in time
olsa iyi olurmuş ama olmamış bu film. yönetmen kurbanı. the truman show'un senaristi andrew niccol yönetmiş. güzel abim sen sadece yazsan olmaz mı be?
"madem senaryo orijinal ve vermek istediği fikri izleyicisine veriyor; o zaman nerede başarısızlık?" diye sorarlar ise adama, adamlar da şöyle yanıtlar; filmin olayı zaman değil mi? dakikalar saniyeler...
1- poker sahnesini hatırlayın. hepimiz poker biliyoruz değil mi? tamam tamam bilmeyenlerimiz vardır şöyle açıklayayım; elinizde 10 tl varsa ve karşınızda 1000 tl'si olan bir adam varsa, adam 900 tl yapıyorsa potu, siz ya all in der ve elinizdeki 10 tl'yi masaya koyasınız ya da çekilirsiniz. 10 tl'yi koydu ve kazandı iseniz 20 tl alırsınız yerden (iki kişilik bir oyundan bahsediyorum ki filmde de bahsi geçen sahnede durum buydu) geri kalan parayı adam 890 tl olarak yerden alır.
şimdi bir film isterse mantıksızlık mantığı üzerine kurulsun, kendi içinde bir bütünlüğe sahip olmalı. bu bütünlüğü de yönetmen kuruyor filmler buna göre başarılı yahut başarısız oluyor. şayet o el oynanmadan önce bizim eleman adamın potunun tamamını görecek bir birikim elde ettiyse oyunda, film bunu seyirciye göstermeli ki bütünlük kurulabilsin. aksi takdirde ne oluyor diyorsun bir izleyici olarak...
2- kızı kaçırdığı sahne. parti başlıyor. kızla çocuk çıkıyor yüzüyor. geri dönüyorlar. gece. saat olsun olsun 00:00 hadi tamam 02:00 olsun yahu. polis geliyor, zamana el koyuyor bizimkiler kaçıyor. saldırıya uğruyorlar. hop bakıyorsun ortam aydınlık. sabah olmuş. kız çocuğa zaman da vermedi. bizimkinin 2 saati bir türlü bitemedi.
ya tamam ben takılıyorum da normal bir film olsa bundan bahsetmezdim. ama yani, rica ediyorum; olay zaman. sen daha ana konunu, zaman bütünlüğünü bile doğru kurgulamıyorsun filmde.
resmen yazık olmuş. iyi senaryo kötü bir yönetmenin elinde ne hale geliyor sorusunun cevabı bir diğer film. bir ara unutturmayın da listeleyelim bunları yaa...
"madem senaryo orijinal ve vermek istediği fikri izleyicisine veriyor; o zaman nerede başarısızlık?" diye sorarlar ise adama, adamlar da şöyle yanıtlar; filmin olayı zaman değil mi? dakikalar saniyeler...
1- poker sahnesini hatırlayın. hepimiz poker biliyoruz değil mi? tamam tamam bilmeyenlerimiz vardır şöyle açıklayayım; elinizde 10 tl varsa ve karşınızda 1000 tl'si olan bir adam varsa, adam 900 tl yapıyorsa potu, siz ya all in der ve elinizdeki 10 tl'yi masaya koyasınız ya da çekilirsiniz. 10 tl'yi koydu ve kazandı iseniz 20 tl alırsınız yerden (iki kişilik bir oyundan bahsediyorum ki filmde de bahsi geçen sahnede durum buydu) geri kalan parayı adam 890 tl olarak yerden alır.
şimdi bir film isterse mantıksızlık mantığı üzerine kurulsun, kendi içinde bir bütünlüğe sahip olmalı. bu bütünlüğü de yönetmen kuruyor filmler buna göre başarılı yahut başarısız oluyor. şayet o el oynanmadan önce bizim eleman adamın potunun tamamını görecek bir birikim elde ettiyse oyunda, film bunu seyirciye göstermeli ki bütünlük kurulabilsin. aksi takdirde ne oluyor diyorsun bir izleyici olarak...
2- kızı kaçırdığı sahne. parti başlıyor. kızla çocuk çıkıyor yüzüyor. geri dönüyorlar. gece. saat olsun olsun 00:00 hadi tamam 02:00 olsun yahu. polis geliyor, zamana el koyuyor bizimkiler kaçıyor. saldırıya uğruyorlar. hop bakıyorsun ortam aydınlık. sabah olmuş. kız çocuğa zaman da vermedi. bizimkinin 2 saati bir türlü bitemedi.
ya tamam ben takılıyorum da normal bir film olsa bundan bahsetmezdim. ama yani, rica ediyorum; olay zaman. sen daha ana konunu, zaman bütünlüğünü bile doğru kurgulamıyorsun filmde.
resmen yazık olmuş. iyi senaryo kötü bir yönetmenin elinde ne hale geliyor sorusunun cevabı bir diğer film. bir ara unutturmayın da listeleyelim bunları yaa...
devamını gör...
dünyanın en samimiyetsiz cümlesi
anlatmak istemediğin derdinin ısrarla sorulup, sen anlatınca da, “çok şeyapma şeolur bir şekilde” denilmesi.
devamını gör...
sanatsal imge
imge kelime manası olarak bir şeyi temsil eden, yansıtan anlamına gelmektedir. daha doğrusu hayali bir tasavvurun, gerçekte bulduğu şekil, tasarı anlamını taşır.
bunun sanatsal olması ise; hangi sanat dalına mensup olmasına, hatta bu dalda yansıtması beklenen duygu ve tasarıya göre çeşitlilik kazanır.
örneğin konu resimse, sanatsal imge için, resmin hangi tür olduğuna bakmamız gerekir. şöyle ki nü bir çalışmadan bahsediyorsak, sanatçı hangi imgeyi burada vurgulamıştır yahut vurgulayacaktır?, tasavvuru ön plana çıkar.
keza tiyatroda da aynı gaye güdülmektedir. örneğin korku imgesi bir müzikalde hem müzikle hem de tiyatro oyuncusunun jest ve mimiklerine ek dansıyla izleyiciye aktarılmaya çalışılır.
şiirde şair bunu, betimleme yoluyla gerçekleştirmeye çalışır. sudan bahseyorsa misal s ve ş seslerini daha çok kullanır ki okuyucu da su imgesi yansımasını bulsun. benzetme yoluyla yahut suyu anımsatan ögelerle de bu tasarı okuyucuya aktarılır. ahmet haşim bunu, maharetle yapabilen ender şairlerdendir mesela:
gece
titreyen ellerimle penceremi
açtım âfak-ı leyle karşı... yine
gecenin gölgeden menâzırına
imtizâc eylemiş nücûm-ı bahâr...
sihr-i eb'ad içinde şimdi gümüş
bir sehâb andıran miyâh uyumuş..
kalb-i şeydâ-yı leyl olan rüzgâr
esiyor gölgelerde velvelekâr...
ah o bir aşk-ı bî-tenâhi mi
geceden, tûde-i menâzırdan
yükselen ra’şe-i hümâr ü buhâr?
sanki hulyâ-yi vasla müstağrak
şeb-i bir ıtr-ı hisle doldurarak
dolaşan, titreşen kadınlardı...
sanki bir savt-ı gâib ü mühtez
kalbe bir aşk-ı bî-vefâ yetmez
“seviniz, muttasıl sevin! ” derdi!
bu şiirinde geceyi aktarırken kullandığı, titreyen el, afak-ı leyl, gölge, nücum-u bahar, hülya, ıtri his, bi-vefa gibi kelimelerle sağlar. ve gecenin, karanlığın, ümitsizlikle olan bağını anlatır.
bunu daha anlaşılır bir dille, başka bir şiiriyle ele alacak olursak:
bir yaz gecesi hatırası
işveyle, fısıltıyla, gülüşle
olmuş sebi sevda yine bihap
oklar gibi saplanmada kalbe
düştükçe semadan yere mehtap...
