you
3. sezona günler kalmış netflix dizisi.*
ilk sezon psikolojik gerilimi hissettiriyor ama ikinci sezon komedi dizisine dönmüş resmen. joe'nin yüz ifadeleri, mimikleri bile komikti.
ilk sezonda beck'i yönlendirmeleri, yaklaşımı, aşık olduğunu hissettirirken, love'a olan yaklaşımı, buldum nasılsa bir kadın, hadi bunu takıntı haline getireyim gibi hissettirdi.
peki, belki ben aşktan anlamıyorumdur.
ikinci sezonda, kendisini her ne kadar aşk uğruna cinayet işlememek törpülemeye çalışsa da, hastalıklı ruhu aynen devam ediyor. bu ruha neden olan çocukluk travmalarını görünüyoruz.
ama dedigim gibi ilk sezonda işlenen cinayetlerde etkilenirken, ikinci sezonda komedi dizisi izliyorum hissinden dolayı, kan görmekten bile etkilenemedim.
sezon finalinde joe'nin yan komşusuna gizemli yaklaşımı tamamen kendisine olan düşüncelerimi değiştirdi. önceden aşka özlem duyuyor, çocukluk travmalarından dolayı bunları yapıyor demişken, şimdi bulmuşsun işte kendi kalemine uygun kadını, çocuğunuz olacak, daha ne bu başka heyecanlar aramalar. kızdım joe'ye ama umarım beni yanıltıp, başka türlü bağlarlar olayı.
çıktık bir yola, illa izlenecek 3. sezon da.
ilk sezon psikolojik gerilimi hissettiriyor ama ikinci sezon komedi dizisine dönmüş resmen. joe'nin yüz ifadeleri, mimikleri bile komikti.
ilk sezonda beck'i yönlendirmeleri, yaklaşımı, aşık olduğunu hissettirirken, love'a olan yaklaşımı, buldum nasılsa bir kadın, hadi bunu takıntı haline getireyim gibi hissettirdi.
peki, belki ben aşktan anlamıyorumdur.
ikinci sezonda, kendisini her ne kadar aşk uğruna cinayet işlememek törpülemeye çalışsa da, hastalıklı ruhu aynen devam ediyor. bu ruha neden olan çocukluk travmalarını görünüyoruz.
ama dedigim gibi ilk sezonda işlenen cinayetlerde etkilenirken, ikinci sezonda komedi dizisi izliyorum hissinden dolayı, kan görmekten bile etkilenemedim.
sezon finalinde joe'nin yan komşusuna gizemli yaklaşımı tamamen kendisine olan düşüncelerimi değiştirdi. önceden aşka özlem duyuyor, çocukluk travmalarından dolayı bunları yapıyor demişken, şimdi bulmuşsun işte kendi kalemine uygun kadını, çocuğunuz olacak, daha ne bu başka heyecanlar aramalar. kızdım joe'ye ama umarım beni yanıltıp, başka türlü bağlarlar olayı.
çıktık bir yola, illa izlenecek 3. sezon da.
devamını gör...
her yere asmak istenilen söz
aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.
devamını gör...
maladaptive daydreaming
christopher nolan’ı nolan yapan şey. hastalık mı yetenek mi olduğu ortamlarda tartışılsa da kişiye ve topluma zarar vermediği için patoloji olarak kabul edilmiyor bildiğim kadarıyla.
o filmler düzgün çalışan bir zihnin eseri olamazdı zaten. zaman temasında takılıp kalması da cabası.
(bkz: memento)
(bkz: inception)
(bkz: batman begins)
(bkz: the dark knight)
(bkz: interstellar)
(bkz: tenet)
teşekkürler maladaptive daydreaming.*
o filmler düzgün çalışan bir zihnin eseri olamazdı zaten. zaman temasında takılıp kalması da cabası.
(bkz: memento)
(bkz: inception)
(bkz: batman begins)
(bkz: the dark knight)
(bkz: interstellar)
(bkz: tenet)
teşekkürler maladaptive daydreaming.*
devamını gör...
serbest çağrışım
önce psikanaliz ile başlayalım. sigmund freud 'un çalışmalarına ve teorilerine dayanıyor. kişilerin bilinçdışı düşünce, his, anı ve isteklere sahip olduğu varsayılıyor. amaç bastırılmış duyguları ön plana çıkarmak. yani bilinçdışı düşüncelerin su yüzüne çıkmasını sağlayarak kişi de var olan asıl şeyin tanımlanmasını olanaklı hâle getirmek.
bilinçdışını bilinçli hâle getirmek.
