haset
kıskançlığın yıkıcı versiyonu.
geçenlerde yine nerde okuduğumu hatırlamadığım bir cümle günlerdir aklımda dönüp duruyor. “türkiye’de toplum içi ilişkiler hasetçilik üzerine” diye. ya da buna benzer bir cümleydi. toplum olarak bir başkasının hayatına bunca fikirlerimizi, yargılarımızı sokmamızı benim nezdimde çok iyi açıklıyor.
insan, bazen insanlarla ilişkileri üzerine düşünürken bazı hisleri, durumları ve tavırları tanımlamaya ihtiyaç duyuyor. belirli söylemlerin, eleştirilerin, yargıların kökenini anlamlandırmaya ya da bir temel bulmaya çalışıyor.
bir insanla konuşurken yorum diye nitelediğimiz, basit cümlelerin altına sakladığımız o yargılayıcı aşağılama duygusunun motivasyonunu haset tam olarak karşılıyor.
bir insanın sahip olduğu bir olguyu, durumu, hissi dahi küçümsemekte aynı motivasyondan kaynaklanıyor.
‘bende yoksa onda da olmasın’ ve olmasın diye de onu cümlelerimle rahatsız edebilir ya da dahası kötü niyetle manipüle edebilirim. kişinin kendi hayatına değmeyen herhangi bir konuda bu aşağılayıcı/niteliksiz yargılayıcı tavırda olması üzerine, düşünmesi gerekiyor.
çünkü karşınızdaki kişi, ne kadar yakınınız olursa olsun, haset edilen konu hakkında yeterince fikir/bilgi/deneyim veya eminlik sahibiyse, kişinin aklında bilfiil ‘yetersiz’ ya da basit bir durumun niteliklerini çözümleyemeyen rahatsız edici bir köylü kurnazı olarak kalmanız olası.
geçenlerde yine nerde okuduğumu hatırlamadığım bir cümle günlerdir aklımda dönüp duruyor. “türkiye’de toplum içi ilişkiler hasetçilik üzerine” diye. ya da buna benzer bir cümleydi. toplum olarak bir başkasının hayatına bunca fikirlerimizi, yargılarımızı sokmamızı benim nezdimde çok iyi açıklıyor.
insan, bazen insanlarla ilişkileri üzerine düşünürken bazı hisleri, durumları ve tavırları tanımlamaya ihtiyaç duyuyor. belirli söylemlerin, eleştirilerin, yargıların kökenini anlamlandırmaya ya da bir temel bulmaya çalışıyor.
bir insanla konuşurken yorum diye nitelediğimiz, basit cümlelerin altına sakladığımız o yargılayıcı aşağılama duygusunun motivasyonunu haset tam olarak karşılıyor.
bir insanın sahip olduğu bir olguyu, durumu, hissi dahi küçümsemekte aynı motivasyondan kaynaklanıyor.
‘bende yoksa onda da olmasın’ ve olmasın diye de onu cümlelerimle rahatsız edebilir ya da dahası kötü niyetle manipüle edebilirim. kişinin kendi hayatına değmeyen herhangi bir konuda bu aşağılayıcı/niteliksiz yargılayıcı tavırda olması üzerine, düşünmesi gerekiyor.
çünkü karşınızdaki kişi, ne kadar yakınınız olursa olsun, haset edilen konu hakkında yeterince fikir/bilgi/deneyim veya eminlik sahibiyse, kişinin aklında bilfiil ‘yetersiz’ ya da basit bir durumun niteliklerini çözümleyemeyen rahatsız edici bir köylü kurnazı olarak kalmanız olası.
devamını gör...
modern insanın en büyük problemi
doğadan kopmasıdır. doğadan uzaklaşıp teknolojiye sığındık. şimdi teknoloji bağımlısı olduk, doğa da elimizde ölüme sürükleniyor. oysa doğa bizim yaşam kaynağımız, bunu unutuyoruz.
devamını gör...
seni sen yapan özelliklerin
parmak izim. dünyada sadece bana özgü olan desen.
devamını gör...
bir abinizin normal sözlük gözlemleri
kesinlikle katılıyorum. yazmayla değil yazacak başlık aramakla zaman kaybediyorum . bazı başlıkların neden bu kadar ilgi gördüğüne anlam veremiyorum . adam akıllı başlık açsak da arada kaynayıp gidiyor. bu konuda hepimizi dikkatli olmaya davet ediyorum .
devamını gör...
mütareke basını
günümüzde bu durumu bazı atatürk düşmanı kişiler de sosyal ağlardan/ortamlardan bilerek atatürk düşmanlığı yaparak aynı güruha hizmet etmeye devam ediyor. kime hizmet ettiklerini ve patronlarının kim olduğunu herkes çok iyi biliyor.
devamını gör...
ben kirke
mitolojinin feminist bir dille yorumlanan güzel bir sentezi. birnevi mitolojiye modern bir yorum getirmek.
peki ne anlamda feminist bir dil diyebilirsiniz. kirke yani circe yanlış bilmiyorsam mitolojinin magazinsel bir ismi değil ve bazı hikayelerde haydi bir yandan rolümü alayım şeklinde girmiş bir karakter. zaten yunan mitolojisine bakarsanız hikayeler daha çok zeus kimi götürdü ya bak şunları şunları yapma şeklinde ders niteliğinde öyküler. sonuçta mitler bir halkın aynası. feminist olmayan bir doğadan feminist bir hikaye beklemek abes. ya da zeus'un tecavüzcü halini bugüne uyarlamakta bir o kadar saçma çünkü o günün cinsellik alıgısı daha farklı. yani osmanlıda da oğlancılık varmış ama zamanla toplum değişmiş değil mi? *
neyse efendim özün sözü madeline miller kirke karakterini geçtiğimiz yüzyıldan itibaren kavrayabildiğimiz cinsiyet eşitçiliği noktasından değerlendirmiş. hikayelerin birbirine bağlanışı ve tanrı insan arasındaki ayrımlara getirilen yorum oldukça yaratıcı ve mühim ki zaten işin edebi boyutu orada taçlanmış bence. kirke'nin hikayesine böyle bir pencereden bakabilmek ve tanrı olgusunu eleştirebilmek oldukça zor olgular
tutupta siz ay ben tanrı olmayayım ölümsüz olmayayım ya diyebilir miydiniz ? ama sonunda iyi ki bunu seçmişsin kirke iyi ki diyorsunuz
bu arada nacizane tavsiyem okuyabilirseniz ingilizcesini okuyun. ha ben özellikle ingilizcesini okumalıyğğm gibi bir psikolojiye girmedim ama yurtdışındaydım o noktada elime geçti. peki çörek o zaman neden bu ingilizce oku sevdan neden diye olacaksanız çünkü rüyalarınızı ingilizce görmenizi istiyorum *. şaka şaka. ama ingilizcesini okurken yazarın gerçekten şiirsel lirik bir dili olduğunu gözlemledim ki yazar da ingilizce yazmış kitabı. yani bu da bir çeviri olsa diyeceğim ne gerek var ama bir yazıyı kendi dilinde okumak bence çok özel (rüyalarınızı ingilizce görmektende)
bugün bu ingilizce rüyamı görüyorum geyiğini çıkartan yazarımız fena sövecek bana herhalde ama olsun. kim olduğunu bllmiyorum şeker insan.cidden
kitabın ingilizcesi de zor değil öyle. ama anlatmışımdır başka bir yerde herhalde northern line hattında kitabı okurken hatları karıştırdım. yani uzun hikaye şimdi gidip bakmanız lazım ama mornington crescent charing cross hattındadır camden town ise hem oraya bağlanır hem de bank hattına. ben evimin durağını kaçırıp bu kesişim noktası durağında inince önce bank hattından gelen metroya binip dönmeye çalıştım sonra tabii ki dönemedim. geri bindim camden town a gelince bu bankle charing cross hattının durdukları alanda hep aynı olmuyor beni başkasının hattına atmış falan güzel yordu. okurken ya ne diyorsun çöreğim diyor olabilirsiniz ama northern line a binmeyene de bu nüansı anlatmak çok zor çünkü ben kendime anlatamıyorum şu an. neyse yani akıcı kitap zaten vurgu buna.
peki #1028955 yazıp burada salak gibi bu kadar yazıyı yazmama kaç puan. ama bugün daha yazasım daha çemen kusasım bir gün ondan bence ondan.* sonuçta alın okuyun be annem.
peki ne anlamda feminist bir dil diyebilirsiniz. kirke yani circe yanlış bilmiyorsam mitolojinin magazinsel bir ismi değil ve bazı hikayelerde haydi bir yandan rolümü alayım şeklinde girmiş bir karakter. zaten yunan mitolojisine bakarsanız hikayeler daha çok zeus kimi götürdü ya bak şunları şunları yapma şeklinde ders niteliğinde öyküler. sonuçta mitler bir halkın aynası. feminist olmayan bir doğadan feminist bir hikaye beklemek abes. ya da zeus'un tecavüzcü halini bugüne uyarlamakta bir o kadar saçma çünkü o günün cinsellik alıgısı daha farklı. yani osmanlıda da oğlancılık varmış ama zamanla toplum değişmiş değil mi? *
neyse efendim özün sözü madeline miller kirke karakterini geçtiğimiz yüzyıldan itibaren kavrayabildiğimiz cinsiyet eşitçiliği noktasından değerlendirmiş. hikayelerin birbirine bağlanışı ve tanrı insan arasındaki ayrımlara getirilen yorum oldukça yaratıcı ve mühim ki zaten işin edebi boyutu orada taçlanmış bence. kirke'nin hikayesine böyle bir pencereden bakabilmek ve tanrı olgusunu eleştirebilmek oldukça zor olgular
tutupta siz ay ben tanrı olmayayım ölümsüz olmayayım ya diyebilir miydiniz ? ama sonunda iyi ki bunu seçmişsin kirke iyi ki diyorsunuz
bu arada nacizane tavsiyem okuyabilirseniz ingilizcesini okuyun. ha ben özellikle ingilizcesini okumalıyğğm gibi bir psikolojiye girmedim ama yurtdışındaydım o noktada elime geçti. peki çörek o zaman neden bu ingilizce oku sevdan neden diye olacaksanız çünkü rüyalarınızı ingilizce görmenizi istiyorum *. şaka şaka. ama ingilizcesini okurken yazarın gerçekten şiirsel lirik bir dili olduğunu gözlemledim ki yazar da ingilizce yazmış kitabı. yani bu da bir çeviri olsa diyeceğim ne gerek var ama bir yazıyı kendi dilinde okumak bence çok özel (rüyalarınızı ingilizce görmektende)
bugün bu ingilizce rüyamı görüyorum geyiğini çıkartan yazarımız fena sövecek bana herhalde ama olsun. kim olduğunu bllmiyorum şeker insan.cidden
kitabın ingilizcesi de zor değil öyle. ama anlatmışımdır başka bir yerde herhalde northern line hattında kitabı okurken hatları karıştırdım. yani uzun hikaye şimdi gidip bakmanız lazım ama mornington crescent charing cross hattındadır camden town ise hem oraya bağlanır hem de bank hattına. ben evimin durağını kaçırıp bu kesişim noktası durağında inince önce bank hattından gelen metroya binip dönmeye çalıştım sonra tabii ki dönemedim. geri bindim camden town a gelince bu bankle charing cross hattının durdukları alanda hep aynı olmuyor beni başkasının hattına atmış falan güzel yordu. okurken ya ne diyorsun çöreğim diyor olabilirsiniz ama northern line a binmeyene de bu nüansı anlatmak çok zor çünkü ben kendime anlatamıyorum şu an. neyse yani akıcı kitap zaten vurgu buna.
peki #1028955 yazıp burada salak gibi bu kadar yazıyı yazmama kaç puan. ama bugün daha yazasım daha çemen kusasım bir gün ondan bence ondan.* sonuçta alın okuyun be annem.
devamını gör...
zenosyne
günler birbirinin ardından su gibi akıp giderken, zamanın gün geçtikçe daha hızlı aktığını hissetme durumudur.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
program ve optik okuyucudaki sorunlar için gidilen okulda* işi halledip tahsilat için müdür yardımcısı'nın yanına gitmem, onun "ya dh ses sisteminde bir sorun var, benim odaya çık da gelmişken ona da bir bakıver" diye ricası, "ben ne anlarım" diye homurdana homurdana odasına girip ses sisteminin düğme ıvır zıvırları ile oynarken içeri giren iş arkadaşının "abi buradan x okuluna gidecekmişiz, telefon geldi" demesi, benim ona hitaben "ya s...kerim işini!" diye küfretmem ve boru gibi sesimin koca okulun her tarafında yankılanması..
evet, murphy kanunlarına uygun olarak tam o küfür anında ses sistemindeki sorunun göklerden gelen bir karar vardır diyerek çözülmesi.
evet, murphy kanunlarına uygun olarak tam o küfür anında ses sistemindeki sorunun göklerden gelen bir karar vardır diyerek çözülmesi.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
24 derece altındaki sıcaklarda yaşamaya uygun bir canlı değilim. an itibariyle ellerim ve ayaklarım buzlukta unutulmuş içecek kıvamında.
bu satırları yazarken bir yandan yürüyorum. yolda cep telefonuna bakarken bir çukura düşen ya da direğe çarpan bir kadın haberi okursanız o benim işte.
bu satırları yazarken bir yandan yürüyorum. yolda cep telefonuna bakarken bir çukura düşen ya da direğe çarpan bir kadın haberi okursanız o benim işte.
devamını gör...
sözlük dergi turuncu sayfa
farkında mısınız bilmem ama sözlük kanatlandı uçuyor.
kasım ayında neredeydi şimdi nerede.
durdurana aşk olsun.
kasım ayında neredeydi şimdi nerede.
durdurana aşk olsun.
devamını gör...
frederic leighton
1830-1896 yılları arasında yaşamış akademizm temsilcilerinden, ingiliz heykeltıraş ve ressam.
erken yaşta resim eğitimi almaya başlayan ressamın yükselişi 1855'te eserlerinden birinin kraliçe victoria tarafından satın alınmasıyla başlamış ve 1878'de kraliyet akademisi'nin başkanlığına yükselmiştir. lord ünvanını alan tek ingiliz ressamdır, ünvanı aldıktan bir gün sonra vefat etmiştir.
eserlerinde yunan-roma mitolojisinden sahneler daphnephoria (1876), greek girls picking up pebbles by the sea (1871)
ya da kadın portreleri görüyoruz. güzel kıyafetler içindeki güzel kadınları anlamlı anlamlı bakarken pavonia (1859), ya da tavus kuşlarını beslerken görebiliriz. a girl feeding peacocks (1863).
bana biraz (bkz: john william godward)'ı anımsatan bir ressam kendisi.

flaming june (1895)
normalde tabloda deniz manzarasına karşı uyuyan, ince kıyafetler giymiş bir kızı görüyoruz. ancak zakkum çiçeği detayı (sağ üstte), zehirli bir çiçek olduğu için uykuyu ve ölümü sembolize ediyor. tabloyla ilgili güzel bir yazı okumak için buradan
eserlerini görmek için buradan
kaynak
erken yaşta resim eğitimi almaya başlayan ressamın yükselişi 1855'te eserlerinden birinin kraliçe victoria tarafından satın alınmasıyla başlamış ve 1878'de kraliyet akademisi'nin başkanlığına yükselmiştir. lord ünvanını alan tek ingiliz ressamdır, ünvanı aldıktan bir gün sonra vefat etmiştir.
eserlerinde yunan-roma mitolojisinden sahneler daphnephoria (1876), greek girls picking up pebbles by the sea (1871)
ya da kadın portreleri görüyoruz. güzel kıyafetler içindeki güzel kadınları anlamlı anlamlı bakarken pavonia (1859), ya da tavus kuşlarını beslerken görebiliriz. a girl feeding peacocks (1863).
bana biraz (bkz: john william godward)'ı anımsatan bir ressam kendisi.
flaming june (1895)
normalde tabloda deniz manzarasına karşı uyuyan, ince kıyafetler giymiş bir kızı görüyoruz. ancak zakkum çiçeği detayı (sağ üstte), zehirli bir çiçek olduğu için uykuyu ve ölümü sembolize ediyor. tabloyla ilgili güzel bir yazı okumak için buradan
eserlerini görmek için buradan
kaynak
devamını gör...
diyelim ki o bunu okuyor
bunca yıldır söyleyemedim sana bunu duyursan sinirlenirsin diye. zaten etrafımdakilere de o kadar sevdirdin kendini kimse farkında değil ama işte artık tutamıyorum kendimi senin allah belanı versin.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
"bir insana başkaları önünde verilen öğüt, öğüt değil hakarettir."