buseyle kilitlenmiş ağızlar
gözler neler eyler neler israp! ...
uçmakta bu ateşli havada
vuslat demi bir kuş gibi bitap...
burada da şair, şiire adını veren bir yaz gecesi hatırasını, sevgilinin işvesi, cilvesi, fısıltı ve gülüşü, vuslat, ateşli hava ve uçmak kavramlarıyla aktarır.
her ne kadar sinema 7. sanat adıyla anılsa da, burada da bir sanat gayesi güdülmektedir. izleyiciye, yönetmen senarist ve hikaye oluşturucusunun üçleminde, oyuncu ve dış mekan vasıtasıyla belli bir imge aktarılmaya çalışılır. burada güdülen gaye, elbetteki yine sanatsal imgedir.
sinema konusunda yetkiliğini kanıtlamış andrey tarkovski bu konuda şöyle söyler:
"sanatsal imge gibi bir kavramı açık, kolay anlaşılır biçimde sunabilmek altından kolay kalkılacak bir iş değil kuşkusuz. böyle bir şey mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. burada belki yalnızca şu söylenebilir: imge sonsuza ulaşmaya çalışır ve mutlak'a doğru gider. hatta imgenin düşüncesi diye adlandırabileceğimiz şeyi de, çok boyutluluğu ve çok anlamlılığı içinde sözcüklerle anlatabilmek ilkesel bakımdan imkansızdır. bunu pratikte sanat yapar." mühürlenmiş zaman
kısaca belirtmeliyiz ki sanatsal imge düzleminde sanatçı, dış dünyadan edindiği imgeyi, sanatıyla aktarmaya, yansıtmaya çalışır.
bunun sanatsal olması ise; hangi sanat dalına mensup olmasına, hatta bu dalda yansıtması beklenen duygu ve tasarıya göre çeşitlilik kazanır.
örneğin konu resimse, sanatsal imge için, resmin hangi tür olduğuna bakmamız gerekir. şöyle ki nü bir çalışmadan bahsediyorsak, sanatçı hangi imgeyi burada vurgulamıştır yahut vurgulayacaktır?, tasavvuru ön plana çıkar.
keza tiyatroda da aynı gaye güdülmektedir. örneğin korku imgesi bir müzikalde hem müzikle hem de tiyatro oyuncusunun jest ve mimiklerine ek dansıyla izleyiciye aktarılmaya çalışılır.
şiirde şair bunu, betimleme yoluyla gerçekleştirmeye çalışır. sudan bahseyorsa misal s ve ş seslerini daha çok kullanır ki okuyucu da su imgesi yansımasını bulsun. benzetme yoluyla yahut suyu anımsatan ögelerle de bu tasarı okuyucuya aktarılır. ahmet haşim bunu, maharetle yapabilen ender şairlerdendir mesela:
gece
titreyen ellerimle penceremi
açtım âfak-ı leyle karşı... yine
gecenin gölgeden menâzırına
imtizâc eylemiş nücûm-ı bahâr...
sihr-i eb'ad içinde şimdi gümüş
bir sehâb andıran miyâh uyumuş..
kalb-i şeydâ-yı leyl olan rüzgâr
esiyor gölgelerde velvelekâr...
ah o bir aşk-ı bî-tenâhi mi
geceden, tûde-i menâzırdan
yükselen ra’şe-i hümâr ü buhâr?
sanki hulyâ-yi vasla müstağrak
şeb-i bir ıtr-ı hisle doldurarak
dolaşan, titreşen kadınlardı...
sanki bir savt-ı gâib ü mühtez
kalbe bir aşk-ı bî-vefâ yetmez
“seviniz, muttasıl sevin! ” derdi!
