dolar al ve sabret.
devamını gör...

seni kelimelerle anlatabilir miyim? bilmiyorum ama en azından deneyeceğim. *
varlığın mutluluk sebebim. öncelikle bunu bil.

seninle konuşmak o kadar güzel ki.. bu hissi anlatamıyorum. kelimelerin bittiği yerdesin benim için.
sinirliyken, mutsuzken, ağlamaklıyken nasıl oluyor da beni yaşam sevinciyle doldurabiliyorsun? ya da mutluluğumu seninle paylaşınca nasıl oluyor da mutluluğum ikiye katlanıyor? anlamış değilim.
anlamak da istemiyorum. çünkü bazen bazı şeyleri anlamamak daha güzel. bir şeyleri anlamadığımızda daha mutluyuz sanki..

biz seninle neleri konuşmadık ki, neleri paylaşmadık.. ve en ilginci ne biliyor musun? bu kadar çok şey konuşmuşken hâlâ konuşmadığımız milyonlarca şey var. daha çok şey paylaşacağız, daha çok şeye değineceğiz biz seninle. hissediyorum. *

seninle balkonda konuştuğumuz gecelerin birinde gözlerimin önünden bir yıldız kaydı. meteor taşları umrumda değil, ben onlara yıldız diyorum. bir dilek diledim, ne olduğunu söylemeyeceğim.* ama bil ki o kayan yıldızı sana hediye ettim. umarım gerçekleşir dileğim. *
ve sen umarım hayatın boyunca çok mutlu olursun. biliyorum mutluluk yanılsamaya benziyor ama dilerim gerçek mutluluk seni bulur.

bir kamyon dolusu laf ettim biliyorum. ama şuraya bir tanım koymasam yazar olarak büyük vicdan azapları çekerim.
t: canımın içi yazarı. *
devamını gör...

turist dilinde omurice olarak geçen, bir yakın asya ve dahi uzak doğu uyarlaması, pirinç pilavı ile omletten oluşan, karma bir lezzettir.

tarifi ve uyarlama stili, ustadan ustaya değiştiği gibi ve ülkeden ülkeye de değişkenlik gösterir.

misal: japonya'da, tavuk, bezelye, soğan, soya sosu kullanılıp, omlet cilbir tarzında hazırlanırken;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

güney kore'de pirinç, beyaz pişirilir, omlet daha katıdır ve üzerine ketçap sıkılır;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

tayland, tayvan ve çin'de deniz ürünlerine ek soyalı ve soyasız olarak hazırlanır ve genellikle ketçap kullanılmaz*;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ve tabii hindistan'da,
pakistan ve afganistan'da (kısmi yakın asya da olsa) biraz daha baharatlı ve daha az soslu olarak hazırlanır. ve bu onlar için vazgeçilmez bir sokak lezzetidir.

japonya ve güney kore hariç diğer ülkelerde omlet, pilavla içiçe yedirilmiş, karıştırılmış vaziyette servis edilirken; kore ve japonya'da pilav alta, omlet üste konur. çeşitli stillerinde pilav, kuru omletin arasına sarılır...

şimdi eyyh hincime, o kadar anlattın da, sen hangisini tercih ediyorsun? derseniz, bana japonya'nınki bi'tık el sallamadı değil. fakat temizliğine güvensem hindistan'daki de bağırıyor. amma ve lakin her birini, gidip yerinde test etmeliyim. dedim ve bunu da yapılacaklar listeme tevcih ediverdim.

haa bir de, bu değişik lezzetin asıl sahibi, membağı kim? derseniz, işte asıl sorun da orada çıkıyor. kore ve japonya her zamanki gibi sen benden çaldın, sen benden çaldın tartışmasında birbirini yiyedursun, arap chefler bu tartışmaya hiç karışmıyor asıl bizden çıktı demeye tenezzül dahi etmiyor. her iki asya cenahının chefleri de, durumu kotarmayı bilmiş ve bundan nemalanmayı ve turistler aracılığıyla voleyi vurmayı başarmış mı evet hem nasıl başarmış.. .

bakınız efendim şu japon ustanın şaheserine. insanın canı nasıl çekmesin..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bende tersi oldu. ben kadın yazarları erkek zannettim. üç, beş, yedi de değil çok kere oldu.
devamını gör...

3 madde için de soruyorum neden? baba otoritesinden kasıt nedir mesela ya da kadının kariyerinin kocasından yüksek olmasından ne zarar gelebilir. son maddeye gelince evlilik isteği kişiden kişiye değişebilir, niçin evlilik önermeyen birinin bu konuda başarısız olmuş olması gereksin ki?.

benim önerilerim: öncelikle kendinizi seven biri değilseniz evlenmeyin karşınızdakini de sevmeyi beceremezsiniz. kadının fikirlerine saygı duymayı, ona değer vermeyi oturup her konuda paylaşımda bulunup sohbet etmeyi bilmeniz gerekir.
devamını gör...

bir hayvandan ziyade bir çocuğunuz olacakmış gibi sahiplenin. herkes size çok basit yemeğini suyunu koy o takılıyor kendi halinde der ama yavruysa sevgiye ne kadar aç olacağını kimse söylemez.
devamını gör...

fazla bilinmeyen ama çok aşina bir hayat öyküsü.

bir balıkçı.

izmir çeşme'de yaşamış bir garip, sağır dilsiz.

balıkçı, garip, sağır dilsiz olması aşık olmasına engel olur mu hiç? olmamış tabii ki, gitmiş sakız adasında yaşayan bir kıza aşık olmuş...

gerisini yeni asır gazetesindeki haberi ile devam edip aşk'a dua edelim..yazının bundan sonrası yeni asır gazetesinden alıntıdır.

--

çeşme dalyanlı nezir kaya'nın hayatı "sırlarla" dolu. sakız adası'nda yaşayan aşkı tinika'yı görmek için kendi yaptığı teknesine bağladığı dev uçurtmayı yelken gibi kullanarak defalarca gitti geldi. köyün ortasına ise 30 metre yüksekliğinde bir kule inşaa etti. kuleye çıkarak sevgilisinin yaşadığı sakız adası'nı seyreden nezir kaya, aşkı için gittiği sakız adası'nda "türk casusu" sanılarak işkenceye uğradı. dönüşte yanlışlıkla çıktığı karaburun yarımadası'nda ise "yunan casusu" sanıldı. bir gece geçirdiği bisiklet kazası sonucu yaşamını yitiren kaya'nın dev kulesi ise bugün "tek pişmanlığım" diye olayı anlatan dönemin belediye başkanı nuri ertan tarafından yıkıldı.

dalyanlı nezir'in yaşamı, filmlere konu olacak türden. aslında da oldu. ama hikayenin tamamını kapsamıyordu. türk-yunan-bulgar ortak yapımı mehmet ali alabora ile katerina moutsatsos'un başrolünü oynadığı "kayıkçı" filmi ile dalyanlı nezir kaya'nın hayatından esinlenildi ve bir bölümü beyaz perdeye aktarıldı.

filme esin kaynağı oldu
yeni asır, hikayenin aslını ve tamamını yerinde araştırdı. kaya'nın fotoğrafı da ilk kez gün ışığına çıktı. nezir kaya'nın bugün yeğeni olan ve dalyan'ın ünlü restoranı "cevat'ın yeri"nin sahibi cevat aksu, hikayeyi ilk kez 1997 yılında yapılan çeşme 1. sanat festivali'nde gündeme getirerek kayıkçı isimli filme esin kaynağı olmasını sağlayan çeşme belediye eski başkanı nuri ertan, nezir kaya ile ilgili ayrıntıları bugün gibi hatırlayan 84 yaşındaki hasan karayel, aşkı için denizleri aşan, kuleler yapan, casuslukla suçlanan kaya'nın hayatını anlattı.