şu sözün doğrulundan yola çıkarak söylemek istediğim birkaç şey var. ister yetişkin ister çocuk olsun hepimiz insanız, hata yapabiliriz. hata, büyük küçük fark etmez adı üstünde hatadır. eğer kişi hatasının farkındaysa düzeltip düzeltmemek kendisine kalmıştır. ancak kişi yaptığı hatanın farkında değilse ve biz bunu görüyorsak insaniyet namına uyarabiliriz ya da görmezden gelebiliriz. bu da bir tercih meselesidir. ancak burada önemli olan eğer uyarma yolunu seçtiysek nasıl uyardığımızdır.
bunun için iki seçenek vardır.
birincisi; hata yaptığı gözlemlenen kişiyi kenara çekip "bak arkadaşım şurada yanlış yaptığın bir şey var. doğrusu budur, senin yaptığın davranış şu yüzden hatalı. istersen bu şekilde düzeltebilirsin." diyebiliriz. aynı şey sözlük ya da sosyal mecralarda da söz konusudur. kişilerin kendilerini ifade ettikleri bu mecralarda eğer yanlış yaptıkları gözleniyorsa mesaj butonuna tıklanarak "sevgili yazar arkadaşım, yazdığın tanımda şu şekilde bir hata var, doğrusu budur. istersen bak" demek, doğrusu çok hoş bir harekettir.
ikincisi ise; hata yaptığı gözlemlenen kişiyi uluorta uyarıp "bak kardeşim, şurada hatalısın, sen niye böyle yaptın ki doğrusu varken, hiç mi aklına gelmedi? neyse ki ben varım muhteşem kişiliğim ile seni uyarıyorum. al bu doğruyu git yanlışını düzelt" tarzında bir konuşma yapılabilir. aynı konuşmayı sözlük içinde düşünelim. bir yazar kişisi yanlışlıkla eksik ya da hatalı bir tanım girmiş olsun. bunu gören başka bir yazar arkadaş ilgili yazarı uyarmak yerine yeni bir tanım girer. "bunun böyle olduğunu düşünen yazar bilgili olduğunu düşündüğü konuda bilgili değildir. cahildir, dikkatsizdir. madem yapmış bir hata bir tekme de biz vuralım." evet, sonuç olarak bu da bir tercih meselesi.
şimdi iki seçenek arasındaki farka bakalım; birincisinde yapıcı diğerinde yıkıcı bir tutum var. hata yapan kişi olsaydınız hangi seçenek ile uyarılmayı seçerdiniz? kararı size bırakıyorum. sevgiler.*
şu sözün doğrulundan yola çıkarak söylemek istediğim birkaç şey var. ister yetişkin ister çocuk olsun hepimiz insanız, hata yapabiliriz. hata, büyük küçük fark etmez adı üstünde hatadır. eğer kişi hatasının farkındaysa düzeltip düzeltmemek kendisine kalmıştır. ancak kişi yaptığı hatanın farkında değilse ve biz bunu görüyorsak insaniyet namına uyarabiliriz ya da görmezden gelebiliriz. bu da bir tercih meselesidir. ancak burada önemli olan eğer uyarma yolunu seçtiysek nasıl uyardığımızdır.
bunun için iki seçenek vardır.
birincisi; hata yaptığı gözlemlenen kişiyi kenara çekip "bak arkadaşım şurada yanlış yaptığın bir şey var. doğrusu budur, senin yaptığın davranış şu yüzden hatalı. istersen bu şekilde düzeltebilirsin." diyebiliriz. aynı şey sözlük ya da sosyal mecralarda da söz konusudur. kişilerin kendilerini ifade ettikleri bu mecralarda eğer yanlış yaptıkları gözleniyorsa mesaj butonuna tıklanarak "sevgili yazar arkadaşım, yazdığın tanımda şu şekilde bir hata var, doğrusu budur. istersen bak" demek, doğrusu çok hoş bir harekettir.
ikincisi ise; hata yaptığı gözlemlenen kişiyi uluorta uyarıp "bak kardeşim, şurada hatalısın, sen niye böyle yaptın ki doğrusu varken, hiç mi aklına gelmedi? neyse ki ben varım muhteşem kişiliğim ile seni uyarıyorum. al bu doğruyu git yanlışını düzelt" tarzında bir konuşma yapılabilir. aynı konuşmayı sözlük içinde düşünelim. bir yazar kişisi yanlışlıkla eksik ya da hatalı bir tanım girmiş olsun. bunu gören başka bir yazar arkadaş ilgili yazarı uyarmak yerine yeni bir tanım girer. "bunun böyle olduğunu düşünen yazar bilgili olduğunu düşündüğü konuda bilgili değildir. cahildir, dikkatsizdir. madem yapmış bir hata bir tekme de biz vuralım." evet, sonuç olarak bu da bir tercih meselesi.
şimdi iki seçenek arasındaki farka bakalım; birincisinde yapıcı diğerinde yıkıcı bir tutum var. hata yapan kişi olsaydınız hangi seçenek ile uyarılmayı seçerdiniz? kararı size bırakıyorum. sevgiler.*
devamını gör...
artı oylar gizli kalsın kampanyası
ifşa olmadan artı oy basmak istiyorum seri artı bastığımda geri dönüşler yanlış anlaşılabiliyor yanlıyorum sanıyorlar yada fikirlerimizin uyuşmadığı bir yazarın bir tanımını artıladım diye onunla aynı zihniyete sahibim sanılıyor. bu karışıklıklardan dolayı artı oy piyasası düşüyor. gizli olursa gönül rahatlığıyla seri artıya devam.
devamını gör...
aynı anda çok iyi giden iki flört
aynı anda iki flört mü?
resimag.com/p1/c24e7da6ee77.jpeg
resimag.com/p1/c24e7da6ee77.jpeg
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
"herkes neden sondan başlayıp başa doğru gittiğimi soruyordu,
nedeni aslında çok basitti.
ben sona varana kadar başlangıcını anlayamamıştım"
beyaz zakkum_
___
sona varana kadar başlangıcını anlayamadigimız duygular içinde seviyor yürekler yürekleri.
hangi bulut yoğurur bir çocuğun gözünün yaşını,
hangi kilit kapatır bir dili
çaresiz kapılar ardında..
gördükçe susuyor,
sustukça doğal hale getiriyoruz bir damla göz yaşını!
düşündüm;
dünyanın durması gereken bir yer vardı bu gün,
sokağın karşı kaldırımında
ayakları çıplaktı
gözleri orman yeşili..penbe yanakları yerin ve göğün öğesi..
evet sondan başlayıp başa doğru geliyoruz,
yaşı yürekte taşıtan o ilk testiyi kırmadığımız gibi..!
d.b
nedeni aslında çok basitti.
ben sona varana kadar başlangıcını anlayamamıştım"
beyaz zakkum_
___
sona varana kadar başlangıcını anlayamadigimız duygular içinde seviyor yürekler yürekleri.
hangi bulut yoğurur bir çocuğun gözünün yaşını,
hangi kilit kapatır bir dili
çaresiz kapılar ardında..
gördükçe susuyor,
sustukça doğal hale getiriyoruz bir damla göz yaşını!
düşündüm;
dünyanın durması gereken bir yer vardı bu gün,
sokağın karşı kaldırımında
ayakları çıplaktı
gözleri orman yeşili..penbe yanakları yerin ve göğün öğesi..
evet sondan başlayıp başa doğru geliyoruz,
yaşı yürekte taşıtan o ilk testiyi kırmadığımız gibi..!
d.b
devamını gör...
hayatınız bir söz olsa ne olurdu sorunsalı
"herkese umuttan bahsediyorum, içimde zerre kadar umut kalmamışken..."*
devamını gör...
istemi betil
hepimizin kurtlar vadisi ile tanıdığı efsane oyuncudur. ama bu da bizim ayıbımızdır. o ses tonu kolay gelmez bir daha.
(bkz: laz ziya)
(bkz: laz ziya)
devamını gör...