bu şiirinde geceyi aktarırken kullandığı, titreyen el, afak-ı leyl, gölge, nücum-u bahar, hülya, ıtri his, bi-vefa gibi kelimelerle sağlar. ve gecenin, karanlığın, ümitsizlikle olan bağını anlatır.
bunu daha anlaşılır bir dille, başka bir şiiriyle ele alacak olursak:
bir yaz gecesi hatırası
işveyle, fısıltıyla, gülüşle
olmuş sebi sevda yine bihap
oklar gibi saplanmada kalbe
düştükçe semadan yere mehtap...
buseyle kilitlenmiş ağızlar
gözler neler eyler neler israp! ...
uçmakta bu ateşli havada
vuslat demi bir kuş gibi bitap...
burada da şair, şiire adını veren bir yaz gecesi hatırasını, sevgilinin işvesi, cilvesi, fısıltı ve gülüşü, vuslat, ateşli hava ve uçmak kavramlarıyla aktarır.
her ne kadar sinema 7. sanat adıyla anılsa da, burada da bir sanat gayesi güdülmektedir. izleyiciye, yönetmen senarist ve hikaye oluşturucusunun üçleminde, oyuncu ve dış mekan vasıtasıyla belli bir imge aktarılmaya çalışılır. burada güdülen gaye, elbetteki yine sanatsal imgedir.
sinema konusunda yetkiliğini kanıtlamış andrey tarkovski bu konuda şöyle söyler:
"sanatsal imge gibi bir kavramı açık, kolay anlaşılır biçimde sunabilmek altından kolay kalkılacak bir iş değil kuşkusuz. böyle bir şey mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. burada belki yalnızca şu söylenebilir: imge sonsuza ulaşmaya çalışır ve mutlak'a doğru gider. hatta imgenin düşüncesi diye adlandırabileceğimiz şeyi de, çok boyutluluğu ve çok anlamlılığı içinde sözcüklerle anlatabilmek ilkesel bakımdan imkansızdır. bunu pratikte sanat yapar." mühürlenmiş zaman
kısaca belirtmeliyiz ki sanatsal imge düzleminde sanatçı, dış dünyadan edindiği imgeyi, sanatıyla aktarmaya, yansıtmaya çalışır.
devamını gör...
güzel kızların çoğunlukla salak olması
hipokratın steteskopu ukdesi
tip ile alakalı mevzu değil,kiminin elinde olan iyidir,kiminin çalıştırarak geliştirmesi gerekir,kimi de ne kadar çabalasa da olmaz.
(bkz: çirkin kızların çoğunlukla zeki olması) gibi karşı bir başlık ile denge oluşturulabilir tabi.
kaos ve kargaşa çıksın istemiyorum ama kan kokusu alıyorum şimdiden.*
tip ile alakalı mevzu değil,kiminin elinde olan iyidir,kiminin çalıştırarak geliştirmesi gerekir,kimi de ne kadar çabalasa da olmaz.
(bkz: çirkin kızların çoğunlukla zeki olması) gibi karşı bir başlık ile denge oluşturulabilir tabi.
kaos ve kargaşa çıksın istemiyorum ama kan kokusu alıyorum şimdiden.*
devamını gör...
edebiyattan anlayan kız vs mantıdan anlayan kız
ikisinden de anlıyorsa, kendinizi geliştirmenizi tavsiye ederim efenim. oturun mantınızı kendiniz açın, böyle arayışlara girmeyin derim ben.
her şeyi geçtim kadının vücudundan insan çıkıyor yahu. bırakın artık böyle sınıflandırmaları.
şiirden anlayan kadın, mantı açan kadın, edebiyattan anlayan kadın, güzel kahve yapan kadın bla bla bla
her şeyi geçtim kadının vücudundan insan çıkıyor yahu. bırakın artık böyle sınıflandırmaları.
şiirden anlayan kadın, mantı açan kadın, edebiyattan anlayan kadın, güzel kahve yapan kadın bla bla bla
devamını gör...
tarihte bugün
1916 - albert einstein görecelik kuramını yayınladı.
1918 - türk kadını dershanesi açıldı. dershanede yabancı dil, türkçe ve müzik dersleri ile konferanslar verildi.
1933 - naziler'in ilk toplama kampı münih yakınlarında açıldı.
1942 - naziler polonya'nın zgierz kentinde 100 polonyalıyı bir çalışma kampından alıp öldürdüler.
1945 - adana - ceyhan'da meydana gelen 6 büyüklüğündeki deprem 39 can aldı, 328 ev yıkıldı.
1956 - tunus, fransa'dan bağımsızlığını kazandı. tunus'un ilk devlet başkanı habib burgiba oldu.
1996 - ingiltere'de hükümet, deli dana (mad cow disease - mcd) hastalığının insanlara da bulaştığını açıkladı.
2015 - tam güneş tutulması gerçekleşti. tam tutulma, norveç'in kuzeybatısından, izlanda'nın güneyinden ve svalbard'tan gözlemlenebilmiştir.
1918 - türk kadını dershanesi açıldı. dershanede yabancı dil, türkçe ve müzik dersleri ile konferanslar verildi.
1933 - naziler'in ilk toplama kampı münih yakınlarında açıldı.
1942 - naziler polonya'nın zgierz kentinde 100 polonyalıyı bir çalışma kampından alıp öldürdüler.
1945 - adana - ceyhan'da meydana gelen 6 büyüklüğündeki deprem 39 can aldı, 328 ev yıkıldı.
1956 - tunus, fransa'dan bağımsızlığını kazandı. tunus'un ilk devlet başkanı habib burgiba oldu.
1996 - ingiltere'de hükümet, deli dana (mad cow disease - mcd) hastalığının insanlara da bulaştığını açıkladı.
2015 - tam güneş tutulması gerçekleşti. tam tutulma, norveç'in kuzeybatısından, izlanda'nın güneyinden ve svalbard'tan gözlemlenebilmiştir.
devamını gör...
normal sözlük fuck buddy aranıyor ilanları
ilk başlıkta yazarlığın hakkını veren, yazar gibi yazar ilanı. (bkz: ücretsiz kısırlaştırma)
devamını gör...
varoluş sancısı çektiği halde insanın bu dünyadan gitmek istememesinin sebebi
bilemiyorum çünkü ben hiç böyle düşünmedim .hep gitmekten yanayım..ilişkiden , şehirden , dünyadan , evrenden ,hayattan hep gitmek istedim. gidememek asıl beni korkutuyor. çok kalmadan gitsem keşke huzura bulansam uyusam... uyusam...
devamını gör...
incognito
nörobilime merak duyanların okuması gereken david eagleman kitabı. “içimizdeki kozmos” da denilen çok sevdiğim tanımlamasıyla beyin ve onun muazzam karmaşıklıktaki yapısı, kararları veren ne kadar biz sorusu ve nasıl çalıştığını okudukça bazı önyargıların yine o beyin içinde tuz buz olması. okumak isteyenler için sinirbilim dünyasına iyi bir başlangıç olacaktır. en azından bende öyle olmuştu.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
kayıt kime ait bilmiyorum ama ahmed arif 'in suskun şiiri ile beni canevimden vurdu.... gerçekten muazzam bir yayın! emeğinize sağlıııık!
devamını gör...
bu son deyip tekrardan yapılan şeyler
o'na mesaj atmam
allah beni gahretmiye!
allah beni gahretmiye!
devamını gör...
eltilerin savaşı
2020 yılı çıkışlı yönetmenliğini onur bilgetay'ın senaristliğini gupse özay'ın
yapımcılığını muzaffer yıldırım'ın yaptığı komedi, aile filmidir.
