robert sheckley’nin ithaki bilimkurgu klasikleri serisinden çıkan mevki uygarlığı isimli kitabının kırk dokuzuncu sayfasında bahsedilen vaazın konusudur.

dünyadan sürgün edilen her türlü suçlunun hafızaları silindikten sonra alındıkları suçlulara ait olan omega gezegeninde kötülük dininin rahibi olan ingemar amcanın kara zuhur’u onurlandırmak için kötülüğün neden tapınılması gereken bir şey olduğunu anlattığı vaazın hemen ardından (bkz: kara ayin)de bir bakire kurban edilir.

ingemar amca hacılar sınıfına dahildir ve dünyada bir rahipken omega gezegenine yollanır. vaazı esnasında kötülüğe sadece kutsal pazartesi gecesi değil her gün ibadet edilmesi gerektiğini belirtir öncelikle.

ingemar amcaya göre kötülük icraatı hayatın tamamını doldurmalıdır. büyük bir günahkar olmak herkese nasip olacak bir nimet değildir. ama insan bunun için çabalamaktan da vazgeçmemelidir.

insanın hayatı boyunca yaptığı ve önemsiz gibi görünen küçük kötülükler toplanıp bir kötülükler bütünü oluşturduğunda kara zuhur bundan çok memnun olacaktır. küçük başlangıçlar bir kötülük azizi olmak için önemli bir yoldur.

lüzumlu zıtlar kanunu gereği iyiliğin var olmasına da izin veren kara zuhur’u memnun etmek elden geldiğince kötülük yapmaya bağlıdır.

ve asla unutulmamalıdır ki kötülüğe hizmet etmek içini ille de zengin olmak gerekmez, bir fakir de kolaylıkla kötülük yapabilir. yeter ki gündelik hayatında lüzumlu kötülükleri ihmal etmesin.

tüm bunların sonucunda da kötülük omega gezegeninde ortalama yaşam süresi olan üç dünya yılını bazıları için uzatacak bazıları içinse kısaltacaktır. ancak omega gezegenindeki kötülük baki kalacaktır.
devamını gör...

her alanda olsa bu insanlardan. karşıdaki vatandaşı kırmadan onun da bir birey olduğunu unutmadan saygı çerçevesi içinde oluşan konuşmalar olsa. evet o zaman her yer daha yaşanılası bir yer olurdu muhtemel.

yalnız yine de bu tipler beni geriyor hacı abi. ben biraz böyle gelişine insanım, onlar da tam tersi full istanbul türkçesi düzgün diksiyon olunca bir yerimde doğruluyorum şimdi yalan yok. yapmayın yahu.
devamını gör...

6 yüksek bi rakam. sunuçta beşten büyük.
devamını gör...

agatha christie'in 1925 yılında yazdığı aynı adlı kısa hikayesinden uyarlanmış 1957 yapımı mahkeme filmi. primal fear veya 12 angry man gibi filmleri beğendiyseniz bu filmi de beğenmeniz mümkün.

filmin sonundaki not ise oldukça ilgi çekici. daha önce başka bir filmde böyle bir not görmemiştim.

not: "bu filmin yapımcıları henüz izlememiş dostlarınızın da zevk alabilmeleri için filmin sonundaki sırrı kimseye açıklamamanızı önerir."
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geçen geçti / poli / o sene işte.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yeni yılın ufak bir özeti gibidir:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

joseph mccarthy fırtınası esmeye başlamadan önce elia kazan ile arkadaşlığımız henüz yeni yeni şekilleniyordu. adam neticede anadolu çocuğu. bizim toprağın suyunu içmiş, havasını solumuş. dedik ki, bu adam delikanlı olur. anadolu irfanına sahiptir (!) yani memleketçilik yaptık biraz. kâh kayserili olması sebebiyle biraz cimriydi ama onu da çok önemsemedik. yediğimizin içtiğimizin faturasını hep bana kilitledi. önemsemedim. ırklarımız farklı olsa da köklerimiz aynıydı. birbirimizin dilinden anlardık. kendisine nerelisin diye sorulduğunda verdiği yanıt ''ben anadoluluyum!'' olurdu. bu tavrı da açıkçası bana samimi gelirdi. 1952 yılında ''viva zapata''yı çekmesi ile birlikte has adam olduğuna inancım iyice arttı. tabi filmin ilk gösterimini sinemada izlemiş olmak biraz gözümü boyamış olabilir. egom okşanmıştı. tavşana patisini ters gösterdiğim zamanlardan beri bu kadar onere edilmemiştim. tosbağalar bu konularda biraz iyimserdir. herkesi kendileri gibi sanırlar ama mevzu bu değil. hele 1950'lerin amerikasında o filmi çekmek kanımca büyük cesaret istiyordu. o kazan ben kepçe takılıyorduk işte, arkadaşlık böyle bir şey. birisi onun hakkında kötü bir kelam etti mi tak diye ağzının payını verirdim. işte en büyük yanlışımda o olmuş. görememişim adamın içindeki şeytanı. aslına bakarsanız onun şeytanı korkuydu. ne yaptı ise korktuğu için yaptı. inandığı her şeyden de o korkusu yüzünden vazgeçti. aslını inkar etti. haramzadenin hası oldu.

mccarthy dönemi soruşturmalarında, komiteye ifade vermeye gittiğinde beklentimiz diğerleri gibi dik durmasıydı. başka beklentimiz yoktu. zira arkadaşımız komünisttir, viva zapatayı çekmiştir, aynı zamanda komünist parti üyesidir. nazımın ''yatar bursa kalesinde'' şiiri gibi oldu bu kısım ama olsun. hem nazımı yeri geldikçe anmakta fayda var. nazımdan zarar gelmez. zarar dibi tutmuş kazandan gelir. kazanın cidden dibi tutmuş. biz bilmiyoruz tabi. beyzade komisyona bülbül gibi şakımış. suçlu suçsuz kim varsa herkesi ihbar etmiş. hele ki, orson welles'i ihbar etmesi dayanılacak şey değildi. tabiri caizse bu köylü kurnazı ''yurttaş kane''i ''vivazapata''ya peşkeş çekmişti. sadece o mu? ''great dictator'' ve ''modern times''ı da ''a streetcar named desire''a * peşkeş çekmiş. kendini kurtarmak adına pek çok güzel insanı tehlikeye atmıştı. artık sözleri de filmleri de umurumuzda değildi. istediği kadar büyük yönetmen olabilirdi. ama adam değildi!

bertolt brecht o komisyona ifade vermedi ve ülkeyi terk etti. charlie chaplin komünist olmadığı halde baskıcı sistemin istediğini vermek yerine, ''komünist olmak en doğal hakkımdır'' diyerek, duruşunu göstermişti. sonra o da bastı isviçre'ye gitti. rosenberg'ler idam edildiler. suçsuzlukları sonra anlaşıldı. ve bunun gibi yığınla örnek...

1989 yılında beyefendi oscarı kazandığında, mikrofona ''utanıyorum'' diye fısıldadı ama ne kadar samimiydi bilemem. onun samimiyeti, komisyonla birlikte yok olup gitmişti. o utançla, o sektörde o kadar boy gösterip, ödülleri toplamaya devam edip, keyfine bakıp nasıl yaşadın dibi tutmuş kazan? neyse sinirlerim tepeme çıktı yine. arkadaşlarınızı iyi seçin derim. memleketçilik yapmayın. sonra, benim dibi tutmuş kazanda yaşadığım acı tecrübeleri sizde yaşarsınız ve kurbağa misali kısık ateşte pişip, sonrasında sofraya servis edilirsiniz. şarlo'nun bu konuyla ilgili çok güzel analizleri vardır ama onları başka zaman anlatırım. bakın işte o güzel adamdı. tabi bizde akıllandığımız için yoğurdu üfleyerek yedik de, sonrasında adam gibi adamlarla muhatap olduk.

tanım: vicdan ve sorumluluk sınavından sınıfta kalan başarılı yönetmen.
devamını gör...

gerçekten ihtiyacı olan yaptırdığında efsanevi değişiklikler olan ameliyat. zira burun yüzün tam ortasında bulunduğu için en dikkat çeken organ.

lâkin burnunda minicik kusuru bulunan, ki bu kusuru kimse fark etmiyor bile, kişilerde nasıl bir psikoloji varsa narkoz yemeyi bıçak altına girmeyi seçebiliyorlar.
devamını gör...

yani nedir? görün ey ahali burası benim arka bahçem, bakın ben! ey ben! ey sen! ne de büyük aşk yaşıyorum diye tanımlarda başlıklarda milletin gözüne gözüne gözüne... sonra gitmeler falan. garip hadiseler.

editimsi : arkadaş bana ne zaten! kim ne yaparsa yapsın ama buradaki kilit kelime uluorta ister istemez görüyoruz. görmemeyi de tercih edebiliriz pek tabii... destekleyenler desteklemeyenler fark etmiyor. olay aşk yaşanmasında değil yani. aman ne bileyim ayol.
devamını gör...

yazılarını severek takip ettiğim çok sevgili bir yazarımız. yazılarından ziyade kendisinin de çok şeker, çok hoş ve zarif birisi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim . iyi ki tanışmışım kendisiyle ve iyi ki var dediğim yazarlardan biri.
devamını gör...

