör...
abartılan tatlı
triliçe.
kekin üzerine süt dök.
biraz da karamel.
yok böyle bir saçmalık.
keki yap soğuk sütü bardağa doldur iç.
kekin üzerine süt dök.
biraz da karamel.
yok böyle bir saçmalık.
keki yap soğuk sütü bardağa doldur iç.
devamını gör...
torku banada'nın zam yapmamak için bulduğu yöntem
palm yağı yazmamak için litaritür de olmayan bir yağ olan hurma yağı yazmışlardı yerine. o yüzden çok görmemek lazım. zaten malum firmanın savunucusu olan kişiler genel olarak ak troller..
kısaca özetlersek; insanların aklı ile dalga geçmeyi seven, malum tarafa bir tarafını yaslamış yandaş firma.
kısaca özetlersek; insanların aklı ile dalga geçmeyi seven, malum tarafa bir tarafını yaslamış yandaş firma.
devamını gör...
gagavuz türkçesi
t: oğuz grubu türk dillerinden biridir. bazılarınca rumeli ağzı sayılır.
sözdizimi bakımından diğer türk dillerinden büyük bir farklılık gösterir: "insannar hepsi duuêrlar serbest hem birtakım kendi kıymetindä hem haklarında. onnara verilmiş akıl hem üz da läazım biri-birinä davransınnar kardaşlık ruhuna uygun."
ilk tanımdaki türkü link
sözdizimi bakımından diğer türk dillerinden büyük bir farklılık gösterir: "insannar hepsi duuêrlar serbest hem birtakım kendi kıymetindä hem haklarında. onnara verilmiş akıl hem üz da läazım biri-birinä davransınnar kardaşlık ruhuna uygun."
ilk tanımdaki türkü link
devamını gör...
vincent van gogh
van gogh sarısının sahibidir. tablolarındaki renk yoğunluğu, van gogh 'un renklere olan tutkusundan gelir. öyleki gogh' un bazı zamanlar boyalarını yediği söylenir. kendisi zamanın ötesinde olan birçok dahi gibi, zamanının çok sonrasında değeri anlaşılmış sanat dehasıdır.
devamını gör...
fibromiyalji
bazı doktorların kas gevşetici ve ağrı kesici,
bazı doktorların antidepresanlar ile hastalara yardımcı olmaya çalıştığı sendrom.
işin özeti: kesin olarak bilinmiyor. tam tedavi yok.
kaliteli ve düzenli uıyku, az stres, spor işe yarıyor.
benim sağ kolumda ağrılar olmaya başlamıştı. ikinci hafta devam etti. sonra bir aya yayıldı.
bazen sabah başlıyordu, dirsek ile omuz arasında. öğlen geçiyordu. akşam üstü dirsek ile bilek arasında ağrı hissediyordum.
üşüttüğümü, ofiste hava akımında kaldığımı düşündüm. serviste sağa yaslanıp uyuyordum sabahları, sola geçtim. ağrılar geçmedi.
3-4 ay olmuştu. doktora gittim, ağrı kesici vs. hiç işe yaramadı. bazen hafif, bazen orta şiddetli, ama hep aynı bölgede ağrı. ilaçlar bitince bir daha kullanmadım. 2-3 farklı krem denemiştim. onlar da yarım yarım kalmıştı. 1 sene kadar ara ara hep oldu ağrılar. kafayı taktığın zaman artan ağrılar. farklı doktorlara gitmeyi düşünüyordum. hastalığa farkındalık artınca çevremde de duyar olmuştum. meğer 3-5 kişiden birinde varmış. bu bana biraz abartılı gelmişti. sonra antidepresanlarla da tedavi edilebildiğini öğrendiğimde ağrının sebebi belki de benim dedim. uzun sürebilen, kronik hale gelebilen, süründüren bir durum fibromiyalji. günün birinde birden bire geçiyor.
bazı doktorların antidepresanlar ile hastalara yardımcı olmaya çalıştığı sendrom.
işin özeti: kesin olarak bilinmiyor. tam tedavi yok.
kaliteli ve düzenli uıyku, az stres, spor işe yarıyor.
benim sağ kolumda ağrılar olmaya başlamıştı. ikinci hafta devam etti. sonra bir aya yayıldı.
bazen sabah başlıyordu, dirsek ile omuz arasında. öğlen geçiyordu. akşam üstü dirsek ile bilek arasında ağrı hissediyordum.