işte nezir kaya'nın gerçek öyküsü:
nezir kaya'nın da hikayesi pek çok egeli gibi "göçle" başlıyor. selanik'ten çeşme'ye uzanan zorlu yolculuğun ardından kaya ailesi, o zamanlar köste olarak bilinen dalyan köyüne yerleşti. güçlü kuvvetli yapısıyla dikkat çeken nezir kaya, çocukken geçirdiği rahatsızlıktan dolayı sağır ve dilsiz bir yaşama mecbur kaldı. kendi yaptığı küçük kayıklarla balık avlarak geçimini sağlayan nezir kaya, yaptığı ilginç şeylerle dikkat çekmeye başladı. hazerfan çelebi gibi kendine büyük bir uçurtma yapan kaya'nın dalyan'ın üzerinde uçtuğu, evinin altına 10 metre uzunluğunda tekne yaptığı kulaktan kulağa yayıldı.
meraklı bakışlara aldırış etmeyen nezir kaya, bir gün köye ziyarete gelen rum güzeli tinika'ya (bazılarına göre bu isim maria) sırılsıklam aşık oldu. tinika'nın geldiği sakız adası'na bakıp bakıp duran nezir kaya, 25 tenekeyi bir araya getirerek yaptığı tekneyle adaya gitti. sakız'a çıkıp sevgilisini bulmak isteyen nezir kaya, pasaportsuz olarak yakalandı ve türk casusu sanıldı. konuşup kendisini ifade edemeyen kaya iddiaya göre işkencelere uğradı, dövüldü. annesinin kaymakamlığa "kayıp" başvurusu yaparken, adada "casus" yakalandığı haberi kısa sürede halk arasında yayıldı. dalyan'a gidip gelen bazı yunanlıların tanımasıyla gerçek ortaya çıkınca "bir daha gelmemesi" uyarısıyla serbest bırakıldı.
ancak tinika'yı hiçbir zaman unutmadı. onu yeniden görmek için bu kez yaptığı tekneye, 3-3.5 metre genişliğinde dev uçurtmasını bağlayarak yelken gibi kullanmaya başladı. poyraz estiği günlerde uçurtmasını gökyüzüne bırakıp yelken gibi kayığı çekmesiyle adaya adeta uçarak gidip gelmeye başlayan nezir kaya yine köylülerin merak konusu olmaya başladı. yüzlerce kez, sakız'a gittiği anlatılan nezir kaya, adadan bir dönüşünde rüzgarın oyunuyla kendisini karaburun'da buldu. zorlu bir mücadelinin ardından kıyıya çıkan kaya, bu kez yunan casusu şüphesiyle gözaltına alındı. yine anlatılanlara göre burada da sağlam bir "sopa" yiyen kaya, gerçeğin ortaya çıkmasıyla yeni özgürlüğüne kavuştu.

ilgi odağı oldu
dalyan'a dönen nezir kaya bu kez hiçbir inşaat ve mimari bilgisi olmamasına karşın, köyün ortasına bir kule yapmaya başladı. fuardaki paraşüt kulesi'ni gören kaya, köyün içinde 10 metre yüksekliğinde ilk kuleyi inşaa etti, kısa süre sonra da bunu beğenmeyerek yıktı. kısa süre sonra ikincisini yaptı ve yine yıktı. neden kule yaptığı neden yıktığı hiçbir zaman bilinmedi. ancak üçüncü kule hepsinden daha yüksek olmaya başladı. yalnızca geceleri çalışarak 30 metre yüksekliğinde 4 metre genişliğinde dev bir kule inşaa etti. şakül (yapının dikliğini ölçmek için kullanılan alet), terazi gibi hiçbir malzeme kullanmayan nezir kaya'nun kulesi o dönem turistlerin de ilgisini çekti. hatta kiralamak isteyenler bile oldu.

kuleye çıkıp uzun uzun sevdiği kadının olduğu sakız adası'nı seyreden nezir kaya, kendisine armağan edilen bisikletiyle evine gittiği sırada geçirdiği kaza sonrası yaşama gözlerini yumdu. inşaa ettiği kulenin sırrı hiç çözülemedi.
eski başkan ertan'ın en büyük pişmanlığı
kule, 1984 yılında çeşme belediye başkanı seçilen nuri ertan'ın talimatıyla birkaç yıl sonra yıkıldı. ertan, "o zamanlar kulenin yıkılma tehlikesi olduğu söyleniyordu. 1999 yılında mhp'den belediye başkanlığına aday olan bir kişinin şikayeti üzerine yıkım kararı almak zorunda kaldık" diyerek olayı "tek pişmanlığım" diye anlattı. bugün kulenin olduğu boş alanı gösteren yeğeni cevat aksu, dayısını tek fotoğrafının kendisinde olduğunu belirterek, "nezir kaya, dalyan'ın simgesi olabilecek bir isimdi. hayatı bilinmezlerle dolu. ama yaptıkları hala konuşuluyor" dedi. nezir kaya'nın sakız adası ve karaburun'da "casus" iddiasıyla yakalanışını anlatan hasan karayel ise, "kuleye içerden bir merdivenle çıkar, sonra o merdiveni iple yukarı çekerdi. böylece kendisinden başka kimse kuleye çıkamazdı. kuleden uzun uzun sakız adası'na bakardı. yaptıkları hepimizi heyecanlandırır onu izlerdik, eğer yaşasaydı hepimiz bugün hala onun yapacaklarını merakla bekliyor olurduk" diye konuştu.
devamını gör...

istemediğim bir şeyi yapmak zorunda olmaktan, herkesin benden bir şeyler beklemesinden ve gelecek kaygısından bıktım.
devamını gör...

"ayın 13'ünün cuma gününe denk gelmesi" korkusudur.
devamını gör...

bu tivitte belirtilmiş olduğunu düşündüğüm anlayış.
devamını gör...

anne cocuk sagligi ve ilk yardim final sinavimda cikan 20 puanlik sorudur. en onemli bilgilerden biridir. ortalama bir hayatta sizi akrep sokmaz veya yilan isirmaz ama yerken bogazina lokma kacmasi cok olasi.
devamını gör...

bu şiir ölümün şiiri olmakla beraber aynı zamanda(bkz: fikret kızılok) u hayata az bir süreliğine de olsa döndüren hemşire yıldız atılgan a yazılmıştır.

gidiyordum
gitme dön dedin
...
peki dedim döndüm
peki şimdi ne olacak
....
sağım, solum
ne desem ki
artık zor olacak
anlaşalım bak
geceler benim olsun
ama sabah yine sen..

yıllar önce geçirdiği kalp krizini atlatan kızılok 2001 yılında geçirdiği kalp krizini maalesef atlatamadı ve ondan geriye sayısız şarkı ve şiirler kaldı.
devamını gör...

ara ara dönüştüğüm insandır.
sırf birilerinden sebep baktıkça huzur bulduğum o müthiş manzaramı kapatacak da değilim.
devamını gör...

ben ve sigarayı bırakmaya çalışmak.
devamını gör...

bir filmin başına neler gelebilir, bu film neden sükselidir, türk sineması için neden önemlidir kısaca bahsetmek isterim.

1963 yılında yapılıyor film. dikkat edilirse 61 anayasası yürürlükte o tarihte. görece özgürlükçü bir anayasa. öncekine kıyasla ise fazlaca özgürlükçü. metin erksan belki de buna güvenerek daha önce sansürün izin vermediği öğeler yerleştiriyor filme. 61 öncesi filmlere bakılırsa “sansür ile sinemanın anasını nasıl ağlatırız” uygulaması net olarak görülür.

fakat gelin görün ki o tarihte bile film sansür yiyor. şu an filmi izleyince “bunun neyini sansürlemişler ulan” diyebilirsiniz ama oluyor işte. milli ahlaka aykırı sahneler var diyerek yapılabilir. nedir bu milli ahlak? bilmem ki, her şey olabilir. neyse nihayetinde film gösterime sokulmuyor. gösterilmeyi bırakın neredeyse imha edip kökünü kurutacaklar.

daha sonra filmin yapımcı ortaklarından, aynı zamanda başrol oyuncularından biri olan ulvi doğan isimli, şeytana pabucunu ters giydirme yeteneğine sahip adam filmi avrupa’ya kaçırıyor. berlin film festivalinde görücüye çıkıyor film ve hayatın cilvesi bu ya altın ayı’yı alıyor. festival ödül gerekçesinde “dünyanın en eski konularından birini, habil-kabil hikayesini, çok çarpıcı ve modern bir şekilde anlatıyor” diyor.

film avrupa’nın en önemli festivallerden birinden ödülle ayrılınca bizim devlet ayıyor, filmi sahiplenmeye niyetleniyor fakat ulvi doğan filmi ülkeye getirmiyor. ülkeye getirmediği gibi türlü çakallıkların peşine düşüyor. bazı yerlerde yönetmenin ismini değiştirerek gösteriyor filmi. kullandığı isim de “ismail metin”. ismail ise aslında erksan’ın göbek adı. ama asıl şeytanlığı filme ek sahneler koyarak yapıyor. buluyor oyunculara benzeyen dublörleri, çekiyor sahneleri, ekliyor filme. hem de ne sahneler. erotiğin üstü, pornografinin bir tık altı. özellikle amerikalıların pek hoşuna gidiyor bu köylü pornosu. hatta ve hatta bazı ülkelerde şu isimle bile izlettiriliyor , “ı had my brother’s wife”, kardeşimin karısına sahip oldum. ne isim ama. eğer sağda solda hülya koçyiğit eskiden porno filmde oynamış diye duyduysanız işte o duyduğunuz bu film olabilir. izlediyseniz de onun dublörü.

film sadece ulvi doğan ile metin erksan’ın arasını açmıyor. öykünün yazarı necati cumalı ile erksan’ın da arasını bozuyor. cumalı hikayeye bağlı kalmamak ile suçluyor yönetmeni. yönetmen yıllar sonra bu suçlamayı cevaplıyor. evet bağlı kalmadım, eklemeler yaptım diyor. yönetmenin eklemeler yapması bana çok normal gelse de, aralarında geçenleri bilemem.

yıllar sonra ise filmin negatifleri bulunuyor. bulunma işine de fatih akın öncülük ediyor. martin scorsese’nin vakfı tarafından restore edilerek, 2008 cannes film festivalinde “klasik filmler” kategorisinde gösteriliyor. bu gösterime ulvi doğan’da katılıyor. filmi banka kasasında saklamış yıllarca. fatih akın araya girince vermiş. son 20 dakikası eksikmiş ama o kısım da almanya’da devlet arşivinde bulunmuş. alman dediğin her şeyi saklar neticede. ulvi doğan, filmi ismail metin ismiyle gösterime sokması hususunda “almanlar metin erksan’ın komünist olmasını gerekçe göstererek filmi gösterime sokmak istemediler, biz de zaruretten ismi değiştirdik” diyor. metin erksan nasıl bir komünist, burası merak konusu. bu arada film ulvi doğan’ın bildiğim kadarıyla oyuncu olarak tek filmi.

son olarak şunları söyleyeyim. günümüzde izlediğimizde ve günün şartları ile değerlendirirsek çok ilgi çekici gelmeyebilir film ama içerik ve teknik açıdan ilkleri yapmıştır. örneğin erol taş’ın sapıkça inek memesi emmesi cüretkarlık bakımından öncü olabilir. yılan sokulan bacağı emmek şu an klişe gelse de o zaman için yeniydi. tabii ki ilkler hep emmek ile ilgili konular değil. kameranın bir tekerleğe bağlanarak dairesel çekimin yapıldığı sahne de teknik açıdan farklılıklara bir örnektir. ve erol taş’ın boğularak suyun içinde sürüklenmesi gerçekten ikoniktir.

kamu spotu: yılan ve akrep sokulan bacağı sakın emmeyin. erol taş değilsiniz, unutmayın.
devamını gör...

fizikte cisimlerin, bir kuvvet karşısında ivmelenmeye direnç göstermesini sağlayan madde miktarına verilen ad.

ayrıca (bkz: kütle ve ağırlık farkı)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ülkeye internet yeni gelmiş manasındaki logo, slogan da her eve internet olmalı!
devamını gör...

az yıkıldık ama halledicez
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"telefonla olmaz, yüzyüzeyken konuşuruz."

konuşamadık.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim