genelleme yapan insanların zeka zeviyesi
bu da bir genelleme. insanlar sadece bir şey yaptıkları, bir şeye inandıkları için salak ya da zeki olmazlar zira insanlar tipleme değildir. buna benzer tanımları yazmaktan da gerçekten bıktım.
(bkz: tip ve karakter farkı)
(bkz: tip ve karakter farkı)
devamını gör...
oytun erbaş
(bkz: nerd)
kendisini fakülte yıllarından tanırım. narsizmle bezenmiş sosyal problemleri nedeniyle gerçek hekimlik yapmak yerine tus'a abanmış, bir dönem tus dershaneciliği yapmıştır. asistanlık zamanlarında hocalarını bezdirmiş, onları ''bitse de gitse'' moduna sokmuştur. şu an bulunduğu konumda, bilimin kendisiyle ters düşecek tarzda sorumsuz ve beylik çıkışlar yapmasını bir meslektaşı olarak ibretle izliyorum. kendisi bir alanda hoca olacaksa bu ancak magazinsel tıp olabilir.
kendisini fakülte yıllarından tanırım. narsizmle bezenmiş sosyal problemleri nedeniyle gerçek hekimlik yapmak yerine tus'a abanmış, bir dönem tus dershaneciliği yapmıştır. asistanlık zamanlarında hocalarını bezdirmiş, onları ''bitse de gitse'' moduna sokmuştur. şu an bulunduğu konumda, bilimin kendisiyle ters düşecek tarzda sorumsuz ve beylik çıkışlar yapmasını bir meslektaşı olarak ibretle izliyorum. kendisi bir alanda hoca olacaksa bu ancak magazinsel tıp olabilir.
devamını gör...
vizesini kaçırdığın dersin finaline girmek
100 gerekir ki ortalama 60 düşsün.başarana rastlamadım.
devamını gör...
etsiz çiğ köfte yiyen insan
etli çiğköftenin, içindeki çiğ etten dolayı hemen tüketilmesi gerekir. hemen tüketilmezse bakteri üreyebileceği için hastalıklara sebep olur. bu yüzden dışarda etli çiğköfte satmak yasaktır. hiçbir satıcı etli olarak satamaz. bence maliyetinden dolayı da etli olarak satmazlar zaten. yine de evde yapılıp yenmesi en iyi seçenektir.
devamını gör...
marie rose balter
marie rose balter in , acı dolu ,affetmeyi bilen ve başarılar ile dolu ibretlik hayat hikayesi...
hayatın bize her zaman mükemmel olarak sunulmadığını , öfke duyduğumuz her şeyi affetmenin bizim için iyi olacağını ve güzel başlangıçlara yön vereceğini gördüğüm mükemmel bir örnek...
onca dayanılmaz eziyete rağmen, yılmadan azmederek verdiği yaşam mücadelesinden etkilenmemek mümkün değil.....
hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını ,mucizelerin hep var olduğunu gösterir bizlere , güçlü kadın marie rose balter....
öyle ki , acı ve işkence dolu hayatı, 1986 yılında yayınlanan nobody's child (kimsenin çocuğu) ile drama filmi olmuştur.
film ,altın küre de dahil olmak üzere 7 dalda aday gösterilip üç dalda ödül almıştır.
marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan marie’yi yurda verir. ardından bir çift onu evlatlık edinir. marie’nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve marie adeta cehennemi yaşar.
marie rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastanesine yerleştirirler. marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.
otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla marie hastaheneden çıkar.
o artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktır, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih eder.
yetkililer “aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız” dedikleri halde marie, salem state üniversitesine psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş joe ile evlenir. kocası maalesef altı sene sonra ölür ve marie kendini işine verir. uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra harvard üniversitesi’nde mastır yapar. psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. biyografisi yazılır ve hayatı film olur (nobody’s child). bir çok ödüle laik görülür.
elli sekiz yaşındayken, ‘vay be’ dedirtecek birşey yapar: on yedi yılını geçirdiği masachusetts danver devlet hastahanesine yönetici olarak atanır ve gelin görün ki, göreve alınır.
verdiği bir basın toplantısında şunları söyler: “eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim.”
marie rose balter’in yeni görevini haber yapan bir ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: “en uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
marie, bu hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerden bir tanesidir.
kendinize inancınızı ve umutlarınızı kaybetmemeniz dileğiyle....
not: marie 6 ağustos 1999 yılında massachusetts’de vefat etmiştir.
arzu şen
hayatın bize her zaman mükemmel olarak sunulmadığını , öfke duyduğumuz her şeyi affetmenin bizim için iyi olacağını ve güzel başlangıçlara yön vereceğini gördüğüm mükemmel bir örnek...
onca dayanılmaz eziyete rağmen, yılmadan azmederek verdiği yaşam mücadelesinden etkilenmemek mümkün değil.....
hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını ,mucizelerin hep var olduğunu gösterir bizlere , güçlü kadın marie rose balter....
öyle ki , acı ve işkence dolu hayatı, 1986 yılında yayınlanan nobody's child (kimsenin çocuğu) ile drama filmi olmuştur.
film ,altın küre de dahil olmak üzere 7 dalda aday gösterilip üç dalda ödül almıştır.
marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan marie’yi yurda verir. ardından bir çift onu evlatlık edinir. marie’nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve marie adeta cehennemi yaşar.
marie rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastanesine yerleştirirler. marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.
otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla marie hastaheneden çıkar.
o artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktır, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih eder.
yetkililer “aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız” dedikleri halde marie, salem state üniversitesine psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş joe ile evlenir. kocası maalesef altı sene sonra ölür ve marie kendini işine verir. uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra harvard üniversitesi’nde mastır yapar. psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. biyografisi yazılır ve hayatı film olur (nobody’s child). bir çok ödüle laik görülür.
elli sekiz yaşındayken, ‘vay be’ dedirtecek birşey yapar: on yedi yılını geçirdiği masachusetts danver devlet hastahanesine yönetici olarak atanır ve gelin görün ki, göreve alınır.
verdiği bir basın toplantısında şunları söyler: “eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim.”
marie rose balter’in yeni görevini haber yapan bir ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: “en uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
marie, bu hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerden bir tanesidir.
kendinize inancınızı ve umutlarınızı kaybetmemeniz dileğiyle....
not: marie 6 ağustos 1999 yılında massachusetts’de vefat etmiştir.
arzu şen
devamını gör...
arada sırada radyo yayını
şoktayım şu an..
lucifer ve ciddili bir konu. hiç meme falan demiyor alışık değilim bu hallerine. ayrıca bu ne tok bir ses beğendim he.
edit: bunu yazdıktan 2 dakika sonra dedi. kral yine çizgisini bozmadı.
lucifer ve ciddili bir konu. hiç meme falan demiyor alışık değilim bu hallerine. ayrıca bu ne tok bir ses beğendim he.
edit: bunu yazdıktan 2 dakika sonra dedi. kral yine çizgisini bozmadı.
devamını gör...
barış özcan
son dônemlerin popüler youtuber'ı. fetöcü müdür değil midir bilmem ama yukarıda yazılanların bir kısmı bana cehennemdeki türk kazanı fıkrasını anımsattı.
ürettiği içerikler üzerinden değerlendirme yaparsam;
- teknoloji ile ilgili konularda ürettiği içerik bence kaliteli.
- kendi hobilerine dair ürettikleri çöpten hallice. herhangi bir arama motoruna konuyu yazsanız ilk 10 sonuç içerisinde bulabileceğiniz bilgilerle başlayıp biten videolar.
şu herşeyi bilen adam modunu bırakıp, az ama öz içerik üretmesini önerirdim kendisine buraları okursa.
bahsettiğim fıkrayı da şuraya bırakıvereyim.
"ziyaretçinin biri cehennemi dolaşıyormuş. bakmış ki her taraf kazan, içleri zift dolu, herbirinin üstünde de; fransız kazanı, alman kazanı, italyan kazanı, japon kazanı gibi etiketler varmış. her kazanın başında, elinde koca sopasıyla bir zebani duruyormuş. bu durum ziyaretçinin dikkatini çekmiş kendisini gezdiren rehbere sormuş:
- bu zebaniler, kazanların başında niye bekliyor?
rehber cevap vermiş:
- bazen biri kazanlardaki ziftten kafasını çıkarmak istiyor, o zaman zebani elindeki sopayla kafasına vurup geri sokuyor.
başında hiç zebani olmayan bir kazan görünce, çok şaşıran ziyaretçi yine sormuş:
- niye bu kazanın başında hiç zebani yok?
rehber yine cevap vermiş:
- o türk kazanı, zebaniye gerek yok ki; biri kafasını çıkarır çıkarmaz, aşağıdan çekiyorlar zaten."
edit 1: adam fetöcü çıktı rıza baba.
ürettiği içerikler üzerinden değerlendirme yaparsam;
- teknoloji ile ilgili konularda ürettiği içerik bence kaliteli.
- kendi hobilerine dair ürettikleri çöpten hallice. herhangi bir arama motoruna konuyu yazsanız ilk 10 sonuç içerisinde bulabileceğiniz bilgilerle başlayıp biten videolar.
şu herşeyi bilen adam modunu bırakıp, az ama öz içerik üretmesini önerirdim kendisine buraları okursa.
bahsettiğim fıkrayı da şuraya bırakıvereyim.
"ziyaretçinin biri cehennemi dolaşıyormuş. bakmış ki her taraf kazan, içleri zift dolu, herbirinin üstünde de; fransız kazanı, alman kazanı, italyan kazanı, japon kazanı gibi etiketler varmış. her kazanın başında, elinde koca sopasıyla bir zebani duruyormuş. bu durum ziyaretçinin dikkatini çekmiş kendisini gezdiren rehbere sormuş:
- bu zebaniler, kazanların başında niye bekliyor?
rehber cevap vermiş:
- bazen biri kazanlardaki ziftten kafasını çıkarmak istiyor, o zaman zebani elindeki sopayla kafasına vurup geri sokuyor.
başında hiç zebani olmayan bir kazan görünce, çok şaşıran ziyaretçi yine sormuş:
- niye bu kazanın başında hiç zebani yok?
rehber yine cevap vermiş:
- o türk kazanı, zebaniye gerek yok ki; biri kafasını çıkarır çıkarmaz, aşağıdan çekiyorlar zaten."
edit 1: adam fetöcü çıktı rıza baba.
devamını gör...
üniversitede yaşanmış en büyük pişmanlık
1.sınıf ilk dönemden mal gibi önüme gelene güvenmek sonra arkamdan vurulup yapayalnız bırakıldım ve dersimi aldım tabii.
devamını gör...
normal sözlük gartic.io etkinlikleri
yaz beni mellisho pablo, bu arada yeşil hayvan kesinlikle yok.*
devamını gör...
okuduğun bölümü söylediğinde sorulan garip sorular
ben hemşireyim akrabalarım hala iğne yapmayı biliyor musun diye soruyor 6 yıldır çalışmam dışında bir problem yok. :)
devamını gör...
artı oylar gizli kalsın kampanyası
katılmadığım kampanya. kendi özgürlüğümüzü kendi ellerimizle kısıtlıyoruz. kimden neden çekingen davranıyoruz ki, oylama belli olsa ne olur, olmasa ne olur. tanımı beğeniyorsanız artılarsınız. zaten anonimsiniz bir kez daha anonim içinde anonim olmak, bilemiyorum. artıladğınız yazarla aynı fikirde olduğumuz anlamına gelmez. tanımı hoşunuza gitmiştir.
devamını gör...
şükrü erbaş
bazı dizeleri savaşın en hararetli yerinde insanın etini kaburgasından söken bir mermi eder. insana bu dizeleri yazdırabilecek bir şeyler olmalı bu dünyada, olmak zorunda.
--- alıntı ---
seni öpsem, boğulsa
açtığı acının çukurunda
yüzü kışlar kadar soğuk
o bilinçli kötülük
arınsa ömrümüzün kiri, kederi…
donup kalmasa dudaklarımda
bir suç gibi öpüşün
bencilliği andıran o buruk tadı
mutluluk dokunmasa çoğul yanıma.
seni öpsem ve dünya
kurulsa yeniden
sevgi kadar yumuşak, zengin ve ak
--- alıntı ---
edit: imla.
--- alıntı ---
seni öpsem, boğulsa
açtığı acının çukurunda
yüzü kışlar kadar soğuk
o bilinçli kötülük
arınsa ömrümüzün kiri, kederi…
donup kalmasa dudaklarımda
bir suç gibi öpüşün
bencilliği andıran o buruk tadı
mutluluk dokunmasa çoğul yanıma.
seni öpsem ve dünya
kurulsa yeniden
sevgi kadar yumuşak, zengin ve ak
--- alıntı ---
edit: imla.
devamını gör...
matematik
lisede üniversiteye hazırlanırken çözemediğimiz bir soruyu, branşı felsefe olan ve matematikten anlamayan öğretmenimizin sistemli düşünüp bize sorular sorarak adeta soruyu bize çözdürttüğünü görünce vardığım kanı, matematiğin, beyinin bazı loblarının kesinlikle aktif bir şekilde kullanılmasını gerektiren bir bilim dalı olduğudur. anlamak neredeyse tamamen özneye kalmıştır ve anlatıcının etkisi, biraz abartırsak, denizde bir dalga gibidir. ilgilenilecekse zihnin tembellikten arındırılması ve sistemli, eleştirel düşünceye sahip olunması zorunludur.
devamını gör...
diyanet işleri başkanlığına alman modeli önerisi
ülkemizde diyanet personeli sayısı 130 bini bulmuş durumda. neredeyse doktor sayısını yakalamak üzere. kaynak hiçbir üretim faaliyetine katılmayan, devletten memur maaşı alan 130 bin kişi. camilerin zaten cuma haricinde bomboş olduğunu biliyoruz.
iktidar imam hatipleri desteklemeye devam etmek için diyanet istihdamını sürekli arttırıyor. muhalefetin ise olası bir zaferde söz konusu modele geçmesi on binlerce imamın ve müezzinin işsiz kalması anlamına gelir.
eğer muhalefet bu diyanet personelini üretime, ekonomik faaliyetlere katmanın yolunu bulursa alman modeli en adil yöntem olacaktır. diğer türlü kapanan camiler ve işsiz kalan imamlar, siyasal islamcılar için yeni bir mağduriyet kapısı açmaktan öteye gitmeyecektir.
iktidar imam hatipleri desteklemeye devam etmek için diyanet istihdamını sürekli arttırıyor. muhalefetin ise olası bir zaferde söz konusu modele geçmesi on binlerce imamın ve müezzinin işsiz kalması anlamına gelir.
eğer muhalefet bu diyanet personelini üretime, ekonomik faaliyetlere katmanın yolunu bulursa alman modeli en adil yöntem olacaktır. diğer türlü kapanan camiler ve işsiz kalan imamlar, siyasal islamcılar için yeni bir mağduriyet kapısı açmaktan öteye gitmeyecektir.
devamını gör...
çağımızın hastalığı
sabahattin ali'nin çok sevdiğim bir sözü vardır: "yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…" en büyük sorunlarımızdan birisi de bu aslında. değersiz olanı yüceltip görülmesi gerekene yüz çevirmek. hiç kimseyi dinlemeyip kendimizin dinlenmesini beklemek... kimseyi gönülden sevmeyip sürekli sevilmeyi beklemek...
devamını gör...
kıtmir
relax isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.
eshab-ı kehf'in köpeğinin ismidir. dini kaynaklarda cennette gideceğine inanılan hayvanlardan biridir.
ayrıca hurma çekirdeğinin ortasındaki küçük zara da kıtmir denir.
eshab-ı kehf'in köpeğinin ismidir. dini kaynaklarda cennette gideceğine inanılan hayvanlardan biridir.
ayrıca hurma çekirdeğinin ortasındaki küçük zara da kıtmir denir.
devamını gör...
hayat kalitesini düşüren şeyler
astigmat, stres, sigara ve sabaha karşı gelen çiş.
devamını gör...
reddedilen erkeğin yapması gerekenler
reddedilince, beynimiz fiziksel bir acı yaşamış gibi harekete geçer.
yani reddedilme acısı çok gerçek bir acıdır.
reddedilmeyi fiziksel bir yaralanmaya benzetiyorsak, bunun bir ilacı, bir tedavisi olmalı.
yaralanan kişi, tek çözümü kendini kabul ettirmek olarak düşünebilir.
tek tedavi yönteminin, "duygularına karşılık alması" olduğunu düşünebilir ve bu yüzden de ısrar eder.
fakat bu ısrar sonucu değiştirmeyeceği gibi tekrar tekrar reddedilme, mevcut yaranın daha da büyümesi durumunu ortaya çıkaracaktır.
nazlanma veya kendini ağırdan satmayı istemek gibi bir durum söz konusu değilse, bir kadın hayır diyorsa orada bırakın.
bitmiştir ya.
siz ısrar ettikçe kendini geri çekecektir.
ısrara devam ettiniz diyelim, sizi asla kabul etmeyeceği gibi son noktaya geldiğinizde yani pes ettiğinizde, kendisine olan saygısını yitirmiş bir insan olacaksınız ki bu, reddedilme acısından daha büyük bir acıdır.
yani reddedilme acısı çok gerçek bir acıdır.
reddedilmeyi fiziksel bir yaralanmaya benzetiyorsak, bunun bir ilacı, bir tedavisi olmalı.
yaralanan kişi, tek çözümü kendini kabul ettirmek olarak düşünebilir.
tek tedavi yönteminin, "duygularına karşılık alması" olduğunu düşünebilir ve bu yüzden de ısrar eder.
fakat bu ısrar sonucu değiştirmeyeceği gibi tekrar tekrar reddedilme, mevcut yaranın daha da büyümesi durumunu ortaya çıkaracaktır.
nazlanma veya kendini ağırdan satmayı istemek gibi bir durum söz konusu değilse, bir kadın hayır diyorsa orada bırakın.
bitmiştir ya.
siz ısrar ettikçe kendini geri çekecektir.
ısrara devam ettiniz diyelim, sizi asla kabul etmeyeceği gibi son noktaya geldiğinizde yani pes ettiğinizde, kendisine olan saygısını yitirmiş bir insan olacaksınız ki bu, reddedilme acısından daha büyük bir acıdır.
devamını gör...
bir öğrencinin gece 12'de öğretmenine soru sorması
iki tarafın da haksız ve saygısız olduğu bir iletişim.
öncelikle öğrenci geç bir saatte, zaten böyle şeylere kızacağını bildiği öğretmenine soru attığı için ve onun dinlenme, uyuma süresine saygı göstermediği için haksız. bazı hocalar vardır ki bilirsiniz, istediğiniz saat soru sorabilirsiniz der ve çekinmeden sorarsınız fakat bu olay başka. whatsapp olmasa ve mail atsa sorun olmazdı fakat lise'de böyle bir imkân olmuyor tabii.
ikincisi, hoca çok kaba. öğrencisinin yaptığı düşüncesizce hareketi bu şekil dile getirmemeli. bir insanı kırmak ne kadar basit. güzel bir dille söyleyemiyor mu rahatsızlığını? zaten lisedeki çoğu hocanın tavrı hep böyle. yanlış yapmasanız bile bir şekilde kendilerini sinirlenmiş bulabiliyorsunuz. kusura bakmayın ama kimse sizin saygısız, kaba ve sinirli üslubunuzu çekmek zorunda değil.
son olarak, öğrenci kalp falan atmış bunlar gereksiz hareketler. iki taraf da haksız, saygısız ve öfkeli. aklıma hızlı ve öfkeli geldi ama konumuz bu değildi sanırım*.
öncelikle öğrenci geç bir saatte, zaten böyle şeylere kızacağını bildiği öğretmenine soru attığı için ve onun dinlenme, uyuma süresine saygı göstermediği için haksız. bazı hocalar vardır ki bilirsiniz, istediğiniz saat soru sorabilirsiniz der ve çekinmeden sorarsınız fakat bu olay başka. whatsapp olmasa ve mail atsa sorun olmazdı fakat lise'de böyle bir imkân olmuyor tabii.
ikincisi, hoca çok kaba. öğrencisinin yaptığı düşüncesizce hareketi bu şekil dile getirmemeli. bir insanı kırmak ne kadar basit. güzel bir dille söyleyemiyor mu rahatsızlığını? zaten lisedeki çoğu hocanın tavrı hep böyle. yanlış yapmasanız bile bir şekilde kendilerini sinirlenmiş bulabiliyorsunuz. kusura bakmayın ama kimse sizin saygısız, kaba ve sinirli üslubunuzu çekmek zorunda değil.
son olarak, öğrenci kalp falan atmış bunlar gereksiz hareketler. iki taraf da haksız, saygısız ve öfkeli. aklıma hızlı ve öfkeli geldi ama konumuz bu değildi sanırım*.
devamını gör...
aynı evde yaşıyormuş gibi entryler
tuvaleti kullandıktan sonra sifonu çekmeyen kim yaa ?!
devamını gör...