üşüttüğümü, ofiste hava akımında kaldığımı düşündüm. serviste sağa yaslanıp uyuyordum sabahları, sola geçtim. ağrılar geçmedi.
3-4 ay olmuştu. doktora gittim, ağrı kesici vs. hiç işe yaramadı. bazen hafif, bazen orta şiddetli, ama hep aynı bölgede ağrı. ilaçlar bitince bir daha kullanmadım. 2-3 farklı krem denemiştim. onlar da yarım yarım kalmıştı. 1 sene kadar ara ara hep oldu ağrılar. kafayı taktığın zaman artan ağrılar. farklı doktorlara gitmeyi düşünüyordum. hastalığa farkındalık artınca çevremde de duyar olmuştum. meğer 3-5 kişiden birinde varmış. bu bana biraz abartılı gelmişti. sonra antidepresanlarla da tedavi edilebildiğini öğrendiğimde ağrının sebebi belki de benim dedim. uzun sürebilen, kronik hale gelebilen, süründüren bir durum fibromiyalji. günün birinde birden bire geçiyor.
devamını gör...
isaac newton türk olsaydı olabilecekler
elmayı muhtemel üzerine silip sapına kadar yerdi.
devamını gör...
kemalistlerin uğramadığı başlıklar
ugrayip da kaale almadıkları desem..
devamını gör...
z kuşağı dili ve edebiyatı
en önemlisi unutulmuş:
napim diyip lafı koymak**.
napim diyip lafı koymak**.
devamını gör...
tekila
meyveli keskin bir tadı olan tekilanın keşfi 2000 yıl önce aztek halkının agave(sabır otu) bitkisinin özsuyundan ürettikleri ve büyük maya tanrısı olmecaya sundukları octili poliqhu adlı içkiye dayanır.
devamını gör...
monosakkarit
diğer adıyla tek şekerdir. “mono” latincede 1 anlamına gelir. sindirilmezler. küçük yapılıdırlar. hücre zarından geçebilirler. bazı çeşitleri solunum tepkimelerinde doğrudan enerji üretimimde kullanılabilir. karbon sayıları 3 ile 8 arasında değişir.
devamını gör...
kafkas çoban köpeği
tüm köpek cinsleri arasında en çok sevdiğim, dünyanın en iri köpekleri arasında yer alan, sadece "sürüyü koruyan", kurtla, gerekirse ayı ile bile savaşan, insanla yakınlaşmasına sadece sürüye bağımlı olsun pek izin verilmeyen, dünyada yoğun olarak ermenistan, dağistan, gürcistan, azerbaycan ve çevrelerinde yaşar.
türkiye'de "moda olarak" beslenmeye başlanmasından önce kars taraflarında sürü koruma köpeği olarak yıllardır beslenmektedir.
erkekleri 100 kilo civarına rahat erişir, yavruları bile yolda gördüğünüz normal bir sokak köpeğinden daha büyüktür.
en çok rastlanan renk skalası baş ve ense kısmı koyu kırçıllı gri, boynunun altı ve bacaklarının ön kısmında beyazlıklar olan, genelde siyaha yakın koyu gridir.
hava olsun diye satın alınan kangal ve aksaray malaklısı cinsleri gibi sıcak havası olan yerlerde yaşamaları onlar için işkence gibidir.

türkiye'de "moda olarak" beslenmeye başlanmasından önce kars taraflarında sürü koruma köpeği olarak yıllardır beslenmektedir.
erkekleri 100 kilo civarına rahat erişir, yavruları bile yolda gördüğünüz normal bir sokak köpeğinden daha büyüktür.
en çok rastlanan renk skalası baş ve ense kısmı koyu kırçıllı gri, boynunun altı ve bacaklarının ön kısmında beyazlıklar olan, genelde siyaha yakın koyu gridir.
hava olsun diye satın alınan kangal ve aksaray malaklısı cinsleri gibi sıcak havası olan yerlerde yaşamaları onlar için işkence gibidir.

devamını gör...
sayonara
güle güle veya elveda anlamlarında kullanılan sayonara kelimesi marlon brando’nun oynadığı 4 oscar ödüllü sayonara filmi ile yurdumuzda 1957 yılında yaygın bir şekilde kullanılmıştır.
tepedeki ev filmindeki duygu dolu şarkı sayonara no natsu ile sevgililer arasında sıkça kullanılan bir kelime olmuştur.
gülen yüz emojisi ile kullanılırsa güle güle anlamına gelirken, emoji olmadan kullanılırsa hüzünlü bir elvedadır sayonara.
özel gün sendromu yaşayanlar “sayonara” diye sevgililerine mesaj atarak “benimle son zamanlarda pek ilgilenmiyorsun, hayatında başka biri mi var, seni bırakırım ona göre” imalı trip de atabilirler. *
çikolata, çiçek ve bir hediye ile gönül almak gereklidir...emojisiz “sayonara” mesajı üzerine.
birçok romanda da görürüz sayonarayı...
“geceleyin birbirinin yanından geçen trenlere benziyoruz. merhaba! hoşçakal! bir dahaki sefere! sayonara! a bientot! gözlerim hala seninkilerin içine bakıyor ve orada derinlere dalıyor.
saçlarını dalgalanırken görüyorum ve yazın gökyüzünden hızla gelip geçen bir bulutu andıran gülümsemenle cezbedilmiş bir halde bir bambu ormanında yalnız başıma dolaşıyorum.
senden bin ışık yılı uzakta olsam bile kendimi sana çok yakın hissediyorum…günler uçup gidiyor ve ben her zaman, gittikçe daha güçlü seviyorum seni. ah evet, aşk çok ihtişamlı bir şey “- charles bukowski.
tepedeki ev filmindeki duygu dolu şarkı sayonara no natsu ile sevgililer arasında sıkça kullanılan bir kelime olmuştur.
gülen yüz emojisi ile kullanılırsa güle güle anlamına gelirken, emoji olmadan kullanılırsa hüzünlü bir elvedadır sayonara.
özel gün sendromu yaşayanlar “sayonara” diye sevgililerine mesaj atarak “benimle son zamanlarda pek ilgilenmiyorsun, hayatında başka biri mi var, seni bırakırım ona göre” imalı trip de atabilirler. *
çikolata, çiçek ve bir hediye ile gönül almak gereklidir...emojisiz “sayonara” mesajı üzerine.
birçok romanda da görürüz sayonarayı...
“geceleyin birbirinin yanından geçen trenlere benziyoruz. merhaba! hoşçakal! bir dahaki sefere! sayonara! a bientot! gözlerim hala seninkilerin içine bakıyor ve orada derinlere dalıyor.
saçlarını dalgalanırken görüyorum ve yazın gökyüzünden hızla gelip geçen bir bulutu andıran gülümsemenle cezbedilmiş bir halde bir bambu ormanında yalnız başıma dolaşıyorum.
senden bin ışık yılı uzakta olsam bile kendimi sana çok yakın hissediyorum…günler uçup gidiyor ve ben her zaman, gittikçe daha güçlü seviyorum seni. ah evet, aşk çok ihtişamlı bir şey “- charles bukowski.
devamını gör...