burayı hemen serbest çağrışıma bağlayalım:
psikanaliz yönteminin bir parçasıdır bu teknik. freud, bastırılmış olan duyguları hastalarının ilk aklına gelen şeyleri söylemelerinden yola çıkarak uygulamaya sokuyor. terapi esnasında bir söz veya fikir belirtmelerini istiyor. hastanın soru esnasında duraksaması, kötü bir an yaşıyormuş hissi, duygusallığı onunla ilgili parça parça ipucu veriyor. sonucu bir duygu boşalımına ulaşılırsa (bkz: katarsis) kullanılan teknik faydalı olmuş olacak..
yalnız rastgele kullanılan kelimelerin hızlıca ifade edilmesi bazı hastalar da etkili olmayabilir. hasta doktoru baskın bulup, sırf cevap vermek için ruh hâlinden uzak, alakasız kelimeler seçebilir. ya da cevap vermek istemeyebilir. o zaman bu yöntem boşa çıkacaktır. etkisi tarşılır tabii. benim dikkatimi çeken bir uygulama olduğu için biraz bahsetmek istedim. oyun olarak bile oynanabilir bence resmen tabu gibi. ama bir farkla burada yasaklı kelimeyi bulman gerekiyor.
bir de bunun kelime sürçmesi var. varda var.. freud bundan da yardım almaya çalışıyor. (bkz: parafraks) zamansız gelen bir kelimenin aslında bilincimizin arka bahçesinde yer alması gibi. gibi gibi....
ah freud yaktın bizi..
buzdağının görünmeyen kısımlarını nasıl irdelerim adlı bir tanım oldu. tım tım tınımına tanım.*
bilinçdışını bilinçli hâle getirmek.
burayı hemen serbest çağrışıma bağlayalım:
psikanaliz yönteminin bir parçasıdır bu teknik. freud, bastırılmış olan duyguları hastalarının ilk aklına gelen şeyleri söylemelerinden yola çıkarak uygulamaya sokuyor. terapi esnasında bir söz veya fikir belirtmelerini istiyor. hastanın soru esnasında duraksaması, kötü bir an yaşıyormuş hissi, duygusallığı onunla ilgili parça parça ipucu veriyor. sonucu bir duygu boşalımına ulaşılırsa (bkz: katarsis) kullanılan teknik faydalı olmuş olacak..
yalnız rastgele kullanılan kelimelerin hızlıca ifade edilmesi bazı hastalar da etkili olmayabilir. hasta doktoru baskın bulup, sırf cevap vermek için ruh hâlinden uzak, alakasız kelimeler seçebilir. ya da cevap vermek istemeyebilir. o zaman bu yöntem boşa çıkacaktır. etkisi tarşılır tabii. benim dikkatimi çeken bir uygulama olduğu için biraz bahsetmek istedim. oyun olarak bile oynanabilir bence resmen tabu gibi. ama bir farkla burada yasaklı kelimeyi bulman gerekiyor.
bir de bunun kelime sürçmesi var. varda var.. freud bundan da yardım almaya çalışıyor. (bkz: parafraks) zamansız gelen bir kelimenin aslında bilincimizin arka bahçesinde yer alması gibi. gibi gibi....
ah freud yaktın bizi..
buzdağının görünmeyen kısımlarını nasıl irdelerim adlı bir tanım oldu. tım tım tınımına tanım.*
devamını gör...
afrika kökenli türkler
afro türkler olarak da bilinen, türkiye'de yaşayan afrika kökenli insanlar.
osmanlı ordusunda görev almak ya da köle olarak getirilmek gibi çeşitli nedenlerle yolları türkiye'ye düşen bu aileler, birkaç kuşaktır burada yaşıyorlar. genel olarak afrika'nın bazı ülkelerinden, bir kısmı da mübadele ile girit'ten gelmiş. kölelik olayları sona erdikten sonra hürriyetlerine kavuşmuş, beyaz türklerle de evlilikler yapmışlar. sayıları tam olarak bilinmemekle beraber birkaç bin kişi oldukları tahmin ediliyor.
bu linkte uzun uzun anlatılmış kökenleri, geliş nedenleri, yaşadıkları zorluklar... merak edenler göz atabilir.
aşağıdaki videoda da hayatlarına dair ufak tefek ipuçlarını kendi ağızlarından dinleyebilirsiniz (videonun en başındaki teyzeye bayıldım. çok tatlı):
osmanlı ordusunda görev almak ya da köle olarak getirilmek gibi çeşitli nedenlerle yolları türkiye'ye düşen bu aileler, birkaç kuşaktır burada yaşıyorlar. genel olarak afrika'nın bazı ülkelerinden, bir kısmı da mübadele ile girit'ten gelmiş. kölelik olayları sona erdikten sonra hürriyetlerine kavuşmuş, beyaz türklerle de evlilikler yapmışlar. sayıları tam olarak bilinmemekle beraber birkaç bin kişi oldukları tahmin ediliyor.
