itiraf başlığına hep bomba şeyler bulmak için giriyorum ve burada da o amaçla girmeye devam edeceğim.
devamını gör...

baskı sanatları okuyorum dediğimde patates baskı mı yapıyorsunuz? diye sormuştu birisi. o an komik gelmişti ama arkadaş en azından mantık olarak doğru anlamıştı olayı*.
devamını gör...

zeki akasya ve metin akpınarın da içinde bulunduğu harika işler çıkarmış tiyatro topluluğu. zamanın yönetime yaptığı üstü kapalı ama tam yerine oturan eleştirilerle tiyatronun zeki insanların elinde aslında ne kadar güçlü bir silah olduğunu da göstermiştir. bugün bile izlerken çok keyif alacağınız oyunların bir kısmı youtubeda vardır.

deliler

deliler 2

yasaklar

yasaklar 2

aşk olsun

aşk olsun 2

beyoğlu beyoğlu

beyoğlu beyoğlu 2
devamını gör...

-- spoiler'ımsı --


vavien’den sonra uzun zamandır merakla beklediğim bir filmdi. absürt komediyi seven bir insan olarak yer yer gülerek izledim, ama herkesin dediği gibi bir şeyler eksik bu filmde. evet film bir yere bağlanmıyor gibi, kaldı ki bağlanmak zorunda da değil. bazı filmler açık uçlu biter, bazı filmler çözüme ulaşmaz. filmin teması filmin sonunu da belirler.

azizler’in sorunu atmosfer yaratamaması. ton sorunu var. birazcık ondan birazcık bundan. taylan biraderler-engin günaydın-berkun oya filmi gibi. berkun oya, masum ve bir başkadır’da olduğu gibi delirme temasına takık bir yazar/yönetmen. bu filmde de kent hayatı, yalnızlık, sosyal medya, kent hayatının çarpık insan ilişkileri ile kent hayatının insanı yavaştan delirtmesi meselesine değinmiş. tiyatro kökenli olduğu için senaryolarında tiyatro tekstine benzer bir çok faktör oluyor. neyse ki, arabadan inip müzik eşliğinde oynamaya başlayan karakterler yok bu filmde. azizler’de çeşitli tuhaf karakter var. ancak bu tuhaf karakterler ne zaman sonra filmin aleyhine işliyor. yan karakterler, filmin senaryosuna herhangi bir etki etmiyor. filmde beş dakika görünen sürekli kavga eden ve çocukları bunu kameraya çekip paylaşınca youtube’da ünlü olan materyalist çift, aziz’in tuhaf iş arkadaşı cevdet, erbil’in hoşlandığı vildan ve denyo caner’in anne babası gibi. bunlara kıyasla karısını kanserden kaybetmiş ve karısının hayaletiyle konuşan erbil, erbil’in hayalet karısı kâmuran, zengin reklam şirketi sahibi alp ve aziz daha kompleks karakterler diyebiliriz.

film bu anlamda inandırıcı karakterler yaratma derdinde değil. inandırıcı karakterler yaratmak yerine absürt durumlar yaratma peşinde. rüyalar, hayaller, takıntılar, hayaletler filmin absürt evrenin bir parçası.

denyo caner evet komik. çocuk oyuncu çok başarılı. izlerken çok eğlendim. ama başka yazarların da değindiği gibi denyo caner’i görür görmez aşkımızın meyvesi aytek aklıma geldi. umut sarıkaya’nın kulakları çınlamıştır. bu anlamda denyo caner’e özgün bir karakter diyemeyiz. sadece doktorun koyduğu bir teşhis var: “maalesef çocuğunuz denyo”. komik bir replik. gerçek hayatta bir doktorun böyle demesini düşününce insan duruma gülüyor. ama denyo caner neden bu kadar denyo, niye ağır abi gibi konuşuyor, niye bu kadar agresif, niye ona buna yetişkinlere posta koyuyor, onu kim nasıl bu hale getirdi öğrenemiyoruz. yani ortada sadece bir teşhis var.

filmin ana karakteri aziz büyük bir reklam şirketinde çalışan başarılı bir editör. patronundan takdir görüyor. aziz’in tek istediği yalnız kalmak. aziz ablası, eşi ve minik sayko denyo caner’le aynı evde kalıyor, küçük bir odada yatıyor. aziz yaşadığı ev ortamından darlanıyor. dayı olmaktan, canavar yeğeninin sürekli ilgi istemesinden, yani part-time ebevyn olma rolünden, belki de bir gün baba olma fikrinden darlanıyor. burada şunu sorabiliriz: o halde aziz neden kendi evine çıkmıyor? tek başına yaşamıyor? çok istediği özgürlüğe kavuşması o kadar zor değil aslında. çalıştığı şirkette iyi para kazandığını tahmin ediyoruz seyirci olarak. aziz kendi 1+1 evine bile çıkmaktan neden bu kadar aciz? düşündüklerini hissettiklerini kolay ifade edemediği için mi?

aziz sevgilisi burcu’dan ayrılmak istediğini söylese de bir türlü tam olarak ayrılamıyor. burcu normalde obsesif, takık bir insan olduğu için mi aziz ondan ayrılmak istiyor yoksa aziz’in iletişim kurarken yaşadığı zorluklar mı burcu’yu takıntılı biri yapmış öğrenemiyoruz. aziz, patronunun gösterişli yaşam tarzına, partilere, lüks evine de bayılmıyor ama sırf yalnız başına kalmak ve biraz kafa dinlemek için patronuna yalan söylüyor. aziz patronuna yalan söylemek zorunda da değil. istese, “yalnız başıma kafa dinlemek için bir eve ihtiyacım var, senin evde bir süre misafir olabilir miyim” diyebilir pekala. ama araya yalanlar sıkıştırıyor, çapkınlık yapmak için boş bir eve ihtiyacı olduğunu söyleyerek patronuyla olan ilişkisini daha da karmaşıklaştırıyor. aziz iletişim sıkıntıları olsa da herkese yalan söyleyen bir karakter de değil işin ilginci. onu kız kardeşi, eniştesi, denyo yeğeni caner, burcu ve iş arkadaşı erbil ile samimi konuşurken görüyoruz. aziz’in iletişim sorunu bazı insanlarla. bu muğlak durum olay örgüsüne yansıyor ve absürt durumlar ortaya çıkıyor. fakat izleyicide tam anlamıyla bir doyum yaratamıyor.

yalnız kalıp kendi başına kafa dinlemek isteyen aziz’in, öldükten sonra miras bırakır gibi evini ona tahsis eden erbil’in yerine yerleştikten sonra burcu’nun hediyesi olan ve boynundan hiç çıkarmayacağına söz verdiği halde kaybettiği kolyeyi bulması, burcu ve aziz’in içlerinde bulunduğu ve çıkmaza düşen ilişkilerini netleştiriyor. aziz erbil’in evine yerleşir yerleşmez kolyeyi buluyor. burcu’ya kal gelen restorana gidip kolyeyi bulduğunu gösteriyor. burcu kolyeyi görür görmez içinde bulunduğu katatonik/obsesif durumdan uyanıyor, normale dönüyor. kolye bu anlamda, tıpkı alyans ya da yüzük gibi, ilişkinin görünürdeki teminatı niteliğinde bir obje, burcu’yu içine saplandığı durumdan çıkaran macguffin görevi görüyor. aziz, özgürlüğün tadını aldıktan sonra, erbil’in hediye ettiği evde kendi başına hayat sürebileceğini bildiği halde, burcu’yu katatonik/obsesif döngüsünden kurtarıyor. aziz tam “acaba hem kendi özgür alanımda yalnızlığın tadını çıkarabilir, hem de bir insanla ilişki yürütebilir miyim” diye düşündüğünde ise, alp’in bekar evinde yalnız ve tek başına rahat takıldığı anlarda alp’in kendisine yalan söylendiğini anlayınca gizli kameraya alıp sosyal medyaya servis ettiği, kendi yalnızlığının en mahrem ve mutlu anlarının kurbanı oluyor. aziz bir anlamada toplumun yarattığı baskı yüzünden hiç istemediği bir hayat kurmak zorunda sanki.

azizler vavien kadar başarılı olmasa da seyredilesi bir yapım. onur ünlü’nün on üç yıl önce çektiği bir başka absürt film güneşin oğlu ile kıyasladım ister istemez. şahsi kanaatim, konu absürtlükse, elini korkak alıştırma. konu absürtlükse, elini korkak alıştırma. konu absürlükse, elini korkak alıştırma.

devamını gör...

bir insana yaşını öğrenmek için yaşını sorarsın, cevap basittir; 25 vs. fakat ısrarla 93 doğumluyum, ben 85'liyim derler.
kardeşim kaç yılında doğdun demiyorum, yaşın kaç diyorum yaşın.
devamını gör...

asgari ücretlinin, hayal bile edemeyeceği iki durumdur. para biriktiremez. kazancı boğazını ancak doyuruyordur. kredi de çekemez, oturulabilecek ev fiyatları ortalama 600.000 liralara dayanmışken, ne banka kredi verir, verse de yüksek taksitleri ödeyemez. *
devamını gör...

oha bu gerçekse yer yerinden oynar, aşı çalışmaları iptal edilir, umarım doğru değildir.
devamını gör...

kırk yılda bir eline geçirdiğin antep fıstığının kabuğu kaya gibi sert ve aralıksızdır.

(bkz: yanımdasın ,dokunamıyorum çok saçma...)
devamını gör...

"güm güm çalındı
kapım-
açtım baktım ki
yalnızlığımmış."
c. süreya

eğlenceli mısra olarak çevrilen geleneksel japon şiir türüdür. az sözle çok şey anlatmak amaçlanır. bu yüzden ki yazımı, güçlü kalemler tarafından başarıya ulaşır.
haiku, imgelerden uzak bir anlatıma sahiptir. geleneksel şiirden farklı olarak algılama değil görme biçimi olarak kabul edilir.
kısalığın ve yalınlığın etkileme gücüyle modern insanın varoluş sorunları ve çağın yarattığı çelişkiler yansıtılmaya çalışılır.
türkçedeki hece sayısıyla japonca benzerlik gösterdiği için bu şiir türü edebiyatımızda da yer bulmuştur. 5+7+5 ya da 7+7'lik hece ölçüleri ile yazılır.

"bu yılın da sonu geldi
gizledim bizimkilerden
saçıma ak düştüğünü"
ochi etsujin
devamını gör...

tam olarak anlamadığım sembol tahminimce hangi entry , başlıkta veya yazar profilinde olduğunu gördüğümüz stalk bildirim butonu gibi bir şey diye tahmin ediyorum. son görüldüğün sayfa gibisinden.
(bkz: yok mu bi aydınlanmamız)
devamını gör...

gerçekten doğru insanla tanışıldığında, son nefesinizi veriyor olmadığınız sürece, zaman her zaman doğrudur. mevcut yanlış ilişkiler sonlanır, arada mesafe varsa mesafeler kısaltılır, şartlar ayarlanır. doğru insanla yanlış zamanda tanışıldığı düşünülüyorsa gerçekten doğru insan değildir. kişi bir yanlış insandan hayali anlamda kaçarken bir başka yanlış insanın hayalini kurmakla yetinmektedir.
devamını gör...

of bari takipçi kompleksinizi burada bırakın ya.
devamını gör...

william golding in yazdığı insanoğlunun baskı altında ne kadar tehlikeli olduğunu anlatan kitaptır.
okunması gerekir.
devamını gör...

sessizliğin ve beyazın verdiği huzurdur.
devamını gör...

yalnızlık öyle basite indirgenebilecek bir duygu değil. belki de evrenin en derin, en huzursuz edici ve en tutkulu duygusu. yalnızım diyor insanlar. ben yalnızım, tıpkı tek başına büyümüş çınar gibi. fakat bu mudur yalnızlık? etrafında kimsenin olmaması? hayır, dostlarım, hayır...

yalnızlık insan sayısıyla ölçülemez. yalnızlık, bu dünyada tek başımıza olmadığımızı anladığımızda çözülür.

kişiye güvenip onu severek. onu sonsuzlukta kucaklayıp üstüne titreyerek. bütün bunları yapabilen varsa bu dünyada, gelsin beni bulsun. ona çok iyi bir arkadaş, çok iyi bir dost, çok iyi bir sevgili, çok iyi bir eş olurum.

fakat bütün bunlar benim hayalperestliğimin ürünü olmasın sakın?

kalkıp da bana haykırsanız, "ey, hayalperest! uyan bu hülyalardan! sakla kederini! kalbini sertleştir! yalanlara kanma!" haklı olduğunuzu kabul ederdim. fakat ben dediklerime bile şu an inanamıyorum. gerçekten de dediklerim doğru olsa bile, bu doğrunun bu yüzyılda yaşayabileceğine inanamıyorum. tıpkı biz insanlar gibi.

durduk yere kederleniyoruz bu dünya portresi karşısında. kimimiz yitip gidiyor şakağına dayadığı altıpatlar sonrasında. kimimizse sindiriyor kendini bu paslı atlas örtünün altına.

yalnızım. elimde içki şişeleri, bir şeyler bekliyorum. beklemek yersiz. hareket etmek gerekir derseniz, yine haklısınız. herkesin haklı olduğu bu dünyada, işte, adı konulur yalnızlığın.

hanımlar ve baylar! haykırıyorum tekrardan! yalnızım! gözlerimden yaşlar boşanıyor! biri alsın, gizlesin kederimi. uyutsun beni yalanlarıyla.
devamını gör...

yatağını toplamak. zincirin ilk halkasını oluşturur.
devamını gör...

doğuşu, gelişimi ve çöküşü açısından tam bir ak partidir.
2008 top noktalarıydı, ben de pek keyif alarak yazar çizerdim. 2011'e kadar yine fena değildi, ana akım medyada kendine ciddi yerler bulmaya başlamıştı.
bu döneme kadar açılın ben ekşi sözlük yazarıyım nidalarıyla az ekmek de yemedik hani.
sonraları sözlük gitgide büyüyen ve ciddi rakamlara ulaşan dijital reklam pastasından daha çok nemalanmak istedi, yazar kadrosunu genişletip arama motorlarından daha çok ziyaretçi kazanıp bannerlarının reklam değerini arttırmak istedi. büyümeyi de
e hali ile büyüdükçe de kalite düştü. vasıfsız aptal saptal yazarlarla doldu taştı sözlük. sonra trollere müsade edildi, cinsiyetçi başlıklar, ırkçılık o bu derken şimdi tamamen rezil rüsva bir halde. aykut kocaman ersun yanal sözlükteki en büyük bilimsel tartışma halini aldı.
parayla tanım satın alan mankenler, oyuncular, şirketler, her başlıkta fink atan marketing hesapları falan cidden kusası geliyor artık insanın.
devamını gör...

2013 yapımı dram tarzındaki, düşsel gerçekçi, fantastik onur ünlü yapımı filmdir.
ülkemizde çekilen ilk film noir örneğidir. başrollerinde ali atay, demet evgar ve serkan keskin bulunmaktadır.

film, siyah beyazdır. bu konuyla alakalı onur ünlü, verdiği röportajda "siyah beyaz olursa daha ucuz olur diye düşündük ama öyle değilmiş." şeklinde konuşmuştur.

ayrıca niçin akhisar'da çekildiği sorulduğunda da "akhisar öyle berbat bir yer ki her sokakta ayrı intihar etmek, her elektrik direğine yeniden kendini asmak istiyorsun." beyanatında bulunmuştur.

filmin mreyte ya mreyte isimli arapça soundtrack'ini mutlaka buradan dinleyiniz.

sen aydınlatırsın geceyi, william shakespeare'e ait bir soneden alıntıdır:
"yarayla alay eder yaralanmamış olan. bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden. sen çok daha parlaksın çünkü. sen tüm göklerdeki yıldızların ilki. sen aydınlatırsın geceyi.”
devamını gör...

bir tanım yazacağım zaman diğer tanımları okur ve yazacağım şey yazılmış mı diye bakarım ve sonuçta birileri benden önce davranıp aklımdan geçeni yazmıştır. kös kös geri dönerim.
devamını gör...


“bir insana onun kendine vermediği değeri verirseniz sizde bir kusur olduğunu düşünür. mesela satıcının on lira dediği fincana elli lira vermeyi teklif ederseniz ya sizin saf, yarım akıllı olduğunuzu ya da bu işte bir bit yeniği, art niyet olduğunu düşünür. sen neyin peşindesin diye sorar, kuşku duyar.

insanlara da iyi niyetle, sevdiğiniz, özlediğiniz, kıyamadığınız ya da zor bir dönemden geçtiklerini düşündüğünüz için, beklediklerinin, tahmin ettiklerinin ya da kendilerine layık gördüklerinin cok üzerinde taviz verir fedakarlık yaparsanız sizi samimi bulmazlar, iyi niyetinizden kuşku duyarlar ya da sizi cok değersiz ve kusurlu bulurlar. o yüzden insanların yaşadığı hayata, yaptıkları seçimlere bakarak kendilerine ne kadar değer biçtiklerini görün.

kimseye onun kendine biçtiği değerin üzerinde bir değer biçmeyin."
tülay kök
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim