ordu giresun ve sivaslıların biraz şey olması
ordululara kurban olun.. unyesi.. fatsasi.. vonasiyla.. sehir merkezine zaten methiyeler dosenir.. sehri guzel halki guzel.. memleketimdir.. giresunlular.. sivaslilar kosun kosun.. hakkimiz da atip tutamayanlar var..
devamını gör...
yalın'ın gerçek adının hüseyin olması
mabel matiz' in gerçek isminin fatih olması kadar acı ama bir o kadar da komik durumdur.
devamını gör...
erkeğin ömründe sadece tek kişiye aşık olduğu gerçeği
doğru bir önermedir. her iki cins için de geçerlidir.
gerçekten aşık olduğunuz kişiyi anlayana kadar geçen sürede aşık olduğunuzu zannettiğiniz kişilerden sadece hoşlanmışsınızdır.
gerçekten aşık olduğunuz kişiyi anlayana kadar geçen sürede aşık olduğunuzu zannettiğiniz kişilerden sadece hoşlanmışsınızdır.
devamını gör...
doğa için çal
çok kaliteli bir müzik grubudur.
özellikle 'hayde' türküsünü çok beğeniyorum bu grubun.
daha çok ünlü isimler ile videolar çekiyorlar daha çok kesime hitap etmesi adına.
özellikle 'hayde' türküsünü çok beğeniyorum bu grubun.
daha çok ünlü isimler ile videolar çekiyorlar daha çok kesime hitap etmesi adına.
devamını gör...
geceye bir şerefsizlik bırak
doğaya ve hayvanlara zarar vermek.
devamını gör...
okunur korkusuyla günlük tutamayanlar
eskiden böyleydi. artık umursamıyorum. çünkü benim yazma ihtiyacım var, yazdıkça içimdekini atıyor rahatlıyorum. üzerinden zaman geçince onları tekrar okumak da hoşuma gidiyor. kendimdeki, hayatımdaki, duygularımdaki, düşüncelerimdeki değişimi görmemi sağlıyorlar. anılara çok bağlı birisiyim. kendime böyle anılar bırakmak bu yüzden hoşuma gidiyor. yazdığım çok sıradan bir şey bile benim için özel ve benden izinsiz okunmamalı. ama ya okunursa korkusuyla da kendimi bundan mahrum bırakmak istemiyorum.
devamını gör...
alfred adler
önemli kişilik kuramlarından birisi olan bireysel psikoloji'nin kurucusu olarak kabul edilmektedir. bu kuram yeni freudyen kuramlardan birisidir. kuramın temel kavramları şunlardır:
-sosyal ilgi
-aşağılık duygusu ve ödünleme
-aşağılık kompleksi/üstünlük kompleksi
-doğum sırası
-karakter tipolojileri
adler'e göre, insanlar yaşamlarına aşağılık (yetersizlik) duyguları ile başlamaktadır. bu aşağılık duyguları evrenseldir. çocuk, kendisinden çok daha güçlü ve yetenekli yetişkinler arasında kaçınılmaz olarak yetersizlik duyguları yaşar. bu aşağılık (yetersizlik) duyguları, insandaki temel güdü olan üstünlük çabasının da kaynağıdır. üstünlük çabası doğuşta potansiyel olarak vardır ve her birey bu potansiyeli kendine özgü bir yolla geliştirir. bu süreç, bireyin yaşam hedeflerininde oluştuğu 4-5 yaşlarında başlar. yaşam hedefleri, kişiliğe birlik ve bütünlük kazandırır; kişinin davranışlarında bir tutarlılık ve davranışların anlaşılabilirliğini sağlar. her insan kendi yaşam hedeflerini belirleyecek ve kişisel bir yaşam hedefi oluşturacak yaratıcı güce sahiptir. kuramına verilen isim de bu görüşünden yola çıkılarak oluşturulmuştur.
*küçük kardeşlerinden birisi yanında vefat edince doktor olmaya karar verdiği söylenmektedir. 1895 yılında viyana üniversitesi'nden tıp diploması almıştır.
-sosyal ilgi
-aşağılık duygusu ve ödünleme
-aşağılık kompleksi/üstünlük kompleksi
-doğum sırası
-karakter tipolojileri
adler'e göre, insanlar yaşamlarına aşağılık (yetersizlik) duyguları ile başlamaktadır. bu aşağılık duyguları evrenseldir. çocuk, kendisinden çok daha güçlü ve yetenekli yetişkinler arasında kaçınılmaz olarak yetersizlik duyguları yaşar. bu aşağılık (yetersizlik) duyguları, insandaki temel güdü olan üstünlük çabasının da kaynağıdır. üstünlük çabası doğuşta potansiyel olarak vardır ve her birey bu potansiyeli kendine özgü bir yolla geliştirir. bu süreç, bireyin yaşam hedeflerininde oluştuğu 4-5 yaşlarında başlar. yaşam hedefleri, kişiliğe birlik ve bütünlük kazandırır; kişinin davranışlarında bir tutarlılık ve davranışların anlaşılabilirliğini sağlar. her insan kendi yaşam hedeflerini belirleyecek ve kişisel bir yaşam hedefi oluşturacak yaratıcı güce sahiptir. kuramına verilen isim de bu görüşünden yola çıkılarak oluşturulmuştur.
*küçük kardeşlerinden birisi yanında vefat edince doktor olmaya karar verdiği söylenmektedir. 1895 yılında viyana üniversitesi'nden tıp diploması almıştır.
devamını gör...
yazarların yaşlandıklarını hissettiği ilk an
çok iş yapmak için kalkıp az iş yapıp oturduğum an. dağı kazıp devirecek istek var ama kazma küreği sallayacak güç yok. * işte bu yüzden hissettiğin yaş, ruhum genç benim söylemleri var’mış.
devamını gör...
12 yaşındaki kızın biriktirdiği harçlıklarla çiftçiliğe atılması
otuz yaşında olan şahsımdan daha fazla birikimi ve yaşam enerjisi olan kızdır. helal olsun.
devamını gör...
cart curt etmek
"şöyle yaparım, böyle yaparım" diye yüksek perdeden konuşmak.
devamını gör...
zamanı durdurmanın yolları
teorik olarak bunun mümkün olmadığını biliyoruz ve aslında bu psikoloji yanılsama dan öte bir şey değildir. yaşlandıkça, zamanın parmaklarınızın arasından kayıp gittiğini daha sık hissedersiniz. ama gerçekten öyle mi? daha da önemlisi, onu durdurabilir miyiz?
nasıl algılıyoruz
zaman?
nesnel olarak, zaman elbette eşit hareket eder, ancak duygularımız aksini gösterir.
bizim için zamanın geçişi en az üç bileşene bağlıdır!
ruh hali, yaş ve çevre.
örneğin, bir kaza durumunda, birçok insan zamanın durduğunu fark eder veya zanneder.
eğlenceli bir partide, zaman tamamen fark edilmeden uçuyor gibi görünüyor (tıpkı bardaktaki suyun bitmesi gibi)
zamanı evrensel bir sabit olarak düşünmemeliyiz: beynimiz bir tür kozmik saatle senkronize değildir ve kişisel zaman algısı büyük ölçüde bireysel özelliklere bağlıdır.
her şey görecelidir
"korelasyon teorisine" göre, yaşadığımız zamanla ilişkili olarak belirli zaman dilimlerini algılarız.
4 yaşındaki bir çocuk için bir yıl, tüm yaşamının %25'idir. ve 50 yaşındaki biri için bir yıl, hayatının sadece %2'sidir.
nasıl algılıyoruz
zaman?
nesnel olarak, zaman elbette eşit hareket eder, ancak duygularımız aksini gösterir.
bizim için zamanın geçişi en az üç bileşene bağlıdır!
ruh hali, yaş ve çevre.
örneğin, bir kaza durumunda, birçok insan zamanın durduğunu fark eder veya zanneder.
eğlenceli bir partide, zaman tamamen fark edilmeden uçuyor gibi görünüyor (tıpkı bardaktaki suyun bitmesi gibi)
zamanı evrensel bir sabit olarak düşünmemeliyiz: beynimiz bir tür kozmik saatle senkronize değildir ve kişisel zaman algısı büyük ölçüde bireysel özelliklere bağlıdır.
her şey görecelidir
"korelasyon teorisine" göre, yaşadığımız zamanla ilişkili olarak belirli zaman dilimlerini algılarız.