simon diyor ki diye söze başlamak istesem de bunu yapmayacağım * güzel şeyler söylemek için illa süslü kelimeler gerekmiyor bu yüzden güzel şeyler söylemek istediğimi anlayacağını düşündüğüm yazar; oldukça iyisin. hep mutlu kal *
devamını gör...

küçük insan. insan ama. her ne kadar unutulsa da çoğu zaman bu.
çok seviyorum kendilerini. yeni doğanını ayrı, biraz büyümüşünü, ele avuca gelenini ayrı, yaşına gelenini, oyun çağındakini, okula başlayanını, erken ergen olanını ayrı. asi olanını, yumuşak başlı ama nevi şahsına münhasırını ayrı... hepsini çok seviyorum. gerçekten çok seviyorum. her yaşlarının ayrı bir güzelliği var. çok öğreticiler, çok özellikliler, çok güzeller. onlarla etkileşim içinde olmayı da çok seviyorum onları gözlemlemeyi de. iki ablam bir abim var. hepsinden ikişer de yeğenim. her birinin doğumunu, serpilip büyümesini izleme fırsatım oldu. çok şanslıyım gerçekten.
her zaman çocuk seven biriydim. 6 yıl evli kaldım, çocuk yapmadım. konuştuk bunu evet, ama yapmadım. yapamazdık da zaten. yanlış olurdu. çünkü çocuk sevmekten, bunu istemekten hatta iyi bir ebeveyn olacağını düşünmekten çok başka şeyler “de” gerektiriyor dünyaya bir çocuk getirme kararı. biyolojik saatim işliyor, bugün aşık olsam, karşımdaki adam da bana olsa, işler yolunda gitse -çocuk doğurmaya karar verecek kadar- minimum 2 sene. yaş olacak 35. bence makul. ama ne kadar mümkün? geçelim.
hiç pişman değilim. olacağımı da düşünmüyorum dünyaya bir çocuk getirecek kadar güvendiğim bir ilişkim olmaz ve hayatımı anne olmadan noktalarsam eğer. “ben de atları çok seviyorum eve at getiriyor muyum evladım” diye sormuştu babam, ablam köpeğimizi sahiplenip eve getirdiğinde. aslında mesele bu kadar basit. sadece kendinizi ilgilendiren bir konuda istediğinizi yapabilirsiniz. sizi seven insanları da etkiler tabi ki kendinizle ilgili aldığınız kararlar. ama günün sonunda kendi aklınız, kalbiniz ve vicdanınızla kalıyorsunuz. kendinize kadar özgürsünüz, olmalısınız. size ait olmayacak, sizin aracılığınızla dünyaya gelecek bir canlı için karar vermeden önceyse, seviyorum, istiyorumdan fazlasını düşünmek zorundasınız. akıl, kalp, vicdan? bunun hesabını veremezsiniz. açık gözlerle tabi...
dünyada sevilecek çok çocuk var. sevelim.
devamını gör...

şimdi somurtkan şirin gibi görünecek biliyorum ancak buradaki "en iyi" ifadesi bence yanlış ilk ondaki arkadaşlardan 6 tanesini severek takip ediyorum diğer 3 üne de nötrüm* ancak bu sıralamanın belirleyici kıstası olan karma faktörü bu yazar arkadaşları "en iyi" değil de "en beğenilen yapar" bence, çünkü gerçekten çok iyi ancak çok sık yazmayan yazarlar var sözlükte ve tamamen onların değerlerine binaen yazıyorum bunları, benim yönüm yolum belli tanımlarım değil ilk 10, ilk 1000 için bile girilmiş tanımlar değil dolayısı ile bu yazdıklarımı kesinlikle bir kıskançlık duygusu ile yazmadığımı aklı evvellere belirtmek isterim.
son olarak ben dahil sözlüğün çoğunluğu tarafından beğenilen bu yazar arkadaşlarımı tebrik ederim, elinize sağlık.
devamını gör...

yanlış bir tespit.

hiç öyle bir talebim ya da faaliyetim yok. bu nedenle "herkes" demesek iyi olurdu.
devamını gör...

rahat bırakın kızı resmen psikolojik şiddet bu ne be ali kıran başkesen misiniz.kız görünce hemen üşüşme laf atma,sataşma..
devamını gör...

boş işlerle uğraşan birimdir. çözümsüzlük merkezidir.
devamını gör...

kaç zamandır takipçilerimi görebilmek için karma puanımın 1500 olmasının hayalini kuruyorum, artık alabilirim istersem ama kıyamıyorum puanlarıma imdat.
devamını gör...

müzikleri, büyük usta (bkz: goran bregoviç)'in ellerinden çıkmış, çingene dilinde çekilmiş ilk filmdir.
romanca değil, bu ayrı bir dil.
mükemmel bir filmdir, tavsiye edilir.

ederlezi için buyrunuz.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

büyük hilmi sen misin?
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim