jack london
12 ocak 1876 doğumlu amerikalı çok sevdiğim bir yazardır kendisi. martin eden, vahşetin çağrısı, beyaz diş vb. eserleriyle bilinse de elliden fazla kitap sığdırmıştır o kısa ömrüne. kısa ömrü diyorum çünkü daha 8 yaşındayken gazete satarak çalışmaya başlıyor. 14-15 yaşlarından başlayarak ömrünün sonuna kadar aşırı alkol ve tütün kullanıyor. 17-18 yaşlarında ise edebi çalışmalarını sürdürebilmek için günde 5 saat uyumaya başlıyor. zaten bir konuşmasında ''ben çocukluk nedir bilmedim'' diyor. tabii yaşadıkları da göz önünde bulundurulursa belki de bedeni güçsüz düşüyor. aslında martin eden'ı okuyanlar bilir, otobiyografik bir eserdi martin eden ve tam da martin gibi bir hayat sürüyor. daha doğrusu martin, jack london gibi bir hayat sürüyor.
asla pes etmeyen, tüm güçlüklere dört elle sarılan, belki biraz serseri ama çok çalışkan, hayatı dolu dolu geçirmeye çalışan ilham alınacak biri jack london. ne yazık ki diğer birçok önemli şahsiyetler gibi kendisini de erken yaşta kaybetmiş olmak bizler için büyük eksiklik.
toz olmaktansa, küle dönmeyi tercih ederim. olduğu yerde mıymıntı bir gezegen olmaktansa, bütün atomları alev alev yanan ve ışıldayarak sönen bir göktaşı olmak isterim.
asla pes etmeyen, tüm güçlüklere dört elle sarılan, belki biraz serseri ama çok çalışkan, hayatı dolu dolu geçirmeye çalışan ilham alınacak biri jack london. ne yazık ki diğer birçok önemli şahsiyetler gibi kendisini de erken yaşta kaybetmiş olmak bizler için büyük eksiklik.
toz olmaktansa, küle dönmeyi tercih ederim. olduğu yerde mıymıntı bir gezegen olmaktansa, bütün atomları alev alev yanan ve ışıldayarak sönen bir göktaşı olmak isterim.
devamını gör...
amerika’da yaşam ve merak edilenler
america.. where the dreams come true.. size, orada 2 sene yaşamış biri olarak dilim döndüğünce anlatmak istedim. 2 senede 12 eyalet gördüm. hayatımı sürdürdüğüm ve işimin olduğu yer yani hometownım minnesotaydı. amerika kafasında olan yazarcıklara; koşulların nasıl olduğunu, yaşamın nasıl olduğunu, karşılaşabileceğiniz zorlukları dilim döndüğünce anlatacağım.
öncelikle amerikaya work and travel gibi bir programla gittiyseniz, 3 4 aylık kısa bir zamanda aslında gözden kaçırdıklarınızı da anlatıcam. 2010da wat ile gittim. sonrasında 2014 yılında artık trde dakika duramam diye atlayıp gittim fakat 2016 ya kadar dayanabildim. manyak mısın döndün diyenlere ithafen herkesin yaşam tarzının, hayattan beklentilerinin farklı olduğunu baştan belirtmek isterim.
2014 ocakta başladı uzun yolculuğum. zaten öncesinde de gittiğimden vize işlemlerinde falan fazla zorluk yaşamadım. 1 senelik internship programıyla gittim. fakat 1 sene daha uzattım sonradan. iş yerindeki başarılarımdan dolayı, işyerimden konsolosluğa yazı falan yazıldı. bu elemanın vizesini uzatın ihtiyacımız var minvalinde. işimin ne olduğunu söylemek istemiyorum. zira fazla da afiş olmak istemem.
amerikada çalışmak için öncelikle yapacağınız şey, çalışma vizesi almak. ama internship acentaları hallediyor onu onda bir şey yok. size düşen kısım orada social security number almak. her eyaletin her şehrinde muhakkak bir ssn office var. oralardan halledebiliyorsunuz. ben 2010da hallettiğim için 2014de tekrardan almama gerek kalmadı. fakat bazen uzun süren bir süreç olabiliyor bu. amerikada bütün bürokratik olaylar çok yavaş. devlete konsolosluğa falan bir işiniz düşerse eğer türkiyede aynı gün içinde halledilebilen olaylar orada 2 3 ayı bulabiliyor. nadiren çok hızlı oluyor. mesela ehliyetimi kısa sürede almıştım. neyse.. ssn’yi aldınız artık sigortalı bir çalışansınız. kapitalizmi damarlarınızda hissetmeye başlayacağınız an tam da bu an.
tam anlamıyla saat olarak ne kadar çalışırsanız o kadar alıyorsunuz. kendi işiniz olmadıktan sonra işçi olarak her eyalette bu şekilde. ne eksik ne fazla. fazla saat çalışırsanız mesai ücreti alıyorsunuz değişiklik gösterse de benim çalıştığım yerde ekstra saate, saatlik ücretinin iki katını veriyorlardı. çalışma koşulları zor, mobbing fazla. en ufak hatada kafası kesilenleri gördü bu gözler. ben bu konuda şanslıydım. şeytan tüyümden midir nedir bilmiyorum ama müdürlerimle aram hep iyiydi. hatta gittikten 1 sene sonra orta sınıf yöneticiliğe bile terfi ettirildim çalıştığım şirkette. ama herkes o kadar şanslı olmuyor. hayallerle gelip hayallerle dönenler de oluyor.
insanlar çalışma ortamında tam anlamıyla bireysel. yani mesela bir gün bir çalışan işe gelmemişti. 2. günde gelmedi. 3. gün oldu kimse sormuyor adamı. öldü mü kaldı mı kimse aramıyor etmiyor. gelirse parasını alır, gelmezse gebersin gitsin minvalinde herkes. türkiyede olsa işe 1 saat geç kalsan arar haber verirsin. orada öyle bir şey yok. kimsenin de taktığı yok zaten. iş hayatının sosyal ortamları çalıştığım her yerde bu şekildeydi.
dışarı çıktığınızda ise bambaşka bir dünya var. boyut değiştirmiş gibi hissettiriyor. yolda tanımadıklarınız ‘i like your shirt, i like your shoe’ şeklinde laf atıp duruyor. başlarda bana mı yürüyorlar diye düşünsem de amaçları o değil. işte gerilen insanlar dışarda sadece stres atıyor. yani tabi ki böyle yaklaşılan bir türk yiğidi affetmiyor. beğendiklerini eleme yöntemiyle muhabbeti ilerletiyor. ilişkiler de garip ama. geceyi beraber geçirdiniz. her şey çok güzel en iyisi sizsiniz o gece. ama yarın olunca değişik şekilde buz dağları oluşuyor. sanki hiç tanışmamışsınız gibi tavırlar sergileniyor. insanların genelinin beyni sulanmış gibi. iyilikleri, düşünceleri iyi olsa da mesela senden bir sigara isteyip karşılığında 1 dolar veren insanlar var. otlakçılığın dimağı olan trde işlemez ki bu. almıyordum. almadım diye duygusallaşıp ağlayan bile gördü bu gözler. yani az insan olsunlar. az insanlık da öğretmedim.
to be continued
öncelikle amerikaya work and travel gibi bir programla gittiyseniz, 3 4 aylık kısa bir zamanda aslında gözden kaçırdıklarınızı da anlatıcam. 2010da wat ile gittim. sonrasında 2014 yılında artık trde dakika duramam diye atlayıp gittim fakat 2016 ya kadar dayanabildim. manyak mısın döndün diyenlere ithafen herkesin yaşam tarzının, hayattan beklentilerinin farklı olduğunu baştan belirtmek isterim.
2014 ocakta başladı uzun yolculuğum. zaten öncesinde de gittiğimden vize işlemlerinde falan fazla zorluk yaşamadım. 1 senelik internship programıyla gittim. fakat 1 sene daha uzattım sonradan. iş yerindeki başarılarımdan dolayı, işyerimden konsolosluğa yazı falan yazıldı. bu elemanın vizesini uzatın ihtiyacımız var minvalinde. işimin ne olduğunu söylemek istemiyorum. zira fazla da afiş olmak istemem.
amerikada çalışmak için öncelikle yapacağınız şey, çalışma vizesi almak. ama internship acentaları hallediyor onu onda bir şey yok. size düşen kısım orada social security number almak. her eyaletin her şehrinde muhakkak bir ssn office var. oralardan halledebiliyorsunuz. ben 2010da hallettiğim için 2014de tekrardan almama gerek kalmadı. fakat bazen uzun süren bir süreç olabiliyor bu. amerikada bütün bürokratik olaylar çok yavaş. devlete konsolosluğa falan bir işiniz düşerse eğer türkiyede aynı gün içinde halledilebilen olaylar orada 2 3 ayı bulabiliyor. nadiren çok hızlı oluyor. mesela ehliyetimi kısa sürede almıştım. neyse.. ssn’yi aldınız artık sigortalı bir çalışansınız. kapitalizmi damarlarınızda hissetmeye başlayacağınız an tam da bu an.
tam anlamıyla saat olarak ne kadar çalışırsanız o kadar alıyorsunuz. kendi işiniz olmadıktan sonra işçi olarak her eyalette bu şekilde. ne eksik ne fazla. fazla saat çalışırsanız mesai ücreti alıyorsunuz değişiklik gösterse de benim çalıştığım yerde ekstra saate, saatlik ücretinin iki katını veriyorlardı. çalışma koşulları zor, mobbing fazla. en ufak hatada kafası kesilenleri gördü bu gözler. ben bu konuda şanslıydım. şeytan tüyümden midir nedir bilmiyorum ama müdürlerimle aram hep iyiydi. hatta gittikten 1 sene sonra orta sınıf yöneticiliğe bile terfi ettirildim çalıştığım şirkette. ama herkes o kadar şanslı olmuyor. hayallerle gelip hayallerle dönenler de oluyor.
insanlar çalışma ortamında tam anlamıyla bireysel. yani mesela bir gün bir çalışan işe gelmemişti. 2. günde gelmedi. 3. gün oldu kimse sormuyor adamı. öldü mü kaldı mı kimse aramıyor etmiyor. gelirse parasını alır, gelmezse gebersin gitsin minvalinde herkes. türkiyede olsa işe 1 saat geç kalsan arar haber verirsin. orada öyle bir şey yok. kimsenin de taktığı yok zaten. iş hayatının sosyal ortamları çalıştığım her yerde bu şekildeydi.
dışarı çıktığınızda ise bambaşka bir dünya var. boyut değiştirmiş gibi hissettiriyor. yolda tanımadıklarınız ‘i like your shirt, i like your shoe’ şeklinde laf atıp duruyor. başlarda bana mı yürüyorlar diye düşünsem de amaçları o değil. işte gerilen insanlar dışarda sadece stres atıyor. yani tabi ki böyle yaklaşılan bir türk yiğidi affetmiyor. beğendiklerini eleme yöntemiyle muhabbeti ilerletiyor. ilişkiler de garip ama. geceyi beraber geçirdiniz. her şey çok güzel en iyisi sizsiniz o gece. ama yarın olunca değişik şekilde buz dağları oluşuyor. sanki hiç tanışmamışsınız gibi tavırlar sergileniyor. insanların genelinin beyni sulanmış gibi. iyilikleri, düşünceleri iyi olsa da mesela senden bir sigara isteyip karşılığında 1 dolar veren insanlar var. otlakçılığın dimağı olan trde işlemez ki bu. almıyordum. almadım diye duygusallaşıp ağlayan bile gördü bu gözler. yani az insan olsunlar. az insanlık da öğretmedim.
to be continued
devamını gör...
sözlük radyo’nun ilk canlı yayını
(bkz: yatçaz kalkcaz yatçaz kalkcaz yatçaz kalkçaz)
çarşamba gününü iple çekmemize sebebiyet veren yayındır. radyo gayet güzel başladı ve daha da güzel bir şekilde devam edeceğinden hiçbir şüphem yok. emeği geçen tüm arkadaşlarımızı teker teker tebrik ediyorum.
çarşamba gününü iple çekmemize sebebiyet veren yayındır. radyo gayet güzel başladı ve daha da güzel bir şekilde devam edeceğinden hiçbir şüphem yok. emeği geçen tüm arkadaşlarımızı teker teker tebrik ediyorum.
devamını gör...
sözlüklerde fakirlerle dalga geçmek
ben de yapıyorum bunu, eğlenceli oluyor;
(bkz: kendisiyle dalga geçebilen insan)
(bkz: kendisiyle dalga geçebilen insan)
devamını gör...
üniversitelerin açılmaması
madem ders notları üzerinden devam ediliyor bu okullara, o zaman herkes okusun üniversite. neden sınav yapıp yüz binlerce öğrenciyi strese sokuyoruz ki? herkes tercih yapsın, nasılsa ders notlarıyla bitirilecek bu okullar, herkes istediği bölümü okumuş olur.
(bkz: allahım sen sabır ver)
(bkz: allahım sen sabır ver)
devamını gör...
türk
batı avrupa için “ deccal’in elçileri”
avrupa’da genel olarak “ şeytan”
katolikler için “hristiyanların ortak düşmanı”
protestanlar için “ tanrı’nın afeti”
almanlar için “ tanrı’nın cezası, tanrı’nın kırbacı, şeytanın hizmetçisi, isa ve kutsal kilisenin baş düşmanı “
izlanda için “ terörist “
ispanya için “ kardeş katili”
ingilizler için “ bilim, sanat ve şehirleri yok eden barbarlar”
(bkz: francis bacon) için “ zalim, medeniyetsiz ve kana susamış bir millet”
fransızlar için “ baş düşman”
isveç “ can düşmanı”
19. yy avrupa’sı için “ sapık, lezbiyen, eşcinsel, medeniyetsiz, vahşi türk”
(bkz: w. a. mozart) için “ erdemsiz, kötü, kaba” dır zira türklerle ilgili ilk eseri (bkz: saraydan kız kaçırma) dır. bundan dolayıdır ki bugünün türkiye'si ya osmanlı imparatorluğu'nun egzotikleştirilmiş geçmişine bağlı çekiciliğin ya da aynı imparatorluğun avrupa'ya meydan okuyuşçusunun mirasçısı hatırlanmaktadır.
sonuç : türk düşmanlığı avrupa’da tarihseldir ve avrupa birliği bir kültürel değer taşımasına rağmen türkiye’nin ab üyesi olmamasının en büyük sebebi geçmişten gelen habis düşüncelerdir. zira islam dini de bunda oldukça etkilidir.
edit : italya’daki kliselerde türklerden yamyam ve pençeleri olan vahşiler diye geçiyordu fakat kaynağını bulamadım. ama bunu dergipark’ta okudum bir makalede o yüzden bundan %100 emin olun.
üstteki yazıların kaynağı : avrupa aynasından türk kimliği.
avrupa’da genel olarak “ şeytan”
katolikler için “hristiyanların ortak düşmanı”
protestanlar için “ tanrı’nın afeti”
almanlar için “ tanrı’nın cezası, tanrı’nın kırbacı, şeytanın hizmetçisi, isa ve kutsal kilisenin baş düşmanı “
izlanda için “ terörist “
ispanya için “ kardeş katili”
ingilizler için “ bilim, sanat ve şehirleri yok eden barbarlar”
(bkz: francis bacon) için “ zalim, medeniyetsiz ve kana susamış bir millet”
fransızlar için “ baş düşman”
isveç “ can düşmanı”
19. yy avrupa’sı için “ sapık, lezbiyen, eşcinsel, medeniyetsiz, vahşi türk”
(bkz: w. a. mozart) için “ erdemsiz, kötü, kaba” dır zira türklerle ilgili ilk eseri (bkz: saraydan kız kaçırma) dır. bundan dolayıdır ki bugünün türkiye'si ya osmanlı imparatorluğu'nun egzotikleştirilmiş geçmişine bağlı çekiciliğin ya da aynı imparatorluğun avrupa'ya meydan okuyuşçusunun mirasçısı hatırlanmaktadır.
sonuç : türk düşmanlığı avrupa’da tarihseldir ve avrupa birliği bir kültürel değer taşımasına rağmen türkiye’nin ab üyesi olmamasının en büyük sebebi geçmişten gelen habis düşüncelerdir. zira islam dini de bunda oldukça etkilidir.
edit : italya’daki kliselerde türklerden yamyam ve pençeleri olan vahşiler diye geçiyordu fakat kaynağını bulamadım. ama bunu dergipark’ta okudum bir makalede o yüzden bundan %100 emin olun.
üstteki yazıların kaynağı : avrupa aynasından türk kimliği.
devamını gör...
allah'ın vip kulu
cildi ve kaderi güzel olandır.
devamını gör...
hiç swh kullanmayan yazar
smiley was here kısaltması.
ben kullanıyorum. bazen eheheh ahahah demekten ya da random gülmekten daha iyi geliyor gözüme. ıste şöyle.*
ben kullanıyorum. bazen eheheh ahahah demekten ya da random gülmekten daha iyi geliyor gözüme. ıste şöyle.*
devamını gör...
kıraç’ın milli takım için yaptığı marş
bir ülke, konu fark etmeksizin her şeyde geri gidebilir mi ya? inanılır gibi değil. hayır bir de ben bu adamın şarkılarını dinlerken sesini beğenmekle birlikte duruşuna da saygı duyardım. fanatik galatasaraylı bana, severek 100.yıl fenerbahçe marşı dinletecek bir adam, nasıl olur da böyle bir şey ortaya çıkarabilir? müzik altyapısı desen seçim şarkılarından hallice, sözler sanki eghonomi çok ii yeeğenim tayfasına yazılmış gibi.
içi kararanlar için eskiye özlem
içi kararanlar için eskiye özlem
devamını gör...
normal sözlük’ün umutları yeşertmesi
destek olduğu kampanya ve düzenleyeceği etkinliklerle kalbimizi kazanmıştır. iyi ki geldin kafa sözlük!
devamını gör...
kolay gibi görünen ama çok zor olan şeyler
kendi isinin sahibi olmak ve para kazanmak.
devamını gör...
imamoğlu’nun ellerini bağlaması bana göre suçtur
ulan derdinizi seveyim be! yahu bre adam utanmıyor musun? millet acından canına kıyıyor, adı üstünde iç işleri bakanı çıkıp iki kelam etsene bu iç iş değil mi? ha pardon bu sadece egonomi bakanının sorunu değil mi pardon! türbede el bağlamışmış, yahu o türbedekine sorsan bırakın bu işleri der.
devamını gör...
6 kelimelik hikayeler
anı yaşarken geçmişe dokunduğunu fark et. *
devamını gör...
lennykereviz
tek başına temizlik yapan, allah'ınız varsa şu kanepenin ucundan tutarsınız diyen yazar.
devamını gör...
maskesiz hayatın ilk günü yapılacaklar
maske takacağım.
kesinlikle farklı bir yaklaşım olacaktır.
kesinlikle farklı bir yaklaşım olacaktır.
devamını gör...
i harfi ile başlayan hediye isimleri
nedense aklıma direkt inek geldi*
devamını gör...
alkolü abartan insan
yılda en az bir kere yapmakta fayda vardır. tüm kontrölü bırakıp, dünya yansa umursamam moduna geçilir. günlük hayatımızın büyük bölümünü kontrol altında yaşıyoruz zaten. abartılan günler, abartılmayan günlerden az olduğu sürece sorun yoktur. yoksa alkolizm konusuna dikkat etmek gerekir.
içince hayatı çevrenizdekilere zehir ediyorsanız, sorun alkolün çözülemeyen problemlerle birleşmesindedir. alkolden uzak durun ve psikologdan yardım alın.
içince hayatı çevrenizdekilere zehir ediyorsanız, sorun alkolün çözülemeyen problemlerle birleşmesindedir. alkolden uzak durun ve psikologdan yardım alın.
devamını gör...
sözlüğe ünlü birini çağırmak
yapılmıştır. cem beyin devamlılık sağlamadığı için çaylak statüsüne düşürülmesi de yönetimin ayıbı olsun.
(bkz: ben cem adrian sorularınızı yanıtlıyorum)
(bkz: ben cem adrian sorularınızı yanıtlıyorum)
devamını gör...