oyuncular
gupse özay
merve dizdar
ferit aktuğ
uraz kaygılaroğlu
sultan (gubse özay) kıskanç, haset, fesat bir kadın filmde. ne ailesini ne kayınvalidesini ne mahallesini ne komşularını yeni gelin gizem'le (merve dizdar) paylaşamayacak kadar ruh hastası. işin garibi gizem öyle bir kadın olmamasına rağmen içinden biranda başka biri çıkıyor. sultan'la yarışmaya başlıyor ve bir rekabete koyuluyorlar. herkes şaşkın tabi kocaları başta olmak üzere.
an an belki güldürebilir. ne bileyim diyaloglar vs işte ama açıkçası komik mi emin olamadım. yani bilmiyorum. sinir bozucu karakterler var gibi. özellikle sultan.
ben gubse özay'ın deliha ve bir iki filmini de izlemiştim. (özellikle kendi içimde şans vermeye çalıştım. çünkü ben komedi filmlerini gerçekten bayağı bayağı severim. çok bir beklentim de yoktur.) onlarda da aynı hisse kapıldım. yani evet bizde istiyoruz memlekette kadın komedyenler olsun ama sanki gubse'de bir şey eksik ya da fazla zorlama bazı sahneler. belki zamanla daha iyi olur diyor ve iyi seyirler diliyorum.
yapımcılığını muzaffer yıldırım'ın yaptığı komedi, aile filmidir.
oyuncular
gupse özay
merve dizdar
ferit aktuğ
uraz kaygılaroğlu
sultan (gubse özay) kıskanç, haset, fesat bir kadın filmde. ne ailesini ne kayınvalidesini ne mahallesini ne komşularını yeni gelin gizem'le (merve dizdar) paylaşamayacak kadar ruh hastası. işin garibi gizem öyle bir kadın olmamasına rağmen içinden biranda başka biri çıkıyor. sultan'la yarışmaya başlıyor ve bir rekabete koyuluyorlar. herkes şaşkın tabi kocaları başta olmak üzere.
an an belki güldürebilir. ne bileyim diyaloglar vs işte ama açıkçası komik mi emin olamadım. yani bilmiyorum. sinir bozucu karakterler var gibi. özellikle sultan.
ben gubse özay'ın deliha ve bir iki filmini de izlemiştim. (özellikle kendi içimde şans vermeye çalıştım. çünkü ben komedi filmlerini gerçekten bayağı bayağı severim. çok bir beklentim de yoktur.) onlarda da aynı hisse kapıldım. yani evet bizde istiyoruz memlekette kadın komedyenler olsun ama sanki gubse'de bir şey eksik ya da fazla zorlama bazı sahneler. belki zamanla daha iyi olur diyor ve iyi seyirler diliyorum.
devamını gör...
bilim üfürükçüleri
karl popper ile birlikte bilimin kesinlikten ziyade ihtimaller ve yanlışlanabilirlik dahilinde ilerlediği görüşü hakim olduğu için pek de dikkate alınmaması gereken bir durumdur.
devamını gör...
kalın dilim pizza seven insanların ortak özellikleri
pizzayı kalın dilim sevmeleri.
devamını gör...
sözlük yazarlarının anlayamadığı şeyler
farklılık olması adına begenmedigim saç boyum ve rengini değiştirmeyi düşünürken son günlerde gözüme saçlarımın aynada çok güzel görünmeye başlaması.
bunu anlamlandıramiyorum bir kaç gündür.
bunu anlamlandıramiyorum bir kaç gündür.
devamını gör...
manipülasyon
politikacıların ve din adamlarının, profesyonellik düzeyinde yapabildiği şey.
devamını gör...
entry'i silerek yok olabileceğini sanan yazarlar
sol üstteki info butonundan başlığı kimin ne zaman açtığı entry silinse de bulunabiliyor.
başlık açıp kaçmayın. özür dileyin. kafa sözlük adaletine teslim olun.
başlık açıp kaçmayın. özür dileyin. kafa sözlük adaletine teslim olun.
devamını gör...
tik tok kullanmayan yazarlar veri tabanı
şahsımın da içinde yer aldığı veri tabanıdır.
devamını gör...
suçluluk duygusu
devamını gör...