bu linkte uzun uzun anlatılmış kökenleri, geliş nedenleri, yaşadıkları zorluklar... merak edenler göz atabilir.
aşağıdaki videoda da hayatlarına dair ufak tefek ipuçlarını kendi ağızlarından dinleyebilirsiniz (videonun en başındaki teyzeye bayıldım. çok tatlı):
devamını gör...
unutulmayan lise anıları
lisede eski sevgilimin okulu benim okulun az ilerisindeydi. bir gün bahçeye oturmuşuz arkadaşlarla, sohbet muhabbet derken o taraftan kalabalık bir grup insanın geldiğini gördük. baktık ki bir sınıf insan güle oynaya çarşıya doğru yürüyor. ufak bir göz gezdirmemle benimkinin de aralarında olduğunu farkettim ve oradan uzaklaşmak istedim.
fırlama bir arkadaşım da omuzlarımdan bastırarak kalkmamı engelledi ve ''bakın lümpeninki geliyor'' diye de ekledi. arkamı dönmeye çalıştım döndürmediler, kalkıp gitmek istedim bırakmadılar. illa o insanlara bakacak, eski sevgilimle belki de son defa karşılaşacaktım. sonunda önümüze geldiler, herkes gözünü benim eski sevgilime dikti ve ne yapacağını izlemeye koyuldu.
önce bi bana baktı, omuzlarıma abanan arkadaşıma baktı, diğer arkadaşlarımın ona dik dik bakıp sırıtmalarını gördü. sonra da yerden taş alıp fırlattı bana doğru. gözlerini dikti gözlerime ve ''senin allah belanı versin'' dedi ve gitti.
ayrılık sebebimiz ise bizim sınıftan başka bir çocuktan hoşlanmasıymış. tabi bu olaydan sonra o çocukla olamadı çünkü erkek raconudur; kimse birbirinin eski sevgilisiyle sevgili olmaz.
boş boş sokakta gezinirken karşıma dikildi yıllar sonra. sinirli bir ifadeyle gözlerime baktı, tokat attı ve ''seni hiçbir zaman affetmeyeceğim'' dedi. tabi yine etraf kalabalık, herkes gülüyor.
ne zaman karşılaşsak hem kendini hem de beni rezil etmeye ant içmiş gibi davranıyor hala daha. çocukça bir kini var bana ve sanırım geçmeyecek bir ömür.
fırlama bir arkadaşım da omuzlarımdan bastırarak kalkmamı engelledi ve ''bakın lümpeninki geliyor'' diye de ekledi. arkamı dönmeye çalıştım döndürmediler, kalkıp gitmek istedim bırakmadılar. illa o insanlara bakacak, eski sevgilimle belki de son defa karşılaşacaktım. sonunda önümüze geldiler, herkes gözünü benim eski sevgilime dikti ve ne yapacağını izlemeye koyuldu.
önce bi bana baktı, omuzlarıma abanan arkadaşıma baktı, diğer arkadaşlarımın ona dik dik bakıp sırıtmalarını gördü. sonra da yerden taş alıp fırlattı bana doğru. gözlerini dikti gözlerime ve ''senin allah belanı versin'' dedi ve gitti.
ayrılık sebebimiz ise bizim sınıftan başka bir çocuktan hoşlanmasıymış. tabi bu olaydan sonra o çocukla olamadı çünkü erkek raconudur; kimse birbirinin eski sevgilisiyle sevgili olmaz.
boş boş sokakta gezinirken karşıma dikildi yıllar sonra. sinirli bir ifadeyle gözlerime baktı, tokat attı ve ''seni hiçbir zaman affetmeyeceğim'' dedi. tabi yine etraf kalabalık, herkes gülüyor.
ne zaman karşılaşsak hem kendini hem de beni rezil etmeye ant içmiş gibi davranıyor hala daha. çocukça bir kini var bana ve sanırım geçmeyecek bir ömür.
devamını gör...
yazarların bu sene okuduğu kitap sayısı
henüz 2021'e yeni girdik. ilk kitabımı cumartesi gün sipariş ettim şuan kargoda. parfümün dansı isimli esere kavuacağım günü iple çekiyorum.
tanım: an itibarı ile sıfır.
tanım: an itibarı ile sıfır.
devamını gör...
güne bir suç bırak
alenen hareket etmek. örnek veriyorum birine “sen gerizekalısın” demek suçtur. fakat çerçeveleyip, süsleyip söylersen:
“ben senin gerizekalı olduğunu düşünüyorum” suç değildir, fikir özgürlüğüne girer. yıllar önce şahit olduğum bir öğrenci- profesör tartışmasında ortaya çıkan bir gerçektir.
“ben senin gerizekalı olduğunu düşünüyorum” suç değildir, fikir özgürlüğüne girer. yıllar önce şahit olduğum bir öğrenci- profesör tartışmasında ortaya çıkan bir gerçektir.
devamını gör...
francis bacon
"az felsefe insanı ateizme götürür, felsefede derinleşmek ise tanrıya götürür"
sözü ile beni daha fazla merak etmeye ve daha fazla felsefe okumaya itmistir kendisi..
sözü ile beni daha fazla merak etmeye ve daha fazla felsefe okumaya itmistir kendisi..
devamını gör...
türkiye’de kadın olmak
ucu açık bir tanım. sosyo-ekonomik sosyo-politik faktörler göz ardı ediliyor. türkiye’de kadın olmak derken... ama nasıl? kadın var, kadın var. insan var, insan var. hangi kadından bahsediyoruz?
500 metre yanına yaklaşamayacağın, koluna elli bin dolarlık hermes marka çanta takan emine erdoğan mı, çankaya köşkü’nü baştan aşağı yenileyip bizim vergilerimizi çar çur eden, 15 yaşında gelin olmuş hayrünnisa gül mü? hiçbir vasfı olmamasına rağmen, akrabalık ve partizanlık sayesinde devlet mertebelerinde yüksek makamlar elde eden, haksız güç ve zenginliğe kavuşan liyakatsizler mi? okula gitmesi gereken yaşta zorla evlendirilen kızlar, koca dayağı yiyip öldürülen kadınlar mı? tecavüze uğrayan vahşice katledilen özgecan, şule mi? standartların üstünde bir hayat tarzı sürdüklerini tahmin ettiğim dolar milyarderi güler sabancı, arzuhan doğan yalçındağ, semahat arsel, ipek kıraç, caroline koç mu? kendi hayatını mesleği uğrunda ve toplum için feda eden türkan saylan mı? fantazilerini anlatarak toplumu tehlikeli bir şekilde tahrik eden kabataş yalanı baş karakteri yandaş gazeteci elif çakır mı? sırtını önce cemaate, sonra iktidara dayamış, hödük kocasıyla tv’ler de her gün kendisini gösteren yalancı yandaş nagehan mı? pelikancılar mı? yoksa hayatıyla bedel ödeyen aydın yazar bahriye üçok mu? hemcinsleri her gün şiddete uğrayıp öldürülürken, onları yaşatmaya çalışan bir sözleşmenin iptal edilmesini savunan kadınlar mı? kimden bahsediyoruz?
türkiye’de kadın olmak derken, kastedilen türkiye’nin şu an, afganistan ve iran gibi 3.dünya ülkesi durumuna gelmesi. oysa, türkiye’de kadın olmak, 1923 sonbaharında çok güzel olmalı. ya da 1934’te kadınlar seçme ve seçilme hakkı kazandığı zaman. o kadınlar, türkiye’de yaşarken gururlu, mutlu, geleceğe dair umutluydular.
o zamanları yaşamadım elbet, okuduklarımdan biliyorum. ayrıca rahmetli anneannem çocukluğunu ve gençliğini cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşamış, o dönemi bilen, iki kere atatürk’ü yakından görmüş bir kadındı. onun hatıralarını anlattıklarını ilgiyle dinlerdim. şu an hayatta olsa, haberleri izlerken kahrından ölürdü.
kadınıyla erkeğiyle el ele emperyalizme karşı milli mücadele vermiş kurtuluş savaşı kazanmış, devlet kurmuş, cumhuriyet’i ilan etmiş, medeni kanunlar yapmış bir türkiye’den bugünlere geldik. işin ironik yanı, bugünlerde kadın olmaktan ve türkiye’nin bugünkü durumundan şikayet eden bazı kadınların, bir ara konjönktür ve kendi gündemleri gereği, türk kadınlarına fırsat eşitliği, hak ve özgürlükler veren o zamanları ve atatürk ilkelerini tu kaka ilan etmesi, görmezden gelmesi, milliyetçi-ırkçı diye yaftalaması.
inkilaplar yarım kaldı, tam olarak hayata geçemedi, köy enstitüleri “ahlaksızlık yayıyor” gerekçesiyle kapatıldı, insanlar eğitilemedi, cahil kaldı, öylelerinin işine geldiği için. toprak reformu yapılamadı, feodal ağalar zenginleşirken cumhuriyet’in birey yaptığı insanlar kul kalmaya, fakir yaşamaya devam etti. türkiye nato’ya girdi, abd’nin dayattığı yeşil kuşak siyasal islam'ı adım adım benimsedi, tarikatlar ve cemaatler tekrar güç kazanıp sinsice devletin kılcal damarlarına kadar girdi, darbeler vesaireler ile hak ve özgürlükler yavaş yavaş çiğnenerek bugünlere global çağa kadar gelindi. şimdi kafamızı kaldırıp bakınca, "türkiye nasıl bu hale geldi?" diyor, her gün duyduğumuz acı iğrenç haberlere önce şaşırıp sonra kanıksıyoruz. türkiye’de kadın olmak şöyledir böyledir diyoruz. konu sadece cinsiyet üzerinden değerlendirilecek bir şey değil. roma bir günde inşa edilmedi.
500 metre yanına yaklaşamayacağın, koluna elli bin dolarlık hermes marka çanta takan emine erdoğan mı, çankaya köşkü’nü baştan aşağı yenileyip bizim vergilerimizi çar çur eden, 15 yaşında gelin olmuş hayrünnisa gül mü? hiçbir vasfı olmamasına rağmen, akrabalık ve partizanlık sayesinde devlet mertebelerinde yüksek makamlar elde eden, haksız güç ve zenginliğe kavuşan liyakatsizler mi? okula gitmesi gereken yaşta zorla evlendirilen kızlar, koca dayağı yiyip öldürülen kadınlar mı? tecavüze uğrayan vahşice katledilen özgecan, şule mi? standartların üstünde bir hayat tarzı sürdüklerini tahmin ettiğim dolar milyarderi güler sabancı, arzuhan doğan yalçındağ, semahat arsel, ipek kıraç, caroline koç mu? kendi hayatını mesleği uğrunda ve toplum için feda eden türkan saylan mı? fantazilerini anlatarak toplumu tehlikeli bir şekilde tahrik eden kabataş yalanı baş karakteri yandaş gazeteci elif çakır mı? sırtını önce cemaate, sonra iktidara dayamış, hödük kocasıyla tv’ler de her gün kendisini gösteren yalancı yandaş nagehan mı? pelikancılar mı? yoksa hayatıyla bedel ödeyen aydın yazar bahriye üçok mu? hemcinsleri her gün şiddete uğrayıp öldürülürken, onları yaşatmaya çalışan bir sözleşmenin iptal edilmesini savunan kadınlar mı? kimden bahsediyoruz?
türkiye’de kadın olmak derken, kastedilen türkiye’nin şu an, afganistan ve iran gibi 3.dünya ülkesi durumuna gelmesi. oysa, türkiye’de kadın olmak, 1923 sonbaharında çok güzel olmalı. ya da 1934’te kadınlar seçme ve seçilme hakkı kazandığı zaman. o kadınlar, türkiye’de yaşarken gururlu, mutlu, geleceğe dair umutluydular.
o zamanları yaşamadım elbet, okuduklarımdan biliyorum. ayrıca rahmetli anneannem çocukluğunu ve gençliğini cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşamış, o dönemi bilen, iki kere atatürk’ü yakından görmüş bir kadındı. onun hatıralarını anlattıklarını ilgiyle dinlerdim. şu an hayatta olsa, haberleri izlerken kahrından ölürdü.
kadınıyla erkeğiyle el ele emperyalizme karşı milli mücadele vermiş kurtuluş savaşı kazanmış, devlet kurmuş, cumhuriyet’i ilan etmiş, medeni kanunlar yapmış bir türkiye’den bugünlere geldik. işin ironik yanı, bugünlerde kadın olmaktan ve türkiye’nin bugünkü durumundan şikayet eden bazı kadınların, bir ara konjönktür ve kendi gündemleri gereği, türk kadınlarına fırsat eşitliği, hak ve özgürlükler veren o zamanları ve atatürk ilkelerini tu kaka ilan etmesi, görmezden gelmesi, milliyetçi-ırkçı diye yaftalaması.
inkilaplar yarım kaldı, tam olarak hayata geçemedi, köy enstitüleri “ahlaksızlık yayıyor” gerekçesiyle kapatıldı, insanlar eğitilemedi, cahil kaldı, öylelerinin işine geldiği için. toprak reformu yapılamadı, feodal ağalar zenginleşirken cumhuriyet’in birey yaptığı insanlar kul kalmaya, fakir yaşamaya devam etti. türkiye nato’ya girdi, abd’nin dayattığı yeşil kuşak siyasal islam'ı adım adım benimsedi, tarikatlar ve cemaatler tekrar güç kazanıp sinsice devletin kılcal damarlarına kadar girdi, darbeler vesaireler ile hak ve özgürlükler yavaş yavaş çiğnenerek bugünlere global çağa kadar gelindi. şimdi kafamızı kaldırıp bakınca, "türkiye nasıl bu hale geldi?" diyor, her gün duyduğumuz acı iğrenç haberlere önce şaşırıp sonra kanıksıyoruz. türkiye’de kadın olmak şöyledir böyledir diyoruz. konu sadece cinsiyet üzerinden değerlendirilecek bir şey değil. roma bir günde inşa edilmedi.
devamını gör...
cihangir solcusu
politik doğrucu-sjw güruhun türkiye versiyonudur. hdp sempatizanı, azınlık ırkçısı, feminazi, meriç, popülist, primci, linççi, aşırı boş duyarcı sol-liberal ve sosyalist tayfanın ideolojisine verilen genel ad.
efe aydalın tabiriyle : sol gericilik. zengin baba parası yiyip, zengin semtlerde yaşayıp, özel okullarda okuyup, son model iphone kullanıp komünizm, sosyalizm, kürt, alevi vs. duyari kasarlar.
efe aydalın tabiriyle : sol gericilik. zengin baba parası yiyip, zengin semtlerde yaşayıp, özel okullarda okuyup, son model iphone kullanıp komünizm, sosyalizm, kürt, alevi vs. duyari kasarlar.
devamını gör...
savaşmak vs teslim olmak
savaşlar vardır çoğu zaman neden savaştığımızı bile bilmediğimiz, durmadan çabalayıp çırpındığımız ve sonunda bekleyenin ne olduğunu bilmediğimiz.
yıpratır bizleri bu sonu gelmeyen savaşlar, ama biz savaşmaya devam ederiz. biri ardına ötekisine koşarız. canımız çıkana kadar da devam ederiz.
bazıları krallıklarını kurar iken bazıları cesetlerin altına ezilir.
bir de teslim olmak vardır. bir düşmana değil belki ama hayatın kendisine. sadece hayatın akışına kapılmak ve sunulan her şeyi kabul etmek.
hayat denilen koasun içerinde, kendi ufak düzenini kurmak için çabalamak mı?
yoksa düzensizliğe teslim olmak mı?
karşımıza çıkan her tümsekte, her bir engelde, yorulmadan, yılmadan, yola devam etmek mi?
yoksa kendini hayatın akışına bırakıp sunulan her şeyi kabul etmek mi?
durmadan çabalamak mı hiç bir garantisi olmayan gelecek için yoksa akıntıya kapılıp kayıp olmak mı ?
savaşmalı mı insan yoksa teslim mi olmalı?
makinist ile son istasyon radyo yayınında kullanılacak başlıktır.
cumartesi saat 00:00 da sözlük radyosunda. radyo.kafasozluk.com/
yıpratır bizleri bu sonu gelmeyen savaşlar, ama biz savaşmaya devam ederiz. biri ardına ötekisine koşarız. canımız çıkana kadar da devam ederiz.
bazıları krallıklarını kurar iken bazıları cesetlerin altına ezilir.
bir de teslim olmak vardır. bir düşmana değil belki ama hayatın kendisine. sadece hayatın akışına kapılmak ve sunulan her şeyi kabul etmek.
hayat denilen koasun içerinde, kendi ufak düzenini kurmak için çabalamak mı?
yoksa düzensizliğe teslim olmak mı?
karşımıza çıkan her tümsekte, her bir engelde, yorulmadan, yılmadan, yola devam etmek mi?
yoksa kendini hayatın akışına bırakıp sunulan her şeyi kabul etmek mi?
durmadan çabalamak mı hiç bir garantisi olmayan gelecek için yoksa akıntıya kapılıp kayıp olmak mı ?
savaşmalı mı insan yoksa teslim mi olmalı?
makinist ile son istasyon radyo yayınında kullanılacak başlıktır.
cumartesi saat 00:00 da sözlük radyosunda. radyo.kafasozluk.com/
devamını gör...
ülkemde suriyeli istemiyorum
herkes işi keyfe, ırkçılığa vurmuş ama cidden bu olayın bunlarla ilgisi yok. bakın bu ülkede zaten birçok millet beraber yaşıyor. kürt, laz, gürcü, çerkez, zaza cidden bir sürü farklı millet var fakat suriyeliler kadar sorunlusunu görmedim açıkçası.
madem ülkeyi bu kadar benimsedin kardeşim, aileni burada kurdun, bir hayat düzenledin kendine, o zaman düzgün bir hayat yaşa değil mi? git çalış, oku, öğren. dilenmekle falan olmuyor bu işler.
her ne kadar misafirperver davransak da bir sınırı olduğunu düşünüyorum. sen sokakta yürürken bile isteye karşıma gelip kasıla kasıla "önümden çekil" diyorsan sana ben orada laf ederim. bacak kadar çocukların hepsi küçük dağları ben yarattım havasıyla bakıyorlar bana. benim ülkemde, benim şehrimde, benim evimin önünde. ben sana orada bi' dur derim.
şu anda işine gücüne bakan, düzgün suriyelilere lafım yok. onlar artık zaten bizden biri. ama bu şekilde ukala ukala davranan, tüm gün sabahtan akşama eli önünde sokaklarda dolaşan suriyeli istemiyorum!
madem ülkeyi bu kadar benimsedin kardeşim, aileni burada kurdun, bir hayat düzenledin kendine, o zaman düzgün bir hayat yaşa değil mi? git çalış, oku, öğren. dilenmekle falan olmuyor bu işler.
her ne kadar misafirperver davransak da bir sınırı olduğunu düşünüyorum. sen sokakta yürürken bile isteye karşıma gelip kasıla kasıla "önümden çekil" diyorsan sana ben orada laf ederim. bacak kadar çocukların hepsi küçük dağları ben yarattım havasıyla bakıyorlar bana. benim ülkemde, benim şehrimde, benim evimin önünde. ben sana orada bi' dur derim.
şu anda işine gücüne bakan, düzgün suriyelilere lafım yok. onlar artık zaten bizden biri. ama bu şekilde ukala ukala davranan, tüm gün sabahtan akşama eli önünde sokaklarda dolaşan suriyeli istemiyorum!
devamını gör...
moda diye giyilen şeyler
crocs terlik. ciddi ciddi bu tuvalet veya hastane terliğini sokaklarda giyen var.
devamını gör...
her rolün altından kalkabilen aktörler
haluk bilginer
halit ergenç
halit ergenç
devamını gör...
kızılderili öğretileri
dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. ve her insan bir görevle yaratılmıştır.
devamını gör...
aşı karşıtı yakınlarının sürekli ölmesi
twitter'da, facebook'ta, sözlüklerde ve diğer sosyal ağlarda karşımıza çıkan durum.
aşı karşıtı insanların yakınları aşı yüzünden sürekli ölüyorlar. umarsızca, yarınlar yokmuşçasına bir ölüm yarışı içindeler.
"5 yakınım öldü aşıdan", "15 yakınım sakat kaldı aşıdan", "50 yakınım almanca konuşmaya başladı aşıdan sonra", "aşı olan 25 yakınım bluetooth ile birbirine bağlanıyor", "babamı bill gates öldürdü" gibi tamamen bilimsel ve ispatlı şeyler yazıyorlar.
hayır sayıları alt alta topluyorsun türkiye'de o kadar toplam ölüm yok ama olsun. sonuçta bir aşı karşıtı bunu söylüyorsa %100 doğrudur.
bizim gibi sıradan çinko vatandaşların yakınları ise maşallah yani. nazire yaparcasına yaşıyorlar.
aşı karşıtı insanların yakınları aşı yüzünden sürekli ölüyorlar. umarsızca, yarınlar yokmuşçasına bir ölüm yarışı içindeler.
"5 yakınım öldü aşıdan", "15 yakınım sakat kaldı aşıdan", "50 yakınım almanca konuşmaya başladı aşıdan sonra", "aşı olan 25 yakınım bluetooth ile birbirine bağlanıyor", "babamı bill gates öldürdü" gibi tamamen bilimsel ve ispatlı şeyler yazıyorlar.
hayır sayıları alt alta topluyorsun türkiye'de o kadar toplam ölüm yok ama olsun. sonuçta bir aşı karşıtı bunu söylüyorsa %100 doğrudur.
bizim gibi sıradan çinko vatandaşların yakınları ise maşallah yani. nazire yaparcasına yaşıyorlar.
devamını gör...
sıra bekleme kültürü
ne yazık ki avrupada da olmayan kültürdür. geçen çocuklarımla dondurma sırasında bekliyorum, ikisi iki yandan çekiştiriyorlar hadi artık alıyorsan al almıyorsan gidelim şeklinde. eh corona var diye 2 metre uzak önümdeki insanların dondurmasını alıp çekilmesini bekliyorum. sonra ne mi oluyor? tahmin et n’oldu? iki modern yaşlı nenem ve dedem geldi, benim koyduğum mesafenin arasına girdi. benim çocuklar agresifleşti, önümdeki yaşlı çift ise pişkinliklerinden utanmayıp, gülüyorlar. halime gülüyorlar diye düşünmedim. yaptıklarının farkında bile olmadıklarından emindim. ses etmedim. dondurmaları alırken de etrafımıza gırla insan üşüştü. yani bırak 1-2 metre sosyal mesafeyi, kişisel alan bile kalmadı. kol kola gireceğiz nerdeyse. üstelik bu insanlar yabancı uyruklu da değil. buranın vatandaşları. az çok tiplerinden anlıyorsun. insanı dışarı çıktığına pişman ettiriyorlar.
devamını gör...
succubus
latince kökenli olan succubus sözcüğü succubae sözcüğünden türemiştir ve succubae sözcüğünün türkçe karşılığı “ altına uzanmak”tır.
tıpkı erkek formunda insanların rüyalarına giren incubuslar gibi succubuslar da kadın olarak insan formuna girmiş ruhlardır. şeytani varlıklar olarak görünen succubusların görünür olaraksa erkekleri baştan çıkaracak kadar güzel kadınlar olarak göründüğü iddia edilir. gerçi bir kadının aciz erkek ırkını baştan çıkarmak için güzel olması gerekir mi bilemiyorum.
güzellik üzerinden estetik tartışmalarını hedefi olmak niyetinde olmadığım için bu konuyu kapatarak succubuslardan bahsedeyim biraz.
succubuslar da tıpkı incubuslar gibi zavallı insanları en hassas noktaları olan cinsellik üzerinden etki altına almak için savaşırlar. savaşırlar demek ne kadar doğru bilemedim. çünkü erkek ırkı meme sözcüğünü duyduğu anda bile seri bir fiziksel hareketlenme yaşayacak kadar zayıf bir mahluk.
succubuslar, daha önce anlattığım gibi erkeklerle rüyada birlikte olup onların zihinsel ya da fiziksel olarak hastalanıp ölmelerine neden olabilirken bir yandan da onlardan topladıkları spermlerle incubus haline geçip kadınları dölleyebilirler.
succubusların bolca mesai harcadığı bellidir dünya üzerinde çünkü türk kültüründeki tabiriyle sabah uyandığında nemli bir kamyon kazası yaşanması sıradan bir olaydır erkekler aleminde.
succubulardan haberdar olan erkekler gece gördükleri ve victoria ile aralarında bir sır olarak kalması gereken rüyaları için mitolojik bir açıklama bulmuş olurlar.
tıpkı erkek formunda insanların rüyalarına giren incubuslar gibi succubuslar da kadın olarak insan formuna girmiş ruhlardır. şeytani varlıklar olarak görünen succubusların görünür olaraksa erkekleri baştan çıkaracak kadar güzel kadınlar olarak göründüğü iddia edilir. gerçi bir kadının aciz erkek ırkını baştan çıkarmak için güzel olması gerekir mi bilemiyorum.
güzellik üzerinden estetik tartışmalarını hedefi olmak niyetinde olmadığım için bu konuyu kapatarak succubuslardan bahsedeyim biraz.
succubuslar da tıpkı incubuslar gibi zavallı insanları en hassas noktaları olan cinsellik üzerinden etki altına almak için savaşırlar. savaşırlar demek ne kadar doğru bilemedim. çünkü erkek ırkı meme sözcüğünü duyduğu anda bile seri bir fiziksel hareketlenme yaşayacak kadar zayıf bir mahluk.
succubuslar, daha önce anlattığım gibi erkeklerle rüyada birlikte olup onların zihinsel ya da fiziksel olarak hastalanıp ölmelerine neden olabilirken bir yandan da onlardan topladıkları spermlerle incubus haline geçip kadınları dölleyebilirler.
succubusların bolca mesai harcadığı bellidir dünya üzerinde çünkü türk kültüründeki tabiriyle sabah uyandığında nemli bir kamyon kazası yaşanması sıradan bir olaydır erkekler aleminde.
succubulardan haberdar olan erkekler gece gördükleri ve victoria ile aralarında bir sır olarak kalması gereken rüyaları için mitolojik bir açıklama bulmuş olurlar.
devamını gör...
distopya
2020 işte
devamını gör...