4 yaşındaki bir çocuk için bir yıl, tüm yaşamının %25'idir. ve 50 yaşındaki biri için bir yıl, hayatının sadece %2'sidir.
devamını gör...
lilium (yazar)
#1100558 şortlu kıza edep kesen amcalar aramızda sanırım. lilium'un özelinde değil sadece ki özelini bilmem, kendi adına da isterse kendisi cevap verir de, konu baya genel yalnız. böyle bir dolu dolu sa-na-ne dediğimi yazmadan duramazdım.
devamını gör...
atom
maddenin en küçük yapı birimi olarak adlandırılan, cisimcik.
en küçük yapı birimi dedim çünkü nötron, proton ve elektronların bileşiminden meydana gelir, ayrışabilir. ancak, elektron çıktığında yahut nötron ve/veya proton; atom, atom olma özelliğini yitirir.
eksilir...
jostein gaarder, sofie'nin dünyası adlı felsefi romanında, atom kuramını aktarırken işte bu konuya değinir.
*
o, önce legolardan bahseder. legoları, çocukken oynamayı çok sevdiğimiz oyuncaklar hatta bir çoğumuzun, ebeveynimizden kalanlarla bile oynayabileceği kadar dayanıklı oyuncaklar olduğunu zikreder. bozup yeniden yapmak, yeniden ve yeniden... bozup tekrar ve tekrar, başkaca şeylere, bir nevi maddeye dönüştürebildiğimizi aktarır.
ardından atom kuramıyla arasında benzerlik kurar.
tıpkı atomun da legoya benzer tak-çıkarları vasıtasıyla, parçalanıp yeniden ve yeniden, tekrar ve tekrar, zamandan ve mekandan mümünezzeh surette, başkaca maddelere dönüşebildiğini anlatır.
evet, bu gerçekten de doğrudur. uzunca bir süre... hatta bir insan ömründen daha uzunca bir süre bilinen ve aktarılagelenin aksine, atom; parçalanabilmektedir... bu yalnızca bu çağın ışığıyken, bunun atom parçalanamaz tezinin genel geçer olduğu bir çağda savunulduğunu düşündüğünüzde, işin içinden çıkamazsınız. çünkü bilim insanları bilime, bağlı ve bağımlıdır. bağlı dedim, çünkü bu bağlılık onların varlığının, yegane kaynağıdır. bağımlı dedim, çünkü bilimsel bir teori yok olduğunda, bilim insanı da bilir ki kendi varlığı ve benliğinin de bir sonu-sınırı vardır ve o sınır, artık sarsılmıştır.
peki daha ilkokul günlerimizde, atom konusunu öğrenirken öğretmenlerimize yönelttiğimiz: madem atom, elektron, proton ve nötronlar toplamı, o halde parçalanabilir de?.. sorusunun yanıtı, nasıl oluyor da geçiştirilebiliyordu?.. nasıl oluyor da arkadaşlarımız bize dönüp, garip garip bakabiliyordu?.. bu gerçeklik olgusu sadece bize mi mümkün geliyordu, yoksa birileri bilinene rıza gösterip, yaşamaya devam mı ediyordu.. evet tam da böyle oluyordu. bunu ancak ve ancak yıllar sonra öğrendik, öğrenebildik... atom parçalanabiliyordu...
demekki bilimde namümkün diye bir kavram yoktu: her tez, herhangi bir ama makul bir başka hipotezin yükselişiyle kendi çöküşüne matuftu.
bir zaman sonra bir yazar, felsefik bir roman yazarı çıkıp, bunu daha ilkokul çağında çözen bizler ve hayata uyum sağlamış büyükler arasındaki bu ayrıma atıfta bulunuveriyordu: bunu da, henüz 15 yaşında, çocukluktan genç kızlığa yeni adım atmış sofie yoluyla basitçe ve maharetle yapıyor, insanlığın bu büyük açığını, ortaya döküyordu.
makul.
şimdi gelelim günümüze...
siz merak duygunuzu diri tutmaya devam edin felsefe dostları.
çünkü bilim, felsefe olmadan ilerleyemiyor. evet evet. hani şu yığılıp, biriken, hiçbir yöne gitmeyen, kümülatif doğru düşünme bilimi var ya. işte o.
o olmasa hiç bir bilgi sorgulanamaz, üzerine araştırma, geliştirme yapılamaz ve ilerleyemezdi.
yani özetle şapkadan tavşan çıkarmak için, felsefe bilmek zorundasınız.
nokta.
makul mu?.. makul.*
en küçük yapı birimi dedim çünkü nötron, proton ve elektronların bileşiminden meydana gelir, ayrışabilir. ancak, elektron çıktığında yahut nötron ve/veya proton; atom, atom olma özelliğini yitirir.
eksilir...
jostein gaarder, sofie'nin dünyası adlı felsefi romanında, atom kuramını aktarırken işte bu konuya değinir.
*
o, önce legolardan bahseder. legoları, çocukken oynamayı çok sevdiğimiz oyuncaklar hatta bir çoğumuzun, ebeveynimizden kalanlarla bile oynayabileceği kadar dayanıklı oyuncaklar olduğunu zikreder. bozup yeniden yapmak, yeniden ve yeniden... bozup tekrar ve tekrar, başkaca şeylere, bir nevi maddeye dönüştürebildiğimizi aktarır.
ardından atom kuramıyla arasında benzerlik kurar.
tıpkı atomun da legoya benzer tak-çıkarları vasıtasıyla, parçalanıp yeniden ve yeniden, tekrar ve tekrar, zamandan ve mekandan mümünezzeh surette, başkaca maddelere dönüşebildiğini anlatır.
evet, bu gerçekten de doğrudur. uzunca bir süre... hatta bir insan ömründen daha uzunca bir süre bilinen ve aktarılagelenin aksine, atom; parçalanabilmektedir... bu yalnızca bu çağın ışığıyken, bunun atom parçalanamaz tezinin genel geçer olduğu bir çağda savunulduğunu düşündüğünüzde, işin içinden çıkamazsınız. çünkü bilim insanları bilime, bağlı ve bağımlıdır. bağlı dedim, çünkü bu bağlılık onların varlığının, yegane kaynağıdır. bağımlı dedim, çünkü bilimsel bir teori yok olduğunda, bilim insanı da bilir ki kendi varlığı ve benliğinin de bir sonu-sınırı vardır ve o sınır, artık sarsılmıştır.
peki daha ilkokul günlerimizde, atom konusunu öğrenirken öğretmenlerimize yönelttiğimiz: madem atom, elektron, proton ve nötronlar toplamı, o halde parçalanabilir de?.. sorusunun yanıtı, nasıl oluyor da geçiştirilebiliyordu?.. nasıl oluyor da arkadaşlarımız bize dönüp, garip garip bakabiliyordu?.. bu gerçeklik olgusu sadece bize mi mümkün geliyordu, yoksa birileri bilinene rıza gösterip, yaşamaya devam mı ediyordu.. evet tam da böyle oluyordu. bunu ancak ve ancak yıllar sonra öğrendik, öğrenebildik... atom parçalanabiliyordu...
demekki bilimde namümkün diye bir kavram yoktu: her tez, herhangi bir ama makul bir başka hipotezin yükselişiyle kendi çöküşüne matuftu.
bir zaman sonra bir yazar, felsefik bir roman yazarı çıkıp, bunu daha ilkokul çağında çözen bizler ve hayata uyum sağlamış büyükler arasındaki bu ayrıma atıfta bulunuveriyordu: bunu da, henüz 15 yaşında, çocukluktan genç kızlığa yeni adım atmış sofie yoluyla basitçe ve maharetle yapıyor, insanlığın bu büyük açığını, ortaya döküyordu.
makul.
şimdi gelelim günümüze...
siz merak duygunuzu diri tutmaya devam edin felsefe dostları.
çünkü bilim, felsefe olmadan ilerleyemiyor. evet evet. hani şu yığılıp, biriken, hiçbir yöne gitmeyen, kümülatif doğru düşünme bilimi var ya. işte o.
o olmasa hiç bir bilgi sorgulanamaz, üzerine araştırma, geliştirme yapılamaz ve ilerleyemezdi.
yani özetle şapkadan tavşan çıkarmak için, felsefe bilmek zorundasınız.
nokta.
makul mu?.. makul.*
devamını gör...
yeni açılacak pastaneye isim önerileri
tatlı dilim pastanesi.
devamını gör...
insanlar olmasaydı doğaya hangi tür hakim olurdu sorunsalı
insanın doğaya hakimiyeti tartışılır. insan doğadaki diğer türleri tehdit etmektedir ancak doğaya hakim değildir. burada bahsedilen hakimiyet eğer diğer türleri avlayabilme, eleme , yok etme, kontrol etme anlamındaysa bir noktaya kadar haklılık vardır.
insan olmasaydı doğaya hiç bir tür hakim olmazdı. doğal park alanlarında yapılan çalışmalar bunun göstergesidir. hiç müdahale edilmeyen durumda kurtların sayısı artarken geyik sayısı azalır. orman yeşilleşir. geyik sayısı azalınca kurt sayısı azalır. kurt sayısının azalmasıyla geyik sayısı artar. ormandaki yeşillik azalır. geyik sayısının artışıyla kurt sayısı artar ve döngü tekrar eder.
doğal döngüyü bozan tek tür insandır.
insan olmasaydı doğaya hiç bir tür hakim olmazdı. doğal park alanlarında yapılan çalışmalar bunun göstergesidir. hiç müdahale edilmeyen durumda kurtların sayısı artarken geyik sayısı azalır. orman yeşilleşir. geyik sayısı azalınca kurt sayısı azalır. kurt sayısının azalmasıyla geyik sayısı artar. ormandaki yeşillik azalır. geyik sayısının artışıyla kurt sayısı artar ve döngü tekrar eder.
doğal döngüyü bozan tek tür insandır.
devamını gör...
psy active
kafa iznine çıkmasına üzüldüğüm yazarımızdır. neden gittin ki şimdi, yapılır mı bize bu?
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bazen soluksuz kalır insan...
duyguları nefes almayı unutunca kendisini de unutur. göğsü sıkıştıran bir ağrı, hafif bir göz kararması eşliğinde süzülür gözyaşları. güçlüdür aslında ama hiç olmadığı kadar acizlikle suçlanır. kendisi tarafından...
boğazına yarım kalmış bir sevgi takılır bazen. kimi zaman düşüncelerini donduran yalnızlıkla üşür, ihanetin acı tadıyla kahrolur. kimi zaman da özlem ateşiyle yanar, ümitsizlikle mahvolur. kördür, sağırdır, dilsizdir ve çoğunlukla ölüdür! üzerine toprak atılması gerekirken dünyada çürümeye bırakılan kahrolası bir cesettir...
gırtlağına çökmüş olan korkuyla baş başadır. unutulmuş, yitirilmiş olmanın tedirginliğiyle beklerken kaybetmiş, kayıp edilmiş olmanın korkusuyla... terk edilmenin aşağılık yankısıyla yaşamamak için gururunu baston edinir ve cesaretini kilitlendiği zindanlardan firar ettirir.
nitekim bunlar da oksijensizdir!
çünkü öfke, nefret ve kin nefes aldırmayacak sinsi ve namerttir. insan ise kendi kendini bitirir....
duyguları nefes almayı unutunca kendisini de unutur. göğsü sıkıştıran bir ağrı, hafif bir göz kararması eşliğinde süzülür gözyaşları. güçlüdür aslında ama hiç olmadığı kadar acizlikle suçlanır. kendisi tarafından...
boğazına yarım kalmış bir sevgi takılır bazen. kimi zaman düşüncelerini donduran yalnızlıkla üşür, ihanetin acı tadıyla kahrolur. kimi zaman da özlem ateşiyle yanar, ümitsizlikle mahvolur. kördür, sağırdır, dilsizdir ve çoğunlukla ölüdür! üzerine toprak atılması gerekirken dünyada çürümeye bırakılan kahrolası bir cesettir...
gırtlağına çökmüş olan korkuyla baş başadır. unutulmuş, yitirilmiş olmanın tedirginliğiyle beklerken kaybetmiş, kayıp edilmiş olmanın korkusuyla... terk edilmenin aşağılık yankısıyla yaşamamak için gururunu baston edinir ve cesaretini kilitlendiği zindanlardan firar ettirir.
nitekim bunlar da oksijensizdir!
çünkü öfke, nefret ve kin nefes aldırmayacak sinsi ve namerttir. insan ise kendi kendini bitirir....
devamını gör...


